Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Semerkand'dan...ateşin yakmadığı aşık, dilaver selvi

menzilzafer

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
242
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
ÇOBANDAKI FERASET VE MARiFET





Abdullah bin Mübarek (rah) bir gün Medine dışında seyahat ediyordu. Yolda koyun otlatan genç bir çoban gördü. Gence acıdı. Bu zavallı genç, çocuklukta cobanlık yaparsa büyüyünce Allah Teala'nın ibadet ve marifetini nasıl öğrenir, diye düşündü ve kendi kendine, `Gideyim, ona Allah Teala'yı tanıması için bazı şeyler söyleyeyim, bir kaç mesele öğreteyim" deyip genç çobanın yanına geldi. Ona selam verip tanıştıktan sonra,

"Evladım, Allah Teala'yı bilir misin? diye sordu. Çoban,

"Kul sahibini nasıl bilmez?" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Allah Teala'yı ne ile nasıl tanıdın, kim öğretti? diye sordu. Çoban,

"Bu koyunlarımla tanıdım"
dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Bu koyunlarla O`nu ne şekilde tanıdın ki? diye sordu. Çoban,

"Düşünsene, bu bir kaç koyun sahipsiz ve çobansız olmaz, olan da bir işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyacak birisi lazımdır. Bundan anladım ki kainat, insanlar, cinler, hayvanlar, diğer canlılar ve şu üzerimde uçan kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır. Hem bunlar kendi kendine olmaz. Şu alemde ki binlerce çeşit varlıkları yaratan, koruyan, kollayan, hepsine gücü yeten biri vardır. Bu Allah Teala'dan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allah Teala'nın varlığını böylece bildim" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Allah Teala'yı nasıl bilirsin?" diye sordu. Çoban,

"O`nu hiçbir şeye benzetmeden bilirim" dedi.

"O`nun hiçbir şeye benzemediğini nasıl bildin?" diye sordu. Çoban,

"Yine bu koyunları düşünerek böyle olduğunu bildim" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Nasıl düşündün?" diye sordu. Çoban,

"Şöyle düşündüm: Ben bu koyunların çobanıyım, onları sevk ve idare ediyorum. Bakıyorum, ne onlar bana benziyor, ne de ben onlara. Bundan anladım ki, bir çoban koyunlarına benzemezse, bütün varlıkların sahibi olan Allah Teala da kullarına benzemez" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Güzel, doğru söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? diye sordu. Çoban,

"Ben bu sahralarda, nasıl ilim tahsil edebilirim ki" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Peki, bu ferasetle başka ne öğrenmişsin?" diye sordu. Çoban,

"Yüce Allah'ın yardımı ile üç çeşit ilim öğrendim. Bunlar gönül ilmi ve beden ilmidir" dedi. Abdullah bin Mübarek,

"Bunlar nelerdir?" diye sorunca, genç çoban şöyle açıkladı.

"Gönül ilmi şudur: Allah bana kalp verdi. Orayı kendisine muhabbet ve marifet yeri yaptı. İstedi ki bu kalp ile O`nu bileyim, tanıyayım ve seveyim. Ayrıca O`nun sevdiklerini de seveyim, sevmediklerine kalbimde yer vermeyeyim, onlardan uzak kalayım.

Dil ilmi şudur: Allah bana dil verdi. Bu dilimle kendisini zikretmemi, adını anmamı ve nimetlerini anlatmamı istedi. Dilime kötü sözü yasakladı.

Beden ilmi şudur: Yüce Allah bana beden verdi. Onunla kendisine hizmet ve ibadet yapmamı istedi. Hayırda koşmayı, kötü işlerden uzaklaşmayı emretti."


Genç çobandan bunları dinleyen Abdullah bin Mübarek, işittiklerine hayret etti. Çok memnun oldu. Çobanı tebrik etti ve ona,

"Ey genç, senin bu söylediklerin öncekilerin ve sonrakilerin bilmesi gereken ilimdir. İlmin aslını ve herkese lazım olanı sen söyledin. Şimdi o temiz gönlünle bana bir nasihat et"
dedi. Genç çoban şunları söyledi.

"Efendi, yüzünüzden alim bir zat olduğunuz belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendi iseniz artık insanlardan bir şey istemeyin, onlardan bir menfaat beklemeyin. Eger din ilmini dünya kazanmak icin ögrenmişseniz ahirette bir faydasını göremezsiniz, cennete giremezsiniz. Ayrıca vebali de sana kalır" dedi.

Abdullah bin Mübarek (rah), genç çobana dua ederek ve yüce Allah'a şükrederek oradan ayrıldı.





