Hakk; adetullah gereği her şeyde tezahür eder. Bizler, müşahede yetkisi ve yetisi ile ne kadar donanmış isek, o haddeye kadar hayret makamında kalabiliriz. Kafir'in küfrünü zuhur makamında dahi rahmet iner. Ve lakin, ihsan ve iman tezahür etmemesi neticesinde rahmet-i İlahi her ne kadar tahakkuk etse de (adetullahı gereği) tecelli etmez, kul o esnada gazabı ile meşveret eder. Buna binaen dahi olsa Rabbi Zülcelal (cc) yine de ikab etmez ki, kul ola ki tevbe ile affı murad eder diye bekler.
Elbette müslümanız diye biz her yönden Din'i yaşantımızı ikmal etmiş değiliz. hangi konuya el atsak, sizinde buyurduğunuz gibi hakiki babda İslam'ın hak ve hakikatine saykal vurabilmiş değiliz. Bilakis islam, her dönemde bizi paklamayı murad etmiştir.
İnkar, ikna silahı ile vurulabilir demişsiniz ya, bu sözünüze ne kadar hak vermek istesemde veremiyorum. Şu sebep ile yorumunuza açıklık getireyim; ben kişi yani ferd olark iseviliğin inançlarına göre kafir'im. Günahkarım, hatta bu günahkarlığım doğuştan geliyor. İsa (a.s.) inanmadığım ve O'nun (a.s.) öğretilerine bağlı kalmadığım sürecede kafirliğim her daim günahım ile katlanarak devam ediyor. Ben şuan bir hristiyan tarafından böyle algılanıyorum. Şimdi, dialoğa önem veren bir hristiyan arkadaşım gelsin beni ikna etsin. Ne şekilde karşılarım kendisini? Bu durum karşısında demezmiyim :" Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede!"
Elbette dalalet tamir edilebilinir, fakat muhatabın önce kendisinin dall olduğunu müşahede etmesi gerekir. Hasta, hastalığını kabul etmediği sürece hiç bir ilaç deva olmaz kendisine. Hasta olup da iyileşemeyen insanların psikolojılerine bakıldığında çoğunluğunun hasta olmadığına inanmaları nedeni ile iyileşemedikleri görülmüştür.
Hakikati murad eden kahir ekseriyet isevilerin avam tabakasıdır. Bu insanlar kilisenin yoğun ablukası altında olması nedeni ile ulaşamıyor ise, bunu en başta kendi kiliselerindeki aristokratik yapılarının kendi bünyelerinde değerlendirmeleri ve bunu kırmaları gerekir. Ki o takdirde murad edilen hürriyet onlar için inkişaf etsin. Üstad (k.s.) bunun önemine dikkat çekmiş, ve lakin bunun inkişafı içinde öncelikli olarak hastanın hastalığını kabul ve devamında da tedavi isteğinin devamlılığı konusuna dikkat buyurmuşlardır.
Son dönemlerde hakikate ulaşan hristiyanların sayısı buyurduğunuz gibi artmakta fakat ferdi uğraşlar neticesinde tecelli etmektedir. Diğer metodik tavırlar, her seferinde İslam'ın kabul edilemez doktrinleri olarak kabul gördükleri için her seferinde red edilmişlerdir. Kişisel görüşüm tebliği her dönemde ve her fırsatta yapmak ise de; taleb edene yapılmasının teşrik-i mesaide faydalı olacağı yönündedir. Aksi, ters etki ile mukabele görmektedir.
Hakiki isevilik günümüzde lokal bölgeler ve ülkeler haricinde yaşanmamakta, küfrün kol gezdiği her ülkede ise daha çok yasaklanmaktadır. Anlayış gösteren, muhabbet duyarak bakan gurüh ise; kendi toplumlarında bile neredeyse "aforoz" edilme aşamasına kadar tenkid edilmektedir. Örnek isterseniz prısedent mr. bush bunun en canlı yaşayan örneğidir. Yaptırımları ile uygulamaları bu iddiamıza hak verir niteliktedir. Kendi Dini vecibelerine saygı duymayan, hadi saygıyı da bir an için bir kenara bırakalım, saygı duyana dahi tahammülü olmayan, alayvari, hakaretamiz davranışlarla kendi insanını dahi kıran bir yapıdan, İslam adına bir saygı beklemek; ?...
İsevilik kendi içinde diaolg kurup bunu teessüs ettirmediği sürece, kendi aralarında bir konsensus oluşturmadığı sürece, her iki cenahın samimi gönüllüleri bir adım dahi gitmekte zorlanacaktır, nitekim zorlanmaktadır.
Muhabbet de bizden kardeşim.