Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir sorum var...

B

beyaz_ýþýk

Guest
İslam'da bombalı intihar saldırılarının hükmü nedir?

İntihar, hayata son verme olayıdır. Ancak insanın hayatına son verme hakkı var mıdır? Kendisine o hayatı ve bedeni veren, verdiği hayatı ve bedeni intihar yoluyla yok etme hakkını da vermiş midir? İnsanın elinde böyle bir imha izni mevcut mudur?

Bu sorunun cevabı mühimdir. Bu cevap düşünülmezse intihar cinayetinin İslam'da neden yasak olduğu net olarak anlaşılamaz.
Rabbimiz hassas ve şeffaf olan insan ruhunu, bir beden içine bu dünyaya göndermiştir. Gönderdiği bu bedeni insana mülk olarak mı vermiştir, yoksa emanet olarak mı? Yani insan, bedenin misafiri mi, yoksa sahibi midir?

İşte tespiti gereken temel nokta budur! Eğer insan, bu bedenin sahibi ise mesele yoktur. Sahibi olduğu bedende istediğini yapabilir. Kendi mülküdür çünkü. Şayet sahibi değilse, o takdirde emaneti korumakla görevlidir. Tahrip etme hakkına sahip olamaz...

Demek ki, bu vücut ve bu beden mülkümüz değil, ruhumuzu korumamız için bize lütfedilmiş bir misafirhanemizdir. Öyle ise emanet olarak verilmiş bu İlahi sanat harikasını yok etmeye yönelik teşebbüslerde bulunamayız. Yanlış bir ifadeyle ölüm orucu denen açlık protestosuna giderek tahribine sebep olamayız.

Ekonomik veya sosyal sıkıntılar yüzünden ümitsizliğe kapılıp da intihara yönelemeyiz. Vücudumuzu canlı bomba olarak patlatıp da havaya uçuramayız. Çünkü bu bedeni, bu organları, bu eli, ayağı, gözü, kulağı, hiçbirini biz yapmamışız, onlar bizim sanatımızın ürünü değildirler. Bu sanat harikasını yaratıp da bize ikram ve ihsan eden Zat, onu bir misafirhane olarak kullanmamızı izin vermiştir. Tamire izin var, tahribe izin yoktur.

İşte bundan dolayıdır ki, İslam'da insanın kendi malı olmayan bedenini yok etme manasına gelen intiharların her türlüsüne yasak konmuş, hatta bazı
alimler intihar ederek Allah'ın binasını yok edenin cenaze namazının kılınmayacağını dahi söylemişlerdir.

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de hem bedenin kendisinin hem de idaresinin bize bırakılmadığına dikkat çektiği ibretli izahında, şu düşündürücü ikazlarda bulunmuştur. (mealen):

"Ey insan! Bil ki, Cenab-ı Hakk'ın sana ikram ettiği vücudun, cismin, organların emanettir, mülk değildir! Yani Cenab-ı Hak senin istifaden için kendi mülkünü senin eline emanet olarak vermiş, istifade et diye ikram ve ihsanda bulunmuştur.
...
Madem sana verilen hayat ve hayatın gerekleri ve lazımları mülk değil, ibahadır. Yani ihtiyacını karşılaman için emanet olarak verilmiştir. Öyle ise emanetçi anlayışıyla hareket etmen lazımdır. Nasıl ki bir zat ziyafete misafirleri davet eder, onlara ziyafet meclisindeki eşyadan ve ziyafetten istifadeyi serbest kılıyor; ama mülk olarak vermiyor, ziyafetin usulü ev sahibinin rızası dahilinde tasarruf etmektir. Öyle ise israf edemez, başkasına ikram edemez, sofradan kaldırıp başkasına sadaka veremez, dökemez, zayi edemez. Eğer onun şahsına mülk olarak vermiş olsaydı, bunları yapabilirdi ve kendi arzusuyla hareket edebilirdi. Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak sana sadece istifaden için verdiği hayatı, bedeni intihar ile sona erdiremezsin.

Gözünü çıkaramazsın, manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde haram yerde kullanamazsın; kulağı, dili ve bunlar gibi cihazları harama sarf etmekle manen öldüremezsin. Ve hatta eti yenilmeyen hayvanları dahi lüzumsuz yere katledemezsin ve hakeza. Bu sebeple dünyada sana verilen bütün bu nimetler, bu dünya misafirhanesinin sahibi olan Mihmandar-ı Kerim-i Zülecelal'in kanunlarının işaretlediği şekilde tasarruf etmeni gerektirir." (Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, 250. Mektub )
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Filistindeki intihar olayları

Bildiğiniz gibi Müslümanların dinleri, canları, malları ve nesli uğruna ölmeleri onların şehit olmaları anlamına geliyor.

Dini, malı ve canı için ölenlerin şehit olacağını bildiren hadisi şerifler vardır.
İslam aleminde çok tartışılan filistindeki olaylara gelince: acaba intihar mıdır, yoksa şehitlik midir? İntihardır ve intihar değildir diye iki ayrı anlayışın olduğunu görüyoruz. Bizim kanaatimiz ve vardığımız netice şudur:

1- İnsanların iç alemini ve niyetini bilmediğimizden ve hüsnü zan etmekle sorumlu olduğumuzdan, onların din ve vatanları uğruna kendilerini feda ettiklerini düşündüğümüz de, bu olayın bir intihar olmayıp, şehitlik olduğu anlaşılmaktadır.

2- Dinimize göre savaşın şartlarından biri: “Savaş ancak savaşanlarla ve savaşa iştirak edenlerle yapılır.” kuralıdır.

Filistindeki olaylara baktığımızda, bu kuralın zaman zaman çiğnendiğini görmekteyiz. Savaşmayan kimselere hücum edildiği gibi, çocuklara ve kadınlara da saldırıldığı görülmektedir. Hatta böyle bir durum İslam’ın sanki terör diniymiş ve çoluk çocuk demeden suçsuz insanları da öldürüyorlarmış, diye anlaşılmasına da sebep olabilmektedir.

Demek ki dini ve vatanı için kendini feda etmek güzeldir, iyidir. Fakat bu işin bizzat savaşa iştirak edenlere karşı yapılması da dinimize göre şarttır. Suçsuz insanlara yapılması uygun değildir. Bu sebeple kesin karar vermek yerine böyle bir değerlendirmeyi uygun buluyoruz. En doğrusunu Allah bilir.

Selam ve dua ile...
 

Müþtak

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
102
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Az önce yukarda verilen linki tıkladım ve ordaki iki yazıyı okudum.İki yazıda da çok güzel izah edilmiş her şey.Aklıma bir soru takıldı.peygamberimizin hayatına baktığımızda müslümanların türlü işkencelere maruz kaldıkları zamanda HİCRET farz kılınmamışmıydı?islamı daha rahat yaşayabilecekleri bir yere(habeşistan ve sonra mekke ye)...müslümanlar asli yurtlarından,ailelerinden ayrı kalıp ,islamı yaşamaya ve yaymaya çalışarak ,türlü işkencelere sabretmemişlermiydi?sabırlarının karşılığında müslümanlar güçlenip tekrar mekkeye dönme (Fetih)fırsatını Allah cc onlara nasib etmemişmiydi?
sorum şu:ne zaman cihad edilir?ne zaman hicret edilir?Hicreti nasıl anlamalıyız???
konu derin mevzu,yorumlar yapıldıkça aklımdaki soru işaretleri de artıyor...
herkese teşekkürler..
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Ne alaka ...!

Ne alaka ...!

