Muhamed Dolaku
New member
- Katılım
- 2 Tem 2011
- Mesajlar
- 5,395
- Tepkime puanı
- 158
- Puanları
- 0
- Yaş
- 78
274. Ebüd-Derdâ Uveymir radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken duydum:
Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allahdan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.
Ebû Dâvûd, Cihâd 70. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 24; Nesâî, Cihâd 43
Ebüd-Derdâ
Adı Uveymir İbni Zeyd olmakla beraber Ebüd-Derdâ künyesiyle tanındı. Bedir Gazvesi esnasında müslüman oldu. İlk zamanlar ticaret yapardı. Fakat ticaretle ibadeti bir arada yürütemeyeceğini anlayınca ticareti bıraktı. Kurân-ı Kerîmi ezberleyerek tamamını Resûl-i Ekremin huzurunda okudu. Peygamber Efendimizle birlikte birçok savaşa katıldı.
Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan Yermük harbinde ordu kadısı (kazasker) olarak bulundu. O tarihten itibaren de ordu kadılığı müessesesi başlamış oldu. Hz. Ömer devrinde Şamlılara Hz. Peygamberin sünnetini ve Kurân-ı Kerîm kırâatini öğretmek üzere oraya gidip yerleşti. Daha sonra da Şam kadısı oldu. 28 (649) yılında Kıbrısın fethine katıldı.
Ebüd-Derdâ zâhidâne bir hayat yaşardı. Yaptığı her işte Allahın rızasını arar, âhiret hesabını gözetir, halkı iyilik ve ibadet etmeye teşvik eder, kendisi de ailesini ihmâl edecek kadar ibadet ederdi. Hz. Peygamberin onunla kardeş yaptığı Selman-ı Fârisî birgün Ebüd-Derdâyı ziyarete gelmişti. Hanımı Ümmüd-Derdâyı pejmürde bir kılıkta görünce, bunun sebebini sordu. O da:
- Kardeşinin dünyaya baktığı yok. Geceleri namaz kılar, gündüzleri oruç tutar, dedi.
Selmân-ı Fârisî Ebüd-Derdânın yanına vardı. Ebüd-Derdâ onun gelişine pek sevindi ve kendisine yemek getirdi. Selmân:
- Sen de ye, dedi. Ebüd-Derdâ:
- Ben oruçluyum, deyince, Selmân:
- Sen yemezsen ben de yemem, dedi ve ona orucunu bozdurdu. Selman o geceyi Ebüd-Derdânın evinde geçirdi. Gece olunca Ebüd-Derdâ namaza kalktı. Fakat Selman ona engel oldu ve Resûl-i Ekremin buyurduğu gibi:
- Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır. Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Bazan oruç tut, bazan tutma. Namazını kıl, ailenle meşgul ol ve böylece her hak sahibine hakkını ver, dedi. Sabah vakti yaklaşınca Selmân kalktı, ona da şimdi kalkıp namaz kılabileceğini söyledi. Bir miktar nâfile namaz kıldılar. Sonra da sabah namazını kılmak üzere Mescid-i Nebevîye geldiler.
Namazdan sonra Ebüd-Derdâ Hz. Peygambere yaklaşarak Selmân-ı Fârisînin kendisine yaptıklarını anlattı. O zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz:
- Ebüd-Derdâ! Selmânın da dediği gibi, vücudunun senin üzerinde hakkı vardır, buyurdu.
Ebüd-Derdânın ibadeti, daha çok düşünme ve ibret alma şeklindeydi. Bir saat düşünmek, bütün gece namaz kılmaktan hayırlıdır derdi. Sabah namazını kıldıktan sonra Kurân-ı Kerîmden bir cüz okur, sonra talebelerini okutmaya başlardı. Dünyaya, dünyalığa değer vermezdi. Kızı Derdâya Yezid İbni Muâviye gibi zengin biri tâlip olduğu hâlde kabul etmemiş, onu fakir bir müslümanla evlendirmişti.
Hz. Peygamberin kendisi hakkında ümmetimin hakîmi dediği rivayet edilen Ebüd-Derdâ, insanın bildikleriyle amel etmesine büyük önem verirdi.
