old_preacher
New member
- Katılım
- 6 Eyl 2011
- Mesajlar
- 271
- Tepkime puanı
- 40
- Puanları
- 0
Sizlere namazın Kuran da açık şekilde anlatıldığı ile ilgili bir yazı alıntılayacağım. Biraz uzun bir yazıdır, fakat okumanızı öneririm. Yazı, İkra Kuran Araştırmaları Grubu'ndan alıntıdır.
KURAN'DA NAMAZ
Kurandaki namazın anlaşılması Kuran temelli bir İslamiyet açısından büyük bir öneme sahiptir. Kurana dayalı bir dini anlayışın yüzlerce konudadaha tutarlı, daha mantıklı ve daha yaşanır olduğunu görüp mezhepçi anlayışı kurtarmak isteyen birçok kişi, kurtuluşunu namaz konusuyla ilgili bir çıkışta aramaktadır (Sanki bu konu, diğer hususları hasır altı edebilirmiş gibi). Kuranı dinin kaynağı olarak yetersiz gören bir mezhepçi yaklaşımı benimseyenler; Sırf Kurandan dini anlarsak, namazı nasıl kılacağız? Namazı sırf Kurana bakarak kılamayız. Demek ki Kuran dışı kaynaklar lazım... diyerek mezheplerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Mezhepçilerin bu yaklaşım tarzı bile dini anlamadıklarının bir delilidir. Yapılması gereken, dinin kaynağını belirleyerek; dini ona göre anlamak ve uygulamaktır. Dinin kaynağı belli olduktan sonra dinin kaynağını önümüze alıp namazı, orucu, ahlakı ve din adına her şeyi bu kaynaktan anlamamız gerekir. Yani namaz da dinin kaynağından anlaşılacaktır. Dinin kaynağı, kafada önceden belirlenmiş fikirlere göre, örneğin namaz fikrine göre belirlenmeyecektir. Kuran ile namaz adına bilinenler arasında fark varsa; çözüm dinin kaynağını değiştirmek değil, namaz adına bildiklerimizi düzeltmektir.
Yanlış anlamalara sebep olmamak için bazı hususları belirtmekte büyük fayda görüyoruz. Bu düzeltmede, eğer mevcut uygulamalarda namazların kılınmasında düzeni sağlayan, ümmetin toplu ibadetlerine kolaylık getiren
yaklaşımlar varsa veya belli vakitte kılınması bir mecburiyet olmamasına rağmen ümmetin daha çok Allahı anması gibi Kurani bir ideale hizmet eden ibadetler varsa; ümmetimizin bu sünnetlerini muhafazada elbette fayda vardır. Örneğin imamın namaza Allahuekber diye ellerini kaldırarak sesli başlamasını gören namaza başlandığını anlar ve ona göre hareket eder; namazlarda bu düzen getirici unsurun faydalarını gözlemleyebiliriz. Hz. Ömer döneminden sonra bugünkü formda (20 rekat olarak) kılınmaya başlandığı söylenen teravih namazları, Ramazanda Allahın daha çok anılması gibi Kurani bir ideale hizmet eder. (Teravih namazının farz olduğu iddia edilmemiştir ama biz Kuranda olmamasına rağmen farz olduğu iddia edilen namazlar için de teravih namazı için düşündüğümüzün aynısını düşündüğümüzü belirtmeliyiz.) Bunların Kuranın evrensel hükümleri arasında olmadığının farkında olmak, bu tip uygulamaları terk etme özgürlüğünün olduğunu bilmek önemlidir; fakat düzene veya Allahın çok anılmasına yarayan İslam coğrafyasında yaygınlaşmış bu tarzdaki ümmetin sünnetlerini değiştirmeye kalkmak bize göre abesle iştigaldir.
