E
Enes.
Guest
VEHHÂBÎLİK NEDİR?
(Aşağıdaki yazı, FİTNE-TÜL-VEHHABİYYE, MİR'-AT-ÜL HAREMEYN ve birçok muteber kitaplardan alınmıştır.)
Vehhâbiliği kuran Muhammed bin Abdulvehhab'dır. Teymiyye'nin Ehl-i sünnete uymayan sapık kitaplarını okuyarak İbni Teymiyye'den daha fazla sapıtmışr. Çenesi çok kuvvetli olduğu için ŞEYH-İ NECDÎ diye meşhur olmuştur. Birçok kitap yazdı. Bunlardan birisi KİTAB-ÜT-TEVHİD'dir. Mekke-i mükerreme âlimleri bu kitaba kuvvetli vesikalarla reddiyeler yazmışlardır. Seyf-ül-Cebbar ismindeki bu reddiye çok kıymetlidir.
Şeyh-i Necdî'nin torunu dedesinin Kitab-ül-tevhid' ini şerhetmiş ve vehhâbîler tarafından başka ilâveler de yapılarak FETH-UL MECİD adı ile neşredilmiştir. Şeyh-i Necdî, 1150 senesinde vehhâbîliği ilân etti. Kabr-i saadete gidip YA NEBİYYALLAH diyen kimselerin müşrik olacağını söyledi. Ehl-i sünnete kâfir dedi. Vehhabiler, Fatiha süresindeki «Biz yalnız senden yardım isteriz.» âyet-i kerîmesini göstererek «Filân ilâç ağrıyı kesti» diyenin veya «Falanca Peygamber veya velinin mezarının yanında Allah duamı kabul etti.» diyenin müşrik olduğunu söylüyorlar.
Halbuki ilâç içerek Allahü teâlâdan şifa beklemek, modern harb vâsıtalarını kullanarak Allah'tan zafer beklemek gibidir. Allahü teâlâ her şeyi sebeple yarattığı için bu sebeplere yapışmak şirk değildir. Evliyanın rûhundan yardım istemek, Allahü teâlânın yarattığı bu sebeplere yapışmaktır. Vehhâbîler, kendileri her vesileye her çareye müracaat ettikleri halde Enbiya ve Evliyayı vesile edinmeğe şirk diyecek kadar ileri gidiyorlar.
Vehhâbîlik fitnesi, zulm ile kan dökülerek yayıldı. Bunların en zalimi Deriyye emiri İbni Suûd idi. Suûd-i Arabistan hükümetinin emirleri Müseylemet-ül-kezzâb isimli bir yalancının peygamberliğine inanan ahmakların soyundan idi.
Vehhâbîlere göre, bütün müslümanlar altı yüz seneden beri şirk içinde imiş, bunları küfürden kurtarmağa çalışıyorlarmış.
Keşf-üş-şübühat isimli vehhâbî kitabında âyet-i kerîmeye yanlış mana vererek Ehl-i sünnet olan müslümanları müşrik bilip bunların öldürülmesi ve mallarının yağma edilmesi isteniyor.
Vehhâbîlerin sayılamıyacak kadar yanlış fikirleri varsa da esası üçtür:
1 — «Amel imandan bir cüzdür (parçadır)» diyorlar. Meselâ «Zekât vermeyen kimse kâfir olduğu için öldürülüp mallarını vehhâbîlere taksim etmelidir.» diyorlar.
2 — Enbiya ve evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunları vesile ederek dua eden kimse kâfir olur.» diyorlar.
Halbuki kabir ziyareti ile ilgili hadîs-i şerifler muteber kitaplarda çoktur. Bunlardan birkaçı şöyledir:
«Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.» «Hac ettikten sonra kabrimi ziyaret eden, beni sağ iken ziyaret etmiş gibi olur.» «Bir işte sıkıştığınız zaman kabirde olanlardan yardım isteyiniz.»
