Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Veyl" O Namaz Kilanlara! Itidal Ile Kilinmayan Namaz Hiç Kilinmamiş Gibidir!..

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
"Veyl" O Namaz Kilanlara! Itidal Ile Kilinmayan Namaz Hiç Kilinmamiş Gibidir!..

VEYL O NAMAZ KILANLARA!

,
"namaz kılmakta zorlanıyorum. namazdan tat almıyorum. huzur bulamıyorum. ruhumda bezginlik oluyor...bıkıp usandım bir süre sonra...kuramsal yönünü okudum, insana dinginlik verir falan diyor. ama bende olmadı pek...ilk günler bir coşku hissettim gerçi, sonra yok oldu. namazı bırakıp meditasyon yapmayı bile kurdum kafamda." diyorsun.

bu konuda hiç de yalnız değilsin! sen durumunun farkına varmışsın, itiraf ediyor çözüm arıyorsun. hayra alamet! ekseriyet ise uykuda. ama bu seni teselli etmesin! çünkü sen kendi namazından sorumlusun. namaz imandan sonraki en büyük hakikattir. ALLAH ile kul arasındaki en yüksek münasebettir. bütün ibadetlerin özü, esası ve temelidir. içinde bütün ibadetler vardır namazın. bedenini, ruhunu, zamanını veriyorsun işte sana zekat. kılarken yemiymor, içmiyorsun işte oruç. Kabe'ye yöneliyorsun, yani hayalen hac yapıyorsun. ayetler okuyorsun, dualar ediyorsun okuduklarının anlamını düşünüyorsun, ALLAH'ı anıyorsun... bunların hepsi birer ibadet biçimi...namaz tümünü kapsıyor.

bir rivayete göre sayısız melekler, kimi kıyamda, kimi rükuda, kimi secdede devamlı ibadet ederler. namaz kılmakla meleklerin ibadetini temsil ediyorsun. namazın biçimi bile çok anlamlı. ayakta dururken ağaçların, eğilince hayvanların, secdeye kapanınca cansızların kendine özgü ibadetlerini yapıyor gibisin. onların üstünde bir makamın olduğunu, bütün varlıklar adına ALLAH'a muhatap bulunduğunu ortaya koyuyorsun.

"namaz dinin direğidir." öneminden dolayı günde 5 kez kılınır. günah kirlerini gidericidir... gerçi tat almak için namaz kılınmaz ama, namazda manevi bir tat da yok değildir. O istenilmez, ilahi bir nimet olarak zamanla verilir. Namaz şifadır. Ruha huzur, bedene dinginlik getirir. kalbi yatıştırır. İnsanı kötülüklerden alıkoyar. Özel dünyaya nurlar serper. Peki sende niçin böyle olmuyor? usulüne uygun namaz kılmıyorsun da ondan! namaz dikkat ister. gereken özeni göstermezsen resmî bir talime döner. beklenen faydaları vermez. kişi, namaz kılmayan biri gibi olur. kabahatİ namazda değil, kendinde aramalı. İtidal üzere, hakkını vererek namaz kılmalısın. Aksi halde onu zayi etmiş olursun!..

"Veyl o namaz kılanlara ki, namazlarında yanılmaktadırlar. onlar riya yaparlar ve yardımlık vermezler!" Maun suresinin bir ayeti bu. "yazıklar olsun onlara!" diyor. kime? o namaz kılanlara. niçin? çünkü namazlarından yanılmaktadırlar!.. namazdan etkilenmiyorlar,bencillik ediyorlar, başkalarını düşünmüyorlar, ibadetleri hayatlarına sinmiyor, kimseye faydaları yok; ne kendilerine, ne de öbür insanlara. ne namazları namaz, ne de dinleri din! bir görüntü, bir suret, bir gölge o kadar...

dini de yalanlıyorlar, halleri, dillerini reddediyor, söylüyorlar ama yapmıyorlar, yapsalar da şekilde kalıyorlar, namazla onu bunu aldatıyor, kendileri de aldanıyorlar! Veyl onlara. nasıl kurtulur insan bu şiddetli hitaptan? NAMAZIN HAKKINI VEREREK!

....

Birincisi, kimin için namaz kıldığını bilmelisin. bu da ALLAH'ı tanımakla olur. İman hakikatlerini, bilhassa, ALLAH'a iman hakikatini anlatan eserleri okumalısın. yine, bu alemi ve içindekileri inceleyerek ALLAH'ı tanımalısın. bu yolla sende özel bir durum oluşur. Rabbini heryerde hazır hissedersin. onun huzuruna varmak istersin. o huzuru özlersin, ararsın, bulunca sevinirsin... şu halde namaz için birinci temel, ALLAH'ı tanımaktır. İmanın ve marifetin nispetinde namazın kalitesi yükselir.

ikincisi, namazı "tam namaz" eden incelikleri bilmektir. bu da Peygamber Efendimizin nasıl namaz kıldığını bilmek demektir. O, her alanda rehberimizdir. tam namaz, onun namazıdır.üçüncüsü, dini namazdan ibaret saymayıp, ömrün her anını inancın bilincine vararak yaşamaktır. Gafletli haller, günahlar, aldatmalar, hileler, yararsız sohbetler, kalbi katılaştırır, ruhu karartır. iki namaz arasında ruhunu temiz tutmalı, kirletmemelisin. Hem şeytana, hem de ALLAH'a aynı samimiyet ve itina ile kulluk edemezsin.

....

günlük farz namazlar toplam "on yedi" rekattır. bu namazlar ALLAH'ın emridir, yerine getirmek zorundasın. Kılınmasında büyük ödül, terkinde azap var. Önemli bir engelden dolayı kılamazsan kaza edersin. Kaza namazları bütün nafilelerden daha önemlidir. Farzdan sonra öncelik, kılınmayan farzların kazasınındır. beş vakitte kılınan farz namazın ehemmiyeti çok büyüktür. hiç bir ibadet bununla kıyaslanamaz. ne hac, ne zekat, ne de oruç onun yerini tutabilir... sünnet ve nafile namazların kıymeti de farzın yanında azdır. Bin nafile namaz, bir sünnet namazı tartamaz. Keza, bir farz namaz da bin sünnet namazdan daha önemlidir. aynı oran farzın içindeki bir tesbihin sevabıyla, aynı tesbihin namaz dışındaki sevabı arasında da vardır. Farzın için giren herşey, farzın derecesinden bir nasip alır. ancak bu konuda bir galat göze çarpıyor. İlmihal kitaplarında adet olmuş, nafileyi ve sünneti farza karıştırıp öyle koyuyorlar önümüze. mesela "yatsı namazı kaç rekattır?" diye sorarsan "on üç rekattır" diyorlar. bunun bazı sakıncaları olabilir. birincisi, namaz altından kalkılmaz ağır bir yük gibi görülebiliyor. ikincisi, dini hükümlerdeki rütbeler yerle bir oluyor. Sünnet farzın tahtına oturuyor. çok görülmesi sebebiyle farzın kılınmasına engel olabiliyor. üçüncüsü, farzı özenle kılmak için ayrılması gereken süre azalabiliyor. farz namaz acele kılınıyor. farza özen gösterilmez oluyor. namazdan beklenen fayda elde edilemiyor.

Dört rekat olan yatsı namazının farzı itidal ile yani sünnete uygun biçimde kılınırsa "ON İKİ DAKİKA" sürüyor. bunu denedim, saat tutarak hesapladım. Fatiha'dan sonra kısa namaz surelerini okudum. uzun sure okusaydım süre daha da uzayacaktı. bu hesaba göre, "bir rekat" için ortalama "üç dakika" gerek. on yedi rekat namazın günlük toplam süresi yaklaşık "elli dakika" tutar. ikişerden on dakika da abdeste harcasan toplam bir saat eder.

ancak tam namazı kılmaya yeni başlayan birine her rekat için üç dakika çok gelebilir. sen her rekat için iki dakika harca, daha sonra süreyi uzatır, "üç" yaparsın.

HER REKAT İÇİN ORTALAMA EN AZ İKİ DAKİKA!

camilerde namazlar hızlı kılınıyor. Vakit dar, imam sabırsız, cemaat rahammülsüz! Böyle görmüş, öyle alışmışlar. esasen cami ve mescitlerde sadece farz namaz kılınır. öbür namazların evde kılınması daha iyidir. Peygamber Efendimiz zamanında mescitte sadece farz namaz kılınırdı. diğer namazları camide kılma adeti sonradan başladı. bunu tertip ve tavsiye edenlerin kötü niyetli olduklarını sanmıyorum. insanlar evde kılmazlar diye düşünmüş olmalılar. Fakat ne yazık ki, bu tedbir farzında terkine sebep olabiliyor! Sözün kısası, itina ile kılınması gereken günlük farz namazın miktarı 17 rekattır. günlük süresi abdestle birlikte ortalama bir saattir. farz dışında kalan namaz çoktur. dileyen gücü oranında kılar, sevabını alır.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
TAM NAMAZIN İNCELİKLERİ!