Diğer yandan ümmetin sünnetlerini Kuranın eksik olduğu iddiası için delil olarak kullanmaya çalışmak da büyük bir hatadır. Bize göre sadece Kuranda geçenlerin namazın evrensel, evrenin sonuna dek geçerli hükümleri olduğuna dair yöntem benimsenmeden namazın farzlarıyla farz olmayanını ayırt eden kesin bir yöntem ortaya konamaz, zaten konamamıştır da. Bu yüzdendir ki birbirlerine yakın metodolojiler benimsemiş mezhepler arasında bile namazların farzlarının ne olduğu gibi konularda önemli farklar vardır. Örneğin kimi mezhep Fatiha okumayı farz görürken diğeri görmez. Burada önemli olan husus Peygamberin Fatihayı okuyup okumaması değildir; elbette namazda Fatiha okunabilir, fakat bunun her rekat için mecburi olup olmaması farklı bir şeydir. Peygamberimizin Kurana aykırı bir davranışı veya izahı hadislerle aktarılıyorsa bu hadislerin uydurma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat Fatiha okumak gibi Kurana uygun bir eylemden dinin mecburiyeti gibi bir sonuç çıkartılırsa bu da hatalıdır. Kurana uygun olma veya yararlı olma ile mecburi olma tamamen ayrı olan, karıştırılmaması gerekli kategorilerdir. Kuranda, Peygamberimizle beraber aynı dönemde yaşayan Müslümanların kendilerine farz olmayan ibadetlere katılıp Allahı andıklarını görüyoruz. 73-Müzemmil Suresi 20. ayette, Müslümanlardan bir grubun Peygamberle gece kalkıp ibadet ettikleri anlatılır; bu ibadet farz olsa tüm Müslümanlar katılırdı. Sonuçta Peygamberimizin döneminde ve sonrasında Müslümanlar, özellikle namaz gibi topluca yapılan ibadetler için belli düzenlemeler oluşturmuşlar, farz olan namazlar dışında Allahı anmak için fazladan da namazlar kılmışlardır. Bize göre bu durumu yorumlayan hadisçi mezhepler, sadece Kuranla farzların çıkacağı ilkesini benimsemediklerinden, gönüllü kimi uygulamaları farzlarla karıştırmışlardır. Sonuçta bu sorunun çözümü de Kurana gitmektedir. Bugün yapılması gereken dinimizin namazla ilgili evrensel uygulamalarını Kurandan anlamak, Kuranda geçmeyip faydalı olan ümmetin sünnetlerini farzlaştırmadan devam ettirmek ve Kuranın ifadelerine ve ruhuna aykırı uygulamalardan dinimizi kurtarmaktır.
Dinin tek kaynağı olan Kuranı elimize aldığımızda, Kuranın namaz adına gerekli tüm bilgileri içerdiğini görürüz. Kuranda en detaylı şekilde anlatılan ibadet namazdır. Fakat bu, günümüzde namaz adına anlatılan her detayın Kuranda geçtiği manasına gelmez. Mezheplerin teferruatlaştırıcı zihniyeti her konuya olduğu gibi namaza da elini atmış ve Kuranda, yani dinde, olmayan teferruatlar farz veya vacip gibi başlıklarla mecburi hale çevrilmiş ve namazla ilgili kimi esneklikler yok edilmiştir. Secdede dirseklerin yere değmemesi gerektiği iddiası gibi kimi hususlar ise sünnet başlığı altında dinselleştirilmiş ve düzen için gerekenin dışında bir şekilcilik de oluşmuştur.
Kuranda geçmeyen hususların farzlaştırılması yanlıştır, fakat bunlar yapılırsa namaz olmaz diye düşünmemeliyiz. Örneğin ileride göreceğimiz gibi namazda illaki Fatiha Suresini okumak farz değildir. Fakat Kuranın ilk suresi olan Fatihayı namazda okumak tabi ki güzeldir. Yani namazda şunu yapmak farz değildir diye belirtmek, o hususa karşı olmak değildir. Sadece Kuranda geçmeyen bir mecburiyetin farzlaştırılması yanlıştır. Yukarıdaki örneğimizi
düşünürsek yanlış, Fatiha Suresini okumak değil; Fatiha Suresinin her ayağa kalkışta okunmasının farz olduğunu söylemektir. Kitabımızın bu bölümünü ve diğer bölümlerini okurken lütfen Bu husus Kuranın anlattığı namazda yoktur diye belirttiğimiz hususlarda bu inceliğe dikkat edin. Kuranda geçen namaz, hazırlık aşaması olan abdest ve boy abdestinden (gusül) başlayarak şöyledir:
- ABDEST VE BOY ABDESTİ
Kuranda abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak anlatılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken veya namaz dışındaki herhangi bir ibadet için abdestin ve de boy abdestinin (gusül) alınması dini bir mecburiyet değildir. Kuranda abdest ve boy abdesti birazdan vereceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuranda abdest ve boy abdesti ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve boy abdestinin ne yapmamız için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapılacağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır:
''Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda, yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi; sıvazlayınız: başınızı ve aşık kemiklerine kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz.'' (Maide-6)
''Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de -yolculuk hali müstesna- yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız, biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır.'' (Nisa-43)
Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim:
1) Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır?
Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de sadece namaz için lazımdır. 5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. 4-Nisa Suresi 43. ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır.
2) Abdest Ne Zaman Alınır?
İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerekli olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açıklanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile abdesti neyin bozduğu da açıklanmıştır. Burada tuvaletten gelmiş diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin tuvaletten gelince alınması gerektiğini göstermektedir. Tuvalet diye çevirdiğimiz kelimenin Arapçası gaittir. Arapça bu kelime çukur yer anlamında olup, tuvalet, ayak yolu kelimelerine karşılık gelmektedir. Yani abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kişiler tuvalette, ayak yolunda, çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar.
3) Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır?
Abdestin nasıl alınacağı Kuranda tarif edilmektedir, fakat kelime olarak abdest Farsçadan Türkçeye geçmiştir. Boy abdesti ifadesiyle kastedilen ise Kuranda geçen cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. Gusül zaten Arapça yıkanma demek olduğu için boy abdesti yerine Türkçe gusül veya gusül abdesti diyenler olmuştur. Suyun gerekli olduğu diğer halin iki ayette de kadınlara dokunma olduğu söylenir. Arapçada da Türkçedeki gibi deyimler vardır. Türkçede kadınlarla beraber olma ifadesi cinsel ilişkiye girme anlamında kullanılır. Kadınlara dokunma ifadesi Arapçada cinsel ilişki anlamına gelen bir deyimdir; Kuran boyunca bu deyimin kullanımına bakılırsa da bu anlaşılacaktır.
Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olunduğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, cenb kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde yakında olma, beraberlik manaları
vardır. Buna göre cenabet terimi beraberliğin en ileri seviyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu cünüp kelimesinin manası da doğrulamaktadır. Cinsel bir birleşme dışında, kimi hallerde boy abdesti almanın farz, vacip (farzla sünnet arası, farza yakın uygulama) veya sünnet olması da Kuranda yoktur. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy
abdesti alır, fakat Kurandan çıkmayan bir hüküm; farz, vacip, sünnet veya herhangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5-Maide Suresi 101. ayette açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüzden, Kuranda açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz unutulmamalı, hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap aramamalıdır.
4) Abdest Nasıl Alınır?
5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerektiği anlatılır. Bu anlatımda yıkayın fiilinin ardından yüz ve dirseklere kadar elleri ifadesi geçer, sıvazlayın fiilinin ardından da baş ve aşık kemiklerine kadar ayakları ifadesi geçer. (Aşık kemikleri, ayak bileğinin iki tarafındaki çıkıntılı kemiklerdir.) Biri size yıkayın: banyoyu
ve mutfağı, silin: salonu ve antreyi derse ne anlarsınız, antrenin yıkanması gerektiğini mi yoksa silinmesi gerektiğini mi? Herkes antrenin silinmesi gerektiğini anlar. Fakat Sunni mezheplerden olanların birçoğu ne hikmetse sıvazlayın fiilinden sonra geçen ayaklar ın; sıvanması yerine yıkanması gerektiğini savunmuşlardır. (Hanbeli mezhebinde, hem sıvazlamanın hem de yıkanmanın mümkün olduğu ifade edilmiştir.) O zaman ayak kelimesi neden yıkayın fiilinden sonra geçmemektedir? Ayette, yukarıdan aşağı ne yapılması gerektiğinin söylendiğini, sıvazlamanın ara izah olduğunu ve bir tek başın sıvazlanması gerektiğini söylemek de mümkün değildir. Çünkü ayette; önce yüz ve ellerden bahsediliyor, sonra başa çıkılıp, sonra aşağı ayaklara iniliyor. Bu yüzden ayakları aşık kemiklerine kadar sıvazlamayı yıkayın fiiline göndermenin hiçbir mantığı yoktur. Ayakları yıkama mecburiyeti uydurma hadislerle desteklenmeye çalışılmıştır.
Oysa Şiilerdeki birçok hadise göre ayaklar elle sıvazlanır. Amacımız hadisleri hadislerle çürütmek değil, fakat Kuranı yeterli görmeyenlerin hadiste bile keyfi davrandıklarını göstermektir.
