benim aklım karıştı. farklı farklı şeyler söyleniyor ve ne yapacağımı şaşırdım. ihlaslı olmayan kişinin namaz kılmasının, oruç tutmasının, kısaca iman etmesinin boşuna olduğu söyleniyor. ama şu da söyleniyor, ihlas olmasa da farzları yapmak mecburiyetindeyiz. yani ihlas olmasa da namaz kılmamız oruç tutmamız gerekiyor. her şeyin boşa gideceğini ben söylemiyorum. siz öyle söylediğiniz için benim aklım karıştı.
aklımı karıştıran bir mevzu da şu; namaz kılmak oruç tutmak kişinin ihlaslı olduğunu kanıtlamıyor. namaz kılmamak oruç tutmamak da kişinin ihlaslı olmadığını kanıtlamıyor. kısacası ibadet etmekle ihlaslı olmak apayrı şeyler. ne ibadet ihlaslı olmayı gerektirir, ne de ihlaslı olmak ibadeti gerektirir.
sürekli sohbet etmek insanı ihlaslı kılar mı?
Kompleks arkadaş, kim söylüyor size ihlaslı olmayanın namazının, orucunun boşa olduğunu. Bütün mesajları okuyorum öyle bir durum belirten bir cümle göremiyorum. Siz görmek istediğiniz için mi böyle bir anlama giriyorsunuz. Yapmayın, sizi ciddiye alıp da size ayetler ve hadisler ile yardımcı olmaya çalışan insanlarla dalga geçiyorsunuz gibi bir hava hissediyorum bende Bekir kardeşim gibi. Gerçi siz dalga geçmek isteseniz de, istemeseniz de burada size cevap yazan insanlar zerre miskal kaybetmezler. Siz kaybedersiniz. Neyse...
Sonraki cümleniz biraz toparlıyor gerçi "ihlas olmasa da farzları yapmak mecburiyetinde olduğumuz" gerçeğini kabul eder gibi bir yaklaşımınız da var. Siz okuduklarınız ile; bir öyle, bir böyle anlam çıkaramazsınız. Anlam tektir: farz ibadetler yapılacak ! Bitti.
Dersen ki; ben bu farzları yerine getirirken aynı zamanda lezzet almak isterim, o zaman o konu başka. Karıştırmayın lütfen. Arkadaşlar size bunu izah edip anlatmaya çabalıyor. Şuna benzer ki; her öğün yemek yiyorsunuz ama her öğün farklı lezzetler alıyorsunuz. Bazen hiç almıyorsunuz, bazen (hasta olduğunuz zamanlar) bırakın yediğiniz yemekten lezzet almayı, ilaç içeceğinizden dolayı sırf mide açlığı olmasın diye zoraki yemek yiyorsunuz. Farz ibadetler de, sizin ruhunuzun gıdasıdır. Kah iştahla yer lezzet alır, kah o anki konumundan dolayı zoraki yaparak farz yükümlülüğünden kurtulursunuz. Burada önemli olan, zoraki de olsa sırat-ı müstakim üzere, aynı minvalde devam etmektir. Bazı alimler, zoraki kılınan namazın, sırf nefisinizi zorlamasından dolayı ecir bakımından daha yüksek olduğunu belirtiyorlar. Bu da işin başka bir noktası. Ha zorlama ile kılmışsınız, ha severek kılmışsınız; sonuçta mükellef olduğunuzu yerine getirmişsinizdir. Kıldığınızın derecesini ve kıymetini siz değil, takdir makamı belirler. Kur'an bazı insanların kıldığı namazın, kılan kişinin yüzlerine çarpılacağını ikaz eder. Bu namazı ciddiye almayanlar için geçerli bir uyarıdır. İhlaslı olup olmamak, namaz kılmak için kriter değildir.