Şimdi "TAM NAMAZ"ın inceliklerine geldik. bunların hepsi önemlidir, ihmal edilmemeli. ayrıntıdır deyip geçme. biri bile ihmale uğrarsa namaz zedelenir. böyle namaz kılmak özel bir çaba ister. kolay değildir. sabır ve sebatla devam edersen zamanla meleke kazanırsın. tam namaza alışmak zaman alır.

....

Ayrıntılara giremem... Namazla ilgili baazı önemli noktaları özetleyeceğim. Her iilmihalde kolayca bulabileceğin detayları anlatmayacağım. Dili yalın, anlatımı güzel bir ilmihal al, oradan oku... namazın öncesi var, kendisi var, bir de sonrası var... sırasıyla gidelim...

ilki "vakit" meselesidir. düşün, o namazı niçin bu vakitte kılıyorsun? her namaz vakti, mühim değişmelerin başlangıcıdır. nice nimetleri hatırlatır. mesela sabahın vakti hem ana rahmini, hem bahar başlangıcını, hem altı devrede yaratılan şu alemin ilk evresini hatırlatan bir zamandır. öbür namaz vakitlerinin de nice hikmetleri vardır. bunları nuranî eserlerden öğrenebilirsin.

önemli bir engel yoksa, namazı ezandan hemen sonra kılmak gerek. geçe bırakılırsa bir gevşeklik oluşur. işitebiliyorsan ezanı dikkatle dinle ve kelimelerini tekrar et. bu seni ruhen namaza hazırlar. Ezanda imanın ve İSLAMın özü vardır. böylece imanını tazeler, görevini hatırlar, dini yaşamak için yeni bir istek duyarsın.

....

detaylarına dikkat ederek güzel bir abdest alırsın. abdeste başlayınca her uzvunu üç defa güzelce yıka. ağzına bol su ver, iyice çalkala. burnuna da bolca su ver, suyu iyice çek, genzin acısın. boynunu tam meshet. ayak parmaklarının arasını ıslat. göz çukuruna suyun tam temas etmesini sağla. suyu israf etmeksizin bolca kullan. her namazda abdest almanın fazileti ve faydası çoktur. bedeni rahatlatır ve sinirleri yatıştırır. alırken şehadet kelimesini tekrar et. bir de istiğfar ile manen temizlen. Namaz, temizlerin amelidir.

namaz kılacak yerin önemi büyüktür. yüksek ses, fazla ışık, hareket eden insanlar dikkati dağıtır. kendine gözden ırak bir yer bul. evin bir bölümünü namaz için kullanabilirsin. telefon, kapı zili gibi sesler namazı zedeler. secde yerindeki yaygı düz ve sade olsun. bir şeyden korkan, kaygılanan veya birini bekleyen kişi rahatça namaz kılamaz. yapman gereken bir iş varsa önce onu yap, sonra namaza başla.

ne çok aç, ne de fazla tok olmalısın. her ikisi de insanın zihnini meşgul eder. tuvaleti sıkışan biri de rahat olamaz. üstünden sıyrılıp düşen bir elbise giyme. giysin seni rahatsız edecek kadar dar olmasın. elbisenin kırışmasından korkuyorsan bu da seni tam namazdan alıkoyar. elbisen temiz olsun.

....

Farza başlamadan önce kamet getirmek sünnettir. yani kendi kendine ezan okumak... Manasını tefekkür ederek oku. kelimeleri tane tane söyle. "ALLAHU EKBER!" derken ALLAHın azametini düşün. nasıl bir zatın huzuruna çıktığını hatırla. insan bir amirin karşısına çıkarken ne hale gelir, bilirsin. öbür kelimelerin anlamlarını da bil ve hatırla. böylece namaza ruhun, kalbin ve aklınla hazır olursun.

....

sıra kıbleye yönelmeye geldi. Bedenin kıblesi KABE'dir. Kalbin kıblesi ALLAH'tır. ilmihal kitapları sadece bedenin kıblesinden söz eder. beden namaz boyunca Kabeye yönelmeli. başka yöne dönerse namaz bozulur. Kalp de hep ALLAH'a yönelmeli. Bu, pek zordur. Kalp serçe kuşu gibidir, bir o yana, bir bu yana döner durur. onu sabırla alıştırmak gerekiyor. Tam namazın zor taraflarından biri de budur. Ancak, kalbin başka yöne dönerse "Böyle namaz olmaz!" deyip namazı terketmeyesin. Bu, şeytanın telkinidir, seni namazdan tamamen uzaklaştırmak ister. kusurlu da olsa namaza devam etmek lazım.

....

niyet de namazın farzlarındandır. Niyeti genellikle dille söylemek zannederler. Hayır, niyet kalbin eylemidir. Kalbin bir işe yönelmesidir. dil ile söylemesen de olur. söylersen de zaararı yoktur. kişi hangi namazı kıldığını bilsin yeter.

....

namaza tekbir ile girilir. bu tekbir gayet mühimdir. "ALLAHU EKBER" derken, kalbin ALLAH'a yönelmeli, gaflette bulunmamalı. bütün varlıkları geride bırakmalısın...Elini kaldırıp başparmaklarınla kulak memelerine dokunurken tekbiri de söyle. Hareketinle söyleyişin birbirine paralel olmalı... Hanımlar ise, tekbir alırken ellerini omuz hizasına kadar kaldırırlar. başparmaklarını kulaklarına değdirmezler.

....

Kıyamda dik dur. gözlerin secde yerine mıhlanıp kalsın. Ne ileri, ne geri, ne de yanlara bak. namazda gözlerini kapatma. bedenin ağırlığını iki ayak üzerine eşit bir biçimde paylaştır. Kıyam esnasında, yani ayakta dururken, ellerini göbek altına bağlarsın. sağ el sol elin üstünde olmalı. baş ve serçe parmaklar bileği kavramalı. hanımlar ellerini göbek altına bağlamaz, göğüste üst üste koyarlar. Rükuda da ayak ucuna bak, bakışını sabitle. Kadede, yani oturuşta iki dizinin hizasının orta noktasına nazar et. Bazı alimler kadede kucağa bakmayı uygun buluyorlar. Sana hoş geleni yap. Secdede ise gözler geriye doğru paralel yere paralel bakar. namaz boyunca beden mum gibi hareketsiz durmalıdır. "Huşu" için bu en önemli unsurlardan biridir. beden ta mbir dinginlik halinde bulunursa ruh da ona uyar. Huşu, tam bir saygı halidir. Onsuz namazda tat arama. Namazda rahat nefes al. Nefes aralıkları düzgün olmalı. bu da dinginlik sebeplerindedir. iyi nefes almak sinirleri yatıştırır, ruhu da rahatlatır. nefes nefese kılanan bir namazda tat olmaz.

....

"Kıraat" yani okuma da namazın temellerinden. bu hususta büyük gafletler gördüm. Nelere dikkat etmek gerek, sıralayayım... Birincisi okunacak duaları, zikirleri iyice bil. İkincisi, kısaca anlamlarını öğren. insan ne dediğinin farkında olmalı. Üçüncüsü okumalarını işit. Kulak işitmiyorsa o okuma kıraat sayılmaz, farzı yerine getirmemiş olursun. Dördüncüsü, yavaş yavaş, tane tane oku. ayetler arasında dur. ayetleri tane tane okursan, hem manasını kısaca düşünmeye vakit bulursun, hem de nefes nefese kalmazsın. Beşincisi, sessiz de okusan tecvide, yani okuma kurallarına uygun oku. Namaz esnasında okuduklarını dinle, izle, düşün... Bu, senin dikkatini uyanık tutar. Zihnini namaz dışı manalardan korur. başka şeyler hatırına gelirse sakın telaşlanma. Hiçbir şey olmamış gibi namzı düşünmeye devam et. Hayaline gelen namaz dışı şeyler seni vesveseye atmasın. Şeytan seninle oynar. "Senin kalbin bozulmuş. Bak namazda bile neler düşünüyorsun! Böyle namaz kılmaktansa kılmamak daha iyidir" der. Halbuki o manaları sen isteyerek getirmedin. Ondan rahatsız olman da bunun delili. O sözler ve hayaller senin kalbinden gelmiyor. Şeytanının ve vehminin ürünü onlar. Onları önemseme, sen namazına dön ve devam et.