Şimdi sizin söylediğiniz tüm bu hususlar, tartıştığımız bu konuyla hiç bir ilgisi yoktur, bu sizin dedikleriniz ancak insanın hiç bir kutsal gayeye hizmet etmeyen ilişkilerden kaynaklanan insanın kendi vücuduna ihanetidir.
Bu insanlar elbette jakuzisi bulunan otellerde tatil yapmayı onlar da bilir, miami de plajda güneşin tadını , denizin letaftini tatmayı inan onlar da bilir, onlar bu düzene dur demiştir, kendi canlarını hiçe sayarak düşmana kendi vücutlarını siper etmişlerdir.
Sizin söylediğiniz tüm bu hususların konumuzla en ufak yakından bir ilgisi dahi yoktur, sizin söylediğiniz sigara içenler, kokain kullananlar, içki içenler için geçerli olabilir,depresif bir ruh haleti nihayetinde bu yoldan bir çıkar bulamaz ve kişi kendi canına kıyar, vücuduna zarar verir, sizin söylediklerin bu durumlar için geçerlidir.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Allah (C.c.) sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın buyuruyor.Cadde de sokakta bomba patlatıp muvazzaf (silah altında) olmayan insanlara zarar verin buyurmuyor.Belki yaşasa imanı ve takvası ve de diğer ahlaki meziyetleriyle belki binlerce gayrimüslimi veya dinsizi islam ile buluşturabilirdi.

Bir müslüman Bin kafirden kıymetlidir.Bence bu münasebetle bir mü'minin sokak ortasında Dinine ve Mukaddesatına zarar vermeyen insanları öldürmek maksadıyla kendini imha etmesi kanaatimce yanlış(En doğrusunu Allah bilir.)

Fakat aklıma-kalbime doğan bir hadisi şerifte de Alemlerin sultanı (S.a.s.)Ameller Niyetlere göredir buyuruyor.
Bu nedenle Mezkur şahsın şehadeti Allah katında makbulse Allah beni kanaatimden ötürü affetsin.

Selam ve Dua ile
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
İNTİHAR (1071)

İnsanın kendisini öldürmesi. Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine "intihar" denir. İntihar Allah'ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur.

İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir.

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir" (en-Nisa', 4/29). Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, İstanbul 1985, II, 235).

Amr b. el-As (r.a), Zâtu's-Selâsil seferinde ihtilâm olmuş, hava çok soğuk olduğu için, su bulunduğu halde, ölüm korkusundan dolayı teyemmümle namaz kıldırmıştır. Durumunu Hz. Peygamber'e iletirken, yukarıdaki ayete göre amel ettiğini söylemiş ve Resulullah (s.a.s) Amr'ın bu yaptığını tasvip etmiştir (Ebu Dâvud, Tahâre, 124; Ahmed b. Hanbel, IV, 203).

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Yedi helak edici günahtan uzak durunuz Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir?; şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak" (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

İntihar geçmiş ümmetlerde de yasaklanmıştır. Cündüb b. Abdullah'tan Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak, bir bıçak aldı ve elini kesti. Ancak kan bir türlü kesilmediği için adam öldü. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak; kulum can hakkında benim önüme geçti, ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu" (Buhârî, Enbiyâ, 50).

Hayber Gazvesi sırasında büyük fedakârlıklar gösteren Kuzman adındaki birisinin, sonunda cehenneme gideceği Hz. Peygamber tarafından haber verilmişti. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Huzâî Eksüm, Kuzman'ı izlemiş ve O'nun, aldığı yaralara sabredemeyip, kılıcı üzerine yaslanarak intihar ettiğini görmüştür (Buhârî, Kader, 5, Rikâk, 33, Meğâzî, 38, Cihâd, 77; Müslim, İman, 179; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, X, 266 268). Kuzman'ın ölüm şekli Allah Resulu'ne iletilince şöyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre, cennet ehline yaraşır hayırlı işler yaparlar; halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimseler de vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar, halbuki kendileri cennetliktir" (Buhâri, Kader, 5, Rikâk, 33; Müslim, İman, 179).

İntihar edenin uhrevî cezası, intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde "Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir" (Buhâri, Cenâiz, 84). "(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse cehennemde kendisini boğar, dünyada kendisini vuran cehennemde kendisini vurur (azabı böyle olur)" (Buhârî, Cenâiz 84),

"Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse cehennemde zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker" (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. Hayber Gazvesinde intihar eden Kuzman'ın cehennemlik olduğu bildirilmişse de, cehennemde ebedî olarak kalacağını belirten açık bir ifade yoktur. Bu yüzden intihar suçunu işleyenin cezasını çektikten sonra cehennemden kurtulacağı umulur. Ancak bunun için, intihar edenin son anda mü'min sıfatını taşıması ve intiharın helâl olduğuna itikad etmemiş olması da şarttır (Kâmil Miras, a.g.e, X, 270).

Hz. Peygamber'in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir. Ancak bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır (el-Askalânî, Bulûgu'l Merâm, terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1970, II, 276-277). İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça müntehir üzerine cenaze namazı kılınmaz.

Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır.
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
Yok "intihar komandosu", yok "intihar eylemi", vesaire...
Filistin'deki İstişhad operasyonları ve o operasyonların müsteşhidleri için Türkiye medyası bu türden nitelemeler kullanıyor.


Sadece malum medya değil, onun dışındaki duyarlı medyada da bu türden yanlış anlamaya açık bir dil sorunu yaşanıyor. Bu en azından istişhad operasyonlarında hayatlarını feda eden Filistinlilerin hatırasına hakarettir.


Çünkü bu gençlerin hemene hepsi de "intihar"ın haram olduğuna inanan, islam'ın temel esaslarını bilen, bu haberleri çala kalem yazanları İslami bilgi açısından ceplerinden çıkaracak kadar iyi bir donanıma sahip olan gençler...
Onların İslami bilgi dağarcığı konusunda bir fikir verir diye söyleyeyim: İlkokul mezunu bir Filistinli'nin Kur'an'î bilgisi, Türkiye'deki vasat bir imamın fersah fersah ötesindedir. Yine aynı kişi, daha çocuk yaşta, asgari 300 hadislik bir dağarcığa sahip olur. Bu aldıkları eğitimin doğal sonucudur.



Peki, bütün bunlara rağmen, hayatlarını imanlarına şahit kılmak için çok az insanın becerebileceği bir fedakarlık sergileyen bu gençlere "intihar komandosu" olarak nitelemek, en azından onların inançlarına "Fransız kalmak" olmaz mı?


Bir kere onlar, topraklarını işgal eden, canlarına kasteden, mallarına ve kutsal tüm değerlerine tecavüz eden saldırgan ve zalim bir güce karşı mazlumiyeti, mağduriyeti, hakkı ve fedakarlığı temsil ediyorlar...
Onlara dil uzatanlara sorulacak tek soru var:
"Siz hiç öldünüz mü?.."


Türk-Yunan savaşında düşman cephaneliğine gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını da feda eden Küçük Ali'lerin, Zeyno'ların yaptığı neydi? Onlara "intihar ettiler" diyebilir miyiz?
İstişhad, "şehadete davetiye çıkarmak", "kendi kendini şehid etmek" anlamına gelir. Yani "şahid olacağını bile bile, ölüme gitmektir".



