Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

peygamberimizin sevdiği ve sevmediği isimler hadis olarak

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CİHANER: (Fars.) Er. Dünyaya bedel kişi, yiğit.
CİHANFER: (Fars.) Ka. Cihanı, dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı.
CİHANGİR: (Fars.) Er. Dünyaya egemen olan, dünyayı zabteden kimse.
Fatih. Osmanlı şehzadelerinin ortak adıdır.
CİHANGÜL: (Fars.) Ka. (bkz. Cihan).
CİHANMERT: (Fars.) Er. (bkz. Cihaner).
CİHANNUR: (Fars.). Dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı. TürkHind
padişahı Ekber'in büyük oğlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CİHANSER: (Fars.). Cihan'ın başı. Kadın ve erkek adı olarak
kullanılır.
CİHANSUZ: (Fars.) Ka. 1. Cihan yakan. 2. Gaznclilerdcn Buhran Şahı
mağlup edip, Gaznice ve Büst şehirlerini yakıpyıkan, gaddar vahşi
AlaeddinHüseyirie verilen ad.
CİHANŞAH: (Fars.) Er. Cihan'ın şah'ı. KaraKoyunlu padişahlarından
Timur'un ölümünden sonra kaybedilen yerleri geri almıştır.
CİLASUN: (Tür.) Er. Babayiğit, boylu, boslu, delikanlı, gürbüz.
CİLVE: (Ar.) Ka. 1. Hoşa gitmek için yapılan davranış. 2. İşve, naz.
3. Yeni gelin duvağının kaldırılması merasiminin ve bu münasebetle güveyin
geline verdiği hediyenin (Türk yüz görümlüğü) adıdır.
CİNAN: (Ar.). Cenneüer, yedi göğün üstünde ve Arş ile Kürsi'nin
altındaki sekiz cennet. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
CİNUÇEN: (Tür.) Er. Üstün, galip, zafer kazanmış.
CİRYAL: (Ar.) Ka. 1. Bir nevi kırmızı boya. 2. Altının kırmızılığı.
3. Temiz renk. 4. Saf.
CİVAN: (Fars.) Er. Genç, delikanlı, yakışıklı. (bkz. Cevan, cuvan).
CİVANBAHT: (Fars.) Er. Mutlu, şanslı (kimse).
CİVANMERT: (Fars.) Er. Cömert, eli açık genç, delikanlı.
COŞAN: (Tür.) Er. Coşku duyan, heyecanlı (kimse).
COŞ AR:(bkz. Coşan).
COŞKUN: (Tür.) Er. 1. Coşmuş, galeyana gelmiş. 2. Duyarlı, aşın
hareketli.
COŞKUNER: (Tür.) Er. Coşan kimse.
COŞKUNSU: (Tür.) Er. Sel, gürültüyle akan su.
CÖMERT: (Tür.) Er. 1. Elinde olanı harcayan, eli açık. 2. Başkalarına
yardımdan kaçınmayan.
CUDİ: (Ar.) Er. 1. Cömert, eli açık. 2. İyilik severlikle ilgili.
Dicle nehri kıyısında bir dağ. Nuh'un gemisinin tufandan sonra bu dağın üzerinde
durduğu söylenir.
CUDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Cudi).
CUMA: (Ar.) Er. 1. Haftanın beşinci günü. 2. Müslümanların ibadet ve
Bayram günü. 3. Cuma günü kılınan öğle namazı. 4. Toplanma. Surei Cuma Kur'an'm
62. suresi.
CUMALİ: (Tür.) Er. Cuma günü doğan.
CUMHUR: (Ar.) Er. 1. Halk, ahali. 2. Kalabalık, başıboş kalabalık. 3.
Takım, heyet. Tekke musikisinde koro tarafından okunan ilahi.
CÜBEYR: (Ar.) Er. Küçük kahraman, küçük yiğit. Sahabe
isimlerindendir.
CÜHEYNE: (Ar.) Er. Ünlü bir Arap kabilesidir. KızıldenizVadi'lKura
arasında yaşamaktadırlar.
CÜMANE: (Ar.) Ka. Tek inci anlamında. Hz. Ali (r.a.)'nin kızkardeşi
ve Rasulullah'ın amcasının kızı olan hanım sahabi.
CÜNEYD: (Ar.) Er. 1. Küçük asker, askercik. Cüneydi Bağdadi: Ünlü
mutasavvıf.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ç ile başlayan isimler


ÇAĞA: (Tür.). Çocuk.
ÇAĞAÇAR: (Tür.) Er. Çağ açacak kimse.
ÇAĞAKAN: (Tür.) Er. Çağı yakalayan, çağdaş.
ÇAĞAN: (Tür.) Er. Bayram, şenlik.
ÇAĞANAK: (Tür.) Er. Körfez, liman.
ÇAĞAR: (Tür.) Er. 1. Bayram. 2. Kalın ve kuvvetli deve kösteği. 3. Doğan kuşu.
ÇAĞATAY: (Tür.) Er. 1. Yavru at, tay. 2. Doğu Türklerine, lehçelerine dayanılarak verilan ad. Çağatay Han: Cengiz Han'ın 2. oğlu Çağatay. Müslümanlara ve dinin emirlerine karşı politika uygulamakta ve Moğol yasasını tatbik etmekteydi. Gusl abdcstini yasaklamıştı. Hristiyan dostu olarak bilinmektedir. Marco Polo kendisinin vaftiz edildiğini kaydetmiştir.
ÇAĞILI: (Tür.). 1. Çağla ilgili. 2. Çakıl. 3. Çağla. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇAĞIN: (Tür.). Yıldırım, şimşek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇAĞKAR: (Tür.) Er. Canlı, dinamik, çalışkan.
ÇAĞLA: (Tür.) Ka. Olgunlaşmamış meyve, bazı meyvelerin olgunlaşmadan, henüz yeşilken yenen hali.
ÇAĞLAR: (Tür.). Çağlayan, şelale (bkz. Şelale). Erkek ve kadın adı olarak da kullanılır.
ÇAĞMAN: (Tür.) Er. Çağın insanı.
ÇAĞNUR: (Tür.) Er. Çağın nuru, zamanın nuru. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇAĞRI: (Tür.) Er. 1. Çakır gözlü. 2. Mavi hareli göz. Çağrı bey (9901060). Büyük Selçuklu devleti hükümdarı Tuğrul beyin kardeşi. Çağn bey müslüman olduğunda Davud ismini aldı. Kardeşi Tuğrul ise Muhammed ismini almıştır.
ÇAKA BEY: (Tür.) Er. Oğuzların Çavuldur boyundan olan Türk beyi. XI. yy. ilk yansında İzmir bölgesinin hakimi oldu.
ÇAKAR: (Tür.) Er. Parıldayan, ışık veren.
ÇAKIR: (Tür.). Mavimsi, mavi renkli, gri benekli gözleri olan kişi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇAKMAN: (Tür.) Er. 1. Amacına erişen, ulaşan kimse. 2. Süt mavisi.
ÇAKMUR: (Tür.) Er. 1. Yan uykulu bakış. 2. Sert taş. 3. Pinti.
ÇALAP: (Tür.). 1. Tanrı. 2. Ateş. isim olarak kullanılmaz.
ÇALAPKULU: (Tür.) Er. Tann kulu Abdullah.
ÇALAPÖVER: (Tür.) Er. Tann'mn övgüsüne mazhar olmuş kişi.
Ç ALG AN: (Tür.) Er. Yatağı taşlık olan ve gürültüyle akan su.
ÇALKIN: (Tür.) Er. Alev.
ÇAPAN: (Tür.) Er. Tatar, ulak, postacı.
ÇAV AŞ: (Tür.) Er. 1. Güneş. Güneşli yer. 2. Güney.
CAVLAN: (Tür.). Büyük çağlayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇAVLI: (Tür.). Ava alıştınlmamıaş doğan. Çavlı Çandar. (Öl. 1146). Selçuklu emiri. Sultan Mesud döneminde yararlı işler yaptı.
ÇAYKARA: (Tür.). Küçük akarsu, yazın kuruyan küçük akarsu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇELEBİ: (s.) Er. 1. Efendi, nazik ve kibar. 2. Şehir terbiyesi almış okuryazar kimse. 3. Osmanlı devletinin ilk devirlerinde şehzadelere verilen unvan. Musa Çelebi, Süleyman Çelebi. Mevlevi tarikatının başı bu adla anılırdı. Mevlana veya Hacı Bektaş soyundan olan kimse.
ÇELEN: (Tür.) Er. 1. Yakışıklı delikanlı. 2. Tepelerin kar tutmayan kuytu yeri. 3. Açıkgöz, becerikli, kurnaz. 4. Evlerin dışında bulunan saçak.
ÇELGİN: (Tür.) Ka. Yaralanarak kaçan av hayvanı.
ÇELİK: (Tür.) Er. 1. Su verilip sertleştirilen demir. 2. Çok güçlü kuvvetli. 3. Kısa kesilmiş dal.
ÇELİKEL: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü el.
ÇELİKER: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü kimse.
ÇELİKHAN: (Tür.) Er. Güçlü hakan, yönetici.
ÇELİKKAN: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen kimse.
ÇELİKÖZ: (Tür.) Er. (bkz. Çelik).
ÇELİKSU: (Tür.) Er. (bkz. Çelik).
ÇELİKYAY: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli.
CEMAN: (Fars.) Ka. 1. Salma salma yürüyen. 2. Nazlı sevgili.
ÇEMENZAR: (Fars.) Ka. OÜak. Çimenlik.
ÇERAĞ: (Fars.) Er. 1. Yağ kandili, lamba, mum. 2. Atın şaha kalkması. 3. Çırak edilme. 4. Bir memuriyete ve ihsana nail olan. 5. Vazifesinden emekli edilen.
ÇERME: (Tür.) Er. 1. Çay kıyılarında sulu ve yeşil yer. 2. Akarsulann topraktan çıkan sızıntısı. 3. Kaynak.
ÇEŞMAN: (Fars.). Gözler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇEŞMİAHU: (Fars.) Ka. Ahu gözlü kadın, ceylan gözlü güzel.
ÇEŞMİNAZ: (Fars) Ka. 1. Süzerek hakma, bakış. 2. Nazlı nazlı bakan göz. 3. Güzel gözlü sevgili.
ÇEŞPAN: (Fars.). Layık, uygun, münasip, yakışır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇERİ: (Tür.). Asker, savaşçı.
ÇETİN: (Tür.) Er. 1. Sert, işlenmesi, elde edilmesi, çözümü zor, sarp, müşkil. 2. İnatçı, azimli, şedid.
ÇETİNALP: Er. (bkz. Alp).
ÇETİNAY: (Tür.) Er. (bkz. Çetin).
ÇETİNEL: (Tür.) Er. (bkz. Çetin).
ÇETİNER: (Tür.) Er. (bkz. Çetin).
ÇETİNÖZ: (Tür.) Er. (bkz. Çetin).
ÇETİNSOY: (bkz. Çetin).
ÇETİNSU:(Tür.) Er. (bkz. Çetin).
ÇEVİK: (s.) Er. Çabuk davranan, hızl ve hareketli.
ÇEVİKCAN: (bkz. Çevik).
ÇEVRİM: (Tür.) Er. 1. Sınır. 2. Girdap. 3. Sürekli ve düzenli değişme.
ÇIDAM: (Tür.) Er. Sabır, tahammül.
ÇINAR: (Fars.) Er. Çınar ağacı.
ÇINAY: (Fars.) Ka. Soylu ay, ayın en parlak zamanı.
ÇIRAĞ: (Fars.). Meşale, ışık, kandil (bkz. Çerağ). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİÇEK: (Tür.) Ka. 1. Bitkilerin üreme unsurlarını ihtiva eden renkli veya beyaz renkte açan, çok defa kokulu, sonradan meyve veya tohum haline gelen kısımları (bkz. Şükûfe). 2. Bitki, çiçek açan bitki. 3. Bazı şeylerin toz haline getirilmiş özü, kükürt çiçeği. 4. Kumaş veya başka şeyler üzerine yapılan renkli veya renksiz süsleme. ÇİĞDEM: (Tür.) Ka. Zambakgillerden, soğanlı otsu, çeşitli renklerde çiçek açan kır bitkisi, mahmur çiçeği.
CİLA Y: (Tür.) Ka. Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler.
ÇİLE: (Fars.). 1. Zevk ve sefadan el çekerek kuytu bir yerde yapılan 40 günlük ibadet. 2. Eziyet, sıkıntı. 3. ibrişim, yün vs. demeti. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİLTAY: (Tür.) Er. Üzerinde benekler bulunan tay.
ÇİNEL: (Tür.). Doğru, dürüst, namuslu kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİNER: (Tür.). (bkz. Çinel). ÇİNTAR: (Tür.) Er. Sabah vakti. ÇİNTAY: (Tür.) Er. Soylu at ,, ^
ÇİNUÇİN: (Tür.) Er. Üstün, galip, zafer kazanmış.
ÇİRAY: (Fars.). 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. insan resmi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİRE: (Fars.). 1. Maharetli, becerikli. 2. Kahraman, yiğit. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ? ; ^
ÇİTRA: (Fars.) Er. Afganistan'da bir kabile. Büyük ekseriyetle ari ırktan olup narin yapılı, güzel gözlü ve gür saçlı, hoş ve cazip tavırlı olmalarına rağmen haşin, sert yapılı ve gaddar olarak bilinmektedirler.
ÇOĞA: (Tür.) Er. Çocuk, yavru. ÇOĞAHAN: (Tür.) Er. (bkz. Çoğa).
ÇOĞAN: (Tür.) Er. Kökü ve dallan sabun gibi köpüren bitki, çövcn.
ÇOĞAŞ: (Tür.) Er. Güneş. ÇOĞUN: (Tür.). Çok defa, ekseriya.
ÇOKAY: (Tür.) Er. 1. Köy zengini, çiftlik sahibi. 2. Eşkıya.
ÇOKMAN: (Tür.) Er. Topuz, gürz.
ÇOLPAN: (Tür.) Ka. 1. Çoban yıldızı. 2. Aciz, beceriksiz, zavallı. 3. Zühre, venüs
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
D ile başlayan isimler



DADAŞ: (Tür.) Er. 1. Erkek kardeş. 2. Delikanlı, babayiğit. DAFİ: (Ar.) Er. 1. Defeden, gideren. 2. Savan, savuşturan, iten.
DAĞAŞAN: (Tür.) Er. Dağaşan.
DAĞDELEN: (Tür.) Er. (bkz. Dağaşan).
DAĞHAN: (Tür.). Eski Türklerde dağ tanrısı. İsim olarak kullanılmaz.
DAĞTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Dağaşan).
DAHHAK: (Ar.) Er. Çok gülen, çok gülücü. Daha çok lakab olarak kullanılır.
DAHİ: (Ar.) Er. Üstün zeka sahibi.
DAHİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Dahi).
DAİM: (Ar.) Er. Devamlı sürekli, her zaman.
DALAN: (Tür.) Er. 1. Biçim, şekil. 2. İnce, narin, zarif.
DALA Y: (Tür.) Ka. Deniz.
DALA YER: (Tür.) Er. Deniz adamı.
DALDAL: (Tür.) Er. Kahraman, yiğit
DALGA: (Tür.). 1. Denizin yel esince oynayıp kabarması. 2. Denizde hareketli su kütlesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DALOKAY: (Tür.) Er. Çok beğenilen.
DALYA: (Tür.) Ka. Yıldız çiçeği.
DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.
DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç.
DANA: (Fars.) Er. 1. Bilen, bilici, bilgin.
DANİŞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehli daniş: Bilgi sahipleri. DanişMerd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi.
DANİYAL: (İbr.) Er. Beni İsrail peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. İki tane Daniyal vardır: a) Babillilere esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.
DARCAN: (Tür.) Er. 1. Aceleci, sıkıntılı. 2. Serçe.
DAREKUTNİ: (Ar.) Er. Ebu'lHasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır.
DARGA: (Tür.) Er. Başkan, lider.
DARİMÎ: (Ar.) Er. Ebû Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebû İsa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu'sSahih'dir.
DAVUD: (İbr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'anı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
DEDE: (Tür.). 1. Ana ve babanın babası. 2. Ced, ata. 3. Çok yaşlı kimse. 4. Mevlevilikte çile doldurmuş, dervişlik gayesine erişmiş ve dergahta hücre sahibi olmuş kimse. 5. Bektaşilerde şeyh, baba. Örfte isim olarak kullanılırken, daha çok lakap olarak kullanılır.
DEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal.
DEFNE: (Yun.) Ka. Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık san çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç.
DEĞER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHNA: (Ar.). Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHRİ: (Ar.). Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist. İsim olarak kullanılmaz.
DELAL: (Ar.). İnsana hoş, sevimli görünen hal, naz, işve. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELFİN: (Yun.). Yunus balığı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELİSTAN: (Tür.) Ka. İlkbaharda birdenbire kabarmış bahçe. Gelişmiş, içinde her türden bitki bulunan, karışıkbahçe.
DEMET: (Tür.) Ka. 1. Bağlanarak, oluşturulan deste. 2. Biçilip bağlanmış ekin. 3. Bir kaynaktan çıkan ışıkların meydana getirdiği ışık destesi, hazne.
DEMİR: (Tür.) Er. Dayanıklı ve kullanış sahası geniş, mavimsi esmer renkli bir maden.
DEMİRAĞ: (Tür.) Er. Demirden ağ.
DEMİRALP: (Tür.) Er. Demir gibi sağlam ve yiğit.
DEMİRAY: (Tür.) Er. Demir gibi.
DEMİRCAN: (bkz. Demirağ).
DEMİRDELEN: (bkz. Demirağ).
DEMİREL: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü eli olan.
DEMİRER: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü kimse.
DEMİRHAN: (Tür.) Er. Güçlü hükümdar.
DEMİRKAN: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
DEMİRMAN: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü sağlam kimse. 4
DEMİRÖZ: (Tür.) Er. Özü demir gibi güçlü olan.
DEMİRŞAH: (bkz. Demirhan).
DEMİRTEKİN: (bkz. Demirhan).
DEMİRTUĞ: (bkz. Demirtekin).
DEMREN: (Tür.) Er. Okun ucuna geçirilen demir ya da kemik parçası.
DENGİZ: (Tür.) Er. (bkz. Deniz). DENGİZER: (Tür.) Er. Denizci.
DENİZ: (Tür.) Ka. 1. Büyük su kütlesi. 2. Büyük su kütlesindeki dalgalanma.
DENİZALP: (Tür.) Er. Yiğit denizci.
DENİZCAN: (Tür.) Er. (bkz. Denizalp).
DENİZER: (Tür.) Er. Deniz adamı, denizci.
DENİZHAN: (Tür.) Er. 1. Denizlerin hakimi, yöneticisi. 2. Eski Türklerde Deniz tanrısı. İsim olarak kullanılmaz.
DERBEND: (Ar.) Er. Kapılar kapısı.
DEREM: (Fars.). Para, akçe. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEREN: (Tür.) Ka. Derleyen, toplayan, ekini biçip toplayan.
DERİM: (Tür.). Çadır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERKAVA: (Ar.) Er. Afrika'nın kuzeybatısında, FasCezayir'i içine alan müslüman tarikatların genel adı.
DERKAVİ: (Ar.) Er. Derkava'ya mensup. (bkz. Derkava).
DERMAN: (Fars.) Er. 1. İlaç. Çare. 2. Takat, kuvvet, güç.
DERSU: (Tür.). Hepsi, kamilen, baştan başa hep. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERVİŞ: (Fars.) Er. 1. Allah için alçakgönüllülüğü ve fukaralığı kabul eden veya bir tarikata bağlı bulunan kimse. 2. Fakir ve muhtaç kimse. 3. Daha çok lakap olarak kullanılır.
DERYA: (Fars.) Ka. Deniz, büyük nehir.
DERYAB: (Fars.). Akıllı, anlayışlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DERYACE: (Fars.) Ka. 1. Küçük deniz. 2. Göl.
DERYADİL: (Fars.) Ka. Gönlü geniş, herşeyi hoş gören.
DERYANUR: (f.a.i.) Ka. Nur denizi, deryası.
DESEN: (Fran.) Ka. 1. Renksiz çizim. 2. Kumaş şekli.
DESTAN: (Fars.) Ka. 1. Hikaye, kıssa. 2. Hile, mekr, tenvir. 3. Rüstem'in 2babasının lakabı.



DESTE: (Fars.) Ka. 1. Demet, tutam, takım. 2. Kabza, tutacak yer. 3.On yapraklık altın varak defteri.

DESTEGÜL: (Fars.) Ka. Gül demeti, destesi.
DEVA: (Ar.). İlaç. Çare, tedbir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEVAN: (Fars.) Er. 1. Koşan, seğirten, hızlı yürüyen. 2. Koşmak. Süratle, hızla gitmek.
DEVLEDDİN: (Ar.) Er. Dinin mutluluğu, uğuru, büyüklüğü. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
DEVLET: (Ar.). Bir hükümet dairesinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Devlet Giray: Kırım hanı (15301577). Mübarek Giray'ın oğlu.
DEVLETŞAH: (Fars.) Er. XV. yy. yetişen en tanınmış İran edebiyatçısı.
DEVRAN: (Ar.) Er. 1. Dünya, felek. 2. Zaman. 3. Talih, yazgı.
DEVRİM: (Tür.) Er. 1. Hareket halinde bir şeyin bir eğri çizerek dönmesi, devretmesi. 2. Köklü değişiklik, inkılap. 3. Eski olduğu fark edileni yıkıp yerine yeni olduğu farz edileni koymak. 4. İhtilal.
DİBA: (Fars.) Ka. 1. Alacalı ipek kumaş. 2. Atlas.
DİBACE: (Fars.) Ka. 1. Kitabın başlangıç kısmı, önsöz. 2. Kitapların süslü sayfalan.
DİCLE: (Tür.). Yakındoğu'nun Türkiye'den doğan ve Mezopotamya'dan Basra Körfezine dökülen nehirlerden biri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİCLEHAN: (Tür.) Er. Dicle'nin hükümdarı.
DİDAR: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre. 2. Görme, görüşme. 3. Görüş kuvveti. 4. Açık meydanda.
DİDE: (Fars.) Ka. 1. Göz. 2. Gözcü. 3. Gözbebeği. 4. Gözucu.
DİDEM: (Fars.) Ka. Gözüm.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DİHYE: (Ar.) Er. Dihye b. Halife. Kelbi kavmine ait, Hz. Rasûlullah (s.a.s)'ın ticaret ortağı. Hoş tavırlı, kibar, zengin bir tacir. Cebrail (a.s.)'in bazen DihyetülKelbi suretinde vahiy getirdiği rivayet olunur.
DİKÇAM: (Tür.) Er. Çam gibi uzun. Metanetli.
DİKMEN: (Tür.) Er. 1. Koni biçiminde sivri tepe. 2. Dağların en yüksek yeri. 3. Yayla.
DİLAN: (Fars.). Gönüller, yürekler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİLARA: (Fars.) Ka. 1. Gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan, gönlü dinlendiren. 2. Bugün elde örneği olmayan eski Türk mürekkep makamlarından biri.
DİLAVER: (Fars.) Er. Yiğit, yürekli.

DİLAVİZ: (Fars.) Ka Gönlün takıldığı, gönüle takılan.
DİLAY: (Fars.) Ka. Gönlü aydınlatan ay.
DİLAZAD: (Fars.) Er. Gönlü bir şeyle ilgili olmayan, gönlü rahat. Özgür.
DİLBAZ: (Fars.) Ka. 1. Gönül eğlendiren. 2. Güzel söz söyleyen. 3. Yüze hoş görünen.
DİLBER: (Fars.) Ka. Gönül alıp götüren, güzel.
DİLBERAN: (Fare.) Ka. Dilberler, güzeller.
DİLBESTE: (Fars.) Ka. Gönül bağlamış, aşık.
DİLDAR: (Fars.) Ka. 1. Birinin gönlünü almış, sevgili. 2. Abdülbaki Dede'nin terkib ettiği 7 makamdan biri.
DİLDEREN: (Fars.) Ka. Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.
DİLEFRUZ: (Fars.) Ka. Gönül aydınlatan. (bkz. Dilfiiruz).
DİLEK: (Tür.) Ka. 1. Dilenen şey, arzu, istek. 2. isteme, arzu etme, dileme.
DİLEM: (Fars.) Ka. Gönül ilacı.
DİLERCAN: (Fars.) Er. Dilekte, istekte bulunan.
DİLFERAH: (Fars.) Ka. Gönlü ferah, sevinçli.
DİLFEZA: (Fars.) Ka. Gönlü genişleten, gönlü artıran.
DİLFÜRUZ: (Fars.) Ka. Gönüle ferahlık veren, sevindiren.
DİLGE: (Tür.). Güzel konuşan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİLHAN: (Fars.) Er. Gönülden söyleyen, içten konuşan.
DİLHUN: (Fars.) Er. içi kan ağlayan.
DİLKESTE: (Fars.) Ka. Gönül çekici.
DİLMAN: (bkz. Dilmen).
DİLMEN: (Fars.) Ka. 1. Güzel. 2. Güzel dil bilen, konuşan, söz söyleyen.
DİLNUR: (Fars.) Ka. Gönlü nurlu.

DİLRAH: (Fars.) Ka. Gönül yolu.
DİLRUBA: (Fars.) Ka. 1. Gönül ka


pan, gönül alan. 2. Tahminen 2 asırlık bir makam.
DİLSAFA: (Fars.) Er. Gönlü şen, rahat, dertsiz.
DİLSAZ: (Fars.) Er. Gönül yapan.
DİLSUZ: (Fars.) Ka. Gönül yakan, yürek yakıcı.
DİLŞAD: (Fars.) Ka. Gönlü hoş, sevilmiş.
DİLŞAH: (Fars.) Er. Gönül hükümdarı, şahı.
DİLŞÜKUFE: (Fars.) Ka. Gönül çiçeği.
DİNÇ: (Tür.) Er. Gücü kuvveti yerinde ve sağlıklı.
DİNÇAY: (Tür.) Er. Kuvveüi ay.
DİNÇER: (Tür.) Er. Kuvveüi kimse, genç, erkek, yiğit.
DİNDAR: (f.a.i.) Er. Allah'a inanmış, bağlanmış olan kimse.
DİRAHŞAN: (Fars.) Ka. Parlak, parlayan.
DİRAYET: (Ar.). Zeka, bilgi, kavrayış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİREM: (Fars.) Er. 1. Akça, para. 2. Gümüş para.


