Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Beş vakit.

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
O kadar yazdık, hala anlayamadınız; Kur'an'ın sıralanışını Ashabı Kiram tayin etmedi, bizzat Rasulullah (s.a.v.) efendimiz ki ne efendidir! O tayin etti. Sayfaların hangi tertibte olduğunu ayetlerin nüzul sırasını ayet ayet tarif etti ashabı da yolundan gelerek sayfalara taşıdı. Öyle olmasaydı sendeki deve kemiğine yazılı herhangi bir sureyi bendeki ceylan derisine yazılmış yine herhangi bir sure ile değiştirmek için bekler dururdun. Öyle ya bütün bir kitabı deve kemiklerine yazılı hali ile saklasan herhalde eve kendin giremezdin. Ondan sonra da Hz. Osman (r.anh) senin açından (haşa) sapık olarak hala anılmaya devam ederdi, değil mi ?

Tek İlah; Allah (cc)
Peygamber; Hz. Muhammed Mustafa
Örnekler; zamanında yaşayan ashab-ı Kiram (r.anhüm ecmain)
Ashab'dan günümüze bozulmadan gelmesine vesile olan Alimler, Arifler (Allah cümlesinden razı olsun)
Bu Din'i bozulmadan yaşayan ehli sünnet (Allah daimi devam etsin inşaallah)

Ve bunu size yine, yeniden ve hep hatırlatacak olan Radikal. Allah (cc) gazasını daim etsin, muvaffak kılsın inşaallah.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bismillahirrahmanirrahim.

"İqra! Rabbi bismikel halaq!"

Ve düşünün, hiç bir şey sandığınız gibi kolay ve basit olamaz. Hele hele Kainatı kusursuz derecede yaratan Rabbimiz hiç bir şeyi eksik bırakmamıştır. Cüzzi ifadenin vasfı ile anlamanızı ve gerçeği bulmanızı istiyor. "Bir sırr idim, bilinmek istedim" (Kudsi Hadis) yani bırakın Peygamber düşmanlığını da iman edin, daha çok geç olmadan. Biz Peygamberi yalanlamadık, red de etmedik demeyin. Peygamberi yalanlamak demek düşmanlık etmek demektir. Ötesini; varsa aklınız, düşünün.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
130–132. Ayetler:

Artık onların söylediklerine sabret, Güneş’in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini tesbih et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
Ve kendilerini fitnelemek için basit hayatın çiçeği olarak, onlardan kimi çiftleri kendileriyle yararlandırdığımız şeylere (mal, mülk, evlât ve saltanata) sakın gözlerini dikme (rağbetle bakma). Ve Rabbinin rızkı daha iyi ve daha süreklidir.
Ve ehline salâtı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni Biz rızklandırıyoruz. Akıbet takva içindir.

Bu ayetlerde peygamberimizden;
- müşriklerden gelen sıkıntılar ve görevinin zorluğu karşısında sabırlı olması,
- sürekli olarak, özellikle de Arapların en faal oldukları Güneş’in doğuşundan ve batışından önceki saatlerde onların karşısına çıkıp Rabbini tesbih etmesi,
- kendisi sıkıntılar içinde yüzse de, çevresindeki inançsızların bolluk içinde yaşamalarına özenmemesi,
- ehline (ailesine, yakınlarına) salâtı (namazı / sosyal destekte bulunmalarını) emretmesi ve kendisinin de bu görevi sürekli yapması istenmektedir.

130. ayette konu edilen “tesbih”, çarpıtılarak “namaz” yapılmış ve bu ayet, namazın beş vakit olduğuna kanıt gösterilmiştir. Oysa ayette konu edilen “tesbih”, namazdan önemli ve daha etkin bir ibadettir. Daha önce inmiş surelerde (Kalem, A’la, Kaf) yeri geldikçe açıklandığı gibi “tesbih” kısaca; “Yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak” demektir. Dolayısıyla Yüce Allah’ın tesbihi; “O’nun, müşriklerin, bilgisizlerin yakıştırdıkları noksanlıklardan, iftiralardan tenzih edilmesi ve sıfatları gereğince yüceltilmesi” demektir. İşte peygamberimizden istenen tesbih budur; Allah’ın gerektiği gibi tanıtılması eylemidir.

131 ve 132. ayetleri bize göre şu şekilde takdir etmek mümkündür: “Günahkâr insanların zenginliklerini kıskanmak, sana ve arkadaşlarına yakışmaz. Sizin için en hayırlı şey, az da olsa emeğinizle kazandığınız helâl maldır. Salih ve muttakiler için bu daha hayırlı ve daha süreklidir. Ve çocuklarınıza da helâl nimetlerin, günahkârların haram servetlerinden daha hayırlı olduğunu öğretin. Bu amaçla onlara salâtı ikame etmeyi emredin, çünkü bu onların tutumlarını ve değerler sistemini değiştirecek ve onların günah ve lüks yerine temiz bir hayat ve helâl kazancı seçmelerine neden olacaktır.”
132. ayette salâtın emredilmesinin arkasından gelen “Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni Biz rızklandırıyoruz.” ifadesinden; salâtın Allah’a bir faydası dokunsun diye emredilmediği, aksine salâtın dünya ve ahiret hayatında mutluluk sağlayacak bir takva doğurması sebebiyle sırf insanların iyiliği için emredildiği anlaşılmaktadır.


Peki pek büyük tek müceddidil ala radikalislam beyfendi,
Bu ayeti çarpıtarak, normal tesbihatı NAMAZ olarak sunmak kurnazlığına ne diyeceğiz..
Eğer arabça bilgisine sahip değilseniz, vardır çevreniz de arabça bilen birileri,
Kanıt olarak sunduğunuz ayeti önce onlara gösterin,
Şu elmalılı gibi, nasuhi gibi alimlerinizin mealine şeksiz iman edip, yanılmaz bilip, hemen EVRAKA EVRAKA havalarına girmeyin.
Kısa bir ipucu..
NAMAZ anlamına gelen SALAT Kelimelerinin başın da YA İKAME ya da EKAME takısının olması şarttır..
Her salat'ı namaz diye alırsanız eğer..
SALLUHU CEHİME ayetini de böyle okur da mazallah ne sakatlıklara sebebiyet verirsiniz, düşündünüz mü hiç..?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Peki pek büyük tek müceddidil ala radikalislam beyfendi,
Bu ayeti çarpıtarak, normal tesbihatı NAMAZ olarak sunmak kurnazlığına ne diyeceğiz..
Eğer arabça bilgisine sahip değilseniz, vardır çevreniz de arabça bilen birileri,
Kanıt olarak sunduğunuz ayeti önce onlara gösterin,
Şu elmalılı gibi, nasuhi gibi alimlerinizin mealine şeksiz iman edip, yanılmaz bilip, hemen EVRAKA EVRAKA havalarına girmeyin.
Kısa bir ipucu..
NAMAZ anlamına gelen SALAT Kelimelerinin başın da YA İKAME ya da EKAME takısının olması şarttır..
Her salat'ı namaz diye alırsanız eğer..
SALLUHU CEHİME ayetini de böyle okur da mazallah ne sakatlıklara sebebiyet verirsiniz, düşündünüz mü hiç..?
Ayet çarpıtılmıyor orada. İyi oku! Tesbihat ile namaz arasındaki farkı göremiyorsan bari burada yorum yazma! Senden daha ciddi ve ilmi tutarlı cevaplar beklerdim, demek ki zorlama ile olmuyor! En başta yaptığımız açıklamada belirttik; madem arapça biliyorsun aç bir daha oku bize güvenmiyorsan. Sana örnekler ile ispat ettik. Evreka! lık bir şey de yok üstelik. Yüzyıllardan beri olan bir şeyi söyledik, biz bulduk diye çıkmadık ortaya. Sizin eğer anlarsanız gözünüzün içine sokmaya çalıştık. Yüzyıllardan beri Kur'an'da bu hükmü görenler 5 vakit kılıyor zaten. Arapça gramerin yoksa git kurs al, gramer öğren. Düz olarak arapça okuyup, ondan sonra bilmem ne günümüz yazarlarının meallerinden kendine yorum çıkartma.

