Öncelikle “Alevilik” “Şiilik” “Kızılbaşlık” ve “Bektaşilik” terim ve adlarına açıklık getirelim. Çıkış kaynağını gelişimini zamanla edindiği kapsamını belirleyelim. Hangisinin hangisinden türediğinden bakalım. Önceliği olanı, önce doğanı saptayalım. Hangisi hangisinin türevi olmuştur? Zamanla hangi anlamları yüklenmişlerdir? Birbirlerinden ayrılan ve birleştikleri ortak noktaları nelerdir? Onlara bakalım.
1. Şiilik :
“Şia”, “taraftar, yardımcılar” demektir. “Şia” doğrudan Peygamber tarafından Ali’ye uyanlara verilen addır. Hz.Muhammed “Ali’nin Şiası kurtulanların muratlarına erenlerin ta kendileridir”, ayrıca Hz. Ali’ye “Sen ve Şia’n havuz kıyısında bana ulaşacaksınız’ der. Yine hadislerde Peygamber Ali’ye “Sen ve Şia’n kıyamet günü Allahın razılığını kazanmış olarak yaratılacaksınız” söylediği anlatılır. Peygamber cennete girecekler arasında “Şia’yı da sayar ve Şia’mız” diye söz eder. Bir başka hadiste soyunu bir ağaca benzeten Hz.Muhammed “Şia’yı ağacın yapraklarına benzetir. Üçüncü Halife Osman’ın öldürülmesinden sonra da “Şia” terimi kullanılır. Osman’ın yandaşlarına, dolayısıyla Emevi soyu yanlılarına “Şia-İ Osman”, Ali’den yana olan ve onu tutanlaraysa “Şia-İ Ali” denmiştir. Giderek bu terim Hz.Ali”nin yandaşları için kullanılır olmuştur. Giderek Peygamberin ailesi Beni Haşim’le Emevi Beni Ümeyye arasındaki İslamlıktan önceki zıtlık büyür. Peygamberin Haşim oğullarından çıkması, Haşim oğullarını islamın önderi kılmış. Emevilerse Araplık etkenini ön plana çıkarmışlardır. Haşim oğullarının peygamberden olmaları savları böylece İslam’da Şiiliğin ilk tohumları olarak ortaya çıkmıştır. “Halifelik-İmamlığın Peygamberin soyundan gelmesi isteği bu anlayışın doğal sonucu olmuştur. Emevilerin yıkılışına dek “Ehl-i Beyt yandaşlığı biçiminde gelişen Şiilik, Abbasilerin Eba Müslim ve Eba Seleme’yi öldürmelerinden sonra onlara da yüz çevirmiş ve yeni bir inanışa girmiştir. Bu aşamadan sonra halifeliğin salt Fatıma’dan doğanların hakkı olduğunu savunmuşlardır.
“Şiilik” giderek “uymak. Yandaş olmak” anlamını yüklenir. Bu terimden “Ali’ye uyanlar anlaşılır. Bu adlandırılış ve ayrılış başında dinsel ve düşünsel değildir. Ayrılışın düşünsel yanı ilkin oldukça zayıftır ve siyasal olaylarla örtülüdür. Ayrılış ve çıkış tümüyle siyasal kökenli/kaynaklıdır. Şiilik sonradan dinsel ve mezhepsel-düşünsel nitelik kazanmış islamın bir mezhebi olmuştur. Mezhep, asıl Hz. Ali’den sonra çeşitli siyasal olaylarla ve farklı kültürlerle beslenerek gelişmiş ve çeşitli kollara ayrılmıştır. Şiilik dört Sünni mezhebin dışında düşünülerek “beşinci mezhep” olarak nitelenmiştir.
Şiilik, İslam yayılması,karşısında kalan İran’da bağdaşım ortamı bulmuştur. Eski İran’ın çok tanrıcı inançlarıyla özellikle Zerdüştlükle bağdaşarak İran ulusal dini olur. Gizli Araplaştırmaya karşı gizli Persliğin direnmesi ve baş kaldırışıdır. Köklü ve ileri bir uygarlığa sahip İran, Ali sevgisi ve On iki İmam inancını İslamsal anlayışların temeli yaparak, İslam içinde yeni bir mezhebin kurucuları ve savunucuları olurlar. Şiilik X. Yüz yılda kesin biçimini kazanır. Orta Asya ve Anadolu’ya İran aracılığıyla geçer.
Hz. Ali yandaşlığının bir bölümü olan Şiilik İran’da yönetimin dini olmuştur.
Anadolu’daki Ali yandaşlığı olan Alevilikse sürekli muhalefete kalmış ve düzen tarafından kontrol altında tutulmuştur. Alevilik Şiiliğin kökenleri / kaynakları aynı olmasına karşın, bu farklı bölgelerdeki farklı konumları onların birbirine oldukça ters düşen özellikler kazanmasına neden olmuştur.
Şiilik, başından beri İran devletlerinin resmi mezhebi olmuştur.
Alevilikse hiçbir zaman devletle uzlaşmamış bir inançtır.
Aynı kökenli fakat ayrı çığırlarda gelişen bu iki akımın farklı nitelikte biçimlenmesinin nedeni budur. Şiiliğe İran’ın tarihsel, toplumsal koşulları ve kültür ortamı yön verir. Alevilik ise kaynaklarını Anadolu kültürü, gelenekleriyle aktarılarak biçim kazanır. Günümüz dünyasında çok farklı özellikler taşımalarına karşın, İslamın ilk dönemindeki ayrılık konusunda Şiilerle Aleviler ortak görüştedirler. Tarihsel köken bakımından bir beraberlikleri vardır. Hz. Ali’nin uğradığı haksızlıklar öteki halifelere yaklaşım ve Kerbela Olayı’na bakış noktalarında benzer bir görüş bütünlüğüne sahiptirler.