Hadikat-ün-nediyye kitabında şöyle buyurulmaktadır:
«Peygamberler uykuda iken olduğu gibi vefatlarından sonra da peygamberdir. Keza mü'minler de uykuda olduğu gibi öldükten sonra da mü'mindirler. Peygamber olan, mü'min olan ruhtur. İnsan ölünce ruhu değişmez. Keza evliya da vefat ettikten sonra evliyalığı gitmez, kerameti devam eder.»
Allahü teâlâ İmran sûresi 169. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
«Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız, onlar Rablerinin yanında diridirler, rızıklandırılmaktadır.»
Bu hususta bildirilen hadîs-i şeriflerden birkaçı da öyledir:
«Cuma günleri bana salâvat getirin, okunan salâvat bana hemen bildirilir. Ben öldükten sonra da bildirilir. Çünkü toprağın peygamberleri çürütmesi haram kılındı. Onlar öldükten sonra da diridirler rızıklandrılırlar.»
«Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar.»
«Kabrimin başında söylenen salâvatı işitirim, uzaktan söylenen salâvat bana bildirilir.»
Bu bakımdan kabr-i saadeti ziyaret etmenin lâzım olduğunda İCMA-İ ÜMMET hâsıl olmuştur.
3 — «Mezar üstünde türbe yapmak, ölülerin ruhlarına sadaka adamak şirktir.» diyorlar.
Eshâb-i Kiram, Peygamber aleyhisselâm ile iki halifesini bina içine defnettiler. Buna hiç bir sahabî itiraz etmedi. Onların temasının dalâlet olmadığı (edille-i şer'iyyeden olduğu) hadîs-i şerifle bildirilmiştir. Eshâb-ı kiramın icmaını inkâr ise küfürdür.
Vehhâbîlere NECDÎ de, denir. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
«İşkence yapıcılar şarktadır. Şeytan, buradan (Necd tarafından) fitne çıkarır.»
Kâfirler Peygamber aleyhisselâmı öldürmek için Darün-Nedve'de toplandıkları zaman Şeytan Necdli bir ihtiyar şeklinde görünüp onlara nasıl öldürülmesi gerektiğini öğretmişti. O günden beri Şeytana Şeyh-i Necdi denilmektedir.
İbni Arabi hazretleri, Şeytanın Şeyh-i Necdi olduğunu her yere yaydığı için vehhâbîler bu velîye kâfir diyerek saldırıyorlar.
Vehhâbîliğin çıkış yeri Arabistan'da Necd'dir. Vehhâbî olan Suûd-i Arabistan hükümeti, maddî gelirinin büyük kısmını, Vehhâbîliği yaymak için, müslümanların bulunduğu memleketlere gönderip, para ile, müslümanları kandırıyor, mecmualarını satın alıyor. Bazı memleketlerde tepki ile karşılaşsa da, mağlûp olsa da, bu faaliyetlerini gizli ve beşinci kol olarak sürdürüyor. Dini akidesi, bilgisi zayıf ve az olanlar, bunların yaldızlı ve süslü propagandalarına, nefsi okşayan söz ve yazılarına aldanıyor. Kimi de paraya tama' ederek dîninden oluyor.
Dünyada yayılmış durumdadırlar. . Arabistan'da isimleri vehhâbî, Hindistan'da Necdî olup son zamanlarda TEBLİĞ-İ CEMAAT ismi altında çalışıyorlar. Pakistan, Afganistan, Irak ve Afrika ülkelerine nüfuz ettikleri gibi, bin seneden beri Ehl-i Sünnetin koruyucusu ve yayıcısı olan Türklere, Türkiye'ye de sızmışlardır. Babası, dedesi bu dini mübîn için can verenlerin çocuklarından bazısı, Ehl-i sünnetim demeyip, Vehhâbîyim diyebiliyor. Aman ya Rabbi! Bu ne korkunç değişme, bu ne fecî bir inkılabdır. Kafalar, kalbler, ruhlar değişiyor. Evlad babasına, dedesine uymuyor. Ceddine sırt çeviriyor. Ve seadeti Avrupalılaşmak vehhâbî olmak reformist görünmek, hatta masonluk ve komünistlikte arıyor. Ama onlar ancak Ehl-i sünneti yıkmak için arıyor. Evlatla baba, torunla dede arasındaki, bu büyük kopukluk, bu büyük ayrılık ve değişiklik, herhalde büyük bir suç ve cürmün neticesi, nimetin kıymetini bilmemenin cezasıdır. Yoksa bu tedîb tarzı, bu millette hiç görünmüş değildir. Anlamıyorlar. Ya Rabbi! Sen bunlara sonsuz hazinenden merhamet eyle. Aziz cedlerinin, vatanları dinleri ve namusları uğruna şehit olan atalarının hürmetine, bu evlad ve torunlara, insaf ve akıl ihsan eyle, imanlı olmayı sevdir.