Süleyman Ateş birçok sahabenin de ayaklarını sıvazlamayla yetindiğini belirttikten sonra ayetin Arapçasından anlaşılanı şöyle açıklar: Yüce Allah, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki; bunlar yüz
ve kollardır. İki uç uzvun da sıvazlanmasını emretmiştir ki; bunlar da baş ve ayaklardır. Yıkayınız fiilinden sonra
iki tümleç getirmiştir. Bunlar yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller yıkanacaktır. Sıvazlayınız fiilinden sonra
da iki tümleç getirmiştir, bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da sıvazlanacak uzuvlardır. Ayette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kuran-ı Kerimde her kelime birbiriyle son derece uyumlu
ve mütenasiptir. Şimdi yıkayınız fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl tek bir uzvu, ikincisi iki uzvu (yani iki eli) gösteriyorsa, sıvazlayınız fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu, ikincisi iki uzvu (iki ayağı) göstermektedir. (Süleyman Ateş, Kuran Ansiklopedisi, 1. cilt, Abdest bahsi).
Kısacası abdestte yüz ve dirseklere kadar eller yıkanır, baş ve aşık kemiklerine kadar ayaklar sıvazlanır, bunların haricinde bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, üç parmakla ensesini sıvazlar, ayaklarını topuklarıyla birlikte yıkar, her uzvunu yıkayışta Arapça dualar okur. Fakat bunları yapan bilsin ki bunlar abdestin mecburiyetleri değildir. Abdesti Allah, Kuranda açıklamıştır ve bunlar Kurandaki açıklamalarda yoktur.
5) Boy Abdesti Nasıl Alınır?
Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söylemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5-Maide Suresinde tahare kelimesi temizlenmek, 4-Nisa Suresindeki gasale fiili yıkanmak
demektir. Boy abdesti için Şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı ve burnunuzu üçer kez çalkalayın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün şeklinde ifadeler geçmez.
Böyle sınırlamalar olmadığından gasale kelimesinden sadece yıkanmak anlaşılır. Tahare ifadesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bir anne beş yaşındaki çocuğuna Yıkan derse, o çocuk bunu anlayıp yıkanır. Oysa koskoca adamlara Yıkan deniyor, fakat onlar Nasıl yıkanacağım? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? Önce hangi omuzuma su dökeceğim? gibi gereksiz sorular sorup, Kuranın anlaşılmaz olduğunu sanıyorlar. Üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynaklandığını da anlamıyorlar. Bir de Kuranda anlatılan dini eksik zannedip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar.
KURAN'DA NAMAZ
Kurandaki namazın anlaşılması Kuran temelli bir İslamiyet açısından büyük bir öneme sahiptir. Kurana dayalı bir dini anlayışın yüzlerce konudadaha tutarlı, daha mantıklı ve daha yaşanır olduğunu görüp mezhepçi anlayışı kurtarmak isteyen birçok kişi, kurtuluşunu namaz konusuyla ilgili bir çıkışta aramaktadır (Sanki bu konu, diğer hususları hasır altı edebilirmiş gibi). Kuranı dinin kaynağı olarak yetersiz gören bir mezhepçi yaklaşımı benimseyenler; Sırf Kurandan dini anlarsak, namazı nasıl kılacağız? Namazı sırf Kurana bakarak kılamayız. Demek ki Kuran dışı kaynaklar lazım... diyerek mezheplerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Mezhepçilerin bu yaklaşım tarzı bile dini anlamadıklarının bir delilidir. Yapılması gereken, dinin kaynağını belirleyerek; dini ona göre anlamak ve uygulamaktır. Dinin kaynağı belli olduktan sonra dinin kaynağını önümüze alıp namazı, orucu, ahlakı ve din adına her şeyi bu kaynaktan anlamamız gerekir. Yani namaz da dinin kaynağından anlaşılacaktır. Dinin kaynağı, kafada önceden belirlenmiş fikirlere göre, örneğin namaz fikrine göre belirlenmeyecektir. Kuran ile namaz adına bilinenler arasında fark varsa; çözüm dinin kaynağını değiştirmek değil, namaz adına bildiklerimizi düzeltmektir.
