Muhamed Dolaku
New member
- Katılım
- 2 Tem 2011
- Mesajlar
- 5,395
- Tepkime puanı
- 158
- Puanları
- 0
- Yaş
- 78
8. Ebû Hüreyre Abdurrahman İbni Sahr radıyallahu anhden rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.
Müslim, Birr 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9
Ebû Hüreyre
Müslüman olmadan önceki adı Abdüşems idi. Müslüman olduktan sonra Abdurrahman adını aldı. Birgün elbisesinin içinde bir kedi götürüyordu. Kendisini gören Resûl- i Ekrem Efendimiz:
- O nedir? diye sordu. Ebû Hüreyre:
- Kedi, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona Kedicik babası anlamında:
- Ebû Hüreyre! diye takıldı. O günden sonra bu künye ile tanındı ve asıl adı unutuldu. Kendisine Resûl-i Ekremin verdiği bu künye ile hitâp edilmesinden pek hoşlanırdı.
Ebû Hüreyre hicretin yedinci yılında müslüman oldu. Mescid-i Nebevînin sofasında yatıp kalkan ve kendilerine Ashâb-ı Suffe denen fakir müslümanlardan biriydi. Gece gündüz Peygamber Efendimizden ayrılmaz, ondan duyduğu hadisleri öğrenmeye çalışırdı. Peygamber Efendimizin hayatının son üç senesinde bizzat kendisinden ve diğer büyük sahâbîlerden duyduğu mükerrerleriyle birlikte 5374 hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Böylece ashâb-ı kirâmdan en çok hadis rivayet eden o olmuştur. Rivayetlerinin 609 tanesi hem Buhârî nin, hem de Müslimin Sahîhlerinde bulunmaktadır.
Kendisine pek çok hadis rivayet ettiğini söyleyenlere:
- Muhâcirînden olan kardeşlerimizi ticaretleri ve çarşılarda olan alış verişleri, ensardan olan kardeşlerimizi ziraatları ve hurmalıkları meşgul ederdi. Ben ise karın tokluğuna Hz. Peygamberden ayrılmaz, onların bulunmadıkları zamanlarda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bulunur ve onların ezberlemediklerini ezberlerdim, cevabını vermiştir.
Ebû Hüreyreden 800den fazla sahâbî ve tâbiî hadis rivayet etmiştir.
Hz. Ömerin hilâfeti zamanında bir müddet Bahreyn valiliği yapmış, sonra da hiçbir idârî görev kabul etmeyerek Medîne-i Münevverede yaşamıştır. Hicretin 59. yılında Medinede 78 yaşında iken Allahın rahmetine kavuşmuştur.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
İnsanlar genellikle dış görünüşe önem verirler. Güzel ve yakışıklı olanlarla varlıklı kimseler toplumda daha büyük itibar görürler. Çirkin ve fakir olanlara pek değer verilmez. Bu ölçüler ruh ve gönül dünyasını tanımayan sığ ve sathî kimselerin değer ölçüleridir.
Allah Teâlâ ise insanların davranışlarını iyi ve kötü olarak değerlendirirken ne beden güzelliğine, ne de mal varlığına bakar; çünkü bunlar gelip geçici değer ölçüleridir. Önemli olan ruh güzelliği ve gönül zenginliğidir. Daha da önemlisi bu ruh güzelliği ile gönül zenginliğinin iyi hâl, güzel davranış ve samimi ibadetler olarak dışa yansımasıdır. İnsanlara iyilik yapma heyecanıyla, Allaha kulluk edebilme aşkıyla yaşamaktır. Kalıcı olan, insanın gerçek değerini ortaya çıkaran işte bu meziyetleridir.
Hadîs-i şerîfin Sahîh-i Müslimdeki bir başka rivayetinde Allah Teâlânın kalble birlikte davranışlara ve ibadetlere değer verdiğini Peygamber Efendimiz şöyle belirtmektedir:
Allah Teâlâ sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize bakar (Müslim, Birr 34).
Allah Teâlânın kalbe ve davranışlara bakması demek, kalbin ve davranışların iyi olması hâlinde, onların sahibine sevap ve mükâfat vermesi demektir. Bir âyet-i kerîmede Allah Teâlânın maddî görüntülere değer vermediği, insanda mânevî güzellik aradığı şöyle ifade edilmiştir:
Sizi yanımızda değerli kılacak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak imân edip güzel ve hayırlı işler yapanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükâfat verilecektir [Sebe sûresi (34), 37].
Resûl-i Ekrem Efendimizin, kendi mübârek göğsüne, daha doğrusu kalbine işaret ederek üç defa: Takvâ işte şuradadır (Müslim, Birr 32; Tirmizî, Birr 18) buyurması, insanın gerçek değerinin ihlâslı bir kalbe sahip olmasıyla anlaşılacağını göstermektedir.
Helâller ile haramların kesin surette belli olduğunu, şüpheli görünen davranışlardan sakınmak gerektiğini açıkladığı meşhur hadîs-i şerîfin sonunda Peygamber Efendimiz kalbin önemini şöyle belirtir:
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir (Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107,108).
Bu hadis 1574 numaralı hadisin içinde tekrar gelecektir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ ibadetleri ve güzel davranışları değerlendirirken samimiyet derecesini, ihlâs ve iyi niyeti esas alır.
2. Kalb, Allahın çok değer verdiği, devamlı surette bakıp kontrol ettiği bir merkezdir. Bu sebeple onu kötü duygulardan arındırmak, dinin tavsiye ettiği güzel hâl ve davranışlara sahip kılmak gerekir.