....

Sıra "Rüku"da, ama önce mühim bir hususu daha arz edeyim. Bilirsin, namazın bir rüknünden öbürüne geçerken tekbir almak sünnettir. bu tekbirler, öncekinden ayrılırken başlamalı, sonrakine geçerken bitmeli. yani ikisi arasında söylenmeli. bu hususta da yeterli özen gösterilmiyor. Kıyam bitince hemen rükuya gidilmez. Eller aşağı salınır, bir süre beklenir. iki secde arasında da böyledir. bu beklemeler ortalama beş saniye kadardır. birinci secdeden kalkınca iyice otur, uzuvların yerine yerleşsin, yeteri kadar bekle, sonra ikinci secdeye git. Bunlar itidal ile, hakkını vererek namaz kılmanın esaslarındandır. İTİDAL İLE KILINMAYAN NAMAZ HİÇ KILINMAMIŞ GİBİDİR!.. Nitekim Peygamberimiz böyle namaz kılan birine "Sen namaz kılmadın yeniden kıl" buyurmuştur. Yukarıda anlattıklarım ve bundan sonra anlatacaklarım da yine itidal ile namaz kılmanın gereklerinden. Buna "Tadili erkân" derler.
Rükudan bahsedecektim... rüku namazın farzlarından biridir. elleri dizlere koyarak eğilmektir. dizlerin, kolların, belin düz olmalı. bunu yaparken ne kadar abartılı davransan yeridir. Eller diz kapaklarını kavramalı. El parmakları iyice açık olmalı. zaten başka türlü kavrama olamaz. hanımlar fazla eğilmezler, ellerini dizlerden yukarıya hafifçe koyarlar, dizlerini de biraz bükerler. yukarıda da söylediğim gibi, rüku esnasında gözlerin ayak parmaklarının uçlarında, ortada bir noktaya bakmalı, oradan ayrılmamalı. Bu da gayet önemlidir. Tam bu vaziyeti alıp da uzuvlar yerlerini bulmadıkça tesbihe başlama. üç kez "Sübhane Rabbiyel Azim" demek sünnettir. Beş kez söylemek müstehaptır. tesbihleri tane tane söyle ve manasını düşün. ARALARINDA DUR, acele etme. tesbihleri tam bitirmeden doğrulma. Rükudan kalkarken "SemiALLAHu limen hamideh" sözüne başla, dikilmeden önce bitir. bedenin kıyam haline gelince uzuvlarının iyice yerleşmesini bekle, sonra "Rabbena lekel hamd" de, bekle, sonra tekbir ile secdeye git.

....

"Secde" kulun ALLAH'a en yakın olduğu haldir. Secdede üç kere "Sübhane rabbiyel a'la" demek sünnet, beş kez söylemek müstehaptır. secde anında el parmakların bitişik olmalı. iki elinin arası uygun uzaklıkta bulunmalı, yüzünü aralarına rahatça koyabileceğin kadar. alnını mümkün olduğu kadar dizlerinden uzak bir yere koy. Baldırlarınlakarnın birbirinden uzak olsun. alnınla birlikte burnun da yere temas etsin. Alnın yere paralel bir biçimde olsun. Ayakların yerden kesilmesin. Ayak parmaklarının uçları kıbleden ayrılmasın. secde anında topuklarını temas ettirebilirsin. hanımlar secdede alınlarını erkeklere göre biraz daha beriye koyarlar, kollarını yanlarına yapıştırır, bedenlerini ise fazla kaldırmazlar.

....

Gelelim "kade"ye. Kade, oturuş demektir. Sağ ayak dikilir, sol ayak üstüne oturulur. Bel ve sırt düz olmalı. Sağ ayağın parmağı kıbleye bakar. Eller düzler üzerin bırakılır. Parmak uçları diz hizasında. El parmakları da ne tam açılır, ne de tam bitiştirilir, belki kendi haline bırakılır. Göz, dizler hizasında bir orta noktaya bakar ve oradan ayrılmaz. vücut bir heykel gibi hareketsizdir. Hanımlar kadede sağ ayaklarının üstüne oturmazlar, sol kabalarının üstüne oturur, ayaklarını sağ tarafa doğru öylece bırakırlar, ellerini de dizlerin biraz berisine koyarlar. Otururken, Tahiyyat, Salli, Barik ve Rabbena okunur. bu okumalarda da yine düzgün ve iyi nefes alıp vermeye dikkat edilir. Tahiyyat gayet mühimdir. çünkü miraçta Peygamberimiz ile Rabbimizin karşılıklı konuşmalarını içerir. Manasını bilmek gerek. "Namaz müminin miracıdır" hadisi de bu noktadan nur alır. çünkü her kul namaz vasıtasıyla Rabbinin huzuruna çıkıyor ve konuşuyor. Kadedeki Tahiyyat, kıyamdaki Fatiha gibidir.

....

Namazdan "selam" ile çıkılır. Selamlarda sağ ve sol omuzlara bakılır. Yanaklar arkadan görünmelidir. ikik tarafa selam verirken amellerimizi yazan melekleri hatırlamak güzeldir. Böylece her gün en az beş defa günahları ve sevapları yazan melekler düşünülür. Bu, iki namaz arasında günah işlememek ve sevaba meyletmek için iyi bir vesiledir.

....

Namaz yerinden hemen kalkılmaz. üç kere istiğfar edilir. "ALLAHumme entesselam..." okunur. Tesbih ve dua edilir. Otuz üçer defa "SübhanALLAH, Elhamdulillah, ALLAHuekber" demek, "Lailahe illlALLAHu vahdehu la şerikeleh..." okuyup ardından dua etmek sonra da otuz üç kere "La ilahe illALLAH" demek sünnetttir, çok önemlidir. Başka zikirlere oranla binlerce defa daha fazla sevabı vardır... Zamanın yeterli değilse yolda yürürken ya da otobüste giderken de okuyabilirsin tesbihleri... Duaları da öyle...

....

Vitir... Evet, önemli bir namazdır... İmam-ı Azam'a göre vacip, müçtehidlerin ekseriyetine göre sünnettir. Gece namazlarının sonudur. Uyuyup uyandıktan sonra kılınır. Uyanamamaktan korkanlar, bu namazı kılıp yatarlar. bu konuda şöyle bir tavsiyem olacak, istersen yaparsın: Uyanamama korkun varsa, yatsının hemen ardından değil de, yatmadan biraz önce güzel bir abdest alıp, Vitiri kılıp ardından dua edip yatmak güzel olabilir. Kılarken Felak ve Nas surelerini okursan uyku alemine yatmadan önce okunması sünnet olan sureleri okumuş olarak girersin. günümüzde genelde yatsıdan çok sonra yatıldığı düşünülürse bu uygulamanın uygunluğu daha iyi anlaşılabilir. bu benim şahsi tercihimdir, dilersen sen de uygulayabilirsin. Karar senin...

....

"Sünnet olan namazlar ne olacak?" sorusu hatırına gelebilir. onları terkettirmek gibi bir niyetim asla yok. Burada konumuz farz namazları olduğu için, ben de farzın önemini vurguladım. Bu, sünneti dışladığım anlamına gelmez.

....

Namazın incelikleri saymakla bitmez. Ben burada bazı mühim noktaları özetlemeye çalıştım. Bunlara dikkat ederek namaz kılarsan huzura erersin. Namazdan umulan faydayı görürsün. Hakkı verilerek kılınan namaz, aynı zamanda ulvî bir meditasyondur! "Buda" diye diye kendi dinlerini budayanlardan olma. İmandan sonra en önemli hakikat olan namaza sarıl...
Unutma, bir rekatı iki dakikanın altında kılıyorsan namazın hakkını vermiyorsun demektir. üç dakikaya çıkarabilirsen daha iyi olur. Namazını tashih et! İlmihal kitaplarında yazılanlardan biraz farklı var söylediklerimin... Ama ayrıntılarda... bir yenilik getirmedim. sadece daha derinlere indim. Temel kaynaklarda bulunan bilgileri bulup çıkardım. Var olan bilgiler bunlar... "Namazı benim gibi kılın!" buyuran Peygamber Efendimizin namazını anlattım sana... Tam namaz onun namazıdır çünkü. Ben uyguladım bu bilgileri, yararını gördüm, umarım sen de görürsün...