DİRENÇ: (Tür.) Er. Karşı koyan uvvet, mukavemet.
DİRİCAN: (Tür.) Er. Güçlü, canlı kimse.
DİRİĞ: (Fars.) Er. Esirgeme, acıma.
DİRSEK AN: (Tür.) Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
DİZDAR: (Fars.) Er. Kale muhafızı.
DOĞA: (Tür.) Er. Tabiat karşılığı olarak kuraldışı uydurulmuş kelime.
DOĞAN: (Tür.) Er. Kartalgillerden, alıştırılarak kuş avında kullanılan, yırtıcı bir kuş.
DOĞANALP: (bkz. Doğan).
DOĞANAY: (Tür.) Er. Ayın ilk günleri.
DOĞANBEY: (Tür.) Er. Doğan gibi atik ve cesur bey. Doğan bey: Niğbolu kalesini haçlılara karşı koruyan Osmanlı beyi Yıldırım Bayezid dönemi.
DOĞANBİKE: (bkz. Doğan).
DOĞANER: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, yiğit.
DOĞANGÜN: (Tür.) Er. Sabahın ilk ışıklan.
DOĞANHAN: (bkz. Doğanbey).
DOĞANNUR: (Tür.) Ka. Nurun doğması.
DOĞANTEN: (Tür.) Er. Şafak vakti.
DOĞAY: (Tür.) Er. Ayın doğması.
DOĞU: (Tür.) Er. 1. Doğma bölgesi. 2. Güneşin doğduğu yön, şark.
DOĞUHAN: (Tür.) Er. Doğu ülkesinin hükümdarı, hakimi.
DOĞUKAN: (Tür.) Er. (bkz. Doğuhan).
DOLUNAY: (Tür.). Tam yuvarlak halde görünen ay, bedir, bedri tam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DORUK: (Tür.) Er. Tepe, ağaç tepesindeki körpe filiz.
DOYUM: (Tür.) Ka. Ganimet almış.
DÖNDÜ: (Tür.) Ka. 1. Henüz evlenmemiş kız. 2. Örfte devamlı erkek çocuğu olan ailenin son doğan çocuğu kız olursa döndü adını koyarlardı.
DÖNE: (Tür.) Ka. Karşı ziyarette bulunma. (bkz. Döndü).
DUCİHAN: (Fars.) Ka. İki cihan, dünya ve ahiret.
DUDU: (Fars.) Ka. 1. Hanım, küçük kardeş. 2. Papağan, tuti. Bir papağan cinsi. 3. Abla, yaşlı ermeni kadın. DUHA: (Ar.). 1. Kuşluk vakti. 2. Kur'anı Kerim'de 93. surenin ismi. Kız ve erkek adı olarak kullanılır.
DUHTER: (Fars.) Ka. Kerime, kız.
DUMRUL: (Tür.) Er. Dede Korkut hikayelerinde geçen bir kahramanın adı.
DURALI: (bkz. Dursunali).
DURAK: (Tür.) Er. 1. Yolu taşıyan araçların düzenli olarak durdukları yer. 2. Durma, dinlenme. 3. Cümle sonuna konulan nokta.
DURAN: (Tür.) Er. Hareketsiz halde bulunan, sabit.
DURANAY: (Tür.) Ka. Ayın en uzun süre gökyüzünde kaldığı zaman.
DURCAN: (Tür.) Er. Canlı kal, ömrün uzun olsun.*
DURDU: (Tür.) Ka. (bkz. Dursaliha).*
DURHAL: (Tür.) Er. Hal üzere kal, olduğun gibi kal.*
DURKADIN: (Tür.) Ka. (bkz. Dursaliha).*
DURKAYA: (Tür.) Er. Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri isim.*
DURMUŞ: (Tür.) Er. (bkz. Dursun).*
DURNA: (Tür.) Er. Bir cins kuş. Turna.
DURSALİHA: (t.a.i.) Ka. Erkek çocuğu olmayan ailelerin en son doğan kız çocuklarına verdikleri ad.*
DURSUN: (Tür.) Er. Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri ad. *
DURSUNALİ: (t.a.i.) Er. Kız çocuğu olmayan ailelerin en son doğan erkek çocuklarına verdikleri isim.*
DURU: (Tür.) Ka. Saf, berrak. DURUALP: (Tür.) Er. Özü temiz yiğit
DURUCAN: (Tür.) Er. (bkz. Durualp).
DURUGÜL: (Tür.) Ka. Temiz, saf gül.
DURUHAN:. (bkz. Durualp).
DURUKAN: (bkz. Durualp).
DURUL: (Tür.) Er. 1. Berrak, saf duruma gel. 2. Dibe çöken şey, tortu.
DURUSAN: (Tür.) Er. Temiz olarak tanınmış kimse.
DURUSOY: (bkz. Durusan).
DUYGU: (Tür.) Ka. 1. His. 2. Duyulan, işitilen, hissedilen şey. * Eski Türk adetlerinden olan bu tür temenni ifade eden isimler ve bu isimlerden bir şeyler beklemek islam'da kadere rıza anlayışına ters olduğu için yersiz ve mesnedsiz şeylerdir
DUYSAL: (Tür.) Ka. Duymakla, hissetmekle ilgili olan.
DÜCANE: (Ar.) Er. sahabei kiramdan önemli bir şahsiyetin adı.
DÜDEN: (Tür.). 1. Yer altında akan suların kireçli tabakaları eriterek meydana getirdikleri tabii kuyu. 2. Bataklık, girdap. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DÜLFİN: (Ar.) Ka. Arap astronomları tarafından Delphinus yıldız kümesine verilen isim.
DÜNDAR: (Fars.) Er. 1. Eski Fars hükümdarı. 2. Arkayı gözeten, koruyan asker.
DÜRDANE: (Fars.) Ka. 1. İnci tanesi. 2. Sevgili, kıymetli.
DÜREFŞAN: (Fars.) Ka. 1. İnci serpen. 2. İnci gibi söz söyleyen ağız.
DÜRİYYE: (Ar.) Ka. 1. İnci gibi parlayan, parlak. 2. Parıltılı yıldız.
DÜRNUR: (Fars.) Ka. İnci ışığı.
DÜRRE: (Ar.) Ka. İnci tanesi.
DÜRÜST: (Fars.) Er. 1. Doğru, düzgün, sağlam. 2. Bütün, tam.
DÜRVEŞ: (Fars.) Ka. İnci gibi.
DÜZEY: (Tür.). Seviye karşılığı olarak uydurulmuş olmayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DÜZGÜN: (Tür.). 1. Girintisi, çıkıntısı, pürüzü olmayan. 2. Düzeltilmiş, tesviye edilmiş. 3. İyi düzen verilmiş. 4. İntizamlı, nizamlı. 5. Yolunda, rayında. 6. Kadınların yüzlerine sürdükleri beyaz veya kırmızı boya. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
E ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------



EBAN: (Ar.) Er. Eban b. Osman b. Affan: Hz. Osman'ın üçüncü oğlu olup valilik etmiştir. Cemel vakasında Hz. Aişe'ye refakat etmiştir.
EBBEDULLAH: (Ar.) Er. Allah ebedi eylesin, daim eylesin.
EBECEN: (Tür.) Er. Akıllı çocuk.
EBED: (Ar.). Sonu olmayan gelecek. İsim olarak kullanılmaz.
EBER: (Ar.). Hayırlı, şerefli, faziletli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EBHER: (Ar.) Er. En parlak.
EBRA: (Ar.) Er. 1. Ürkme, kaçma. 2. Birden bire ölme.
EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin.
EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsnü hafta kullanılır.
EBÛ: (Ar.) Er. Baba, ata. (bkz. Ebi, peder).
EBÛ ALi SİNA: (İbn Sina). Ali Sina'nın babası anlamında. Ünlü Türk bilgini.
EBUBEKİR: (Ar.) Er. Deve yavrusunun babası. Hulefai Raşidin'in ilkidir. Hz. Ebubekir'in lakabı. Rasûlullah (s.a.s)'m nübüvvetinden önce de sonra da en yakın arkadaşı olmuştur.
EBÛ CEHİL: (Ar.) Er. (Ebu'lHakem Amr b. Hişam b. elMuğire) İslam'ın doğuşunda müslümanların en büyük düşmanlarından. Mekkeli müşrik. Müslümanlara en büyük işkenceler onun tarafından yapıldı. Cehalet ve bilgisizliğin babası anlamında Ebû Cehil denildi. Hakkında ayetler indi. Bedir savaşında İslam mücahidi İbn Mes'ud tarafından öldürüldü.
EBÛ DAVUD: (Ar.) Er. Süleyman b. elEşas esSicistani. Kütübi Sitte'den birisi olan Süneni Ebû Davud'un müellifi. Büyük hadis bilgini. 500.000 hadis arasından seçtiği 4800 hadisten oluşan Sünen'i, ahlak, tarih ve fıkıhla ilgili meseleleri içerir.
EBÛ EYYUB ELENSARl: (Ar.) Er. Asıl adı Hâlid b. Seyd'dir. Sahabedendir. Rasûlullah Medine'ye geldiğinde ilk önce onun evinde misafir ol
EBÛ HANİFE: (Ar.). (Nu'man b. Sabit). Hanefi mezhebinin kurucusu. Müctehid, alim. (Küfe 699Bağdat 787). Kabil'den gelen büyük babası Kufe'ye yerleşti. İslami ilimler sahasında mükemmel bir eğitim gören İmamı Azam ictihad edebilecek seviyeye geldi. Devrinin en meşhur bilginidir. Küfe kadılığı teklifini reddedince Halife Mansur onu hapse attırdı. Hapishanede iken vefat etti.
EBÛ HUREYRE: (Ar.) Er. Suffe ashabındandır. Birçok hadis rivayet etmiştir.
EBÛ UBEYDE B. ELCERRAH: (Ar.) Er. (571639) (Amr b. Abdullah). İslami ilk kabul eden sahabelerden biri. Cennetle müjdelenmiştir. Çeşitli cephelerde ordu komutanlığı yaptı. Suriye'de vefat etti.
EBÛ ZER: (Ar.) Er. Altın sahibi, servet ve zenginlik sahibi.
EBÛ ZER ELGIFARİ: (Ar.) Er. Sahabedendir.
EBYAR: (Ar.) Er. Pek ak, pek beyaz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECE: (Tür.) Ka. 1. Baş reis. 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. Yaşlı kadın.
ECEGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Ece).
ECEHAN: (Tür.). (bkz. Ece).
ECEMİŞ: (Tür.) Er. Çok bilmiş.
ECER: (Tür.) Er. Yeni, güzel, iyi.
ECHER: (Ar.) Ka. 1. Son derece güzel kadın. 2. Gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlü.
ECİR: (Ar.) Er. 1. Bir iş ya da emek karşılığı verilen şey. 2. Sevap. 3. Aziz sevgili.
ECMEL: (Ar.). En güzel, en yakışıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECVED: (Ar.) Er. 1. En iyi olan. 2. Eli açık cömert. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak okunur.
EDA: (Ar.) Ka. 1. Naz, cilve. 2. Kurum, caka. 3. Alınan şeyi geri ödeme. 4. Bir vazifeyi yerine getirmek.
EDAGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Eda).
EDEBALİ: (Tür.) Er. (Öl: 1325). Osman Gazi'nin kayınpederi ve hocası. Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunda önemli bir rolü oldu.
EDGÜ: (Tür.) Er. İyi.
EDGÜALP: (Tür.) Er. İyi yiğit.
EDGÜER: (Tür.) Er. (bkz. Edgü).
EDGÜKAN: (Tür.) Er. (bkz. Edgü).
EDHEM: (Ar.) Er. Karayağız at. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. İbrahim Edhem: İslam tarihinde meşhur sofi
EDİB: (Ar.) Er. 1. Edepli, terbiyeli, zarif, nazik. 2. Edebiyatla uğraşan kimse. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Edip Ahmet Yükneki: (XII. yy.) Türk şair yazar. Tek ve önemli yapıtı Süleymaniye kütüphaneside mevcut olan Atabctul Hakayık isimli eserdir.
EDİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Edip).
EDİM: (Ar.) Er. Fiil, amel.
EDİZ: (Tür.) Er. 1. Yüksek, yüksek yer. 2. Ulu, yüce, değerli.
EDRİS: (Ar.) Er. (bkz. İdris).

EDVİYE: (Ar.) Ka. Devalar, ilaçlar, çareler.
EFADİL: (Ar.) Er. Pek mümtaz olanlar, çok bilgililer.
EFAHİM: (Ar.) Er. En ulu, pek büyük ve saygıya layık kimseler.
EFAZIL: (Ar.) Er. (bkz. Efadıl).
EFDAL: (Ar.). 1. Çok faziletli, yüksek derecede. 2. Tercihe şayan, müreccah. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFE: (Tür.) Er. 1. Ağabey, büyük kardeş. 2. Yiğit, cesur. 3. Kabadayı.
EFEKAN: (Tür.) Er. Efe soyundan gelen.
EFGAN: (Fars.) Er. Figan, ağlayıp inleme, feryat.
EFGEN: (Fars.) Er. 1. Düşüren, yıkan, yere atan. 2. Alıcı, yakıcı, düşürücü. (bkz. Figen).
EFHEM: (Ar.) Ka. 1. Çabuk anlayan. 2. Zihni açık olan. 3. Daha ulu, çok büyük şeref sahibi fehametli. (bkz. Fehamct).
EFİDE: (Ar.) Ka. Yürekler, kalpler, gönüller.
EFİL: (Tür.) Rüzgar, dalgalanma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFKAR: (Ar.) Er. 1. Düşünceler. 2. İç sıkıntısı, kaygı.
EFKEN: (Fars.) Er. Düşkün.
EFLAK: (Ar.) Er. 1. Semalar, felekler, yükler, küreler, zamanlar. 2. Bahtlar, talihler, kaderler.
EFLAKİ: (Ar.) Er. Gökte oturan melek. Eflaki Şemseddin Ahmet Dede: (1360). Osmanlı sufı ve yazar. Mevlana'ya dair Menakıbü'lArifin adlı eserin müellifi.
EFLATUN: (Yun.) Er. 1. Açık mor. 2. Aristo'nun hocası, Sokrat'ın talebesi, ünlü Yunan filozofu.
EFRAHİM: (İbr.) Er. Hz. Yusuf un ikinci oğlu. Orta Filistin'de yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir. Bu kabile Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra asıl İsrail topluluğunun 12 kola ayrılmasında etken oldu.
EFRAS: (Ar.) Er. Atlar, beygirler, kısraklar.
EFRASİYAP: (Fars.) Er. Turan Türkleri büyük kahraman kağanının Farsça adı. Alp er Tonga asıl adıdır. Büyük İskender'den evvel yaşamıştır. Kaşgar'daki ilk müslüman Türk sülalesi Karahanlılann Afrasiyab neslinden geldiği söylenmektedir. Alper Tonga Hüsrev tarafıandan öldürülmüştür.
EFRAZ: (Fars.) Ka. Kaldıran, yükselten. Firaz: Yükselten, mümtaz, büyük, meşhur, maruf.
EFRİDUN: (Fars.). Cemşid soyundan anlayış ve zekasıyla meşhur bir İran hükümdarı.
EFRUG: (Fars.). 1. Parıltı, ışık. 2. Nur. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFRUZ: (Fars.) Ka. 1. Şule, parıltı. 2. Aydınlatan, parlatan. 3. Tutuşturan, yakan. Gösterişli güzel.
EFSANE: (Fars.) Ka. 1. Asılsız hikaye. 2. Masal, boş söz, saçma sapan lakırdı. Dillere düşmüş, maşhur olmuş hadise.
EFSER: (Fars.). 1. Taç. 2. Subay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır, (bkz. İklil).
EFSUN: (Fars.) Ka. 1. Efsun, büyü, sihir, gözbağcılık, (bkz. Füsun).
EFŞAN: (Fars.) Ka. Eklendiği kelimelere "saçan, dağıtan, serpen, silken" manası verir.. Gülefşan: Gül saçan.
EFZA: (Fars.). Artmak, çoğalmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EGE: (Tür.) Ka. 1. Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her halinden sorumlu olan. 2. Yaşça büyük, ulu. 3. Sahip.
EGEMEN: (Tür.) Er. Hakim, hüküm süren karşılığı olarak kullanılan bu kelime, hem kök, hem de ek olarak yanlıştır. Türkçe'de ne "eğe" kökü, ne de "manmen" şeklinde isim yapım eki vardır.
EGENUR: (Tür.) Ka. (bkz. Ege). EGESEL: (Tür.) Er. (bkz. Ege).
EĞİLMEZ: (Tür.) Er. Başkalarının baskısını ve üstünlüğünü kabul etmeyen, baş eğmeyen.
EĞİN: (Tür.) Er. sırt, arka.
EHAD: (Ar.). 1. Bir, tek. 2. İlk sayı. 3. Allah'ın isimlerinden, bir ve tek olan Allah. İsim olarak kullanılmaz.
EHİL: (Ar.) Er. 1. Sahip, malik. 2. Becerikli, yetenekli. 3. Kankocadan her biri.
EHLİMEN: (Ar.) Er. inançlı inanan kimse.
EHLİYET: (Ar.) Ka. 1. İşe yarar halde bulunuş, bir işi hakedebilecek durumda bulunuş, selahiyet, yetki. Mahirlik, iktidar, liyakat, kabiliyet, kifayet, mensubiyet. 3. İktidar, kabiliyet ve liyakat vesikası.
EHLULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın adamı, veli, evliya. 2. Allah'a teveccüh etmiş, kulluğunu yanlız ona yöneltmiş. Küfür ehlinden, ve şirkten kaçman.
EKABİR: (Ar.) Er. Rütbece, görgü ve faziletçe büyük olanlar, devlet ricali.
EKBER: (Ar.) Er. Daha büyük, çok büyük, en büyük, pek büyük, azam. Allah'ın sıfatlanndandır. Kur'ân! Kedim'de 23 yerde geçer. İsim olarak kullanılması iyi değildir. Hindistan'a hakim olan Türk hükümdarı.
EKE: (Tür.) Er. 1. Bilgili, deneyli, olgun. 2. Kurnaz, açıkgöz. 3. Bilmiş çocuk. 4. Dahi.
EKEMEN: (Tür.) Er. (bkz. Eke). EKER: (Tür.) Er. Toprakla uğraşan. EKİM: (Tür.) Ka. 1. Toprağa ürün ekme işi. 2. Yılın onuncu ayı.
EKİN: (Tür.) Ka. 1. Ekilmiş tahılın sürmüşü, tarlada bitmiş tahıl. 2. Kültür.
EKİNER: (Tür.) Er. (bkz. Ekin).
EKMEL: (Ar.) Er. 1. Daha, pek kamil, mükemmel ve kusursuz olan. 2. En uygun, en eksiksiz. 3. Ekmeli Enbiya: Hz. Rasûlullah (s.a.s). 4. Dinin tamamlanması. Maide suresi ayet, 3.
EKMELEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin en olgunu, en olgunlaştırdığı isim. 2. Dinin tamamı. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. (bkz.
Ekmelettin).
EKREM: (Ar.) Er. 1. Daha, en kerim. 2. Çok şeref sahibi, pek cömert, çok eli açık. Ekremü'lEkremin: Cenabı Hak. (Alak suresi: 3). EK VAN: (Ar.) Er. Varlıklar, alemler, dünyalar. (bkz. Evren).
ELA: (Ar.) Ka. Sarıya çalan kestane rengi, göz rengi.
ELANUR: (Ar.) Ka. (bkz. Ela).
ELBURZ: (Fars.). 1. Kafkaslarda en yüksek dağ. 2. Uzun boylu yakışıklı kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELÇİ: (Tür.) Er. 1. Başka bir devlet nezdinde devletini temsil eden kişi. 2. Sefir. 3. Allah'ın gönderdiği rasul ve nebiler.
ELDEMÎR: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü el.
ELFAZ: (Ar.) Er. Sözler, sözcükler.
ELFİDA: (Ar.) Ka. Feda etme, gözden çıkarma, verme.
ELFİYE: (Ar.) Ka. l 1000 mısralık manzume. 2. Manzum risaleler.
ELGİN: (Tür.) Er. Garip, yurdundan ayrılmış.
ELHAN: (Ar.). Nağmeler, ezgiler. erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELİF: (Ar.) Ka. 1. İslami alfabenin ilk harfi. Ebced hesabında değeri birdir. 2. Musikide "la" notasını ifade için kullanılır. 3. Ülfet eden, dost, tanıdık. 4. Alışmış, alışkın, alışık. İki kelimeli isimler yapılabilir (ElifBeyza, Elif Nur v.s.).
ELİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Elif). ELMAS: (Yun.i.) Ka. 1. Bilinen kıymetli taş. 2. Pek sevgili ve kıymetli. 3. Billurlaşmış saf ve şeffaf karbon. 4. Ucunda sivri bir elmas parçası bulunan ve cam kesmekte kullanılan alet.
ELVAN: (Ar.) Levnler, renkler, çok renkli, polikrom. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EL VİDA: (Ar.) Allah'a ısmarladık. Allah'a emanet olun yollu ayrılık hitabı, (bkz. elFirak, elVeda). Erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.
ELYESA: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'de adı geçen bir peygamber.
EMAN: (Ar.) Er. 1. Emniyet. 2. Himaye, masuniyet. Güvence. Müslüman her ferde eman verebilir.
EMANET: (Ar.) Ka. 1. Emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2. Osmanlı devletinde bazı devlet dairelerine verilen isim.
EMANETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın emaneti.
EMANULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın emaneti. Devletin tebası, halk, millet.
EMEÇ: (Tür.) Er. 1. Hedef. 2. Yamaç. 3. Henüz memeden kesilmemiş buzağı.
EMEK: (Tür.) Er. 1. Uzun, yorucu ve özenli çalışma. 2. Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü.
EMEL: (Ar.) Ka. 1. Ümit. 2. Şiddetli arzu, hırs, tamah. 3. Uzun zamanda gerçekleşebilecek arzu. 4. İnsan ömrünün yetmeyeceği hülyalar, kuruntular.
EMİN: (Ar.) Er. 1. Korkusuz kimse. 2. Emniyette olan. 3. İnanan, güvenen. 4. İnanılır, güvenilir. 5. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. 6. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. 7. (Hz. Muhammed (s.a.s) ve Cebrail'in adı.
EMİNE: (Ar.) Ka. 1. Arapça'daki Amine kelimesinin Türkçeleştirilmiş şeklidir. 2. Peygamberimizin annesi.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
EMİR: (Ar.) Er. 1. Bir kavmin, bir şehrin başı. 2. Büyük bir hanedana mensup kimse. 3. Peygamberimizin soyundan gelen. 4. Kumandan. 5. Abbasi devletinde başkomutan. 6. Osmanlı devletinde beylerbeyi ve Tanzimat'tan sonra sivil paşalığın ilk derecesi.
EMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Emir).
EMİRHAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Emir). "Emir" kelimesine "han" eki getirilerek iki isimden meydana gelmiştir.
EMİR SULTAN: (Ar.) Er. I. Beyazıd zamanında Buhara'dan Bursa'ya hicret eden mutasavvıf.
EMRAH: (Tür.) Er. Anadolu saz şairlerinden.
EMRAN: (Ar.) Er. Kürkler, hayvan derileri.
EMRE: (Tür.) Er. Aşık. Mübtela. Vurgun.
EMREDDİN: (Ar.) Er. Dinin emrettiği. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
EMRİ: (Ar.) Er. Emirle ilgili.
EMRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Emri).
EMRULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın emri.
EMSAL: (Ar.) Er. 1. Kıssalar, hikayeler, destanlar. 2. Numuneler, örnekler. 3. Eş benzer. 4. Yatış denk. 5. Katsayı.
ENAM: (Ar.) Er. 1. Bütün mahlukat, yaratılmış her şey. 2. Halk, insanlar. Seyyidü'lEnam: Halkın ulusu Rasûlullah (s.a.s). 3. Kur'ân! Kerim'in 6. Suresinin adı. 4. Bazı ayet ve duaları içeren dua kitabı.
ENBİYA: (Ar.) Er. Peygamberler.
ENDER: (Ar.) Er. çok az, çok seyrek, çok az bulunur, pek nadir.
ENER: (Tür.) Er. En yiğit, en kahraman kişi.
ENERGİN: (Tür.) Er. En olgun, çok olgun.
ENES: (Ar.) Er. 1. İnsan. 2. Enes b. Malik: (Basra 709). Rasûlullah (s.a.s)'den çok hadis nakleden sahabelerdendir. Hicretten sonra annesi onu, 10 yaşındayken Rasûlullah (s.a.s)'ın hizmetine vermiştir. Rasûlullah (s.a.s)'ın vefatına kadar yanında kalmıştır. 97107 yaşına kadar yaşadığı rivayet edilmektedir.
ENFA: (Ar.) Çok yararlı, daha çok faydalı, (bkz. Nafı). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ENFAL: (Ar.) Er. 1. Ganimet. 2. Kur'anı Kerim'in 8 suresinin adı.
ENFES: (Ar.) Ka. Çok güzel, en güzel.
ENGİN: (Tür.) Er. 1. Ucu, bucağı görünmeyecek kadar çok geniş. 2. Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, açık deniz. 3. Değer ve fiyatı düşük olan. 4. Yüksekte olmayan, alçak yer.
ENGİNALP: (Tür.) Er. Değerli yiğit
ENGİNAY: (Tür.) Er. (bkz. Engin).
ENGİNER: (Tür.) Er. iyi, güzel, değerli insan.
ENGİNİZ: (Tür.) Er. İz bırakacak kadar değerli insan.
ENGİNSOY: (Tür.) Er. Geniş soydan gelen. ENGİNSU: (Tür.) Er. Açık deniz.
ENGİNTALAY: (Tür.) Er. Büyük deniz, okyanus.
ENGÜR: (Tür.) Er. 1. Çok gür. 2. Bereketli.
ENHAR: (Ar.) Irmaklar, çaylar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Enhar. Kur'anı Kerim'de cennetlerin altlarından akan ırmaklar.

ENİS: (Ar.) Er. 1. Dost arkadaş. 2. Yar, sevgili.
ENİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Enis).
ENSÂR: (Ar.) Er. 1. Yardımcılar, muavinler, müdafıler, koruyucular. 2. Medine'ye hicrette Mekkeli muhacirlere yardım eden, Medineli müslümanlara verilen ad. Kur'anı Kerim'de çok geçen kelimelerden birisidir.
ENSARULLAH: (Ar.) Er. Allah yolunda Rasûlullah (s.a.s)'a yardım edenler.
ENVAR: (Ar.) Er. Ziyalar, aydınlıklar, ışıklar, parlaklıklar. (bkz. Ziya).
ENVER: (Ar.) Er. Daha nurlu, en nurlu, çok parlak.
ERACAR: (Tür.) Er. Becerikli erkek.
ERAKALIN: (Tür.) Er. Alnı ak, dürüst erkek.
ERAKINCI: (Tür.) Er. Yiğit akıncı.
ERAKSAN: (Tür.) Er. Temiz adlı yiğit.
ERALKAN: (Tür.) Er. Al kanlı yiğit.
ERALP: (Tür.) Er. Yiğit erkek.
ERALTAY: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERANDAÇ: (Tür.) Er. (bkz. Eraltay).
ERANIL: (Tür.) Er. Yiğitliğinle anıl, tanın.
ERASLAN: (Tür.) Er. Aslan gibi, güçlü kuvvetli erkek.
ERAVEND: (Fars.) Er. 1. Şevk, arzu, istek. 2. Şan, şeref.
ERAY: (Tür.) Er. Erken ay, ilk ay, ayın ilk günlerinde doğan. (bkz. İlkay).
ERBAŞAT: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERBATUR: (Tür.) Er. Cesur, yiğit.
ERBAY: (Tür.) Er. Soylu, ünlü aileye mensup erkek.
ERBELGİN: (Tür.) Er. Açık yürekli erkek.
ERBEN: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERBERK: (Tür.) Er. Şimşek gibi yiğit.
ERBOĞA: (Tür.) Er. Boğa gibi güçlü erkek.
ERBOY: (Tür.) Er. Yiğit soydan gelen.
ERCAN: (Tür.) Er. Canlı, diri, sıhhatli erkek.
ERCİHAN: (t.f.i.) Er. Cihanın tanıdığı erkek.
ERCİVAN: (t.f.i.) Er. Genç erkek.
ERCÜMENT: (Fars.) Er. Muhterem, şerefli, itibarlı, haysiyetli, seçkin, saygın, değerli.
ERGUVAN: (f.a.i.) 1. Erguvan çiçeği. 2. Kızıl şey. 3. Kırmızı kadife. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERÇELİK: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü erkek.
ERÇETİN: (Tür.) Er. Sert, güçlü erkek.
ERÇEVİK: (Tür.) Er. Çevik, hızlı erkek.
ERCİN: (Fars.) Merdiven, basamak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERDA: (Ar.) Ka. Beyaz karınca.
ERDAL: (Tür.) Er. Tek erkek, dal gibi uzun erkek.
ERDEM: (Tür.) Er. 1. Fazilet. 2. Maharet, hüner. 3. Liyakat. 4. Usta gemici. 5. İnsanın ruhsal yetkinliği.
ERDEMALP: (Tür.) Er. Erdemli yiğit.
ERDEMAY: (Tür.) Ka. (bkz. Erdem).
ERDEMER: (Tür.) Er. Erdemli kimse.
ERDEMİR: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü erkek.
ERDEMLİ: (Tür.) Er. Erdemli, faziletli.
ERDENİZ: (Tür.) Er. (bkz. Deniz).
ERDEŞİR: (Tür.) Er. Cesur, kahraman, aslan yürekli.
ERDİ: (Tür.) Er. 1. Amacına ulaşan, erişen. 2. Olgunlaşmış erkek. 3. Ermiş veli.
ERDİBİKE: (Tür.) Ka. Olgunluğa erişmiş, deneyimli kadın.
ERDİM: (Tür.) Er. (bkz. Erdem).
ERDİN: (Tür.) Er. (bkz. Erdi).
ERDİNÇ: (Tür.) Er. Duru, güçlü kuvvetli erkek.
ERDOĞAN: (Tür.) Er. Yiğit doğan.
ERDÖNMEZ: (Tür.) Er. Sözünden dönmeyen, doğru sözlü.
ERDURAN: (Tür.) Er. (bkz. Erdönmez).
ERDURMUŞ: (Tür.) Er. (bkz. Erduran).
ERDURSUN: (Tür.) Er. (bkz. Erdurmuş).
EREK: (Tür.) Er. Gerçekleştirilmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, hedef.
EREKEN: (Tür.) Er. (bkz. Erek).
EREL: (Tür.) Er. Erkek eli, güçlü el.
EREN: (Tür.) Er. 1. Yetişen, ulaşan, vasıl olan. 2. İyi yetişmiş kişi. 3. Cesur, yiğit adam. 4. Ermiş. 5. Koca, zevç. 6. Kişi, şahıs.
ERENALP: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENAY: (Tür.) Er. (bkz Eren).
ERENCAN: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENDİZ: (Tür.) Er. Gezegenlerin en büyüğü ve güneşe yakınlık bakımından beşincisi Jüpiter.
ERENGÜÇ: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Eren). Eren ve gül isimlerinden birleşik.
ERENÖZ: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENSOY: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENSU: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENTÜRK: (Tür.) Er. Erentürk.
ERER: (Tür.) Er. Ulaşır, kavuşur.
ERETNA: (Tür.) Er. XIV. yy. Orta Anadolu'da Sivas ve Kayseri'de beylik kuran bir zat. Aslen Uygur Türkleri'nden olup Küçük Asya'da Anadolu Selçuklularına ait yerleri idarelerine almış olan İlhanlıların emirlerinden biri. Adil yönetimi sayesinde halkın övgüsünü almış ve kendisine "köse peygamber" lakabı verilmiştir.
EREZ: (Ar.) Er. Acıbadem ağacı.
ERGALİP: (t.a.i.) Er. Üstün, yenen kimse.
ERGAZİ: (t.a.i.) Er. (bkz. Ergalip).