İntihar İslam'da cezayı, şehadet ise ödülü getiren bir eylemdir. İstişhad ise, ödülü getiren şehadet eyleminin, en zor olanıdır.
Peki, mukaddeslerini canları pahasına savunan Filistinli gençlerin bu eylemlerini, şu ayetle nasıl telif edebiliriz


"Kendi kendinizi öz ellerinizle tehlikeye atmayınız." (2.195)


Bu ayet, daha o zamandan yanlış anlaşılmış ayetlerden biridir.
Bu ayetin tefsiri sadedinde Tirmizi ve Ebu Davud'un naklettikleri şu olaya bakın:
Emevi hanedanı döneminde Abdurrahman b. Velid komutasında bir islam ordusu Konstantiniyye (İstanbul) üzerine bir sefer düzenledi. Sahabeden hayatta olanlar ve onlardan biri olan Ebu Eyyüb el-Ensari de ordudaydı. İşte bu savaş sırasında müslüman ordusundan bir kahraman kaleye sırtını dayamış olan Rum ordusuna karşı tek başına taarruza geçti. Bu sonucu mutlak ölüm olan bir saldırıydı. Ve tabi ki o zat şehid oldu
. Bu durumu gören müslümanlar içerisinden kimileri bu ayeti okuyarak "Vah vah! Kendisini elleriyle tehlikeye attı!" dediler. Orada olan Ebu Eyyub el-Ensari, bu yanlışa anında müdahale ederek dedi ki: "Ey müslümanlar, bu ayet biz Ensar hakkında indi. Allah, Rasulüne fethi ve zaferi ihsan ettiği zaman, biz artık işimize gücümüze bakıp, malımız melalimizle uğraşalım demiştik. Allah işte o zaman bu ayeti indirdi. "kendini tehlikeye atmak" demek, mal sevdasıyla cihadı/mücadeleyi terk etmektir." (Tüm tefsirler)


Bizans surları önünde kendini feda eden ilk nesle mensup o müslümanla, İstişhad operasyonlarında can veren Filistinli gençler arasında hiçbir fark yok.


mustafa islamoğlu
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
(Ey iman edenler! Din düşmanlarının eziyetlerine sabredin. Onlarla olan cihadda üstün gelmek için, sabır yarışı yapın. Sınır boylarında kâfirlere karşı cihad için nöbet bekleyin ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz) [Al-i İmran 200]

sizden öncekilerin başına gelenler başınıza gelmeden cennete gireceğinizimi zannediyorsunuz...

inanıyorsanız muhakkak ustunsunuz

allah c.c. nurunu tamamlayacaktır

Allah c.c. ipine sımsıkı sarılınız...
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
İNTİHAR DEĞİL İSTİŞHAD

Bilindiği üzere cihad yaşanılan dönemin şartlarına ve gereklerine göre yapılır. Nitekim Resulullah (s.a.s.) bir hadisinde: "İyi bilin ki kuvvet atmaktır" diye buyurmuştur. (Bu hadisi Müslim, İmare 168'de; Ebu Davud, Cihad 23'te; Tirmizi, Enfal suresi tefsirinde; İbnu Mace, Cihad 19'da; Darimi, Cihad, 14'te; İbnu Hanbel, 4/157'de rivayet etmiştir.) İlim adamları bu hadisi, savaşı yaşanılan çağın gereklerine ve şartlarına göre yapmak gerektiği şeklinde yorumlamışlardır. Bu bütün cihadi ameller için geçerlidir. Bu itibarla savaşta yasaklar sınırının aşılmaması şartıyla yaşanılan çağın gereklerine göre yeni metotlar geliştirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bir metot geliştirilirken dikkat edilmesi gereken onun yasaklar dairesine girip girmediğinin tespit edilmesidir. Eğer bir fiilin benzeri Resulullah (s.a.s.) döneminde yapılmış ve itiraz edilmemişse o fiilin yasaklar dairesine girdiği söylenemez. Ayrıca bilmek gerekir ki, burada önemli olan esasta benzerliktir. Yoksa şekilde farklılık esastaki benzerliğe dayanan kıyası geçersiz kılmaz.

Batılıların literatürlerinde "şehadet" kavramı olmadığından, Müslümanların cihad esnasında şehadeti göze alarak gerçekleştirdikleri eylemleri onlar "intihar" olarak adlandırıyorlar. Bu isimlendirme bizim İslami yayın organlarına da aynen yansıyor ve halkın dilinde "intihar saldırısı" ismi dolaşmaya başlıyor. Bu kez: "İntihar etmek haram olduğuna göre bu insanlar bu fiilleri neye dayanarak yapıyorlar?" sorusu akla geliyor. Bazıları bu eylemleri zulüm karşısındaki bıkkınlığa karşı bir patlama şeklinde anlamaya çalışıyor ve: "Her ne kadar şer'an bir izahını bulamazsak da başlarındaki zulmü göze olarak bu fiillerini anlayışla karşılamak zorundayız" tarzında birtakım izahlar bulmaya çalışıyorlar. Oysa bizim için her konuda ölçü ve terazi Allah'ın şeriatıdır. Allah'ın şeriatına göre izahını bulamadığımız bir ameli belli bir sebebe dayandırsak bile geçerli ve meşru göremeyiz. Bir amelin ne derece meşru olduğunu ortaya koymak için yapacağımız izahlarda önemli olan olayın sosyolojik veya psikolojik boyutlarını izah etmemiz değil şer'i yönden geçerliliğini ortaya koyabilmemizdir.

Aşağıda siretten, bir insanın cihad esnasında kesin şekilde öldürüleceğini bildiği halde, Müslüman tarafın maslahatı veya karşı tarafın zayıf düşürülmesi için bir eyleme atılmasıyla ilgili örnekler ve fıkıh alimlerimizin bu konudaki görüşlerini sıralayacağız. Bu bilgilerin derlenmesinde, Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Abdurrezzak Halife eş-Şayci'nin haftalık el-Muctema dergisi, sayı: 1192, sh. 44-45'te yayınlanan bir araştırmasından, yine Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi'nin dekanı Prof. Dr. Acil Casim en-Neşemi'nin el-Kabas gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan fetvasından, Ezher Alimleri Cephesi'nin konuyla ilgili fetvaları hakkında eş-Şa'b gazetesinin 13 Nisan 1996 tarihli sayısında yayınlanan geniş haberden, değişik üniversitelerin Şeriat fakültelerinde görev yapan bazı öğretim görevlilerinin "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlığıyla ortaklaşa yayınladıkları fetvalarından, İbrahim el-Ali'nin, Filistin el-Muslime, Ekim, Kasım ve Aralık 1995 sayılarında (üç sayı arka arkaya) yayınlanan bir araştırmasından ve bunların dışındaki değişik İslami kaynaklardan yararlandık. (Yararlandığımız kaynaklardan bazılarını metin içinde zikrettik.)

* Yüce Allah, bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor: "Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır." (Ahzab, 33/23)

Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak, Buhari, Müslim, Tirmizi ve daha başkalarının Enes ibnu Malik (r.a.)'ten rivayet ettiklerine göre, Enes ibnu Malik (r.a.)'in amcası Enes ibnu Nadr (r.a.) Bedir savaşında bulunamayınca: "Resulullah (a.s.)'ın girdiği ilk çarpışmada bulunamadım. Eğer Allah bana Resulullah (a.s.) ile birlikte bir çarpışmaya katılmak nasip ederse, mutlaka nasıl (kahramanca) hareket edeceğimi görecektir" dedi. Bu kişi Uhud savaşında şehid edildi. Bu savaşta öldürülünceye kadar kahramanca savaştı. Bedeninde kimi gürz, kimi kılıç, kimi de ok yarası olmak üzere ****en küsur yara görüldü. Bu ayeti kerime de onun hakkında indirildi. (Bu konudaki rivayeti Buhari, Cihad, 12; Tefsir, Ahzab suresi tefsiri, 3; Tirmizi, Ahzab suresi tefsiri, 2,3'de rivayet etmiştir.)

Dikkat edilirse ayetin metninde Yüce Allah, Allah yolunda şehid oluncaya kadar çarpışmayı adayanlardan ve bu adağını yerine getirenlerden övgüyle söz etmektedir ki, bu onların intihar edenler gibi olmadıklarını gösterir. Ayetin nüzul sebebiyle ilgili rivayet de, şehid olmayı göze alarak kahramanca çarpışmanın övgüye değer bir amel olduğunu ortaya koyuyor. Fakat bilmek gerekir ki, cihadın gayesi ölmek değildir. Ama düşmanın zayıf düşürülmesi veya İslam kuvvetlerinin bir zarardan korunması mücahitlerden birinin veya birkaçının öldürülmesiyle ancak mümkün olacaksa bundan dolayı bazılarının kendilerini şehadete atmaları intihar değil aksine büyük bir kahramanlıktır. Aşağıda vereceğimiz rivayetler de bunu ortaya koymaktadır.

