fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
İRŞÂDIN ÖNEMİ
Cenâb-ı Hakk’ın: "Biz bir Peygamber göndermedikçe azap etmeyiz." (İsra: 15) "Her kavmin bir yol göstericisi vardır." (Ra’d: 7) "Ve bizi takva sahiplerine önder kıl!" (Furkan: 74) ferman-ı İlâhîsi, "Rabbim beni terbiye etti de edebim ne güzel oldu." hadis-i şerifi, Kur’ân-ı Kerîm’in talimi, taharet ve abdestin alınması, Cibril-i Emin’in delaletiyle sema katlarının geçilmesi, rehbersiz yol katedilemeyeceğini öğretmektedir bize.
Ekim ve dikimi, ağaç ve bakımı çiftçiden, bahçıvandan; doğrama ve mobilyayı marangozdan; ev ve binayı mühendisten; dikiş ve nakışı terziden; tıbba ait bilgileri doktordan; her hususta malumatı bir örnekten talim eder insan.
Babasını kaybeden yetim, anasından mahrum olan öksüz, açlıktan karnına taş bağlayan fakir, Fedek’ten gelen arazinin mahsulünü yoksullara dağıtan zengin, Cibril’in önünde Kur’an öğrenen talebe, Ashab-ı Suffe’de tâbilerini eğiten muallim, en iyi şekilde çocuklarını yetiştiren aile reisi, halkına ve bütün insanlığa saadet getiren devlet başkanı ve her yönde insanlığa numûne olan Peygamberimiz (s.a.v.), en güzel mürşittir âleme. "Yemin ederim ki size! Allah’a ve son güne ümit besleyip de Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasûlünde pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab: 21)
İkrama layık bir insan şöyle dursun, işinin ehli bir sanatkârın elinde sair mahlukat bile bir çok işlemlerden geçerek faydalı bir hâle gelir. Dağların altında saklı, tozlu topraklı, şekilsiz maden taşları, fabrikada işlenerek; içindeki demir, kurşun, bakır, gümüş ve altınlar çıkarılarak değer kazanır. Budanıp, ilaçlanarak verimi artırılan bağ çubuklarından elde edilen üzümler, dalından kesilip, teknelerde çiğnenip, ocakta kaynatılarak pekmez olur. Güller ezilip-süzülür, fabrikada işlenir de en kıymetli esans olur. Fıkhen, eğitilmeyen köpeğin bile getirdiği av makbul değildir. Terbiyeden geçen şahin kuşunun hizmet ve değeri ise hiç tartışılmaz.
Ârif-i Billah Ebû Ali Dekkak (k.s.) (ö. 405/1015): “Kendiliğinden biten ağacın meyvesi olmaz. Bir meyvesi olsa dahi, tatsız olur. Alemde her şey sebebe bağlıdır. Terbiye yolundan olmayan mânevî doğuş, özürlü olur.” der (Behcetü’s-Seniyye; M. b. Abdullah Hânî). Peygamberimiz (s.a.v)’e: "Hurmaları aşılatalım mı Ya Rasûlallah?" diyen sahabeye Efendimiz (s.a.v.): "Tabiatini bozmayın." buyurur. Aşılattıklarında, iri iri tatlı hurmalar olunca, Peygamberimiz (s.a.v.): "Dünyayı, siz Ben’den daha iyi biliyorsunuz. Ben de ahireti sizden iyi biliyorum." buyururlar. Esâd-ı Erbili (k.s.) (ö. 1349/1931)’nin dergahında mânevî vazife verilen, evrad ü ezkâr alan kimseler için, "Aşılanmak" tabiri kullanılır.
Âdem olamaz ahsen-i takvîm ile ekrem
Takvadır eden ehlini insan-ı mükerrem
İlm ü amel etmezse eğer kalbini tenvir
Şeytan kesilir nefs-i habisi ile âdem
Takva eğitimi olan tasavvuf ocağında, nefsini ıslah ile rûhunu kemale erdirmeyen, hayvani bir hayat yaşar. Sami Ramazanoğlu (k.s.) (ö. 1984), Yahyalı’yı teşrifinde, etrafını çevreleyen o günün müderrisi hocalara: "Kim bizim zikrimizden ayrılırsa onlar için sıkıntılı bir hayat vardır.” (Tâhâ: 124) ayet-i celilesinin gereğince, ehlullahın yoluna girmeyenlerin de aynı akıbete düşeceğini anlatırlar. Hocalardan Mustan Efendi, Şeyh Mustafa Efendiye* (ö. 1939): "Kendimi Üstaz-ı Ekremin yanında, yularsız merkeb gibi gördüm." der ve mânen aşılanır, evrad ve ezkârını talim ederek, mürşid-i kamilin terbiyesi altına girer.
Dört mezhep imamımız ve ulema-i kiram; takva, ihlas ve ihsan mektebinin müdavimleridir.