ERGE: (Tür.) Ka. Şımarık, nazlı.
ERGENÇ: (Tür.) Er. Genç erkek.
ERGENER: (Tür.) Er. (bkz. Ergenç).
ERGİ: (Tür.) Er. İyi, güzel bir şeye erişme.
ERGİN: (Tür.) Er. 1. Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş. 2. Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan kimse (bkz. Reşid).
ERGİNAY: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGİNCAN: (Tür.) Er. Olgun ruhlu kimse.
ERGİNER: (Tür.) Er. Olgun erkek.
ERGİNSOY: (Tür.) Er. Olgun kişilerin soyundan gelen.
ERGİNTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGİNALP: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGÖK: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ERGÖKMEN: (Tür.) Er. Mavi gözlü, sansın kimse.
ERGÖNÜL: (Tür.) Er. Gönül eri, iyi insan.
ERGUN: (Fars.) Er. Sert başlı, oynak ve hızlı giden at. Ergun Celaleddin Çelebi: Türk sufî. Mevlananın soyundandır. Kütahya mevlevi hanesine de şeyhlik yapmıştır.
ERGUNALP: (f.t.i.) Er. Hızlı, çevik, yiğit.
ERGUNER: (f.t.i.) Er. Hızlı, çevik erkek.
ERGUVAN: (Fars.) Er. Kırmızımtrak bir çiçek.
ERGÜÇ: (Tür.) Er. Erkek gücü.
ERGÜDEN: (Tür.) Er. 1. Yiğitlik eden erkek. 2. Sevk ve idare kabiliyeti olan, lider.
ERGÜDER: (Tür.) Er. (bkz. Ergüden).
ERGÜL: (Tür.) Nadide gül, tek gül. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERGÜLEÇ: (Tür.) Er. Güleryüzlü erkek.
ERGÜMEN: (Tür.) Er. Amacına, isteğine kavuşan.
ERGÜN: (Tür.) Er. 1. Yumuşak uysal kimse. 2. Sulu kar, sulu saf kar.
ERGÜNAY: (Tür.) Er. (bkz. Ergün).
ERGUNER: (Tür.) Er. Yumuşak huylu, uysal erkek.
ERGÜVEN: (Tür.) Er. Kendine güvenen.
ERGÜVENÇ: (Tür.) Er. Güven duyulan kimse.
ERHAN: (Tür.) Er. İyi, adaletli hükümdar.
ERİB: (Ar.) Er. Akıllı, zeki kimse.
ERİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Erib).
ERİKE: (Ar.) Ka. Taht.
ERİKER: (Tür.) Er. Becerikli, yürekli adam.
ERİM: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin erebileceği uzaklık. 2. Vakıf olmak, yetmek.
ERİMEL: (Tür.) Er. (bkz. Erim).
ERİMŞAH: (Tür.) Er. (bkz. Erim).
ERİNÇ: (Tür.) Er. Rahat, huzur.
ERİNÇER: (Tür.) Er. Huzur veren kimse.
ERİPEK: (Tür.) Er. Yumuşak, uysal erkek.
ERİŞ: (Fars.) Er. Zeki, uyanık, azılı.
ERKAL: (Tür.) Er. Erkek kal, adam olarak kal.
ERKAN: (Ar.) Er. 1. Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler, üstler. 2. General ya da amiral aşamasındaki askerler. 3. Yol, yöntem, adet, usûl. 4. Temel esaslar. Rükünler, direkler.
ERKAM: (Ar.) Er. Rakamlar, sayılar, yazılar. Erkam b. Erkam: İlk müslüman olan sahabilerden birinin adı. Peygamberimiz ve müslümanlar Mekke döneminde bir müddet çalışmalarını gizlice Erkam'ın evinden yürüttükleri için, evi İslâm tarihinde meşhur olmuş ve günümüze Daru'lErkam olarak ulaşmıştır.
ERKE: (Tür.) 1. İş başarma gücü. 2. Nazlı serbest büyütülmüş çocuk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERKEL: (Tür.) Er. Güçlü, kudretli 124 el.
ERKILIÇ: (Tür.) Er. Kılıç gibi keskin güçlü yiğit.
ERKINAY: (Tür.) Er. Çalışan erkek.
ERKİN: (Tür.) Er. Serbest, hür.
ERKİNER: (Tür.) Er. Bağımsız, özgür insan.
ERKMAN: (Tür.) Er. Güçlü, etkili, sözü geçen kimse.
ERKOÇ: (Tür.) Er. Güçlü, iriyan erkek.
ERKOÇAK: (Tür.) Er. bkz. Koçak.
ERKSAN: (Tür.) Er. Güçlü, etkili san, tanınmış ad.
ERKSOY: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
ERKSUN: (Tür.) Er. Gücünü, kudretini göster.
ERKUL: (Tür.) Er. Erkek kul, güçlü kuvvetli adam, kul.
ERKUT: (Tür.) Er. 1. Güçlü, dayanıklı erkek. 2. Mübarek insan, kutlu insan.
ERKUT AY: (Tür.) Er. Uğurlu ayda doğan erkek.
ERMA: (Ar.) Ka. Çok güzel ve cilveli olan.
ERMAN: (Fars.) Er. 1. Arzu, istek. 2. Yerinme, pişman olma.
ERMİN: (Fars.) Er. Keykubat'ın dördüncü oğlu.
ERMİŞ: (Tür.) Er. 1. Allah'a yönelmiş ve bu yolda merhale katetmiş kimse. 2. Veli, aziz.
ERMİYE: (Ar.) Er. Dolu yağdıran kasırga.
ERNOYAN: (Tür.) Er. Yiğit başkomutan.
EROĞUZ: (Tür.) Er. Yiğit kimse.
EROKAY: (Tür.) Er. Seçkin, beğenilen erkek.
EROL: (Tür.) Er. Erkek ol. "Er" ve "ol" kelimelerinden birleşik isim.
ERONAT: (Tür.) Er. Dürüst, güvenilir, iyi erkek.
EROZAN: (Tür.) Er. Erkek ozan, şair.
ERÖZ: (Tür.) Er. Özü erkek, yiğit olan.
ERSAL: (Tür.) Er. Yiğitliğinle tanın.
ERSALMIŞ: (Tür.) Er. (bkz. Ersal).
ERSAN: (Tür.) Er. 1. Adıyla, sanıyla ünlenmiş erkek. 2. Güzel, güçlü san bırakmak.
ERSAVAŞ: (Tür.) Er. (bkz. Ersal).
ERSAYIN: (Tür.) Er. Saygı değer kimse.
ERSEÇ: (Tür.) Er. Seçkin ol.
ERSEN: (Fars.) Er. Meclis, kurultay, kongre.
ERSERİM: (Tür.) Er. (bkz. Serim).
ERSEVEN: (Tür.) Er. Seven erkek.
ERSEVER: (Tür.) Er. (bkz. Erseven).
ERSEYİM: (Tür.) Ka. Sevimli, sempatik erkek.
ERSEZEN: (Tür.) Er. (bkz. Ersezcr).
ERSEZER: (Tür.) Er. Kavrayışı güçlü erkek.
ERSÖZ: (Tür.) Er. Yiğit sözlü.
ERSU: (Tür.) Er. (bkz. Ersöz).
(Tür.) Er. (bkz. Ersu).
ERŞAD: (t.f.i.) Er. Sevinçli, mutlu erkek.
ERŞAHAN: (Tür.) Er. Şahin gibi güçlü yiğit.
ERŞAHİN: (Tür.) Er. Erkek şahin, kuş.
ERŞAN: (Tür.) Er. Yiğitliğiyle tanınmış, ünlenmiş erkek.
ERŞED: (Ar.) Er. En reşid, ergin olan, doğru yola daha yakın, hareket hattı daha iyi olan. (bkz. Reşid).
ERSEN: (Tür.) Er. Mutlu, neşeli erkek.
ERTAN: (Ar.) Er. Dericilerin,, yaprağıyla sahtiyan (deri) boyadıkları bir nevi ağaç.
ERTAŞ: (Tür.) Er. Taş gibi erkek. Er ve taş kelimelerinden birleşik isim. ERTAYLAR: (Tür.) Er. Uzun boylu, yakışıklı erkek.
ERTE: (Tür.) Er. 1. Gelecek şafak, şafak sökme zamanı. 2. Yann. 3. Herhangi bir işte ilk basan.
ERTEK: (Tür.) Er. Tek, eşsiz yiğit.
ERTEKİN: (Tür.) Er. Soylu erkek. Er ve tekin kelimelerinden birleşik isim.
ERTEN: (Tür.) Er. 1. Sabah güneşin doğduğu zaman. 2. Gün.
ERTİNGÜ: (Tür.) Er. Olağanüstü görülmemiş.
ERTOK: (Tür.) Er. Gözü, gönlü tok yiğit.
ERTÖRE: (Tür.) Er. Töreleri olan yiğit.
ERTUĞ: (Tür.) Er. Sorguç tutan erkek.
ERTUĞRUL: (Tür.) Er. Dürüst, doğru, yiğit. Ertuğrul Gazi: Osmanlı hanedanının kurucusu. Osman Bey'in babası.
ERTUNA: (Tür.) Er. (bkzTuna).
ERTUNÇ: (Tür.) Er. 1. Tunç renkli erkek. 2. Tunç madeni gibi güçlü kuvvetli erkek. Er ve tunç kelimelerinden birleşik isim.
ERTUNGA: (Tür.) Er. 1. Yiğit hakan. 2. Uygur yazıtlarında geçen Türk adı.
ERTÜZE: (Tür.) Er. (bkz. Tüze).
ERÜSTÜN: (Tür.) Er. Üstün erkek.
ERVA: (Ar.) Er. 1. Çok güzel genç. 2. Son derece cesur ve yiğit adam.
ERVİN: (Fars.) Ka. 1. Tecrübe, sınama, deneme. 2. Şeref ve itibar.
ERYALÇIN: (Tür.) Er. Sert, güçlü, boyun eğmez yiğit.
ERYAMAN: (Tür.) Er. Güçlü, becerikli.
ERYAVUZ: (Tür.) Er. Yürekli, korkusuz.
ERYETİŞ: (Tür.) Er. Erken gel.
ERYILDIZ: (Tür.) Er. Yıldız gibi parlak yiğit.

ERYILMAZ: (Tür.) Er. (bkz. Yılmaz).
ERZADE: (t.f.i.) Er. Yiğit oğlu.
ERZAN: (Fars.) Er. 1. Ucuz, bol. 2. Uygun, münasip, layık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESAD: (Ar.) Er. 1. Oldukça mutlu, daha saadetli. 2. Çok hayırlı. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır. Esad b. Ziirare: Sahabedendir. Künyesi Ebû Umame'dir. Akabe bey'atından önce müslüman oldu. 1.2. ve 3. Akabe bey'atlannda hazır bulundu. Medine'ye İslamı ilk tebliğ eden sahabidir. Hicretin II. yılında Şevval ayında (Bedir öncesi) vefat etti.
ESED: (Ar.) Er. Arslan. Gazanfer. Haydar. Cesur ve kahraman kişi anlamında kullanılmıştır.
ESEDÜ'DDİN: (Ar.) Er. Dinin arslanı. Şeref lakabıdır.
ESEDULLAH: (Ar.) Er. (Allah'ın arslanı) Hz. Ali, Hayber'in fethinde gösterdiği kahramanlıktan dolayı Rasûlullah (s.a.s), Hz. Ali'ye bu ismi vermiştir. Astronomi'de: Güneşin rumi, temmuzun 9'unda ve Efrenci temmuzun 23'ünde içine girdiği ve semanın kuzey yarımküresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil 5. burç.
ESEN: (Tür.) Er. Sağ, salim, sağlıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESENBOĞA: (Tür.) Er. (bkz. Esen).
ESENDAĞ: (Tür.) Er. Dağ gibi güven verici ve sağlam yaptı.
ESENER: (Tür.) Er. Sağlıklı, rahat kimse.

ESENGÜL: (Tür.) Ka. Canlı, dipdiri, renkleriyle yeni açan güzel gül.
ESENTÜRK: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, sağlıklı Türk.
ESER: (Ar.) Er. 1. Nişan, alamet, iz. 2. Etki, tesir. 3. Yok olmuş bir nesneden kalma parça. 4. Bir kişinin ortaya koyduğu mahsul, telif. S. Hadis, hadis ilmi. 6. imal, icat. 7. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESİN: (Tür.) Ka. 1. Rüzgar, sabah rüzgarı. 2. ilham, çağrışım.
ESLEK: (Tür.) Er. 1. Çalışkan, gayretli. 2. Yumuşak başlı, uysal. 3. Atik, çevik.
EŞLEM: (Ar.) Er. 1. En selamatli, en emin, en doğru yol. 2. Kendisini bütünüyle Allah'ın dinine adamış, Silm'e girmiş mü'min. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
ESMA: (Ar.) Ka. 1. Adlar. 2. Kulaklar, işitme. Esmaü'lHüsna. Allah'ın güzel isimleri. Hz. Esma: Hz. Ebû Bekir'in kızı, Hz. Aişe'nin ablasıdır.
ESMAHAN: (bkz. Esma).
ESMAN: (Ar.) Ka. Bedeller, kıymetler, değerler.
ESME: (Tür.) Ka. Esmek fiili. ESMER: (Ar.) Ka. (bkz. Esved).
ESMERAY: (a.t.i.) Ka. Siyah ay, buğday renkli, karayağız.
ESRA: (Ar.) Ka. Daha hızlı, daha çabuk, en çabuk.
ESVED: (Ar.) Ka. Siyah, kara.
EŞ'ARl: (Ar.) Er. Ebû Musa Abdullah b. Kay s elEş'ari (Öl. 935). Ünlü kelam alimi, Eş'ari mezhebinin, kurucusudur. 40 yaşına kadar Mutezile görüşü benimsemiş, daha sonra Basra camiinden de herkese ilan ederek Mutezile'yi bıraktığını açıklamıştır.
EŞAY: (Tür.) Er. Ay kadar güzel.
EŞCA: (Ar.) Er. En cesur, en yiğit kişi.
EŞFAK: (Ar.) Er. Daha şefkatli, çok merhametli.
ESİR: (Ar.) Er. Çok sevinçli.
EŞRAF: (Ar.) Er. 1. Şerefli, saygın kimseler. 2. Bir yerin zenginleri, sözü geçenler.
EŞREF: (Ar.) Er. Daha şerefli, çok onurlu, çok aziz, pek muhterem. Eşrefi: Akkoyunlular devrinde kullanılan bir çeşit gümüş para. Yavuz Sultan Selim'in Mısın fethettikten sonra burada bastırdığı para. Eşrefoğlu Rumi: Kadiri tarikatının bir kolu olan Eşrefiyye adlı ekolün kurucusu.
ETEM: (Ar.) Er. Daha tam daha noksansız, mükemmel. (bkz. Ekmel).
ETHEM: (Ar.) Er. (bkz. Edhem).
EVCAN: (Tür.) Er. Evdeki insan evcimen.
EVCİMEN: (Tür.) Er. Evine, ailesine bağlı. Ev işlerinde becerikli.
EVDEGÜL: (Tür.) Ka. Güzel kız.
EVFA: (Ar.) Er. Daha vefalı, cana yakın, sözünde duran.
EVİN: (Tür.) Ka. Tohum, tane, öz cevher.
EVİRGEN: (Tür.) Er. işini bilen, tedbirli kimse.
EVLA: (Ar.) Ka. Daha uygun, daha layık, daha iyi üstün. Hayırlı amel.
EVLİYA: (Ar.) 1. Veliler. 2. Allah'ın dostları. 3. İman edip salih amel işleyenler. 4. Allah yolunda mallan ve canlan yla cihad edenler. 5. Allah'ın emaneti olan dinini ve hükümlerini yeryüzünde tevelli ederek korumaya çalışanlar.
EVNUR: (Tür.) Ka. (bkz. Evdegül)
EVRA: (Fars.) Ka. Hisar.
EVREN: (Tür.) Er. 1. Büyük yılan, ejderha. 2. Felek, zaman. 3. Kainat, dünya. 4. Yaşanılan vasat.
EVRENSEL: (Tür.) Er. "Alemşümul" karşılığı olarak. Fransızca "UniversaT'e benzetilerek kullanılır.
EVSAN: (Ar.) Putlar, harçlar (bkz. Esnam). İsim olarak kullanılmaz.
EV VAH: (Ar.) Er. 1. Çok ah eden. 2. Çok dua eden. 3. Merhametli. 4. İmanı sağlam. 5. Din bilgisi çok geniş olan kimse. 6. Kur'anı Kerimde bu isimle Hz. İbrahim vasıflandırılmıştır.
EVVEL: (Ar.) 1. İlk başlangıç, ilkin. 2. Allah'ın 99 isiminden biri.
EYGÜL: (Tür.) İyi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EYLÜL: (Ar.) Ka. Sonbahar'ın ilk ayı.
EYMEN: (Ar.) Er. 1. Daha uğurlu, çok talihli, hayırlı, kutlu. 2. Sağ taraftaki. Eymen b. Hureym:. Sahabedendir. Mekke'nin alınışı sırasında müslüman oldu. Babası ve amcası Bedir şehiderindendir. Hadis rivayetiyle ün kazandı.
EYÜB: (Ar.) Er. 1. Sabırlı. 2. Dönen, pişman olan, günahlarına tevbe eden demektir. Kur'an'da adı geçen peygamberlerden. Güzel sabır sahibi. Allah'ın imtihanına güzellikle sabredip mükafat ve ihsana ulaşmıştır. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak okunur.
EZAMET: (Ar.) Ka. (bkz. Azamet). 1. Büyüklük, ululuk. 2. Çalım, kıvnm.
EZELHAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Ezel).
EZFER: (Ar.) Ka. Güzel kokulu.
EZGİ: (Tür.) Ka. 1. Belli bir kurala göre yaratılan ve kulakta haz uyandıran şeşname. 2. Makamla söylenen manzum söz. 3. Beste (bkz. Beste).
EZGÜ: (Tür.) Makam, hava. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHAN: (Ar.) İnsanda akıl, fikir, zeka, hafıza anlayış, kavrayış, kudretleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHERAN: (Ar.) Ay ve güneş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZNEV: (Fars.) Yeni baştan, yeniden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZRA: (Ar.) Ka. 1. Pek fasih, sözü düzgün adam. 2. Beyaz kulaklı siyah at.
EZRAK: (Ar.) Mavi gözlü. Gök rengi saf ve temiz su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
F ile başlayan isimler .........................................................


FADALE: (Ar.) Er. 1. Fazileüi. 2. Rasulullah'a tabi olmuş sahabedendir. Medineli ilk müslümanlardandır. Birçok hadis rivayeti mevcuttur.
FADIL: (Ar.) Er. (bkz. Fâzıl).
FADİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Fazıl).
FADİME: (Tür.) Ka. (bkz. Fatma). FADL: 1. İyilik. 2. Fazilet. 3. Erdemlilik. Fadl b. Abbâs b. Abdülmuttalib: Rasulullah'ın amcası Abbâs (r.a.)'ın oğludur.
FAHAMET: (Ar.) Ka. 1. Fahimlik, ululuk. 2. İtibar, kıymet, değer.
FAHHAR: (Ar.) Er. 1. Çok övünen, kendini çok metheden. 2. Çanak, çömlek, toprak testi. 3. Saksı.
FAHİM: (Ar.) Er. 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı.2. Ulu, büyük, sayan.
FAHİME: (Ar.) Ka. (bkz. Fanim).
FAHİR: (Ar.) Er. 1. Övünülecek, iftihar edilecek. 2. Şerefli, kıymetli. 3. Parlak, güzel, mükemmel.
FAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Fahir).
FAHREDDİN: (Ar.) Er. Dinin övdüğü, diniyle övünen. Dinin seçkini. Fahreddin Razi: (Rey 1149Horat 1209). Müfessir, kelamcı. Dilbilimci. Fizikçi. Tıpçı.
FAHRİ: (Ar.) Er. Bir karşılık beklemeden yalnızca şeref ve iftihar vesilesi olarak kabul edilen iş. (İş, sıfat, unvan). Fahri aza, fahri üye; maaşsız, ücretsiz veya müessese için gurur kaynağı olan kişi.
FAHRİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fahri). İslami edebiyatla, şairlerin kendi vasıflarından, faziletlerinden ve şairlik kuvvetlerinden bahsettikleri şiirler. Daha çok kasidelerin bir bölümü bu şekildedir.


FAHRUNNİSA: (Ar.) Ka. (bkz. Fahir). Çok övünen, şanlı, şerefli, onurlu kadın.
FAİK: (Ar.) Er. 1. Üstün, seçkin, yüksek, ileri. 2. Mümtaz, manevi olarak üstün olan.
FAİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Faik).
FAİZ: (Ar.) Er. Fevz bulan, muradına ulaşan, basan kazanan. Kur'an'da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir.
FAİZA: (Ar.) Ka. (bkz. Faiz).
FAKI: (Tür.) Er. Fakih'ten bozma kelime. Anadolu'da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan.
FAKİH: (Ar.) Er. 1. Bir şey bilen yahut anlayan kimse. 2. Fıkıh ilminde üstad. İslam hukuk bilgini.
FALİH: (Ar.) Er. 1. Felaha eren, başari kazanan, muradına eren. 2. Toprağı süren, eken.
FARABİ: (t.h.i.) Er. 870950 yıllan arasında yaşamış ve Aristo felsefesinin İslam aleminde yayılmasına yol açmış Türk filozofudur. Kendisine muallimi sani (Aristo'dan sonra 2. üstad) unvanı verilmiştir. Eserlerinin İbni Sina üzerinde büyük tesiri vardır. Kanun dediğimiz çalgının mucididir. Asıl adı "Ebû Nasır Muhammet'tir.
FARİS: (Ar.) Er. 1. Atlı (süvari). 2. Binici, ata binmekte maharetli. 3. Ferasetli, anlayışlı. 4. İran'ın güneyindeki Şiraz vilayeti.
FARİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Faris).
FARUK: (Ar.) Er. 1. Haklıyıhaksızı ayırmakta güçlü olan. 2. Doğruyu yanlıştan ayıran. 3. Keskin. Hz. Ömer'in lakabı; haklıyı haksızdan ayırederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "Faruk" kelimesiyle adlandınlmıştır.
FARÛKİ: (Ar.) Er. Hz. Ömer'in nesline yahut adaletine mensup.
FARYAB: (Fars.) Er. 1. Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer. 2. Eski Horasan'da Delh'e yakın bir şehir.
FATİH: (Ar.) Er. 1. Fetheden, açan. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi zapteden kimse. 3. Hüküm veren anlamında, Cenabı Hakk'ın sıfatlanndan biridir. A'raf suresi 89. ayet. İstanbul'u fetheden yedinci Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Haria bu fethinden ötürü verilen unvan.
F \ UN: (Ar.) Er. 1. Zeki, anlayışlı. 2. Zihni açık, kavrayışlı. Uyanık.
FATINE: (Ar.) Ka. ((bkz. Fatin).
PATIMA: (Ar.) Ka. 1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak kılınmış. Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'den dünyaya gelen en küçük kızının adıdır. Hicretten 18 yıl önce 605'te Mekke'de dünyaya gelmiştir. 632 yılında Medine'de vefat etmiştir. 18 yaşında iken Hz. Ali ile evlenmiş, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü gülsüm ve Hz. Zeyneb adında dört çocuğu vardır. Rasûlullah (s.a.s)'tan sonra 6 ay yaşamıştır. Lakabı Zehra'dır.
FATMAGÜL: (Ar.) Ka. (bkz. Fatma).
FATMANUR: (Ar.) Ka. (bkz. Fatma).
FAYİH: (Ar.) Er. Kendiliğinden dağılan güzel koku.
FAYİHA: (Ar.) Ka. 1. Çiçek veya meyve kokusu. 2. Güzel kokulu nesne.
FAYSAL: (Ar.) Er. \. Keskin hüküm, karar. 2. Halletme, neticelendirme. 3. Keskin kılıç. 4. Hakim.
FAZIL: (Ar.) Er. 1. Faziletli, fazilet sahibi. 2. Erdemli, faik, üstün. (bkz. Faik, Fadıl).
FAZILA: (Ar.) Ka. (bkz. Fazıl).
FAZİLET: (Ar.) Ka. 1. İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf. 2. Kişiyi, ahlaklı ve iyi hareket etmeye yönelten manevi kuvvet. 3. İnsanın yaratılışındaki iyilik, iyi huy, erdem. 4. İyi ahlak, iffet. (bkz. Erdem).
FAZLI: (Ar.) Er. 1. Değer, üstünlük, iyilik, fazilet, lütuf. 2. Fazla, ziyade, artık, baki. 3. İki sayının birbirinden olan farkları. 4. İlim ve irfan sahibi. 5. Âli, cenablık, ihsan, cömert. 6. Olgunluk.
FAZLULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın fazlı, erdemi, lütfü.
FECRİ: (Ar.) Er. Sabaha karşı güneş doğmadan önce ufkun gündoğusu tarafından görülen aydınlığı, tanyerinin ağarması.
FECRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fecri). FEDAİ: (Ar.) Er. 1. Canını esirgemeyen, mühim bir maksat uğrunda canını vermeye hazır bulunan. 2. Allah yoluna başkoymuş.
FEDAKÂR: (Fars) Er. Birleşik isim. Kendini veya şahsi menfaatlerini esirgemeyen.
FEDAYİCAN: (a.f.i.) Er. Canını vermeye hazır, canını verme.
FEHAMET: (Ar.) Ka. (bkz. Fahamet).
FEHİM: (Ar.) Er. Zeki, anlayışlı, pek çok anlayan.
FEHMİ: (Ar.) Er. Fchme mensup, fchim ile ilgili (bkz. Fchim).
FEHMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fehmi).
FELAH: (Ar.) Er. Kurtuluş, selamet, mutluluk, bahtiyarlık.
FELAK: (Ar.). 1. Gün ağarması. 2. Kur'ân! Kerim'in 113. suresinin adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FELİN: (Ar.) Mantar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FENER: (Yun.) Er. İçinde ışık kaynağı bulunan şeffaf mahfaza.
FERAĞ: (Fars.) Er. Serin rüzgar.
FERAH: (Ar.) Ka. 1. Gönül açıklığı. 2. Sevinç, sevinme.
FERAHENGİZ: (f.b.i.) Ka. Ünlü bir çeşit lale.
FERAHET: (Fars.) Şan ve şeref. Erkek ve kadın adı.
FERAHFEZA: (a.f.i.) Ka. 1. Ferah artıran. 2. Türk müziğinin mürekkeb makamlarından. 3. Meşhur bir lale türü.
FERAHNA: (Fars.) Ka. 1. Bolluk, genişlik. 2. Geniş yer.
FERAHNAK: (a.f.b.s.) Ka. Sevinçli. Türk müziğinin mürekkeb makamlarından.
FERAHNAZ: (Fars.) Ka. Nazlı kız.
FERAHŞAN: (a.f.b.s.) Ka. 1. Sevinç veren. 2. Ferah saçan.
FERAMUŞ: (Fars.) Er. Unutma, hatırdan çıkma, nisyan.
FERASET: (Ar.) Ka. Anlayışlılık, çabuk seziş.
FERAY: (Fars.) Ka. Aydınlık, parlak ay, canlılık, süs, zinet.
FERDA: (Fars.) Ka. 1. Yarın. 2. Gelecek zaman, ati. 3. Ahiret, öbür dünya.
FERDANE: (Ar.) Ka. Tekli, yalnız.

FERDİ: (Ar.) Er. Fertle ilgili, ferde has, tek başına yapılan.
FERDİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Ferdi).
FEREC: (Ar.) Er. 1. Gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma. 2. Zafer.
FERHAD: (f.h.i.) Er. Anadolu Anonimi'nde Ferhad ve Şirin adıyla meşhur olan eski bir hikayenin erkek kahramanı olup Şirin'in aşıkıdır. (bkz. Ferhat).
FERHAL: (Fars.) Ka. Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç.
FERHAN: (Ar.) Er. 1. Sevinçli, mesut. 2. Şen, memnun.
FERHAT: (Ar.) Er. Sevinç, neşe. (bkz. Ferhad).
FERHUNDE: (Fars.) Ka. Mübarek, mesut, meymenetli, kutlu, uğurlu.
FERİD: (Ar.) Er. Tek, eşsiz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, ölçüsüz, üstün. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.
FERİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Ferid). Kendi reyiyle hareket eden, kibirli, gururlu kimse.
FERİDUN: (Fars.) Er. 1. Sekizinci gök. 2. Pişdadilerin 6. padişahı olup Cemşid sülalesinden demirci Gave'nin yardımıyla Dahhakı Mari'yi öldürmüştür. Lakabı Ferruh'tur.
FERİDÜDDİN: (Ar.) Er. Dinin feridi, tek, eşsiz, kıyas kabul etmez kimse.
FERİT: (Fars.) Er. 1. Avcı kuş. 2. Donmuş, katılaşmış şey.
FERMA: (Fars.). 1. Emreden, buyuran. 2. Amir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FERMAN: (Fars.) Er. 1. Emir, buyruk. 2. Padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu.
FERMEND: (Fars.) Er. Mevki ve şeref sahibi.
FERRUH: (Fars.) Er. 1. Uğurlu, kutlu. 2. Mübarek. 3. Aydınlık insan. (bkz. Mübarek).
FERRUHİ: (Fars.) Er. 1. Femıha ait. 2. Uğurluluk, meymenet. 3. İranlı ünlü şair.
FERZAN: (Fars.) Ka. İlim ve hikmet.
FERZANE: (Fars.) 1. Alim, bilgin, seçkin. 2. Benzerlerinden, akranlarından ileride. 3. Hakim, feylesof. 4. Tasavvufta, nefsani bağlantılardan sıyrılmış olan derviş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

FESAHAT: (Ar.) Açıklık, duruluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FETANET: (Ar.) Ka. Zihin açıklığı, zihnin yaratılıştan bir şeyi çabuk ve iyi kavraması. Peygamberlere mahsus beş sıfattan biridir.
FETHİ: (Ar.) Er. Fethe mensup. Fetih hakkında yazılan kaside.
FETHİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fethi).
FETHULLAH: (Ar.) Er. Dinin açılması. Yaşamaya başlamak. Allah'ın nusreti.
FETİH: (Ar.) Er. 1. Açma, açış, açılma. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi ele geçirme. 3. Zafer. 4. Kur'anı Kerim'in 48. suresi. 5. Kapalılığı giderme, ihtilafı halletme.
FETTAH: (Ar.) Er. 1. Açan, açıcı, zafer kazanmış, üstün gelmiş. 2. Kullarının kapalı işlerini açan, Cenabı Hakk'ın isimlerinden.
FEVZi: (Ar.) Er. 1. Kurtuluşla ilgili. 2. Zafere ait. 3. Galip gelen, üstün olan.
FEVZİYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Fevzi). 2. Tarihte, yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine 2. Sultan Mahmud tarafından eski adalar mevkiine verilen ad.
FEYHA: (Ar.) Büyük, geniş, engin. Erkek ve kadın adı olarak kullandır.
FEYYAZ: (Ar.) Er. 1. Çok faydalı, çok verimli. 2. Feyiz, bereket ve bolluk veren.
FEYZA: (Ar.) Ka. 1. Suyun taşıp akması. 2. Bolluk, çokluk, verimlilik, fazlalık, gürlük, ilerleme, çoğalma. 3. İlim, irfan. 4. Feyz ile dolu olan.
FEYZİ: (Ar.) 1. İlim, irfan. 2. Akma, suyun akıp taşması. 3. Bolluk çokluk, verimlilik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEYZULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın feyzi, bolluğu, bereketi.
FEZA: (Ar.) 1. Ucu bucağı bulunmayan boşluk. 2. Dünyanın sonsuz olan genişliği, sema. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEZZAN: (Ar.) Büyük Sahra'da, Trablus ülkesinin güneyinde bir ülke. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FIRAT: (Ar.) Er. 1. Taüı su. 2. Türkiye'nin en uzun nehri.
FİDAN: (Yun.) Ka. 1. Yeni yetişen körpe ağaç. 2. Fidan boylu: İnce uzun mütenasip.
FlDE: (Yun.) Ka. Bahçıvanlıkta, yastıklarda tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek.
FİGEN: (Fars.) Ka. Atıcı, yıkıcı, düşürücü.
FİKRET: (Ar.) Er. 1. Fikir, düşünce. 2. İdrak. 3. Zihin, akıl. 4. Murat, maksat, niyet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİKRİ: (Ar.) Er. Fikre ait, fikirle ilgili, düşünerek meydana getirilen şey.
FİKRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fikri).
FİLİZ: (Ar.) Ka. 1. Bitkilerde yeni sürgün, tohumdan çıkan yeni uçlar. 2. Ocaktan çıkarılmış, eritilmemiş ham maden, cevher, gümüş, filiz. 3. Betonarmede demirleri eklemek için bırakılan uzantılar. 4. İnce taze ve güzel vücutlu.
FİRAS: (Ar.) Er. 1. Yiğit, mert. 2. Binici, at yetiştirici.
FİRAZENDE: (Fars.) Yükselten. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİRDEVS: (Ar.) Ka. 1. Cennet, 2. Bostan, bahçe. Firdevsi: İran'ın milli destanı olan "Şeyhname"nin yazandır. Adı, Mansur b. Hasan'dır. 9341020 yıllan arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.
FİRUZ: (Ar.) Er. Mesut, muüu, sevinçli, ferah, uğurlu, iyi bahtlı.
FİRUZE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Finiz). 2. Nişabur*da çıkan açık mavi renkli ve değerli bir yüzük taşı. 3. Açık yeşil, dağ yeşili ile gök mavisi arasında ve bal mumu parlaklığında maruf kıymetli taş.
FİTNAT: (Ar.) Ka. Zihin açıklığı, zeyreklik. Zihnin herşeyi çabuk anlayışı. Türk şairlerinden meşhur bir İslam hanımının adıdır. Asıl adı Zübeyde'dir.
FUAD: (Ar.) Er. Kalb, yürük, gönül.
FULYA: (İtal.) Ka. Nergisgillerden, sarı renkte çiçeği keskin ve güzel kokulu bir bitki, san soğançiçeği.
FUNDA: (Tür.) Ka. Kırcık yerlerde yetişen ve birçok çeşidi olan çalı.
FURAT: (Ar.) Er. (bkz. Fırat).
FURKAN: (Ar.) Er. Hakkı, batıldan, doğruyu yanlıştan ayırma, tefrik.
FUZULİ: (Ar.) Er. 1. Boşuna, yersiz, lüzumsuz, haksız. 2. Boşboğaz lüzumsuz işlerle uğraşan. 3. Yetkisi olmadığı halde başkası namına tasarrufta bulunan. Fuzuli Mehmed: XVI. yy. 'da yaşamış büyük Türk şairlerinden. Çağatay edebiyatı da dahil olmak üzere, Türk edebiyatının birçok sahalarında kuvvetli tesir ve nüfus sahibidir. Türkçe, Arapça, Farsça, manzum, mensur birçok eserleri vardır. Bunlar arasında "Leyla ve Mecnun" mesnevisi çok meşhurdur.
FÜRUZAN: (Fars.). Parlayıcı, parlayan, parlak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FÜSUN: (Ar.) Ka. Büyü sihir. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
G ile başlayan isimler