İnşaallah kanıt olarak sunduğumuz ayet kabrimizde ve sıratta, önümüzde nur olup önümüzü aydınlatsın!
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Yok kardeş,
Allah Namazı farz kılmış ama maalesef muamelatını vermeyi unutmuş (haşa)
Valla bekir kardeş, ibadetin içeriğinden önce, NASIL BİR RABBE EMAN EDİYORUM konusunu tefekkür eyleyin bence,
Japon profesörün ürettiği son model bir pc'nin kullanma kılavuzunu köylü hasan ağadan düzenlemesini isterseniz, olacağı budur..
Allah'ın icad eylediği İNSANIN kullanma kılavuzunu BEŞER'e yaptırmak daha da feci bir durumdur amma..
Siz böyle olmasını istiyorsuzun ısrarla..
Bu mümkün değildir, olmayacaktır da..

Not: Unutmayın, bir sivrisineği bile misal veren Rabbimiz, ibadetlerin muamelatını vermekten imtina etmez..
Sadece, bakmak ve görmek arasındaki farktan kaynaklanıyor, aramızdaki ayrılıklar
Bir pc'nin kullanma klavuzu Hasan ağaya emanet edilmeyecek kadar öneme haiz demekki. Allah'ın (cc) Kur'an'ı Kerimi akıl ve izandan yoksun birine emanet edilir mi ? Hasan ağa belki cahilliği ile çok çok wındows'u çökertir ama, maazallah sizin elinizde olan bir Kur'an, Allah (cc) esirgesin düşünemiyorum bile...Kuşa dönerdi galiba. Baksana oradan kırp, buradan çıkar, beş vakit olmaz 2 iyidir, Sana bir yazı versem ve tam bir sayfa özetini çıkar desem, eğer anlamadığın bir şey ise, doğal olarak kardeş 1 sayfa olmadı ama en azından yarım sayfa çıkartmaya çalıştım dersin. Olabilir, en azından kapasiteni zorlamışsındır bir şeyler koymaya çalışmışsındır ortaya der kabul ederiz. Ama aynı yazıyı bir alime verseler ciltler çıkarır ortaya. Nitekim Hazreti Ali (k.v.) ey insanlar! diyor. Vallahi Allah'ın ayetlerinden sadece besmele 7 deve yükü kitap ile ancak açıklanır. Bak! ne kadar güzel bir anlatım. Var mı sizin Ali gibi bir aliminiz! Bizim var elhamdülillah. Biraz nispet yapalım da sinirler yatışsın yahu!
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ ءَانَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى

Abdülbaki Gölpınarlı

Söyledikleri sözlere sabret ve Rabbini, hamd ederek gün doğmadan ve batmadan önce ve gecenin bir kısmıyle gün ortasında noksan sıfatlardan tenzih et de rızasına mazhar ol. *


Ali Bulaç Meali

Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.


Diyanet İşleri Meali(Eski)

Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin.


Diyanet İşleri Meali(Yeni)

O hâlde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın.


Diyanet Vakfı Meali

(Resulüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!). *


Edip Yüksel Meali

Sözlerine karşı dayanıklı ol, güneşin doğumundan ve batımından önce Rabbini yücelterek an. Geceleyin ve günün her iki ucunda da an ki mutlu olabilesin.


Elmalılı Hamdi Yazır

O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.


Elmalılı Meali (Orjinal)

O halde dediklerine sabret de rabbına hamdile tesbih eyle: Güneş doğmadan evvel: gece saatlerinde de tesbih et gündüzün etrafın da ki rızaya irebilesin


Ömer Nasuhi Bilmen

Artık onların dediklerine sabret ve güneşin doğmasından evvel ve batmasından evvel Rabbine hamd ile tesbihte bulun. Ve gece saatlerinde de tesbih et ve gündüzün etrafında da. Tâ ki sen hoşnut olasın.


Muhammed Esed

Bunun içindir ki, [hakkı inkar eden]ler ne derlerse desinler, sabret; ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde 114 yine Rabbinin kudret ve yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin.


Suat Yıldırım

O halde onların söylediklerine sabret! Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin yüceliğini ilan et, O'na hamdet! Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı taraflarında da O’na ibadet et ki memnun ve mutlu olasın. *


Süleyman Ateş Meali

Onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini överek tesbih et; gece sa'atlerinden bir kısmında ve gündüzün taraflarında da tesbih et ki memnun olasın!


Şaban Piriş Meali

Söylediklerine sabret, güneş doğmadan önce ve batmadan önce ve gece saatlerinde de Rabbini hamd ederek tesbit et. Gün boyunca da tesbih et ki hoşnutluğa eresin.


Ümit Şimşek Meali

Onların söylediklerine sabret; güneş doğmadan önce ve batmadan önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki Allah'ın hoşnutluğuna erişesin.(16) *


Yaşar Nuri Öztürk

Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespit et ki, hoşnutluğa erebilesin.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Buyur radikalcı kardeş,
ayetin arabçası ve tüm mealler
Namaz nerede, 5 vakit nerede, bi zahmet gösteriver artık,
Hiristiyanlar Allah'ın sözüyle yetinmediler, sonları malum, yahudiler de,
Aynısı müslümanlar da yapıyorsa, HİRİSTİYANLAŞMAK hastalığı müslümanlarda da başlamış demektir..
Lütfen Allah'ın söylemediğini söyledi diye kakalamaya çalışmayalım,
Gerçekten akibet hayrolmaz, bilesin
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
"Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir." (Sad suresi : 114)

Gündüzün iki ucu akşam ve sabah namazı, bir kısmında da yatsı namazı vardır. Üç vakit bu ayette.

"Güneşin batıya yönelmesinden gece karanlığına kadar namazı kıl. Tanyeri ağarırken de sabah namazını kıl. Zira bu namaz görülmeye değerdir." (İsra Suresi :78)

Güneşin batıya yönelmesinden gece olana kadar kılınan namaz ikindi namazıdır. Sabah namazı tekrar edilmiştir.

"Ey Muhammed! Onların dediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce ve batmasından sonra Rabbini tesbih et (namaz kıl) geceleyin ve gündüzün yanlarında da tesbih et (namaz kıl)." (Taha suresi : 130)

Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önce ikindi namazı, geceleyin yatsı namazı, gündüzün yanlarında akşam ve öğle namazı kılınacak. Bu ayetle beş vakit namaz sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları sabit oluyor.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
"Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir." (Sad suresi : 114)

Gündüzün iki ucu akşam ve sabah namazı, bir kısmında da yatsı namazı vardır. Üç vakit bu ayette.

"Güneşin batıya yönelmesinden gece karanlığına kadar namazı kıl. Tanyeri ağarırken de sabah namazını kıl. Zira bu namaz görülmeye değerdir." (İsra Suresi :78)

Güneşin batıya yönelmesinden gece olana kadar kılınan namaz ikindi namazıdır. Sabah namazı tekrar edilmiştir.

"Ey Muhammed! Onların dediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce ve batmasından sonra Rabbini tesbih et (namaz kıl) geceleyin ve gündüzün yanlarında da tesbih et (namaz kıl)." (Taha suresi : 130)

Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önce ikindi namazı, geceleyin yatsı namazı, gündüzün yanlarında akşam ve öğle namazı kılınacak. Bu ayetle beş vakit namaz sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları sabit oluyor.
Dedim ya; izan...Allah (cc) razı olsun alptraum. Bir de bu ayetlerin yanına Resulullah'ın da sünnetini koyduğunuz zaman ortaya "kemik gibi" sağlamlıkta, kırılmaz bükülmez bir 5 vakit çıkar.