* Müslim'in naklettiği bir hadise göre Enes ibnu Malik (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.s.) Uhud gününde ensardan yedi ve Kureyş'ten iki kişiyle birlikte yalnız bırakıldığında, müşriklerin onun üzerine ok yağdırmaları ve kendilerine doğru yaklaşmaları üzerine: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Sonra yeniden üzerine ok atmaya başladılar. Resulullah (s.a.s.) tekrar: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Bu şekilde tam yedi kişi şehid oluncaya kadar devam etti. Daha sonra Resulullah (s.a.s.) yanındaki iki sahabisine: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" diye buyurdu." (İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde hadisin sonundaki: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" ibaresini şu şekilde açıklamıştır: "Yani Kureyşliler, ensara insaf etmedi. Kureyşliler çarpışmaya çıkmazken ensardan olanlar teker teker çarpışmaya çıkarak şehid edildiklerinden böyle denmiştir.")

Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Resulullah (s.a.s.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Resulullah (s.a.s.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir.

Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.

* Enes ibnu Malik (r.a.)'ten rivayet edildiğine göre Bedir'de müşrikler Müslümanlara yaklaşınca Resulullah (s.a.s.): "Genişliği göklerle yer kadar olan cennet için kalkın" diye buyurdu. Ensardan Umeyr ibnu'l-Humam: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennet mi ey Resulullah?" dedi. Resulullah (s.a.s.): "Evet" dedi. O da: "Tamam, tamam" dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.): "Seni "tamam, tamam" demeye yönelten ne oldu?" diye sordu. O da: "Vallahi, oranın (o cennetin) ehlinden olma arzusundan başka bir şey değil, ey Resulullah!" dedi. Resulullah (s.a.s.): "Sen oranın ehlindensin!" diye buyurdu. (Umeyr) sonra heybesinden birkaç hurma çıkardı ve onları yemeye başladı. Sonra: "Ben eğer bu hurmaları yiyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayat olur" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla çarpıştı." (Bunu Müslim, İmare, 145'te rivayet etmiştir.)

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle der: "Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur."

* Taberi Tefsiri'nde rivayet edildiğine göre Ebu İshak, Bera ibnu Azib (r.a.)'e: "Bir adam yalnız başına düşmandan bin kişilik bir grubun içine dalarsa, Yüce Allah'ın: "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" derken kastettiği kimselerden olur mu?" diye sordu. Bera (r.a.) da şöyle cevap verdi: "Olmaz. Öldürülünceye kadar çarpışsın. Allah, peygamberine: "Allah yolunda savaş. Sen sadece kendinden sorumlusun." (Nisa, 4/84) diye buyurdu."

Burada Bera (r.a.), söz konusu ayeti fetvasına delil gösterirken şunu demek istemiştir: "Allah, peygamberine: "Sen sadece kendinden sorumlusun" diyerek yalnız başına bile kalsa Allah yolunda çarpışması gerektiğini ona bildirmiştir." Ayrıca rivayetten şunu anlıyoruz: "Bir kişi yalnız başına kalabalık bir düşman grubunun içine daldığında onlarda bir şaşkınlık ve dağınıklık meydana getireceğini, bu arada içlerinden birkaç kişiyi öldürebileceğini ve böylece düşman tarafına zarar verebileceğini ama buna rağmen öldürüleceğini biliyorsa bu eylemi yapabilir." İşte bu bir istişhadi eylem yani şehadeti göze alarak gerçekleştirilen eylemdir. Geçmişte bu tür eylemler bir mücahidin kılıcını alarak düşman kuvvetlerinin arasına dalması suretiyle gerçekleştiriliyordu. Bugün de vücuduna bomba bağlayarak veya arabasına bomba yerleştirerek düşman kuvvetlerinin arasında patlatması suretiyle yapılıyor. Esasta benzerlik, şekilde ise farklılık söz konusu. Şekilde farklılığın kıyasın geçerliliğini ortadan kaldırmayacağını çünkü çağın şartlarına ve gereklerine göre şekilde farklılık olabileceğini daha önce söylemiştik. Eğer cihad uygulamalarında sadece esasta değil şekilde de aynılık ararsak bugün toplarla, otomatik tüfeklerle ve benzeri savaş aletleriyle cihad etmeyi caiz görmememiz gerekir.

* Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbnu Hibban ve Hakim'in rivayet ettiğine göre Eslem ibnu Yezid şöyle demiştir: "İstanbul'daydık. Birden karşımıza Bizans kuvvetlerinden büyük bir asker birliği çıktı. Bu arada bir mücahit Bizans güçlerinin arasına daldı. Ta ortalarına kadar girdi. Sonra aralarından sıyrılıp çıktı. İnsanlar bunu görünce: "Subhanallah! Bu adam kendini tehlikeye atıyor" dediler. Bunun üzerine Ebu Eyyub el-Ensari (r.a.) şöyle dedi: "Ey insanlar! Siz bu ayeti (yani "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" (Bakara, 2/195) ayetini) böyle mi yorumluyorsunuz. Bu ayeti kerime biz ensar topluluğu hakkında inmiştir. Allah İslam'ı kuvvetlendirince ve destekçileri de çoğalınca biz kendi aramızda gizlice: "Mallarımız zayi oldu. Yüce Allah da zaten İslam'a güç kazandırdı. Artık mallarımızın başında durup da onlardan zayi olanları düzeltsek" dedik. Bunun üzerine Yüce Allah bize cevap olarak bu ayeti kerimeyi indirdi. Burada tehlike ile kastedilen savaştan geri kalarak malların başında durup onları düzeltmeye çalışmaktır."

İlim adamları bu rivayetten yola çıkarak bir kişinin öldürüleceğini bilse bile düşman birliklerine zarar vermek için onların saflarına dalmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları bu hadisin şerhinde şöyle demişlerdir: "Şayet bir kişinin hücumu son derece cesaretinden doğuyorsa ve bununla düşmanı korkutacağını yahut Müslümanları düşmanlara karşı teşvik edeceğini veya buna benzer sahih bir maksat umuyorsa bütün alimlerce bunun iyi bir şey olduğu tasrih edilmiştir." (Bkz. Nimeti İslam'ın İslam mecmuası tarafından yapılan baskısına konulan "Cihad bölümü" ilavesi, sh. 948)

* Bir rivayette bildirildiğine göre, Müslümanlar İran tarafına doğru sefere çıktıklarında Müslümanların atları İranlıların fillerinden ürktü. Bunun üzerine Müslümanlardan bir mücahit, çamurdan bir fil yaptı. Sonra kendi atını o file alıştırdı. Daha sonra atıyla İranlıların fillerine doğru saldırıda bulundu. Etrafındakiler: "Onlar seni öldürürler" dediler. O da: "Müslümanlar fetih gerçekleştirecek olduktan sonra benim öldürülmem önemli değil" dedi.

Bu olayda da dikkat edilirse bir mücahit, İslam ordularının önündeki önemli bir engeli ortadan kaldırmak için kendini şehadete atıyor. İşte bu da bir istişhadi eylemdir.

* Yemame olayında, Hanife oğulları kaleye sığınınca Bera ibnu Malik (r.a.) arkadaşlarından kendisini bir tulum içine koyarak kalenin duvarından içeri bırakmalarını istedi. Onlar da öyle yaptılar ve tek başına kalenin içine girip düşman kuvvetleriyle çarpışarak içerden kale kapısını açmayı başardı ve böylece Müslümanlar kaleye girdiler.