Yanlış anlamalara sebep olmamak için bazı hususları belirtmekte büyük fayda görüyoruz. Bu düzeltmede, eğer mevcut uygulamalarda namazların kılınmasında düzeni sağlayan, ümmetin toplu ibadetlerine kolaylık getiren
yaklaşımlar varsa veya belli vakitte kılınması bir mecburiyet olmamasına rağmen ümmetin daha çok Allahı anması gibi Kurani bir ideale hizmet eden ibadetler varsa; ümmetimizin bu sünnetlerini muhafazada elbette fayda vardır. Örneğin imamın namaza Allahuekber diye ellerini kaldırarak sesli başlamasını gören namaza başlandığını anlar ve ona göre hareket eder; namazlarda bu düzen getirici unsurun faydalarını gözlemleyebiliriz. Hz. Ömer döneminden sonra bugünkü formda (20 rekat olarak) kılınmaya başlandığı söylenen teravih namazları, Ramazanda Allahın daha çok anılması gibi Kurani bir ideale hizmet eder. (Teravih namazının farz olduğu iddia edilmemiştir ama biz Kuranda olmamasına rağmen farz olduğu iddia edilen namazlar için de teravih namazı için düşündüğümüzün aynısını düşündüğümüzü belirtmeliyiz.) Bunların Kuranın evrensel hükümleri arasında olmadığının farkında olmak, bu tip uygulamaları terk etme özgürlüğünün olduğunu bilmek önemlidir; fakat düzene veya Allahın çok anılmasına yarayan İslam coğrafyasında yaygınlaşmış bu tarzdaki ümmetin sünnetlerini değiştirmeye kalkmak bize göre abesle iştigaldir.
Diğer yandan ümmetin sünnetlerini Kuranın eksik olduğu iddiası için delil olarak kullanmaya çalışmak da büyük bir hatadır. Bize göre sadece Kuranda geçenlerin namazın evrensel, evrenin sonuna dek geçerli hükümleri olduğuna dair yöntem benimsenmeden namazın farzlarıyla farz olmayanını ayırt eden kesin bir yöntem ortaya konamaz, zaten konamamıştır da. Bu yüzdendir ki birbirlerine yakın metodolojiler benimsemiş mezhepler arasında bile namazların farzlarının ne olduğu gibi konularda önemli farklar vardır. Örneğin kimi mezhep Fatiha okumayı farz görürken diğeri görmez. Burada önemli olan husus Peygamberin Fatihayı okuyup okumaması değildir; elbette namazda Fatiha okunabilir, fakat bunun her rekat için mecburi olup olmaması farklı bir şeydir. Peygamberimizin Kurana aykırı bir davranışı veya izahı hadislerle aktarılıyorsa bu hadislerin uydurma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat Fatiha okumak gibi Kurana uygun bir eylemden dinin mecburiyeti gibi bir sonuç çıkartılırsa bu da hatalıdır. Kurana uygun olma veya yararlı olma ile mecburi olma tamamen ayrı olan, karıştırılmaması gerekli kategorilerdir. Kuranda, Peygamberimizle beraber aynı dönemde yaşayan Müslümanların kendilerine farz olmayan ibadetlere katılıp Allahı andıklarını görüyoruz. 73-Müzemmil Suresi 20. ayette, Müslümanlardan bir grubun Peygamberle gece kalkıp ibadet ettikleri anlatılır; bu ibadet farz olsa tüm Müslümanlar katılırdı. Sonuçta Peygamberimizin döneminde ve sonrasında Müslümanlar, özellikle namaz gibi topluca yapılan ibadetler için belli düzenlemeler oluşturmuşlar, farz olan namazlar dışında Allahı anmak için fazladan da namazlar kılmışlardır. Bize göre bu durumu yorumlayan hadisçi mezhepler, sadece Kuranla farzların çıkacağı ilkesini benimsemediklerinden, gönüllü kimi uygulamaları farzlarla karıştırmışlardır. Sonuçta bu sorunun çözümü de Kurana gitmektedir. Bugün yapılması gereken dinimizin namazla ilgili evrensel uygulamalarını Kurandan anlamak, Kuranda geçmeyip faydalı olan ümmetin sünnetlerini farzlaştırmadan devam ettirmek ve Kuranın ifadelerine ve ruhuna aykırı uygulamalardan dinimizi kurtarmaktır.
Dinin tek kaynağı olan Kuranı elimize aldığımızda, Kuranın namaz adına gerekli tüm bilgileri içerdiğini görürüz. Kuranda en detaylı şekilde anlatılan ibadet namazdır. Fakat bu, günümüzde namaz adına anlatılan her detayın Kuranda geçtiği manasına gelmez. Mezheplerin teferruatlaştırıcı zihniyeti her konuya olduğu gibi namaza da elini atmış ve Kuranda, yani dinde, olmayan teferruatlar farz veya vacip gibi başlıklarla mecburi hale çevrilmiş ve namazla ilgili kimi esneklikler yok edilmiştir. Secdede dirseklerin yere değmemesi gerektiği iddiası gibi kimi hususlar ise sünnet başlığı altında dinselleştirilmiş ve düzen için gerekenin dışında bir şekilcilik de oluşmuştur.