GABRA: (Ar.) Ka. Yer, yeryüzü, arz.
GAFFAR: (Ar.) Er. 1. Kullarının günahlarını affeden, Allah. 2. Çok merhamet eden. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Abdülgaffar).
GAFUR: (Ar.) Er. Mağfiret eden, yarlığayan, affeden, bağışlayan, merhamet eden Allah. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Gaffar).
GAGAUZ: (Tür.) 1. Gökoğuzlar. 2. Hristiyanların Ortodoks mezhebine bağlı Türk kavmi. Balkanlar ve Rusya'da yaşamaktadırlar. Deliorman, Dobruca, Beşerabya ve Ukrayna'da oturan Hristiyan Türklere verilen ad.
GALİB: (Ar.) Er. 1. Galebe çalan, muzaffer, yenen. 2. Güçlü kuvvetli, kudretli, hükmeden. 3. Üstün baskın. Şeyh Galip: Meşhur divan şairlerinden. 17571798 yıllan arasında yaşamıştır. Türk dil kurallarına göre "b/p" olarak kullanılır.
GALİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Galib).
GAMZE: (Ar.) Ka. 1. Süzgün bakış. 2. Çene veya yanak çukurluğu.
GANİ: (Ar.) Er. 1. Zengin varlıklı, bol doygun. 2. Sahip olduğunda fazlasını istemeyen. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Abdülgani).
GANİYE: (Ar.) Ka. 1. Zengin kadın. Zengin kız. 2. Çok hoş. 3. Şarkıcı.
GANİM: (Ar.) Er. Ganimet alan. GANİME: (Ar.) Ka. (bkz. Ganim).
GANİMET: (Ar.) Ka. Kafirlerle yapılan savaş sonucu ele geçirilen mal, para, silah gibi metalar. İslami usullere göre tasnif edilip, beytülmale, fakirlere, yoksullara ve mücahidlere dağıtılır.
GARİB: (Ar.) Er. 1. Yabancı, acaib. Kimsesiz, memleketinden uzak. Türk dil kuralları açısından "b/p" olarak kullanılır.
GARİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Garib).
GAVS: (Ar.) Er. 1. Suya dalma, dalgıçlık. 2. Yardım muavenet. 3. Yardım istemek için bağırmak. 4. Yardımcı, imdada yetişen. 5. Allah'ın velileri, hakkında kullanılır. Daha çok unvan olarak verilir. Gavsı Azam: Tarikat kurucusu, özellikle Abdülkadir Geylani için kullanılır.
GAYE: (Ar.) Ka. 1. Maksat, meram. 2. Netice, son, hedef.
GAYRET: (Ar.). 1. Çalışma, çabalama. 2. Kıskanma, çekememe. 3. Aziz ve kutsal bir şeye tecavüz edildiğini görmekten doğan asil temiz duygu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GAZA: (Ar.) Er. Din uğruna savaş.
GAZAL: (Ar.) Er. 1. Ceylan. 2. Geyik, âhû. 3. Geyik yavrusu. 4. Güzel göz, irigöz.
GAZALE: (Ar.) Ka. Dişi geyik.
GAZANFER: (Ar.) Er. 1. İri arslan, şir. 2. Cesur, yürekli, yiğit adam. 3. Hz. Ali'nin lakabı.
GAZEL: (Ar.) Er. 1. Latif. 2. Kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağı. 3. Divan, Fars ve Arap edebiyatlarında en yaygın nazım şekli.
GAZİ: (Ar.) Er. 1. Allah yolunda savaşan kişi. 2. Gaza sırasında yaralanan kimse. 3. Gaza sırasında yararlıklar gösteren kumandanlara verilen unvan. 4. 2. Mahmud zamanında çıkarılan altın sikke.
GAZİR: (Ar.) Er. 1. Yumuşak, mülayim. Tatlı, nazik, uysal.
GAZİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Gazir).
GAZİYÜDDİN: (Ar.) Er. Din uğrunda yara alan, yaralanan. Savaşan.
GAZZAL: (Ar.) Er. İplikçi.
oGAZZALİ: (Ar.) Er. İslam aleminin büyük mütefekkirlerinden. Babası "Gazzaliplikçi" sanatçısı olduğu için kendisine Gazali adı verilmiştir.
GELİNCİK: (Tür.) Ka. 1. Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki. 2. Sansargillerden ince yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan. 3. Mezgitgillerden, yılan balığına benzer eti sevilen bir balık.
GENÇ: (Fars.) Er. 1.Hazine define. 2. (a.) Naz, eda, cilve.
GENCAL: (Tür.) Er. Genç kal. (bkz. Genç).
GENÇ AY: (Tür.) Er. Ayın bir haftalik oluncaya kadar ki şekli, hilal.
GENCE: (Fars.) Er. Kuzey Azerbaycan'ın Baku'dan sonra en büyük şehri.
GENCER: (Tür.) Er. Yeni taze, körpe kimse, yiğit.
GENÇYAZ: (Tür.). İlkbahar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GERMA: (Fars.) Ka. Sıcak yaz.
GEVAN: (Fars.) Er. Kahramanlar, yiğitler.
GEVHER: (Fars.) Ka. 1. Değerli taş. 2. Elmas. 3. Bir şeyin aslı, esası.
GEVHER ŞAD: (Fars.) Ka. Pırlanta gibi kıymetli ve neşeli. Gevherşad: Baysungurun annesi.
GEYSU: (Fars.) Ka. Uzun saç, saç örgüsü, zülüf.
GEZEGEN: (Tür.) Er. Güneş etrafında dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı.
GIYAS: (Ar.) Er. Yardım, gavs, nusret.
GIYASEDDİN: (Ar.) Er. Dinin yayılması için yardımı dokunan zat. Gıyaseddin Keyhüsrev I: Anadolu Selçuklu Sultanı. Türk dil kuralına göre "d/t" olur.
GİLMAN: (Ar.) Er. 1. Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlılar gençler. 2. Köleler, esirler. 3. Cennette hizmet gören erkekler.
GİLŞAH: (Fars.). 1. Balçık şah. 2. Balçıkta yapıldığı için Hz. Adem'in lakabı. 3. Parsların masal kahramanı Keyyummers'in lakabı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİRAMİ: (Fars.) Er. Aziz, muhterem, saygın ulu.
GİRAY: (Tür.). Kuvveüi, kudretli. Kınm harılan tarafından unvan olarak kullanılmıştır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİRGİN: (Ar.). Herkesle çabucak yakınlık kurarak işini yürütebilcn. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİR YAR: (Fars.). Ağlayıcı, ağlayan, (bkz. Nalan). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİZEM: (Tür.) Ka. Sır karşılığı olarak kullanılan uydurma bir kelime.
GONCA: (Fars.) Ka. 1. Henüz açılmamış gül, tomurcuk. 2. Sevgilinin ağzı.
GÖĞEM: (Tür.). Halk dilinde yeşile çalan mor. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKALP: (Tür.) Er. Göklerin yiğidi bahadır.
GÖKBEN: (Tür.). Gökle ilgili, uzay sema. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKÇAY: (Tür.), (bkz. Gökçe). Kuzey Kafkasya da az tatlı su gölü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKÇE: (Tür.) Ka. 1. Gökle ilgili göğe ait semavi. 2. Mavi, mavimsi. 3. Güzel hoş güzelce, latif. 4. Gösterişli.
GÖKÇEK: (Tür.) Er. 1. Güzel çok güzel. 2. Hoş, sevimli, cana yakın alımlı. 3. înce narin zarif. 4. Güler yüzlü.
GÖKÇEN: (Tür.) Ka. (bkz. Gökçe).
GÖKDOĞAN: (Tür.) Kuzey yarımkürede yaşayan bir doğan türü.
GÖKEKİN: (Tür.) Yeni başak meydana getirmiş ekin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKKIR: (Tür.) At donlarından maviye çalan kır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKKUŞAĞI: (Tür.) Düşmekte olan yağmur damlacıklarında güneş ışınlarının kırılıp yansımasıyla gökyüzünde oluşan yedi renkli kemer biçimindeki görüntü alkı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKMEN: (Tür.) Ka. Mavi gözlü ve sansın kimse.
GÖKSEL: (Tür.) Er. Semavi, gökçül karşılığı olarak kullanılan uydurma kelam.
GÖKSEVİM: (Tür.) Ka. Sevimli gök.
GÖKSU: (Tür.) 1. Türklerin oturduğu birçok akarsuya verilen isim. 2. Adana'dan gelerek Akdeniz'e dökülen Seyhan nehrinin önemli kollarından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKSÜN: (Tür.) Binboğa dağlarından Elbistan'ın güney batısında Seyhan nehrine kansan çay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKŞEN: (Tür.) Ka. Gökle ilgili, aydınlık ışıklı gök, uydurma bir kelime.
GÖKTEPE: (Tür.) Er. Mavi tepe.
GÖKTÜRK: (Ar.) Er. Orta Asya'da yaşamış eski bir Türk ulusu ve bu ulustan olan kimse.
GÖKYÜZÜ: (Ar.) Göğün görünen yüzeyi (sema). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖNENÇ: (Tür.) Ka. Refah hali, mutluluk.
GÖNÜL: (Tür.) Ka. 1. İnsanın manevi varlığının ifadesi, inancı ve hislerinin kaynağı. 2. İstek, arzu, heves, niyet. 3. Duygu, his, aşk. 4. Kibir, gurur. 5. Tabiat, huy.
GÖRGÜ: (Tür.) Ka. 1. Bir topluluğa ait uyulması gereken nezaket kaideleri muaşeret adabı. 2. Deneme, tecrübe. 3. Görmüş olma durumu, görgü şahidi.
GÖRKEM: (Tür.) 1. İhtişam, gösteriş karşılığı olarak kullanılan bir kelimedir. 2. Gösterişli, heybetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖRSEL: (Tür.) Görmekle ilgili manasına kullanılan uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖZDE: (Tür.) Ka. 1. Göze girmiş olan sevilen beğenilen, benimsenen. 2. Beğenilen kadın. 3. Osmanlı sarayında padişahın ilk dört cariyesine verilen unvan.


GÖZEN: (Tür.) Ka. Bir nevi alageyik.
GÖZLEM: (Tür.) Müşahade, gözlemek karşılığı olarak kullanılan kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GUFRAN: (Ar.) Günahların affı.
GULAM: (Ar.) Er. 1. Oğlan, uşak. 2. İran ve Hindistan'da (abd) kelimesi yerine kullanılmıştır. Gulam Ali, Gulam İshak Han gibi.
GURBET: (Ar.) Doğup yaşanılmış olan yerden uzakta yer. Erkek ve kadin adı olarak kullanılır.
GÜÇLÜ: (Tür.) Er. 1. Gücü olan kuvvetli zorlu. 2. Bir musiki dizisinde duraktan sonraki en önemli perde.
GÜFTAR: (Fars.). Söz, kelam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜFTE: (Fars.) Ka. 1. Söyleniş, söylenmiş. 2. Bir söz eserinin bestelenmiş bulunan manzum sözleri.
GÜHER: (Fars.) Gevher, cevher, (bkz. Gevher). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜHERPARE: (Fars.) Ka. Cevher parçası.
GÜL: (Fars.) Ka. 1. Çiçek. 2. Bilinen çiçek, gül çiçeği, gülağacı. 3. Tasavvufta Allah'ın birliğinin remzi. 4. Başına ve sonuna ek ve isimler getirilerek yeni isimlerin türetilmesinde kullanılan bir isimdir. (Ayşegül, Gülay, vb).
GÜLABİ: (Fars..) Er. Gülsuyu.
GÜLAFET: (Fars.) Ka. Nefes kesen güzellikte. Gül ve âfet kelimesinden oluşmuş birleşik bir isimdir.
GÜLBAHAR: (Fars.) Ka. 1. Bahar gülü. 2. Ebru sanatında kullanılan koyu kırmızı renkte toprak. Gülbahar Hatun: Mehmet Il.'nin hanımı. Bayezid H ve Gevher Sultan'ın annesi.
GÜLBANU: (Fars.) Ka. Gülhanım. Gül gibi güzel kadın. Gül hatun.
GÜLBEDEN: (Fars.) Ka. Zarif, ince vücuda sahip. Gülbeden Begüm, Babur Şah'ın kızı.
GÜLBERK: (Fars.) Gül yaprağı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLBEŞEKER: (Fars.) Ka. Birçeşit gül tatlısı.
GÜLBEYAZ: (f.U.) Ka. Beyaz gül.
GÜLBİN: (Fars.) Ka. Gül kökü, gül biten yer.
GÜLBİZ: (Fars.) Ka. Gül serpen, gül serpilmiş.
GÜLCİHAN: (Tür.) Ka. Cihana, aleme bedel gül.
GÜLCE: (Fars.) Ka. Gülcük, küçük gül.
GÜLÇİN: (Fare.) Ka. Gül toplayan, gül devşircn.
GÜLDEHAN:( Fars.) Ka. Gül ağızlı, ağzı gül gibi olan.
GÜLDESTE: (Fare.) Ka. Güldemeti, çiçek destesi. Türk müziğinde mürckkeb makamlardan.
GÜLENAY: (Tür.) Ka. Devamlı gülen, ayyüzlü kişi. GÜLENBEY: (Tür.) Er. (bkz. Gülenay).
GÜLENDAM: (Fars.) Ka. Gül endamlı, gül boylu, nazik, güzel endam.
GÜLENNUR: (Tür.) Ka. Gülmesiyle etrafı aydınlatan, ışık saçan kimse.
GÜLER: (Tür.) Ka. Gülen, sevinçli, handan.
GÜLFAM: (Fars.) Ka. 1. Gül renkli. 2. Gül gibi kızıl olan.
GÜLGONCA: (Fars.) Ka. Açılmamış gül.
GÜLGÜN: (Fars.) Ka. Gül renkli, gül renginde, pembe.
GÜLHAN: (Fare.) Er. Gül evi, ateşhane.
GÜLHANIM: (Tür.) Ka. 1. iyi huylu, nazik hanım. 2. Gül yüzlü hanım.
GÜLHAYAT: (Tür.) Ka. 1. Mutlu, huzurlu bir hayat. 2. Gül gibi güzel hayat.
GÜLİBAR: (Tür.) Gül fırtınası. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLİSTAN: (Fare.) Ka. 1. Gül bahçesi, güllük. 2. Azerbaycan'da Karabağ bölgesinde bir mevki.
GÜLİZAR: (Fars.) Ka. 1. Gül yanaklı. 2. Al yanaklı. 3. Türk musikisinde mürekkep bir makam.
GÜLKIZ: (Tür.) Ka. Güle benzeyen kız.
GÜLLÜ: (Tür.) Ka. 1. Gülü olan. 2. Gül desenli (kumaş). Daha çok örfte kullanılır.
GÜLNAK: (Fare.) Er. Hisar, kule.
GÜLNAME: (Fars.) Er. Sevgiliye yazılan mektup, kaside.
GÜLNAR: (Fars.) Ka. Nar çiçeği. GÜLNAZ: (Fars.) Ka. 1. Gül yüzlü kadın. 2. Gül gibi, nazlı narin. Birleşik isim.
GÜLNİHAL: (Fars.) Ka. 1. Gül fidanı. 2. Gül ağacı. Birleşik isim.
GÜLNUR: (Tür.) Ka. Etrafına ışık saçan, aydınlatan gül.

GÜLNÜŞ: (Fars.) Ka. 1. Güliçen. 2. Gülle özdeşleşmiş, gül gibi. b
GÜLPERİ: (Fare.) Ka. Gizli gül.
GÜLRANA: (Fars.) Ka. Güzel gül, dışı san içi kırmızı renkte olan bir çeşit gül.
GÜLRİZ: (Fars.) Ka. 1. Gül saçan, gül serpen. 2. Meşhur bir çeşit lale.
GÜLRUHSAR: (Fare.) Ka. Gül yanakli.
GÜLSEREN: (Tür.) Ka. Gül toplayan, gül dağıtan.
GÜLSEVİM: (Tür.) Ka. Sevimli, güzel, hoş görünüşlü gül. GÜLSU: (Tür.) Ka. Gül renkli su, taze su.
GÜLSUNA: (Tür.) Ka. Gül gibi çekici kadın. Güzel sevgili.
GÜLSÜM: (Tür.) Ka. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kızlarından birinin adı.
GÜLŞAH: (Fars.) Ka. 1. Güllerin şahı. 2. Varaka'nın sevgilisi, masal kadın.

GÜLSEN: (Fars.) Ka. Gülbahçesi, gülistan, gülizar,
GÜLTANE: (Tür.) Ka. Yeni açmış gül, gonca.
GÜLTEKİN: (Tür.) Er. Genç delikanlı, nazik.
GÜLTEN: (Fars.) Ka. Gül tenli, gül vücutlu.
GÜLZAR: (Fars.) Ka. Gülbahçesi, gül tarlası.
GÜNAY: (Tür.) Ka. Gündüz, gün aydınlığında ay.
GÜNEŞ: (Tür.) Ka. Çevresindeki sisteme ait gezegenlerin etrafında döndüğü, ışık ve ısı yayan büyük gök cismi, şems.
GÜNEY: (Tür.) Dört ana yönden biri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜNSEL: (Tür.) Er. Hızlı akan sel. GÜRAY: (Tür.) Er. Yeni doğan ay.
GÜRBÜZ: (Tür.) Er. 1. İyi, yetişmiş, sağlam ve kuvvetli. 2. Cesur, kuvvetli. 3. Sağlıklı, sıhhatli.
GÜRCÜ: (Tür.) Er. Gürcistan ahalisinden veya bu ahalinin soyundan olan. Gürcistan ahalisine ait.
GÜRÇINAR: (Tür.) Er. Çok büyümüş, gelişmiş, serpilmiş.
GÜRDAL: (Tür.) Er. Güçlü, gelişmiş dal.
GÜREL: (Tür.) Er. Maiyeti geniş, çevresi güçlü kuvvetli.
GÜRGAN: (Fars.) Er. 1. İran'ın kuzeydoğusunnda bir yer. 2. Aksak Timur'un lakabı.
GÜRHAN: (Tür.) Er. 1. Hanlar hanı. 2. KaraHitay prenslerine verilen unvan.
GÜRKAN: (Tür.) Er. 1. Bol kan. Genç, taze, gelişmiş, serpilmiş.
GÜROL: (Tür.) Er. Büyü, serpil, geliş.
GÜRSU: (Tür.) Temiz, pak, hızlı su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVEN: (Tür.) 1. Korku ve kuşku duygusundan uzak. 2. İnanma ve bağlanma duygusu. 3. Yüreklilik, cesaret. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVENÇ: (Tür.) Er. 1. Güvenme, dayanma, itimat. 2.Övünme, gurur.
GÜZİDE: (Fars.) Ka. Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş.
GÜZİN: (Fars.) Ka. Seçen, seçilmiş, seçkin, beğenilmiş. Hz. Muhammed (s.a.s)'in dostu (halifesi) Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhum).
GÜZİR: (Fars.) Çare, derman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
H ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------



HABBAN: (Ar.) Er. Güney Arabistan'da bir kasaba.
HABİB: (Ar.) Er. Sevgili. Seven, dost.
HABEŞİ: (Ar.) Er. Habeşler gibi derisinin rengi çok koyu esmer olan kimse. Habeş ırkına mensup.
HABİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Habib)
HABİBULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın sevgilisi. Hz. Peygamber.
HABlL: (Ar.) Er. Habil: Hz. Adem'in oğullarından, Kabil'in kardeşi, Kabil tarafından öldürülmüştür. Yeryüzünde ilk öldürülen kişidir.
HABİNAR: (Ar.) Ka. Nar tanesi.
HABİR: (Ar.) Er. 1. Taze, haberli, bilgili, agah, vakıf. 2. Cenabı Hak. HACCAC: (Ar.) Er. 1. Delil ikame eden. Delille galip olan. 2. Irak valisi olup, Hz. Muhammed soyuna ve taraflarına eziyet eden Yusuf b. Sakafi'nin unvanı. Yezid'in komutanlarından.
HACCE: (Ar.) Ka. 1. Hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden hacı kadın. 2. Bir çeşit akdiken. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HACE: (Fars.) Er. 1. Hoca. 2. Bilgin, öğretmen. 3. Çelebi, sahip, muallim, profesör. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HACER: (Ar.) Ka. 1. Taş, kaya. Haceri Esved: Kabe'nin duvannda bulunan meşhur kara taş. 2. Hz. İsmail'in annesi ve Hz. İbrahim'in cariyesinin adı.
HACERUNNUR: (Ar.) Ka. Kükürt ile demirin birleşmesinden meydana gelen altın şansı renginde.
HACI: (Ar.) Er. 1. Hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden, hacı. 2. Dini bir mahalli ziyaret eden kimse.
HACİB: (Ar.) Er. Birinin bir yere gitmesine engel olan. 2. Kapıcı. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
HACİR: (Ar.) Er. 1. Hicret eden, bir başka yere geçen. 2. Sayıklayan.
HADDAS: (Ar.). Çabuk kavrayan, anlayışlı, kavrayışlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HADİ: (Ar.) Er. 1. Yenilene yardım eden, yardımcı. 2. Hidayet eden, doğru yolu gösteren. Kılavuz, rehber. 3. Önde giden kimse. 4. Mızrak ucu.
HADİC: (Ar.) Er. Erken doğan oğlan çocuğu.
HADİCE: (Ar.) Ka. Vakitsiz, erken doğan kız çocuğu. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Hadice: Hz. Muhammed (s.a.s)'in ilk eşi.
HADİD: (Ar.) Er. 1. Keskin. 2. Demir. 3. Öfkeli, hiddetli, şiddetli, titiz. 4. Kur'anı Kerim'in 50. suresinin adı.
HADİM: (Ar.) Er. Hizmetkar, yardım eden. Hadimi Harameyn: Haremi Şerifin hizmetkarı. Hicaz'm alınmasından sonra Osmanlı sultanlarına verilen lakap.
HADİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hadi).
HAFAZA: (Ar.) Ka. 1. İnsanın yaptığı işleri yazmakla görevli melekler. 2. Bekçiler.
HAFİ: (Ar.) Er. l. Çok ikram eden, insanı güler yüzle karşılayan. 2. Yalınayak yürüyen, koşan adam.
HAFİD: (Ar.) Er. Erkek torun.
HAFİDE: (Ar.) Ka. Kız torun. (bkz. Ncbirc).
HAFİZ: (Ar.) Er. 1. Allah'ın adlanndandır. Muhafaza eden, saklayan, esirgeyen, koruyan. 2. Kur'an'ı ezbere bilen ve usulüne uygun okuyan kimse. HAFİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Hafız).
HAFİZÜDDİN: (Ar.) Er. Dinin koruyucusu. Daha çok unvan olarak verilir.
HAFSA: (Ar.) Ka. Hz. Ömer'in kızı. Hz. Peygamberin zevcelerinden, Ümmü'1Mü'minin.
HAKAN: (Tür.) Er. 1. Eski Türk ve Moğol hükümdarlarının kullandığı unvanlardan biri, hanlar hanı. 2. Kağan.
HAKEM: (Ar.) Er. 1. Bir uzlaşmazlığın halli için tarafların üzerinde anlaştıkları kimse. 2. Çeşitli yarışmaları, müsabakaları idare eden kimse. 3. Jüri, bir yarışmada değerlendirme yapan kimse. 4. Allah'ın isimlerinden. Hüküm veren, karar veren, bütün meselelerin kendisine döndüğü hüküm sahibi.
HAKGÜZAR: (a.f.i.). Hakkı tanıyan, haktan ayrılmayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAKİ: (Fars.) Er. 1. Yeşile çalan koyu san renk, toprak rengi. 2. Topraktan, toprağa mensup. Mütevazi kişi.
HAKİKAT: (Ar.) Ka. 1. Bir şeyin aslı ve esası, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru, gerçekten, doğrusu. 3. Sadakat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik.
HAKİM: (Ar.) Er. 1. Her şeye hükmeden, hikmet sahibi olan Allah. 2. Hükmeden, dava yargılama işine memur olan, yargıç. 3. Üstte bulunan. 4. Hekim, akıllı, becerikli. 5. Kadı, vali, amir, hükümdar, emir.
HAKİME: (Ar.) Ka. (bkz. Hakim).
HAKİMİYET: (Ar.) Ka. Hakimlik, amirlik, üstünlük, egemenlik. Sulta.
HAKKI: (Ar.) Er. 1. Doğruluk ve insaf sahibi. 2. Bir insana ait olan şey.
3. Dava, iddiada hakikate uygunluk. 4. Emek. 5. Pay, hisse. 6. Layık, münasip.
HAKTAN: (Tür.) Er. Allah'tan gelen, Allah'ın verdiği.
HAKTANIR: (a.t.i.) Er. Herkesin hakkını gözeten kimse.
HALAS: (Ar.) Er. Kurtuluş, kurtulma.
HALASKAR: (Ar.) Er. Kurtarıcı.
HALDUN: (Ar.) Er. Devamlılar, sürekli olanlar.
HALE: (Ar.) Ka. Ayın ve güneşin etrafında bazı zamanlarda görülen ışıklı halka, ayla, ağıl.
HALEF: (Ar.) Er. 1. Babadan sonra kalan oğul. 2. Memurlukta, birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse.
HALENUR: (Ar.) Ka. (bkz. Hale).
HÂLİD: (Ar.) Er. 1. Sonsuz, daim, ebedi. 2. Bir yıldan çok yaşayan. 3. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır. Hâlid b. Velîd: Ünlü sahabi. Allah'ın kılıcı olarak anıldı.
HALİDDİN: (Ar.) Er. Dinin sonsuzluğu ölümsüzlüğü. HALİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Hâlid).
HALİFE: (Ar.) Er. 1. Halef, naib. 2. Hz. Peygamber'in vekili ve dünyadaki müslümanların başı olan kimse.
HALİL: (Ar.) Er. Samimi dost, Allah'ın dostu.
HALİLULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın dostu. Hz. İbrahim (a.s.).
HALİM: (Ar.) Er. 1. Sakin, sessiz. 2. Tabiatı yavaş olan, yumuşak huylu. Allah'ın isimlcrindendir. "Abd" takısı alarak kullanılması tercih edilir.
HALİME: (Ar.) Ka. (bkz. Halim). Peygamberimizin (s.a.s) süt annelerinden.
HALİS: (Ar.) Er. 1. Hilesiz, katkısız. 2. Karışmamış, kanşıksız, saf, hilesiz. Temiz. 3. Yalnız, sadece. (bkz. Muhlis).
HALİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Halis).
HALLAÇ: (Ar.) Er. Pamuk, yatak, yorgan atan kimse. Hallacı Mansur: 922 yılında "Ene'1Hak" dediği için asılan ve divan edebiyatında adına sık sık rastlanılan ünlü sufî.
HALUK: (Ar.) Er. İyi huylu, insaniyetli, geçim ehli olan.
HAMAN: (Ar.) Er. Hz. Musa'ya karşı acımasızca mücadele eden Mısır Firavunu'nun veziri.
HAMASE: (Ar.) Er. Yiğitlik, kahramanlık şiirleri, marşlar.
HAMASET: (Ar.) Ka. 1. Cesaret, kahramanlık, yiğitlik. 2. Kahramanca şiir.
HAMDİ: (Ar.) Er. 1. Allah'ı övmek. 2. Allah'a şükretmek. 3. Şükreden, şükredici.
HAMDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hamdi).
HAMDULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın övgüsü.
HAMİ: (Ar.) Er. Himaye eden, koruyan, koruyucu, sahip çıkan, gözeten.
HAMİD: (Ar.) Er. 1. Koru sönmediği halde alevi sönen ateş. 2. Hamdeden, şükreden kul. 3. Hz. Pey. (s.a.s)'in lakaplarından.
HAMİD: (Ar.) Er. Övülmeye değer. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülhamid). Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HAMİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Hamid).
HAMİL: (Ar.). 1. Yüklü. Gebe. 2. Sahip, malik. 3. Taşıyan, gözeten. 4. Uhdesinde bir poliçe bulunan. 5. Hamili vahy: Cebrail (a.s.). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAMİYE: (Ar.) Ka. 1. Himaye eden, koruyan korucu. 2. Kayıran, kayırıcı.
HAMİYET:(Ar.) Ka. 1. Milli onur ve haysiyet. 2. İnsanlık, fazilet. 3. İzzeti nefs.
HAMMAD: (Ar.) Er. 1. Çok hamdedcn, çok şükür ve dua eden. Hammad b. Ebû Süleyman'. Hadisçi. Tabiindendir.
HAMMADE: (Ar.) Ka. (bkz. Hammad).
HAMRA: (Ar.) Ka. Daha, pek çok kızıl, kırmızı. elHamra: İspanya'nın Gırnata şehrinde Araplardan kalma meşhur saray.
HAMZA: (Ar.) Er. 1. Arslan. 2. Heybetli, azametli demektir. Hz. Peygamber'in amcası, Mekke döneminde müslüman olmuş, Uhud Savaşı'nda Vahşi tarafından şehid edilmiştir.
HANBELİ: (Ar.) Er. Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (Öl. 855): Ehli sünnetin dört ana mezhebinden birisi olan Hanbeli mezhebinin imamı.
HANDAN: (Fars.) Ka. 1. Gülen, gülücü. 2. Güler yüzlü, sevimli.
HANDE: (Fars.) Ka. l. Açılış, açılma. 2. Gülme, gülüş.
HANDEGÜL: (Fars.) Ka. Gülün açması.
HANEDAN: (Fars.) Er. Kökten, asil ve büyük aile.
HANEF: (Ar.) Er. Doğruluk, istikamet.
HANEFİ: (Ar.) Er. İmamı Azam Ebû Hanife'nin mezhebinden olan. Hanefi mezhebine mensup kişi.
HANİF: (Ar.) Er. 1. Tek Allah'a, Allah'ın birliğine inanan. 2. İslam inancına sıkı ve samimi olarak bağlanan. 3. Hz. Muhammed (s.a.s)'in tebliğinden önce Mekke'de tek Allah'a inananlar.
HANİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Hanif). HANIM: (Tür.) Ka. 1. Kadınlar için kullanılan saygı sözü. 2. Eş, kan, zevce. 3. Ev sahibesi.
HANNAN: (Ar.) Çok acıyan, çok merhametli. Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak isim yapılır. Abdülhannan.
HANNAS: (Ar.) Şeytan. İsim olarak kullanılmaz.
HANSA: (Ar.) Ka. Arapların en büyük ünlü hanım şairi. Müslüman olmuştur.
HANSOY: (Tür.) Er. (Han sülalesine mensup.
HANZADE: (Fars.) Ka. Hükümdar çocuğu.
HANZALE: (Ar.) Ka. Doğu Arabistan'da bir Arap kabilesi.
HARE: (Fars.) Ka. 1. Sert taş, kaya. 2. Meneviş, menevişli kumaş.
HAREM: (Ar.) Ka. 1. Yasak kılınmış mukaddes olan şey. 2. Evlerde yabancı erkeklerin girmesine izin verilmeyen, kadınlara ait bölüm. 3. İç avlu. 4. Hicaz'da ihrama girilen yerden Ka'be'ye dek uzanan bölüm. 5. MekkeMedine'nin ismi.
HARİKA: (Ar.) Ka. İmkanların üstünde olup insanda hayret uyandıran şey.
HARİM: (Ar.) Er. 1. Biri için kutsal olan şeyler. 2. Harem dairesi, harem. 3. Evin içi gibi, başkalarına kapalı olan yer. 4. Bir evin civan. 5. Avlu. 6. Ortak, şerik. 7. Hacıların, hac zamanı giydikleri giysi.
HARİME: (Ar.) Ka. Kişinin dilediği gibi kullanabilecek hakka malik olduğu malı (bkz. Harim).
HARİS: (Ar.) Er. 1. Muhafız, bekçi, gözcü. 2. koruyan, koruyucu. 3. Son derece hırslı olan. 4. Yemen'de bir Arap kabilesinin adı.
HARİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Haris).
HARİZM: (Fars.) Er. Amuderya'nın aşağı kısmının her iki yanında bulunan ülke. Bu ülkede XIII. yy'a kadar dilini muhafaza ederek yaşamış olan İran kavminin adı.
HARMAN: (Ar.) Er. 1. Tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması. Bu işin yapıldığı mevsim, sonbahar. 2. Birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir bileşim oluşturmak.
HARRAS: (Ar.) Er. Ekinci, çiftçi, toprağı işleyip ekin eken.
HARUN: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'de bahsedilen peygamberlerdendir. Musa Peygamberin büyük kardeşi. Fir'avun erkek çocukların öldürülmesi emrini kaldırdıktan sonra doğmuştur. Hz. Musa'dan 3 sene sonra doğduğu söylenir.
HARUT: (Ar.). 1. Arkadaşı Marut ile tanınan melek, büyü ve sihir ile uğraştıkları için kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyuya hapsedil
mişlerdir. 2. Babil halkına korunmaları için büyü öğreten iki melekten biri, sihir yapar. İsim olarak kullanılmaz.
HARZEM: (Fars.) Er. (bkz. Harizm).
HASAFET: (Ar.) Er. 1. Hükümde sağlamlık, kuvvet ve olgunluk. 2. Görüş sağlamlığı.
HASAN: (Ar.) Er. Güzellik, iyilik, hüsn sahibi olmak. Hasan b. Ali b. Ebî Talib: Ali (r.a.)'nin büyük oğlu. Peygamber Efendimizin torunu. Kur'an'da geçen kelimelerdendir.
HASBEK: (Tür.) Er. Dürüst, iyi, saf insan.
HASBİ: (Tür.) Er. İsteyerek ve karşılık beklemeksizin yapılan.
HASBİNUR: (Ar.) Ka. (bkz. Hasibe).
HASEKİ: (Ar.) Er. Hükümdarların
hizmetine tahsis edilmiş şahıs ve
zümrelere verilen ad.
HASEN: (Ar.) Er. 1. Güzel, süslü. 2. Güzel işler, hayırlar. Hasan şeklinde kullanılır.
HASENE: (Ar.) Ka. 1. İyilik, iyi hal, iyi iş, hayırlı iş. 2. Dünya ve ahiret saadeti. 3. Eski altın paralardan birinin adı.
HASENİ: (Ar.) Ka. Kasene ait. HASGÜL: (Ar.) Ka. Değerli, eşsiz gül.
HASHANIM: (Ar.) Ka. 1. Çıtıpıtı, ince, narin kadın. 2. Bilge, değerli kadın. Birleşik isim.
HASİB: (Ar.) Er. 1. Hayır sahibi, eliaçık, cömert. 2. Değerli, itibarlı, soyu temiz, muhterem, saygın, şahsi meziyet sahibi. 3. Muhasebeci, sayman.
HASİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Hasib).
HASİF: (Ar.) Er. Hasafeüi, aklı başında olgun adam.
HASİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Masif).
HASNA: (Ar.) Ka. İffetli, şerefli, namuslu. (bkz. Hesna).
HASKIZ: (Tür.) Ka. İyi nitelikleri kendinde toplamış genç kız.
HASLET: (Ar.) İnsanın yaratılışındaki huyu, tabiatı, mizacı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HASPOLAT: (Tür.) Er. Katışıksız, saf, çelik gibi.
HASRET: (Ar.) Ka. 1. Ele geçirilemeyen veya elden kaçırılan bir nimete veya kıymetli şeye üzülüp yanmak. 2. İç çekme, inleme, üzüntü, iç sıkıntısı, keder, zahmet, eseflenme, özleyiş.
HÂŞİM: (Ar.) Er. 1. Haşmetli, gösterişli, muhteşem. 2. Kuru ekmek kırıntısı doğrayan. Ezen, kıran, yaran, parçalayan. Beni Hâşim: Hz. Peygamber'in (s.a.s) soyu.
HAŞİMÎ: (Ar.) Er. Haşime mensup, Haşimilerden olan.
HAŞMET: (Ar.) Er. İhtişam, gösterişlilik, heybet, büyüklük. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HAŞMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin büyüklüğü, ihtişamı.
HATEM: (Ar.) Er. 1. Mühür, üstü mühürlü yüzük. 2. En son. 3. Hatemü'lEnbiya: Peygamberlerin sonuncusu, Hz. Muhammed. 4. Halemi Tai: Arap kabileleri arasında tanınmış "Tayy" kabilesine mensup ve cömertliğiyle meşhur olan "İbn Abdullah b. Sa'd"ın lakabı. 5. Çok cömert olan.
HATIR: (Ar.) Er. 1. Şan ve şeref sahibi. 2. Yüce, ulu. 3. Tehlikeli.
HATIRA: (Ar.) Ka. Hatıra gelen, hatırda kalan şey, andaç.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
HATIRNEVAZ: (a.f.i.) Ka. Gönlü okşayan, hatırnaz.
HATIRSAZ: (a.f.i.) Er. Gönül yapan, hoşnut eden.
HATİB: (Ar.) Er. 1. Hitab eden, söz söyleyen. 2. Camide hutbe okuyan. 3. Güzel, düzgün konuşan kimse. Sahabe isimlerindendir.
HATİCE: (Ar.) Ka. Erken doğan kız çocuğu. Hz. Haticetü'lKübra; Hz. Peygamber'in ilk eşi ve 6 çocuğunun annesi. Ümmü'lMü'minin.
HATİF: (Ar.) Er. 1. Kuvvetli, sert ve tiz bir sesle tebliğ veya davet eden kimse. 2. Göz kamaştıran. 3. Göze görünmeyen.
HATİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Hatif).
HATİM: (Ar.) Er. 1. Sona erdiren, bitiren. 2. Mühürleyen, mühürleyici. HATİME: (Ar.) Ka. (bkz. Hatim).
HATUN: (Ar.) Ka. 1. Kadın. 2. Eş, zevce. 3. Eskiden yüksek kişilikli kadınlara ya da hakan eşlerine verilen unvan. Örfte isim olarak kullanılır.
HAVER: (Fars.). 1. Şark, doğu. 2. Güneşin doğduğu gün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAVLE: (Ar.) Ka. 1. Etraf, çevre, güç, kuvvet. 2. Sahabe hanımlarından birisi. Hakkında ayet inmiştir.
HAVVA: (Ar.) Ka. Esmer kadın. Havva: Hz. Adem (a.s.)'in kansı, ilk kadın. Adem (a.s) cennette uyurken sol kaburga kemiğinden yaratılmıştır. İnsan soyunun başlangıcı yani türeyiş, onların bir arada yaşamaya başlamasıyla vaki olmuştur.
HAY: (Ar.) Er. 1. Canlı, diri. 2. Allah'ın sıfatlarından. "abd" takısı alarak kullanılır. "Abdülhay".
HAYA: (Ar.) Ka. 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edep. 3. Allah korkusu ile günahtan kaçınma.
HAYAL: (Ar.) Ka. 1. İnsanın kafasında canlandırdığı şey. 2. Bir olay veya eşyanın zihinde kalan izi. 3. Gerçekte olmadığı halde görüldüğü sanılan şey, görüntü.
HAYALİ: (Ar.) Er. 1. Hayal niteliğinde ya da hayal ürünü olan. 2. Kanuni Sultan Süleyman devrinin büyük şairlerinden biri. •
HAYAT: (Ar.) Ka. 1. Yaşayan, diri. 2. Canlılarda doğumdan ölüme kadar geçen süre. 3. Yaşama, yaşayış.
HAYATEFZA: (a.f.i.) Ka. Hayat anıran.
HAYATENGİZ: (a.f.i.) Ka. Yaşatan, yaşamaya zorlayan.
HAYATİ: (Ar.) Er. 1. Dirilik, canlılık. 2. Büyük önem taşıyan. 3. Hayata, yaşayışa ait, hayatla ilgili.
HAYDAR: (Ar.) Er. 1. Arslan, esed, gazanfer, şir. 2. Cesur, yiğit adam. 3. Hz. Alî'nin lakabı.
HAYİM: (Ar.) Er. 1. Şaşkın, hayrette. 2. Sevgiden dolayı şaşkına dönmüş.
HAYME: (Ar.) Ka. Çadır.
HAYR: (Ar.) Er. İyi, faydalı, hayırlı, yarar. Hayru'lVera: Halkın, alemin hayırlısı, Hz. Muhammed. Hayru'lBeşer. İnsanların hayırlısı, Hz. Muhammed.
HAYRAN: (Ar.) Er. 1. Şaşmış, şaşa kalmış, şaşırmış. 2. Çok tutkun. 3. Aşın derecede sevgi duyan.
HAYRAT: (Ar.) Er. 1. Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler, iyilikler. 2. Sevap için kurulan müessese.
HAYREDDİN: (Ar.) Er. Dinin hayırlı eylediği mübarek kıldığı insan. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
HAYRET: (Ar.) Ka. Şaşma, şaşırma, şaşakalmış, ne yapacağını bilmeme.
HAYRI: (Ar.) Er. Hayırla, iyilikle ilgili, uğur ve kutluluğa ait.
HAYRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hayri).
HAYRULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın hayırlı ettiği erkek.
HAYRUNNİSA: (Ar.) Ka. Kadınların hayırlısı.
HAYSİYET: (Ar.) Er. Şeref, onur, itibar, değer. .:
HAYYAM: (Ar.) Er. 1. Çadırcı. 2. İran'ın meşhur şairlerinden Ömer Hayyam,
HAZAL: (Ar.) Ka. Kuruyup dökülen ağaç yapraklan.
HAZAN: (Fars.) Ka. Sonbahar, güz.
HAZAR: (Ar.) 1. Sabit meskeni olanlann oturduklan memleket. 2. Banş ve güven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
HAZEN: (Ar.) Ka. Üzüntü. Ga keder.
HAZER: (Ar.) Deniz, bahr, büyük su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAZIM: (Ar.) Er. Hazmeden, hazimli, ihtiyatlı, akıllı, İşinde gözü açık, sağlam olan.
HÂZİM: (Ar.) Er. Zafer kazanan, galip, hazimete uğratan.
HÂZİME: (Ar.) Ka. Sindirici kuvvet, (bkz. Hazim).
HAZİN: (Ar.) Er. 1. Hüzünlü, üzüntülü, acıklı. 2. Üzüntü veren, gamlandıran, kederlendiren.
HAZİNE: (Ar.) Ka. 1. Devlet malının parasının saklandığı yer. 2. Gömülü ya da saklıyken bulunan değerli şeyler.
HAZİZ: (Ar.) Er. 1. Mesud, mutlu. 2. Hisse ve nasibi olan.
HAZİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Haziz).
HAZLAN: (Ar.) Er. 1. Terketmek. 2. Allah ilminde, Allah'ın insanı lütuf ve nusretinden mahrum etmesi. İsim olarak kullanılmaması daha uygundur.
HAZRÂ: (Ar.) Ka. 1. Yeşil, sebze, hadra. 2. Gökyüzü. 3. Türk musikisinde mürekkep bir makam.
HAZREC: (Ar.) Er. 1. Bir Arap kabilesinin ismi. 2. Hz. Peygamberi Mekkeli muhacirlerle, Medine'de kabul eden ve ilk İslam devletinin temelini teşkil'eden ensârın en önemli kolu.
HEBİB: (Ar.) Er. Rüzgar.
HECİL: (Ar.) Ka. İki dağın arasındaki kısım, vadi, dere.
HEDEF: (Ar.) Er. 1. Nişan, nişan alınacak yer alanı. 2. Meram, maksat, gaye, amaç.
HEDİYE: (Ar.) Ka. 1. Hediye, armağan. 2. Karşılıksız verilen şey. Hediyetullah: Allah'ın hediyesi.
HEKİM: (Ar.) Er. 1. İnsan hastalıklarının teşhis ve tedavisi ile uğraşan kimse, doktor. 2. Hikmet sahibi kişi, filozof.
HENNÂ: (Ar.) Ka. Kına ağacı, (bkz. Kına).
HEPER: (Tür.) Er. Cesur, yiğit kimse.
HEPGÜL: (Tür.) Ka. 1. Gül gibi güzel kadın. 2. Neşeli ol.
HEPŞEN: (Tür.) Ka. (bkz. Hepgül).
HEPYENER: (Tür.) Er. (bkz. Heper).
HESNA: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. 2. Hanım, kadın.
HEYBÂN: (Ar.) Er. 1. Korkunç, korku veren. 2. Çok utangaç.
HEYBET: (Ar.) Er. 1. İnsanlarda korku ile birlikte saygı uyandıran görünüş. 2. Karizma, doğal etkileyiş.
HEZÂR: (Fars.). 1. Bülbül. 2. Çok, pek çok. 3. Bin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HEZÂRE: (Ar.) Ka. Afganistan'ın dağlık kesiminde oturan bir kabile.
HEZARFEN: (Fars.) Er. Çok bilen, elinden her iş gelen. Bin türlü iş beceren. Hezarfen Ahmet Çelebi: Türk bilgini. Yapay kanatlarla ilk defa uçma deneyimini başaran adam. A T >
HIDIR: (Ar.) Er. (bkz. Hızır). HIFZI: (Ar.) Er. 1. Saklama, koruma ile ilgili. 2. Ezberleme, akılda tutma.
HIFZURRAHMAN: (Ar.) Er. Merhamet eden, acıyan. Allah'ın koruyuculuğu. Allah'ın uhdesinde. HIFZİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hıfzı).
HIFZULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın koruması, saklaması.
HINCAL: (Tür.) Er. Öç al.
HIYRE: (Fars.) Ka. Kamaşık, donuk, fersiz göz.
HIZIR: (Ar.) Er. 1. Yeşil. Yeşillik. 2. Kehf suresinde 5981. ayetlerde bahsi geçen ve Hz. Musa'nın onunla buluşarak imtihan olunduğu şahsın müfessirlerin ekseriyetinin üzerinde ittifakla durdukları ismi. Hızır hakkında çok çeşitli rivayetler vardır.
HIZIRHAN: (Ar.) Er. Seyyid. Seyyidi sülalesinin kurucusu, Malik Süleyman'ın oğlu.
HIZIR BEY: (Ar.) Er. İstanbul'un fethinden sonra oranın ilk kadısı olan Türk alimi ve şairi. HIZLAN: (Tür.) Er. Hız kazan, hızını artır.
HiBE: (Ar.) Ka. Bağışlama, bağış.
HlBETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın bağışlaması, bağışı.
HİCAB: (Ar.) Er. 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, ikişeyi birbirinden ayırmaya yarayan perde.
HİCABİ: (Ar.) Er. (bkz. Hicab).
HiCRAN: (Ar.) Ka. 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı, keder.
HİCRET: (Ar.) Ka. 1. Bir memleketten, başka bir memlekete göç ediş. 2. Rasulullah'ın Mekke'den Medine'ye göç etmesi, takvim başlangıcı olan Miladi 622 yılında vuku bulmuştur.
HİÇSÖNMEZ: (Tür.) Er. (bkz. Sönmez).
HlÇYILMAZ: (Tür.) Er. (bkz. Yılmaz).
HİDAYET: (Ar.). Hak yoluna doğru yola girme. 2. Müslüman olmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİDAYEDDİN: (Ar.) Er. Dinin gösterdiği doğru yol.
HİDİV: (Ar.) Er. İmtiyazlı, Mısır valisi veya bu valinin unvanı.
HİKEM: (Ar.) Er. Hikmetler.
HlKMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin hikmeti. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HİKMET: (Ar.). 1. Hakimlik, feylesofluk. 2. Sebeb, gizli, Allah'ın hikmeti. 3. Felsefe. 4. Ahlaki söz, öğüt verici, kısa öz, öğretici söz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİKMETULLAH: (Ar.) Er. 1. Ancak Allah'ın bileceği iş. 2. Allah'ın hikmeti.
HİLÂ: (Ar.) Er. Hükümdarın taltif etmek istediği kimseye verdiği kıymetli elbise. Hil'at.
HİLÂL: (Ar.) Ka. 1. Hilal, yeni ay şeklinde olan ay, ayça, gençay. 2. Bir yazı sitili. 3. Hilaliyye: Kadiri tarikatı şubelerinden birinin adı.
HİLMİ: (Ar.) Er. Yumuşak huylu,
sakin tabiatlı.
HİLMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hilmi).
HİLYE: (Ar.) Ka. 1. Süs, zinet, cevher. 2. Güzel sıfaüar. 3. Güzel yüz. 4. Bir yazı sitili. 5. Hz. Muhammed'in mübarek vasıflarım ve güzelliklerini anlatan manzum ve mensur eser.
HİMAYET: (Ar.) Er. Koruma, korunma.
HİMMET: (Ar.) Er. 1. Gayret, emek, çalışma, çabalama. Yüksek irade. 2. Ermiş kimsenin tesiri. 3. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
HİMYER: (Ar.) Er. Yemen'de bir kavmin adı.
HİND: (Ar.) Ka. 1. Hindistan. 2. Sahabeden Ebû Süfyan'ın kansı.
HİRAM: (Fars.) Er. Salınma, salınarak edalı yürüme.
HİSAR: (Ar.). 1. Kuşatma, etrafını sarma. 2. Kale etrafı istihkamlı bent. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİŞAM: (Ar.) Er. Hişam elMelik: Emevi halifesi.
HİZBER: (Ar.) Er. 1. Arslan, esed, gazanfer, şir, bahadır. 2. Cesur, yürekli adam.
HİZBULLAH: (Ar.) Er. Allah'a inananlar topluluğu.
HİZRAN: (Fars.) Ka. 1. Hezaren ağacı. 2. Harun crReşid'in annesi.
HOŞEDA: (Fars.) Ka. Hareket ve davranışı hoş, güzel. Cazibeli.
HOŞENDAM: (Fars.) Ka. Boyu boşu güzel, düzgün olan.
HOŞFİDAN: (Fars.) Ka. Güzel endamlı, boylu boslu kadın.
HOŞKADEM: (Fars.) Ka. Ayağı uğurlu.
HOŞNEVÂ: (Fars.) Ka. Güzel sesli.
HOŞNİGAR: (Fars.) Ka. Güzel, hoş sevgili.
HOŞTEN: (Fars.) Ka. Güzel vücutlu.
HUBEYB: (Ar.) Er. 1. Küçük taze buğday taneceği. Tanecik. Hubeyb b. Adiyy el-Ensarî (Öl. 625): islam'ın ilk şehitlerindendir. Uhud'un ardından tutsak edildi ve Mekke'ye köle olarak götürüldü. Uhud'ta öldürülen Haris'e mukabil, işkence edilerek vahşi bir biçimde kazığa vuruldu ve şehid oldu.
HUBTER: (Fars.) Ka. Pek güzel, en güzel.
HÜCCET: (Ar.) Er. Delil.
HUCESTE: (Fars.) Ka. Uğurlu, hayırlı, kutlu.
HUCURÂT: (Ar.) 1. Hücreler odalar. 2. Kur'anı Kerim'in 49. suresinin adı.
HUD: (Ar.) Er. Hz. Hud (a.s). Ad kavmine gönderilen peygamber. Kur'an'da ismi geçen 24 peygamberden biridir. Dalalet ve sapıklık içinde olan kavmini ıslah için çok uğraştı fakat onlar, Hud'a inanmadılar ve ani bir fırtına ile yok olarak tarihten silindiler.
HUDA: (Ar.). 1. Doğru yol gösteren, hidayet eden. 2. Allah'ın isimlerinden. 3. Kur'anı Kerim. Ek almadan isim olarak kullanılmaz. Hudanur gibi.
HUDAVENDİGAR: (Fars.) Er. 1. Sahip, hükümdar, bay. 2. Fars edebiyatında Allah manasında kullanılır.
HUDAVENDİ: (Fars.) Er. 1. Hükümdarlık. 2. Efendi, sahip, maliklik. 3. Hakim, hükümdar.
HUDA Yİ: (Fars.) Er. Allah'a mensup, Allah'ın yarattığı.
HUDEYBİYE: (Ar.) Er. 1. Mekke'den ağır yürüyüşle 17 km mesafede bir vadi. 2. İslam tarihinde Hudeybiye Musalahası olarak bilinen anlaşmanın yapıldığı yer.
HULAGU: (Fars.) Er. Moğol hükümdarı olup, İran'da Moğol hanedanının kurucusudur.
HULKÎ: (Ar.) Er. 1. Hulk, yaratılışla ilgili, doğal tabi. 2. İyi ahlaklı, iyi huylu.
HULUSİ: (Ar.) Er. 1. Halis olan, saf, iç temizliği. 2. Samimi, candan. (bkz. Halis).
HUMEYRA: (Ar.) Ka. 1. Beyaz tenli kadın. 2. Hz. Aişe'nin lakabı.
HUNALP: (Tür.) Er. Cesur, kahraman.
HUNDE: (Ar.) Ka. Sükun, sulh ve mütareke, (bkz. Hudeybiye). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HURDAZ: (Fars.) Er. Parsların kullandığı şemsi senenin 3. ayına verilen isim.
HURl: (Ar.) Ka. 1. Cennet kızı. 2. Sevgili. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HURİSER: (a.f.i.) Ka. Cennet kızlarının başı, hurilerin başı.
HURİYE: (Ar.) Ka. Coşkunluk hallerinde hurilerle buluştuklarına inanan bir tarikat
HURREM: (Fars.) Ka. 1. Şen, sevinçli, güleryüzlü, gönülaçan, taze, hoş. 2. Bir yazı sitili. 3. Hurrem Sultan: Kanuni Sultan Süleyman'ın gözde zevcelerinden. Osmanlı siyasetinde etkin rol oynayan hanımlardan.
HURŞİD: (Fars.) Er. Güneş, aftab,
mihr, şems. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
HUSREV: (Ar.) Er. Hükümdar, padişah.
HUZUR: (Ar.) Er. Baş dinçliği, gönül rahatlığı, dirlik, erinç.
HÜCCET: (Ar.) Er. 1. Senet, vesika, delil. 2. Seçkin alimlere verilen unvan. Hüccetü'lİslam: Gazali.
HÜDAİ: (Ar.) Er. (bkz. Hüdayi).
HÜDAVENDİGAR: (Fars.) Er. 1. Amir, hükümdar. 2. Osmanlı padişahlarından I. Murad'ın unvanı,
HÜLYA: (Ar.) Ka. Kuruntu.
HÜMA: (Ar.) Er. 1. Devlet kuşu. 2. Saadet, mutluluk.
HÜMEZE: (Ar.) Birini arkasından çekiştirmek. Kur'anı Kerim'in 104. suresinin adı. İsim olarak kullanılmaz.
HÜNER: (Fars.) Ka. Bir işte gösterilen incelik ve beceriklilik, maharet, ustalık marifet.
HÜNKAR: (Fars.) Er. 1. Uğurlu. 2. 1529 yaş arasında Osmanlı Sultanlarına verilen isim.
HÜR: (Ar.) Er. Özgür, bağımsız.
HÜRAY: (a.t.i.). Ay gibi özgür, ay kadar bağımsız. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HÜRCAN: (a.t.i.). (bkz. Hüray).
HÜRDOĞAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Hüray).
HÜREYRE: (Ar.) Er. Kedicik, kedi yavrusu. Ebû Hüreyre: Ashabı Kiram'dan en çok hadis rivayet eden sahabi. Kedi yavrularını çok sevdiği için bu ismi aldığı söylenir.
HÜRGÜL: (Tür.) Ka. Gül gibi özgür güzel.
HÜRKAL: (Tür.) Er. Esir olma.
HÜRKAN: (Tür.) Er. Özgür soydan gelen.
HÜRMET: (Ar.) Ka. Saygı.
HÜRMÜZ: (Fars.) Er. 1. Zerdüşüerin hayır tanrısı. 2. Eski İran takviminde güneş yılının ilk günü. 3. Jüpiter, müşteri, erendiz. 4. Sasani sülalesinden 5. padişahın adı.
HÜROL: (Tür.) Er. (bkz. Hürkal).
HÜRREM: (Fars.) Ka. 1. Yeşil taze. 2. Gönülaçıcı. 3. Şen şakrak, sevinçli.
HÜRRİYET: (Ar.) Ka. 1. Hürlük, serbestlik. 2. istediğini herhangi bir engelle karşılaşmadan karar dairesi içinde yapabilme hali.
HÜRSEL: (Tür.) Er. (bkz. Hürol).
HÜRSEV: (Tür.) Er. Hürriyeti seven kişi.
HÜR YAŞAR: (Tür.) Er. (bkz. Hürsev).
HÜSAM: (Ar.) Er. Keskin kılıç.
HÜSAMEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin keskin kılıcı. 2. Mevlana'nın halifesi olan Hüsameddin Çelebi, Mevlana'nın Mesnevi'yi dikte ettirdiği kişidir. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HÜSEYİN: (Ar.) Er. 1. Küçük sevgili. 2. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in torunu, Hz. Ali'nin küçükoğlu.
KÜSMEN: (Tür.) Er. Hüseyin'den bozma olarak yapılan isim. f
HÜSNİ: (Ar.) Er. Güzelliğe ait, güzellikle ilgili.
HÜSNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hüsni). HÜSNÜ: (Ar.) Ka. Çok güzel.
HÜSNÜGÜL: (a.f.i.) Ka. Gülün güzelliği. .,„',
HÜSNÜGÜZEL: (Tür.) Ka. San çiçekli, güzel yapraklı süsbitkisi.
HÜSNÜHAL: (Ar.) Ka. Davranış güzelliği.
HÜSREV: (Fars.) Er. 1. Padişah, hükümdar, sultan. 2. Hüsrcv şirin masalının erkek kahramanı. Hüsrev: Eserlerini daha çok Farsça yazmış bir Türk şairi ve edibi olup 1253-1325 yıllan arasında Hindistan'da yaşamıştır.
HÜTEYN: (Ar.) Er. Hicaz ve Mısır'da dağınık halde yaşayan büyük bir göçebe kabile.
HUVARE: (Ar.) Ka. Berberi kabilesinin en önemlilerinden birinin adı.
HÜVEYDÂ: (Fars) Ka. Açık, apaçık, belli, besbelli, zahir.
HÜZEY: (Ar.) Er. Kuzey Arabistan'da büyük bir Arap kabilesi.
HÜZZAM: (Fars.) Ka. Türk müziğinin en eski birleşik makamlarından.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
I ile başlayan isimler ..............................


İDİK: (Tür.) Er. Kutsal, mübarek.
IDIKUT: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde bir san. 2. Devlet yönetme gücü.
IKNAT: (Ar.) Ka. 1. Allah'a dua etme, yalvarma. 2. inkisar etme. 3. Namazda kıyamı uzatma ve hacca devam etme.
İLDİR: (Tür.) Er. 1. Parıltı, parlayış. 2. Alacakaranlık.
ILDIZ: (Tür.). 1. Yıldız. 2. Gündönümünden 10 gün önceki zaman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ILGAR: (Tür.) Er. 1. Çok çabuk, hızlı. 2. Hücum, akın. 3. Verilen söz. 4. Havanın parlak, açık olması. 5. Öfke.
İLGAZ: (Tür.). 1. Atın dört nalla koşması. 2. Hücum, akın. 3. Çankırı ilinin ilçe merkezi. 4. Batı Karadeniz bölgesinin en yüksek dağ kitlesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ILGAZER: (Tür.) Er. (bkz. Ilgar).
İLGİ: (Tür.) Er. 1. Soy sop. 2. Sürü. 3. Çoban. 4. Hısım, akraba.
ILGIM: (Tür.) Ka. 1. Serap. (bkz. Serap). 2. Gök erimi, serap. 3. Belli belirsiz.
ILGIN: (Tür.) Ka. Kumlu topraklarda yetişen ve çit bitkisi olarak kullanılan ağaççık. ,
ILICAN: (Tür.) Er. Ilıkça, biraz ılık.
IRAK: (Tür.) Ka. (bkz. Uzak).
IRAZ: (Tür.) Ka. (bkz. Irak).
IRIZ: (Tür.) Er. Cesur, yiğit
IRMAK: (Tür.) Ka. Çoğunlukla denize dökülen, genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir.
IŞIK: (Tür.) Ka. 1. Bazı cisimler tarafından tabii halde ve akkor haline gelinceye kadar ısıtıldığında yayılan, cisimleri görmemizi sağlayan ışıma, aydınlık, ziya, nur (bkz. Ziya, nur). 2. Aydınlatma cihazı, mum, lamba, ampul, fener. 3. Işık tutma, bir konuda aydınlatıcı bilgi vermek.
IŞIKALP: (Tür.) Er. (bkz. Işık).
IŞIKAY: (Tür.). (bkz. Işık). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
IŞIKER: (Tür.) Er. (bkz. Işık). IŞIKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Işık).
IŞIL: (Tür.) Ka. Çok aydınlık, parlak ışık.
IŞILAR: (Tür.) Ka. 1. Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı, şen.
IŞIMAN: (Tür.) Er. Parlak, aydınlık yüzlü kimse.
IŞIN: (Tür.) Ka. Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti.
IŞINBAY: (Tür.) Er. (bkz. Işın).
IŞINBİKE: (Tür.) Ka. (bkz. Işın).
IŞINER: (bkz. Işın).
IŞINSU: (Tür.) Er. (bkz. Işın).
IŞKIN: (Tür.) Ka. Bitki sürgünü, asma filizi.
ITIR: (Ar.) Ka. 1. Güzel, hoş koku. 2. Sardunyagillerden, yapraklan güzel kokan bitki, turnagagası.
ITRİ: (Ar.) Er. Itrî (Buharizâde Mustafa Efendi). Türk besteci, hattat ve şair.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İ ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------



İBADULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın kullan, insanlar, (bkz. Abdullah). 2. Çok, pek çok.
İBER: (Ar.). İbretler, alınan kötü dersler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBHAC: (Ar.). Sevindirme, sevindirilme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBİŞ: (Tür.) Er. 1. Ortaoyunu ve kukla tiplerinde gülünç şahıs. 2. Avanak, sersem. Daha çok takma isim olarak kullanılır.
İBN: (Ar.) Er. Erkek çocuk demektir. Araplarda birçok şahıs babalarının isimleriyle anılmıştır. İbn Abbâs (Abdullah): Rasulullah 'm amcası Abbas'ın oğlu. Sahabedendir.
İBRA: (Ar.). Beri kılma, beraat etme, temize çıkarılma, aklanma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBRAHİM: (Ar.) Er. 1. İnananların babası. 2. Hakların babası. 3. Kur'an'da ismi geçen İbrahim peygamber.
İBRET: (Ar.) Ka. 1. Bir olaydan, kötü bir durumdan ders alma. 2. İbret alınacak olay, iş, acaip, tuhaf.
İBRİN: (Ar.) Ka. Yüzü parlak, güzel olan sevgili.
İBRİNŞAK: (Ar.) Ka. Ağaçta, çiçek açma, ağacın çiçeğinin tomurcuğunu yanp çıkması.
İBRİZ: (Ar.). Halis, saf altın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBSAN: (Ar.) Er. İnsanın yüzü veya huyu güzel olma.
İBŞAR: (Ar.) Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İCAZET: (Ar.) Ka. 1. İzin, ruhsat. 2. Diploma.
İÇAB: (Ar.) Er. 1. Lazım gelme, gerçek. 2. Bir sözleşme için ilk söylenen söz. 3. Olumlama, olumlu hale gelme.
İCABET: (Ar.) Ka. 1. Kabul etme, kabul edilme. 2. Razı olma, uyma.
İCÂBI: (Ar.) Er. (bkz. İcab).
İÇİ: (Fars.) Er. 1. Hükümdar veziri vekili. 2. Atmaca.
İCLÂL: (Ar.) Ka. 1. Büyültme, saygı gösterme, ikram. 2. Büyüklük, kudret ve kuvvet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İCMA: (Ar.) Ka. Dağınık şeyleri toplama, biraraya getirme.
İCMAL: (Ar.). 1. Özetleme. 2. Özet. 3. Cem, toplama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İÇKİN: (Tür.). Varlığın içinde bulunduğu varlığın yapısına karışmış olan. 2. Yalnızca bilinçte olan. 3. Deney içinde kalan, deneyi aşmayan. 4. Dünya içinde dünyada olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İÇÖZ: (Tür.) Er. İçli, özlü değerli.
İÇTEN: (Tür.). Yürekten, candan, samimi. En önemli, can alıcı noktasından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İDÎCANAN: (Ar.) Ka. Sevgilinin bayramı.
İDİKUT: (Tür.) Er. 1. Kutlu, saadetli. 2. Yüksek rütbeli. 3. Eski Türklerde bir hükümdar unvanı.
İDİL: (Yun.i.) Ka. 1. Kır hayatını konu edinen yazı veya şiir, aşk hakkında. 2. Küçük ve şairane resim. 3. İçten ve saf aşk.
İDLÂL: (Ar.) Ka. Naz etme, nazlanma, aşın derecede nazlanma.
İDRİS: (Ar.) Er. 1. Meyvesi hoş kokulu, kerestesi güzel bir kiraz türü. 2. İlim ve fende ileri seviyede olan anlamında. 3. Kur'anı Kerim'de ismi geçen İdris peygamber. 4. İlk kez giysi dikip giydiği için terzilerin, ilk kez kalem kullandığı için yazarların piri sayılmaktadır.
İFAKAT: (Ar.) Ka. 1. Hastalıktan kurtulma, iyileşme. 2. Ayılma.
İFAZA: (Ar.). 1. Feyizlendirme, feyz ve nur verme. 2. Kabı taşıncaya kadar doldurma. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
İFDAL: (Ar.). 1. Lütuf ve bağış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İFFET: (Ar.) Ka. 1. Ariflik, temizlik. 2. Namus.
İFHAR: (Ar.) Er. Onurlandırma, üstün etme.
İFTİHAR: (Ar.). 1. Şeref, şan. 2. Övünme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İĞDEMİR: (Tür.) Er. Marangozlukta ağaç delmek için kullanılan çelik araç.
İHLAS: (Ar.) Er. 1. Halis, temiz doğru sevgi. 2. Gönülden gelen dostluk, samimiyet, doğruluk, bağlılık. 3. Kur'anı Kerim'in 112. suresinin adı.
İHMİRÂR: (Ar.) Ka. Kızarma, kızıllık.
İHSAN: (Ar.) Er. 1. İyilik etme. 2. Bağış bağışlama. 3. Verilen bağışlanan şey. 4. Lütuf, iyilik. . ,.»*
İHTİMAM: (Ar.) Er. Dikkatle çalışma, önemle inceleme.
İHTİRAM: (Ar.) Er. Saygı, hürmet
İHTİŞAM: (Ar.). Büyüklük, göz alıcılık, gösterişlilik, görkem. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İHVAN: (Ar.). 1. Sadık, samimi candan dostlar. 2. Aynı tarikata mensup insanlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İHYA: (Ar.). 1. Diriltme, diriltilme, canlandırma. 2. Taze can verircesine iyilik lütfetme. 3. Yeniden kuvvetlendirme. 4. Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. 5. Allah'ın sıfatlarından. İsim olarak kullanılmaz.
İKAN: (Ar.). Sağlam biliş, bilme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKBÂL: (Ar.). 1. Birine doğru dönme. 2. Bahttalih. 3. İşlerin yolunda gitmesi, bahtlı, saadetli, mutlu olması. 4. Arzu, istek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKBÂR: (Ar.). Büyük, ulu görme, görülme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKDAM: (Ar.). 1. İlerleme. 2. İlerlemeye çalışma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKLİL: (Ar.) Ka. Taç esfer.
İKLİM: (Yun.). Bir ülke ya da bölgenin ortalama hava durumunu belirleyen meteorolojik olayların tümü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKRAM: (Ar.). 1. Hürmet, saygı gösterme. 2. Ağırlama. 3. Bir şeyi hediye, armağan olarak verme. 4. Hesap dışı yapılan inceleme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKRAMULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın ikramı, nimeti, bağışı.
İKSİR: (Ar.). 1. Ortaçağ kimyacılarının olağanüstü etkili güçte varsaydıkları cisim. 2. Etkili, yarar şurup. 3. En etkili neden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKTİDAULLAH: (Ar.) Er. Allah'a tabi olma, uyma.
İLBAŞI: (Tür.) Er. Selçuklular'da köy yöneticisi.
İLBEY: (Tür.) Er. Bir müddet "vali" karşılığında resmen kullanılan uydurma kelime.
İLBEYİ: (Tür.) Er. Eski Türklerde ve Osmanlılarda bazı oymak beyleri ve ileri gelenler için kullanılan unvan.
İLBİLGE: (Tür.) Er. Bir ülkenin tanınmış saygın, bilgin kişisi.
İLCAN: (Tür.) Er. Ülkenin canı, sevdiği kişisi.
İLDEMİR: (Tür.) Er. Ülkenin en sağlam, güçlü, kuvvetli kişisi,
İLDENİZ: (Tür.). 1. Ülkenin denizi. İldeniz Şemseddin: Azerbaycan Atabeyleri diye de anılan İldcnizler Sülalesinin kurucusu. Kapçaklardandır. (Öl. 1175). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLENÇ: (Tür.) Er. İlenmek amacıyla söylenen söz, ilenme.
İLEY: (Fars.). 1. Huzur. 2. Yan, yön, karşı taraf. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGAR: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde at koşularına ve tören olarak yapılan koşulara verilen ad. 2. Atın dört nala koşması.
İLGARİ: (Tür.). 1. Artuklulann Mardin ve Silvan kolundan iki Atabeyin adı. 2. Komutan, önder.
İLGİ: (Tür.). 1. İki nesne arasındaki bağ, alaka. 2. Kimyada bir cismin başka bir cisimle birleşmeye olan meyli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGÜ: (Tür.). Engel, mania. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGÜL: (Tür.) Ka. 1. Ülkenin gülü. 2. Çok güzel kadın.
İLGÜN: (Fars.) Ka. Halk, ahali.
İLHAM: (Ar.). 1. Allah tarafından insanın gönlüne doldurulan şey. 2. Peygamberin gönlüne gelen ilahi düşünceler. 3. Günlük, olağan şey. 4. İçegönüle doğma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLHAMİ: (Ar.) Er. (bkz. İlham).
İLHAN: (Fars.) Er. Moğol hükümdarlarına verilen unvan.
İLİG: (Tür.) Er. Hükümdar ve hükümdar ailesi mensupları.
İLİGHAN: (Tür.) Er. Karahanlı hükümdar.
İLKAN: (Tür.) Er. 1. İlk kan. 2. İran'da İlhanlılar'dan sonra bir devlet kuran Türk hükümdarı.
İLKAY: (Tür.). Yeni ay, ayın ilk hali. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKBAHAR: (Tür.) Ka. Yılın ilk mevsimi, bahar.
İLKBAL: (Tür.) Ka. İlk doğan kız çocuklarına verilen ad.
İLKCAN: (Tür.) Er. İlk doğan erkek çocuklarına verilen ad.
İLKE: (Tür.) 1. Kendisinden türetilen ilk madde. 2. Temel düşünce, temel kanı, umde, prensip. 3. Temel bilgi. 4. Öncül. 5. Davranış kuralı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKEHAN: (Tür.) Er. Yeni ilkeler, kanunlar koyan hükümdar, yönetici.
İLKER: (Tür.) Er. İlk doğan çocuk. İLKİM: (Tür.). İlk doğan çocuklara verilen ad. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKİN: (Tür.) Önce, öncelikle, uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKNAZ: (Tür.) Ka. İlk doğan kız çocuklarına verilen isim.
İLKNUR: (Tür.) Ka. İlk ay, ayın ilk hali.
İLKSEL: (Tür.) Uzun süre çocuğu olmayanların daha sonra ikiz ve üçüz çocukları olduğunda verilen isim. Erkek ve kadın adı olarak kulanılır.
İLKSEN: (Tür.) (bkz. İlknaz). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKSER: (Tür.) Er. İlk baş, ilk önce, birinci.
İLKSEV: (Tür.) Ka. (bkz. İlknaz). İLKSEN: (Tür.) Ka. (bkz. îlksen).
İLKUT: (Tür.) Er. Kutlu, mutlu, uğurlu ülke.
İLKUTAY: (Tür.) Er. Kutsal ülke.
İLKYAZ: (Ar.) Ka. İlkbahar, yaz başlarında doğanlara verilen ad.
İLLİYYUN: (Ar.). Gökyüzünün ve cennetin en yüksek tabakası. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMA: (Ar.). 1. Parlatma. 2. Belirleme, işaret etme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMEN: (Tür.) Er. Bir ülke halkından olan kimse, yurttaş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMİ: (Ar.) Er. İlimle, bilgi ile ilgili.
İLMİYE: (Ar.) Ka. İlme ait, ilme mensup.
İLSAK: (Ar.) Birleştirme, kavuşturma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLSAVUN: (Tür.) Er. Ülkeni düşmanlardan koru.
İLSEV: (Tür.) Ülkeni sev, ülkesini seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLSEVEN: (Tür.) (bkz. tisev).
İLSU: (Tür.) Ülkenin suyu, bereketi, bolluğu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLŞEN: (Tür.) Ka. Muüu, şen ülke.
İLTAN: (Tür.) Er. Ülkeni tanı, ülkesini tanıyan seven.
İLTAY: (Tür.) Er. (bkz. İltan). '
İLTEBER: (Tür.) Er. Eski Türklerde vali, kumandan anlamlarında ünvan
İLTEKİN: (Tür.) Er. Tek ve eşsiz ülke.
1LTEMİR: (Tür.) Er. (bkz. İltekin).
1LTEMİZ: (Tür.) Er. (bkz. İltekin).
İLTEMÜR: (Tür.) Er. (bkz. İltekin). ,<. .•!,<;.«;/; .«.BUJİ?, &„ •ni&ıî 1LTER: (Tür.) Er. Yurdunu seven, koruyan, gözeten.
İLTİCAULLAH: (Ar.) Er. Allah'a sığınma, iltica etme. 1LTİFAF: (Ar.) Ka. 1. Sarınma, bürünme, örtünme. 2. Çiçeklerin burum burum katmerleşmesi. İLTİFAT: (Ar.) 1. Yüzünü çevirip bakma. 2. Dikkat. 3. Hatır sorma, gönül alma. 4. Sözünü başka bir kişiye çevirme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLTİKA: (Ar.) Ka. Rast gelme, kavuşma, karşılaşma, buluşma.
İLTİKAULLAH: (Ar.) Allah'a kavuşma, hidayete erme. İLYAS: (İbr.) Er. Yağmurlara hükmeden İsrail peygamberi. Kur'anı Kerim'de 3 yerde adı geçen peygam
berin ismidir. Hızır (a.s.) olduğunu söyleyenler vardır.
İMAD: (Ar.) Er. Direk, kolon.
İMADEDDİN: (Ar.). 1. Dinin direği. Daha çok unvan olarak kullanılır. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İMAM: (Ar.) Er. 1. Namazda kendisine uyulan kimse. 2. Önde bulunan, önayak olan kimse. 3. Halife. Devlet başkanı. 4. Mezhep kuran yüksek dereceli alim. 5. Hz. Ali neslinden gelen. 6. tmamı Âzam: Hanefıyye mezhebinin kurucusu.
İMÂR: (Ar.) Er. Şenlendirme, bayındırma.
İMAREDDİN: (Ar.) Er. Dini alanda yenilik yapan, dinin yönlendirdiği kimse. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İMDÂD: (Ar.) Er. 1. Yardım eden. 2. Yardıma gönderilen kuvvet. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
İMER: (Tür.) Çok zengin, varlıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İMGE: (Tür.) Hayal karşılığı olarak kullanılan ve Fransızca İmaj kelimesine benzetilerek uydurulan kelime.
İMRÂN: (Ar.) Er. 1. Evine bağlı kalan. 2. Hz. Meryem'in babası, Âli İmran: İmran ailesi. Musa, HarunMeryem ve İsa. Kur'anı Kerim'in 3. suresi.
İMREN: (Tür.) Görülen bir şeyi veya herhangi bir isteği elde etmek istemi, gıbta. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İMRUZ: (Fars.) Bugün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNAK: (Ar.) Er. Gerçek dost, arkadaş, sırdaş.
1NAKA: (Ar.) Ka. Aşın güzelliği ve çekiciliği ile hayat verme, verilme. ÎNALKUT: (Tür.) Er. inanılan doğru, uğurlu ve kutlu kimse.
İNALTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. İnalkut).
İNAMULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın nimeti, iyiliği.
İNAN: (Ar.) Er. 1. Dizgin. 2. idare etme, yürütme. 3. (Tür.) Bir kimse ya da şeyin doğruluğunu büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman.
İNANÇ: (Tür.) Er. 1. Bir fikre olan bağlılık, kesin kabul. 2. iman. 3. Kesin kabulle bağlanılan şey. 4. inanılır şey. 5. Doğru, emin.
İNANÖZ: (Tür.) Er. Özünde inanç olan, iman eden.
İNARE: (Ar.). Nurlandırma, aydınlatma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNAYET: (Ar.) Ka. 1. Dikkat. 2. Gayret, özenme. 3. Lütuf, ihsan, iyillik.
İNAYETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü. Allah'ın ihsanı. İnayetullah Kenbu: Şah Cihan dönemini anlatan, Şahcihanname isimli yapıtın sahibi. Hintli tarihçi, yazar.
İNCİ: (Tür.) Ka. 1. İstiridye cinsinden deniz hayvanlarının içinde çıkan parlak, yuvarlak ve ziynet eşyası olarak kullanılan kıymetli taş. 2. Küçük, temiz ve sevimli. 3. Kıymetli.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İNCİFEM: (t.a.i.) Ka. İnci gibi güzel ağızlı.
İNCİFER: (t.f.i.) Ka. İnci gibi parlak güzel.
İNCİLÂ: (Ar.) Ka. 1. Parlama, cilalama. 2. Görünme, belli olma. 3. Parlaklık, ışık.
İNCİLAY: (Tür.) Ka. Ay'ın en ince olan zamanı. İnci ve ay kelimelerinden birleşik isim.
İNCİSER: (t.f.i.) Ka. Baş inci, en güzel inci.
İNDİRA: (Ar.) 1. Girişim. 2. Öne geçme. 3. Bulut altından sıyrılma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNFAKULLAH: (Ar.). Allah'ın yardımı, nafakası, infakı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNKİYADULLAH: (Ar.) Er. Allah'a boyun eğme, teslim olma, kendini teslim etme.
İNŞAT: (Ar.) Er. Neşelendirme, (bkz. Neşet).
İNŞAULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın yapması, meydana getirmesi.
İNŞİLÂL: (Ar.) 1. Şelale oluşturma. 2. Şiddetle dökülme, atılarak akma.Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNŞİRAH: (Ar.) Er. 1. Açılma. 2. Açıklık, ferahlık. Kur'anı Kerim'de bir süre adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNŞİRAK: (Ar.) 1. Çatlayıp yarılma, yank olma. 2. Parlama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İPAR: (Tür.) Ka. 1. Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çeşit dikenli otun sanmtrak çiçekleri, kurusa bile uzun süre kokusu gitmez.
2. Güzel koku, misk, anber.
İPEK: (Tür.) Ka. İpekböceği denilen ve dut yaprağı ile beslenen kurdun ördüğü koza çözülerek elde edilen, kumaş dokumada kullanılan parlak ve ince tel.
İRADE: (Ar.) Er. 1. İstem. 2. Emir.
3. (bkz. İstem). '™*'
İRCA: (Ar.) 1. Geri çevirme, geri döndürme. 2. (Kim.) indirgeme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İREM: (Ar.) 1. Cennet bahçesi. 2. Ok veya kurşun atılan nişan tahtası. 3. Cenk denilen musiki aleti ve bunu icad edenin adı. 4. Ad kavmi zamanında, Şeddad tarafından cennete benzetilme amacıyla yapılan bahçe olup, Şam'da veya Yemen'de bulunduğu söylenir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İREN: (Ar.) 1. Özgür, hür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRFAN: (Ar.) 1. Bilme, anlama. 2. Gerçeği sezme, kavrama gücü. 3. Dini gerçek ve sırlan biliş. 4. Kültür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRFAT: (Ar.) Er. Yardım etme, bir şey verme.
İRGÜN: (Tür.) Sabahın erken saatleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRMAN: (Fars.) 1. Çağrısız gelen kimse. 2. Dalkavuk. 3. Eğreti. 4. Arzu, istek. 5. Pişmanlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRMEGÂN: (Fars.) Ka. 1. Uğurluluk, saadet, ikbal. 2. Terbiye eden.
İRSAD: (Ar.) Ka. 1. Hazırlama. 2. Hazır olma. *
İRSALULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın göndermesi, yollaması, Allah'tan gelen.
İRSEN: (Ar.) Miras olarak, anadan babadan geçerek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRŞAD: (Ar.) 1. Doğru yolu gösterme uyarma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRŞADULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın irşadı.
İRTEK: (Tür.) Er. 1. Şafak vaktinde doğan. 2. Masal, efsane.
İRTİZA: (Ar.) Er. Razı olma, uygun bulma, beğenme, seçme.
İRVA: (Ar.) Ka. Suya kandırma.
İRZA: (Ar.) Gönlünü etme, hoşnut etme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRZİZ: (Ar.) Ka. 1. Titreme. 2. Dolu tanesi. 3. Dik ses.
İSA: (Ar.) Er. Dört büyük peygamberden biri. Dört büyük kitaptan İncil'in kendisine gönderildiği, Fir"avunlarla verdiği muhteşem mücadeleyle bilinen büyük peygamber. Kur'an'da 25 yerde ismi geçmektedir.
İSABET: (Ar.) 1. Düşme, (isabet). 2. Düşme, çıkma. 3. Değme, tutma. 4. Yerindelik, yazılmazlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSAD: (Ar.) Er. 1. Yüceltme, yükseltme. 2. Kutlu kalma.
İSADE: (Ar.) Ka. (bkz. İsad).
İSAF: (Ar.) Er. Bir isteği, dileği yerine getirme.
İSÂR: (Ar.) Er. 1. İkram, bahşiş. 2. Cömertlikle verme. 3. Dökme, saçma, serpme. 4. Kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme.
İSARE: (Ar.) Ka. (bkz. İşar).
İSASE: (Ar.) Ka. 1. Göz ucuyla bakma. 2. Camiyct. 3. Zenginlik, servet.
İSFENDİYAR: (Fars.) Er. İran mitolojisinde adı geçen hükümdarın adı.
İSFİD: (Fars.) 1. Ak, beyaz renkli. 2. (bkz. Esfid). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSHAK: (İbr.) Er. 1. İbranice "Gülme" anlamına geldiği söylenir. 2. Hz. İbrahim'in 2 oğlundan biri olan ve Ya'kub (a.s.)'un babası. Peygamberdir. Kur'an'da 17 yerde ismi geçen peygamberlerdendir.
İSKENDER: Er. M.Ö. 356323 yıllan arasında yaşayan ve 20 yaşında hükümdar olan Makedonya kralı, Aristo'dan ders almıştır. Yunanistan, İran, Anadolu, Suriye, Mısır, Hindistan'ı istila eden hükümdara, Büyük İskender lakabı takılmıştır. 33 yaşında ölmüştür.
İSLÂM: (Ar.) Er. 1. Muhammed^.a.s)'e nazil olan ve kendisi tarafından insanlığa tebliğ edilen din, Allah'ın en son dini. 2. Allah'a teslim olma, onun emirlerine uyup, yasaklarından kaçınma. 3. İyi geçinme, barış içinde olma.
İSMÂH: (Ar.) Er. 1. Semahatli, cömert kılma. 2. Mülayim ve itaatli.
İSMAİL: (Ar.) Er. Hz. İbrahim' (a.s.)'in oğlu. İbrahim (a.s.) O'nu Allah'a kurban olarak adamış ve sözünde durmak için harekete geçmiştir.
Fakat Allah (c.c.) O'nu son anda Cebrail aracılığıyla durdurmuş ve bu imtihanı kazandığını bildirmiştir. İsmail (a.s.) Kur'an'da ismi geçen peygamberlerdendir ve babasıyla beraber Ka'be'yi inşa etmişlerdir.
İSMET: (Ar.) 1. Masumluk, günahsızlık, temizlik. 2. Haramdan namusa dokunan hallerden çekinme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Peygamberin sıfatlanndandır.
İSMİHAN: (Ar.) Hükümdar isimleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSMİNAZ: (a.f.i.) Ka. 1. Naz isminde. 2. Çok nazlı olan.
İSMİNUR: (Ar.) Ka. Nur ismini alan.
İSMİRAR: (Ar.). Esmerleşme, kara olma, kararma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
İSNÂ: (Ar.) 1. Övme, şükretme. 2. Değerini yükseltme. 3. Bir yerde uzun zaman kalma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSRA: (Ar.) Ka. 1. Yürütme, geceleyin yürütme gönderme. 2. Hz. Peygamberin miraç gecesi. 3. Kur'anı Kcrim'in 17. suresi.
İSRÂC: (Ar.) 1. Yakma, yandırma. 2. Aydınlatma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSRAFİL: (Ar.) Er. Dört büyük melekten sura üfürme görevi verilen melek.
İSRAİL: (İbr.) Ya'kub peygamberin lakabı. Sonradan onun soyundan gelenler İsrailoğullan diye anılmışlardır. İsrailoğullan, Kur'an'da çok sık kullanılan bir isimdir.
ÎSTÂRE: (Fars.) Ka. Yıldız, necm, sitare.
İSTEM: (Ar.) 1. Zulüm ve sitem. 2. İsim olarak kullanılması uygun değildir.
İSTEMİHAN: (Tür.) Göktürk devletinin kurucusu Bumin kağanın kardeşi olan Türk hakanı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSTİHSAN: (Ar.) Güzel bulma, beğenme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSTİKBAL: (Ar.) 1. Gelecek zaman. 2. Geleni karşılama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İŞCAN: (Tür.) Er. Çalışmayı seven, çalışkan.
İŞVE: (Ar.) Ka. Güzellerin gönül alıcı, gönül aldatıcı, nazlı davranışı.
İTKAN: (Ar.) Er. 1. Sağlamlaştırma. 2. İnanma.
İVAR: (Fars.) Ka. Düzülmüş, koşulmuş, hazırlanmış.
İYEM: (Tür.) Güzellik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İYİSAN: (Tür.) İyi adla anılan, iyi tanınan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZAN: (Ar.) 1. Anlayış, kavrayış, akıl. 2. Terbiye, edcb. 3. Boyun eğme, göz dinleme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZANULLAH: (Ar.) Er. Allah'a boyun eğme, Allah'ın terbiyesi.
1İZEM: (Ar.) Büyüklük, ululuk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZGİ: (Tür.) (bkz. İzgü).
İZGÜ: (Tür.) İyi güzel, akıllı, adaletli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. İzgü). İZGÜN: (Tür.) Er. (bkz. İzgü).
İZHAN: (Tür.) Er. İyiliğin, güzelliğin hakimi, yönetici.
İZHANIM: (Tür.) Ka. (bkz. İzhan).
İZHAR: (Ar.) Er. Gösterme, meydana çıkarma.
İZRA: (Ar.) 1. Aşın övme. 2. Altın arama. 3. Korkutma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZZET: (Ar.) Er. 1. Değer kıymet yücelik, ululuk. 2. Kuvvet, kudret. 3. Hürmet, saygı ikram izan.
İZZETTİN: (Ar.) Er. 1. Dünün kıymeti, kudret, ulviyeti. 2. Asıl şekli "İzzü'ddin"dir. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İZZİ: (Ar.) Er. Sabırlı, dayanıklı kimse.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
J ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------



JALE: (Fars.) Ka. Gece meydana gelen ve sabah çiçekler üzerinde görülen su damlacığı, çiğ, şebnem (bkz. Şebnem).
JENGAR: (Tür.) Ka. 1. Bakır pası. 2. Göktaşı. 3. Deniz yeşili renk. JERFÎ: (Fars.) Er. Derinlik. Derin deniz.
JEYN: (Fars.) Er. (bkz. Jiyan).
JİYAN: (Fars.) Er. Coşmuş, kükremiş, kızgın.
JÜLİDE: (Fars.) Ka. 1. Karışık, karmakarışık, dağınık. 2. Derinlik
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
K ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

KAAN: (Tür.) Er. 1. Çin ve Moğol imparatorlarına verilen isim. 2. Hakan, hükümdar.
KA'B: (Ar.) Er. 1. Topuk kemiği, aşık kemiği anlamında. 2. (Mecazen): Şeref, şan, onur anlamında kullanılır. 3. Ka'b b. Züheyr (Vll.yy.): Sahabedendir. Rasulullah için okuduğu Kasidei Biirde çok meşhurdur. Birçok dillere çevirisi yapıldı.
KABİL: (Ar.) Er. 1. Olabilir, müm'kün. 2. Cins, soy, sınıf, tür, çeşit. Hz. Âdem'in büyük oğlu olup kardeşi Habil'i öldürmüş ve yeryüzünde ilk kan döken insan olmuştur.
KADEM: (Ar.). 1. Ayak. 2. Adım. 3. Yarım arşın uzunluğunda bir ölçek. 4. Uğur. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
KADEMRAN: (Fars.). 1. İlerleyen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KADER: (Ar.) Ka. 1. İman esaslarından, Allah'ın bütün yaratıklar için hüküm ve irade ettiği hallerin oluş şekli, alın yazısı, takdir. 2. Talih, baht. 3. Kötü talih. 4. Güç kuvvet.
KADI: (Ar.) Er. 1. Hüküm, karar, hakimlik. 2. Seri devlette, mahkeme reisi. İlim sahibi yetkili. Kadı /yaz: (İyaz b. Musa b. Ümran esSebtî: (10831149). Meşhur fıkıh ve hadis bilgini. İspanya'da Gırnata kadılığı yaptı. 20'yi aşkın eseri vardır.
KADİFE: (Ar.) Ka. Yüzü ince sık tüylü, parlak ve yumuşak kumaş.
KADİM: (Ar.) Er. 1. Ayak basan, ulaşan, varan. 2. Ezeli, evvelsiz. 3. Çok eski zamanlara ait eski atik. 4. Yıllanmış. Kelamı Kadim, Kur'ân! Kerim.
KADIN: (Tür.) Ka. 1.Yetişkin dişi insan. 2. Evlenmiş kadın. 3. Evli ve itibarlı kadın, hanım.
KADİR: (Ar.) Er. 1. Değer, kıymet, itibar. 2. Parlaklık. 3. Kudret sahibi kudretli, kuvvetli, güçlü. 4. Allah'ın isimlerinden. Kur'anı Kerim'de 50'ye yakın yerde geçmektedir. Başına"abd" takısı olarak "Abdülkadir" olarak kullanılır.
KADİRBİLLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'la güçlenen. Gücünü Allah'tan alan. 2. Ebu'lAhmed b. İshak. Abbasi halifesi (Öl. 1031). Halife Muktedir'in torunu.
KADİRE: (Ar.) Ka. Güçlü kuvvetli.
KADİRŞAH: (a.f.i.) Er. 1. Güçlü, kuvvetli hükümdar, padişah. 2. Kadir ve şah kelimelerinden türetilmiş birleşik isimdir.
KADREDDİN: (Ar.) Er. Dinin kudreti, gücü. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KADRİ: (Ar.) Er. 1. Değer, itibar. 2. Onur, şeref, haysiyet, meziyet. 3. Rütbe, derece.
KADRİCAN: (a.f.i.) Er. Değerli, itibarlı, can, ruh. Kadri ve Can isimlerinden meydana gelen birleşik isim.
KADRİHAN: (a.t.i.) Er. Değerli hükümdar, yönetici.
KADRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kadri).
KÂFİ: (Ar.) Er. El veren, yeter, yetecek, yetişen, kifayet eden.
KAFİYE: (Ar.) Ka. 1. Şiirde, mısra sonunda yer alan kelimelerin ses benzerliği, ses uyuşması, uyak. 2. Eski nesrimizde zaman zaman yer alan ses benzerliği ve uygunluğuna dayanan sanat, seci.
KAĞAN: (Tür.) Er. 1. Hakan, imparator. 2. Kükremiş, öfkelenmiş, kükreyen, öfkelenen.
KAHHAR: (Ar.). 1. Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici batıncı. 2. Allah'ın isimlerinden. İsim olarak kullanılmaz. (bkz. Abdülkahhar).
KAHİR: (Ar.) 1. Allah'ın sıfatlarmdandır. Kur'anı Kerim'de iki yerde geçer. 2. Kahredici, zorlayan. 3. Yok eden. 4. Ezici kuvvet. Kahir B Ulah: Abbasi halifesi. (Ebû Mansur Muhammed elMutezid). Muktedir'in kardeşi.
KAHRAMAN: (Fars.) Er. 1. Yiğit, cesur, (bahadır). 2. Hüküm sahibi, iş buyuran. 3. Fars mitolojisinde Rustem'in yendiği kimse. (bkz. Bahadır).
KÂHTA: (Tür.) Er. Fırat nehri kollarından birinin adı, Malatya'da aynı isimle yerleşim bölgesi vardır.
KÂHYA: (Fars.) Er. 1. Efendi, emir. 2. Ev sahibi, aile reisi. 3. Çiftlik yöneticisi.
KAİD: (Ar.) Er. 1. Rehber kumandan. 2. Atlan yedekte götüren. 3. Oturan, ikamet eden.
KAİDE: (Ar.) Ka. 1. Oturan. 2. Temel, esas. 3. Başkent.
KAİM: (Ar.) Er. 1. Duran, ayakta duran. 2. Bir şeyi yapan icra eden. 3. Allah'ın emrini ifa eden.
KAİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kaim). 2. Türklerde kağıt para manasına gelmektedir.
KÂİNAT: (Ar.) Er. 1. Var olanların hepsi. Yaratıklar. Yer gök. (bkz. Evren).
KALAGAY: (Tür.) Er. Al, kırmızırenk.
KALENDER: (Fars.) Er. 1. Dünyadan elini eteğini çekip başı boş dolaşan. 2. Alçak gönüllü, gurur ve kibirden uzak, üstüne başına dikkat etmeyen bulduğu ile yetinen kimse.
KALGAY: (Tür.) Er. 1. İzci kumandanı. 2. Kınm hanlığında veliahta verilen unvan.
KALKAN: (Tür.) Er. 1. (bkz. Kalgay). 2. Kahramanoğullan'nın han soyundan, ceddi de Kalhan adını taşımaktadır.
KAM: (Ar.) Er. 1. Hekim. 2. Düşünür. 3. Büyücü, sihirbaz.
KAMACI: (Tür.) Er. Top kaması yapan ya da onaran kimse.
KAMANBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kamar).
KAMAN: (Tür.) Er. Dağların doruğuna yakın olan yerler.
KAMARAN: (Ar.) Ka. Kızıl Deniz'de Yemen kıyılan yakınında bir ada.
KAMBAY: (Tür.) Er. Hekim, tabib, doktor.
KAMBER: (Ar.). 1. Sadık dost, köle. 2. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAMBİN: (Fars.) Ka. Mutlu, bahtiyar.
KÂME: (Fars.) Ka. Kâm, istek, arzu.
KAMELYA: (Ar.) Ka. 1. Çaygillerden, büyük beyaz, kırmızı veya penbe renkte çiçekler açan dayanıklı yapraklı bir bitki. 2. Yabangülü, çingülü.
KAMER: (Ar.). 1. Ay. 2. Sadık hizmetkâr. 3. Kur'anı Kerim'in 54. suresi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÂMİL: (Ar.) Er. 1. Bütün tam noksansız, eksiksiz. 2. Kemale ermiş olgun. 3. Yaşını başını almış terbiyeli, görgülü. 4. Alim, bilgin, geniş bilgili. (bkz. Kemal).
KÂMİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Kamil).
KAMRAN: (Fars.) Er. İsteğine kavuşmuş olan.
KÂMURÂN: (Fars.). 1. Kâm sürücü, süren, arzusuna isteğine kavuşmuş mutlu. 2. Arzusuna erişen, bahtiyar, mutlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÂMVER: (Fars.) Er. İsteğine kavuşmuş, mutlu.
KANBER: (Ar.) Er. 1. Hz. Ali'nin sadık, vefakâr kölesi. 2. Bir evin gediklisi.
KANDEMİR: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
KANİ1: (Ar.) Er. 1. Kanaat eden, yeter, bulup fazlasını istemeyen. 2. İnanmış kanmış.
KANİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kani).
KANSU: (Tür.) Ka. 1. Çin'in kuzey batısında önemli bir sınır kenti. 2. Çin'de müslümanların en çok bulunduğu eyalet.
KANTARA: (Ar.). 1. Köprü, özellikle taştan yapılmış. 2. Su yolu, bcnd, hisar anlamına da gelir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KANUN: (Ar.) Er. 1. Devletin teşri, yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide kural. 2. Herhangi bir mevzu üzerindeki kanunu taşıyan kitap.
KANUNİ: (Ar.) Er. 1. Kanuna ait kararla ilgili. 2. Osmanlıların 10. padişahı Sultan 4. Süleyman'ın lakabı, Osmanlıların yükselme devrinin son padişahı. Daha çok lakab olarak kullanılır.
KANVER: (Tür.) Er. Kanını ver, asil.
KAPAR: (Tür.) Er. Akıl, ruh. KAPKIN: (Tür.) Er. Uygun, düzenli.
KAPLAN: (Tür.) Vahşi kedigillerden, benekli, yırtıcı hayvan. KAPLAN GİRAY: (Tür.) Er. (16801738) yıllan arasında Kınm hanı oldu. 3 defa han olmuştur.
KAPSAM: (Tür.) Şümul ihtiva, ihata, istiab, manalarına gelen uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAPTAN: (İtal). 1. Bir geminin sevk ve idare sorumlusu. 2. Şehirlerarası otobüs şoförü. 3. Baş pilot.
KARAALP: (Tür.) Er. Esmer, kara yağız yiğit.
KARABEY: (Tür.) Er. (bkz. Karacabey).
KARABUĞRA: (Tür.) Er. Esmer,erkek deve.
KARACA: (Tür.) Er. 1. Rengi karaya çalan, esmer, yağız. 2. Geyikgillerden, küçük, boynuzlu, güzel görünüşlü av hayvanı. 3. Üst kol.
KARACABEY: (Tür.) Er. Esmer bey, rengi karaya çalan.
KARACAN: (Tür.) Er. (bkz. Karaca).
KARAHAN: (Tür.) Er. Esmer bey, Esmer hükümdar. Karahanlılar devle tinin kurucusu.
KARARAN: (Tür.) Er. Bir tür dağ ağacı.
KARAMAN: (Tür.) Er. 1. Esmer, yağız insan. 2. Güncybatı'da esen yel.
KARANALP: (Tür.) Er. Karayağız, kahraman yiğit.
KARANFİL: (Ar.) Ka. Bir çeşit kokulu çiçek.
KARANİ: (Ar.) Er. 1. Orta Anadolu'da bir köy. 2. Veysel Karani'nin
doğduğu yer. *
KARASU: (Tür.) Er. 1. Ağır akan su. 2. Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren körlüğe neden olabilen bir göz hastalığı.
KARATEĞİN: (Tür.) Er. Amuderya'yı vücuda getiren nehirlerden Surhab üzerinde önemli bir kent.
KARÇİÇEĞİ: (Tür.) Ka. Süsengillerden, beyaz pembe çiçekler açan soğanlı bitki.
KARDELEN: (Tür.) Ka. 1. Çiğdem. 2. Nergisgillerden baharda çok erken çiçek açan soğanlı bir bitki.
KÂRDİDE: (Fars.). İş bilir, uyanık, tecrübeli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KARGIN: (Tür.) Er. 1. Taşkın su. 2. Bol, çok. 3. Doymuş, tok. 4. Erimiş buz ve kar parçalarının oluşturduğu akarsu. 5. Çağlayan.
KARGINALP: (Tür.) Er. Coşkulu, taşkın, hareketli yiğit.
KARHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kargın).
KARİN: (Ar.) Er.l. Yakın. 2. Nail olan. 3. Hısım komşu. 4. Mabeynci.
KARLUK: (Tür.) Er. Türk boylarından biri.
KARLUKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Karluk).
KARMEN: (Fars.) Ka. Parlak kırmızı renk.
KARNEYN: (Ar.) Er. 1. İki boynuz. 2. Zülkameyn: Kur'anı Kerim'de Kehf 83, 86, 94. ayetlerde adı geçen ve nebi mi, veli mi olduğunda tereddüt edilen zat. 3. Büyük İskender.
KARTAL: (Tür.) Er. 1. Kartalgillerden, beyazla kanşık siyah tüylü, kıvnk ve kuvvetli gagalı, geniş kanatlı büyük yırtıcı kuş. 2. Yeniden diriliş ve güçlülük sembolü.
KARTAY: (Tür.). Er. Yaşlı, pir. KARTEKİN: (bkz. Kartay).
KARUN: (Ar.) Er. 1. Beni İsrail'de zenginliğiyle meşhur olan ve bu yüzden kendisini herşeyin sahibi gibi görmeye başlayıp Allah'a karşı büyüklenen, belki de dünya kapitalistlerinin en eskisi ve en büyüğü olan kişi. Hz. Musa dönemlerinde yaşamış bu müstekbir, ilahi kahır ve intikama uğrayarak bütün servetiyle birlikte ani bir zelzele ve tufan sonucu yerin dibine geçmiştir. 2. Hurman ile Beni İsrail'e zulmeden Fir'avun'un müşrik nazırlarından. 3. Çok zengin kimse.
KARYE: (Ar.) Ka. Köy küçük kasaba. Kabile reisi veya eşraftan birine oturduğu karyeyle aynı isim verilmektedir.
KASEM: (Ar.) Er. 1. Yemin etmek. 2. Bölmek.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KÂSİB: (Ar.) Er. Kesbeden, kazanan, kazanç sahibi.
KÂSİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Kasib).
KASIM: (Ar.) Er. 1. Taksim eden, ayıran bölen. Kasım b. Muhammed (s.a.): Hz. Muhammed (s.a.s)'in oğlunun ismi. Küçük yaşta vefat etmiştir. 2. Kinci, ezici, ufaltıcı. 3. Yılın 11. ayı. 4. Yılın kış bölümü.
KÂŞİF: (Ar.) Er. Keşfeden, bulan, meydana çıkaran.
KÂŞİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Kaşif). KATADE: (Ar.) Er. 13 yy.'dan itibaren Mekke'de hakim olan Şeriflerin atasına verilen ad.
KATİB: (Ar.) Er. 1. Yazıcı. Bir kuruluşta yazı işleriyle vazifeli kimse, sekreter. 2. Osmanlı devletinde divanın resmi yazılarını yazan vazifeli. 3. Devlet memuru. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. Katib Çelebi 1609-1658 yıllan arasında yaşamış ünlü bilgin. En mühim eseri Keşfü'zZünun'dur
KATİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Katib). KATİFE: (Ar.) Ka. 1. Kadife. 2. Bir nevi çiçek.
KATRE: (Ar.) Ka. 1. Damla. Damlayan şey.
KAVAS: (Ar.) Er. Okçu, tüfekçi, tüfekli alet.
KAVİ: (Ar.) Er. 1. Yakar, yakıcı. 2. Kuvvetli, güçlü. 3. Sağlam inanılır. 4. Zengin varlıklı.
KAVİS: (Ar.) Er. 1. Yay. 2. Gökyüzü, ay, burcu.
KAVİY: (Ar.) Er. 1. Kuvveüi, güçlü, dayanıklı, metin muhkem, sağlam. 2. Şiddetli, zorlu. 3. Kudret sahibi herşeye gücü yeten. Cenabı Hakk'ın güzel isimlerinden biri. Kur'anı Kerim'de 10'dan fazla yerde geçer.
KAVRAM: (Tür.). 1. Bir nesnenin zihindeki soyut ve güzel tasanmı, mefhum. 2. Nesnelerin ya da olaylann ortak özelliklerini kapsayan ve ortak bir ad altında toplayan genel tasanm. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAVUŞUM: (Tür.). 1. Yeryuvarlağı bir uçta kalmak üzere yerin güneşin ve herhangi bir gezegenin bir doğru üzerine gelmeleri. 2. İçtima. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYA: (Tür.) Er. 1. Büyük ve sert taş kütlesi. 2. Kayalık sarp dağ.
KAYAALP: (Tür.) Er. Kaya gibi güçlü er.
KAYACAN: (Tür.) Er. Canı kaya gibi güçlü.
KAYAER: (Tür.) Er. Kaya gibi güçlü er.
KAYAN: (Tür.) 1. Akarsu sel. 2. Yassı, düz, kat kat oluşmuş taşlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYANSEL: (Tür.) Er. (bkz. Kayan).
KAYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.
KAYHAN: (Tür.) Er. Sert, güçlü sesli okuyucu, kayayı bile delecek güçte sesi olan okuyucu.
KAYI: (Tür.) Er. 1. Yağmur, sağanak, bora. 2. Oğuz boylarından Osmanlı hanedanının mensup olduğu boy. 3. Sağlam, güçlü, sert.
KAYIHAN: (Tür.) Er. Güçlü hükümdar.
KAYITBAY: (Tür.) Er. Kayıtbay elZahiri: Ünlü Mısır ve Suriye sultanı.
KAYMAZ: (Tür.) Er. 1. Dağ eteği. 2. Güneydoğu'dan esen bir rüzgar.
KAYNAK: (Tür.) 1. B ir suyun çıktığı yer, menşe. Bir haberin çıktığı yer. 2. Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYRA: (Tür.) Yüksek büyük tutulan ya da sayılan birinden gelen iyilik lütuf, ihsan atıfet, inayet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYRAALP: (Tür.) Er. İyiliksever, yiğit.
KAYRABAY: (Tür.) Er. İyiliksever, saygın kimse.
KAYRAK AN: (Tür.) Er. (bkz. Kayra alp).
KAYRAK: (Tür.) Er. 1. Taşlı, kumlu, ekime elverişli olmayan toprak. 2. Kaygan toprak. 3. Bileği taşı.
KAYRAL: (Tür.) Er. Kayrılan, himaye edilen (kimse).
KAYRAR: (Tür.) Er. 1. Orman içindeki ağaçsız kalan. 2. Kayan yer. 3. İnce çakıllı, kumlu toprak.
KAYS: (Ar.) Er. 1. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı olan Mecnuni Amiri'nin asıl adı. 2. Umman Denizi'nde küçük bir ada.
KAYSER: (Ar.) Er. Roma ve Bizans (Alman) imparatorunun lakabı. Daha çok unvan olarak kullanılır.
KAYTUS: (Ar.) Bir yıldız kümesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYYUM: (Ar.) 1. Gökleri, yeri ve hcrşeyi tutan. Herşeyin varlık sahibi olabilmesi için gerekeni veren. Allah'ın isimlerinden.
KAZA: (Ar.) Er. Hüküm karar verme, emir tesbit vs.
KAZAK: (Tür.) Er. 1. Göçebe akıncı. 2. Rusya'da yaşayan bir Türk kavmi. 3. Genç, taze. 4. İnatçı.
KAZAKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kazak).
KAZAN: (Tür.) Er. 1. Su çevrisi, kayra. 2. Sazlık yerlerde dibi bulunmayan sulu yer. 3. Girdap.
KAZANHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kazan).
KÂZIM: (Ar.) Er. 1. Öfkesini yenen kimse. Hırsını dizginleyen. 2. Kinini yenen.
KEBİR: (Ar.) 1. Büyük, ulu azim. 2. Yaşça büyük yaşlı. 3. Çocukluktan çıkmış genç. 4. Allah'ın isimlerinden. Abdülkebir şeklinde kullanılmalıdır.
KEBİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Kebir). KEBUTER: (Fars.) Ka. Güvercin.
KEFFARET: (Ar.) Ka. 1. Günahı örten anlamına gelir. 2. Günahların ödenmesi gereken bedeli.
KELAMI: (Ar.) Er. Söze ilişkin, sözle ilgili.
KELEBEK: (Tür.) Ka. 1. Vücudu kanatlan ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2. Narin, ince kadın.
KELİM: (Ar.) Er. 1. Söz söyleyen, konuşan. 2. Kelimullah: Tur'u Sina'da Cenabı Hakla konuşmasıyla Hz. Musa'ya verilen unvan. 3. Surei Kelim: Tana suresi. KELİME: (Ar.) Ka. (bkz. Kelim).
KEMAL: (Ar.) Er. 1. Olgunluk, yetkinlik, tamlık, eksiksizlik. 2. En yüksek değer, mükemmellik, değer baha. 3. Bilgi, fazilet.
KEMALAT: (Ar.) Ka. İnsanın bilgi ve ahlak güzelliği bakımından olgunluğu.
KEMALEDDİN: (Ar.) Er. 1. Din'de olgunluğa eren, dinin son derecesi. 2. Din bilgisi kuvvetli. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
KEMANDAR: (Fars.) Er. Yay tutan, yay tutucu.
KEMYAB: (Fars.) Ka. Az bulunan, nadir.
KENAN: (Ar.) Er. 1. Hz. YaTuıb'un memleketi, Filistin. 2. Yusufi Kenan: Hz. Yusuf. Piri Kenan: Hz. Ya'kub. Hz. Nuh'un iman etmeyen oğlunun adının da Kenan olduğu rivayet edilmektedir.
KENTER: (Tür.) Ka. Şehirli, kenüi.
KERAM: (Ar.) Er. (bkz. Kirami).
KERAMEDDİN: (Ar.) Er. 1. Kerem bağış ihsan lütuf sahibi. 2. Dinde üstün mertebelere ulaşan. 3. Keramet sahibi derviş veli. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KERAMET: (Ar.) Ka. 1. Birine karşı ikramda bulunmak. 2. Allah'ın bir kimseye cömertliği, lütfü, himayesi ve yardımı olarak ele alınır.
KEREM: (Ar.) Er. 1. Asalet, asillik, soyluluk. 2. Cömertlik, el açıklığı lütuf, bağış, bahşiş.
KEREMŞAH: (Ar.) Er. (bkz. Kerem).
KERENÂY: (Fars.) Ka. Eskiden kullanılan bir çeşit nefesli saz.
KERİM: (Ar.) Er. 1. Kerem sahibi, cömert, verimcil. 2. Ulu, büyük. 3. Lütfü, ihsanı bol, ihsan yönünden ulu. 4. Allah'ın isimlerinden, "abd" takısı alarak kullanılır, (bkz. Abdülkerim).
KERİMAN: (Ar.) Ka. (bkz.Kerim).
KERİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kerim). 2. Âyet. 3. Kız evlat.
KERİMHAN: (a.U.) Er. (bkz. Kerim).
KEŞİF: (Ar.) Er. Açma, meydana çıkarma.
KEVÂR: (Ar.) Ka. Büyük Sahra'da önemli bir vaha.
KEVKEB: (Ar.) Yıldız gökyüzündeki parlak cisimleri ifade eden genel isim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEVNİ: (Ar.) Er. Var olmayla, varlıkla ilgili.
KEVSER: (Ar.) Ka. 1. Maddi ve manevi çokluk, kalabalık nesil. 2. Cennette bir havuzun ırmağın adı. 3. Kur'anı Kerim'de en kısa sure.
KEYÂN: (Tür.) Er. Büyük hükümdar, şah.
KEYFER: (Fars.) 1. Karşılık. 2. Mükafat veya mücazat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEYHAN: (Fars.) Dünya. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEYHUSREV: (Fars.) Er. 1. Adil ve ulu padişah. 2. Keykavus'un torunu, Siyavuş'un oğlu olan meşhur hükümdar.
KEYKÂVUS: (Fars.) Er. 1. Adil, necip. 2. Keyaniyan'm II. padişahı olup Keykubat'ın torunu ve halefidir. Key'lerin ikinci padişahı.
KEYKUBAD: (Fars.) Er. 1. Büyük ve ulu padişah. 2. Keykavus'un dedesi olan ünlü padişah. 3. Key'lerin ilk padişahı. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
KEYS: (Ar.) Er. Zeka, anlayış, kavrayış.
KEYVAN: (Fars.) Ka. Satürn yıldızı.
KEYYİS: (Ar.) 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı. 2. İnce zarif.
KEYYİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Keyyis).
KEZBAN: (Fars.) Ka. 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın.
KEZER: (Fars.) Er. Kahraman.
KILAVUZ: (Tür.) Er. Yol gösteren, rehber.
KILIÇALP: (Tür.) Er. Kılıç gibi keskin yiğit.
KILIÇASLAN: (Tür.) Er. (bkz. Kılıçalp). İlk Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın oğlu. Daha sonra O da Selçuklu hanedanının başına geçti.
KILIÇHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kılıçalp).
KILINÇ: (Tür.) Er. 1. Çelikten silah. 2. Davranış, yaratılış, huy.
KINAY: (Tür.) Çok çalışkan, etkin, faal. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KINCAL: (Tür.) 1. İnce zarif. 2. Aksi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KINER: (Tür.) Er. (bkz. Kıncal).
KINIK: (Tür.) Er. 1. Kaynak, menba. 2. İstek, arzu, gayret. 3. Obur. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.
KINIKASLAN: (Tür.) Er. (bkz. Kınık).
KINNESRİN: (Ar.) Ka. Kuzey Suriye'de bir şehir, eski Halepde denilmektedir.
KIRALP: (Tür.) Er. Kır beyi, taşrada oturan.
KIRA Y: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Ürün vermeyen arazi. 3. Eşkıya yol kesen.
KIRCA: (Tür.) Er. 1. Dolu. 2. Ufak ve sert taneli kar, rüzgarla karışık yağmur.
KIRDAR: (Tür.) Er. Ölçülü davranış, soğukkanlılık.
KIRGIZ: (Tür.) Er. 1. Gezici, gezgin. 2. Kırgızistan'da oturan halk. KIRTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Kıralp).
KISMET: (Ar.) Ka. 1. Bölme, pay etme, hisselere ayırma. 2. Talih, nasip, kader. 3. Şayi olan hisseyi tayin etme belirtme.
KIVANÇ: (Tür.). 1. Sevinç, memnuniyet. 2. Övünen, güvenen, iftihar eden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KIYAM: (Ar.) Er. 1. Kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma. 2. Namazda ayakta durma. 3. Bir işe başlama. 4. Ayaklanma. 5. Ölümden sonra dirilme, ayağa kalkma.
KIYAS: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi başka şeye benzeterek hüküm verme. 2. Karşılaştırma, örnekseme. 3. Umum kaideye uyma.
KIYMET: (Ar.) Ka. 1. Değer. 2. Bedel, baha, tutar. 3. Şeref, onur, itibar.
KIZILÖZEN: (Tür.) Ka. Kızılırmak, güney Azerbaycan'ı 2 defa katederek Gilan'da Hazer denizine dökülen ırmak.
KİBAR: (Ar.) Ka. 1. Duygu, davranış ve hareket bakımından ince, zarif, nazik, çelebi. 2. Büyük cömert, asil, zengin. 3. Şık, seçkin. 4. Büyükler, ulular. 5. Kibirli.
KİBARİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kibar).
KİÇİHAN: (Tür.) Er. Küçük hükümdar.
KİFAYET: (Ar.) Ka. 1. Yetişme, el verme, kafi gelme. 2. Bir işi yapabilecek yetenekte olma.
KİMEK: (Tür.) X. yy. İrtiş'in orta bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KİRAM: (Ar.) Er. 1. Soydan gelenler, soyu temizler, ulular, sergeliler. 2. Cömertler, eliaçıklar. Sahabenin lakabı olmuştur.
KİRAMI: (Ar.) Er. 1. Cömertçe, eli açıklara özgü. 2. Soylular, ulular, şereflilerle ilgili.
KİRAZ: (Yun.) Ka. Gülgillerden, yapraklanmadan önce çiçek açan, düz kabuklu ağaç ve bu ağacın yuvarlak sulu ve tek çekirdekli yemişi.
KİRMAN: (Fars.) Er. 1. Hisar, kale. 2. İran'da bir eyalet ve bu eyaletin bugünkü merkezi.
KİRMANŞAH: (Tür.) Er. (bkz. Kirman).
KİSRA: (Fars.) Er. İran şahlarının adı.
KİŞVER: (Fars.) Ka. Ülke.
KİTİARAZ: (Fars.) Ka. Dünyayı süsleyen, dünyanın süsü olan.
KİYAN: (Fars.) Ka. 1. Yıldız. 2. Merkez.
KİYASET: (Ar.) Ka. Uyanıklık, anlayışlılık.
KOCA: (Tür.) Er. 1. Eş. Ev ve ailenin yaşça en büyüğü. 2. İri, kocaman. 3. Akıllı, tedbirli yiğit.
KOCAALP: (Tür.) Er. Yaşlı, ulu, yiğit
KOÇAK: (Ar.) Er. Yürekli, eli açık. 2. Yüce gönüllü. 3. Konuk sever. 4. Yiğit, korkmayan kişi, savaşçı. 5. Açık kestane renginde olan.
KOÇAKALR: (Tür.) Er. Cömert, kahraman, yiğit.
KOÇAKER: (Tür.) Er. Cömert, kahraman kimse.
KOÇAŞ: (Tür.) Er. 1. Kılavuz, rehber. 2. Yağmur bulutu.
KOÇAY: (Tür.) Er. Koç gibi güçlü.
KOÇER: (Tür.) Er. Sağlıklı, yürekli er.
KOÇHAN: (Tür.) Er. (bkz. Koçer).
KOÇUBEY: (Tür.) Er. Koçu arabasını kullanan kişi. Koçu: Gelin arabası.
KOÇYİĞİT: (Tür.) Er. Yürekli, cesur, kahraman.
KONGAR: (Tür.) Er. (bkz. Kongur).
KONGUR: (Tür.) Er. San ile siyah karışımı bir renk, koyu kumral, kestane rengi.
KONGURALP: (Tür.) Er. (bkz. Kongur).
KONGURTAY: (Tür.) Er. (bkz. Konguralp).
KORUR: (Tür.) 1. Açık san, açık kestane renkli. 2. Kimseyi beğenmeyen gururlu, kendini beğenmiş. 3. Süslü, çalımlı, şık.
KONURALP: (Tür.) 1. Cesur, yiğit, er. Orhan Gazi'nin komutanlanndan biri.
KORAL: (Fran.) Er. 1. Batı musikisinde dini şarkı. 2. Sınır muhafızı.
KORALP: (Tür.) Er. (bkz. Koral). KORAY: (Tür.) Er. İyice kor rengine gelen ay.
KORÇAN: (Tür.) Er. Ateşli, canlı, hareketli.
KORÇAN: (Tür.) Er. Çağlayan. KORGAN: (Tür.) Er. Hisar kale.
KORHAN: (Tür.) Er. Ateşli, canlı, güçlü hükümdar.
KORKUT: (Tür.) Er. 1. Büyük dolu tanesi. 2. Korkusuz, yavuz, heybetli. 3. Cin, şeytan.
KORKUTALP: (Tür.) Er. (bkz. Korkut).
KORT AN: (Tür.) Er. 1. Yanan, sıcak ten. 2. Yalçın ve kesik kaya. 3. Pelikan kuşu.
KOTUZ: (Tür.) Er. Gururlu, kibirli.
KOTUZHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kotuz).
KOYAK: (Tür.) Er. 1. Vadi, dere. 2. Dağlar ve kayalıklar üzerindeki doğal çukurlar. 3. Dağ yolu üzerindeki otluk. 4. Etkili, dokunaklı.
KOYAŞ: (Tür.) Er. Güneş. Erkek ve kadın adı olur.
KOYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.
KOYTAK: (Tür.) Er. Rüzgar almayan çukur yer.
KOYTAN: (Tür.) Er. Dağ bucağı.
KOZA: (Tür.) Ka. İçinde tohum ya da krizalit bulunan koruncak.
KÖKEN: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim neden yada yer. 2. Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstüne yayılan dalları. 3. Soy, asıl, ata.
KÖKER: (Tür.) Er. Köklü soydan gelen kimse.
KÖKLEM: (Tür.) Er. İlkbahar KOKSAL: (Tür.) Er. Yer altında geniş bir alana dağılan kök.
KÖKSAN: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü ad.
KÖKŞİN: (Tür.) Er. 1. Gök renginde. 2. Yaşlı, koca.
KÖKTEN: (Tür.) Er. 1. Köklü, yüzeyde kalmayan, derine inen. 2. Soylu.
KÖRNES: (Tür.) Ayna. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÖSE: (Fars.) Er. Sakalı bıyığı hiç çıkmayan veya seyrek olan. Daha çok lakab olarak kullanılır.
KÖSEM: (Tür.) Ka. 1. Sürüler önünde rehber vaziyetinde giden. 2. Cildi temiz, pürüzsüz. 3. Kösem Sultan: IV. İbrahim'in annesi ve torunu zamanında Osmanlı iktidarında etkin olan Sultan.
KUBİLAY: (Tür.) Er. Cengiz Han'dan sonra Moğol imparatorluğu tahtına çıkan büyük kağanların en meşhuru 35 yıl saltanat sürmüş ve 1294 yılında 80 yaşında ölmüştür.
KUDDUS: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Hatadan, gafletten, eksiklikten uzak. 3. Çok aziz, mübarek. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur.
KUDDUSİ: (Ar.) Er. 1. Kuddus olan Allah'ın nimetine mazhar olan 2. 19. yy. Bor'lu meşhur mutasavvıf Türk şairi.
KUDRET: (Ar.) Ka. 1. Kuvvet, takat, güç. 2. Allah'ın ezeli gücü. 3. Varlık,
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KUDRETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın gücü.
KUDSİ: (Ar.) Er. Kutsal, muazzez, mukaddes. Allah'a mensup, ilahi.
KUDSİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kudsi)
KUDÜS: (Ar.) Er. 1. Filistin'in merkezi olan şehir. Ruhu'1 Kudüs: Cebrail, Hz. İsa'ya üiurülen ruh.
KUHİSTAN: (Fars.) Er. Dağlık memleket, İran yaylasında dağların çok olduğu bölge.
KUHRUD: (Fars.) Dağ ırmağı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÛHSAR: (Fars.) 1. Dağlık. 2. Dağ tepesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KULA: (Tür.) Er. 1. Kumral. 2. Sansın, mavi gözlü. 3. Vücudu koyu san, kuyruğu ve yelesi siyah olan at.
KULAHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kula).
KULAN: (Tür.) Er. 1. Anayurdu Asya olan at ile eşek arası görünüşte yabanıl bir at türü. 2. İki, üç yaşında dişi tay, kısrak. 3. Zafer kazanmış kişi.
KUMAN: (Tür.) Er. XI. yy ile XIV. yy. arasında Güney Rusya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan bir Türk boyu.
KUMANBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kuman).
KUMRU: (Fars.) Ka. Güvercinlerden, uzunca kuyruklu, boynunun yanlarında benekler bulunan ve güvercinlerden daha küçük olan boz renkli kuş.
KUMRUL: (Fars.) Er. (bkz. Kumru).
KUMUK: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Kuzeydoğu Kafkasya ile Hazar denizinin batı kıyısında yaşayan bir Türk boyu.
KUMUKBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kumuk).
KUNT: (Tür.) Er. 1. Sağlam ve iri yapılı. 2. Ağır dayanıklı, kalın. 3. Biı tür güvercin.
KUNTA Y: (Tür.) Er. (bkz. Kunt). KUNTER: (Fars.) Er. Sağlam, kuvvetli.
KUNTMAN: (Tür.) Er. Sağlam ve iri yapılı, sağlıklı kimse.
KURA: (Tür.) Er. 1. Cesur. 2. Çelik. 3. Toprak içinde bulunan büyük taş.
KURAL: (Tür.) Er. 1. Davranışlara ya da bir sanata bir bilime yön veren ilkeler. 2. Araç. 3. Silah.
KURAY: (Tür.) Er. Ay gibi.
KURBAN: (Ar.) Er. 1. Allah'ın rızasını kazanmaya vesile olan şey. 2. Eti, fakire parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vacib, ve sünnet olarak kesilen hayvan. 3. Bir gaye uğruna feda olma.
KURÇEREN: (Tür.) Er. Dayanıklı ve yiğit adam.
KUREYŞ: (Ar.) Er. Hz. Peygamberin soyu.
KURMAN: (Tür.) Er. Yüksek aşamalı, nitelikli kimse.
KURRE: (Ar.) Ka. Tazelik, parlaklık. Mısır valiliği yapmış bir zatın adıdır.
KURTARAN: (Tür.) Er. Kurtulmasını sağlayan.
KURTULUŞ: (Tür.) Er. 1. Kurtulmak fiili, kurtulma. 2. Tehlike, sıkıntı, zorluk veya esaretten, istiladan kurtulmuş olma hali, halas, necat, reha, selamet. 3. İstanbul'da bir semt adı.
KUSAY: (Ar.) Er. 1. Uzaklaşmak. 2. Peygamberin 5. dereceden atası olup İslamiyetten önce Mekke'de Kabe'yi tamir ettirmiş ve yeniden düzenlemiştir.
KUSVÂ: (Ar.) Er. 1. Son derece bulunan. 2. Nihayet son. 3. Erişilecek son nokta son sınır. 4. Peygamber (s.a.s)'in devesinin adı.
KUŞEYR: (Ar.) Er. Büyük beni Amir b. Şaşa'a grubuna dahil bir Arap kabilesi. Kuşeyri: İslam aleminin büyük sufı müelliflerinden. Kuşeyri Risalesi adıyla ünlü eseri bulunmakta.
KUTAL: (Tür.) Er. Muüu ol.
KUTALMIŞ: (Tür.) Er. Mutlu olmuş, kutlu olmuş.
KUTALP: (Tür.) Er. Kutlu, uğurlu, yiğit.
KUTAM: (Ar.) Er. Akbabaya benzeyen.
KUTAN: (Tür.) Er. 1. Dua, yalvarma. 2. Saka kuşu. 3. Saban. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KUTAY: (Tür.) Er. 1. Mübarek ay. 2. Borneo adasının doğu tarafından bir
sultanlık.
KUTBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kutalp).
KUTBERK: (Tür.) Er. (bkz. Kutbay).
KUTCAN: (Tür.) Er. Kuüu, uğurlucan.
KUTEL: (Tür.) Er. Uğurlu el.
KUTER: (Tür.) Er. Muüu, uğurlu kişi.
KUTERTAN: (Tür.) Er. (bkz. Kuter).
KUTHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kuter).
KUTKAN: (Tür.) Er. Saygın, kutlu soydan gelen.
KUTLAN: (Tür.) Er. Kutlu, mutlu ol.
KUTLAR: (Tür.) Er. Mutluluklar, uğurlar.
KUTLAY: (Tür.) Er. 1. Uğurlu kutlu ay. 2. Kır donlu at.
KUTLU: (Tür.) Er. 1. Uğurlu, hayırlı. 2. Mübarek. 3. Mesut, bahtiyar. KUTLUALP: (Tür.) Er. Uğurlu yiğitKUTLUAY: (Tür.) Er. Uğurlu ay.
KUTLUBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTLUCAN: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTLUĞ: (Tür.) Er. Uğurlu, mutlu, şanslı, kutlu.
KUTLUĞHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kutluğ).
KUTLUTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTSAL: (Tür.) Er. Kudsi, kuüu mübarek, mukaddes.
KUTSALAN: (Tür.) Er. Uğur getiren, kutlu kimse.
KUTSALMIŞ: (Tür.) Er. (bkz. Kutsal an).
KUTSAN: (Tür.) Er. Uğurlu, talihli
KUTSEL: (Tür.) Er. (bkz. Kutsan).
KUTSOY: (Tür.) Er. (bkz. Kutsel).
KUTULMUŞ: (Tür.) Er. Kurtulmuş, aydınlığa kavuşmuş.
KUTUN: (Tür.) Er. Kutlu, kutsal.
KUTUNALP: (Tür.) Er. (bkz. Kutun).
KUTUNER: (Tür.) Er. (bkz. Kutun).
KUTYAN: (Tür.) Er. Uğurlu kimse.
KUVVET: (Ar.) Er. 1. Güç, kudret, takat, sıhhat, sağlamlık. 2. Bir hükümetin askeri gücü.
KUYAŞ: (Tür.) Er. 1. Güneş. 2. Çok sıcak, güneşin etkili vurması.
KÜBRA: (Ar.) Ka. 1. Büyük olan (Ekber'in müennesi). 2. Hadicetü'lKübra: Hz. Peygamberin ilk hanımı.
KÜLTİGİN: (Tür.) Er. Göktürk prensi ve komutam.
KÜLÜK: (Tür.) Er. 1. Meşhur ünlü. 2. Taşçı, çekici, balyoz.
KÜRBOĞA: (Tür.) 1. İri, güçlü, sarsılmaz boğa. Kuvvetli iri yapılı boğa. Selçuklu komutanı ve Musul emirinin adı.
KÜREMA: (Ar.) Er. 1. Kerim, asil, necip, iyiliksever, hayır sahibi cömert, eli açık kimseler. 2. Ulular, bü yükler.
KÜRHAN: (Tür.) Er, Yiğit, yürekli han.
KÜRŞAD: (Tür.) Er. Eski Türklerde yiğit, alp.
KÜRÜMER: (Tür.) Er. topluluk, sürü.
KÜŞAD: (Fars.) Er. 1. Açılış, açma. 2. Fetih, fethetme. 3. Açılış merasimi, küşad resmi. 4. Yayın gerilip bırakılması. 5. Musikide uvertür. 6. Bir cins tavla oyunu. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KÜŞADE: (Fars.) Ka. 1. (bkz. Küşad). 2. Açık. 3. Ferah.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
L ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

LÂCEREM: (Ar.) Ka. 1. Şüphesiz. 2. Besbelli, elbette.
LAÇlN: (Tür.). 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LAHİB: (Ar.) Er. Açık yol.
LÂHİK: (Ar.) Er. 1. Yetişip ulaşan. 2. Eklenen. 3. Yenisi.
LAHİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Lahik).
LÂHZA: (Ar.) Ka. 1. Bir bakış, bir göz atma. 2. Göz kırpacak kadar zaman an. 3. Bir kez göz kırpma.
LAJVERDİ: (Fars.) Ka. 1. Lacivert. 2. Koyu mavi değerli bir süs taşı.
LÂLE: (Fars.) Ka. l. Zambakgillerden, uzun yapraklı, güzel ve çeşitli renklerde çiçekli soğanlı bir bitki. 2. Eskiden sucuların boyunlarına asılan iki ucu lale gibi kıvrak demir halka, pranga. 3. Ağaçtan meyve koparmaya yarayan ucu çatallı sırık.
LÂLEFAM: (Fars.) Ka. Lale renginde.
LÂLEGUN: (Fars.) Ka. Lale renginde.
LÂLEGÜL: (Fars.) Ka. Türk musikisinde bir makam.
LÂLERUH: (Fars.) Ka. 1. Lale yanaklı, yanağı lale gibi kırmızı olan. 2. Türk müziğinde mürekkeb bir makam. ;
LÂLEVEŞ: (Fars.) Ka. Lale gibi.
LÂLEZAR: (Fars.) Ka. Lalelik, lale yetişen yer, lale bahçesi.
LÂMt: (Ar.) Er. Parlayan, parıldayan parlak. Lamii: 14721532 yılları arasında yaşayan Türk edebiyatında haklı bir ün kazanmış mutasavvıf ve sanatkar.
LÂMİA: (Ar.) Ka. (bkz. Lami).
LÂMİH: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh'un erkek kardeşi. 2. Parlayan, parıldayan, parlak.
LÂMİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Lamih).
LAMİNUR: (Ar.) Nur saçarak parlayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LÂNAZİR: (Ar.) Eşsiz, benzersiz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LÂNE: (Fars.) Ka. Yuva, ev, aşiyan.
LÂSİF: (Ar.) Er. Parlayan, parlayıcı.
LÂTİF: (Ar.) Er. 1. Allah'ın isimlerindendir. 2. Yumuşak, hoş, güzel, nazik. 3. Bütün inceliklere vakıf.
"abd" takısı alarak kullanılabilir. (Abdüllaüf).
LÂTİFE: (Ar.) Ka. Güldürecek, tuhaf ve güzel söz ve hikaye şaka.
LÂTİME: (Ar.) Ka. Misk, güzel koku.
LAVANTA: (İtal.) Ka. Lavanta çiçeğinden elde edilen güzel koku.
LÂYEZAL: (Ar.) Zevalsiz, bitimsiz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
LÂYİH: (Ar.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Aşikar, meydanda, hüveyda. 3. Hatıra gelen.
LÂYİHA: (Ar.) Ka. 1. Düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi. 2. Tasarı.
LÂYİK: (Ar.) Er. Yakışan, yakışıklı.
LÂZIM: (Ar.) Er. Gerekli şey. Gerekçe.
LÂZIME: (Ar.) Ka. (bkz. Lazım). LEÂL: (Ar.) Ka. İnciler.
LEBABE: (Ar.) Ka. Akıl sahibi olma.
LEBÂBET: (Ar.) Akıllılık, zeyreklik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEBİB: (Ar.) Er. Akıllı, zeki, fatin. LEBİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Lebib). LEFİF: (Ar.) Er. Durulmuş sarılmış.
LEMA: (Ar.) Pırıltı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEMAN: (Ar.) Ka. Parlama, parıltı.
LEMARİZ: (Fars.) Parlayan, parıldayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEMEAT: (Ar.) Ka. Parıltılar.
LEMEHÂT: (Ar.) Ka. Bir defa bakışlar, bir göz atışlar.
LEMİ: (Ar.) Er. (bkz. Leman).
LEMYEZEL: (Ar.) 1. Zail olmaz, baki, kalıcı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LERZÂN: (Fars.) Ka. Titrek, titreyen.
LERZE: (Fars.) Er. Titretme.
LERZENDE: (Fars.) Ka. Titreyen, titrek.
LETAFET: (Ar.) Ka. 1. Latiflik, hoşluk. 2. Güzellik. 3. Nezaket. 4. Yumuşaklık.
LEVAMI: (Ar.) Parlamalar, nurlar.
LEVEND: (İtal.) 1. Osmanlı donanmasında vazifeli asker denizci. 2. Eskiden Venedikliler'in şark memleketlerinden maaşla topladıktan denizciler. 3. Yakışıklı, boylu poslu kimse. 4. Atak, gözü pek, hareketli ve çevik.
LEVNİZ: (Ar.) Er. 1. Renk, boya,yüz. 2. Nevi, çeşit, Türk.
LEVZİ: (Ar.) 1. Badem biçiminde olan. 2. Bademle ilgili. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEVZİYYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Levzi). 2. Badem erik, kayısı vişne, kiraz ve benzer meyvelerin içinde anıldıkları grup.
LEYAL: (Ar.) Ka. Geceler.
LEYÂN: (Fars.) Ka. Parlayan, parlayıcı, konforlu, lüks hayat.
LEYFUNNUR: (Ar.) Geceyi aydınlatan nur, ışık.
LEYLÂ: (Ar.) 1. Çok karanlık gece. 2. Arabi ayların son gecesi. 3. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı.
LEYLÂK: (Ar.) 1. Zeytingillerden hoş kokulu salkım şeklinde mor ve beyaz renklerde çiçek açan bir bitki ve bitkinin çiçeği.
LEYS: (Ar.) 1. Yokluk. 2. Arslan, esed, haydar, gazanfer, şir.
LEZİR: (Fars.) Akıllı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LİSAN: (Ar.) 1. Dil. 2. Konuşulan dil. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LİVA: (Ar.) Er. 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kazavilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Livai şerif. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bayrağı Livaü'lHamd: Muhammed ümmetinin mahşer günü altında toplanacakları bayrak. Makamı Ahmedi.
LİYÂKAT: (Ar.) Ka. 1. Layık olan, değerlilik, yararlılık. 2. İktidar, hüner, fazilet.
LOKMAN: (Ar.) Er. 1. Eski kavimlerde, ahlaki öğütler veren hekim. 2. Kur"anı Kerim'de bir sure adı.
LULUBAR: (Ar.) Ka. İnci yağmuru. : ;
LUT: (Ar.) Er. 1. Hz. İbrahim'in peygamber yeğeni. 2. Kendisine itaat etmeyen ve eşcinsel olarak yaşamayı adet edinmiş olan Sodom ve Gomorrah halkına gelmiştir. Hanımı da helak olanlar arasındadır. Lut (a.s.) Kur'an'da adı geçen peygamberlerdendir.
LÜBBETÜLAYN: (Ar.) Ka. Göz bebeği.
LÜTFİ: (Ar.) Er. Hoşluk, güzellik, iyi davranış. s , ,,
LÜTFİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Lütfi).
LÜTFULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü. Allah'ın iyi, hoş ve letafet sahibi kıldığı kişi demektir
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
M ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

MACİD: (Ar.) Er. Şan ve şeref sahibi olan kimse. İyi ahlaklı. Ulu.
MACİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Macid).
MAĞFİRET: (Ar.) Ka. Allah'ın kullarının günahlarını bağışlaması, örtmesi.
MAHBUB: (Ar.) Er. 1. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2. Mahbubi Hûda, (Allah'ın sevgilisi) Hz. Muhammed (s.a.s).
MAHBUBE: (Ar.) Ka. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen. (bkz. Mahbub).
MAHFER: (Fars.) Ka. Ay aydınlığı, ay ışığı.
MAHFİ: (Ar.) Er. Gizli, saklı.
MAHFUZ: (Ar.) Er. Korunmuş, gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.
MAHİN: (Ar.) (bkz. Hz. Peygamberin isimleri).
MAHİNEV: (Fars.) Ka. Yeni ay, ayça, hilal.
MAHİNUR: (Fars.) Ka. 1. Ayın nuru, ışığı. 2. Ay yüzlü güzel.
MAHiR: (Ar.) Er. Maharetli, hünerli, elinden iş gelir, becerikli.
MAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Mahir). MAHİZAR: (Fars.) Ka. İnleyen ay.
MAHİZER: (Fars.) Ka. San, altın renginde ay.
MAHMUD: (Ar.) Er. 1. Hamd olunmuş, sena edilmiş, övülmeye değer. Makamı Mahmud: Hz. Muhammed'in en büyük şefaat makamı, cennet. 2. Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmak üzere getirdiği filin adı. 3. Mahmud (Kaşgarlı) Karahanlılar'dan olan bu Türk bilgini "Divanu Lügati'tTürk" adlı eseriyle tanınmıştır. 4. Mahmudiye: 2. Mahmut devrinde basılan altın para.
MAHMUDE: (Ar.) Ka. Bingör otu, sakmunya.
MAHMUR: (Ar.) Er. 1. Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Uyku basmış, ağırlaşmış, yan baygın göz.
MAHMURE: (Ar:) Ka. (bkz. Mahmur).
MAHPARE: (Fars.) Ka. Ay parçası, çok güzel kadın.
MAHPERİ: (Fars.) Ka. Ay gibi peri kadar güzel.
MAHPERVER: (Fars.) Ka. Mehtap.
MAHPEYKER: (Fars.) Ka. 1. Yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu. 2. Kösem Sultan'ın adı.
MAHRA: (Ar.) Ka. 1. Elverişli, uygun şey. 2. Değerli kimse.
MAHRU: (Fars.) Ka. Ay yüzlü, yüzü ay gibi olan güzel. MAHŞER: (Ar.) Er. Huy, tabiat.
MAHSUN: (Ar.) Er. Güçlendirilmiş, güçlü.
MAHSUNE: (Ar.) Ka. Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş.
MAHSUT: (Ar.) Er. Hasat edilmiş, ekini biçilmiş. Biçilmiş ekin.
MAHTER: (Fars.) Ka. Yeni ay, ayça, hilal.
MAHUR: (Fars.) Türk musikisinde rast perdesinde karar kılan bir makam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAİDE: (Ar.) Ka. 1. Üzerinde yemek bulunan sofra. Yemek, şölen. 2. Kur'ân! Kerim'in 5. suresinin adı. 3. Isa ve Havarilerine gökten inen sofra (Maidei Mesih).
MAİL: (Ar.) Er. 1. Bir yana eğilmiş, eğik. 2. Hevesli, istekli, yetenekli. Taraflı, içten istekli. 3. Andırır, benzer. 4. Tutkun.
MAİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Mail).
MAKAL: (Ar.) Er. Söz, lakırdı. Söyleme, söyleyiş.
MAKBUL: (Ar.) Er. Kabul olunmuş, alınmış, alman. Beğenilen, hoş karşılanan, geçer.
MAKBULE: (Ar.) Ka. (bkz. Makbul).
MAKRUN: (Ar.) Ulaşmış, kavuşmuş, yakın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAKSUD: (Ar.) Er. 1. Kasdolunan, istenilen şey, istek. Maksad, niyet, murat. 2. Varılmak istenen yer.
MAKSUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Maksud).
MAKSUM: (Ar.) Er. Ayrılmış, bölünmüş. Kısmet. Rızkı Maksim; Allah tarafından takdir edilmiş nzık.
MAKSUME: (Ar.) Ka. (bkz. Maksum).
MAKSUR: (Ar.) Er. 1. Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış. 2. Alıkonulmuş. Bir şeye ayrılmış.
MAKSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Maksur).
MAKUL: (Ar.) Er. Akla uygun bulunan. Akıl ile bilinir, akılla kanıtlanan. Oldukça akıllı, sözü akla yakın.
MAKULE: (Ar.) Ka. (bkz. Makul).
MÂLİK: (Ar.) Er. 1. Sahip, bir şeye sahip olan, bir şeyi olan. Malikü'lMülk, Allah. 2. Yedi cehennemin hakimi ve kapıcısı olan melek. 3. Zebanileri idare eden melek, imam Malik, Maliki mezhebinin kurucusu. Ashab bu ismi kullanmıştır.
MALİKE: (Ar.) Ka. (bkz. Malik). 1. Mal sahibi olan kadın. 2. Peri, su perisi.
MALKOÇ: (Tür.) Er. Akıncı ocağı reisi
MALUM: (Ar.) Er. Bilinen, belli. Herkesçe bilinen. Faili belli olan fiil.
MAMUR: (Ar.) Er. l. Bayındır, şenlikli. 2. îmar edilmiş, işlenmiş yer. 3. Beyti mamur: Kabe.
MANA: (Ar.) 1. Mana, anlam. 2. iç, içyüzü. 3. Rüya, düş. (bkz. Anlam). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MANOLYA: (Frans.) Ka. Manolyagillerden. Beyaz renkli ve güzel kokulu çiçekleri olan, süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaç ve bu ağacın çiçeği.
MANSUR: (Ar.) Er. 1. Yardım olunmuş, Allah'ın yardımıyla galip, üstün gelmiş. 2. Türk musikisinde bir düzen. 3. Bir ney çeşidi.
MANSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mansur).
MANZUR: (Ar.) Er. Bakılan, nazar olunan. Gözde olan, beğenilen.
MANZURE: (Ar.) Ka. (bkz. Manzur).
MARAL: (Tür.) Ka. Dişi geyik, ceylan, karaca.
MARİFET: (Ar.) Ka. 1. Herkesin yapamadığı ustalık, herşeyde görülmeyen hususiyet, ustalıkla yapılmış olan şey. 2. Bilme, biliş. 3. Hoşa gitmeyen hareket. 4. Vasıta aracı, ikinci el. Marifetname: İbrahim Hakkı Bey'in divan kültürüne ait hazırladığı meşhur eseri.
MÂRİYE: (Ar.) Ka. Şen'un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed'e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim'in annesi.
MARUF: (Ar.) Er. 1. Herkesçe bilinen tanınmış belli. Meşhur ünlü. 2. Şeriatın emrettiği, uygun gördüğü.
MARUFE: (Ar.) Ka. (bkz. Maruf). MÂRUT: (Ar.) Arkadaşı "Harut" ile meşhur olan bir melek olup büyü ile uğraştıklarından dolayı kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyu içerisine hapsedilmişlerdir. İsim olarak kullanılmaz.
MASUM: (Ar.) Er. 1. Suçsuz, kabahatsiz, günahsız, ismet sahibi. 2. Saf, temiz. İmamı Rabbani'nin oğlu.
MASUME: (Ar.) Ka. (bkz. Masum). İmamiye mezhebinde günahsız sayılan ehli beyt mensubu.
MASUN: (Ar.) Er. Korunmuş, korunan.
MASUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Masun).
MAŞUK: (Ar.) Er. Sevilen, sevilmiş.
MAŞUKA: (Ar.) Ka. (bkz. Maşuk).
MATLUB: (Ar.) Er. İstenilen, aranılan, talep edilen şey.
MATLUBE: (Ar.) Ka. (bkz. Matvlub).
MATUK: (Ar.) Er. Azat olunmuş, özgürlüğü bağışlanmış.
MATUKE: (Ar.) Ka. (bkz. Matuk).
MAUN: (Ar.) Er. Zekat. Kur'anı Kerim'in 107. suresi.
MAVERA: (Ar.) Ara, geri, bir şeyin ötesinde bulunan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAVİYE: (Ar.) Ka. Suya ait.
MA YE: (Fars.) Ka. 1. Maya, asıl ve gerekli madde. 2. Para, mal. İktidar güç. 3. Bilgi.
MAZHAR: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin göründüğü çıktığı yer. 2. Nail olma, şereflenme. 3. Bazı tekkelerde oturarak uyurken dayanılan kısa değerde. 4. Bir çeşit tef.
MAZLUM: (Ar.) Er. 1. Zulüm görmüş. 2. Halim, selim, sakin, sessiz.
MAZMUN: (Ar.) Er. 1. Borçluluk, kefalet. 2. Ödenmesi gereken şey.
MAZYAR: (Ar.) Er. Taberistan'daki Karini hükümdarlarının sonuncusu.
MEBDE: (Ar.) Baş, başlangıç, ilke.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEBHUR: (Ar.) Er. Soluyan, soluğan, nefes darlığına yakalanmış olan.
MEBHURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebhur).
MEBRUK: (Ar.) Er. Tebrike şayeste. Kutlu.
MEBRUKE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebruk).
MEBRUR: (Ar.) Er. Beğenilmiş, hayırlı, yararlı.
MEBRURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebrur).
MEBSUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebsut).
MEBSUT: (Ar.) Er. Açılmış, yayılmış. Uzun uzadıya anlatılan.
MEBŞURE: (Ar.) Ka. Yüzü beyaz, gösterişli güzel kadın.
MECDİ: (Ar.) Er. (bkz. Mecid). MECDİDE: (Ar.) Ka. Rızkı bol, nasibi açık, bahtiyar. MECERRE: (Ar.) 1. Samanyolu. 2. Harekete müsait yol, cadde veya yer.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECİD: (Ar.) Er. Çok ulu, yüce, şan ve şeref sahibi. Allah'ın sıfatlarından. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Abdülmecid, Allah'ın (Mecid'in) kulu..
MECİDDİN: (Ar.) Er. Dinin ululuğu, büyüklüğü. Türk dil kuralı açısından "dA" olarak kullanılır.
MECİDE: (Ar.) Ka. Büyük ulu. Şan ve şeref sahibi.
MECNUN: (Ar.) Er. 1. Cin tutmuş, cinlenmiş. 2. Delice seven, tutkun. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı.
MECRA: (Ar.). Suyun aktığı yatak, su yolu. Bir işin gidiş yolu. Bedendeki ahlatın alıştığı yol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECUT: (Ar.) Er. Talihi açık, mutlu, şanslı kimse.
MED'UV: (Ar.) Er. Davet olunmuş, çağırılmış, davetli. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEDÂ: (Ar.). Mesafe. Son. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDAR: (Ar.). 1. Dayanak. 2. Dönence. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDENÎ: (Ar.) Er. 1. Medine'ye mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2. Bir memleketle ilgili olan. 3. Terbiyeli, görgülü, nazik. Daha çok lakab olarak kullanılır.
MEDİD: (Ar.) Er. Uzun, çok uzun süren. Arap aruzunun 2. bendi.
MEDİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Medid).
MEDİH: (Ar.) Er. Methetmeye, övmeye sebeb olan şey, övme mevzuu.
MEDİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Medih).
MEDİNE: (Ar.) Ka. Arabistan'da bir şehir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehir. Hacıların Mekke'den sonra ziyaret ettikleri şehir.
MEFAHİR: (Ar.) İftihar edilecek, övünülecek şeyler. Erkek ve kadın
MEFHAR: (Ar.) Er. Övünme. Övünmeye sebeb olan, güvenmeyi gerektiren. Mefhari kainat: Muhammed (s.a.s).
MEFHARET: (Ar.) Ka. İftihar duyma, övünme.
MEFKURE: (Ar.) Ka. Ülkü, ideal.
MEFRUZ: (Ar.) Er. Farz olunmuş, varsayılmış.
MEFRUZA: (Ar.) Ka. (bkz. Mefruz).
MEFTUH: (Ar.) Er. 1. Açılmış, açık. 2. Ele geçirilmiş.
MEFTUHA: (Ar.) Ka. (bkz. Meftah).
MEFTUN: (Ar.) Er. 1. Fitneye düşmüş, sihirlenmiş. 2. Gönül vermiş, tutkun vurgun. Hayran olmuş, şaşmış.
MEFTUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Meftun).
MEHDİ: (Ar.) Er. 1. Kendisine rehberlik edilen. Allah tarafından hidayet verilmiş olan. Doğru yolu tutan. 2. Şiilere göre 12 imamın sonu.
MEHDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Mehdi).
MEHİB: (Ar.) Er. 1. Heybetli, azametli, korkunç (mehub). 2. Arslan (Esed, gazanfer, haydar, şif).
MEHİR: (Fars.) Ka. Ay.
MEHLİKA: (Fars.) Ka. Ay yüzlü güzel.
MEHMET: (Tür.) Er. Muhammed isminin türkçesi. (bkz. Muhammed).
MEHPARE: (Fars.) Ka. Ay parçası, çok güzel.
MEHRE: (Tür.) Ka. Hind okyanusu sahili ile Hadramut arasında bir ülke.
MEHRU: (Fars.) Ka. Ay yüzlü güzel.
MEHTAP: (Fars.) Ka. 1. Ay aydınlığı, ay ışığı. Dolunay. 2. Alay, eğlence, zevklenme. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
MEHVEŞ: (Fars.) Ka. Ay gibi, ay yüzlü, güzel.
MEKİN: (Ar.) Er. 1. Temekkün eden, oturan yerleşen. 2. Vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEKİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Mekin). 1. İktidar ve onur sahibi. 2. Yer tutup oturan, yerleşmiş.
MEKNUN: (Ar.) Er. Saklı, gizli, iyice korunmuş.
MEKNUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Meknun).
MEKNUZ: (Ar.) Er. Gömülü. Hazineye konulmuş, saklanmış.
MEKNUZE: (Ar.) Ka. (bkz. Meknuz).
MEKREMET: (Ar.) Er. Kerem, cömertlik. Saygı, ağırlama.
MEKŞUFE: (Ar.) Ka. Açılmış, açık. Bilinmez değil, keşfolunmuş.
MELÂ: (Ar.) Ka. 1. Doluluk. 2. Topluluk. 3. Ova.
MELAHAT: (Ar.) Ka. Güzellik, yüz güzelliği.
MELDÂ: (Ar.) Ka. Genç, körpe ve nazik.
MELEK: (Ar.) Ka. 1. Allah'ın nurdan yarattığı varlıklar. Allah'ın emirlerine tam itaat eden varlıklar. 2. Halim, selim güzel huylu kimse.
MELEKNAZ: (a.f.i.) Ka. (bkz. Melek).
MELEKNUR: (Ar.) Ka. (bkz. Melek).
MELEKPER: (a.f.i.) Ka. Melek kanatlı.
MELEKRU: (a.f.i.) Ka. Melek yüzlü.
MELEKSİMA: (a.f.i.) Ka. Melek şimali.
MELHUZ: (Ar.) Er. Umulur, beklenir.
MELHUZA: (Ar.) Ka. (bkz. Melhuz).
MELİH: (Ar.) Er. Melahat sahibi, güzel, şirin, sevimli.
MELİHA: (Ar.)Ka. (bkz. Melih).
MELİK: (Ar.) Er. 1. Padişah, hakan, hükümdar. 2. Mal sahibi. 3. Allah'ın isimlerinden, (bkzi Abdülmelik). Melikşah: Sultan Sencer'in babası olan büyük Selçuklu hükümdarı.
MELİKANBER: (Ar.) Er. Kudretli, nüfuzlu, Habeş köle. Melik ve anber isimlerinden birleşik isim.
 
Üst Alt