İlim öğrenmeye pek meraklı idi; bu maksatla uzak yerlere gitmekten çekinmezdi. Hz. Peygamberden 179 hadis rivayet etti. Ebüd-Derdâ 31 (651) veya 32 (652) yılında Şamda vefat etti. Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
Bir önceki hadîs-i şerîfte, cennetle müjdelenen on bahtiyardan biri olan Sa`d İbni Ebû Vakkasla ilgili bir haber okumuştuk. Oğlu Mus`abın söylediğine göre, Hz. Sa`d bir defasında, kendisinin bazı müslümanlara göre daha üstün olduğunu düşünmüştü. Ashâb-ı kirâmın en cesurlarından ve en cömertlerinden biri olması, herhâlde onda böyle bir duygu uyandırmıştı. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onun bu düşüncesini öğrenince kendisini derhal uyardı:
- Eğer savaşta Allah size yardım ediyorsa, düşmanlarınızı yeniyor ve ganimetler kazanıyorsanız, zenginlerinizin serveti çoğalıyorsa, bütün bunlar sadece sizin yiğitliğiniz ve gayretiniz sebebiyle değil, içinizdeki zayıf ve gösterişsiz kimselerin Allah katındaki değeri sebebiyledir, buyurdu. Böylece ashâb-ı kirâm, birçoklarının beğenip önem vermediği o gösterişsiz, boynu bükük, gönlü kırık insanların Allah katında hatırlı, değerli ve duaları makbûl birer insan olduğunu öğrendi.
Bir defasında Hz. Peygamber bu gerçeği şöyle dile getirdi:
Allah bu ümmete, aralarındaki zayıfların duası, ibadeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir (Nesâî, Cihâd 43).
Bu gerçeği şöyle anlamak gerekir: Böylesi insanların gözü ve gönlü dünyaya tok olduğu için, onların duası daha içten, ibadetleri daha samimidir. Bir savaşta Allahım! Müslümanları muzaffer eyle! diye dua ettikleri zaman, Allah Teâlâ onların hatırını kırmaz, dua ve niyazlarını kabul eder.
Onlar yoksulluğu bir fâcia saymaz ve hâllerinden kimseye şikâyet etmezler. İçinde bulundukları durumu, Allahın bir takdiri diye benimserler. Fakirlere yardım eden zenginlere Allah Teâlânın daha çok vermesi için dua ederler. Ümmet-i Muhammed sıkıntıya düşmesin diye Cenâb-ı Hakka yalvarıp yakarırlar. İşte onların gönlü böylesine zengin ve insanlar için böylesine sevgi doludur.
Peygamber Efendimiz çok sevdiği sahâbîsi Sa`d İbni Ebû Vakkâsın şahsında ümmetini uyarmış oluyor. Fakir ve kimsesiz müslümanları hor görmenin, küçümsemenin, onlara karşı kibirli davranmanın aslâ doğru olmayacağını hatırlatıyor ve ümmetine sanki şöyle sesleniyor:
- Fakir, yoksul deyip geçmeyin. Onların arasında Allaha çok yakın olanlar vardır. O gönlü kırıkların duası, hiçbir engele çarpmadan doğrudan Cenâb-ı Hakkın yüce katına ulaşır. Onlar paramız, pulumuz yok diye sızlanmazlar. Dünyada sahip olamadıklarının kat kat fazlasını âhirette elde edeceklerinden şüphe etmezler. Bu sebeple alın yazılarından dolayı şikâyette bulunmazlar. Herşeyin Allahdan geldiğini ve onun öyle münasip gördüğünü bilirler. Onun asla kuluna zulmetmeyeceğine gönülden inanırlar ve hâllerine hamd ederler.
İşte bu sebeple ey müslümanlar, fakir ve çâresiz müminlerin sizin için bir nimet olduğunu bilin. Onların sevgisini kazanmaya ve dualarını almaya bakın!..
Kâinâtın Güneşi Efendimizin bu konudaki buyruklarından çıkan sonuç işte budur.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Öyle yoksul ve çâresiz kimseler vardır ki, dünyaya aşırı bağlı olmadıkları için duaları daha samimi, ibadetleri daha içtendir.