Bu olayda da Bera ibnu Malik (r.a.)'in Müslümanların kaleye girmelerini sağlamak için şehadeti göze alarak bir eylem yaptığı görülüyor.

Sireti ve genelde İslam tarihini incelediğimizde bu olayların benzeri birçok şehadet eylemi gerçekleştirildiğini görürüz. Ulubatlı Hasan'ın yaptığı da bir istişhadi eylem değil midir? Ulubatlı Hasan sırf Osmanlı bayrağını düşman surlarına asabilmek için kendini şehadete atmıştır. Onu bu eyleminden dolayı sürekli övgüyle anıyor, yaptığı eylemi büyük bir kahramanlık olarak zikrediyoruz da, Filistinli bir mücahidin daha büyük gayeler için gerçekleştirdiği benzer bir eylem karşısında neden: "Öyle şey mi olur, bu bir intihardır" diyoruz. Lütfen sürekli başkalarını çifte standartçılıkla suçlarken kendi değerlendirmelerimizde aynı hataya düşmeyelim.

Aslında İslam tarihinden, istişhadi eylemlere daha pek çok örnek gösterebiliriz. Ama sözü bu rivayetlerle uzatmak istemiyoruz. Meselenin anlaşılması ve yapılanın delilsiz olmadığının bilinmesi için bu kadarının yeterli olacağını sanıyoruz. Şimdi ilim adamlarının konuyla ilgili görüşlerine ve fetvalarına bakalım:

* İbnu Arabi (Muhyiddin İbnu Arabi değil fıkıh alimi İbnu Arabi) bir kişinin kalabalık bir düşman grubuna saldırıda bulunması hakkında şöyle demiştir: "Bana göre doğru olan bunun caiz olduğudur. Çünkü bunda dört husus vardır: Birincisi: Şehadeti istemek. İkincisi: Düşmana zarar vermek. Üçüncüsü: Müslümanları onlara karşı cesaretlendirmek. Dördüncüsü: Düşmanları moral yönünden zayıflatmak. Çünkü onlar: "Bu bir kişi böyle yaparsa hepsi birden neler yaparlar!" diye düşüneceklerdir."

Bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna saldırıda bulunması demek İbnu Arabi'nin yukarıda zikrettiği gayeleri ve İslam kuvvetlerinin yararına düşman kuvvetlerinin zararına olacak daha başka gayeleri gerçekleştirmek için kendini şehadete atması demektir. Çünkü bir kişinin kalabalık bir gruba saldırıda bulunmasının sonucunun o bir kişinin öldürülmesi olacağı kesindir. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi geçmişte bu tür şehadet eylemlerinin kılıçla gerçekleştirilmesi bugün bombayla veya benzeri şeylerle gerçekleştirilemeyeceğini göstermez.

* Maliki mezhebi alimlerinden Kasım ibnu Muhaymere, Kasım ibnu Muhammed ve daha başka fakihler, Allah için halis niyetle olması ve kişinin kendinde bir güç olduğunu hissetmesi halinde bir kişinin kalabalık bir düşman birliğine saldırmasının sakıncalı olmadığını söylemişlerdir.

* Şevkani de Neylu'l-Evtar'da düşmana esir olmak istemeyen bir Müslümanın öldürülünceye kadar çarpışmasının caiz olduğunu söylemiştir. Bazı ilim adamları da düşmana esir olduğu takdirde kendisine işkence edileceğinden dolayısıyla bu işkence altında Müslümanların sırlarını verebileceğinden endişe duyan bir kişinin kendini ölüme atmasının intihar sayılamayacağını ifade etmişlerdir. Bu yöndeki fetvalar kişinin kendini ölüme atmasının her zaman intihar hükmünde olmadığını, bu konuda niyet ve gayeye bakılması gerektiğini göstermektedir.

* Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir: "Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım."

* Ebu Hamid el-Gazali, İhya'da, bir Müslümanın öldürüleceğini bile bile bir düşman birliğine saldırmasının caiz olduğunda ihtilaf olmadığını bildirmiştir.

* İmam Nevevi de cihad esnasında belli bir gaye için kişinin kendini tehlikeye atmasının caiz olduğunu söylemiştir. Nevevi'nin şehadet eylemleriyle ilgili açıklamasını yukarıda vermiştik.

* Beyhaki de Sünen'inde, Avf ibnu Afra ile Umeyr ibnu Humam'ın Bedir'de, Enes ibnu Nadr'ın Uhud'da ve Bera ibnu Malik'in Yemame'de yaptığı hareketleri delil göstererek bir kimsenin kendini şehadete atmasının veya şehadeti göze alarak bir eylem düzenlemesinin caiz olduğunu bildirmiştir.

* Kurtubi, Tefsir'inde, Yüce Allah'ın: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207) ayetini bir kimsenin düşmana zarar vermek veya Müslümanlara güç kazandırmak amacıyla şehadete atmasının caiz olduğuna delil göstermiştir. (Bkz. Kurtubi Tefsiri, C. 3, sh. 21)

* Maliki alimlerinden Ebu Abdillah Muhammed ibnu Ahmed bir kimsenin kalabalık bir düşman topluluğuna veya saldırgan grubuna yahut isyancılara karşı eylem düzenlemesi hakkında şöyle demiştir: "Saldırıda bulunacağı kimseleri öldürüp de kurtulacağına kanaat ederse bu hareketi yapması iyidir. Öldürüleceğine ancak yine de karşı tarafa zarar vereceğine yahut Müslümanların yararına olacak bir etki yapacağına kanaat ederse o zaman yine caizdir." Ebu Abdillah bu görüşüne Bera ibnu Malik'in Yemame'deki hareketini delil göstermiştir.

* Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir: "Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince: Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur." İbnu Huveyz, bu görüşüne, bizim yukarıda verdiğimiz ve İranlıların fillerine karşı bir Müslüman mücahidin atını alıştırması ve tek başına bir orduya saldırması olayını delil göstermiştir.

Bu aktardıklarımız Allah yolunda, düşmana zarar vermek veya Müslümanların yararına olacak bir etki bırakmak için kendini şehadete atmanın caiz olduğu konusunda söylenenlerin sadece bir kısmı. Sonuç itibariyle, İslam fıkhına göre intihar genellikle, bir insanın dünya sıkıntılarından bıkarak ölümü tercih etmesi ve herhangi bir yolla kendi kendini öldürmesidir. Bir tek ilim adamı bile cihad esnasında düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla kendini ölüme atmanın intihar sayılacağını söylememiştir. Sadece ölümü göze alarak gerçekleştirilecek eylemlerde gözetilmesi gereken birtakım kurallar belirlemişlerdir. Çağımızın ileri gelen alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle: "Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."

Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi dekanı Prof. Acil Casim en-Neşemi de, Kuveyt'te çıkan el-Kabes gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan konuyla ilgili fetvasında özetle şu bilgileri veriyor: "Üzerine bomba bağlayarak veya arabasına bomba koyarak düşmanların arasına dalan bir genç bu hareketiyle düşman tarafında ölüme yol açmayı ve düşmana herhangi bir şekilde zarar vermeyi amaçlıyorsa bu hareketinden dolayı intihar etmiş sayılamaz. Fakat bunun belli şartları var: Birinci olarak: Bu hareketiyle Allah'ın kelimesini yüceltmeyi (i'layi kelimetillah), Allah yolunda ölümü ve Allah'ın dininin yücelmesini amaçlamış olmalı. İkinci olarak: Düşmana zarar vermek için başka bir seçeneğin bulunmadığı yahut bu seçeneğin diğer seçeneklerden daha çok düşman üzerinde etki yapacağı bilinmeli. Üçüncü olarak: Bu tür bir eylemin fert üzerindeki etkisine değil cemaat üzerindeki etkisine itibar edilmeli, böyle bir eylemin nasıl bir sonuç getireceği cemaat açısından değerlendirilmelidir. Böyle bir eylemin ne gibi sonuçlar getireceği üzerinde araştırma yapılmadan ferdi olarak bu tür bir eyleme girişilmesi ise caiz olmaz." Prof. en-Neşemi bunlara dikkat çektikten sonra ilim adamlarının istişhadi eylemlerin cevazıyla ilgili görüşlerini ve bu konuda dayandıkları delilleri sıralıyor. Biz bunların çoğunu yukarıda verdiğimizden burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Ancak şunu belirtelim ki, en-Neşemi, ilim adamlarının bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna, düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla saldırıda bulunmasının cevazına delil olarak gösterdikleri rivayetlerin Filistin cihadı esnasında gerçekleştirilen istişhadi eylemler için de delil sayılacağını ifade etmektedir.