*******


ateşin yakmadığı aşık, dilaver selvi

semerkand yayınları

 

menzilzafer

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
242
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
ÇOBANDAKI FERASET VE MARiFET





KISSADAN DERSLER


Hz. Ali (r.a ) der ki:

"Küçük çocukken ölüp cennetin en yüksek yerlerine ulaşmak beni fazla sevindirmez. Beni sevindiren yüce Rabbimi tanıyarak ölmemdir. Bunun için yüce Allah'tan beni uzunca yaşatıp kendisini tanıtmasını isterim."


Velilerden Malik b. Dinar (rah), bir gün,

"Ah, ah! İnsanların coğu şu dünyada bir ömür yaşadı, yedi içti, gezdi, gördü fakat asıl işten bir tat alamadan, kokusunu koklamadan ölüp gitti"
dedi. Kendisine,

"Nedir o hiç tadını alamadıkları şey ?" diye sorulunca,

"Marifetullah (Yüce Allah'ı tanımak)" dedi.

Aklını ve kalbini kullanan kimseler için bütün kainat bir okuldur; alem her zerre ve kürresiyle sahibi yüce Allah'ı tanır. Marifet ilminin meyvesi takvadır. Kalpte Allah sevgisini artırmayan her ilim ve bilim, vebaldir.


Allah Teala buyurur ki:

"Allah dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiştir. ( Kur`àn ve kainat ayetlerini) ancak gerçek akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar."


Resülullah (sav) buyurur ki:

"Haramlardan sakın ki insanların en güzel ibadet edeni olasın. Allah'ın taksimine razı ol ki insanların en zengini olasın. Komşuna güzel davranıp iyilik yap ki gerçek mümin olasın. Kendin için sevdiğin ve istedigin şeyleri diğer insanlar için de iste ki hakiki müslüman olasın. Bir de çok gülme, hiç şüphesiz çok gülmek kalbi öldürür."






*******


ateşin yakmadığı aşık, dilaver selvi

semerkand yayınları

 

menzilzafer

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
242
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
O SENİ GÖRÜYORSA



Sehl b. Abdullah Tüsteri ( k.s ) anlatır:

"Allah kendisine rahmet etsin, bir gün dayım Muhammed b. Sivar bana, 'Seni yaratan Allah'ı zikretmez misin?I dedi. Ben de, "O`nu nasıl zikredeyim?" diye sordum. Dayım şöyle dedi. 'Yatağına girdiğin zaman dilini oynatmadan kalbinle "Allah benimle beraberdir, Allah bana bakmaktadır, Allah benim her hälimi görmektedir`diye düşün ve bunu içinden üç defa söyle."

Ben bunu üç defa söyledim; sonra gelip kendisine haber verdim. Bana, "Her gece on bir defa söyle" dedi. Bende söyledim. Kalbimde bu şekil zikirden bir tat olmuştu. Bir sene geçtikten sonra dayım bana, "Bu şekilde kabre girene kadar devam et; sana fayda verecek olan budur" dedi.

Ben de bu şekilde zikretmeye ve düşünmeye senelerce devam ettim; kalbimde yaptığım bu zikrin tadını buldum. Sonra, bir gün dayım bana şu tavsiyede bulundu: "Ey Sehl! Allah birisiyle beraber olunca, ona bakınca ve onun her halini görünce, o kimse Allah'a isyan eder mi? Sen de günah işlemekten sakın!"





*******


ateşin yakmadığı aşık, dilaver selvi

semerkand yayınları

 

menzilzafer

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
242
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
O SENİ GÖRÜYORSA





KISSADAN DERSLER



Zikir, içene fayda veren ilaca benzer. Zikri kim yaparsa fayda görür. Zikirle birlikte kalbe Allah sevgisi de yerleşir. Bu sevgi ile kul Rabbini tanır. O`nun her yerde kendisiyle birlikte olduğunu bilir, iman nuru ile bunu müşahede eder ve artık O`na karşı kusur işlemekten utanır. Takva, Mevla'ya karşı hayalı olmaktır.

Allah Teala buyurur ki:

"Allah'tan korkan muttaki kullar, bir kötülük yaptıklarında ya da kendisine zulmettiklerinde hemen Allah'ı hatırlarlar ve günahlarına tövbe istigfar ederler. Hem günahları Allah'tan başka kim bağışlar ki. Bir de onlar işledikleri kusurda bile bile ısrar etmezler."


Resülullah ( s.a.v ) buyurur ki:

"İmanın en faziletlisi Allah'ın her yerde seninle oldugunu bilmendir (ve O`na isyan etmekten haya etmendir)."





*******


ateşin yakmadığı aşık, dilaver selvi

semerkand yayınları

 
Üst Alt