ÖMER SEVİNÇGÜL - KULLUĞUM SULTANLIĞIMDIR
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
NAMAZLARIMIZI HIZDAN KORUYALIM



Hadisenin, İSLAMi bilinçten fersah fersah uzak bazı “namaz kıldırma memurları”nın eliyle magazinleştirilmiş boyutu olan “jet imam” mevzuunu ciddiye almaya bile gerek yok. Lakin, hıza kurban edilmiş namazlar sorunu öyle güncel, öyle yaygın ve öyle normalleştirilmiş halde ki kitlelerin namaz algısını bu namazlar şekillendiriyor desek abartı olmaz. Kur’an’ın öngördüğü anlamda, huşu ve haşyet üzere, ne okuduğunu ve ne dediğini anlayıp tefekkür edecek bir kavrayış ve bilinçle, kıyam, ruku ve secdenin taşıdığı anlam ve mesajlara vakıf olarak ikame edilen bir tevhid eylemi olan namazdan çok, anlam ve işlev boyutundan önemli ölçüde uzaklaştırılmış, alel acele “aradan çıkarılan” geleneksel bir ritüel niteliğindeki “namaz” yaygın görünüyor maalesef.

Dur durak tanımayan ve dinmek bilmeyen bir hırsın, insana durup bir nefes alma ve o ana kadar yapıp ettiklerinin muhasebesini yapma fırsatı dahi tanımayan sağlığa ziyan bir temponun, yine insanı rüzgar karşısındaki yaprağın durumuna düşürüp nesneleştiren anlamsız bir koşuşturmacanın hüküm sürdüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz. “Modern hayat”, “çağdaş yaşam” gibi tanımlarla ifade edilen bir yaşayış biçimi ortalığı kasıp kavuruyor ve tam anlamıyla bir ömür törpüsü işlevi görüyor. Necip Fazıl’ın “Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu” ifadeleri, işbu ömür törpüsü hayat tarzını gayet iyi anlatmakta. Abdullah Yıldız da,
“modern hayatın, hazza ve hıza dayalı bir yaşayış biçimi olduğunu” belirterek isabetli bir teşhis ve tesbite imza atıyor. Modern hayat, bu açıdan freni boşalmış bir arabaya benzemektedir. Bu arabanın ha bire gaz pedalına basılmakta, daha daha hızlı olması için imkanları zorlanmakta, günlük, aylık, yıllık bakımı için dahi hızı kesilmemekte, durup bir nefes almasına müsaade edilmemektedir.

Evet, hızın ve hızlılığın, daha çok efor sarf etmenin, daha çok kazanıp daha çok harcamanın kutsandığı bir devirde yaşıyoruz ve her yanı sarıp kuşatan bu algılayış ve yaşayış biçiminin etki alanını her geçen gün genişletiği de maalesef bir gerçek. Daha hızlı giden araba, daha hızlı devirle çalışan çamaşır makinesi, daha hızlı açılıp işlem yapan bilgisayar, daha hızlı internet bağlantısı yapan erişim sistemi vs. vs.
Artık ülkelerden ziyade fertlerin işgalinin hedeflendiği ve yine ülkelerden ziyade fertlerin sömürgeleştirildiği bir küresel sömürü düzeni var ve bu sömürü düzeni kendi selametinin sürekliliği için insanları nesneleştirmeyi temel hedef edinmiş görünüyor. Bu anlamda haz ve hızdan azami oranda faydalanılmaya çalışıldığını görmek zor değil. Haz ve hız fertler nezdinde kutsanarak insanlar bilinç dışı bir koşturmacaya, ulvi bir gaye gözetmeyen tempolu bir gündelik hayata tabi kılınmak istenmekte, böylece nesneleştirilen insanlar uluslalararası şirketlerin gönüllü köleleri olarak yaşamaya mahkum edilmektedir.

Doç. Dr. Kemal Sayar “Hız insanın doğal ritmine müdahaledir” derken, hazza ve hıza dayalı modern algılayış ve yaşayış biçiminin insan fıtratına aykırılığını vurgulamış olmaktadır. Oysa, insanları yoktan var eden alemlerin Rabbi yüce ALLAH’ın insanlar için belirlediği algılayış ve yaşayış biçimi olan İSLAM, her alanda mutedil olmayı emir ve tavsiye eden bir din olarak, hayatın ritmi konusunda da insanlara mutedil olmayı öğretmektedir.

İSLAM, “dalanlarla birlikte dalıp gitmeyi”, “bilmediği bir şeyin ardına düşmeyi”, “atalar kültüne bağlılığı”, “
çoğunluğa uyup sürüklenmeyi” yasak kılmış, mahkum etmiş bir dindir. İSLAM, insanları ataletten de, dünya hayatının debdebelerine dalıp nefes nefese koşuşturmacadan da alıkoymayı amaçlar. İSLAM’ın insanı, neye niçin inandığını ve neyi niçin yaptığını bilen, aşırılıklardan kaçınan, dünyadan el çekmediği gibi, dünyayı kurtaracağım diye kontrolsüz bir koşturmacaya kapılıp kendisini ihmal ve perişan etmeyen, yürürken, konuşurken, gülerken, ağlarken, severken, kızarken… ölçülü olmayı elden bırakmayan, hep ölçü üzerine, hep insaf üzerine, hep bilinç üzerine yaşayan insandır.


İSLAM’ın tüm ölçü ve emirleri, ibadet ve tatları hep insana ölçülü olmayı, mutedil bir algılayış ve yaşayış üzerinde bulunmayı öğretir insanlara. Mesela namaz, mesela oruç, mesela zekat, mesela iyiliği emir, kötülükten nehy yükümlülüğü… İnsana, dünya hayatının debdebesine dalıp sürüklenenlerle birlikte sürüklenip gitmemesini, gün içerisinde belli aralıklarla durup kendisini bakıma almasını ve muhasebe yapmasını, yemede içmede ölçülü olmasını, sadece kendisinin değil başkalarının da selametini gözetmesini, biriktirmeyi değil paylaşmayı ve böylece iktisadi olarak da ölçülü olmasını talim eder. Kısacası modern hayatın insan fıtratına aykırı ve hatta onu tahrip ve tahrif edici temposuna karşılık, İSLAMi hayat, insana fıtratıyla örtüşen bir ritim üzere yaşamasını sağlamaktadır.,

Peki “modern zamanlar”ın Müslümanları olarak bizler nasıl bir ritm üzere yaşamaktayız? Hayatımız, İSLAM’ın öngördüğü şekilde fıtratla uyumlu, ölçülü ve dengeli bir ritm üzere mi devam ediyor, yoksa modern algılayış ve yaşayış biçiminin yaydığı hız dalgaları bizleri de etki alanına almış durumda mı?

Bu sorunun cevabını tabii ki her fert kendi iç dünyasında cevaplamak durumundadır. Fakat genel görüntüye şöyle bir göz attığımızda, ne yazık ki, “Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun!” esprisinde karşılığını bulan modern algılayış ve yaşayış biçiminin insanı nesneleştiren ve tüketen ritminin bizim mahallede de görünür olmaya başladığını belirtmemiz gerekir. Artık çoğu Müslümanın kitap okumaya, sohbet halkalarına katılmaya, sistematik bir İSLAMi öğrenim sürecine dahil olmaya, hasta ve akraba ziyareti, davet amaçlı ziyaretler gibi İSLAMi hayatın önemli kalemlerine ayıracak zaman bulamamaktan bahsetmeye başladığını görüyoruz. Ki kendimi de bu cümlenin dışında telakki edemediğimi belirmek isterim.


Bu böyle olmamalıdır. “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” cümlesinde ifadesini bulduğu gibi, dalanlarla birlikte dalıp, sürüklenenlerle sürüklenmek ve böylece hayatın nesnesi olmak Müslümana yakışmaz. Müslüman hayatın kurucu öznesi, inşa edicisi, Rabbani ilke ve ölçülerle hayata yön veren öncüsü olmak durumundadır. Modern hayatın ritmine kapılıp mevcut çarkların bir dişlisi olarak nesneleşmek, modern sömürü odaklarının tüketicisi ve gönüllü kölesi olmak Müslümanın kabullenebileceği bir konum değildir. Müslümanın, “Ha babam de babam, daha fazla, daha alımlı, daha hızlı daha hızlı!” naralarıyla kitlelerin anlamsız bir koşturmacaya mahkum kılındığı, yakıtı insanların terleri olan modern sömürü çarklarının bu minval üzere döndürüldüğü bu zaman diliminde, bu yeni kölecilik düzenine karşı durması ve insanlığı uyandırma ameliyesine girişmesi gerekmektedir.