Ezher Alimleri Cephesi de, Filistinli mücahitlerin eylemlerine yöneltilen tenkitler üzerine yayınladığı fetvada bu eylemlerde şehid olanların şehitlerin üstünleri arasında yer almalarının umulduğunu dile getirdi. Ezher Alimleri Cephesi'nin fetvasında da bizim yukarıda sıraladığımız rivayetler ve görüşler delil olarak gösterilmekte, ardından da şöyle denmektedir: "Bu itibarla, Filistin'de ve daha başka yerlerde, Allah'ın kendi üzerindeki hakkını ve Müslümanların haklarını düşünerek kendilerini ölüme atanlar, Allah'ın izniyle, şehadet sevabından mahrum olmayacaklardır... Filistin toprağı canların ve malların uğrunda feda edilmesine en layık topraklardandır. Dolayısıyla, orası için şehid olanlar inşallah şehitlerin en üstünlerinden olacaklardır. Ahmed ibnu Hanbel, Müsned'inde Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. Allah'ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez." "Onlar nerededirler ey Resulullah?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Beyti Makdis'de (Kudüs'te) ve Beyti Makdis'in (Kudüs'ün) çevresindeki bölgelerde."... Burada şunu ifade etmeliyiz ki, gasp edici gaspını sürdürdüğü sürece onun gözetilmesi gereken hiçbir mahremiyeti yoktur. Kanının ve canının da dokunulmazlık hakkı (ismeti) kalmaz."

Prof. Dr. Hemmam Said, Prof. Dr. Yasin Deradine, Prof. Dr. Muhammed Amr, Prof. Salah Abdulfettah el-Halidi, Prof. Dr. Muhammed Uveyde, Prof. Dr. Mahmud Salih Cabir, Prof. Dr. Rasih el-Kurdi gibi tanınmış ilim adamları başta olmak üzere şeriat ilimlerinde otorite sayılan onlarca ilim adamının imzasını taşıyan, "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlıklı bir fetvada da şöyle denmektedir: "İlim adamlarının ileri gelenleri tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında bir kişinin şehid olmayı göze alarak kalabalık bir düşman kitlesine saldırmasının caiz olduğuna ve bu eylemiyle Allah'ın rızasını, düşmana zarar vermeyi gaye edinmesi, niyetini de halis tutması halinde eylem esnasında şehid olmasının saygın bir şehadet olduğuna hükmetmişlerdir." Fetvada daha sonra konuyla ilgili rivayetler ve görüşler naklediliyor. Sonuçta da şu ifadelere yer veriliyor: "Sonuç itibariyle bilinmelidir ki intihar şer'an reddedilen bir harekettir. İntihar, intihar eden kişinin Allah'ın rahmetinden ümit kestiğine, O'nun kaderine rıza göstermediğine, kaza ve imtihanına sabretmediğine delalet eder... Allah'a olan bağlılığı, O'nun dininin yücelmesi, Peygamberinin isra ve mirac

topraklarının işgalden kurtarılması için cihad ettiği, düşmana karşı verdiği cihadda ve düşmana zarar verme konusunda bağlı kalmak zorunda olduğu şeriatın kendini ne ile yükümlü kıldığının bilincinde olduğu bilinen, kendisi Allah'a gönülden boyun eğmiş ve yalnız Allah'ın rızasını gözeterek Müslümanların zaferi için kendini şehadete atan bir genç için aynı şeylerin söylenmesi mümkün müdür? Bu durumdaki kişi Yüce Allah'ın şu ayetinde kastettikleri arasına girer: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207) İlim ehli böyle konuşurken ilimden nasipleri olmayanlar ne yazık ki, Filistin'deki fedakar kardeşlerimizin, kutsal Filistin topraklarını siyonizm kirinden temizlemek için cesaretle gerçekleştirdikleri eylemler hakkında ulu orta konuşuyorlar. Düşünmüyorlar ki, İslam adabı insanın bilmeden konuşmamasını, bilmediği bir konuda en azından susmayı tercih etmesini gerektirir. Düşünmüyorlar ki, intihar Allah'ın haram kıldığı bir şeydir ve bu insanlar Allah yolunda canlarını feda ediyorlar. İşin şer'i delillerini bulmadan böyle bir hareketi yapacak, dolayısıyla hem dünya hem de ahiret hayatlarını mahvedecek kadar aptal değiller. Ne yazık ki son zamanlarda, Batı'dan geçme o "bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan ve hiç sevmediğim "ben" merkezli anlayış iyice moda oldu. Artık İslami anlayış sahiplerinin bile çoğunun, bir konuda Allah'ın hükümlerini, ilim ehlinin açıklamalarını araştırma zahmetine katlanmadan: "Bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan uzun yorumlar yaptıklarını görüyor ve ciddi şekilde rahatsız oluyorum. Zaten bu kadar farklı gruplara ayrılmamız da hep böyle "ben" merkezli düşünmemizden ileri gelmiyor mu? Oysa Yüce Allah: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani ilim sahiplerine) sorun." (Nahl, 16/43) demiyor mu? Ve yine Yüce Allah: "Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa, 4/59) diye buyurmuyor mu? Lütfen Allah'ın kitabını ve Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetini her zaman ölçü ve terazi olarak kabul edelim ve kardeşlerimiz hakkında insaflı olalım. Bilmeden başkalarının oyunlarına alet olmayalım.Dua ile
__________________

 

barbie

New member
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
167
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
40
inanmıyorum ya bunlar nebiçim insanlar bak kardeş ben sana söylüyorum intihar edenin cenaze namazını kılmak bile günahmış Rabbimiz bukadar kızıyo işte bu bombayla kendini öldüren kişi şimdi çok sıcak biyerde büyük ihtimal kendisi şizoydu çünkü aklı başında biri buna kalkışmaz Allah aklımızı boşuna vermemiş doğruyu yanlışı ayırd edelim diye vermiş orda kitabımız KURANI KERİM vardı galiba pek okumamış Rabbimiz bu bedeni bize emanet etmiş canımızı o verdi o alır şehit vatanının korurken ölene denir kendi kendine gidip hadi ben bi dua okuyum sonra bombayı takıyım bi öleyim cennete gideyim gibi birşey olamaz ki bide bu şekilde intihar edip başkalarınıda beraberinde öldürüyosa bu daha kalleşce birşey intiharın affı yokmuş ki beraberide başka canlarıda aldıysan en büyük günah bu insanın yatacak yeride yoktur
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
fakat din için intihar sladırısı oluyorsa yani savaş askerlere bunda günah yoktur fakat sivillere göre yapılıyorsa bunda günah vardır
 

barbie

New member
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
167
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
40
savaş başkadır.......gidip avrupanın göbeginde bomba patlamak başkadır.....kendini oldurmekle sehit merdebesine ulaşılamaz...once savaşirsin...başka bir umudun kalmaz....
dusman her yeri ve seni ele gecirmişdir...ayrı konu bilirsinki bu adamlar olunce gerisi gelmeyecek canına kıy demiycem ...cunku allah c.c. dan umudunu kesmiş olursun.....
Allah c.c. umud kesmek kufre dusmek imansız olmektir....Hiç kmse kendi istegiyle ölemez...