İmam Malik (r.a.): "Fıkhı öğrenip de tasavvufu öğrenmemiş olan, fasıklığa; tasavvufu öğrenip, fıkhı öğrenmemiş olan, zındıklığa düçar olabilir; hem fıkhı ve hem de tasavvufu bir arada cem eden de hakikate ulaşır, der." (Aliyyü’l-Kârî, Fıkh-ı Maliki Şerhi, c.1, s. 33)
Ârifân-ı İlâhînin hayatlarına baktığımız zaman müşâhede etmekteyiz ki, gördükleri her varlık onları ibret ve irşada sevketmiştir.
Bayezid-i Bistami (k.s.) (ö. 234/848) rastladığı bir köpeğin, hâl diliyle: "Benim suçum ne ki bana köpek derisi, sana ise insanlık hilatı giydirdiler?" dediğini işitir. Üzerim kirlenip, abdestime-namazıma mani olmasın diye, yanından geçen köpekten kendini koruyunca da: "Üzerin pis ise, onu yedi bardak su temizler. Ama senin eteklerini çekişin kibrinden ise, yedi derya gönlündeki kiri temizleyemez." der köpek. Köpeği gördüğünde rengi değişip, yüzünü ekşittiğinde hayvan ona: "Yaratığını beğenmeyiş, Yaratanına dokunmaz mı?" deyince, ağlamaya başlar Bayezid (k.s.). Gel seninle arkadaş olalım da bana hatalarımı haber ver deyince, köpek: "Ya Bayezid! Sen, halkın makbûlüsün, ben ise merdûduyüm. Bir meclise varsan, seni baş köşeye koyarlar, beni ise kapı dışına atarlar." der ve ilave eder. "Sen tevekkül ehli de değilsin. Senin evinde bir küp buğday var, benim ise hiçbir şeyim yok. Allah’a teslim olur, ne bulursam onu yerim." Bayezid (k.s.), bu sözler karşısında duygulanarak, göz yaşlarıyla şöyle seslenir: "Ariflik iddiasında bulunan Bayezid’e köpekler de yoldaş olmuyor Ya Rabbi!"
Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) (ö. 297/909): "Murakabemde, Hakk’ın beni her an müşahede ettiğini tefekkür edişimde, bana bir kedi yol gösterdi." buyurur. Yoldan geçerken bir kedinin, fare deliğini gözetlerken, tüyünü bile hareket ettirmeden, pür dikkat avını beklediğini görür.
Bunun üzerine kalbine şöyle bir nida, ses gelir.
-Benim aşkımı, feyzimi, tecelli ve nurumu gözlemede, himmet ve gayretini bir kediden daha aşağı tutan Cüneyd.
Cüneyd-i Bağdadi (k.s.), bu söz üzerine, gösterdiği dikkatle, maksat ve gayesine ermiştir.
Ekim ve dikimi, ağaç ve bakımı çiftçiden, bahçıvandan; doğrama ve mobilyayı marangozdan; ev ve binayı mühendisten; dikiş ve nakışı terziden; tıbba ait bilgileri doktordan; her hususta malumatı bir örnekten talim eder insan.
Babasını kaybeden yetim, anasından mahrum olan öksüz, açlıktan karnına taş bağlayan fakir, Fedek’ten gelen arazinin mahsulünü yoksullara dağıtan zengin, Cibril’in önünde Kur’an öğrenen talebe, Ashab-ı Suffe’de tâbilerini eğiten muallim, en iyi şekilde çocuklarını yetiştiren aile reisi, halkına ve bütün insanlığa saadet getiren devlet başkanı ve her yönde insanlığa numûne olan Peygamberimiz (s.a.v.), en güzel mürşittir âleme. "Yemin ederim ki size! Allah’a ve son güne ümit besleyip de Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasûlünde pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab: 21)
İkrama layık bir insan şöyle dursun, işinin ehli bir sanatkârın elinde sair mahlukat bile bir çok işlemlerden geçerek faydalı bir hâle gelir. Dağların altında saklı, tozlu topraklı, şekilsiz maden taşları, fabrikada işlenerek; içindeki demir, kurşun, bakır, gümüş ve altınlar çıkarılarak değer kazanır. Budanıp, ilaçlanarak verimi artırılan bağ çubuklarından elde edilen üzümler, dalından kesilip, teknelerde çiğnenip, ocakta kaynatılarak pekmez olur. Güller ezilip-süzülür, fabrikada işlenir de en kıymetli esans olur. Fıkhen, eğitilmeyen köpeğin bile getirdiği av makbul değildir. Terbiyeden geçen şahin kuşunun hizmet ve değeri ise hiç tartışılmaz.