"İşte misalller! Biz onları insanlar için irad ediyoruz. Alim olanlardan başkası, onları anlamaz" (Ankebut : 43) Üzerine bu ayeti okuyunca; Allah (cc) aşkına! ne anlıyorsunuz ? Her şeyde tartışılmaz ki canım. Üstelik namaz gibi çok çok önemli bir konuda, Din'in direği olan bir ibadette.

Zahiri anlamda bile bir bina en az 4 direkten oluşur. Bunu dahi akl etmiyormusunuz ? İlminiz kestirmeden gitmeyi mi uygun görüyor ? İyi ama her kestirme yol, doğru yola çıkmaz ki...

Hem diyorsunuz ki, Kur'an bir bütün, örnek verdiğimiz zaman da bu sefer ayeti kafanıza göre yorumlamayın. Bu ne perhiz, bu ne iştah!

Diyanetin, ayeti meal olarak verdiği açıklamasına örnek vermişsin. Diyanet dahi ayetin mealinde tesbih diyor öyle mi ? Peki; aç telefon bakalım bir soruver bir zahmet. "Siz hem yeni, hemde eski meal açıklamasında namaz bölümüne tesbih kelimesini alıp yorumlamışsınız, ondan sonra kalkıp 5 vakit namaz Kur'an'da vardır diyorsunuz. Ne ayaksınız siz, yahudilerdenmisiniz, isevilerdenmisiniz, ne iş ? bizi Allah'a şirk koşturup bilmeden kafir mi etmek istiyorsunuz yahu" diye sor bakalım ne cevap verecekler sana. Sonra o cevabı burada (burada derken yani konu dışı mizah bölümünde) paylaşta, hep beraber gülelim, olur mu?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
"Yoksa Peygamberlerini (doğruluk, emanet ve güzel ahlâkla) tanımadılar da onun için mi inkâr ediyorlar?" (Mü'minun : 69)

Rahatsızlık; bu ayetteki teşhis ile ortaya konmuştur desek, size göre ayeti; eğip, büküp kafamıza göre yorumlamış mı oluruz ?
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Dedim ya; izan...Allah (cc) razı olsun alptraum. Bir de bu ayetlerin yanına Resulullah'ın da sünnetini koyduğunuz zaman ortaya "kemik gibi" sağlamlıkta, kırılmaz bükülmez bir 5 vakit çıkar.

"İşte misalller! Biz onları insanlar için irad ediyoruz. Alim olanlardan başkası, onları anlamaz" (Ankebut : 43) Üzerine bu ayeti okuyunca; Allah (cc) aşkına! ne anlıyorsunuz ? Her şeyde tartışılmaz ki canım. Üstelik namaz gibi çok çok önemli bir konuda, Din'in direği olan bir ibadette.

Zahiri anlamda bile bir bina en az 4 direkten oluşur. Bunu dahi akl etmiyormusunuz ? İlminiz kestirmeden gitmeyi mi uygun görüyor ? İyi ama her kestirme yol, doğru yola çıkmaz ki...

Hem diyorsunuz ki, Kur'an bir bütün, örnek verdiğimiz zaman da bu sefer ayeti kafanıza göre yorumlamayın. Bu ne perhiz, bu ne iştah!

Diyanetin, ayeti meal olarak verdiği açıklamasına örnek vermişsin. Diyanet dahi ayetin mealinde tesbih diyor öyle mi ? Peki; aç telefon bakalım bir soruver bir zahmet. "Siz hem yeni, hemde eski meal açıklamasında namaz bölümüne tesbih kelimesini alıp yorumlamışsınız, ondan sonra kalkıp 5 vakit namaz Kur'an'da vardır diyorsunuz. Ne ayaksınız siz, yahudilerdenmisiniz, isevilerdenmisiniz, ne iş ? bizi Allah'a şirk koşturup bilmeden kafir mi etmek istiyorsunuz yahu" diye sor bakalım ne cevap verecekler sana. Sonra o cevabı burada (burada derken yani konu dışı mizah bölümünde) paylaşta, hep beraber gülelim, olur mu?


وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ


Abdülbaki Gölpınarlı

Ve işte örnekler, onları insanlara gösterip durmadayız ve bilgi sahiplerinden başkaları anlamaz onları.

Ali Bulaç Meali

İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.

Diyanet İşleri Meali(Eski)

Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler anlayabilir.

Diyanet İşleri Meali(Yeni)

İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.

Diyanet Vakfı Meali

İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir. *
Edip Yüksel Meali

Bu örnekleri halk için veririz ve onları bilen kimselerden başkası düşünüp anlamaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

Elmalılı Meali (Orjinal)

Hem bu meseller yok mu, biz onları insanlar için darbediyoruz, maamafih onlara âlimlerden maadasının aklı irmez

Ömer Nasuhi Bilmen

Ve insanlara bir ziyan dokunduğu vakit Rablerine dönerek O'na duada bulunurlar. Sonra onlara ondan bir rahmet tattırıverince o vakit onlardan bir gürûh Rablerine şerik koşarlar.

Muhammed Esed

İşte Biz insanın önüne bu temsîlleri koyuyoruz: ama onların gerçek anlamını ancak [Bizi] tanıyanlar kavrayabilir,

Suat Yıldırım

İşte bazı gerçekleri anlatmak için,Biz bu kabil temsiller getiriyoruz, ama bunları, ancak ibret almasını bilenler anlar.

Süleyman Ateş Meali

Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz.

Şaban Piriş Meali

İşte, insanlar için verdiğimiz örnekler, ama onları bilgi sahiplerinden başkaları anlamaz.

Ümit Şimşek Meali

İşte bunlar insanlara verdiğimiz misallerdir. Fakat bilgi sahiplerinden başkasının aklı bunları almaz.

Yaşar Nuri Öztürk

Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez.





Burada alim diye çevrilen kelime BİLGİnin karşılığıdır ve bilgi için sorgulamak şarttır, siz sorgu ile yargıyı birbirine karıştırmışsınız, İbrahim Nebi'nin zirve sorgulamasını okumamışsınız belli, sorgulamadan iman SADECE TAKLİDİ İMANDIR ve asla maymunların imanından sözedilemez..
İrade, imtihan, akıl üçgeninin harmanlaması SORGULAYARAK İMANI devreye sokar ve bunu alimleriniz tukaka ilan etse de, bu tip İMANA RABBİMİZ önem verir, değer verir, anlam verir..
Sırf alimlerinizi temize çıkaracaksınız diye ayetlerle ve rabbimizin emirleriyle oynamak, petrol kuyusunun yanında ateşle oynamak gibidir.
Size tavsiyem, Ayetlerin manasını Rabbimize bırakın, zaten en güzel şekil de tefsir edeceğini bizzat O bildirir, bu tefsir alimlerinizin tefsirine uymasa da doğrudur, uysa da..
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
"Yoksa Peygamberlerini (doğruluk, emanet ve güzel ahlâkla) tanımadılar da onun için mi inkâr ediyorlar?" (Mü'minun : 69)

Rahatsızlık; bu ayetteki teşhis ile ortaya konmuştur desek, size göre ayeti; eğip, büküp kafamıza göre yorumlamış mı oluruz ?



أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ


Abdülbaki Gölpınarlı




Yoksa Peygamberlerini tanımazlar mı ki onu inkar etmedeler?

Ali Bulaç Meali

Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?

Diyanet İşleri Meali(Eski)

Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Diyanet İşleri Meali(Yeni)

Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

Diyanet Vakfı Meali

Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Edip Yüksel Meali

Yoksa, kendilerine gönderilen elçiyi tanımadıkları için mi onu inkar ediyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

Elmalılı Meali (Orjinal)

Yoksa Peygamberlerini tanımadılar mı da onun için inkâr ediyorlar?

