Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bediüzzaman “Kafirler ateşe ülfet peyda edecek” diyor. Bu ne demektir?

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Kesinlikle katılıyorum size zeynep kardeşim..Rabbim bu kişilerden zaten razı olmadığı için cehennem ateşine atıyor..Bu ateşin seviyesini düşürmek yanlış olur..İsterseniz deneyilim..Elinize bir tane çakmak alın ve bir süre kolunuza tutun..Bağırarak geri çekiceksiniz..Bir daha tutun ve sonra bağırarak yine geri çekiceksiniz..Kolunuzun şu anda ateşe alışma gibi bir durumu söz konusumu olabilirmi??Hayır..Peki bu denemeden sonra günahlara tövbe edip sahil amel işlemek mümkün mü??Evet...Peki cehennemde böyle bir imkana sahipmiyiz??Hayır..Şu küçücük ateş canımızı bu kadar acıttığına göre cehennemdeki azabı düşünmek bile insanı ürpertiyor....


Edde'vetü alal fikr..
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Kuran ve Hadislerde belirtilmeyen bir hususta keşf olduğu zaman bunu islam itikadı içine dahil etmemiz mümkün değidir. Eğer böyle bir yola müsade edilirse, zamanla islam itikadına ters düşen şeylerin sokulacağı muhtemeldir.

Rabbimizin "en mülhid kafire" (ne demek bilmiyorum) cehennemde azab ederken dahi merhametli davrandığını görürüz, demişsiniz. Madem merhamet ediliyorlar neden azab görüyorlar?
Cehennemin tabaka tabaka oluşu Adaletinin bir gereğidir. Her kişiye aynı azab uygun olmadığındandır. Ve "yedi kapı/katla" sınırlı değildir. Yedi den kasıt çokluktan kinayedir. Ve cennetin sekiz oluşu yediden fazla oluşudur. Rahmetim azabımı geçmiştir hadisinden maksatda budur. Cennetin cehennemden fazla olmasıdır. Yoksa Allahın rahmetinin fazla olması kafirlerin azaba "ülfet" (nerden çıkarılmıştır? heralde bi kaç misalden..) etmeleriyle uzaktan yakından alakası yoktur.

Kafirlerin azaba ülfet etmeleri bizi ne ilgilendirir! Azaba düşen kafirleri korumak veya acılarını hafifletmek bize mi kaldı. Azaba ülfet etmek demek; bırakın azabın hafifletilmesini azabtan acı duymamak demektir. Allahümme ellfi beynehüme keme ellefte.. diye başlayan bir nikah duası vardır. Allahım bu iki kişiyi (birbirine) ülfet ettir.. kaynaştır, iyi geçindir.

Ülfet kelimesinde (Elif ismi burdan türemiştir) iyi geçinmek manası vardır. El müminu ilfin me'lüf (şihabul ahbar) Mümin iyi geçinen ve iyi geçinilen kimsedir hadisinde geçin "elf" kelimesi.. Bundan sonra kafirlerin cehennem azabına ülfet etmesi dendiği zaman ateşle iyi geçinmesi, ateşin onlara acı vermemesi gibi anlamlar çıkar.. Yok hayır böyle bir anlam çıkmaz derseniz azaba ülfet etmekten maksat nedir? ( Ben hala anlamamışım veya yanlış anlamışım)

Tabiki misaller bu olayın kesin kanıtları değiller, ancak sizin gibi anlama ve ikna olma sıkıntısı yaşayanları fikren tatmin etmek için meseleyi misallerle ifade etme zaruriyeti yaşanıyor.

Maalesef bir ilave de ben yapmak zorunda kalacağım.Şöyle ki;Burnumuz Allahın bize verdiği 5 duyu organından biridir.Maddi güzellikleri onunla hisseder ve algılarız.İlkokul çocuklarınca dahi malumdur ki burun, bulunulan ortamın kokusunu bir süre sonra aynı oranda hissetmemenizi sağlayacak özel bir yaradılışa sahiptir.
Dolayısıyla bizi rahatsız edecek kötü kokulu bir ortamda bulunduğumuzda, kokunun hararetinde,şiddetinde bir artma yahut eksilme olmadığı halde burnumuz bu kokuyu bir süre sonra ilk zamankine nazaran şiddetli algılayamaz.Bu hakikat fenle sabittir ve umarım bu misal ÜNSİYET ile ilgili tereddütlerinizi inşallah giderebilir.Aksi taktirde gerçekten halinize üzüleceğim.Zira bunu idrak etmemek için gerçekten bir çocuktan daha küçük bir beyinciğe sahip olmak gerekir.

Haaa gerçi pardon, bu misali anlamakla sizin sorununuzu çözmüş olamıyoruz maalesef zira sizin birde Keramet ve Keşfiyat sahibi Allah dostlarına itibar etmemek gibi bir rahatsızlığınız var.İlacı Şafi olan Allahu Tealadadır elbette ancak belki ufkunuzu açar diye yazalım.Düşünün lütfen, Allah'ın kitabına saygı duyan, ancak O'nun (C.C.) Doslarının keşfiyat ve Kerametlerini küçümseyerek kibrinin başını okşayan bir garibanı.Bunun için size sözüm o ki bol bol okuyunuz Kur'an'ı.Zira bukadarı sizi henüz dindarlıkta olgunlaştıramamış ki Allah dostlarının keşfiyatlarına burun büküyorsunuz.İnanmamakta hür oğlu hürsünüz ancak hakaretvari cümlelerini ziyadesiyle size iade etmekte kusura bakmayın en az sizin kadar mahiriz.

Cehennem örneğinde de size her kat cehennemin yaradılışının, Kafirlere Ahirette Rabbimizin merhamet ettiğinin birer delili olarak sunduk ama siz -kulağı tersten tutarak- hayır o Allahın Adelet vasfının gereğidir dediniz.Oysa ki Adalet, Allahın Rahmaniyetinin bir cüzüdür (sadece bir parçasıdır).Sorarız size merhametsiz bir varlığın, Adil olması mümkün müdür??? Tabiki değildir.O halde işinize gelmeyen kısımları lütfen dolandırmayın.Evet deyin tasdik edin böyle yan çizmekle sadece sırıtıyorsunuz zira.

Hem bu mübarek insanlar demiyorlar ki Allah Kafirlere Rahmet edecektir.Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin.Orada Münafıklar olacak,kafirler olacak,Ehli kitap olacak ve Günahkar müslümanlar olacak.Ateş derken sadece kafirlerin ateşi kastedilmemiş ki buna itiraz ediyorsunuz hem bakın İmam Gazali ne buyurmuş;

Kâfirlere Allahü teâlânın zatı, kendisi düşmandır. Bütün putlar ve bunlara tapanlar, Allahü teâlânın zatının düşmanlarıdır. Cehennemde sonsuz azap, bu küfrün cezasıdır. Günahlar ise böyle değildir. Bunlara, Allahü teâlânın düşmanlığı, kendinden değil, sıfatlarındandır. Allahü teâlânın günahkârlara gazap etmesi, kızması, kendi gazabı ile değil, gazap sıfatı iledir. Bunlara azap etmesi hep sıfatları ve fiilleri iledir. Günahkârlar, bunun için Cehennemde sonsuz kalmayacaktır. Allahü teâlânın kâfirlere düşmanlığı, zatından olduğu için ahirette rahmet sıfatı, zatın düşmanlığını, ortadan kaldıramaz. Zatın düşmanlığı, sıfatın acımasından daha kuvvetlidir. Sıfat ile yapılan şey, zatın yaptığını değiştiremez. Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Sabekat rahmeti, alâ gadabî = Rahmetim gazabımı aştı.) [Deylemi]

Bunun manası, rahmet sıfatım, gazap sıfatımı aştı. Yani, müminlerin günahkârlarına karşı olan, gazap sıfatımı aştı demektir. Yoksa, rahmet sıfatı, kâfirlere karşı olan zatın gazabını aşar demek değildir.
Hem Muhammed Masum Faruki hazretleri de aynı şeyi bildiriyor:

Allahü teâlânın, kâfirlere düşmanlığı, zatındandır. Lat ve Uzza gibi putlara ve bunlara tapanlara kendisi düşmandır. Cehennemde sonsuz yanmak, bu çirkin işin cezasıdır. Günahlar, böyle değildir. Çünkü, Allahü teâlânın bunlara düşmanlığı ve gazabı, kendinden değildir. Gazabı, sıfatlarından, azabı fiillerindendir. Bunun için, günahların cezası sonsuz olmadı.

Vesselam biz anlatacağımızı anattık arz7 kardeş, inanmayana tabanca dayamıyoruz.Azabın şiddetinin azaltılmayacağı hususunda hem fikiriz ama hem fikir olmamızın da sebebi uslubunuz değil hadisatın ayetle subutündendir.Farklı düşündüğümüz şey şu ki siz Keşfiyata ve dolayısıyla bu erdeme sahip insanlara inanmıyorsunuz.Bizse tam tersine inanıyor ve -ilk hakikati de inkar etmeden- Allah dostlarının marifetullah ile eriştikleri keşfiyatlara saygısızlık etmekten Allah'a sığınıyoruz.
Amenna diyerek tasdik etmemiz sırf Allah'a Dost olmalarındandır.
Bu mübarek insanlara ve fikirlerine karşı saygısızlığınıza son vermenizi umarak konuyu kendi şahsımda kapatıyorum.

Selametle...
 
Son düzenleme:

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Sevgili Seyfullah;
bu bahsi geçen şedid azabdan, hafif azaba geçmenin kafirlere faydası nedir, bizim bilmemize faydası nedir acaba?
Bu azabn kafirlere karı nedir, Cehennem gibi şiddetli bir cismani eza ve cefadan beratı olur ki , bu onları cismani azabın azalmasını ama orda baya ve sefil bir hayatın getirisi olarak ruhi daralmaları ve bunun sıkıntısı ile çileli baki bir yaşama tabi olurlar... bizim bilmemize faydasına gelince mevlanın şiddetinin ne ölçüde olduğu ve bizim albimize gelicek vesveseli sorulara cevap verip imanımızı daha perçinlemiş olmamıza vesile olabilir şahsen ben bu bahsi okuduğumda subhanallah demekden kendimi alı koyamadım...
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Tabiki misaller bu olayın kesin kanıtları değiller, ancak sizin gibi anlama ve ikna olma sıkıntısı yaşayanları fikren tatmin etmek için meseleyi misallerle ifade etme zaruriyeti yaşanıyor.

Maalesef bir ilave de ben yapmak zorunda kalacağım.Şöyle ki;Burnumuz Allahın bize verdiği 5 duyu organından biridir.Maddi güzellikleri onunla hisseder ve algılarız.İlkokul çocuklarınca dahi malumdur ki burun, bulunulan ortamın kokusunu bir süre sonra aynı oranda hissetmemenizi sağlayacak özel bir yaradılışa sahiptir.
Dolayısıyla bizi rahatsız edecek kötü kokulu bir ortamda bulunduğumuzda, kokunun hararetinde,şiddetinde bir artma yahut eksilme olmadığı halde burnumuz bu kokuyu bir süre sonra ilk zamankine nazaran şiddetli algılayamaz.Bu hakikat fenle sabittir ve umarım bu misal ÜNSİYET ile ilgili tereddütlerinizi inşallah giderebilir.Aksi taktirde gerçekten halinize üzüleceğim.Zira bunu idrak etmemek için gerçekten bir çocuktan daha küçük bir beyinciğe sahip olmak gerekir.

Haaa gerçi pardon, bu misali anlamakla sizin sorununuzu çözmüş olamıyoruz maalesef zira sizin birde Keramet ve Keşfiyat sahibi Allah dostlarına itibar etmemek gibi bir rahatsızlığınız var.İlacı Şafi olan Allahu Tealadadır elbette ancak belki ufkunuzu açar diye yazalım.Düşünün lütfen, Allah'ın kitabına saygı duyan, ancak O'nun (C.C.) Doslarının keşfiyat ve Kerametlerini küçümseyerek kibrinin başını okşayan bir garibanı.Bunun için size sözüm o ki bol bol okuyunuz Kur'an'ı.Zira bukadarı sizi henüz dindarlıkta olgunlaştıramamış ki Allah dostlarının keşfiyatlarına burun büküyorsunuz.İnanmamakta hür oğlu hürsünüz ancak hakaretvari cümlelerini ziyadesiyle size iade etmekte kusura bakmayın en az sizin kadar mahiriz.

Cehennem örneğinde de size her kat cehennemin yaradılışının, Kafirlere Ahirette Rabbimizin merhamet ettiğinin birer delili olarak sunduk ama siz -kulağı tersten tutarak- hayır o Allahın Adelet vasfının gereğidir dediniz.Oysa ki Adalet, Allahın Rahmaniyetinin bir cüzüdür (sadece bir parçasıdır).Sorarız size merhametsiz bir varlığın, Adil olması mümkün müdür??? Tabiki değildir.O halde işinize gelmeyen kısımları lütfen dolandırmayın.Evet deyin tasdik edin böyle yan çizmekle sadece sırıtıyorsunuz zira.

Hem bu mübarek insanlar demiyorlar ki Allah Kafirlere Rahmet edecektir.Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin.Orada Münafıklar olacak,kafirler olacak,Ehli kitap olacak ve Günahkar müslümanlar olacak.Ateş derken sadece kafirlerin ateşi kastedilmemiş ki buna itiraz ediyorsunuz hem bakın İmam Gazali ne buyurmuş;

Kâfirlere Allahü teâlânın zatı, kendisi düşmandır. Bütün putlar ve bunlara tapanlar, Allahü teâlânın zatının düşmanlarıdır. Cehennemde sonsuz azap, bu küfrün cezasıdır. Günahlar ise böyle değildir. Bunlara, Allahü teâlânın düşmanlığı, kendinden değil, sıfatlarındandır. Allahü teâlânın günahkârlara gazap etmesi, kızması, kendi gazabı ile değil, gazap sıfatı iledir. Bunlara azap etmesi hep sıfatları ve fiilleri iledir. Günahkârlar, bunun için Cehennemde sonsuz kalmayacaktır. Allahü teâlânın kâfirlere düşmanlığı, zatından olduğu için ahirette rahmet sıfatı, zatın düşmanlığını, ortadan kaldıramaz. Zatın düşmanlığı, sıfatın acımasından daha kuvvetlidir. Sıfat ile yapılan şey, zatın yaptığını değiştiremez. Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Sabekat rahmeti, alâ gadabî = Rahmetim gazabımı aştı.) [Deylemi]

Bunun manası, rahmet sıfatım, gazap sıfatımı aştı. Yani, müminlerin günahkârlarına karşı olan, gazap sıfatımı aştı demektir. Yoksa, rahmet sıfatı, kâfirlere karşı olan zatın gazabını aşar demek değildir.
Hem Muhammed Masum Faruki hazretleri de aynı şeyi bildiriyor:

Allahü teâlânın, kâfirlere düşmanlığı, zatındandır. Lat ve Uzza gibi putlara ve bunlara tapanlara kendisi düşmandır. Cehennemde sonsuz yanmak, bu çirkin işin cezasıdır. Günahlar, böyle değildir. Çünkü, Allahü teâlânın bunlara düşmanlığı ve gazabı, kendinden değildir. Gazabı, sıfatlarından, azabı fiillerindendir. Bunun için, günahların cezası sonsuz olmadı.

Vesselam biz anlatacağımızı anattık arz7 kardeş, inanmayana tabanca dayamıyoruz.Azabın şiddetinin azaltılmayacağı hususunda hem fikiriz ama hem fikir olmamızın da sebebi uslubunuz değil hadisatın ayetle subutündendir.Farklı düşündüğümüz şey şu ki siz Keşfiyata ve dolayısıyla bu erdeme sahip insanlara inanmıyorsunuz.Bizse tam tersine inanıyor ve -ilk hakikati de inkar etmeden- Allah dostlarının marifetullah ile eriştikleri keşfiyatlara saygısızlık etmekten Allah'a sığınıyoruz.
Amenna diyerek tasdik etmemiz sırf Allah'a Dost olmalarındandır.
Bu mübarek insanlara ve fikirlerine karşı saygısızlığınıza son vermenizi umarak konuyu kendi şahsımda kapatıyorum.

Selametle...





Benim keşfiyata ve dolayısıyla bu erdeme sahip "insanlara" inanmıyorsunuz demişsiniz ben onlara (hak olarak söylediklerine) inanıyorum keşfleri hiç bir müslümanı bağlamaz. İtkadımıza ters ise inkar edilir. Bir çok nasihatta bulunmuşsunuz tşk ederim. Benim anlamamak gibi bir sıkıntım yok. Ama sizin iddia ettiğiniz şeyi misallarle açıklama gibi bir sıknıtınız var gibime geliyor.

Kafirler ile günahkar müslümanların cehennem azabıyla ilgili uzun bir açıklama gereği duymuşsunuz. Hiç gerek yoktu. Zira burada bahsi geçen - azablarının hafifletilmeyeceğinden bahsedilen- küfür üzere ölüp orada edebi kalacaklar ile ilgilidir. Yoksa oradan çıkan günahkar müslümanlar Allahın rahmetiyle çıkarlar.


Hem bu mübarek insanlar demiyorlar ki Allah Kafirlere Rahmet edecektir.Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin.Orada Münafıklar olacak,kafirler olacak,Ehli kitap olacak ve Günahkar müslümanlar olacak.Ateş derken sadece kafirlerin ateşi kastedilmemiş ki buna itiraz ediyorsunuz


Gelin bir sözde birleşelim. Allah kafirlere rahmet etmeyecektir. Evet kabul ediyorum. Cehennemde azab edilen sadece kafirler değildir. Kabul ediyorum. Ancak bu keşf ile ülfet peyda eder sözü kim için söylenmiştir? Kafirlerde cehennem için ülfet peyda eder mi etmez mi? Eğer etmez derseniz Bütün yazdıklarım için özür dilemek boynumun borcudur. Ve yanlış anladığımıda kabul ederim. Şayet kafirler için ülfet yoktur. Sizin verdiğiniz örnekleri gayet iyi anlıyorum. Koku almak ile ilgili verdiğiniz örnek. Hatta çok fena kokan bir sınıfa girdiğinde aldığın ilk kokuyu bir zaman sonra hiç hissetmez hale gelirsin. katılıyorum fenne gerek yok tecrübeyle sabittir.

İtiraz ettiğim konu da budur. Kafirler cehenneme girecek ve bir zaman sonra ülfat peyda olacak ve azabı hiç hissetmez hale gelecekler. Veya az hissedecekler, dolayısıyla hafifleyecek azabları.


"Kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmiş ise de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateş ile bir nev’i ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden âzade olur." İşaratü’l-İ’caz


Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin

Sadece kafirler için söylenmediğini belirtiyorsunuz ama Bediuzzaman Said-i Nursi (Rahmetullahi Aleyh) Kafir ler için söylemiş gibi görünüyor. Zira cümle "kafir" ile başlıyor.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Benim keşfiyata ve dolayısıyla bu erdeme sahip "insanlara" inanmıyorsunuz demişsiniz ben onlara (hak olarak söylediklerine) inanıyorum keşfleri hiç bir müslümanı bağlamaz. İtkadımıza ters ise inkar edilir. Bir çok nasihatta bulunmuşsunuz tşk ederim. Benim anlamamak gibi bir sıkıntım yok. Ama sizin iddia ettiğiniz şeyi misallarle açıklama gibi bir sıknıtınız var gibime geliyor.

Kafirler ile günahkar müslümanların cehennem azabıyla ilgili uzun bir açıklama gereği duymuşsunuz. Hiç gerek yoktu. Zira burada bahsi geçen - azablarının hafifletilmeyeceğinden bahsedilen- küfür üzere ölüp orada edebi kalacaklar ile ilgilidir. Yoksa oradan çıkan günahkar müslümanlar Allahın rahmetiyle çıkarlar.


Hem bu mübarek insanlar demiyorlar ki Allah Kafirlere Rahmet edecektir.Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin.Orada Münafıklar olacak,kafirler olacak,Ehli kitap olacak ve Günahkar müslümanlar olacak.Ateş derken sadece kafirlerin ateşi kastedilmemiş ki buna itiraz ediyorsunuz


Gelin bir sözde birleşelim. Allah kafirlere rahmet etmeyecektir. Evet kabul ediyorum. Cehennemde azab edilen sadece kafirler değildir. Kabul ediyorum. Ancak bu keşf ile ülfet peyda eder sözü kim için söylenmiştir? Kafirlerde cehennem için ülfet peyda eder mi etmez mi? Eğer etmez derseniz Bütün yazdıklarım için özür dilemek boynumun borcudur. Ve yanlış anladığımıda kabul ederim. Şayet kafirler için ülfet yoktur. Sizin verdiğiniz örnekleri gayet iyi anlıyorum. Koku almak ile ilgili verdiğiniz örnek. Hatta çok fena kokan bir sınıfa girdiğinde aldığın ilk kokuyu bir zaman sonra hiç hissetmez hale gelirsin. katılıyorum fenne gerek yok tecrübeyle sabittir.

İtiraz ettiğim konu da budur. Kafirler cehenneme girecek ve bir zaman sonra ülfat peyda olacak ve azabı hiç hissetmez hale gelecekler. Veya az hissedecekler, dolayısıyla hafifleyecek azabları.


"Kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmiş ise de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateş ile bir nev’i ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden âzade olur." İşaratü’l-İ’caz


Cehennemde azabedilen sadece Kafirler midir ki bu keşf sadece onlar için söylensin

Sadece kafirler için söylenmediğini belirtiyorsunuz ama Bediuzzaman Said-i Nursi (Rahmetullahi Aleyh) Kafir ler için söylemiş gibi görünüyor. Zira cümle "kafir" ile başlıyor.

Bu konu benim için kapanmıştır demiştim ancak yazınıza karşılık verme lüzumu hissettim.

Nur Külliyatında da bir mektupta bu konuya kısaca değinilir ve bu haberin kaynağı olarak, “Hadisin işaretinden anlaşılıyor.” kaydı düşülür. Buna göre bu konuda sarih bir ayet ve hadis olmamakla beraber bir hadisin işarî manasından hareketle ve keşfe dayanarak bir haber verilmiştir. Bu haberden Muhyiddin Arabâ hazretleri de çokça söz eder. Hatta o daha da ileri giderek “bir nevi ülfet” yerine “bir nevi zevk alınacağından” bahseder.

Elbette ki bu ülfet ve bu zevk, dünyadaki bazı hayvanların bizim çok iğrendiğimiz hayat ortamlarına alışmaları yahut ondan zevk almaları cinsinden olsa gerek. Cennetin o tariflere sığmaz zevkleri, orada yapılacak peygamber sohbetleri ve nihayet bütün cennet lezzetlerini geri bırakan Rü’yetullah lezzeti dikkate alındığında cehennem ehlinin o ülfet ve lezzetlerinin gerçek manada bir lezzet ve zevk olamayacağı anlaşılır. Sözü edilen hadis hakkında Nur Külliyatında bir açıklama yapılmamış. Ancak Muhyiddin Arabi hazretlerinin bu ve benzeri konularda sıkça nazara verdiği bir hadis-i kutsî var: Rahmetim gazamızı geçti. Üstadın sözünü ettiği hadis de bu olsa gerek.Yani sözünü ettiğiniz cümlenin ilhamı bu hadisten alınmış Allahu Alim.

Şunu da önemle belirtmek isterim ki ; Bu gibi konular ne imana, ne de ibadete konu teşkil ederler. Dolayısıyla bu konularda, aksi fikri savunan kişilerle bir tartışmaya girmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum.Ve şayet kırıcı olmuşsam Hakkınızı Helal etmenizi istiyorum.Bizler bir vücudun azaları gibiyiz dolayısıyla birbirimizi tokatlamak yine bizim canımızı yakar.Bunu yapmayalım inşallah.
Baki Selam ile..
Allaha Emanet Olunuz.
 

Turac_80

New member
Katılım
15 Ara 2009
Mesajlar
172
Tepkime puanı
73
Puanları
0
Bu gibi konularda yazmayi hic istemem ama yinede ilgimi cekti;Allahin verecegi ceza dünyadaki cezalarla nasil mukayese edilirde hic hakkinda bir bilgi olmadan(Beyyine)ülfet eder denirki?Kesifmi?Teaacüp?..Sanirim Vahiy aliyordu efendiler.....
 

Turac_80

New member
Katılım
15 Ara 2009
Mesajlar
172
Tepkime puanı
73
Puanları
0
Asagidaki alintida bunun örnegini görürüz.Uğur Erzincanlidan alinti...


Bunlar; din alırlar, din satarlar, takasa girerler, ikinci el karaborsası oluştururlar, o da olmadı borsa’da halka arz işlemi gerçekleştirirler. Tabi din denilen olgu, Samirilerin elinde oyuncak olursa ya kafanıza levha yersiniz ya da tosun gibi bir ilah sahibi olursunuz? Ötesi berisi yok.




Samirinin yaptığı gibi; on gram iyi işlenmiş 22 ayar altın, üzerine birkaç tane katratı yüksek mücevher, biraz elçinin sözü, biraz da ayak tozu oldu size ilah. Tapın tapabildiğiniz kadar. Ta ki elçi tekrar dönene dek. Eee, elçi de dönemeyeceğine göre. Yaşasın buzağı. Dokun, hisset ve aynı(leş). Arasıra da tozunu al.


Ne yapıyor milenyum model yeni nesil gıcır gıcır Samiriler. Tüyü bitmemiş bebeleri bülüğ çağına adım atar atmaz davarlaştırıyor. Sonra onları mümkün olduğu kadar levhalardan (Son levha: Kur’an) uzak tutuyor. Bir sürü yeni (ixxxxxxxxxxxxxxxxxxxx), kanaat önderlerinin kitapları, dikşinari sözlükler, coğrafya, tarih, tırnak nasıl kesilir ba’bı, kenefe nasıl gidilir ba’bı, sakal bırakmanın dindeki yeri ve ehemmiyeti, kılık kıyafet ansiklopedileri, büyük büyük kadın ilmihalleri, rüya tabirleri, araya sıkıştırılmış entel ve modernist allame kitapları, sözler, mukaddimeler, evden hangi adımla çıkılıp hangi adımla girileceğine dair hayat nizamnameleri, onun hayatı, bunun hayatı, onun sapı bunun kökü.) binbir çeşit levha koyuyorlar milletin önüne. (Sıkıntı bastı yeter bu kadar.) Tabi bunca levhayı yüklenenden de hayır gelmeyeceğini biliyorlar. Sonra nakavt olmuş vaziyetteki davarı gütmeye başlayabilirsiniz. Anahtar teslim hazır. Sağa çekerseniz sağa, sola çekerseniz sola gelmeye hazırdır kobayınız.


Bir de şekilciliği pekiştirdiğiniz zaman alın size milenyum samiri nesli. Dedik ya elçi nasıl olsa gelmeyecek. Yaşasın yeni nesil ilahlar. Bir tarafta Musa’ya kırk gün dayanamayan, Musa daha gözden kaybolur kaybolmaz O’na ihanet eden bir toplum, diğer yanda bin küsür yıl dayanabildiğini iddia eden bizim toplum. Kırk gün örneği varken bu dayanıklılık hiç inandırıcı gelmiyor. Son Nebi şerefli Muhammed levhaları da alıp götürmedi ki, ne yapacaklarını şaşırsınlar. Buna rağmen hala O gelene kadar tapmaya devam edecekler gibi görünüyor. İyi de gelmeyecek. Yeni nesil Samiri’ler kandırıyor sizi. Bakmayın siz başka toplumların kendilerine yonttukları putlara. Aldanmayın onların seramonilerine.


Musa gelmişti nihayetinde. Ama Muhammed’in gelişi Furkan-30’da saklı. Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ. Yaa böyle işte.


Şekilci Samiri nesli, ayakta durmayı, işemeyi, temizlenmeyi sanıyor ki Samiri’lerin levhalarından öğrendi. Ademin iki oğlundan biri değil miydi? Ölüsünü gömmeyi kargadan öğrenen. Demekki karga bile Samiri’lerden daha hayırlı. Sanıyor ki, Samiri olmasaydı tırnaklarını kesemeyecekti, çok sevdikleri peygamberlerinden söz işitemeyeceklerdi. Hal böyle olunca minnet hissine kapılıyorlar. Oysa ne nimet teptiklerini bir bilseler!! Minnet duymayıp cinnet geçirirlerdi.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Mesel tarzı, yani meseleleri akla yaklaştırmak için misal verme, teşbih, kinaye , hikaye kullanma tarzı Kur'ani'dir. Biz Ehl-i Kur'anız onu taklid ederiz.
Ancak, her misalde bir çiznök(nohut) kadar hakikat olmak lazımdır. Asıl meseleyi akla yaklaştırmıyorsa batıldır. Caiz olmaz. Senin şu misalinde o sınıftandır.

Benim İbrahim kardeşe verdiğim misal , teşbihtir. Hakikat değildir. Ülfetin akla yaklaşması için güzel ve isabettir.

Çünkü, herkezce malumdur ki, daima hakaret maruz kalan kişi bir zaman sonra o azaba ülfet peyda eder. Bir zaman sonra ilk zamanda verdiği acıyı vermez. Yani, burada cehennem azabını tarif etmedik, ülfeti tarif ettik. Sen ise mahiyetini bilmediğin sadece ateş diye iltibas ettiğin cehenneme azabına ait bir misal vermeye çalışıyorsun. Elbette ordaki saçmalığı benim misalime mal edemezsin.


Hikayelerle anlatılabilir elbette. Ama verilen misaller anlatılmak istenenle uyuşmalıdır. Hakaretlere ülfet peyda edeceğinden bahsediyorsunuz. ve bir misalle anlatmışsınız.

Peki hakaretlere alışmak olurda ateşe alışmak olur mu? olmaz. Demek ki verdiğiniz misalin bir delil teşkil etme durumu yoktur. Alıştığımız durumlar olduğu giibi alışamadığımız durumlarda vardır.

Ülfetin mahiyetini bilmediğinizi söylüyorsunuz. Azaba ile ülfet olunca azab hafifletilmez mi ?

Laf kalabalığı oluyor. Kısa soru ve cevaplarla tartışılabilir.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Nasıl bir anne evladı hain dahi olsa şefkat ve kalp rikkatinden evladına zarar gelsin istemez. Suç işlese adalet yerini bulsun istese de cezasını çeksin diye kendi eli ile teslim etse de acı çekmesine dayanamaz ve istemez. Oysa Alah'ın şefkati Allah'ın kuluna şefkatinin leması, bir hüzmesi olamaz. Hal böyle olunca, kafirde olsa, Allah kuluna şefkat ve merhamet eder. Mahiyetini bilmemek , o şefkati yok kılmaz. Elbette Adl ismi gereği cezasını verecek. Azabını hafifletmeyecek, af etmeyecek. Rahim ismi gereği azabı devam etsede ülfet ile merhamet edecektir.
.


Benim hakkımda bir çok şey yazmışsınız. Kimse kimseyi tanıyamıyor malesef.. Alime intisab etmemek, nefsi konuşmak felan.. Bi önemi yok.

Kafirlerin ebedi olarak cehennemde azab göreceğini ve hafifletilmeyeceğini kimse inkar etmiyor. Ne siz nede bir başkası.

Rahim simi gereği azabı devam etsede üflet ile merhamet edecetir diyorsunuz. Bunun delili sadece kefş midir? Başka hiç bir delil göremedik sizden. Keşf den başka bir deliliniz varsa buyurun. İman ettiğiniz Keşfi misallerle anlatmaya gerek yok. Ayet ve hadisten delil getiriniz kabul edelim. Delil olarak ayet verdiğinizi söylemeyin.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Hem Allah ahiret nimetlerinin dünya nimetlerine benzediğini söylemiş. Elbette ahirete ait cezalarda dünya cezalarına benzeyecektir.

Çünkü, dünyadaki her şey ahiretin bir numunesidir.


Dünyadaki insanların azabı, Ahirette Allahın azabı gibidir öyle mi?
 

Turac_80

New member
Katılım
15 Ara 2009
Mesajlar
172
Tepkime puanı
73
Puanları
0
Dünyadaki insanların azabı, Ahirette Allahın azabı gibidir öyle mi?


Selam dostlar;Sanirim Yahova sahidlerininde böyle bir inanci var,Her sey dünya ile ayni diye?Sadece kurtla kuzu yanyan ve ceza alanlar bir daha dirilmeyecek diye biliyorum yanlisim varsa düzeltin lütfen...
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Hem Allah ahiret nimetlerinin dünya nimetlerine benzediğini söylemiş. Elbette ahirete ait cezalarda dünya cezalarına benzeyecektir.

Çünkü, dünyadaki her şey ahiretin bir numunesidir.


Bu sözden nasıl bir mana çıkarılabilir?
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Bakınız mesel tarzı delilden ziyade akla yaklaştırmak içindir. Mesel tarzı Allah'a ait bir metodtur. Hikayem iyi olmadı ise benim kusurm, anlamadı iseniz sizin kusurunuzdur.

Ama mesel tarzını yermeyin. Zira, bilmeden Allah'ın metodunu beğenmemiş olursunuz. Ayet ne diyor "Allah size mesel getirmekten çekinecek değildir" Yada "Allah size böyle misaller verir"
Hem Allah mesel verdikten sonra der: Akletmez misiniz? Demek mesel aklı çalıştırmak içindir.

Benim meselime gelirsek, sizin aklınıza yatmamış olabilir. Ancak, en azından ülfetin manasını anlamak için kullandım. Yoksa azabın ve ateşin manasını tarif için kullanmadım. İbrahim kardeş ülfetin ne demek olduğunu kavrayamadığını söylediği için tek gaye olarak ülfet ile alakalı misal verdim. Ülfeti anladıktan sonra artık azab, ateş , cehennem de ülfeti konuşabiliriz. Siz benim ülfeti anlamak için verdiğim misali eğer azab, ateş, cehennemde ülfet için kullanıyorsanız sizin kusurunuzdur. Bana mal etmeyiniz.

Hal böyle olunca sizin hikayeniz isabetli dahi olsa ülfeti anlatmadığı için duruma uygun düşmüyor.

Benim hikayem ülfeti anlamak dairesinde olduğundan uygundur. İhtimal, murad edileni verememiş olabilir. Kusur bendedir.


Mesel tarzını beğenmediğim veya yerdiğim söylenemez. Sizin verdiğiniz meseli beğenmedim. Verdiğiniz mesel ülfetin manasını açıklayabilir. Ama bu örneği cehennemdeki azaba ülfet için kullanırsanız doğru bir örnek olmayacaktır. İnsanoğlunun bu dünyada bazı ceza/hakaret/azaba ülfet edeceği gibi bazılarına da ülfet edememektedir.

Hal böyle olunca sizin hikayeniz isabetli dahi olsa ülfeti anlatmadığı için duruma uygun düşmüyor.

Benim hikaye, ülfeti anlatmak için değil, bazı cezalara ülfetin olmadığını anlatmak içindi.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Mesele tanıyıp tanımama değildir. Şahsınıza değil yazdıklarınıza cevap verdim. Yazdıklarınıza göre sizinde bir deliliniz yok. Yani, cehennemde ülfet yok dediğiniz anda bize itirazınızı kendiniz de yapmış oluyorsunuz.

Bize soruyorsun "delilin nedir?"

Biz de sana soruyoruz "senin itirazın için delilin nedir?"

Kur'anda olup olmadığını bilmediğini söylüyorsun. Olup olmadığını bilmemek ne zaman delil oldu?

Sonra soruyorum: Delilin olmadan konuşuyorsun. O zaman senin de güvendiğin bir alim var. Sonra kombinasyon geliştiriyorum. Eğer bir alimin yoksa nefsi konuşuyorsun. Zira, ne Kur'anda olup olmadığını kesin biliyorsun ve aliminde yoksa elbette nefsidir.

Yani, şahsi değil. Sözlerinin manasını sana anlattım. Eğer yazdığım gibi değilse, yazdıklarına dikkat edeceksin. Bizi sorumlu tutmayacaksın. Çünkü, manası budur.


Bütün meselemiz bu noktada zaten.

Kur'anda olup olmadığını bilmediğini söylüyorsun. Olup olmadığını bilmemek ne zaman delil oldu?


Ben böyle bir şey söylemedim. Kuranda ülfet olsaydı bu sizin için delil olur bu bunu bulup ortaya koyardınız. Siz koyamasanız bile said nursi hz bunu açıklardı. Şu ayeti kerime ülfete delildir veya ülfete işaret vardır derdi.

Olup olmadığını bilmemek delil değildir. Fakat delil getirmesi gereken sizsiniz, biz değil.(*) Ülfetin olmadığına delil kuran da olmamasıdır. Vardır derseniz. . .




(*)Edillei şeriyyede bir açıklama vardır. Bir adam çıksa dese ki "bu adamın bana borcu vardır" o zaman o adamdan delil istenir. Kendisine borç isnad edilen adamdan delil istenmez. Yani şöyle bir soru o adama yöneltilemez: Bak kardeşim! Bu adam senin ona borcun olduğunu söylüyor. Ona borcun olmadığına dair delilin nedir? Zaten saçma olacaktır. Çünkü doğuştan böyle bir borçluluk yoktur. Sonradan ortaya bir şey çıkaran delil getirmesi gerekir..
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Azaba ülfet edilmesi, azabın hafifletilmesi demek değil midir?

Azaba ülfet = Azabın hafifletilmesi, gibi bir eşitlik söz konusu mudur ?
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Ama Kur'anı koruyan Allah'tır. Elbette Kur'anı korumak demek sadece lafzını korumak demek değildir. Onun manasını da korumaktır.

Çok haklısınız. Gerçekten harika bi cümle.. Kuranı korumak sadece lafzını değil manasını da korumaktır!

İşte Keşf yolu ile veya insanları (Allah dostlarının) rüyada gördükleri eğer kuranın lafız ve manasına ters düşüyorsa kabul edilecek bir şey değildir. Sadece Said Nursi hz. için söylemiyorum. Yani kefş ve rüya bizim için delil sayılamaz. Edillei şeriyye de böyle bir madde yoktur, olamazda. Sizde var demiyorsunuz zaten. Keşf ve rüyaların bağlayıcılığı sadece sahipleridir. Benim itirazım bundandır.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Evet buyurun Üstad'tan size ayet ile izah



(1.)Sual: Üslubun mecra-yı tabiisi
b435.gif
( Onlara şiddetli bir ikab vardır.) cümlesi iken, üslubun muktezası olan şu cümlenin terkiyle
b416.gif
(Onlar için azim (büyük) bir azap vardır. (Bakara Sûresi: 7.)) cümlesi ihtiyar edilmiştir(tercih edilmiştir). Halbuki bu cümledeki kelimeler, nimet ve lezzetler hakkında kullanılan kelimelerdir.(yani azap kelimesi nimet ve lezzet hakkında kullanılırmış)

Cevap: Şu güzel kelimeleri havi olan(içine alan) şu cümlenin onlara(kafirlere) karşı zikredilmesi, bir tehekkümdür (istihza, alaydır)), bir tevbihtir(şiddetli tehdidtir), yüzlerine gülmektir. Yani, onların menfaatleri, lezzetleri ve büyük nimetleri ancak ikabdır(şiddetli ceza,azap). Menfaat ve faydayı ifade eden
b437.gif
'deki
b1069.gif
lisan-ı hal ile, "Amelinizin faydalı olan ücretini alınız!" diye yüzlerine gülüyor. "Tatlı" manasını tazammun eden
b439.gif
(azabün) lafzı, onların küfür ve musibetleriyle istilzaz ettiklerini(lezzet aldıklarını) tezkir ile(zikretmekle), sanki lisan-ı hal ile, "Tatlı amelinizin acısını çekin!" diye tevbih ediyor. Alelekser büyük nimetlere sıfat olan
b440.gif
kelimesi, Cennette nimet-i azim sahiplerinin hallerini o kafirlere tezkir ettirmekle, kaybettikleri o nimet-i azimeye bedel, elim elemlere düştüklerini ihtar ediyor. Sonra
b441.gif
kelimesi, tazimi ifade eden
b439.gif
'deki tenvine tekittir.

(2.) sual. . . . .

(3) sual. . . .

(4.)Sual: Şekala, o ebedi ceza hikmete muvafıktır; kabul ettik. Amma merhamet ve şefkat-i İlahiyeye ne diyorsun?
Cevap: Azizim! O kafir hakkında iki ihtimal var. O kafir, ya ademe(hiçliğe) gidecektir veya daimi bir azap içinde mevcut kalacaktır. Vücudun-velev Cehennemde olsun-ademden daha hayırlı olduğu vicdani bir hükümdür. Zira adem, şerr-i mahz olduğu gibi, bütün musibet ve masiyetlerin de merciidir. Vücut ise, velev Cehennem de olsa, hayr-ı mahzdır. Maahaza, kafirin meskeni Cehennemdir ve ebedi olarak orada kalacaktır.
Fakat kafir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmişse de(hakketmişse de), amelinin cezasını çektikten sonra, ateşle bir nevi ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kafirlerin dünyada yaptıkları a'mal-i hayriyelerine(hayırlı amellere) mükafaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarat-ı hadisiye vardır.
Maahaza, cinayetin lekesini izale veya hacaletini tahfif, veyahut icra-yı adalete iştiyak için cezayı hüsn-ü rıza ile kabul etmek, ruhun fıtri olan şe'nidir.
Evet, dünyada, çok namus sahipleri, cinayetlerinin hicabından kurtulmak için, kendilerine cezanın tatbikini istemişlerdir; ve isteyenler de vardır. İşaratül-İcaz | Hurûf-u Mukattat | 81


Ayet ile açıklama yaptığını iddia ediyorsunuz. Halbuki ayet ile açıklama yapılan kısım, ülfet için yapılan açıklama değildir. Belağat ilmiyle kafirlerile alay edildiğini açıklamış. Gerçekten mükemmel bir tespit.

Fakat soruları sıraladığımızda bizim konumuz 4. sorudur. Fakat 4. soru, peki bunlar sonsuz azab görecekler ama merhamet ve şefkate ne diyorsun? şeklindedir. Üstad bu suale;

Kafir amelinin cezasını çektikten sonra ateşle bir nevi ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur, diye cevap vermiş. Bu cevabı ayet ile açıklasaydı, ayetten delil getirmiş derdim.

Evet buyurun Üstad'tan size ayet ile izah

4.sorunun cevabında benim göremediğim bir ayet mi var? Yoksa mavi renkle yazdığınız yazı mı ayet? Sizden 4. sorunun cevabına ayet istiyorum. Zira konumuz sadece 4.soruyla alakalıdır. Üsdatın sonsuz azabı inkar ettiğini söyleyemem, söylemedim de.

Said Nursi hz. konumuzla alakalı olan 4. soruya değil, 1.sorunun cevabına ayetle izah getirmiştir ki konumuzun dışındadır. Ülfet ile uzaktan yakından alakası yoktur. Ayet ile açıkladığı başka bir soruya cevaptır.
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Evet buyurun Üstad'tan size ayet ile izah



Sual: Üslubun mecra-yı tabiisi
b435.gif
( Onlara şiddetli bir ikab vardır.) cümlesi iken, üslubun muktezası olan şu cümlenin terkiyle
b416.gif
(Onlar için azim (büyük) bir azap vardır. (Bakara Sûresi: 7.)) cümlesi ihtiyar edilmiştir(tercih edilmiştir). Halbuki bu cümledeki kelimeler, nimet ve lezzetler hakkında kullanılan kelimelerdir.(yani azap kelimesi nimet ve lezzet hakkında kullanılırmış)

Cevap: Şu güzel kelimeleri havi olan(içine alan) şu cümlenin onlara(kafirlere) karşı zikredilmesi, bir tehekkümdür (istihza, alaydır)), bir tevbihtir(şiddetli tehdidtir), yüzlerine gülmektir. Yani, onların menfaatleri, lezzetleri ve büyük nimetleri ancak ikabdır(şiddetli ceza,azap). Menfaat ve faydayı ifade eden
b437.gif
'deki
b1069.gif
lisan-ı hal ile, "Amelinizin faydalı olan ücretini alınız!" diye yüzlerine gülüyor. "Tatlı" manasını tazammun eden
b439.gif
(azabün) lafzı, onların küfür ve musibetleriyle istilzaz ettiklerini(lezzet aldıklarını) tezkir ile(zikretmekle), sanki lisan-ı hal ile, "Tatlı amelinizin acısını çekin!" diye tevbih ediyor. Alelekser büyük nimetlere sıfat olan
b440.gif
kelimesi, Cennette nimet-i azim sahiplerinin hallerini o kafirlere tezkir ettirmekle, kaybettikleri o nimet-i azimeye bedel, elim elemlere düştüklerini ihtar ediyor. Sonra
b441.gif
kelimesi, tazimi ifade eden
b439.gif
'deki tenvine tekittir.


Mükemmel bir izah..

Soruda zikredilen, "aleyhim ıkabun şedid. Bu ayet değildir. Yani Usluba göre böyle bir ayet zikredilmesi gerekirken -zira ikab ifadesi sadece şiddet (li azab) için kullanılmış- neden "azebun azim" ifadesi gelmiş. Azim kelimesi "ecrun azim" gibi ifadelerle cennet nimetleri için kullanılmıştır. Bunun açıklamasını yapmıştır.

Cennet nimetlerini, onların tatlarının "büyüklüğünü/azametini" anlatmak için azim ifadesi kullanmıştır. Bundan dolayı kafirlere o nimetleri hatırlatmaktadır. Ve bu nimetleri kaybetmekle azaba düştüklerini alaylı bir şekilde anlatmaktadır, diyor. Taaccub etmekten kendimi alamadım gerçekten.

Bu ayetin izahını bizim konumuz için delil teşkil ettiğini düşünmüyorsunuz değil mi?
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Mesela, Üstad bize öğretmiş: Hastalıkta merak acıyı şiddetlendiriyor. Merak etmezsen onda bire kadar düşebiliyor.

Tecrübe ettim. Midemin şiddetli ağrısında merak ettiğimi müşahade ettim. Yine merakı giderme reçetesine müracat ettim. Acım dinmedi, ama şiddeti azaldı. Aynı acı, aynı azab yani hastalık, ama ufak bir müdahale ile merakın şiddeti artırmasına mani olduk.

Burda acı ve azabda bazı hallerin şiddeti nasıl söndürebileceğini söylemek murad ettim.

Aynen öyle gizli katli olan bir adam hapis korkusu ile bunu 5 yıl saklasa, o süre içinde yaşıyacağı vicdan azabı 5 bin yıl ceza gibi olacaktır.

Sonra pişman olup teslim olsa, hapis cezası alsa, acı şiddeti azalacaktır. Oysa azab büyümüş ve acı da artırılmıştır.

Demek ceza ve acı, şiddet ile orantılı değildir.


Hala aynı örnekler. Bu örnekler doğru. Hastalıkta merakın acıyı artırmasına katılıyorum. Kendime uygulayarak bunu farketmiştim. Hastalığını düşünmüyorsun, başka işlerle iştiğal olunca ağrı baya bi kesiliyor.

Ceza ve acı şiddetle orantılı değildir.

Bu örneği ben alıp Allahın cezası ile kıyasladığım zaman, bu misalden nasıl bunu anladınız şaşıyorum diyorsunuz. Allah aşkına bu misalleri neden veriyorsunuz? Allahın azabına kıyas etmek için değil mi? Tıpkı bu misalde ki gibi kafirlerinde azabı hafifler demek istediğiniz için değil mi?

Kafirlerin, azab aynı olsa da azabtan bir zaman sonra aynı acıyı duymayacaklarını anlatmak için değil mi?

Eğer bir zaman sonra acıları hafifleyecekse neden azab verilsin? neden azabın içinde ebedi olarak kalsınlar? Yoksa Allah azab vermek istiyorda, onlar alıştıkları için aynı acıyı hissetmiyorlar?(haşa)

Allahu teala İnne azebi le şedid/Muhakkak ki benim azabım şiddetlidir dediği halde kafirlerin bu şiddeti bir zaman sonra hissetmez hale gelmesi nasıl düşünülebilir? Aklım almıyor diyorum ve sizde bunu destekliyorsunuz. Biz ülfetin mahiyetini bilemeyiz. Mahiyetini bilmediğimiz şeyi de yok sayamayız, diyorsunuz. Ülfetin mahiyetini bilmiyorsanız neden konuşuyoruz. Kaldı ki çok açık ve net zikretmiştir. Eğer soruyu soran şahıs ülfeti ve mahiyetini anlamamış olsaydı 5. soruyla bunu dile getirir ve üstaddan açıklama isterdi. Hüsn ile zannediyorum ki; üstad bu soruları kendisi sorup kendisi cevaplamıştır. Sanırım öyle değil mi? Zira bu soruları soracak insan zor bulunur.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Sizin azab kelimesinden anladığınız manaya göre " evet ülfet azabın hafifletilmesidir"

Bizim azab kelimesinden anladığımız manaya göre "hayır değildir"
Bizce azab; ceza ve acıdır.

Allah, kafiri mesela akrep ile cezalandırıyor. Acı veriyor.
Akrep cezası bakidir. Acı da bakidir. Ancak, bir süre sonra aynı ceza ve acı ülfet veriyor. Ülfetin mahiyetini bilmemek olmadığına delil olmaz. Aklın mahiyetini de tam bilmiyoruz. Ama bilmemek olmadığına delil olmuyor.

Demek Kur'ân'a muhallif bir cümle kurmadık. Artık, muhallif olduğunu iddia ediyorsanız "Kur'an'da ülfet yok" demek kafi olmaz. Ülfetin Kur'ana muhallif olduğunu da ispat ile mükellefsiniz.

Sizin azab kelimesinden anladığınız manaya göre evet ülfet azabın hafifletilmesidir. Bİzim anladığımız manaya göre hayır değildir. Cevap olmasa da cevap olarak kabul edelim.

Peki biz azab kelimesinden ne anlıyoruz? Siz ne anlıyorsunuz? İzah eder misiniz?

Allah kafiri mesela akrep ile cezalandırıyor demişsiniz. Allah kafiri Nar/Cehennem ile cezalandıracaktır.

Ülfeti anlamam için akrep örneğiniz verdikten hemen sonra, ülfetin mahiyetini bilmemek olmadığına delil olmaz demişsiniz.

Üsdat azaba ülfet etmeyi, sizin örneklerde açıkladığınız ülfet gibi kullanmıştır. Bu ülfeti başka bir manada anlayacak hiç bir kelime veya cümle kullanmamıştır.

Ve ülfet peyda edecek dedikten sonra;

ve evvelki şiddetlerden azade olur.

Hadi öyle olsun ve "ülfet" mahiyetini bilmediğimiz bir şey olsun. Üstadın kullandığı bir usluptur ki aynı mana ifade eden kelimeleri birlikte kullanmıştır bir çok cümlesinde. Eski ve yeni yazıyı birleikte kullanmak adına vs.. konumuzla alakası yok.

Evvelki şiddetlerinden azade olur. Azad edilmek azad olmak..
Mahiyetini bilmediğimiz ifadeler değilse eğer, şiddetlerden azade olmak kurtulmak ne anlama gelmektedir? Allah azabım şiddetlidir dediği halde kafirler Allahın elem verici şiddetli azabından nasıl azade olurlar/olabilirler. Allahın izni olmadan böyle bir durumun söz konusu olmadığını sizde biliyorsunuz. Peki Allahın izni varsa ve bu duruma müsade ediyorsa Azabını şiddetli olarak vermek istemiyordur. Allahın buna müsade ettiğine de ayrı bir delil getirmek icab eder. Azabın evvelki şiddetlerinden azade olmak.. Ne büyük bir hükümdür bu. Elbette öyledir ancak keşf yoluyla bilinir diye yazmayı murad ediyorum ama Bediuzzaman Said Nursi nin kelamı olduğu için çekiniyorum/korkuyorum. Ve alaylı bir şekilde yazdığımın anlaşılmasını istemiyorum. Bu ithamlara maruz kalmak üzüntü verici..
 
Üst Alt