3. İbadetleri makbul ve değerli kılan kalbdir. Bu sebeple öncelikle kalbi kin ve haset gibi mânevî ve ictimâî hastalıklardan arındırmalı, mükemmel hâle getirmeye çalışmalıdır.
- Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.
Müslim, Birr 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9
Ebû Hüreyre
Müslüman olmadan önceki adı Abdüşems idi. Müslüman olduktan sonra Abdurrahman adını aldı. Birgün elbisesinin içinde bir kedi götürüyordu. Kendisini gören Resûl- i Ekrem Efendimiz:
- O nedir? diye sordu. Ebû Hüreyre:
- Kedi, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona Kedicik babası anlamında:
- Ebû Hüreyre! diye takıldı. O günden sonra bu künye ile tanındı ve asıl adı unutuldu. Kendisine Resûl-i Ekremin verdiği bu künye ile hitâp edilmesinden pek hoşlanırdı.
Ebû Hüreyre hicretin yedinci yılında müslüman oldu. Mescid-i Nebevînin sofasında yatıp kalkan ve kendilerine Ashâb-ı Suffe denen fakir müslümanlardan biriydi. Gece gündüz Peygamber Efendimizden ayrılmaz, ondan duyduğu hadisleri öğrenmeye çalışırdı. Peygamber Efendimizin hayatının son üç senesinde bizzat kendisinden ve diğer büyük sahâbîlerden duyduğu mükerrerleriyle birlikte 5374 hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Böylece ashâb-ı kirâmdan en çok hadis rivayet eden o olmuştur. Rivayetlerinin 609 tanesi hem Buhârî nin, hem de Müslimin Sahîhlerinde bulunmaktadır.
Kendisine pek çok hadis rivayet ettiğini söyleyenlere:
- Muhâcirînden olan kardeşlerimizi ticaretleri ve çarşılarda olan alış verişleri, ensardan olan kardeşlerimizi ziraatları ve hurmalıkları meşgul ederdi. Ben ise karın tokluğuna Hz. Peygamberden ayrılmaz, onların bulunmadıkları zamanlarda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bulunur ve onların ezberlemediklerini ezberlerdim, cevabını vermiştir.
Ebû Hüreyreden 800den fazla sahâbî ve tâbiî hadis rivayet etmiştir.
Hz. Ömerin hilâfeti zamanında bir müddet Bahreyn valiliği yapmış, sonra da hiçbir idârî görev kabul etmeyerek Medîne-i Münevverede yaşamıştır. Hicretin 59. yılında Medinede 78 yaşında iken Allahın rahmetine kavuşmuştur.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
İnsanlar genellikle dış görünüşe önem verirler. Güzel ve yakışıklı olanlarla varlıklı kimseler toplumda daha büyük itibar görürler. Çirkin ve fakir olanlara pek değer verilmez. Bu ölçüler ruh ve gönül dünyasını tanımayan sığ ve sathî kimselerin değer ölçüleridir.
Allah Teâlâ ise insanların davranışlarını iyi ve kötü olarak değerlendirirken ne beden güzelliğine, ne de mal varlığına bakar; çünkü bunlar gelip geçici değer ölçüleridir. Önemli olan ruh güzelliği ve gönül zenginliğidir. Daha da önemlisi bu ruh güzelliği ile gönül zenginliğinin iyi hâl, güzel davranış ve samimi ibadetler olarak dışa yansımasıdır. İnsanlara iyilik yapma heyecanıyla, Allaha kulluk edebilme aşkıyla yaşamaktır. Kalıcı olan, insanın gerçek değerini ortaya çıkaran işte bu meziyetleridir.
Hadîs-i şerîfin Sahîh-i Müslimdeki bir başka rivayetinde Allah Teâlânın kalble birlikte davranışlara ve ibadetlere değer verdiğini Peygamber Efendimiz şöyle belirtmektedir:
Allah Teâlâ sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize bakar (Müslim, Birr 34).
Allah Teâlânın kalbe ve davranışlara bakması demek, kalbin ve davranışların iyi olması hâlinde, onların sahibine sevap ve mükâfat vermesi demektir. Bir âyet-i kerîmede Allah Teâlânın maddî görüntülere değer vermediği, insanda mânevî güzellik aradığı şöyle ifade edilmiştir:
Sizi yanımızda değerli kılacak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak imân edip güzel ve hayırlı işler yapanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükâfat verilecektir [Sebe sûresi (34), 37].
Resûl-i Ekrem Efendimizin, kendi mübârek göğsüne, daha doğrusu kalbine işaret ederek üç defa: Takvâ işte şuradadır (Müslim, Birr 32; Tirmizî, Birr 18) buyurması, insanın gerçek değerinin ihlâslı bir kalbe sahip olmasıyla anlaşılacağını göstermektedir.
Helâller ile haramların kesin surette belli olduğunu, şüpheli görünen davranışlardan sakınmak gerektiğini açıkladığı meşhur hadîs-i şerîfin sonunda Peygamber Efendimiz kalbin önemini şöyle belirtir:
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir (Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107,108).
Bu hadis 1574 numaralı hadisin içinde tekrar gelecektir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ ibadetleri ve güzel davranışları değerlendirirken samimiyet derecesini, ihlâs ve iyi niyeti esas alır.
2. Kalb, Allahın çok değer verdiği, devamlı surette bakıp kontrol ettiği bir merkezdir. Bu sebeple onu kötü duygulardan arındırmak, dinin tavsiye ettiği güzel hâl ve davranışlara sahip kılmak gerekir.
3. İbadetleri makbul ve değerli kılan kalbdir. Bu sebeple öncelikle kalbi kin ve haset gibi mânevî ve ictimâî hastalıklardan arındırmalı, mükemmel hâle getirmeye çalışmalıdır.