Ömer Nasuhi Bilmen

Ve eğer üzerinize Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasa idi (haliniz ne olurdu?) ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri kabul edicidir, hakîmdir.

Muhammed Esed

Yoksa bunlar kendi elçilerini tanımıyorlar da, onun için mi o'nu inkar ediyorlar?

Suat Yıldırım

Yoksa şu aralarında yaşamış olan Resulü, tanıdıkları biri olmadığı için mi reddediyorlar? *

Süleyman Ateş Meali

Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkar ediyorlar?

Şaban Piriş Meali

Yoksa peygamberlerini tanıyamadılar da bunun için mi inkar ediyorlar?

Ümit Şimşek Meali

Veya onlar peygamberlerini hiç tanımıyorlar da onun için mi inkâr ediyorlar?

Yaşar Nuri Öztürk

Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?




Bu ayetin konumuzla ve bizimle alakası nedir anlayamadım,
Peygamberi yalanlamak, sünneti veya hadisi yalanlamaktan geçmez,
Sonuç ta bu ayet müşriklerle alakalıdır ve Peygambere inen vahyi inkar ettikleri için münkir ilan edilmişlerdir..
Ayetleri cımbızlayarak etiket gibi oraya buraya yapıştırmak vebaldir..
Kur'an necm necm inmiştir ve bu ayet kendi necmi ile değerlendirildiğin de..
Anladığınız mananın zerresiyle alakası yoktur..
Eğer hadislerden Kur'ana doğru bir yöneliş yerine..
Yasin suresinin girişin de Allah'ın yaptığı gibi,
Kur'an-ı Resülun peygamberliğine kanıt göstererek yaklaşsaydınız,
Bu açmazlara düşmezdiniz zaten..
BEN PEYGAMBERİM desem, inanır mıydınız?..
Hayır, çün ki KANIT OLARAK SUNACAĞIM HİÇBİRŞEYİM YOK..
Müseylemeye de inanılmamış, onun da kanıtı yok.
Ama, Son Nebi'nin kanıtı Vahy'dir ve inanmamak için münkir olmak gerekir..
Öyleyse, KANIT DENEN NESNE İLAHİ OLURSA KANITLIK TEŞKİL EDER..
Yoksa, evrenesoğlu ile Peygamberin arasın da bir fark olmazdı..

Hikmet sahibi Kur'an-a yemin olsun ki, Sen elbette elçilerden birisin. yasin 2-3

demek ki neymiş, Nebinin elçiliğine Kur'an kanıttır..
Hadi siz de aksi bir kanıt getirin de, görelim boyunuzu..
Buyrun..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Yazdığım ayetin bizim ile ne ilgisi var demişsin, ama o kadar çok ilgisi var ki. Sizler sanıyorsunuz ki, biz araştırmadan, sormadan, okumadan herşeye balıklama atlayan sazanlardanız! Oysa, bugüne kadar o kadar sayfalarca yazılar yazıp örnekler verdiğimiz konularda, yazdıklarımıza hep red cevaplar verdiniz. Hiç incelemeden, okuyup düşünmeden yaptınız üstelik bunları.

Kavmiyetçilik ve mezheplere olan düşmanlığınız had safhada. Ben öyle tanıyorum sizi. takım tutar gibi, tarafgirliğiniz; kimin ne söylediğini dinlemeden kaynaklanıyor bana kalırsa. Kafanıza yatan bir konu olunca ayet her zamana ve her konuya apaçık örnektir, kafanıza yatmadığı zaman "o ayet müşriklere gelmiştir" Bu mu yani vereceğiniz cevap?

Bu kadar hadis düşmanı olmanız size bir yarar sağlamaz. Diyorsunuz ki; "ya Peygamber söylememişse, söylediyse ya o anlamda söylemediyes, o anlamda söylediyse de bizim için Kur'an vardır ve O varken hadise itibar edilmez."

Ayet varken, hiç bir müslüman; başka bir söze itibar etmez, öyle mi ? Bu; O Din'i açıklayan ve anlatan kişi içinde mi geçerli ? Sizin kafanızdaki Peygamber olgusu nedir Allah (cc) aşkına! Ayetleri açıklayan, hadi sizin söyleminizi kullanarak sorayım: beyyineleri beyan eden, sadece Nebi'lik görevini yerine getiren, başka hiç bir etliye sütlüye karışmayan, donuk bir yaşam süren bir peygamber mi? Yoksa Kur'an'ı anlam bütünü ile an be an yaşayan, hayatına her ötre ve sertresi dahil entegre eden bir peygamber mi?

Bir sözü muteber bulmanız için, o sözü söyleyen en başta "ben hanifim" diyecek, ondan sonra kabulünüzdür. Resullullah (s.a.v.) (haşa) müşrikmi idi ? Hanif değilmi idi? Elimizde siyah renkte bir nesne olduğunu varsayalım. Sorarsan bana, ne demeliyim şimdi ? Sen sevineceksin diye "siyah değil" mi diyeceğim. Hadi iftira olmasın diye bu sefer "gri" mi diyeceğim. Halbuki, o şey; ya siyahtır! ya değildir. Ortası olmaz! Peygamber de ya haniftir! ya değildir! Ki; bütün Peygamberler haniftir! Onların bozulmayan ümmetleri de haniftir. Şuan dünyada kaç milyon müslüman varsa fıtrat olarak haniflik üzeredir. Hangi yönü deforme olmuşsa, ahirette o yönü form edilir. Orası Rabbül Alemin'in (cc) bileceği bir iştir. Biz bilemeyiz. Yeryüzünde şuana kadar yaşamış ne kadar İbrahim (a.s.) ümmeti varsa, eğer yaşasalardı hepsi Resulullah'ın (s.a.v.) getirdiği şeriat ile amel ediyor olurdu. Neden ? Resulullah (s.a.v) babası, atası, dedesi İbrahim (a.s.) gibi Allah'ın (cc) hak olan şeriatını getirdiği için.

Sanki günümüz müslümanları (haşa) İbrahim (a.s.) peygamberi red ediyor, kabul etmiyor gibi tavır yapıyorsunuz. Zaten ben müslümanım diyen kişi böyle bir iddiada dahi bulunamaz ki. Amentüye aykırı çünkü. Ama siz; biz Peygamberi kabul ederiz, emr'lerini dinleme mecburiyetinde değiliz. Neden ? Ortada Kur'an var! Kur'an varken biz O'nun haricinde hiç bir sözü muteber görmeyyiz. O halde Kur'an'ı da muteber görmeyin. Öyle ya, O'na (s.a.v.) uymanızı Kur'an emrediyor çünkü!

Madem arapça biliyorsun o halde şöyle devam edelim. Bana meal yazmana gerek yok. Hele hele Ömer Nasuh ve Elmalı haricinde, hiç kimsenin mealini verme. Çok iyi biliyorlarsa kendileri amel etsin. Ben onların itikadına göre amel etmiyorum çünkü. (Buna Diyanet de dahil, şimdilik.)