Kur’an’da Müslümanın temel vasıfları sıralanırken öncelikle zikredilen ve Hz. Peygamber tarafından da “dinin direği” olarak tanımlandığı rivayet olunan namaz, günün beş vaktine özenle yerleştirilmiş bir ihya ve inşa eylemidir. İnsanın, hayatın debdebesine kapılıp gitmesi, dinmek bilmeyen bir hırsa ve kendisini fıtratıyla uyumlu yegane algılayış ve yaşayış biçimi olan Rabbani eksenden uzaklaştıracak nefes nefese bir koşturmacaya sürüklenmesi tehlikelerine karşı namaz güvenli bir liman, iyi bir hatırlatıcı ve ıslah edici eşsiz bir ameldir. Böyle iken, çevremizde adeta koştururcasına, nefes nefese namaz kılan insanların varlığı şaşırtıcı değil midir? İnsanı gündelik hayatın durağı olmayan koşturmacalarından, yıpratma ve unutturmalarından, sürüklemelerinden alıkoyup, insana nefes alma ve varoluş gayesini hatırlama imkanı sunan namazı bir insan nasıl olup da panzehiri olduğu “hız”a kurban eder? Namazla hız suyla ateş gibidir. Birinin olduğu yerde diğeri hayat bulamaz. Şayet buluyorsa orada namazın anlamsızlaştırılması ve işlevsizleştirilmesi söz konusu olmuş demektir. Sadece cesedi ortada olan ölü bir namazdır orada söz konusu olan.


Hadisenin, İSLAMi bilinçten fersah fersah uzak bazı “namaz kıldırma memurları”nın eliyle magazinleştirilmiş boyutu olan “jet imam” mevzuunu ciddiye almaya bile gerek yok. Lakin, hıza kurban edilmiş namazlar sorunu öyle güncel, öyle yaygın ve öyle normalleştirilmiş halde ki kitlelerin namaz algısını bu namazlar şekillendiriyor desek abartı olmaz. Kur’an’ın öngördüğü anlamda, huşu ve haşyet üzere, ne okuduğunu ve ne dediğini anlayıp tefekkür edecek bir kavrayış ve bilinçle, kıyam, ruku ve secdenin taşıdığı anlam ve mesajlara vakıf olarak ikame edilen bir tevhid eylemi olan namazdan çok, anlam ve işlev boyutundan önemli ölçüde uzaklaştırılmış, alel acele “aradan çıkarılan” geleneksel bir ritüel niteliğindeki “namaz” yaygın görünüyor maalesef. Siz Fatiha’ya başlamadan, yanıbaşınızda namaza yeni durmuş birinin henüz bir dakika bile dolmadan rükuya vardığını görüyorsunuz. Yahut siz üstelik kısa surelerle kıldığınız bir-iki rekatı yeni tamamlamış oluyorsunuz ki bir başkası namazı tamamlayıp cami kapısına yönelmiş oluyor.
Konuyla ilgili rivayetler, Hz. Peygamber’in namazlarında sukunet ve vakar üzere olduğunu, Kur’an ayetlerini aralarında duraklamak suretiyle tane tane okuduğunu, rükunlar arasında da vücudu sukun bulana dek beklediğini haber vermektedir. Oysa bugün birkaç dakikada dört rekatı tamamlayıp selam veren o kadar çok Müslümana rastlıyoruz ki, bundan ziyade namazı erkanına uygun olarak hakkıyla eda edenleri görmek bizi şaşırtıyor, hala böyle Müslümanlar var mı diye. Garip ama durum bu maalesef.

Gelin namazı geleneğin bilinçsizlik girdabından ve modernizmin hız tuzağından kurtarıp, namazlarımızı namaza inkılab edelim. Kur’an’ın öngördüğü ve Hz. Peygamber’in pratize ettiği, takva ve bilinç eksenli, sukunet ve vakar üzere eda olunan, Kur’an’ı anlama ve ondan öğüt alma ameliyesinin gerçekleştiği Nebevi namazları yeniden diriltelim ve böylece namazla yeniden dirilelim.

Şükrü HÜSEYİNOĞLU
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Namazdan manevi feyiz ve zevk almak isteyenler, namazda tadil-i erkana riayet ederler, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görürler
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________

Ebu Hüreyre -radıyallahü anh- 'den rivayet edildiğine göre;

Bir adam mescide gelip rükû ve secdelerinde tadil-i erkana riayet etmeden bir namaz kıldı. Nebi -sallallahü aleyhi ve sellem- de onu gözetliyordu. Adam namazını bitirip geldi, selam verdi ve Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem- :

-Git tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın,buyurdu.

Adam gidip tekrar kıldı. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tadil-i erkana riayet edinceye kadar, onu üç defa geri çevirdi.

Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- , bu adama sonunda şöyle demiştir:

-Namazı kalktığın zaman, güzelce abdest al, sonra kıbleye ve tekbir al, sonra Kur'an'dan bildiğin sonra kolayına gelen bir yeri oku, sonra rükû et ve organların yatışıncaya kadar rükûda kal, sonra başını kaldırarak iyice doğrul! sonra secdeye git ve organların yatışıncaya kadar secde halinde kal, sonra başını kaldır ve organların yatışıncaya kadar otur! sonra tekrar secdeye git ve organların yatışıncaya kadar secde hakinde kal, sonra bütün namazlarda aynen yap. (3)

Tirmizi'nin rivayetinde şu ifade vardır:

"Bunu yaptığın zaman, namazın tamam olur; eğer bunlardan noksan yaparsan, namazını da noksan yapmış olursun. "


_______________________________________________________________
_______________________________________________________________


Bir gün Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin yanında hırsızlıktan söz edildi,


Efendimiz sordu;

- Hırsızlığın hangi çeşidi daha çirkindir?


Sahabeler:

-Allah ve Resulü daha iyi bilir, diye cevap verdiler.

Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz şöyle buyurdu:

-Hırsızların en kötüsü namazdan çalandır. Yani rükûunu, secdesini, hûşu ve kıraatini tam yapmayarak çalandır.

-Bu hırsızın eli kesilir mi? dediler.

Efendimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- de:

-Bilakis kesilir, buyurdular, orada hazır bulunanlar güldüler.

_______________________________________________________________
_______________________________________________________________


Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, namaz kılan fakat kıyam rükû ve celsesinin ahkamını yerine getirmeyen €birini gördüğünde şöyle buyurmuştu:

-Eğer bu hal üzere ölürsen, kıyamet gününde sana Ümmet-i Muhammed demezler.

Rükû ve secdeleri düzgün yapılmayan namaza Allah değer vermez. Nitekim Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

-Altmış sene namaz kıldığı halde bir tanesi kabul olmaz. Çünkü güzel rükû etse de, secdesini güzel etmez. Secdesi düzgün olsa, Rükûu düzgün olmaz.

_______________________________________________________________
_______________________________________________________________


Zeyd Bin Vehb anlatıyor:

Huzeyfe -radıyallahu anh-namaz kılarken sücut ve rükûunu yerine getirmeyen bir kimseyi gördü ve onu çağırıp:

-Ne vakitten beri bu şekilde namaz kılarsın? dedi.


O kimse de:

-Kırk senedir, dedi.


Huzeyfe -radıyallahu anh- Buyurdu ki:

-Öyleyse sen kırk senedir namaz kılmadın, eğer vefat edersen Muhammed Rasulullah sünneti üzere ölmezsin.

________________________________________________________________
________________________________________________________________


Müslüman tadil-i erkana riayet etmeli, namazını acele etmeden ağır ağır, Ruhuna sindirerek, huzur sükun ve hûşu içinde kılmaya çalışmalıdır.

KAYNAK: OSMAN ERSAN - GÖZÜMÜN NURU NAMAZ
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Risale-i Nur'da Namaz

YİRMİ BİRİNCİ SÖZ

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyf için ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasa idin ki, ömrün azdır, hem fâidesiz gidiyor; elbette onun yirmi dörtten birisini, hakiki bir hayat-ı ebediyenin saadetine medâr olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarf etmek, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebep olur.

(…)Mâdem hakikat böyledir, âkıl isen, ibâdet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve, "Onun bir saatini ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum" de. O vakit senin acı bir fütûrun, tatlı bir gayrete inkılâb eder.

(…)Elhâsıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakal, günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbâl için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.


DÖRDÜNCÜ SÖZ

Namaz ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divâne ve zararlı olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kat’î anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:

Bir zaman, bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, herbirisine yirmi dört altın verip, iki ay uzaklıkta, has ve güzel bir çiftliğine ikàmet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki:
"Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bâzı şeyleri mübâyaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır; hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyâre bulunur. Sermâyeye göre binilir."