Ârif-i Billah Ebû Ali Dekkak (k.s.) (ö. 405/1015): “Kendiliğinden biten ağacın meyvesi olmaz. Bir meyvesi olsa dahi, tatsız olur. Alemde her şey sebebe bağlıdır. Terbiye yolundan olmayan mânevî doğuş, özürlü olur.” der (Behcetü’s-Seniyye; M. b. Abdullah Hânî). Peygamberimiz (s.a.v)’e: "Hurmaları aşılatalım mı Ya Rasûlallah?" diyen sahabeye Efendimiz (s.a.v.): "Tabiatini bozmayın." buyurur. Aşılattıklarında, iri iri tatlı hurmalar olunca, Peygamberimiz (s.a.v.): "Dünyayı, siz Ben’den daha iyi biliyorsunuz. Ben de ahireti sizden iyi biliyorum." buyururlar. Esâd-ı Erbili (k.s.) (ö. 1349/1931)’nin dergahında mânevî vazife verilen, evrad ü ezkâr alan kimseler için, "Aşılanmak" tabiri kullanılır.
Âdem olamaz ahsen-i takvîm ile ekrem
Takvadır eden ehlini insan-ı mükerrem
İlm ü amel etmezse eğer kalbini tenvir
Şeytan kesilir nefs-i habisi ile âdem
Takva eğitimi olan tasavvuf ocağında, nefsini ıslah ile rûhunu kemale erdirmeyen, hayvani bir hayat yaşar. Sami Ramazanoğlu (k.s.) (ö. 1984), Yahyalı’yı teşrifinde, etrafını çevreleyen o günün müderrisi hocalara: "Kim bizim zikrimizden ayrılırsa onlar için sıkıntılı bir hayat vardır.” (Tâhâ: 124) ayet-i celilesinin gereğince, ehlullahın yoluna girmeyenlerin de aynı akıbete düşeceğini anlatırlar. Hocalardan Mustan Efendi, Şeyh Mustafa Efendiye* (ö. 1939): "Kendimi Üstaz-ı Ekremin yanında, yularsız merkeb gibi gördüm." der ve mânen aşılanır, evrad ve ezkârını talim ederek, mürşid-i kamilin terbiyesi altına girer.
Dört mezhep imamımız ve ulema-i kiram; takva, ihlas ve ihsan mektebinin müdavimleridir.
İmam Malik (r.a.): "Fıkhı öğrenip de tasavvufu öğrenmemiş olan, fasıklığa; tasavvufu öğrenip, fıkhı öğrenmemiş olan, zındıklığa düçar olabilir; hem fıkhı ve hem de tasavvufu bir arada cem eden de hakikate ulaşır, der." (Aliyyü’l-Kârî, Fıkh-ı Maliki Şerhi, c.1, s. 33)
Ârifân-ı İlâhînin hayatlarına baktığımız zaman müşâhede etmekteyiz ki, gördükleri her varlık onları ibret ve irşada sevketmiştir.
Bayezid-i Bistami (k.s.) (ö. 234/848) rastladığı bir köpeğin, hâl diliyle: "Benim suçum ne ki bana köpek derisi, sana ise insanlık hilatı giydirdiler?" dediğini işitir. Üzerim kirlenip, abdestime-namazıma mani olmasın diye, yanından geçen köpekten kendini koruyunca da: "Üzerin pis ise, onu yedi bardak su temizler. Ama senin eteklerini çekişin kibrinden ise, yedi derya gönlündeki kiri temizleyemez." der köpek. Köpeği gördüğünde rengi değişip, yüzünü ekşittiğinde hayvan ona: "Yaratığını beğenmeyiş, Yaratanına dokunmaz mı?" deyince, ağlamaya başlar Bayezid (k.s.). Gel seninle arkadaş olalım da bana hatalarımı haber ver deyince, köpek: "Ya Bayezid! Sen, halkın makbûlüsün, ben ise merdûduyüm. Bir meclise varsan, seni baş köşeye koyarlar, beni ise kapı dışına atarlar." der ve ilave eder. "Sen tevekkül ehli de değilsin. Senin evinde bir küp buğday var, benim ise hiçbir şeyim yok. Allah’a teslim olur, ne bulursam onu yerim." Bayezid (k.s.), bu sözler karşısında duygulanarak, göz yaşlarıyla şöyle seslenir: "Ariflik iddiasında bulunan Bayezid’e köpekler de yoldaş olmuyor Ya Rabbi!"
Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) (ö. 297/909): "Murakabemde, Hakk’ın beni her an müşahede ettiğini tefekkür edişimde, bana bir kedi yol gösterdi." buyurur. Yoldan geçerken bir kedinin, fare deliğini gözetlerken, tüyünü bile hareket ettirmeden, pür dikkat avını beklediğini görür.
Bunun üzerine kalbine şöyle bir nida, ses gelir.
-Benim aşkımı, feyzimi, tecelli ve nurumu gözlemede, himmet ve gayretini bir kediden daha aşağı tutan Cüneyd.
Cüneyd-i Bağdadi (k.s.), bu söz üzerine, gösterdiği dikkatle, maksat ve gayesine ermiştir.