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ


وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ

ُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
(başka birinin beynine ihtiyaç duymadan) sen açıkla! Ola ki, bu seferde biz yanılmış oluruz. Her zaman haklı olacak değiliz a!
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Evet sorular, hala açıkta bekliyor hanif arkadaşlarım. Kafalar bulandı bir kere. Durulması gerekir. Oynayan kalbin sukunete ihtiyacı var. Lafı söyleyip açıklama olmaksızın çekip gitmek olmaz.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Valla abi sükür olsun bizlerin kafasi bulanik degil

Ben bu hanif kardeslerimizin niyetini de cözmüs degilim Biz herseye ayet ile cevap veririz düsturundalar, ama biz bu ayet bu konuyu anlatmiyor ayetde kafirlere karsi söyleniyor dedigimizde o zaman müslümanlara ayet kalmaz ayirimmi yapiyorsun diyorlar:)(espiri yapiyorlar)

Simdide yukarida yazmislar bu ayetin konumuzla alakasi ne diye e simdi ne yapalim ayetleri kisilere göremi siralayalim diye cvp verelim

Onun icin gördügümüz kadariyla bulanikligimiz yok sükürler olsun ama hakikaten bulanik kardeslerimiz var

Hidayet insallah hidayet

selametle
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
(başka birinin beynine ihtiyaç duymadan) sen açıkla! Ola ki, bu seferde biz yanılmış oluruz. Her zaman haklı olacak değiliz a!


Bu, bu konu da son sözümdür, inanan inanır, inanmayan kendi bilir, vesselam..


isra78 – Güneşin dülûkundan (batmasından, kaybolmasından) gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah Kur’an’ını da. Çünkü sabah Kur’an’ı görülecek şeydir.
79 - Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu (gece namazını) teheccüd et (uyanıp gece namazını kıl)! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.

Bu ayetler, namaz vakitlerini belirleyen ilk ayetler olup, “Giriş” bölümünde belirttiğimiz gibi Medine dönemine ait ayetlerdendir. Bu ayetler ekseninde hazırlamış olduğumuz “Namaz Kaç Vakittir” yazımızı burada aynen naklediyoruz.




NAMAZ KAÇ VAKİTTİR?

Namazın amacı, insanın manevî yücelmesini sağlamak, kişiyi topluma yararlı iyi bir insan hâline getirmek olduğundan, vücudun beslenmesindeki üç öğün gıda gibi namaz da öğünleştirilmiştir. Yani, belirli vakitlerde namaz kılınması istenerek insanın manevî beslenmesinin sürekli olması sağlanmıştır. “Fiilî dua” anlamına gelen “salât (namaz)”ın, müminler için günün belli vakitlerinde yerine getirilecek bir görev olması öncelikle, insan şuurunda Allah inancının devamlılığını gerçekleştirme gayesini gütmektedir. Din psikolojisi araştırmaları ortaya koymaktadır ki, insanın içsel yönelişlerinin ihmal edilmesi, onu manen kör bir varlık haline getirmekte ve bunun sonucunda da insan, iyi bir “yapıcı toplum elemanı” olamamaktadır. Dolayısıyla, insan için namaz çok önemli bir ödev durumundadır ve bu sebeple de ona günün belli vakitlerinde (sabah, akşam ve gece) zorunlu olarak namaz kılması emredilmiştir:

Nisa; 103:
Sonra (korku hâlindeki) namazı tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, namazı ikame edin. Hiç şüphesiz ki namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.


Ayetteki “vakti belirlenmiş yazgı” ifadesinden anlaşılmaktadır ki; namaz, sadece vaktinde farzdır, vakti gelmeden farz olmaz, vaktinin dışında da kaza edilmez. Vaktinde kılınmamış namaz, vaktinde yenilmemiş yemek veya vaktinde alınmamış ilaç gibidir, yani geçen geçmiş olur. (Bu husus “Namazın Kazası” başlığı ile başka bir yazımızda açıklanmıştır.)
Bizlere namaz kılmayı emreden Yüce Rabbimiz, namazları hangi vakitlerde kılmamız gerektiğini de, (bizi şeyhe, imama, müçtehide muhtaç bırakmadan) Kur’an’da açıkça bildirmiştir:

Hud; 114:
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.


Bu ayette peygamberimize gündüzün iki tarafında (yani sabah ile akşam) ve gecenin yakın zamanlarında (yani “yatsı”) olmak üzere toplam üç vakitte namaz kılması emredilmiştir.

İsra; 78, 79:
Güneşin dülûkundan (batmasından, kaybolmasından) gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah Kur’an’ını da. Çünkü sabah Kur’an’ı görülecek şeydir.
Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu (gece namazını) teheccüd et (uyanıp kıl)! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.


Bu ayetlerde de aynı şekilde peygamberimize, güneşin batmasından gecenin karanlığına değin (akşam), tan yeri ağarırken (sabah) ve geceden bir bölümde (yatsı) namaz kılması emredilmiştir. Yani, emredilen vakitler; sabah, akşam ve gece (yatsı)dir. Ayrıca peygamberimize özgü bir ayrıcalık olarak fazlalık olmak üzere (asıla ziyade olarak, yani ek görev olarak) onu (gece namazını) teheccüd etmesi (gece uyuyup uyanarak kılması) emredilmiştir.

Dikkat edilirse, Hud suresinin 114. ayeti ile İsra suresinin 78. ve 79. ayetlerinin ifadeleri aynı olup, bu ayetler namazın vakitlerini belirtmektedir. Ancak bu vakitler, Kur’an’ın genel üslûbuna uygun olarak; aynı anlamın, değişik üslûp ve özdeş kelimelerle ifade edilmesi suretiyle belirtilmiştir.

Bu ayetlerde, akşam, sabah ve gece namazı olmak üzere üç vakit namaz emredilmekte olup, bu ayetlere göre öğle ve ikindi namazlarının farz olduğunu söylemek mümkün değildir. Zaten peygamberimizin bazı uygulamalarından, özellikle de öğle ve ikindi namazını bazen beraber kılmasından da, öğle ve ikindi namazlarının farz olmadığı, yani namazın aslının beş vakit olmadığı kesin olarak anlaşılmaktadır. Ama işin aslı, bu konuda ortalıkta dolaşan rivayet dalgaları arasında kaybolmuştur. Oysa, namazı beş vakit olarak ifade eden rivayetlerin bazıları uydurma, bazıları da namaz vakitlerini düzenleyen ayetlerin inişinden evvelki uygulamaları içeren rivayetlerdir.

Meselenin aslını öğrenebilmek için bu ayetleri iyi anlamak, ayetleri iyi anlamak için de, ayetlerde geçen “dülûkuşşems”, “kur’an-el fecr”, “taraf”, “teheccüd” ve “nafile” sözcüklerinin ne demek olduklarını iyi bilmek gerekmektedir.

“Dülûkuşşems”; “Güneş’in batması, gözden kaybolması” anlamındadır. Ama bazı yorumcular buna “eğilmesi” anlamını vermişlerdir. Tac-ül Arus ve Lisan-ül Arab’ta ise, “dülûk” sözcüğüne “eğilme” anlamının verilme sebebinin, sırf namazın beş vakit olarak anlaşılmasını sağlamak amacına yönelik olduğu (!) bilgisi verilmiştir. (Tac-ül Arus; c:13, s:560, 561 ve Lisan-ül Arab; c:3, s:398, 399)
“Dülûk” sözcüğünün gerçek anlamına göre “dülûkuşşems” tamlaması; akşam vaktini ifade eder. Nitekim, dördüncü halife Ali, Abdullah ibn Mesûd, Said ibn Cübeyr, Nehâî, Mükatil, Dahhâk, Süddî, İbn Abbas ve Mücahid bu anlamı tercih etmişlerdir.
Buna karşılık “dülûk” sözcüğüne “eğilme” anlamı vererek sözcükten öğle vaktini anlayanlar da olmuştur. Klâsik kaynaklarda, İbn Ömer, Cabir, Atâ, Katâde ve Hasan’ın bu görüşü benimsedikleri bildirilir.
İsra suresinin 78. ayetinde yer alan bu sözcükten, her iki anlamın birden anlaşılabileceği ileri sürülse de, namazın vakitlerini belirleyen diğer ayet olan Hud suresinin 114. ayetindeki ifadeler, “dülûküşşems” tamlamasından, “Güneş’in eğilmesi” anlamının çıkarılmasına ve bu anlamdan da ayette öğle namazının kastedildiğinin sanılmasına engel olur. Çünkü, Hud suresinin 114. ayetinde peygamberimize “Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın bir zamanda namaz kılması” emredilmiş ve anlam netleşmiştir. Çünkü, Hud suresinin 114. ayetinde geçen “zülefen” sözcüğü, İsra suresinin 78. ayetinde geçen “ğasak” sözcüğü ile aynı anlamda olup; “ortalığın karardığı zaman, gecenin ilk saatleri” demektir. Yani, her iki sözcük de “yatsı” vaktine karşılıktır. Bu durumdan kesin olarak anlaşılmaktadır ki, İsra suresinin 78 ve 79. ayetlerinin emri ile Hud suresinin 114. ayetinin emri aynıdır ve bu ayetlerde, namaz kılınacak vakitler, özdeş kelimeler kullanılmak suretiyle değişik üslûplarla ifade edilmiştir.
Diğer taraftan, bir çok yorumcu da “dülûkuşşems” ile “ğasakılleyl” tamlamalarının ayrı zamanları ifade ettiğini ileri sürmüştür. Oysa bunlar, ayrı zamanları değil, bir vaktin başını ve sonunu ifade etmektedirler. İsra suresinin 78. ayetinde “güneşin batmasından itibaren karanlığa kadar” namaz kılınması emredilmiştir. Bu ifade, iki namazın değil, bir tek namazın, yani akşam namazının vaktini belirlemektedir.
Ayette geçen “kur’an-el fecr”; sabah okuması, yani sabah namazıdır.