tebrik ediyorum seni bende böyle düşünüyorum savaş başka birşey savaşta bile adalet vardır Rabbimiz bunu emreder düşmanla çarpışırsın bu ayrı kendi kendine kaleşce saldırmak kendini öldürmek ayrıdır bakın size bir şehit örneği gerçek olmuş bir hikaye düşmanla çarpışan vatanını koruyan bir asker düşman tarafından atılan el bombasına kapanırki diğer asker arkadaşlarının canı kurtulsun diye ama bu bomba düşmandan atılmıştır oda hemen üstüne kapanır vatanı için onunla beraber vatanını koruya asker arkadaşları için öllür işte şehit budur...
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
inanmıyorum ya bunlar nebiçim insanlar bak kardeş ben sana söylüyorum intihar edenin cenaze namazını kılmak bile günahmış Rabbimiz bukadar kızıyo işte bu bombayla kendini öldüren kişi şimdi çok sıcak biyerde büyük ihtimal kendisi şizoydu çünkü aklı başında biri buna kalkışmaz Allah aklımızı boşuna vermemiş doğruyu yanlışı ayırd edelim diye vermiş orda kitabımız KURANI KERİM vardı galiba pek okumamış Rabbimiz bu bedeni bize emanet etmiş canımızı o verdi o alır şehit vatanının korurken ölene denir kendi kendine gidip hadi ben bi dua okuyum sonra bombayı takıyım bi öleyim cennete gideyim gibi birşey olamaz ki bide bu şekilde intihar edip başkalarınıda beraberinde öldürüyosa bu daha kalleşce birşey intiharın affı yokmuş ki beraberide başka canlarıda aldıysan en büyük günah bu insanın yatacak yeride yoktur


EVET savasta adalet vardır..önce islam tebliğ edilir,kabul edilmezse cizyeye bağlanır,kabul edilmezse savaşılır....

ama bir bakın siz karsıdaki adaletli mi?tas atan çoçuklara top atan tanklar..

bu sizin görüsünüzü savunanlar hiçbir zaman o sahadet operasyonu düzenleyin içinde bulunduğu psikolojilerini bilemeyeceksiniz ve anlayamayacaksınız..

*ÇÜNKÜ SİZ HİÇ BİR ZAMAN 7 OĞLUNUZUN KACIRILMASINA VE BİR GÜN ARAYLA TEKER TEKER BİRİNİN KAFASININ EVİNİZİN ÖNÜNE KOYULMASI SURETİYLE SINANMADINIZ..

*ÇÜNKÜ SİZ HENÜZ ANA RAHMİNDEYKEN COCUĞUNUZU (HENÜZ YEDİ AYLIKKEN)TEVHİD BAYRAĞINA SARARAK BİR O KADAR DA VAKARLI BİR DURUS SERGİLEMEDİNİZ?BİR HAFTA SONRA DA ÇOCUĞUNUZUN ANASINI KAYBETMEDİNİZ!

*ÇÜNKÜ SİZ SADECE "MÜSLÜMAN BİRİLERİNİ SECTİ" DİYE DÖRT BİR DUVAR ARASINA SIKISTIRILMADINIZ VE KOMSUNUZDAN,AİLENİZDEN MÜSLÜMAN KARDESLERİNİZDEN 115 SEHİT VERMEDİNİZ BİR HAFTADA?

*CÜNKÜ SİZ HERGÜN RABBIN KATINA YÜKSELİRKEN BİRER BİRER,İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜNÜ GÜLÜMSEYEREK İZLEMEDİNİZ..

*VE BARİ FİİLİ OLARAK DESTEK OLAMIYORUZ BURAKIN BU KARALAMALARI..

O ŞEHİTLERİN DAVALARININ KUTSALLIĞINI ANLATACAĞIMIZ YERDE ONLARI YERDEN YERE VURMAYALIM..

MÜSLÜMANIZ DEDİYSEK "UYSAL KOYUNUZ" DEMEDİK..



bir önceki(3.cü sayfadaki) astığım yazıyı (dikkatlice) okuyun ve verdiğim linki inceleyip kafanızda kıyas yapın..

şimdi o linkteki kafası,gözü kolu dağılmıs adamların ellerindeki tek seçeneği kullanmaları mı haram!buna biz mi karar veriyoruz!size tek sorum şu;
SİZ HİÇ ÖLDÜNÜZ MÜ?


sunu da belirtmeliyim ki oradaki bir cocuğun veya yasıtımızın dini bilgisi bizden cok ileri düzeydedir
Çünkü bu gençlerin hemene hepsi de "intihar"ın haram olduğuna inanan, islam'ın temel esaslarını bilen, bu haberleri çala kalem yazanları İslami bilgi açısından ceplerinden çıkaracak kadar iyi bir donanıma sahip olan gençler...
Onların İslami bilgi dağarcığı konusunda bir fikir verir diye söyleyeyim: İlkokul mezunu bir Filistinli'nin Kur'an'î bilgisi, Türkiye'deki vasat bir imamın fersah fersah ötesindedir. Yine aynı kişi, daha çocuk yaşta, asgari 300 hadislik bir dağarcığa sahip olur. Bu aldıkları eğitimin doğal sonucudur.
 

barbie

New member
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
167
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
40
EVET savasta adalet vardır..önce islam tebliğ edilir,kabul edilmezse cizyeye bağlanır,kabul edilmezse savaşılır....

ama bir bakın siz karsıdaki adaletli mi?tas atan çoçuklara top atan tanklar..

bu sizin görüsünüzü savunanlar hiçbir zaman o sahadet operasyonu düzenleyin içinde bulunduğu psikolojilerini bilemeyeceksiniz ve anlayamayacaksınız..

*ÇÜNKÜ SİZ HİÇ BİR ZAMAN 7 OĞLUNUZUN KACIRILMASINA VE BİR GÜN ARAYLA TEKER TEKER BİRİNİN KAFASININ EVİNİZİN ÖNÜNE KOYULMASI SURETİYLE SINANMADINIZ..

*ÇÜNKÜ SİZ HENÜZ ANA RAHMİNDEYKEN COCUĞUNUZU (HENÜZ YEDİ AYLIKKEN)TEVHİD BAYRAĞINA SARARAK BİR O KADAR DA VAKARLI BİR DURUS SERGİLEMEDİNİZ?BİR HAFTA SONRA DA ÇOCUĞUNUZUN ANASINI KAYBETMEDİNİZ!

*ÇÜNKÜ SİZ SADECE "MÜSLÜMAN BİRİLERİNİ SECTİ" DİYE DÖRT BİR DUVAR ARASINA SIKISTIRILMADINIZ VE KOMSUNUZDAN,AİLENİZDEN MÜSLÜMAN KARDESLERİNİZDEN 115 SEHİT VERMEDİNİZ BİR HAFTADA?

*CÜNKÜ SİZ HERGÜN RABBIN KATINA YÜKSELİRKEN BİRER BİRER,İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜNÜ GÜLÜMSEYEREK İZLEMEDİNİZ..

*VE BARİ FİİLİ OLARAK DESTEK OLAMIYORUZ BURAKIN BU KARALAMALARI..

O ŞEHİTLERİN DAVALARININ KUTSALLIĞINI ANLATACAĞIMIZ YERDE ONLARI YERDEN YERE VURMAYALIM..

MÜSLÜMANIZ DEDİYSEK "UYSAL KOYUNUZ" DEMEDİK..



bir önceki(3.cü sayfadaki) astığım yazıyı (dikkatlice) okuyun ve verdiğim linki inceleyip kafanızda kıyas yapın..