Dünyanın en büyük belâsı şüphesiz Yahudiliktir. Bunun sun'i adı ise masonluktur. Bütün bâtıl sistemlerin masonların eliyle yürütüldüğünü söylersek mübalağa etmiş sayılmayız. Rusya'daki komünist ihtilâli yapanların ve bu ihtilâle zemin hazırlayan Karl Marks gibi komünistlerin birer Yahudi oldukları bilinmektedir.
Yahudiler bir taraftan komünizmi, diğer taraftan da kapitalizmi dünyaya yaymak için çalışmakta insanları birbirine kırdırmaktan zevk duymaktadır.
İngiliz masonları dinimiz İslâmiyeti yıkmak için asırlardır çalışmış, maalesef oldukça büyük merhaleler katetmiştir. İngiliz masonları İslâmiyet’in nasıl yıkılabileceğini düşünmüş, mezheplerin yıkılması ile İslâmiyet’in yıkılacağını düşünmüşler ve Sıffin savaşındaki hâdiselerin körüklenmesi ve sahabe-i kiramı suçlamakla bu işin rahat gerçekleşebileceğini anlamışlardır.
Dinimizin intişar merkezi olan Arabistan'a din adamı kisvesinde casuslar göndererek «Allah bir peygamber bir, mezhep neden dört oluyor?» şeklindeki propagandalarla koskoca Arabistan'ı mezhep düşmanı mezhepsizlerin eline vermişlerdir. Bu işi yürütenlerin başında Muhammed bin Abdulvehhab bulunduğu için kurdukları mezhepsizliğin ismine vehhabilik adını vermişlerdir. Bir insanın bâtıl bir yol olan mezhepsizliğe kapıldı mı artık onun iflah olması kolay değildir.
Masonların sosyalist uşakları Ruslar da Mısır'da bilhassa Ezher'de İslâm âlimleri ve mezhepler aleyhindeki faaliyetlerine devam etmişler, böylece koskoca Arabistan yarımadasını mezhepsizlik afyonu ile uyuşturmuşlardır.
Mezhepsizliğin liderlerinden olan Cemaleddin-i Efgani ile Muhammed Abduh'un din maskesi altında çalışan mason üstadı olduklarını geçen sayımızda vesikası ile birlikte neşretmiştik. Aynı vesikada «İhvan-ül Müsliınin» hareketinin masonların kontrolü altında faaliyet gösterdiğini açıklamıştık. Masonlar Seyyit Kutub gibi kimseleri maşa olarak kullanmışlar ve idamlarına sebep olmuşlardır.
Bugün dünyada tek İslâm Devleti Yoktur. Arap devletlerinin ekseriyeti sola kaymıştır. Bir ikisi de mezhepsiz olmuştur.
Vehhabiler, «Rabıtat-ül islâm» teşkilâtını kurarak diğer devletlerdeki müslümanları da mezhepsiz yapmak üzere yoğun faaliyete girişmiştir. «Rabıtat-ül islâm» isimli vehhabi teşkilâtının Türkiye'de üyesi bulunmaktadır.
Türkiye'deki mezhepsizler o kadar sıkı çalışmışlar ki maalesef Türkiye ile vehhabi Suud-i Arabistan arasında bir KÜLTÜR ANLAŞMASI imzalanmasına muvaffak olmuşlardır. Bu anlaşma gereği, milyonlarca vehhabi kitabı Türkiye'ye sokulmakta, ücretsiz dini müesseselere dağıtılmaktadır. Bu kitapların bir kısmının isimlerini daha evvel açıklamıştık. Yeni gönderdiklerini de inşaallah yakında açıklayacağız.