“Taraf”; “nahiye, yan bölge” demektir. Bir şeyin “taraf”ından söz edildiği zaman, o şeyin içi değil, dışı anlaşılır. (……) Nitekim Fıkıh’ta “İnsanın iki tarafı” ifadesinden; bir taraf olarak insanın anası, babası, dedesi, yani atası, diğer taraf olarak da çocukları ve torunları anlaşılır. Benzer şekilde “masanın iki tarafı” denildiğinde de; masanın ikiye ayrılmış hâldeki iki parçası anlaşılmaz, masanın sağında ve solundaki şeyler anlaşılır.
“Taraf” sözcüğünün çoğulu “etraf” sözcüğü olup, bu sözcük Türkçeye, aynen Arapçadaki anlamı ile geçmiştir. “Etraf” sözcüğü de yöneltildiği şeyin dışı ile ilgilidir. Meselâ, bir kimseye “Etrafına bak” dendiği zaman, o kişi eline, yüzüne, vücuduna değil, sağına, soluna, önüne ve arkasına bakar. Bu örneği “ülkenin etrafı” dendiğinde ülkenin dışının kastedildiği ve anlaşıldığı, “Dünya’nın etrafı” dendiğinde Dünya’nın dışının kastedildiği ve anlaşıldığı şeklinde çoğaltmak mümkündür.
Ayetteki “Gündüzün iki tarafı” ifadesinden de, “gündüz”ün dışında kalan “sabah” ve “akşam” vakitleri anlaşılır. Yoksa bu ifade, “gündüz”ün kısımları, birer parçası olan “kuşluk” ve “ikindi” vakitleri demek değildir.

“Teheccüd” sözcüğünün kökü olan “hecd” sözcüğü, “ezdat”tan olup, iki zıt anlamı da ifade eder. Yani hem “uyumak” hem de “uyanmak” demektir. “Hecd” sözcüğünün bazı türevleri şöyle meşhurlaşmıştır: “Hâcid”; “uyuyan”, “tehcid”; “uykuyu gidermek, uyandırmak”, “teheccüd”; “uykudan uyanıp namaz kılmak”, “müteheccid”; “geceleyin uyanıp namaz kılan kimse”. (………..)

“Nafile” sözcüğü; “asıl üzerine yapılan ziyade (ek)” demektir. (………..) Buradan anlaşıldığına göre peygamberimiz, gece namazını herkes gibi karanlık bastıktan başlayıp tan ağarıncaya kadar olan zaman içinde kılmayacak, uyup uyanarak kılacaktır.

Sözcük anlamlarının tahlili neticesi de bize göstermektedir ki, bu ayetlere göre öğle ve ikindi vakitlerinde namaz kılınması söz konusu değildir. Ayetlerden anlaşılan, sabah, akşam ve gecenin bir kısmında namaz kılınması ve peygamberin ise bu gece namazını teheccüd etmesidir.
Kur’an’a göre üç vakit olarak vakitlenmiş olan namazların ikisi, bir başka ayette isimleriyle de anılmıştır:

Nur; 58:
Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunanlarla, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa (akşam) namazından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir (açık ve korumasız, üç zamandır). Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alim’dir, Hakim’dir.

Sonuç olarak, İsra suresinin 78, 79. ayetlerinde üç vakitte; sabah, akşam ve gece vaktinde üç namaz emredildiği gibi, Hud suresinin 114. ayetinde de aynı şeyler emredilmiş; üç vakit (sabah, akşam ve yatsı) namaz kılınması bildirilmiştir.
Vakitleri bildiren ayetlerde ilk muhatap peygamberimiz olmasına rağmen, emir tüm ümmeti kapsamaktadır. Çünkü ümmete verilen emirler, ümmetin örneği, rehberi, imamı olmak sıfatıyla önce onun şahsında yer tutmakta, ümmeti de onun her yaptığını yapmakla yükümlü bulunmaktadır:

A’râf: 158:
De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah’ın size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde Allah’a ve O’nun sözlerine iman eden, ümmî peygamber olan elçisine iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulmuş olasınız.”

Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki, peygamberimize uymayı emreden bu ayet, peygamberimizin öğle ve ikindi vakitlerinde namaz kıldığı hakkındaki rivayetlere dayandırmak suretiyle, öğle ve ikindi vakitlerinin de namaz kılınması emredilmiş vakitlerden olduğu yolunda ileri sürülen iddiaları destekler mahiyette bir ayet değildir.
Bir çok yazımızda açıklamıştık ki, dinimizdeki namaz, oruç, hacc ve zekât görevleri, İbrahim peygamberden sonra gelmiş peygamberlerin şeriatlarında da mevcuttur. Mâûn suresinden ve Enfal suresinin 35. ayetinden, Mekkelilerin de namaz kıldıkları anlaşılmaktadır. Hatta Alak suresinin 9, 10. ayetlerine göre peygamberimiz de peygamber olmazdan evvel eski dinî inancı gereği namaz kılmıştır. Fakat bu namazlar, Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla, özelliğini yitirmiş namazlardır. Dinimiz, sehivle, el çırparak kılınan bu namazları düzeltmiş, namazı huşu ekseni üzerinde yeniden şekillendirmiştir. Peygamberimizin de, Kur’an tarafından belirlenen bu şekle ne bir ilâve ve ne de bir eksiltme yapması mümkün değildir. Bu durumda A’râf suresinin 158. ayetinin, Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79. ayetleri ile açık bir çelişki arz ederek rivayetleri desteklediğini düşünmek yerine, rivayetlerin Kur’an ayetlerine uymadığını düşünmek, daha mantıklı ve dinimize uyan bir davranıştır. Zaten yukarıda da belirttiğimiz gibi, namazı beş vakit olarak ifade eden rivayetlerin bazıları uydurma, bazıları da namaz vakitlerini düzenleyen ayetlerin inişinden evvelki uygulamaları içeren rivayetlerdir.
Özetlemek gerekirse; sabah, akşam ve gece (yatsı) namazı vakti (üç vakit), Kur’an ile sabittir. Öğle ile ikindi, -eğer rivayetler doğru ise- peygamberimizin kendi uygulamalarıdır, Allah tarafından emredilmemiştir.

Vakitleri Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79.ayetleri ile belirlenmiş olan namazın rekât sayısı ise Nisa suresinin 101-103. ayetlerinde belirlenmiştir. Nisa suresinin 101. ayetinde korku hâlinde namazın kısaltılabileceği bildirilmiş, 102. ayette de kısaltılmış namaz tarif edilmiştir. Buna göre, namaza duranlar secdeden sonra arkada bekleyenlerle yer değiştireceklerdir. Yani kısaltılmış olarak kılınacak namaz, kıyam, rükû ve secdeden ibarettir; bir rekâttır. 103. ayette ise, korku hâlinin geçmesinden sonra namazın tam bir biçimde yerine getirilmesi istenmektedir. Nisa suresinde verilen bu bilgilerden, namazın iki rekât olduğu anlaşılmaktadır.
Namaz vakitleri, Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79. ayetleri ile, namazın rekât sayısı ise Nisa suresinin 101-103. ayetleri ile, MEDİNE DÖNEMİNDE son şeklini almış ve bu konuya, ilgili ayetlerle son nokta konmuştur. Biz, peygamberimizin ve sahabenin bu konularda farklı uygulamalarda bulunduklarını söyleyen rivayetlerin, onların bu ayetler inmezden evvelki uygulamalarını aktardığını düşünüyoruz.
Hud ve İsra surelerinin başlarında MEKKÎ oldukları yazsa da, Hud suresinin 12, 17 ve 114. ayetleri ile İsra suresinin 72-80. ayetleri MEDENÎdir. (……….) Hatta her iki surenin tamamının MEDENÎ olduğunu ileri sürenler de vardır. (…………….)
Bir çok yorumcu, bu ayetlerdeki kesin ifadelere karşı çıkamamışlar, ama namazın “beş vakit” olduğuna dair rivayetlerde yer alan iddiaları meşrulaştırabilmek için pek çok yol denemişlerdir.
Namazın beş vakit olduğunu ispat için sarf edilen gayretlerden bir tanesi; bu ayetlerin Mekkî oluşundan yola çıkarak, rivayetlerin Medenî olduğu (Miraç rivayetlerindeki gibi), dolayısıyla bu ayetlerin mensuh olduğu iddiası, diğer bir tanesi de; aşağıdaki ayetlerin anlamlarının bozulmak suretiyle mesnet olarak kullanılmak istenmesidir:

Kaf; 39, 40:
O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et
ve geceden bir bölümde. Ve secdelerin artlarında da O’nu tesbih et.

Ta Ha; 130:
Artık onların söylediklerine sabret, güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini tesbih et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tesbih et ki, hoşnutluğa erebilesin.

Rum; 17, 18:
O hâlde tesbih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de...
Göklerde ve yerde hamd de O’na, gece sırasında da öğleye erdiğinizde de...

Leyl; 1, 2:
Ant olsun bürüyüp örttüğü zaman geceye
Ve parıldadığı zaman gündüze,

Şems; 1-4:
Güneş’e ve onun parıltısına ant olsun ki,
onu izlediği zaman Ay’a,
ona parlaklık verdiği zaman gündüze,
onu sarıp örterken geceye,

Dikkat edilirse, bu ayetlerde namaz vakitlerini ve namaz sayısını belirleyen bir ifade yoktur. Bu ayetlerde; gündüz ve gecenin belli başlı zamanlarında (ki ifadelerden “her an” anlamı çıkar) Allah’ı anmak, O’nu unutmamak, O’nu tesbih etmek emredilmekte ve Allah’ı anmanın, gönlü huzura kavuşturacağı vurgulanmaktadır. Bu ayetlerden namaz kılınacağını anlamak ve iddia etmek, tamamen hatalı bir davranıştır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
(başka birinin beynine ihtiyaç duymadan) sen açıkla! Ola ki, bu seferde biz yanılmış oluruz. Her zaman haklı olacak değiliz a!

Dedik!

Maalesef siz beyninizi kiraya vermekte ısrar ediyorsunuz sayın çapanoğlu. Sizin kendi yaşadığınız Din'e bile getirebileceğiniz ve savunabileceğiniz, yorum sunabileceğiniz bilgilerden ari'siniz anlaşılan. Olabilir, saygı duyarız. Fakat bu saygımız, sizden, varsa, vereceğiniz cevap olarak istediğimiz bilgiyi; bize Hakkı YILMAZ'ın açıklamasını getirme mantığınızı hiç bir şekilde makul göstermez! Hakkı Yılmaz denilen arkadaşın kendi sistematik inancını paylaşan insanları bağlayabilir belki bu dar ve kısa bilgiler.

Taha suresi bile; meal yolu ile açıklanacak diye ne hale getirilmiş;

"O halde dediklerine sabret de Rabbine hamd ile tesbih eyle güneş doğmadan evvel (Sabah namazı) ve batmadan evvel (akşam namazı); gece saatlerinde de (Yatsı namazı) tesbih et, gündüzün etrafında (öğle namazı) da (ikindi namazı), ki rızaya erebilesin; ve sakın öyle şeye gözlerini uzatma ki biz onun hakkında kafirleri fitneye düşürmek için onunla onlardan bir kaç çiftini dünya (alçak) hayat'ın cici-bicisinden zevkyab etmişizdir! Halbuki Rabbinin rızkı hem daha hayrlı, hem daha bekalıdır (süreklidir). (Taha Suresi: 130 - 131)

Ayrıca dedik ki;

“Hem namaz kıl, gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin (saçaklarında, züleflerinde) gündüze yakın saatlerinde; çünkü hasenat, seyyiatı giderir. Bu; idraki olanlara bir öğüttür! (Hud : 114)



Zülef: Zülfe'nin çoğuludur ve Arapça'da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için, dedik. Arap gramerine vakıf olmamanın en basit açıklamasıdır bunu görememek. Eh! ne diyelim; bu kadar kusur kadı kızında da olur!

Peygamber (s.a.v.)'i yalancı çıkarmanın vebali ahirette çok yönlü olarak geri döner bilginiz olsun!

Allah (cc) bilir. Belki de red ettiğiniz şefaat kurtaracak sizi! Kim bilebilir Allah (cc)'tan başka ?
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
radikalislam;177762]Dedik!

Maalesef siz beyninizi kiraya vermekte ısrar ediyorsunuz sayın çapanoğlu. Sizin kendi yaşadığınız Din'e bile getirebileceğiniz ve savunabileceğiniz, yorum sunabileceğiniz bilgilerden ari'siniz anlaşılan. Olabilir, saygı duyarız. Fakat bu saygımız, sizden, varsa, vereceğiniz cevap olarak istediğimiz bilgiyi; bize Hakkı YILMAZ'ın açıklamasını getirme mantığınızı hiç bir şekilde makul göstermez! Hakkı Yılmaz denilen arkadaşın kendi sistematik inancını paylaşan insanları bağlayabilir belki bu dar ve kısa bilgiler.


HAKKI YILMAZ bu ülkeye 40 yıl vaaz vermiş, din anlatmış, arabça öğretmiş, hatta şu an da prof. dr. etiketli ilahiyatçılara arabça ve Kur'an dersi veren, geniş düşünceli, mezhep ve meşreplere değil sadece Allah'a kul, ilmiyle amil bir zattır ve bendeniz de öğrencisiyim, kişinin hocasının fikirlerini savunması neden abes olsun ki, kaldı ki sizler ÖLMÜŞ HOCALARINIZI TAKİB ETMEKTE ISRARCISINIZ, bizim diri ve her an yüzyüze olabieceğimiz biriyle ilim alışverişi yapmamızın sakıncası ne olaübilir..