şimdi o linkteki kafası,gözü kolu dağılmıs adamların ellerindeki tek seçeneği kullanmaları mı haram!buna biz mi karar veriyoruz!size tek sorum şu;
SİZ HİÇ ÖLDÜNÜZ MÜ?


sunu da belirtmeliyim ki oradaki bir cocuğun veya yasıtımızın dini bilgisi bizden cok ileri düzeydedir






bak onların adaletsiz olması bizimde adaletsiz olmamızı gerektirmez yoksa onlar ne farkımız kalır bu bir ikincisi peygamber efendimizin zamanındada müslümanlar çok eziyet görmüş ama peygamber efendimiz yine savaşmak istememiş en son zorunlşu istemeyerek savaş açtığındada kimsenin burnunu bile kanatmamış üçüncüsü bu dünya imtihan dünyası herkes acı çekebilir Allaha sığınıp güvenip tüm vicdansızları ona havale edersek ve sabredersek ozaman dinmiz en güzel şekilde iilerler peygamber efendimiz bunu yapmış sabretmiş ve bunun sonucunda birçok insan müslüman olmuştur o devirde...sen şimdi diyosunki bu adam kalkıyo gidip kendine bombalar sarınıp masum suçlu demeden can alıyo ya bikere sen kimsin yukarıda Allah var Allah bu ikiz kule saldırısı mesela ne kaleşlik birsürü masum insan öldürdüler ...hem sizin intihar saldırılarınızla hiç bişi düzelmez aksine islam geriliyor bu adamlar yüzünden küçücük çocukları bile acımadan eğitiyolar ilaçlarla intihar bombacısı olsun diye böyle müslümanlık olmaz azcık kafanızı kullanın artık!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!bi deli kuyua taş atmış diğerleride peşinden atlamış gibi birşey bu.....................
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
BİZ, YAPTIĞIMIZ MESRU DAVRANISLARI HRİSTYANLARIN VEYA KAFİRLERİN GÖZLERİNDE İSLAM İMAJINA ZARAR VERİYOR DİYE TERKETMEYİZ..


KARDESİM SEN ANLASILAN BİR ÖNCEKİ SAYFALARI İNCELEMEMİSSİN..AMA BAK BEN TEKRAR ALINTI YAPIYIM;


Yok "intihar komandosu", yok "intihar eylemi", vesaire...
Filistin'deki İstişhad operasyonları ve o operasyonların müsteşhidleri için Türkiye medyası bu türden nitelemeler kullanıyor
.


Sadece malum medya değil, onun dışındaki duyarlı medyada da bu türden yanlış anlamaya açık bir dil sorunu yaşanıyor. Bu en azından istişhad operasyonlarında hayatlarını feda eden Filistinlilerin hatırasına hakarettir.


Çünkü bu gençlerin hemene hepsi de "intihar"ın haram olduğuna inanan, islam'ın temel esaslarını bilen, bu haberleri çala kalem yazanları İslami bilgi açısından ceplerinden çıkaracak kadar iyi bir donanıma sahip olan gençler...
Onların İslami bilgi dağarcığı konusunda bir fikir verir diye söyleyeyim: İlkokul mezunu bir Filistinli'nin Kur'an'î bilgisi, Türkiye'deki vasat bir imamın fersah fersah ötesindedir. Yine aynı kişi, daha çocuk yaşta, asgari 300 hadislik bir dağarcığa sahip olur. Bu aldıkları eğitimin doğal sonucudur
.


Peki, bütün bunlara rağmen, hayatlarını imanlarına şahit kılmak için çok az insanın becerebileceği bir fedakarlık sergileyen bu gençlere "intihar komandosu" olarak nitelemek, en azından onların inançlarına "Fransız kalmak" olmaz mı?

Bir kere onlar, topraklarını işgal eden, canlarına kasteden, mallarına ve kutsal tüm değerlerine tecavüz eden saldırgan ve zalim bir güce karşı mazlumiyeti, mağduriyeti, hakkı ve fedakarlığı temsil ediyorlar...
Onlara dil uzatanlara sorulacak tek soru var:
"Siz hiç öldünüz mü?.."


Türk-Yunan savaşında düşman cephaneliğine gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını da feda eden Küçük Ali'lerin, Zeyno'ların yaptığı neydi? Onlara "intihar ettiler" diyebilir miyiz?
İstişhad, "şehadete davetiye çıkarmak", "kendi kendini şehid etmek" anlamına gelir. Yani "şahid olacağını bile bile, ölüme gitmektir".


İntihar İslam'da cezayı, şehadet ise ödülü getiren bir eylemdir. İstişhad ise, ödülü getiren şehadet eyleminin, en zor olanıdır.
Peki, mukaddeslerini canları pahasına savunan Filistinli gençlerin bu eylemlerini, şu ayetle nasıl telif edebiliriz



"Kendi kendinizi öz ellerinizle tehlikeye atmayınız." (2.195)


Bu ayet, daha o zamandan yanlış anlaşılmış ayetlerden biridir.


Bu ayetin tefsiri sadedinde Tirmizi ve Ebu Davud'un naklettikleri şu olaya bakın:


Emevi hanedanı döneminde Abdurrahman b. Velid komutasında bir islam ordusu Konstantiniyye (İstanbul) üzerine bir sefer düzenledi. Sahabeden hayatta olanlar ve onlardan biri olan Ebu Eyyüb el-Ensari de ordudaydı. İşte bu savaş sırasında müslüman ordusundan bir kahraman kaleye sırtını dayamış olan Rum ordusuna karşı tek başına taarruza geçti. Bu sonucu mutlak ölüm olan bir saldırıydı. Ve tabi ki o zat şehid oldu. Bu durumu gören müslümanlar içerisinden kimileri bu ayeti okuyarak "Vah vah! Kendisini elleriyle tehlikeye attı!" dediler. Orada olan Ebu Eyyub el-Ensari, bu yanlışa anında müdahale ederek dedi ki: "Ey müslümanlar, bu ayet biz Ensar hakkında indi. Allah, Rasulüne fethi ve zaferi ihsan ettiği zaman, biz artık işimize gücümüze bakıp, malımız melalimizle uğraşalım demiştik. Allah işte o zaman bu ayeti indirdi. "kendini tehlikeye atmak" demek, mal sevdasıyla cihadı/mücadeleyi terk etmektir." (Tüm tefsirler)

Bizans surları önünde kendini feda eden ilk nesle mensup o müslümanla, İstişhad operasyonlarında can veren Filistinli gençler arasında hiçbir fark yok

MUSTAFA İSLAMOĞLU
.


NOT:BUDA BU KONU HAKKINDA SON MESAJIMDIR..ZİRA ORTAYA TÜM DELİLLER KONULMUSKEN (MÜCAHİT ABİDEN ALLAH RAZI OLSUN) DAHA FAZLA KONUSMAK İLMİ OLMAYAN SEYLERİN AĞZIMIZDAN DÖKÜLMESİNE SEBEB OLABİLİR..

ALLAH DOĞRUSUNU BİLİR....
SELAMETLE
 

barbie

New member
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
167
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
40
ya ama tabi yanlış anlamayın ben dinimize düşman olanlar bilip bilmeden konuşanlar cezalandırılmasın demiyorum cezalansınlar ama bu ceza Allahdan gelsin ki o insanlar ne bu dünyada ne diğerinde sonsuza dek acı çekicekler bunu gerçek bir müslüman bilir bilmeli...biz kuluz ...ama hep diyorum hepde dicem intihar saldırısı şeytan işlerinden biridir ne niyetle olursa olsun ........şeytan kalplerdeki Allah sevgisini bu şekilde kullanıyo bunu anlayın artık
 

Yusufff123

New member
Katılım
17 Nis 2008
Mesajlar
77
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
34
bunlar islami iyi analaya kisiler gibi gösteriyorlar ama bir insan müslümanligi iyi anlyiorsa böyle bisey asla ve asla yapmaz
 
Üst Alt