Mezhepsizler, mecmuamız aleyhine kesif bir faaliyete girişmişler, saf müslümanları kandırmaya başlamışlardır. Mezhepsizlerin böyle hareket etmesi elbette kendileri için çok normaldir. Fakat mezhepsizlere maşa olup da bizim aleyhimize geçen saf müslümanlara ne diyelim? Dergimizde Ehl-i sünnet aleyhine tek satır bulunmadığı halde bâtıla hizmet ettiğimizi söyleyecek kadar zıvanadan çıkan saf müslümanlara, mezhepsizlerin budala uşaklarına ne demeli?
Komünizm ve masonluk aleyhine çalışmakla bazı müslümanların aleyhine çalışmış oluyormuşuz. Komünizm ve masonluk aleyhine çalışmakla müslüman görünen mezhepsizlerin aleyhine elbette çalışıyoruz. Bu memleketin komünist ve vehhabi olmaması için çalışmak aslî görevimizdir.
Mezhepsizlere sözümüz yok, onlar ellerinden geleni arkalarına koymayacaklardır elbette. Fakat mezhepsizlere maşalık yapan saf müslümanların, bâtıla maşa olmamalarını istiyoruz.
«SOL'A HAYIR» ifademiz mezhepsizleri çılgına çevirmişse de, SOL'A EVET diyerek mezhepsizleri sevindirmemiz mümkün mü? Kendileri hizmet ettiği gibi, ikiz kardeş olan masonlukla solculuğa bizleri de kimse bulaştıramıyacaktır inşaallahü teâlâ.
«Küfür bir millettir.» Bunlardan herhangi birisine, severek destek olan mezhepsizlerin maşalarına yazıklar olsun.
Ey Kardeşlerim Mezhepinize sarılınız. Ehli Sünnet Yolundan ayrılmayınız.
(Aşağıdaki yazı, FİTNE-TÜL-VEHHABİYYE, MİR'-AT-ÜL HAREMEYN ve birçok muteber kitaplardan alınmıştır.)
Vehhâbiliği kuran Muhammed bin Abdulvehhab'dır. Teymiyye'nin Ehl-i sünnete uymayan sapık kitaplarını okuyarak İbni Teymiyye'den daha fazla sapıtmışr. Çenesi çok kuvvetli olduğu için ŞEYH-İ NECDÎ diye meşhur olmuştur. Birçok kitap yazdı. Bunlardan birisi KİTAB-ÜT-TEVHİD'dir. Mekke-i mükerreme âlimleri bu kitaba kuvvetli vesikalarla reddiyeler yazmışlardır. Seyf-ül-Cebbar ismindeki bu reddiye çok kıymetlidir.
Şeyh-i Necdî'nin torunu dedesinin Kitab-ül-tevhid' ini şerhetmiş ve vehhâbîler tarafından başka ilâveler de yapılarak FETH-UL MECİD adı ile neşredilmiştir. Şeyh-i Necdî, 1150 senesinde vehhâbîliği ilân etti. Kabr-i saadete gidip YA NEBİYYALLAH diyen kimselerin müşrik olacağını söyledi. Ehl-i sünnete kâfir dedi. Vehhabiler, Fatiha süresindeki «Biz yalnız senden yardım isteriz.» âyet-i kerîmesini göstererek «Filân ilâç ağrıyı kesti» diyenin veya «Falanca Peygamber veya velinin mezarının yanında Allah duamı kabul etti.» diyenin müşrik olduğunu söylüyorlar.
Halbuki ilâç içerek Allahü teâlâdan şifa beklemek, modern harb vâsıtalarını kullanarak Allah'tan zafer beklemek gibidir. Allahü teâlâ her şeyi sebeple yarattığı için bu sebeplere yapışmak şirk değildir. Evliyanın rûhundan yardım istemek, Allahü teâlânın yarattığı bu sebeplere yapışmaktır. Vehhâbîler, kendileri her vesileye her çareye müracaat ettikleri halde Enbiya ve Evliyayı vesile edinmeğe şirk diyecek kadar ileri gidiyorlar.