İki hizmetkâr ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki, sermâyesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan, istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zâyi eder. Birtek altını kalır. Arkadaşı ona der:

"Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyâreye bindirirler. Bir günde mahall-i ikàmetimize gideriz. Yoksa, iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun."

Acaba, şu adam inad edip, o tek lirasını bir defîne anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefâhete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İşte ey namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim ise; Rabbimiz, Hàlıkımızdır.
O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar; diğeri gàfil, namazsız insanlardır.
O yirmi dört altın ise, yirmi dört saat her gündeki ömürdür.
O has çiftlik ise, Cennettir.
O istasyon ise, kabirdir.
O seyahat ise; kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre o uzun yolu mütefâvit derecede kat’ ederler. Bir kısım ehl-i takvâ, berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’ eder. Kur’ân-ı Azîmüşşan şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.
O bilet ise namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir.(DİKKAT! SADECE FARZ NAMAZLAR KASDEDİLİYOR) Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zîrâ, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse -halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir- sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Halbuki, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem, cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkà eder.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
"İnsanı kötülüklerden uzaklaştırmayan bir namaz, doğru namaz değildir. Görünüşte namazdır. Bununla beraber, doğrusunu yapıncaya kadar, bildiği kadarını yapmayı elden bırakmamalıdır.
Büyüklerimiz, (Birşeyin hepsi yapılamazsa, azını da elden kaçırmamalıdır.) buyurdu.
Sonsuz ihsân sâhibi olan Rabbimiz, görünüşü hakîkat olarak kabûl edebilir.
Böyle bozuk namaz kılacağına, hiç kılma dememelidir. Bu sözü din düşmanları çıkarmıştır. Böyle bozuk kılacağına doğru kıl demelidir. Bu inceliği iyi anlamalıdır."
"ALINTI"
Şahı Nakşibendi(k.s.) hazretleri, buyurdular ki; Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadapla veya istemeyerek hazırlansa, tedarik edilse, onda hayır ve bereket yoktur.Zira ona nefs ve şeytan karışmıştır.Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka çirkin ve hoş olmayan netice meydana gelir.Gaflete dalmadan hazırlanan ve Allahü Tealayı düşünerek yenen helal ve temiz yiyeceklerden hayır meydana gelir.

İnsanın salih ameller işlemeye muvaffak olmamalarının sebebi; yemede içmede bu hususa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır.Her ne hal olursa olsun, bilhassa namazda huşu ve hudu halinde bulunmak, zevk ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helal lokma yemeye,Allahü Tealayı hatırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allah(c.c.)ın huzurunda imiş gibi yemeğe bağlıdır.

Vücuduna haram lokma karışmış olan kimse,namazdan tat alamaz.

Yine Buyurdular ki; **Namaz müminin miracıdır** Buyrulan hadisi şerifte, hakiki namazın derecelerine işaret vardır.Namaza duran kimsenin ,İftitah tekbirini alırken, Allahü Tealanın azametini, yüceliğini düşünerek, hudu ve huşu halinde olmak gerek.

Öyle ki; bu halini kendinden geçme haline (istiğrak) eriştirmelidir.Bu sıfatın kemal derecesi, Rasulullahda(s.a.v.) vardı.

Namazda kalp huzuru nasıl elde edilir? diye soruluncada;

Helal lokma yemek ve yerken gaflet içinde olmamak, abdest alırken,iftitah tekbirini söylerken, tam bir agahlık, gafletten uzak olma, uyanıklık içinde bulunmakla buyurdu.
ALINTI: http://www.namazim.com/forum/viewtopic.php?t=6338
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
şimdi konunun en başında kitabından alıntıladığım Ömer Sevinçgül hocamın yaptığı, namazın süresi, huşû ve hudunun sağlanmasına yönelik namaz yorumu ve şeklinin ilmi boyutuna bizzat Resulullah(sav)'den hadisler naklederek kaldığım yerden devam etmek istiyorum. İlk önce bu konuda, bir takım hadisleri vereceğim, bir hadisinde onun namazı nasıl kıldığını görüyorsak bizim de öyle kılmamız emrediliyor.

Peygamberimiz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin tam namazına yaklaştıran kıymetli hadisleri önemli olmaları sebebiyle teker teker veriyorum...konuyu okuyan kardeşlerimden gözden kaçırdığım daha önemli hadisler varsa onları buraya vererek katkıda bulunmalarını rica ediyorum, selametle
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 1:
Hz.Peygamberimiz (sallallahüaleyhivessellem) buyurur ki:
-Kişinin kıldığı namaz onu çirkin hareketlerden ve kötü huylardan men
edemiyorsa o namaz onun Allah’tan uzaklığını arttırmaktan başka bir şey yapmaz.


kişi kıldığı namazı üzeredir. eğer kıldığı namaz, onu Allah'a yakınlaştırıp günahlarını farkettiriyor ve bu yolla kişi kendi günahlarından çirkin hareketlerinden uzaklaşabiliyorsa bu namaz kişiyi Allaha yakınlaştırır. eğer namazı onu hiç bir kötü hareketinden kurtarmıyorsa tehdit çok büyük. kişinin Allah'tan uzaklaşmaması için namazını derhal Resulullahın (sav)namazına benzetmeye çalışması, onun kıldığı gibi kılmaya çalışması gerekir.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 2:

Hz.Peygamberimiz (sallallahüaleyhivessellem) buyururlar ki:
-Kişinin kalbi bedeni ile beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza
bakmaz.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 3:
Hz.İbni Abbas der ki:
-Kalb huzuru ile, çok uzatmadan ve çok kısaltmadan kılınan iki rekat namaz,
kalb hatalar içinde olduğu halde bütün gece boyunca kılınan namazdan daha
hayırlıdır.


bu hususta çok büyük müjdeler vardır Allahu Teala tarafından. şöyle ki bir hadiste: "bir kimse farz namazın vaktine ulaşır da abdestini güzelce alır rüku ve huşusunu güzelce yaparsa büyük günah işlemediği sürece bu namaz onun geçmiş günahlarına kefaret olur. bu durum her namaz için söz konusudur." (Müslim, taharet 228) buyurulmaktadır.

...

Kuran ve sünnet; insanların yaptıkları ibadet ve taatlerin ancak huşu ve hudu içinde eda edilmesi ve yalnızca Allah’a has kılınması halinde makbul sayılacağını ve o kişiyi felaha ulaştıracağını beyan eder. Bu durum özellikle namaz için söz konusudur. İhlasla, samimiyetle, huşu içinde, kunutta bulunarak, inabe ve ihbat ederek kılınan namaz, Allah ve Rasulünün istediği namazdır. Namazlarında huşu içinde olan müminler muhakkak felaha ermişlerdir. (Müminun 1,2)

alıntı: Abdullah yıldız, namaz bir tevhid eylemi, sf. 155
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 4:
Hz. Ömer (ra) minberden şöyle dedi:
“Adam vardır ki, Müslüman olarak ihtiyarlamıştır, fakat Allah için kıldığı tam bir namazı yoktur.” “Bu nasıl olur ya Ömer” diye soranlara şöyle cevap verdi:
“Namazdaki huşû ve tevazuu tam olmayan ve her şeyi ile Allah’a yönelmeyenin hali budur.
Kaynak: Sühreverdî, Avarif, sf. 379

Resulullah(sav) efendimiz bu konuda, "60 sene namaz kılsa bir tanesi bile kabul olmaz!" buyuruyorlar...
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 5:
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bu ümmetten ilk kaldırılacak olan şey huşûdur. Kalbinde korku ile karışık bir saygı duya duya namaz kılan görülemeyecektir."
Ebû Derda radıyallahu anh. Taberânî.