İran’da Şiiliği XIII. Yüzyılda Şeyh Safiyüddin düzene sokar. Torunu Şeyh Cüneyt’se Şiiliğe siyasal bir çehre kazandırır. Din önderliğini toplum yöneticiliğiyle birleştiren Şah İsmail ise Şiiliği XVI. Yüzyılda kurduğu Safevi Devleti’nin resmi dini / mezhebi durumuna getirir. Şiilik, Şah İsmail’in elinde Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya bir yayılma ideolojisidir. Bu bağlamda kurumlarını oluşturur.
Anadolu Alevileriyse düşünsel yakınlık duydukları Şii yönetimle uyruğu oldukları Sünni Osmanlı yönetimi arasında paylaşma konusu edilir ve bu durum Alevi kitlesinin zaman zaman kırımına yol açar. Safeviler Suriye, Arabistan, Irak ve Orta Asya’daki Şii bilginlerini İran’a getirirler. Safevi Devleti’nin hizmetine sokarak İran’ı Şiileştirirler ve Şiiliğin merkezi durumuna getirirler. Şiilik buradan İslam dünyasına ihraç edilmeye çalışacaktır.
Kökende Ali yandaşlığı ve bağlılığı iddiasında bulunan Şiilikle Alevilik tarihsel süreçte birbirinden koparlar. Alevilik, özgür düşünme biçiminde bir düşün düzeni olarak gelişirken,
Şiilik katı tapınaç kurallarına ağırlık verir.
Aleviliğin kendisine özgü oluşturduğu cem müsahiplik, semah gibi kurumlar Anadolu coğrafyasında oluşurken Şiilik cami öğretisinin kurallarına saplanır kalır. Özdeş tepkiyle yola çıkan Şiilikle Alevilik artık birbirine karşıt ve ayrı yollardadırlar.
2.Alevilik :
Alevi, “Ali’ye mensup” “Ali’ye ait anlamına gelir. İslam tarihi ve tasavvuf edebiyatında ise “Hz.Ali’yi” sevmek saymak, ona bağlanmak Hz.Ali’nin yanlısı / yandaşı olmak” anlamını içerir.
Ali yanlılığı, Peygamberin ölümünden sonra, halife seçimiyle başlar. Bu açıdan zaman bakımından “Şia-Şii-Şiilikle aynı zamana rastlar. “Şiilik” özellikle Halife Osman’ın ölümüyle ortaya çıkan durum üzerine doğmuştur. Peygamberin ölümü üzerine Hz.Ali’yi halife / İmam yapmak isteyenlerin tutumuyla, yandaşlığıyla “Ali yanlılığı” demek olan Alevilik başlamıştır. Şiilik, yalnızca Şia mezheplerini içerir. Alevilik kavramı içerisinde Şii mezheplerle birlikte Batıni mezhep, tarikat ve akımlar da girer.
Kısaca Alevilik, Peygamber Muhammed’i izleyen üç halifeyi yasal ve uygun görmeyip Hz.Ali’yi halife ve imam kabul eden, onun soyundan gelen ya da izinden giden tüm Batini mezhep, tarikat ve akımları kapsayan, tarihsel süreç içerisinde kendine özgü ilke, kural ve törenler yaratan dinsel-inançsal, düşünsel-toplumsal bir sistemdir.
Zamanla Bektaşilik Aleviliğin içerisinde çıkarak Anadolu bağlamında Alevîliği örgütler, yeni bir biçim ve yorum kazandırır. Birlikte söylenerek “Alevilik-Bektaşilik” adını alır. Alevilik-Bektaşilikte Hz.Muhammed mürşit, Hz.Ali rehber Hacı Bektaşî Veli ise Pir kabul edilir. Hoşgörü üzerinde yeniden yorumlanan geleneksel Alevilik İslam öncesi öğelerle de yoğrularak Anadolu’ya özgü dinsel, düşünsel, siyasal bir inanç sistemi olur. Alevilik, bugün bir inanç zemini üzerinde kendine özgü bir yaşama kuralı bir yaşama biçimi oluşturmuştur. Bir bakıma Alevilik-Bektaşilik kendine özgü bir Anadolu Aleviliğidir.
Aleviliğin özünde On iki İmam ve Ali sevgisi / bağlılığı anlayışı vardır. Tüm inanç, tapınç düşünsel ve toplumsal kurumlarını bu alt yapı üzerine kurmuştur. Kuran ve hadisler karşısında kendini özgür ve bağımsız hisseder. İslamlığı ve İslamsal ilkeleri yorumlayarak daha özgür kılar kendini. Batıni akımı bu anlayıştan doğar.
Alevilik; bağımsız düşünceye, özgür davranışa çağın gidişi ile uygarlık buluşları arasında yaklaştırıcı yorumlara açıktır.
Buna karşın Sünnilik kesin ve değişmez ilkelere dayanır. İslam dininin getirdiği ve Peygamberin koyduğu şaşmaz, değişmez, hangi koşullarda olursa olsun uygulanması gerekli görülen kurallara bağlı kalır.
Alevilik insanı bir “düşünce varlığı” Sünnilikse Peygamberin koyduğu kurallar çerçevesinde bir “eylem varlığı” olarak algılar.