Vehhâbîlik fitnesi, zulm ile kan dökülerek yayıldı. Bunların en zalimi Deriyye emiri İbni Suûd idi. Suûd-i Arabistan hükümetinin emirleri Müseylemet-ül-kezzâb isimli bir yalancının peygamberliğine inanan ahmakların soyundan idi.
Vehhâbîlere göre, bütün müslümanlar altı yüz seneden beri şirk içinde imiş, bunları küfürden kurtarmağa çalışıyorlarmış.
Keşf-üş-şübühat isimli vehhâbî kitabında âyet-i kerîmeye yanlış mana vererek Ehl-i sünnet olan müslümanları müşrik bilip bunların öldürülmesi ve mallarının yağma edilmesi isteniyor.
Vehhâbîlerin sayılamıyacak kadar yanlış fikirleri varsa da esası üçtür:
1 — «Amel imandan bir cüzdür (parçadır)» diyorlar. Meselâ «Zekât vermeyen kimse kâfir olduğu için öldürülüp mallarını vehhâbîlere taksim etmelidir.» diyorlar.
2 — Enbiya ve evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunları vesile ederek dua eden kimse kâfir olur.» diyorlar.
Halbuki kabir ziyareti ile ilgili hadîs-i şerifler muteber kitaplarda çoktur. Bunlardan birkaçı şöyledir:
«Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.» «Hac ettikten sonra kabrimi ziyaret eden, beni sağ iken ziyaret etmiş gibi olur.» «Bir işte sıkıştığınız zaman kabirde olanlardan yardım isteyiniz.»
Hadikat-ün-nediyye kitabında şöyle buyurulmaktadır:
«Peygamberler uykuda iken olduğu gibi vefatlarından sonra da peygamberdir. Keza mü'minler de uykuda olduğu gibi öldükten sonra da mü'mindirler. Peygamber olan, mü'min olan ruhtur. İnsan ölünce ruhu değişmez. Keza evliya da vefat ettikten sonra evliyalığı gitmez, kerameti devam eder.»
Allahü teâlâ İmran sûresi 169. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
«Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız, onlar Rablerinin yanında diridirler, rızıklandırılmaktadır.»
Bu hususta bildirilen hadîs-i şeriflerden birkaçı da öyledir:
«Cuma günleri bana salâvat getirin, okunan salâvat bana hemen bildirilir. Ben öldükten sonra da bildirilir. Çünkü toprağın peygamberleri çürütmesi haram kılındı. Onlar öldükten sonra da diridirler rızıklandrılırlar.»
«Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar.»
«Kabrimin başında söylenen salâvatı işitirim, uzaktan söylenen salâvat bana bildirilir.»
Bu bakımdan kabr-i saadeti ziyaret etmenin lâzım olduğunda İCMA-İ ÜMMET hâsıl olmuştur.
3 — «Mezar üstünde türbe yapmak, ölülerin ruhlarına sadaka adamak şirktir.» diyorlar.
Eshâb-i Kiram, Peygamber aleyhisselâm ile iki halifesini bina içine defnettiler. Buna hiç bir sahabî itiraz etmedi. Onların temasının dalâlet olmadığı (edille-i şer'iyyeden olduğu) hadîs-i şerifle bildirilmiştir. Eshâb-ı kiramın icmaını inkâr ise küfürdür.
Vehhâbîlere NECDÎ de, denir. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
«İşkence yapıcılar şarktadır. Şeytan, buradan (Necd tarafından) fitne çıkarır.»
Kâfirler Peygamber aleyhisselâmı öldürmek için Darün-Nedve'de toplandıkları zaman Şeytan Necdli bir ihtiyar şeklinde görünüp onlara nasıl öldürülmesi gerektiğini öğretmişti. O günden beri Şeytana Şeyh-i Necdi denilmektedir.
