bi zamanlar hepimiz çocuktuk.
hep aynı şekilde büyüdük.
önce apaladık.
sonra tay tay yapmayı öğrendik. bedenimizin gücüde o derecede arttı.
sonra yürümeye,sonra koşmaya başladık...
bütün bunlar olurken, fizyolojimisin izin vermediği hareketliliği göstermek istediğimizde, popomuzun üzerine düştük.
tabii bu büyüyünce de devam etti.
okula gittik, a,b,c, yi öğrendik ilkin.
ardından hecelemeye başladık,bu arada yazma talimlerimizde okuma gayretimizle paralel gelişti. sonra hızlı okumayı, daha sonra hem hızlı okuyup , hemde anlamayı, ardından imla kurallarını, ardından bilgimizi ihtiyaçlarımıza göre geliştirdik.
ve bir şeyi öğrendik; bir ilmi öğrenirken bir sonraki ilmin hazırlığını yaptık. eğer kendinden önceki ilmi iyi anlamadıksak bir sonrakinde tökezledik. mesela , projesi olmayan bir binanın eksik ve tehlikeli, hatta kanunsuz olduğunu biliriz. ve bu binaları yapanlara pek itibar etmeyiz. proje hırsızı deriz.
fikirlerde böyledir.
kendi eksik bilgilerini başkalarından tamamlamaya gayret edene talebe denir. öğrenme ihtiyacı,bilginin kutsallığı tartışılmaz hiç bi zaman. bilgisiz fikirde olmaz. donanımlı insan neye neden inandığını bilir. allah'da böyle emreder. peygamberide...
yazmanın adabındadır aldığın kaynağı belirtmek. daha iyi öğrenebilmek ve fikrinin sebeplerini izah etmek için kaynağını belirtirsin ve dersinki ben bu konuda yazarken eksiklerimi bu kaynaktan giderdim. itirazı olan önce kaynağa itiraz eder, ardından gerekçesini açıklar, ve ardından cevap verir hangi mevzuuda neden itiraz ettiğini...
ve ilginçtir ki ingiliz kışkırtmasıyla islam dünyasının içine salınan fitneden medet umarken, fitnenin ağa babalarını adeta peygamberleştiren talebelerini görmez de , hiç bir fitneye karışmamış müslümanlara önce iftira eder, ardından da tekfir eder kıt akıllarıyla zavallı kuklalar, dönüpde baksalar anlayacaklar kendi kazdıkları kuyuya düştüklerini...
bu açıklamalarda ilmi edebi ve terbiyenin tezahüründeki usulü anlatmak içindi. gerçi buradaki ağaç kıymıkları ilmin gereksiz olduğunu heleki islam ilminin uydurma olduğunu söyleyip işin içinden çıkamayı iyi becerirler ama biz değer verenlere hatırlatmış olalım...
sitedeki iki zavallı arkadaşlara tavsiyem;mevzuunun merkezinde gezmektir. kıyılardan taş atıp kaçmaya kalkarsanız o taş gelir sizi bulur. 1980 doğumlu arkadaşada hatırlatayım bari ; buradan çok aciz ve zavallı görünüyorsun. acıdım sana... çalacak fikride kalmazsa ne yapacaksın???
efendim önceki yazıda tevil mevzuuna hafiften bir dalış yapmiş idik. zamanla yeniden dalacağız. o yazıdaki anekdotlar giriş olsun gelişmesini de devamen yapalım inşallah. ancak bu gün bir başka mevzuua daha hafiften bire giriş yapmak icap ederki oda allah cc. hiç bir yaratılana benzemez. benzetmek açıkatan şirktir. halikı mahluka benzetmek halika hakarettir, küfürdür. peki bunu neye dayanarak açıklarız?
edillei şeriyye dörttür. *kitap ** sünnet *** icma-ı ümmet **** kıyası fukaha... yani islam şeriatı da islami fikriyat da bu 4 kaynaktan beslenir. o halde ilkin allah cc hazretlerinin hiç bir yaratılana benzemediğini ayetten bulmak gerek, yoksa diğer kaynaklara başvurmak gerek.
lakin ayet eğer açık ve net ise, her okuyan herhangi bir tevile ihtiyaç duymuyorsa. yani ; ayet muhkem ise öteki kaynaklara gerek kalmaz. diğer kaynaklar imanı ve içtihadı kuvvetlendirmek üzere tezahur eder.
öncelikle bu şirkin ilk kollarından birisi allah'a mekan ve cihet tayin etmektir. yani yön ve devamında zaman tayin etmektir ki şu ayeti kerime "Nerede olsanız, O sizinle" demek le bu tez çürür. şöyleki eğer tevil etmeksizin bu ayeti tefsir etmeye kalkasak yani teymiye ve vehhab gibi tefsir etsek,; her kula bir allah (haşa) gerekirki bu tevhidin manasını ortadan kaldırır. ama buradaki bir başka ayrıntıda şudurki bu ayetin son kısmıdır. ayetin tamamı
"O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür".
şeklindedir. teymiyyeciler bu ayetin tamamaını tefsir ederken iki farklı davranış içine giriyorlar... ayetin son kısmını tefsir ederken tevile baş vurup baş kısmını tefsir ederken tevili reddediyorlar. ve bu ayeten yola çıkarak allah' yer yön ve zaman tayin ediyorlar... sırf bu zikrettiğimiz ayetin tefsirinde bile ne kadar büyük çelişkiye düşüyorlar. bir birinden farklı iki tutum sergiliyorlar. tıpkı burada olduğu gibi diğer mevzuulardada ayetleri ve hadisleri kendi arzularına uydurmaya çalışıyor, uymayanlarıda inkar ediyorlar...
bir başka ayette ise . "Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, duyandır işitendir.". diyor. bu ayet ise muhkemdir. hiç bir tevile ihtiyaç duymadan maksadı ilan eder. yani cenab-ı hakkın yaratılan hiç bir cisme benzetilemeyeceğini ifade eder... o halde cenab-ı hakkın merdivenden iner gibi yada teymiyyenin dediği gibi kürsüden inercesine yer yüzüne indiğini iddia etmek şirktir.
peki hangi tür ayeti nasıl tevil edilecektir? bunda doğru tevil nedir?
"(Allah'a) secde et ve (O'na) yaklaş".
bu ayeti eğer tevil etmeden yorumlarsak; secde etmek için yere alnımızı koymak gerekir. O'na yaklaşmak için secde etmek icab ettiğine göre zemindemi olacak? işte yine bu ayet tevilin ne kadar önemli,gerekli ve adil olması gerektiği konusunda fikir vermeye yeterde artar bile...
o halde ehli sünnet bu konularda doğru teşhiste bulunmuş, doğruyu yakalamış ve ona sarılmıştır. ibni teymiyye.,cemaleddin afagani, muhammed bin abdulvehhap gibi müşrükler ise islam ümmetinin içine fitne tohumları atmıştır...ilerleyen günlerde kendilerini selefii diye tanıtıp, selefe hakaret edenleride inceleyeceğia inşallah...bu günlük zamanımız bu kadar ...