Kuranda geçmeyen hususların farzlaştırılması yanlıştır, fakat bunlar yapılırsa namaz olmaz diye düşünmemeliyiz. Örneğin ileride göreceğimiz gibi namazda illaki Fatiha Suresini okumak farz değildir. Fakat Kuranın ilk suresi olan Fatihayı namazda okumak tabi ki güzeldir. Yani namazda şunu yapmak farz değildir diye belirtmek, o hususa karşı olmak değildir. Sadece Kuranda geçmeyen bir mecburiyetin farzlaştırılması yanlıştır. Yukarıdaki örneğimizi
düşünürsek yanlış, Fatiha Suresini okumak değil; Fatiha Suresinin her ayağa kalkışta okunmasının farz olduğunu söylemektir. Kitabımızın bu bölümünü ve diğer bölümlerini okurken lütfen Bu husus Kuranın anlattığı namazda yoktur diye belirttiğimiz hususlarda bu inceliğe dikkat edin. Kuranda geçen namaz, hazırlık aşaması olan abdest ve boy abdestinden (gusül) başlayarak şöyledir:
- ABDEST VE BOY ABDESTİ
Kuranda abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak anlatılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken veya namaz dışındaki herhangi bir ibadet için abdestin ve de boy abdestinin (gusül) alınması dini bir mecburiyet değildir. Kuranda abdest ve boy abdesti birazdan vereceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuranda abdest ve boy abdesti ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve boy abdestinin ne yapmamız için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapılacağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır:
''Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda, yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi; sıvazlayınız: başınızı ve aşık kemiklerine kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz.'' (Maide-6)
''Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de -yolculuk hali müstesna- yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız, biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır.'' (Nisa-43)
Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim:
1) Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır?
Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de sadece namaz için lazımdır. 5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. 4-Nisa Suresi 43. ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır.
2) Abdest Ne Zaman Alınır?
İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerekli olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açıklanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile abdesti neyin bozduğu da açıklanmıştır. Burada tuvaletten gelmiş diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin tuvaletten gelince alınması gerektiğini göstermektedir. Tuvalet diye çevirdiğimiz kelimenin Arapçası gaittir. Arapça bu kelime çukur yer anlamında olup, tuvalet, ayak yolu kelimelerine karşılık gelmektedir. Yani abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kişiler tuvalette, ayak yolunda, çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar.
3) Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır?
Abdestin nasıl alınacağı Kuranda tarif edilmektedir, fakat kelime olarak abdest Farsçadan Türkçeye geçmiştir. Boy abdesti ifadesiyle kastedilen ise Kuranda geçen cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. Gusül zaten Arapça yıkanma demek olduğu için boy abdesti yerine Türkçe gusül veya gusül abdesti diyenler olmuştur. Suyun gerekli olduğu diğer halin iki ayette de kadınlara dokunma olduğu söylenir. Arapçada da Türkçedeki gibi deyimler vardır. Türkçede kadınlarla beraber olma ifadesi cinsel ilişkiye girme anlamında kullanılır. Kadınlara dokunma ifadesi Arapçada cinsel ilişki anlamına gelen bir deyimdir; Kuran boyunca bu deyimin kullanımına bakılırsa da bu anlaşılacaktır.
Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olunduğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, cenb kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde yakında olma, beraberlik manaları
vardır. Buna göre cenabet terimi beraberliğin en ileri seviyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu cünüp kelimesinin manası da doğrulamaktadır. Cinsel bir birleşme dışında, kimi hallerde boy abdesti almanın farz, vacip (farzla sünnet arası, farza yakın uygulama) veya sünnet olması da Kuranda yoktur. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy
abdesti alır, fakat Kurandan çıkmayan bir hüküm; farz, vacip, sünnet veya herhangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5-Maide Suresi 101. ayette açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüzden, Kuranda açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz unutulmamalı, hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap aramamalıdır.
4) Abdest Nasıl Alınır?