2. Bu sebeple onların gönlünü kazanmalı ve dualarını almalıdır.
3. Bütün insanlara, özellikle de güçsüzlere ve gönlü kırıklara karşı mütevâzi olmalıdır.
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken duydum:
Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allahdan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.
Ebû Dâvûd, Cihâd 70. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 24; Nesâî, Cihâd 43
Ebüd-Derdâ
Adı Uveymir İbni Zeyd olmakla beraber Ebüd-Derdâ künyesiyle tanındı. Bedir Gazvesi esnasında müslüman oldu. İlk zamanlar ticaret yapardı. Fakat ticaretle ibadeti bir arada yürütemeyeceğini anlayınca ticareti bıraktı. Kurân-ı Kerîmi ezberleyerek tamamını Resûl-i Ekremin huzurunda okudu. Peygamber Efendimizle birlikte birçok savaşa katıldı.
Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan Yermük harbinde ordu kadısı (kazasker) olarak bulundu. O tarihten itibaren de ordu kadılığı müessesesi başlamış oldu. Hz. Ömer devrinde Şamlılara Hz. Peygamberin sünnetini ve Kurân-ı Kerîm kırâatini öğretmek üzere oraya gidip yerleşti. Daha sonra da Şam kadısı oldu. 28 (649) yılında Kıbrısın fethine katıldı.
Ebüd-Derdâ zâhidâne bir hayat yaşardı. Yaptığı her işte Allahın rızasını arar, âhiret hesabını gözetir, halkı iyilik ve ibadet etmeye teşvik eder, kendisi de ailesini ihmâl edecek kadar ibadet ederdi. Hz. Peygamberin onunla kardeş yaptığı Selman-ı Fârisî birgün Ebüd-Derdâyı ziyarete gelmişti. Hanımı Ümmüd-Derdâyı pejmürde bir kılıkta görünce, bunun sebebini sordu. O da:
- Kardeşinin dünyaya baktığı yok. Geceleri namaz kılar, gündüzleri oruç tutar, dedi.
Selmân-ı Fârisî Ebüd-Derdânın yanına vardı. Ebüd-Derdâ onun gelişine pek sevindi ve kendisine yemek getirdi. Selmân:
- Sen de ye, dedi. Ebüd-Derdâ:
- Ben oruçluyum, deyince, Selmân:
- Sen yemezsen ben de yemem, dedi ve ona orucunu bozdurdu. Selman o geceyi Ebüd-Derdânın evinde geçirdi. Gece olunca Ebüd-Derdâ namaza kalktı. Fakat Selman ona engel oldu ve Resûl-i Ekremin buyurduğu gibi:
- Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır. Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Bazan oruç tut, bazan tutma. Namazını kıl, ailenle meşgul ol ve böylece her hak sahibine hakkını ver, dedi. Sabah vakti yaklaşınca Selmân kalktı, ona da şimdi kalkıp namaz kılabileceğini söyledi. Bir miktar nâfile namaz kıldılar. Sonra da sabah namazını kılmak üzere Mescid-i Nebevîye geldiler.
Namazdan sonra Ebüd-Derdâ Hz. Peygambere yaklaşarak Selmân-ı Fârisînin kendisine yaptıklarını anlattı. O zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz:
- Ebüd-Derdâ! Selmânın da dediği gibi, vücudunun senin üzerinde hakkı vardır, buyurdu.
Ebüd-Derdânın ibadeti, daha çok düşünme ve ibret alma şeklindeydi. Bir saat düşünmek, bütün gece namaz kılmaktan hayırlıdır derdi. Sabah namazını kıldıktan sonra Kurân-ı Kerîmden bir cüz okur, sonra talebelerini okutmaya başlardı. Dünyaya, dünyalığa değer vermezdi. Kızı Derdâya Yezid İbni Muâviye gibi zengin biri tâlip olduğu hâlde kabul etmemiş, onu fakir bir müslümanla evlendirmişti.
Hz. Peygamberin kendisi hakkında ümmetimin hakîmi dediği rivayet edilen Ebüd-Derdâ, insanın bildikleriyle amel etmesine büyük önem verirdi.