Taha suresi bile; meal yolu ile açıklanacak diye ne hale getirilmiş;

"O halde dediklerine sabret de Rabbine hamd ile tesbih eyle güneş doğmadan evvel (Sabah namazı) ve batmadan evvel (akşam namazı); gece saatlerinde de (Yatsı namazı) tesbih et, gündüzün etrafında (öğle namazı) da (ikindi namazı), ki rızaya erebilesin; ve sakın öyle şeye gözlerini uzatma ki biz onun hakkında kafirleri fitneye düşürmek için onunla onlardan bir kaç çiftini dünya (alçak) hayat'ın cici-bicisinden zevkyab etmişizdir! Halbuki Rabbinin rızkı hem daha hayrlı, hem daha bekalıdır (süreklidir). (Taha Suresi: 130 - 131)

Allah bir ayetin de, elleriyle yapı, bu Kur'andandır diye yerdiği insanlar var ya..
Onların arasında sizi görmem beni gerçekten üzdü..
Demek kırmızı yazdığınız namaz çeşitlerini Rabbimiz unutmuş (haşa) siz bunu farkedip oraya eklemlediniz..
Gazanız mübaret ola!! aziz kardeş, ne diyebilirim ki?..

Ayrıca dedik ki;

“Hem namaz kıl, gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin (saçaklarında, züleflerinde) gündüze yakın saatlerinde; çünkü hasenat, seyyiatı giderir. Bu; idraki olanlara bir öğüttür! (Hud : 114)



Zülef: Zülfe'nin çoğuludur ve Arapça'da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için, dedik. Arap gramerine vakıf olmamanın en basit açıklamasıdır bunu görememek. Eh! ne diyelim; bu kadar kusur kadı kızında da olur!

Peygamber (s.a.v.)'i yalancı çıkarmanın vebali ahirette çok yönlü olarak geri döner bilginiz olsun!

Allah (cc) bilir. Belki de red ettiğiniz şefaat kurtaracak sizi! Kim bilebilir Allah (cc)'tan başka ?

VELA TENFEUHUM ŞEFAATÜŞ ŞAFİİN..

uMARIM ANLADINIZ..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Oh! Yani; nihayet yahu çapanoğlu! Nihayet be kardeşim. Nihayet ortak olan söze geldik yahu!

İşte hep bunu söylemek yazmak ve anlatmak istedik, nihayet sizin ile aynı noktayı yakaladık. Çok şükr!

"Artık vay o kimselere ki kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için 'Bu Allah tarafındandır' derler. Artık vay o ellerinin yazdıkları yüzünden onlara! Vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!" (Bakara : 79)

O yüzden bırakalım Edip'i, Mehmet'i, Yaşar'ı vs...Bizim; senin, benim ve diğerlerinin KUR'AN'ı kendi dilinde okuyup anlamamız zor bir şey değil yani. Hiç kimsenin meali bize yol göstermez. Bu gibi insanlar kendi yorumlarını katmasalar, olduğu gibi aktarsalar yeter aslında. Ama, maalesef her meal yazan kendi yorumunu kata kata gelinen nokta işte bu!

Senin hocan Hakkı Yılmaz beyefendinin (madem hocan; saygıda kusur etmeyelim) meali; artıları ile eksileri ile kendisini bağlar. Ama bildiğin gibi benim hocalarım Kur'an'ı kendi dillerine çevirmedikleri için ve hatta senin hocaların ve daha evvelki hocalarımızı hatta ve hatta ordinaryüs mertebesine çıkmış hocaları dahi ictihadları ile aydınlatıp yetiştirdiği için bizim itibar ettiğimiz insanlar; bize, işte bu beş vakitin ne şekilde olduğunu ortaya çıkarıyor. Bunu yaparlarken arapça okuyup, türkçe düşünerek çıkarmıyorlar elbette bu sonucu. Kur'an'ın özüne dalarak yapıyorlar bunu. Herhangi bir ticari kaygı duymadan, acaba bu ictihadım kaç yüzbin baskı yapar sorusunu düşünmeden, sırf Allah (cc) rızasını umarak yaptıkları içindir ki; Rabbül Alemin (cc) onların bu yöndeki gayretlerini boşa çıkarmayarak taa günümüze kadar ulaşmasını ve bu şekilde Kur'an'da vaad ettiği "bunu biz indirdik, koruyacak olanda biziz!" ilahi ikazının tahakkuk etmesini nasip ediyor.

Yoksa; elbette sende biliyorsun bir çok gerçeği, saygıdeğer hocan da biliyor. Örnek olarak mesela; fatiha suresini neden her namazda okuruz ? neden hiç bir ayette yazmadığı halde her rekatta fatiha okuruz ? değil mi ama ? Elbette hepimiz biliyoruz ki; ayet var ve önüne hiç bir şey geçemez! Vahy haktır ve tektir! Resul O (cc)'ndan aldığını tebliğ ile mükelleftir. Bir de; yaşamak ile mükelleftir! Resul, bu aldığını yaşarken tebliğ edecektir. Yani önce kendi nefsinde etüd edecek, daha sonra farz konusunu açıklayacaktır. Ki; bu kadar insan önce taklid ile daha sonra da tahkik ile gerçeğe ulaşacaktır. Taklid olmadan tahkik olmaz tabi. Ve bu taklidi alırken de kafasına takılanı soracak, nefsinden konuşmayan da (s.a.v.) açıklayacak. "Neden her rekatta fatiha okuyorsun Ya Resul?" "Rabbim emr'etti." "Neden namazın en başında sübhanekeyi okuyorsun ey Nebi ?" "Rabbim emr'etti." "Nerede yazıyor peki bu emr ? Hani beyyinen ? Bize Kur'an da yazdığı şekli ile göster ve ispat et!" "Cebrail getirdi bu emr'i." Ne oldu şimdi ? Ayet var, yaşanacak bir zaman var, yaşayacak bir Resul var ama açıklama (başkalarının red ettiği, ama bizlerin kabul ettiği) bir gerçek ile aydınlanıyor; yani Kuds-i Hadis gerçeğini artık görmek lazım. Namazın beş vakit olması, yada olmaması ne Resul'un keyfiyetindedir, ne de ben alimim buda benim ictihadımdır diyebilecek mezhep imamlarının keyfiyetindedir. Bu; bizzat Rabbül Alemin (cc)'in emr'idir! Bu emr'e muhatap olan en başta Resul (s.a.v.) ve beraberindekiler (r.anhüm ecmain) böyle yaparak süregelen bir emr'i, mezhep imamları da aynen devam ettirmişler ve yok 2 vakittir, yok olmadı 3 vakittir diye süregelen bir tartışmada, değişmeyen gerçeğin aslında beş vakit olduğunu, tek kelime dahi söylemeye gerek duymadan ortaya koymuşlardır.

Elbette günümüzde ortaya çıkan bu alim sıfatlı arkadaşları uyarmak ve hatta uyandırmak gerekir: "kardeşşşş! sen bu güne kadar bu alimlerin ictihadları ile ilim öğrendin, amel ettin, geldiğin nokta bu olmamalı!" demek gerekir. Alkışlamak ise; sanırım darağacına giden kahramana çırpılan, iki elin sesinden başka ortada hiç bir şey bırakmayacak; bir hiçtir!

Sonuç; elbette namaz ilk indiği zamandan beri beş vakit olarak kılınmaya devam ediyor ve Rabbimizin dilediği zamana kadar da kılınacaktır inşaallah!

Teşekkür ederim çapanoğlu, bu anlamlı fırsatı bize sunduğun için. Samimiyetine her zaman inandım zaten.

Not: Elbette Rabbi Zülcelal izin vermeden, nezdinde şefaatçi yoktur! Ama, övülmüş ve makamı Mahmud olarak açıklanmış bir Resul isteyecek, Rabbi de verecek. Hatta o kadar ki; verdiğinden rızaya erecek, razı olacak!

Şimdi, ister şefaati umarsın, istemezsen (ameline güveniyorsan, ki ben güvenmiyorum) şefaati red etmeye devam edersin. Bu konuda tamamı ile özgürsün!
 
Üst Alt