Tasavvuf..
Tasavvuf..
KALPLERİN GIDASI VE YOLCUNUN AZIĞI
Her mü’mine her hal-u karda üç şey lazımdır: Tutacağı emirler, kaçınacağı yasaklar ve razı olacağı kaderidir. Hemen hemen hiçbir mü’min bu üç halin dışında kalamaz. Bunlar, onun kalbinden çıkmamalı, içinde hep bunlar fısıldamalı. Aza ve cevarihleri (organları) ile bunları yerine getirmelidir.
ÖZENECEK ŞEYLER AMELLE ELDE EDİLİR
Şeyh Abdülkadir-i Geylani (r.a.) Hazretleri buyurdu ki: ALLAH’ın yoluna tabi olun, bid’at işlemeyin. ALLAH’a tabi olun, emrinin dışına çıkmayın. ALLAH’ı bir bilin, O’na şirk koşmayın. Hakk’ı sübhan (kusursuz) bilin, O’nu itham etmeyin. O’ndan isteyin, usanmayın. Rahmetini bekleyin, umun, şüphe etmeyin. Sabredin, telaş etmeyin. Ayağınızı sağlam basın kaçmayın. Kardeş olun, düşman olmayın. ALLAH’a itaatte birleşin, ayrılmayın. Birbirinize muhabbet besleyin, nefret etmeyin. Günahlardan arının, kirlenmeyin, bulaşmayın. Rabbinize itaatle süslenin. Mevlanızın kapısından ayrılmayın. Hep O’na yönelin, O’na arkanızı dönmeyin. Tövbe edin, geciktirmeyin. Gece gündüz Rabbinize özür dileyin, usanmayın.
O zaman umulur ki ALLAH’ın merhametine nail olur, mutlu olursunuz. Cehennemden uzaklaştırılır, cennete girdirilirsiniz. ALLAH’a vasıl olur, selamet yurdu olan cennete girer, nimet ve hurileriyle zevk sürersiniz. Orada ebedi kalırsınız. Nimetlere gark olursunuz. Hurilerle, türlü türlü nimetlerle, ilahi nağmelerle haz alırsınız. Enbiyaların, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin derecelerine yükselirsiniz.
İBTİLA (MUSİBETLER) İLE RUHLAR AYRILIR, BASİRET GÖZLERİ AÇILIR
Şeyh Abdülkadir-i Geylani (r.a.) Hazretleri buyurdu ki: Bir mü’min bir beleya mübtela olursa, onu kendisi haletmek için içinden düşünür. Eğer ondan kurtulamazsa, sultan gibi, mevki sahipleri gibi, doktorlar gibi başkalarından yardım arar. Bundan da çare bulamazsa, o zaman döner ALLAH Teala’ya tazarru ve niyaz eder, ağlar sızlar. Kendisi hallettiği sürece başka insanlara gitmez. İnsanlardan yardım görmediği sürece ALLAH Teala’ya baş vurur. ALLAH’tan yardım görmediği zaman kendini ALLAH’ın önüne atar; devamlı ister, tazarru ve dua eder, ağlar, fakirliğini dile getirir. O’ndan korkar, O’na umut bağlar.
ALLAH duasını kabul etmez de cevap vermezse, bütün imkanları tükenir. İşte o zaman kader devreye girer, yapacağını yapar. Kulun, bütün sebep ve ve imkanları yok olur, sırf ruh halini alır (ruh kesilir). Artık ALLAH’ın fiilinden başka bir şey görmez. Yakini artar, ister istemez mü’min-i muvahhid olur. Hakikatte ALLAH’tan başka bir şey yapan olmadığına kesin kanaat getirir. Yapanın, çatanın ALLAH olduğunu, hayr ve şerrin O’ndan geldiğini görür. Zarar ve ziyan O’ndan olduğunu bilir. Artık vermek, vermemek, rızk kapılarını açmak, açmamak, ölüm ve hayat, izzet ve zıllet, zenginlik ve fakirliğin ALLAH’ın elinde olduğuna inanır.
O zaman sütannenin kucağındaki bir çocuk, ölü yıkayıcısının elinde ölü ve polo oyuncusunun elindeki top gibi olur. Evirenin çevirenin, var ve yok edenin ALLAH olduğunu; O’ndan başka ne kendisinde ne başkasında güç olmadığını görür. Kendisinden geçer, kendisini Mevlasına teslim eder. Mevlasından başkasını ve fiilini görmez. O’ndan başkasından istemez, başkasını düşünüp anlamaz.