İlim öğrenmeye pek meraklı idi; bu maksatla uzak yerlere gitmekten çekinmezdi. Hz. Peygamberden 179 hadis rivayet etti. Ebüd-Derdâ 31 (651) veya 32 (652) yılında Şamda vefat etti. Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
Bir önceki hadîs-i şerîfte, cennetle müjdelenen on bahtiyardan biri olan Sa`d İbni Ebû Vakkasla ilgili bir haber okumuştuk. Oğlu Mus`abın söylediğine göre, Hz. Sa`d bir defasında, kendisinin bazı müslümanlara göre daha üstün olduğunu düşünmüştü. Ashâb-ı kirâmın en cesurlarından ve en cömertlerinden biri olması, herhâlde onda böyle bir duygu uyandırmıştı. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onun bu düşüncesini öğrenince kendisini derhal uyardı:
- Eğer savaşta Allah size yardım ediyorsa, düşmanlarınızı yeniyor ve ganimetler kazanıyorsanız, zenginlerinizin serveti çoğalıyorsa, bütün bunlar sadece sizin yiğitliğiniz ve gayretiniz sebebiyle değil, içinizdeki zayıf ve gösterişsiz kimselerin Allah katındaki değeri sebebiyledir, buyurdu. Böylece ashâb-ı kirâm, birçoklarının beğenip önem vermediği o gösterişsiz, boynu bükük, gönlü kırık insanların Allah katında hatırlı, değerli ve duaları makbûl birer insan olduğunu öğrendi.
Bir defasında Hz. Peygamber bu gerçeği şöyle dile getirdi:
Allah bu ümmete, aralarındaki zayıfların duası, ibadeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir (Nesâî, Cihâd 43).
Bu gerçeği şöyle anlamak gerekir: Böylesi insanların gözü ve gönlü dünyaya tok olduğu için, onların duası daha içten, ibadetleri daha samimidir. Bir savaşta Allahım! Müslümanları muzaffer eyle! diye dua ettikleri zaman, Allah Teâlâ onların hatırını kırmaz, dua ve niyazlarını kabul eder.
Onlar yoksulluğu bir fâcia saymaz ve hâllerinden kimseye şikâyet etmezler. İçinde bulundukları durumu, Allahın bir takdiri diye benimserler. Fakirlere yardım eden zenginlere Allah Teâlânın daha çok vermesi için dua ederler. Ümmet-i Muhammed sıkıntıya düşmesin diye Cenâb-ı Hakka yalvarıp yakarırlar. İşte onların gönlü böylesine zengin ve insanlar için böylesine sevgi doludur.
Peygamber Efendimiz çok sevdiği sahâbîsi Sa`d İbni Ebû Vakkâsın şahsında ümmetini uyarmış oluyor. Fakir ve kimsesiz müslümanları hor görmenin, küçümsemenin, onlara karşı kibirli davranmanın aslâ doğru olmayacağını hatırlatıyor ve ümmetine sanki şöyle sesleniyor:
- Fakir, yoksul deyip geçmeyin. Onların arasında Allaha çok yakın olanlar vardır. O gönlü kırıkların duası, hiçbir engele çarpmadan doğrudan Cenâb-ı Hakkın yüce katına ulaşır. Onlar paramız, pulumuz yok diye sızlanmazlar. Dünyada sahip olamadıklarının kat kat fazlasını âhirette elde edeceklerinden şüphe etmezler. Bu sebeple alın yazılarından dolayı şikâyette bulunmazlar. Herşeyin Allahdan geldiğini ve onun öyle münasip gördüğünü bilirler. Onun asla kuluna zulmetmeyeceğine gönülden inanırlar ve hâllerine hamd ederler.
İşte bu sebeple ey müslümanlar, fakir ve çâresiz müminlerin sizin için bir nimet olduğunu bilin. Onların sevgisini kazanmaya ve dualarını almaya bakın!..
Kâinâtın Güneşi Efendimizin bu konudaki buyruklarından çıkan sonuç işte budur.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Öyle yoksul ve çâresiz kimseler vardır ki, dünyaya aşırı bağlı olmadıkları için duaları daha samimi, ibadetleri daha içtendir.
2. Bu sebeple onların gönlünü kazanmalı ve dualarını almalıdır.
3. Bütün insanlara, özellikle de güçsüzlere ve gönlü kırıklara karşı mütevâzi olmalıdır.