İbni Arabi hazretleri, Şeytanın Şeyh-i Necdi olduğunu her yere yaydığı için vehhâbîler bu velîye kâfir diyerek saldırıyorlar.
Vehhâbîliğin çıkış yeri Arabistan'da Necd'dir. Vehhâbî olan Suûd-i Arabistan hükümeti, maddî gelirinin büyük kısmını, Vehhâbîliği yaymak için, müslümanların bulunduğu memleketlere gönderip, para ile, müslümanları kandırıyor, mecmualarını satın alıyor. Bazı memleketlerde tepki ile karşılaşsa da, mağlûp olsa da, bu faaliyetlerini gizli ve beşinci kol olarak sürdürüyor. Dini akidesi, bilgisi zayıf ve az olanlar, bunların yaldızlı ve süslü propagandalarına, nefsi okşayan söz ve yazılarına aldanıyor. Kimi de paraya tama' ederek dîninden oluyor.
Dünyada yayılmış durumdadırlar. . Arabistan'da isimleri vehhâbî, Hindistan'da Necdî olup son zamanlarda TEBLİĞ-İ CEMAAT ismi altında çalışıyorlar. Pakistan, Afganistan, Irak ve Afrika ülkelerine nüfuz ettikleri gibi, bin seneden beri Ehl-i Sünnetin koruyucusu ve yayıcısı olan Türklere, Türkiye'ye de sızmışlardır. Babası, dedesi bu dini mübîn için can verenlerin çocuklarından bazısı, Ehl-i sünnetim demeyip, Vehhâbîyim diyebiliyor. Aman ya Rabbi! Bu ne korkunç değişme, bu ne fecî bir inkılabdır. Kafalar, kalbler, ruhlar değişiyor. Evlad babasına, dedesine uymuyor. Ceddine sırt çeviriyor. Ve seadeti Avrupalılaşmak vehhâbî olmak reformist görünmek, hatta masonluk ve komünistlikte arıyor. Ama onlar ancak Ehl-i sünneti yıkmak için arıyor. Evlatla baba, torunla dede arasındaki, bu büyük kopukluk, bu büyük ayrılık ve değişiklik, herhalde büyük bir suç ve cürmün neticesi, nimetin kıymetini bilmemenin cezasıdır. Yoksa bu tedîb tarzı, bu millette hiç görünmüş değildir. Anlamıyorlar. Ya Rabbi! Sen bunlara sonsuz hazinenden merhamet eyle. Aziz cedlerinin, vatanları dinleri ve namusları uğruna şehit olan atalarının hürmetine, bu evlad ve torunlara, insaf ve akıl ihsan eyle, imanlı olmayı sevdir.
Dünyanın en büyük belâsı şüphesiz Yahudiliktir. Bunun sun'i adı ise masonluktur. Bütün bâtıl sistemlerin masonların eliyle yürütüldüğünü söylersek mübalağa etmiş sayılmayız. Rusya'daki komünist ihtilâli yapanların ve bu ihtilâle zemin hazırlayan Karl Marks gibi komünistlerin birer Yahudi oldukları bilinmektedir.
Yahudiler bir taraftan komünizmi, diğer taraftan da kapitalizmi dünyaya yaymak için çalışmakta insanları birbirine kırdırmaktan zevk duymaktadır.
İngiliz masonları dinimiz İslâmiyeti yıkmak için asırlardır çalışmış, maalesef oldukça büyük merhaleler katetmiştir. İngiliz masonları İslâmiyet’in nasıl yıkılabileceğini düşünmüş, mezheplerin yıkılması ile İslâmiyet’in yıkılacağını düşünmüşler ve Sıffin savaşındaki hâdiselerin körüklenmesi ve sahabe-i kiramı suçlamakla bu işin rahat gerçekleşebileceğini anlamışlardır.