Sen ihlaslı kılabilirsen ne ala! Dersen ki ihlas ne ? İhlas; Allah'ı görür gibi, bizzat O'nun (Azze ve Celle) huzurundaymışsın ve O'na (Celle celaluhu) secde ederken bizzat seni ve namaz hareketlerini en ufak ayrıntısına varıncaya kadar dikkat ile takip ediyor, gibi olduğunu hissetmektir. Bu halde olmak mükemmel bir an'dır ve bu an bitmesin diye dualar edersiniz. Herkes bu an'ı yakalayamaz ama yakalamak için çabalar. Siz de çabalayın, buluncaya kadar da vazgeçmeyin. İşte o zaman bu çabalar neticesinde istediğinize kavuşursunuz ve inşaallah ihlası yakalarsınız. Arkadaşlarımız size farzları yerine getirirken daha sonra olması gereken ihlasın bu olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu farzları yapmak için ihlas şart değil. İhlas, sonradan gelecek. Siz önce takliden, daha sonra tahkiken yaşayacaksınız. Bu da şu demek, namaz kılarken elbette Allah'ı (Celle celaluhu) görmüyorsunuz, hissetmiyorsunuz ama farz olduğu için yapmakla mükellef olduğunuzun bilincini taşıyorsunuz; bu takliddir. Bu taklidi hali zorlayarak da olsa devam ettiriyorsunuz ve zamanla bu düşündüğünüzü hissetmeye, yaşamaya, içinizin coşarak namaza doğru kaymaya ve namazsız duramadığınızı anlamaya başlıyorsunuz ki; bu da ihlas ve huşu halidir. Buna da tahkik denir. Taklid olmadan tahkik çok zor bir iştir. Fazla da kafanız karışmasın diye kısa kesiyorum. Ama son söz bu konuda; farları yapmak ile mükellefiz. Bu farzları yerine getirirken ihlası yakalamamız da İlahi bir hediyedir. BU hediyeyi almak için, mükellef olduğumuzu yerine getirmeliyiz.
Sürekli sohbet, belki ihlasa yol açar ama illa ihlası kazandırmaz. Muhabbeti daha çok çeker. Muhabbet de sizi eyleme teşvik eder. Sohbet ortamları kendi durumunu inceleyip görmesi ve daha güzeline hazırlaması için bir nevi araçtır. Sizi amaca sevkeden bir araç. Sohbet ortamlarında bulunan insanların bu samimiyetleri doğrultusunda etkisi farklı farklı olur. Yaşayan insan anlatır ve karşıdakine hissettirir, yaşamayan ise kuru bir söz gibi sözlerini sarfeder en kendi keyf alır ne de dinleyen. Sohbet odur ki; kişi kendi dahiş bu sohbetten keyf almalı ve sohbet esnasında kendinin dahi görmediği bir hali o an görmesine yol açmalıdır. Çünkü, manevi haller çeşit çeşit, farklı farklıdır. Bu farklılıklar sonuçta tek bir şeye hizmet eder; muhabbete. Muhabbet de amel etme şevkinin artmasına vesiledir. Amel de arttıkça ibadetlerinize daha çok dikkat etmenize yol açar. Bu da zamanla, arzu ettiğiniz ihlası yakalamınızı sağlar. Zaten ihlası yakaladıktan sonra, geriye dönüp de şu yazdıklarınıza baktığınızda, size bu kadar yazılar ile anlatmaya çalışan insanların gayreti görürsünüz ve cümleniz sadece; Allah razı olsun demektir. İşte bu sözünüz de bizlerin ihlasına vesiledir.
Ayrıca; ibadet eden de ihlas bir zaman sonra tecelli eder. İbadet etmeyen de ise; ihlas kelimesinin i harfinin üzerindeki nokta kadar dahi olsa ihlas beklemek abesdir. İhlas için, ibadet şarttır, şarttır ve yine şarttır. Tırnaksız parmak olur, ama parmaksız tırnak olacağını düşünmek; abesdir.
Vesselam...