Eğer görürse ALLAH’ın işini görür, işitir ve bilirse, ALLAH’ın kelamını işitir ve ilmini bilir. ALLAH’ın nimetiyle haz duyar ve O’na yaklaştığı için mutlu olur. O’nun yaklaştırması ile zinetlenir ve şeref duyar. O’nun va’di ile rahatlar ve sükunete erer. O’nunla huzur bulur. O’nun sözüne alışır, diğerlerinkinden kaçar ve ürker. O’nun zikrine sığınır, O’na (celle celalüh) güvenir, O’na tevekkül eder. O’nun marifet nuru ile yolunu bulur, kalbi hikmetle aydınlanır. O’nun gizli ilimlerine muttali olur, kudret sırlarından haberdar olur. Duyduğunu O’ndan duyar ve kavrar. Sonra da bunlara hamd-ü sena eder, şükür ve dua eder.
ŞEHVETİNİ SÖNDÜR; YOKSA YANARSIN
Şeyh Abdülkadir-i Geylani (r.a.) Hazretleri buyurdu ki: Fakir olduğun halde içine evlilik isteği düşer de masrafını karşılayamadığın için sabredersen, ALLAH’tan içinden bu duyguyu atmasını beklersen sana yardım eder, seni masraf külfetinden kurtarır, yahutta sana seni dünyada bu ağır yükün altından kurtaracak ve ahirette de sormayacağı imkanlar verir.
Bunlara sabrettiğin ve taksimine razı olduğun için ALLAH sana şükredici sıfatını verir. Korunmanı ve gücünü artırır. Eğer bu senin kısmetin ise onu sana bolluk ve rahatlıkla gönderir, sabır da şükre dönüşür. Çünki Cenab-ı ALLAH şükredenlere bol vereceğini vadetmiş ve: “Eğer şükrederseniz nimetimi artırırım.” demiştir. (İbrahim Suresi 14/7) Eğer o şey kısmetin değilse, nefsin istese de istemese de onu gönlünden söker atar.
Öyle ise sabra sarıl, hevana muhalefet et. Emrine itaat et, kazaya razı ol. Böylelikle ALLAH’ın lütfunu ve sevgisini ümid et. ALLAH Teala: ”Sabradenlere mükafatları hesapsız verilir.” buyurmuştur. (Zümer Suresi, 39/10)
NİMETLE MEŞGUL OLUP SAHİBİNİ UNUTMA
Şeyh Abdülkadir-i Geylani (r.a.) Hazretleri buyurdu ki: ALLAH sana mal verir de onunla meşgul olarak Ona itaati unutursan, onu dünya ve ahirette kendisine perde yapar, çoğu zaman da onu elinden çeker alır, seni tökezletir, fakir kılar. Nimetle meşgul olup nimeti vereni unuttuğun için seni cezalandırır. Eğer mala takılmaz da ALLAH’ itaatle meşgul olursan onu sana bağışlar; bir habbesini dahi eksiltmez. Mal senin hizmetçin, sen de Mevla’nın hizmetçisi olursun. Dünya nazlı, ahirette ikramlı ve hoş yaşarsın. Sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber me’va cennetine dahil olursun.
HAYIR ALLAH’IN DİLEDİĞİ ŞEYDİR
Şeyh Abdülkadir-i Geylani (r.a.) Hazretleri buyurdu ki: Ne nimeti celbetmeyi ne de belayı defetmeyi düşün. Eğer nimet kısmetin ise, hoşlansan da hoşlanmasan da eline ulaşır. Bela da başına gelecek ise hoşlansan da def’i için dua etsen de, yehut ALLAH’ın rızası için sabretsen de mutlaka başına gelir. Bunları bırak herşeyde ALLAH’a teslim ol; o zaman senin adına kendi yapar.
Eğer nimete kavuşursan şükürle meşgul ol; eğer belaya düçar olursan sabret, yahut sabretmeye çalış. ALLAH’ın takdirine uymaya, ona razı olmaya gayret et. Nimet yahut mahrumiyetten hangisi olursa ona razı ol. Sana hangi hali layık görmüşse onu kabul et. Sen o hallerden intikal edecek, ALLAH’ın yolunda menziller katedeceksin. ALLAH sana kendisine itaat etmeni, O’nun tarafını tutmanı emretmiştir. Çölleri ve yabanı O’nunla geçip makamata varacaksın. Refik-i A’laya (en yüce dosta) vasıl olacaksın. O zaman önden giden ve ileri geçen sıddıklar, şehitler ve salihler makamına konacaksın. Bu makam ise Yüceler Yücesine yakın bir makamdır. Orada oraya senden önce varanlar, O’na yaklaşanların makamlarını müşahade edeceksin. O’nun yanında büyük zerafeti, neşeyi, emniyeti, ikramı ve nimetleri bol bol göreceksin.