5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerektiği anlatılır. Bu anlatımda yıkayın fiilinin ardından yüz ve dirseklere kadar elleri ifadesi geçer, sıvazlayın fiilinin ardından da baş ve aşık kemiklerine kadar ayakları ifadesi geçer. (Aşık kemikleri, ayak bileğinin iki tarafındaki çıkıntılı kemiklerdir.) Biri size yıkayın: banyoyu
ve mutfağı, silin: salonu ve antreyi derse ne anlarsınız, antrenin yıkanması gerektiğini mi yoksa silinmesi gerektiğini mi? Herkes antrenin silinmesi gerektiğini anlar. Fakat Sunni mezheplerden olanların birçoğu ne hikmetse sıvazlayın fiilinden sonra geçen ayaklar ın; sıvanması yerine yıkanması gerektiğini savunmuşlardır. (Hanbeli mezhebinde, hem sıvazlamanın hem de yıkanmanın mümkün olduğu ifade edilmiştir.) O zaman ayak kelimesi neden yıkayın fiilinden sonra geçmemektedir? Ayette, yukarıdan aşağı ne yapılması gerektiğinin söylendiğini, sıvazlamanın ara izah olduğunu ve bir tek başın sıvazlanması gerektiğini söylemek de mümkün değildir. Çünkü ayette; önce yüz ve ellerden bahsediliyor, sonra başa çıkılıp, sonra aşağı ayaklara iniliyor. Bu yüzden ayakları aşık kemiklerine kadar sıvazlamayı yıkayın fiiline göndermenin hiçbir mantığı yoktur. Ayakları yıkama mecburiyeti uydurma hadislerle desteklenmeye çalışılmıştır.
Oysa Şiilerdeki birçok hadise göre ayaklar elle sıvazlanır. Amacımız hadisleri hadislerle çürütmek değil, fakat Kuranı yeterli görmeyenlerin hadiste bile keyfi davrandıklarını göstermektir.
Süleyman Ateş birçok sahabenin de ayaklarını sıvazlamayla yetindiğini belirttikten sonra ayetin Arapçasından anlaşılanı şöyle açıklar: Yüce Allah, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki; bunlar yüz
ve kollardır. İki uç uzvun da sıvazlanmasını emretmiştir ki; bunlar da baş ve ayaklardır. Yıkayınız fiilinden sonra
iki tümleç getirmiştir. Bunlar yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller yıkanacaktır. Sıvazlayınız fiilinden sonra
da iki tümleç getirmiştir, bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da sıvazlanacak uzuvlardır. Ayette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kuran-ı Kerimde her kelime birbiriyle son derece uyumlu
ve mütenasiptir. Şimdi yıkayınız fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl tek bir uzvu, ikincisi iki uzvu (yani iki eli) gösteriyorsa, sıvazlayınız fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu, ikincisi iki uzvu (iki ayağı) göstermektedir. (Süleyman Ateş, Kuran Ansiklopedisi, 1. cilt, Abdest bahsi).
Kısacası abdestte yüz ve dirseklere kadar eller yıkanır, baş ve aşık kemiklerine kadar ayaklar sıvazlanır, bunların haricinde bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, üç parmakla ensesini sıvazlar, ayaklarını topuklarıyla birlikte yıkar, her uzvunu yıkayışta Arapça dualar okur. Fakat bunları yapan bilsin ki bunlar abdestin mecburiyetleri değildir. Abdesti Allah, Kuranda açıklamıştır ve bunlar Kurandaki açıklamalarda yoktur.
5) Boy Abdesti Nasıl Alınır?
Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söylemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5-Maide Suresinde tahare kelimesi temizlenmek, 4-Nisa Suresindeki gasale fiili yıkanmak
demektir. Boy abdesti için Şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı ve burnunuzu üçer kez çalkalayın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün şeklinde ifadeler geçmez.
Böyle sınırlamalar olmadığından gasale kelimesinden sadece yıkanmak anlaşılır. Tahare ifadesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bir anne beş yaşındaki çocuğuna Yıkan derse, o çocuk bunu anlayıp yıkanır. Oysa koskoca adamlara Yıkan deniyor, fakat onlar Nasıl yıkanacağım? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? Önce hangi omuzuma su dökeceğim? gibi gereksiz sorular sorup, Kuranın anlaşılmaz olduğunu sanıyorlar. Üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynaklandığını da anlamıyorlar. Bir de Kuranda anlatılan dini eksik zannedip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar.