Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

peygamberimizin sevdiği ve sevmediği isimler hadis olarak

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
112 - Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın"

Ebu Dâvud, Edeb 69, (4948).

113 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır."

Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Dâvud Edeb 69, (4949); Tirmizî, Edeb 64, (2835).

114 - Ebu Vehb el-Cüşemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman'dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir"

Ebu Dâvud, Edeb 69, (4950). Metin Ebu Dâvud'a aittir, Nesâî'de muhtasar olarak kaydedilmiştir (Hayl 3 (6, 218, 219)).

115 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah katında en düşük (ahna') isim Melikü'l-emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. Allah'tan başka Mâlik yoktur."

Süfyân merhum dedi ki: Şâhân Şâh bunun örneğidir.

Ahmed İbnu Hanbel merhûm dedi ki: "Ebu Amr merhum'a, ahna'ne demek diye sordum, bana "en düşük" diye cevap verdi.

Buhârî, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4961); Tirmizî Edeb 65, (2839).

116 - Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kıyamet günü, Allah'ın en ziyade kızacağı en kötü kimse, adı Melikü'l-emlâk (Şehinşâh) olan kimsedir. Allah'tan başka Mâlik yoktur."

(Adâb 21)

117 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ya'la, Bereket, Eflah, Yesâr, Nâfi ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmişti. Sonra onun bu mevzuda sükut ettiğini gördüm. Sonra da yasaklamadan vefat etti."

Bu hadisi Müslim, Âdab 13, (2138); ve Ebu Dâvud, Edeb, 70, (4960) rivayet ettiler. Hadisin metni Müslim'e aittir.

Ebu Dâvud'un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "...Zira kişi "Bereket burada mı?" diye sorar da "hayır yok!" diye cevap verirler."

118 - Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in azadlı kölesi Eslem anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), bir oğlunu Ebu İsa künyesini kullandığı için dövdü. Öte yandan Muğîre İbnu Şu'be (radıyallahu anh), Ebu İsa künyesini kullanıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona "Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?" dedi. Muğîre: "Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'dir" cevabını verince, Hz. Ömer: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Biz ise bundan böyle sıkıntıdayız" dedi. Ölünceye kadar Muğire'yi "Ebu Abdillah" diye künyeledi.

Ebu Dâvud, Edeb 72, (4963).

119 - Yahya İbnu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "İsmin ne?" dedi. Adam: "Mürre (acı)!" deyince, ona: "Otur!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar "Bunu kim sağıverecek?" diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona da: "ismin nedir?" diye sordu. Adam: "Harb!" diye cevap verdi. Ona da "Otur" dedi.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu deveyi kim bize sağıverecek?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. "Ya'îş (yaşıyor!)" cevabını alınca ona: "Sen sağ" diyerek müsaade etti."

Muvatta, İsti'zan 24 (2, 973).

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM KOYDUĞU KİMSELER

120 - Sehl İbnu Sa'd es-Sâidi (radıyallahu anh) buyurdu ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtıma (radıyallahu anhâ) annemizin evine uğramıştı. Hz. Ali (radıyallahu anh)'yi evde bulamayınca: "Amca oğlun nerede?" diye sordu. Fatıma (radıyallahu anhâ): "Aramızda bir şekerlenme oldu. Bunun üzerine bana kızdı ve çekip gitti" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birine: "Hele bir arayıver nereye gitmiş" diye emretti. "Mescidde yatıyor!" diye haber verince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), 'Kalk ey Ebu Turâb, kalk ey Ebu Turâb (yani Toprak babası) diye seslendi.

Sehl der ki: Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin en çok sevdiği ismi bu isimdi.

Buhârî, Salat 58, Fedaili'l, Ashab 9, Edeb 113, İsti'zân 40; Müslim, Fedailu's-Sahâbe 38, (2409).

121 - Esmâ Bintu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor. "Mekke'de Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'e hâmile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terkettim ve Medine'ye geldim, Kuba'ya indim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah'ın midesine ilk inen şey Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mübarek tükrükleri idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine'de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü "Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız" diye bir şayia çıkarılmıştı."

Buhârî, Menâkibu'l-Ensâr 45, Akîka 1, Müslim, Âdâb 26, (2146).

122 - Ebu Mûsâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir oğlum doğmuştu. Hemen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirdim. İbrahim ismini verip bir hurma ile tahnikde bulundu. Sonra da "Mübarek olsun" diye dua buyurdu ve çocuğu bana geri verdi. Bu çocuk, Ebu Musa'nın en büyük evladı idi."

Buhârî, Akîka 1; Müslim, Adab 24, (2145).

123 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ebi Talha'yı doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a götürdüm. Bebek bir bez içerisinde idi. Vardığımızda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devesine katran sürüyordu. "Beraberinde hurma da getirdin mi?" diye sordu. "Evet" dedim ve birkaç tane hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğü püskürttü. Bebek, yalamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Ensar'ın hurma sevgisine bakın (doğar doğmaz başlıyor)" diye latife etti ve çocuğu Abdullah diye isimledi."

Buhârî, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Âdab 22, (2144); Ebu Dâvud, Edeb 69, (4951) Hadisin metni; Müslim'deki metindir.

124 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): "Ey Allah'ın Rasûlü, dedim, arkadaşlarımdan her birisinin bir künyesi var, (benim yok)". Dedi ki: "Oğlum Abdullah İbnu Zübeyr ile künyelen." Aişe, "Ümmü Abdillah (Abdullah'ın annesi)" diye künye almıştı"

Ebu Dâvud, Edeb 78, (4970).