Bırak bela kapını çalsın, onu serbest bırak. Dua ederek yüzüne durma. Gelmesinden, yaklaşmasından endişelenme. Onun ateşi cehennem ateşinden daha sıcak değildir. Yaratıkların en hayırlısı, yerlerin taşıdığı ve göklerin gölgelendirdiği en hayırlı insan Muhammed Mustafa (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Cehennemin ateşi mü’mine, geç ya mü’min, senin nurun benim ateşimi söndürüyor, diyecek.” Mü’minin cehennem ateşini söndüren o nuru dünyadaki yüzünün nuru değil midir? O nur idi ki ALLAH’a itaat edenle isyan eden ayrılır.
Bırak bu nur bela ateşini söndürsün; sabrın ve Mevla’ya itaatin soğukluğu başına gelen va sana yaklaşan o belanın yalın ateşini dindirsin.
Bela sana seni helak etmek için gelmemiş, fakat seni denemek; imanının sağlamlığını test etmek, yakinin temelini sağlamlaştırmak, ALLAH’tan korkarak içine müjde sevinci vermek için gelmiştir. ALLAH Teala şöyle buyurmuştur:
“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyince ve haberlerini açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.” ( Muhammed Suresi 47/31)
Hak Tela’ya olan imanın sabitleşip de O’nun yaptıklarına tereddütsüz muvafakat edince, ki bunların hepsi ALLAH’ın tevfiki, lutfu ve ihsanı iledir, O’na sonsuza dek sabret, O’na uy ve O’na teslim ol. O’nun emrinin dışında, hiç bir hadiseden ne kendine, ne de başkasına bahsetme. Aziz ve celil olan ALLAH’ın emri gelince ona uy ve ona koş, yiğitleş, güçlen, hareket et; durma. Kadere ve ALLAH’ın işine bahane etme. Tam aksi emrini yerine getirmek için var gücünü harca. Eğer yapamazsan aziz ve celil olan Mevla’ya sığın, O’na yalvar. O’ndan özür dile. O’nun emrini yerine getiremediğinin sebebini araştır.
Taatiyle teşerrüf etmediğinin sebebi nedir? Belki de güzel dua edememen ve itaatinde su-i edep etmendir. Kendi güç ve kuvvetine güvenmen, ilmine mağrur olman, nefsini ve mahlukları araya sokmandır. O nedenle seni kapısından çevirmiş, seni itaat ve ibadetinden azletmiştir. O, neden muvaffakiyet imdadını senden kesmiş, güzel yüzünü senden çevirmiştir. Sana buğz etmiş ve sana darılmıştır. Bela, dünya, heva, istek ve temennilerinle seni oyalamıştır.
Bilmezmisin ki bunlar seni Mevla’dan alıkor, seni yaratanın ve terbiye edenin sana bunca nimet verip besleyenin gözünden düşürür.
ALLAH’tan gayrileri seni ALLAH’tan çevirmesin, ALLAH’tan başka her şey O’nun gayridir; gayrileri O’na tercih etme. Çünki seni kendisi için yaratmıştır. Nefsine yazık edip de başkalarıyla oyalanarak O’nun emrinden geri durma. Yoksa seni yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşine atar da pişman olursun. Pişmanlık da fayda vermez. Özür dilersin, özrün kabul edilmez. Medet dilersin; medet etmez. Rızasını talep edersin; talebin kabul olunmaz. Geçmişi telafi etmek ve durumunu düzeltmek için dünyaya dönmek istersin; dönemezsin.
Kendine merhamet et, acı. Mevla’na itaat etmek için sana verilen akıl, iman, marifet ve ilim gibi bütün imkanları kullan. Ta ki bunların nuru ile aydınlanasın, kader karanlıklarını yarasın. ALLAH’ın emir ve yasaklarına sarıl. ALLAH’ın yolunda bunlarla yürü. Bunlardan başka ne varsa seni yaratan ve inşa eden Mevla’na teslim et. Seni topraktan yaratıp besleyen, sonra yeniden yaratan, en sonunda da seni eliyüzü düzgün bir adam yapan Mevla’na nankörlük etme. O’nun emrinden başka bir şey isteme, O’nun yasağından başka bir şeyden ikrah etme.
Dünya ve ahiretten bu kadar muratla yetin. Dünya ve ahirette bu mekruhları kerih gör. Ne kadar istenen şey varsa bu murattan dolayı istenmiş, ne kadar kerih görülen şey varsa o mekruhtan ötürü kerih görülmüştür.
Sen O’nun emrinde olursan, kainat da senin emrinde olur. O’nun mekruh gördüğü şeyleri sen de kerih görürsen, nerede olursan ol ve nerede konaklarsan konakla bütün kötülükler senden kaçar.
ALLAH Teala eski kitapların birinde şöyle demiştir: “Ey Ademoğlu, ben ALLAH’ım, Ben’den başka ilah yoktur. Bir şeye ol derim, oluverir. Bana itaat et ki, sana da bir şeye ol dediğin zaman oldurma gücü vereyim.” Aziz ve Celil olan ALLAH hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: Ey dünya, kim bana hizmet ederse, sen de ona hizmet et. Kim de sana hizmet ederse onu yor! Bana hizmet edene hizmet et; sana hizmet edeni hizmetlerinde kullan.
ALLAH’ın emirlerinde kulağını aç ve hızlan, yasaklarda hep geri dur, kaderde ölü ve fani gibi ol.
Bu şurupları iç, bu ilaçlarla tedavi ol, bu gıdalarla beslen. Perhiz yap şifa bulursun. Günah hastalıklarından ve heva illetlerinden sağlığına kavuşursun; ALLAH’ın izniyle, inşaALLAH-u teala.
ALLAH’A TESLİM OL!
Şeyh Abdülkadir Geylanî -ks- hz.leri buyurdu ki:
Ne nimeti celp etmeyi ne de belayı defetmeyi düşün. Eğer nimet kısmetin ise, hoşlansan da hoşlanmasan da eline ulaşır. Bela da başına gelecek ise hoşlansan da defi için dua etsen de veya ALLAH’ın rızası için sabretsen de mutlaka başına gelir. Bunları bırak, her şeyde ALLAH’a teslim ol; o zaman senin adına kendi yapar.
Eğer nimete kavuşursan, şükürle meşgul ol; eğer belaya düçar olursan, sabret veya sabretmeye çalış. ALLAH’ın takdirine uymaya, ona razı olmaya gayret et. Nimet veya mahrumiyetten hangisi olursa, ona razı ol. Sana hangi hali layık görmüşse onu kabul et.
Sen o hallerden geçecek, ALLAH’ın yolunda menziller kat edeceksin. ALLAH sana kendisine itaat etmeni, O’nun tarafını tutmanı emretmiştir. Çölleri ve yabanı O’nunla geçip makamata varacaksın. Refik-i a’laya -en yüce dosta- vasıl olacaksın. O zaman önden giden ve ileri geçen sıddıklar, şehitler ve salihler makamına konacaksın.
Bu makam ise Yüceler Yücesine yakın bir makamdır. Orada oraya senden önce varanların, O’na yaklaşanların makamlarını müşahade edeceksin. O’nun yanında büyük zerafeti, neşeyi, emniyeti, ikramı ve nimetleri bol bol göreceksin.
BIRAK BELA KAPINI ÇALSIN!
Bırak bela kapını çalsın, onu serbest bırak. Dua ederek yüzüne karşı durma. Gelmesinden, yaklaşmasından endişelenme. Onun ateşi cehennem ateşinden daha sıcak değildir. Yaratıkların en hayırlısı, yerlerin taşıdığı ve göklerin gölgelendirdiği en hayırlı insan, Muhammed Mustafa -sav- buyurmuştur ki:
“Cehennemin ateşi mümine, geç ya mümin, senin nurun benim ateşimi söndürüyor, diyecek.” Müminin cehennem ateşini söndüren o nuru, dünyadaki yüzünün nuru değil midir? O nur idi ki, ALLAH’a itaat edenle isyan eden ayrılır.
Bırak bu nur bela ateşini söndürsün; sabrın ve Mevla’ya itaatin soğukluğu, başına gelen ve sana yaklaşan o belanın yalın ateşini dindirsin.
Bela sana, seni helak etmek için gelmemiş, fakat seni denemek; imanının sağlamlığını test etmek, yakinin temelini sağlamlaştırmak, ALLAH’tan korkarak içine müjde sevinci vermek için gelmiştir. ALLAH Teala şöyle buyurmuştur:
“And olsun ki, içinizden cihad edenlerle, sabredenleri belirleyince ve haberlerini açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.” (Muhammed Suresi, 31)
Hak Tela’ya olan imanın sabitleşip de O’nun yaptıklarına tereddütsüz muvafakat edince -ki bunların hepsi ALLAH’ın tevfiki, lütfu ve ihsanı iledir- O’na sonsuza dek sabret, O’na uy ve O’na teslim ol. O’nun emrinin dışında, hiç bir hadiseden ne kendine, ne de başkasına bahsetme. Aziz ve Celil olan ALLAH’ın emri gelince, ona uy ve ona koş, yiğitleş, güçlen, hareket et; durma!