bu ümmetten huşu kaldırılmaya başlandı mı başlanmadı mı? bakın camilere. bırakın sıradan insanları imamların büyük çoğunluğu yat kalk idman yaptırıyor cemaate. böyle bir namazda da huşu, itidal hak getire. başta imamlar bilmiyorlar Resulullah'ın namazını. genellememek gerek çok iyi imamlar da var bilhassa büyük şehirlerde, özellikle istanbuldaki büyük camilerde. Allah ümmet olarak ıslah eylesin cümlemizi inşallah.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 6:
Hz.Bekir İbni Abdullah bir gün şöyle der:
-Ey Ademoğlu, eğer izinsiz olarak Rabbinin huzuruna girmek ve tercümansız
O’nunla konuşmak istersen girebilirsin.
Sorarlar:
-Bu nasıl olur?
Cevap verir:
-Abdestini kusursuz alır, kalb huzuru ile namaza durursun. İşte bu andan
itibaren Allah’ın huzurundasın. Tercümansız konuşabilirsin


peygamber efendimiz sav namaza duracağımız zaman Allahı görür gibi ibadet etmemizi söylüyor. hadisi şerifte, "ihsan Allahı görür gibi ibadet etmendir, her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni görüyor" buyruluyor. insanlar karşılarında Allah varmış da onun önünde eğiliyorlarmış gibi, o havayı teneffüs etmeye çalışarak kılmıyorlar namazlarını. genelde namazdan sonra ne yapacaklarını düşünerek kılıyorlar. ben kendimden biliyorum. şeytan illaki boş durmayacak. işini yapacak. ama biz de çabalamalıyız huşumuzdan ödün vermemek için. Allah yardımcımız olsun.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 7:
Namazı dünyaya veda eden kişi gibi, O’nu (Allah’ı) görüyormuşçasına kıl, sen onu görmesen de o seni görüyor. (Ziya, İbni Mace, Ahmed, İbni Asâkir)
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 8:
Hz.Peygamberimizin (sallallahüaleyhivessellem) bir hadisi şu mealdedir:
-Ahir zamanda ümmetimden bir kısm kişiler vardır ki, cami ve mescitlere
gelerek halka olup otururlar. Bütün zikirleri ve düşündükleri dünyadır ve
dünya sevgisidir. Onlarla asla oturmayın. Allah’ın onlarla bir haceti
yoktur.


ne kadar uyuyor bize değil mi. ahir zaman.bırakın camileri, namazda bile zikrimiz ve düşündüklerimiz hep düna ve dünya sevgisi değil mi. neden böyle oluyor, çünkü namaza ehemmiyet vermiyoruz, dünyalık uğraşlarımızı namazımıza göre değil de, namazımızı işlerimize göre ayarlıyoruz. namazı programa uyduruyoruz. bu da namaza dünyalık uğraşlara oranla daha az önem verdiğimizden kaynaklanıyor.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
şimdi ise Peygamber efendimizin namazın süresiyle ilgili olan hadislerini iktibas edeceğim. bakalım bize anlatıldığı gibi yatıp kalkmaktan mı ibaret. namazı en iyi Peygamber efendimizin kıldırdığı gibi yine en yavaş kıldıranın da o olduğunu göreceksiniz. yavaş kıldırmasına rağmen bizim namazımıza göre kat kat yavaş ve itidal ile kıldırdığını ve aslında hocaların peygamber efendimizin namazı yavaş kıldırın sözünü ner kadar suistimal ettiğini ve çarpıttığını göreceksiniz.

HADİS 9:
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemden daha mükemmel ve daha kısa namaz kıldıran birinin ardında hiç namaz kılmadım.
"Semiallahu limen hamideh," dedikten sonra o kadar ayakta dururdu ki, galiba yanıldı, derdin. Sonra tekbir alıp secdeye varırdı. iki secde arasında o kadar uzun otururdu ki, galiba yanıldı, diye düşünebilirdin.
Enes radıyallahu anh. Buhârî.


Enes radıyallahu anh ki, çocukluğundan beri efendimizin yanında vakit geçiren birisi. onun namazını en iyi böyle birisi bilse gerek. peki biz naparız bu durumda. rükudan doğrulmamızla yere kapanmamız bir olur. ikinci secdeye kalkmamızla tekrar yere kapanmamız ve tavuk gibi derhal başımızı kaldırmamız arasında çok fazla zaman farkı yoktur. peygamber efendimiz yatıp kalkılarak, tadili erkana riayet edilmeden kılınan namazın hiç kılınmamış olduğunu haber veriyor. duyuyor muyuz bu ihtarı? anlayabiliyor muyuz? hiç sanmıyorum. en başta imamlar bilmiyor. bahaneleri de hazır. "cemaat sabırsız(!)"cemaat doğrusunun hangisi olduğunu bilmiyor ki. öğretilemez mi. ne kolay bir kaçış. yoksa aldatış mı?
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 10:
Kısa sûrelerden küçük ve büyük hiçbir sûre yoktur ki, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, farz namazını kıldırırken onları okumamış olsun.
Amr radıyallahu anh. Mâlik.


yani Resulullah sallallahu aleyhi vesellem namazlarını nasıl kısa tuttuğunu şimdi öğrenmiş bulunuyoruz. yani namazı tilavettten kısarak hafif kıldırdığını biliyoruz. değilse Resulullahın secdeleri rükusu, iki secde arası, rükudan doğruluşu, hatta ve hatta namazda Kuran'ı okuyuş şekli asla bizimkilere benzemiyor.
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 11:
Besmelenin ardından Fatiha suresini okur, bunu da her bir ayetten sonra bir miktar durarak yapardı. Bismillahirrahmanirrahim dedikten sonra bir süre bekler sonra, Elhamdulillahi rabbil alemin der bir süre bekler sonra Errahmanirrahim derdi. Aynı şekilde bir süre bekler sonra Maliki yevmiddin derdi. Sureyi sonuna kadar bu şekilde okurdu. Bütün okuyuşları bu şekildeydi. Ayet başlarında durur, ayeti bir sonraki ayete bağlamazdı.(Ebu Davud, Es-Sehmî 64-65 ve Hakim, ayrıca bkz. El- irva(343))

Peygambermizin bütün namazları bu şekildeydi. ister vakit namazı olsun ister gece namazı. acele acele okumaz, tedebbür ve tefekküre imkan verecek şekilde, ayetleri sindire sindire, anlam derinliğine vara vara okurdu. o Resulullahtı, o bile anlayabilmek için huşuyu taa derinliklerinde hissedebilmek için yavaş okurdu. hem de her ayetten sonra bir miktar durur, onu duymadan bir başka ayete geçmezdi. kendi okumalarımızı biz gözden geçirelim artık. utanıyoruz değil mi
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 12:
Hz. Peygamber (sav) Allah Teala’nın emrettiği biçimde namazda Kuran’ı hep tertil üzere okurdu, okurken gevelemez ve acele etmezdi. Bilakis okuması harf harf anlaşılacak şekildeydi.(Ebu Davud, Ahmed, İbnü’l Mübarek) Bundan dolayı sure, aslında kendisinden uzun olan bir sureden daha uzun görünürdü.(Müslim, Malik)


Tertil: Okunan Kur’an’ın anlamını düşünerek harflerin çıkış yerlerine ve tecvide dikkat ederek, anlamına göre sesi yükseltip alçaltarak, hitap eden yerlerde karşıdakine hitap eder gibi bir ses tonuyla, durulacak yerde durup, geçilecek yerde geçerek, ağır ağır, Kur’an’ın gerçek amacını hem duyup hem de dinleyenlere duyurarak okumaktır. Allah Kuran’ı tertil üzere indirmiş ve okunmasında aynı tertilin gözetilmesini emretmiş, şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı tertil üzere oku! (Müzzemil 4)
kaynak: Muhammed Nasıruddin El-Elbanî, hadislerle Hz. Muhammed’in namaz kılma şekli, sf 195


ayrıca tertil;