Dinimizin intişar merkezi olan Arabistan'a din adamı kisvesinde casuslar göndererek «Allah bir peygamber bir, mezhep neden dört oluyor?» şeklindeki propagandalarla koskoca Arabistan'ı mezhep düşmanı mezhepsizlerin eline vermişlerdir. Bu işi yürütenlerin başında Muhammed bin Abdulvehhab bulunduğu için kurdukları mezhepsizliğin ismine vehhabilik adını vermişlerdir. Bir insanın bâtıl bir yol olan mezhepsizliğe kapıldı mı artık onun iflah olması kolay değildir.
Masonların sosyalist uşakları Ruslar da Mısır'da bilhassa Ezher'de İslâm âlimleri ve mezhepler aleyhindeki faaliyetlerine devam etmişler, böylece koskoca Arabistan yarımadasını mezhepsizlik afyonu ile uyuşturmuşlardır.
Mezhepsizliğin liderlerinden olan Cemaleddin-i Efgani ile Muhammed Abduh'un din maskesi altında çalışan mason üstadı olduklarını geçen sayımızda vesikası ile birlikte neşretmiştik. Aynı vesikada «İhvan-ül Müsliınin» hareketinin masonların kontrolü altında faaliyet gösterdiğini açıklamıştık. Masonlar Seyyit Kutub gibi kimseleri maşa olarak kullanmışlar ve idamlarına sebep olmuşlardır.
Bugün dünyada tek İslâm Devleti Yoktur. Arap devletlerinin ekseriyeti sola kaymıştır. Bir ikisi de mezhepsiz olmuştur.
Vehhabiler, «Rabıtat-ül islâm» teşkilâtını kurarak diğer devletlerdeki müslümanları da mezhepsiz yapmak üzere yoğun faaliyete girişmiştir. «Rabıtat-ül islâm» isimli vehhabi teşkilâtının Türkiye'de üyesi bulunmaktadır.
Türkiye'deki mezhepsizler o kadar sıkı çalışmışlar ki maalesef Türkiye ile vehhabi Suud-i Arabistan arasında bir KÜLTÜR ANLAŞMASI imzalanmasına muvaffak olmuşlardır. Bu anlaşma gereği, milyonlarca vehhabi kitabı Türkiye'ye sokulmakta, ücretsiz dini müesseselere dağıtılmaktadır. Bu kitapların bir kısmının isimlerini daha evvel açıklamıştık. Yeni gönderdiklerini de inşaallah yakında açıklayacağız.
Mezhepsizler, mecmuamız aleyhine kesif bir faaliyete girişmişler, saf müslümanları kandırmaya başlamışlardır. Mezhepsizlerin böyle hareket etmesi elbette kendileri için çok normaldir. Fakat mezhepsizlere maşa olup da bizim aleyhimize geçen saf müslümanlara ne diyelim? Dergimizde Ehl-i sünnet aleyhine tek satır bulunmadığı halde bâtıla hizmet ettiğimizi söyleyecek kadar zıvanadan çıkan saf müslümanlara, mezhepsizlerin budala uşaklarına ne demeli?
Komünizm ve masonluk aleyhine çalışmakla bazı müslümanların aleyhine çalışmış oluyormuşuz. Komünizm ve masonluk aleyhine çalışmakla müslüman görünen mezhepsizlerin aleyhine elbette çalışıyoruz. Bu memleketin komünist ve vehhabi olmaması için çalışmak aslî görevimizdir.
Mezhepsizlere sözümüz yok, onlar ellerinden geleni arkalarına koymayacaklardır elbette. Fakat mezhepsizlere maşalık yapan saf müslümanların, bâtıla maşa olmamalarını istiyoruz.
«SOL'A HAYIR» ifademiz mezhepsizleri çılgına çevirmişse de, SOL'A EVET diyerek mezhepsizleri sevindirmemiz mümkün mü? Kendileri hizmet ettiği gibi, ikiz kardeş olan masonlukla solculuğa bizleri de kimse bulaştıramıyacaktır inşaallahü teâlâ.
«Küfür bir millettir.» Bunlardan herhangi birisine, severek destek olan mezhepsizlerin maşalarına yazıklar olsun.
Ey Kardeşlerim Mezhepinize sarılınız. Ehli Sünnet Yolundan ayrılmayınız.