Kadere ve ALLAH’ın işine bahane arama. Tam aksine, emrini yerine getirmek için var gücünü harca! Eğer yapamazsan, Aziz ve Celil olan Mevla’ya sığın, O’na yalvar. O’ndan özür dile. O’nun emrini yerine getiremediğinin sebebini araştır.
ALLAH SANA NİÇİN YARDIM ETMİYOR?
Taatiyle şereflenemeyişinin sebebi nedir? Belki de güzel dua edememen ve itaatinde su-i edep etmendir, adaba riayetsizliğindir. Kendi güç ve kuvvetine güvenmen, ilmine mağrur olman, nefsini ve mahlukları araya sokmandır.
O nedenle seni kapısından çevirmiş, seni itaat ve ibadetinden azletmiştir. O, neden muvaffakiyet imdadını senden kesmiş, güzel yüzünü senden çevirmiştir. Sana buğz etmiş ve sana darılmıştır. Bela, dünya, heva, istek ve temennilerinle seni oyalamıştır.
Bilmez misin ki bunlar seni Mevla’dan alı kor, seni yaratanın ve terbiye edenin sana bunca nimet verip besleyenin gözünden düşürür.
ALLAH’tan gayrileri seni ALLAH’tan çevirmesin, ALLAH’tan başka her şey O’nun gayridir; gayrileri O’na tercih etme. Çünkü seni kendisi için yaratmıştır. Nefsine yazık edip de başkalarıyla oyalanarak O’nun emrinden geri durma. Yoksa seni yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşine atar da pişman olursun!
Pişmanlık da fayda vermez. Özür dilersin, özrün kabul edilmez. Medet dilersin; medet etmez. Rızasını talep edersin; talebin kabul olunmaz. Geçmişi telafi etmek ve durumunu düzeltmek için dünyaya dönmek istersin, dönemezsin!
Kendine merhamet et, acı. Mevla’na itaat etmek için sana verilen akıl, iman, marifet ve ilim gibi bütün imkanları kullan. Ta ki, bunların nuru ile aydınlanasın, kader karanlıklarını yarasın. ALLAH’ın emir ve yasaklarına sarıl. ALLAH’ın yolunda bunlarla yürü. Bunlardan başka ne varsa, seni yaratan ve inşa eden Mevla’na teslim et.
NANKÖRLÜK ETME!
Seni topraktan yaratıp besleyen, sonra yeniden yaratan, en sonunda da seni eli yüzü düzgün bir adam yapan Mevla’na nankörlük etme! O’nun emrinden başka bir şey isteme, O’nun yasağından başka bir şeyden ikrah etme.
Dünya ve ahiretten bu kadar muratla yetin. Dünya ve ahirette bu mekruhları kerih, çirkin gör. Ne kadar istenen şey varsa, bu murattan dolayı istenmiş, ne kadar kerih görülen şey varsa o mekruhtan ötürü kerih görülmüştür.
Sen O’nun emrinde olursan, kainat da senin emrinde olur. O’nun mekruh gördüğü şeyleri sen de kerih görürsen, nerede olursan ol ve nerede konaklarsan konakla, bütün kötülükler senden kaçar.
ALLAH Teala eski kitapların birinde şöyle demiştir: “Ey Ademoğlu, ben ALLAH’ım, Ben’den başka ilah yoktur. Bir şeye ol derim, oluverir. Bana itaat et ki, sana da bir şeye ol dediğin zaman oldurma gücü vereyim.” Aziz ve Celil olan ALLAH hadis-i kudside şöyle buyurmuştur:
“Ey dünya, kim bana hizmet ederse, sen de ona hizmet et. Kim de sana hizmet ederse, onu yor! Bana hizmet edene hizmet et; sana hizmet edeni hizmetlerinde kullan.”
ALLAH’ın emirlerinde kulağını aç ve hızlan, yasaklarda hep geri dur, kader konusunda ölü ve fani gibi ol!
Bu şurupları iç, bu ilaçlarla tedavi ol, bu gıdalarla beslen. Perhiz yap, şifa bulursun. Günah hastalıklarından ve heva illetlerinden sağlığına kavuşursun; ALLAH’ın izniyle, inşALLAH-u teala.