TERTÎL

Tertîl kelimesi, Arapça "rtl" kökünden "tef'l" ölçüsünde bir mastardır. Sözlükte; sözü güzel, yerinde ve düzenli söylemek, bir şeyi doğru yapmak, düzenlemek, sıralamak, açık açık hakkını vererek açıklamak gibi anlamlara gelmektedir (bkz. Râgıb, Müfredât, 273). Aralarında çok az açık bulunan ve gayet düzgün görünen dişler için de "sağr retl" ifadesi kullanılır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5426). Bir metni okurken yavaş yavaş, acele etmeksizin, tâne tâne, her bir harfin edâsının, nazmının ve manasının hakkını vermek suretiyle okumaya da tertl denmektedir. Kur'an okunuşuyla ilgili olarak, kelimeleri ağızdan kolaylıkla ve düzgün bir biçimde çıkarmak anlamındadır (İbn Kuteybe, Tefsîru Garîbi'l-Kur'an, 262). Kıraatta tertîl; yavaş yavaş, acele etmeden, harfleri ve hareketleri dizilmiş inci taneleri gibi açık bir şekilde, mana ve hikmeti düşünerek metni tâne tâne okumak anlamında kullanılmaktadır (Kurtubî, Tefsîr, I, 17).
Kur'an tertîl üzere nâzil olmuştur. Hz. Peygamber; "Allah, Kur'an'ı indirildiği şekilde okuyanı sever" sözleriyle Kur'an'ı tertîl ile okumayı teşvik etmişlerdir (İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, I, 207). Nitekim Kur'an-ı Kerîm'deki "Kur'an'ı açık açık, tâne tâne (tertîl ile) oku" (Müzzemmil, 73/4) ayet-i kerîmesi de bu konuyu açık bir şekilde anlatmaktadır. Alimler bu ayetle ilgili olarak bazı yorumlarda bulunmuşlardır. Fahreddin Râzî, "Kur'an'ı tertîl ile okumak; manasını anlayarak, ayetlerin içerdiği gerçekleri iyice düşünerek okumaktır. Allah'ın azametini belirten ayetleri, bu azameti gönlünde hissederek, tehdîd ve müjdeyi içeren ayetleri de, ümit ve korku duygularıyla dolup taşarak okumaktır" (bkz. Râzî, Tefsîr, XXX, 174) demektedir. Gazâlî de, Kur'an okumaktan maksadın, manasını anlamak ve üzerinde düşünmek olabileceğini; bunun için de Kur'an'ın tertl üzere okunmasının gerekli olduğunu vurgulamıştır (bkz. Gazâlî, İhyâ, I, 289). Bu açıklamalar ışığında Kur'an'ın tertl ile okunmasını; onun anlamını düşünerek, harflerin çıkış yerlerine ve tecvide dikkat ederek, anlamına göre sesi yükseltip alçaltarak, bir hadiste belirtildiği gibi, hitap ifade eden yerlerde karşıdakine hitab eder gibi bir ses tonuyla, durulacak yerde durup, geçilecek yerde geçerek, ağır ağır, Kur'an'ın gerçek amacını hem duyup, hem de dinleyenlere duyurarak okumaktır, şeklinde açıklayabiliriz (bkz. Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, 71).
Âlimler, Kur'an-ı Kerîm'i sür'atlice okuyup, çok okumanın mı, yoksa ağır olarak okuyup az okumanın mı daha üstün olduğu konusunu tartışmışlar, bir kısmı "Tertîl ve tedebbür ile az okumak diğerinden daha üstündür" demişlerdir. İbn Abbas ve İbn Mes'ud bu görüşü savunmaktadırlar. Bu görüşün sahiplerine göre, kıraatten maksat; Kur'an'ı anlamak, düşünmek, içindekileri bilmek ve onunla amel etmektir (İbn Kayvim el-Cevziyye, Zâdü'l-Meâd, I, 88). Buhârî, Sahîh'inde Kur'an'ın tertîl ile okunmasının gerekliliğine ve sür'atli olarak okumanın mekruh olduğuna dâir bir bab açmış ve bu şekilde okumanın hoş olmadığını Abdullah b. Mes'ud'dan rivâyet ettiği bir hadisle açıklamıştır (Buhârî, Sahîh, VI, 109 vd). İbn Kayyim, İbn Mes'ud'dan şu rivâyeti nakleder: "Alkame, İbn Mes'ud'dan Kur'an okurdu, sesi güzel bir kimse idi. İbn Mes'ud ona "Anam babam sana feda olsun, Kur'an'ı tertl ile oku, çünkü tertîl onun süsüdür" dedi. Yine İbn Mes'ud: "Şiir söyler gibi Kur'an okumayın, çürük hurma atar gibi dağıtmayın. O'nun incelikleri üzerinde durun, kalbinizi onunla harekete geçirin" (İbn Kayyim, Zâdü'l-Meâd, 1, 89). Bu konuda İbn Abbas'tan da şöyle bir rivâyet nakledilmektedir: İbn Abbas'a Ebû Hamze: "Ben süratli Kur'an okuyan bir kimseyim. Çoğu zaman bir gecede Kur'an'ı bir veya iki defa okurum" deyince, İbn Abbas: "Benim ağır ağır bir sure okumam, bana senin bu yaptığından daha güzel geliyor. Eğer sen bu işi yapacaksan, kulakların duyacağı ve kalbin anlayacağı bir kıraatle oku" demiştir (İbn Kayyim, Zâdü'l-Meâd, I, 89). Süratli okuyup, çok okumanın daha fazîletli olduğunu söyleyenler de kim ne kadar fazla Kur'an okursa, o kadar çok sevap kazanacağını belirten hadisi (bkz. Şerhu Sahîhi't-Tirmizî, XI, 34) hareket noktası yapmışlardır. Üçüncü bir görüş daha vardır ki, o da konuyu insanın tabiat ve alışkanlığı ile değerlendirenlerin görüşüdür. Yani Kur'an'ın kıraatini sür'atli veya ağır şekilde okumaya alışmış olan kimseler, alıştıkları şekilde okumalarıdır (geniş bilgi için bkz. İsmail Karaçam, Kur'an-ı Kerîm'in Fazîletleri ve Okunma Kâideleri, 189-191).
Kur'an-ı Kerîm'de "r-t-l" kökü dört defa ve hepsi de "tef'l" ölçüsünde geçmektedir. İkisi Furkan suresi, 4. ayetinde "ve rattili'l-Kur'âne tertîlen" şekillerinde geçmektedir. Furkan, 32. de, inkâr edenlerin Hz. Peygamber'e, Tevrat ve İncil'de olduğu gibi, Kur'an-ı Kerîm'in de parça parça değil de, hepsinin birden indirilmesi gerektiği yolundaki sözlerini anlatan ayetin devamında "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk" (Furkan, 25/32) ifâdesinde, Kur'an'ın parça parça indirilmesinin sebep ve hikmetleri anlatılmakta, Müzzemmil, 4.'de de, daha önce açıkladığımız gibi, Kur'an'ın tertîl ile; açık açık, tane tane okunması istenmektedir (Müzzemmil, 73/4). Bu Kur'an ifâdelerinden anlaşıldığına göre, "tertîl" kavramı hem Kur'an'ı kalbe iyice yerleştirmek amacıyla bölümlere ayırmak, açıklamak (bkz. Sâbûnî, Safvetü't-Tefâsir, II, 573), hem de onun manasını düşünmek, anlamak ve yaşamak amacına yönelik olarak ağır ağır, dura dura okumak anlamlarını ifâde etmektedir (Bkz. Sâbûn, III, 728).
Erdoğan PAZARBAŞI


Kaynak: alim fecir program Cdsi
 

abdur_RAHMAN

New member
Katılım
21 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
HADİS 13:
Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Rasulallah’ı bize nasıl namaz kıldırırken gördüysem size de öylece namaz kıldırmaktan vazgeçmeyeceğim. Rasulallah sallallahu aleyhi ve selem başını rükudan kaldırdığında gören secde etmeyi unuttu diyecek kadar ayakta dikilirdi. Başını secdeden kaldırınca iki secde arasında yine gören ikinci secdeyi unuttu deyinceye kadar otururdu.”(Sahih-i Buhari 821, Sahih-i Müslim 472)

Belki de zamanımızda olduğu kadar hiçbir zaman namaz bu kadar zayi edilmiş değildi. Namazın zayi edilmesi fitnesi kendisini ilme nispet edenler arasında hatta hadis ehli olduklarını söyleyenler arasında bile yayıldı. Üstelik onlar kendilerine Rasulullah’ın hafif namaz kıldırmaya dair emirlerini kalkan yaptılar. Halbuki Nebi sallallahu aleyhi ve selem insanların namazı en hafif kıldıranı olduğu halde rükunlerini tam manasıyla yerine getirirdi. (yorumun sahibi: Namazda Huşûya Götüren 33 Etken, M Salih El- Müneccid, Sf. 23)

...

HADİS 14:
Bera b. Azib radıyallahu anh ise şöyle demiştir: “Muhammed sallallahu aleyhi ve selem efendimiz ile beraber kılığımız namazları iyice gözetleyip dikkat ettim. Kıyamı ve kadesi hariç olmak üzere rükûsu, secdesi, iki secde arasındaki oturuşu ve rükûdan sonraki ayakta bekleyişi hemen hemen eşit uzunluktaydı.” (Sahih-i Buhari 792, Sahih-i Müslim 471)

Yukarıda zikrettiğimiz hadisler göstermektedir ki, iki secde arasındaki oturuşun uzunluğu secdenin uzunluğu kadar veya ona yakın, rükudan sonraki ayakta bekleyiş, rükû uzunluğunda veya ona yakın olmalıdır. (yorumun sahibi: Namazda Huşûya Götüren 33 Etken, M Salih El- Müneccid, Sf. 23)
 
Üst Alt