Rezîn merhum: "Teyze anne gibidir" ilavesini kaydetmiştir.

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER

125 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çirkin isimleri değiştirirdi" buyurmuştur.

Tirmizî, Edeb 66, (2841).

126 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyneb Bintu Ebî Seleme'nin ismi Berre idi. "Nefsini tezkiye ediyor" denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu Zeyneb diye isimlendirdi.

Buhârî Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141).

127 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cüveyriye Bintu'l-Hâris'in ismi Berre idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Berre'nin yanından çıktı" denmesini sevmiyordu.

Müslim, Edeb 16, (2140).

128 - Şureyh İbnu Hâni, (radıyallahu anh) babasından naklediyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kavmimin beni Ebu'l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: "Hakem olan Allah'tır, hüküm de O'nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu'l-Hakem künyesini taşırsın?" dedi. Ben açıkladım: "Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme râzı olurlar." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu ne güzel şey?" buyurdu ve "Çocuklarından neler var?" diye sordu. Ben: "Şüreyh, Müslim, Abdullah var" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "En büyüğü hangisi?" dedi. "Şüreyh" dedim. "Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh'sin"

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4955); Nesâî, Kadâ 7, (8, 226-227).

129 - Beşîr İbnu Meymun, amcası Üsâme İbnu Ahdarî'den rivayet ediyor: Ahdarî diyor ki: "İsmi Asram olan bir adam vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam Asram diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hayır sen Zür'a'sın" buyurdu.

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4954).

130 - Said İbnu'l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a uğramıştı. İsmin ne? diye sordu. "Hazn (sert yer)" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hayır sen Sehl'sin" dedi. Müseyyeb: "Olamaz, babanın verdiği bir ismi değiştiremem" dedi. İbnu'l-Müseyyeb ilâve ediyor: "O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti."

Buhârî, Edeb 107-108; Ebu Dâvud, Edeb 70, (4956).

Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle demiştir: "... Hayır sehl ezilir ve hakîr tutulur."

Ebu Dâvud merhum der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Âsi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihâb'ı Hişam, Harb'i Silm (sulh), Muzdaci'ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi'bu'd Dalâlet'i (sapıklık geçidi) Şi'bu'l-Hüdâ diye isimledi. Benu'z-Zinye'yi Benu'r-Rüşd olarak değiştirdi."

131 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı.

Müslim, Edeb 14, (2139); Tirmizî, Edeb 66, (2840); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4952).

132 - Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer'le karşılaştım. Bana "Sen kimsin?" diye sordu. "Mesruk İbnu'l-Ecda" dedim. Dedi ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ecda şeytandır" dediğini işittim."

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4957).

133 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "el-Münzir İbnu Ebî Üseyd doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: "İsmi nedir?" diye sordu. "İsmi falandır" diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hayır! bunun ismi Münzir olacak" dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu.

Buhârî, Edeb 108; Müslim, Edeb 29, (2149).

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM VE KÜNYESİNİ ALMA HAKKINDA GELEN RİVÂYETLER

134 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bakî'de idi. Kulağına bir ses geldi: "Ey Ebu'l-Kâsım!" diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: "Ey Allah'ın Resûlü seni kastedmedim, ben falancayı çağırdım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!" buyurdu.

Buhârî, Menâkıb 20, Edeb 106; Müslim, Âdab 1 (2131); Tirmizî, Edeb 68, (2844).

135 - Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bizden birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: "Sana Ebu'l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelerek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine: "Oğlunun adı Abdurrahmândır" dedi.

Buhârî, Edeb 105, 106, 109, Menâkıb 20; Müslim, Adâb 2, (2133); Ebu Dâvud, Edeb 74, (4965); Tirmizî, Edeb 68, (2845).

Bir rivayette şu ziyade var: "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim ederim."

Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin."

136 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu'l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İsmimi helâl, künyemi haram kılan şey de ne?" veya "Künyemi haram kılıp ismimi helâl kılan şey de ne?" diyerek reddetti.

Ebu Dâvud Edeb 76, (4968).

137 - Muhammed İbnu'l-Hanife, babasından (Allah her ikisinden de razı olsun) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e sordum: "Ey Allah'ın Resûlü, sizden sonra bir oğlum olduğu takdirde, sizin isminizle isimlendirebilir, künyenizle de künyelendirebilir miyim, ne dersiniz?" Bana "Evet" buyurdular.

Ebu Dâvud, Edeb, 76, (4967); Tirmizî, Edeb 68, (2846).

Yuharıdaki metin Ebu Dâvud'undur. Tirmizî, hadise, "sahîh" demiştir, ayrıca: "Burada bizim için ruhsat var" diye kaydetmiştir.

İSİM VE KÜNYE ÜZERİNE MÜTEFERRİK HADİSLER

138 - İbnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerin temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurdu."

Ebu Davud, Edâhî, 21, (2837); Tirmizî, Edâhî 23, (1522), Edeb 63,(2834), (Tirmizî'de hadis İbnu Ömer'den değil, Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddihi tarîkindendir. Burada bir sehiv söz konusu -Nesâî, Akîka 5, (7, 166); İbnu Mâce, Zebâih 1, (3165)-dur.).

139 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peyg er (aleyhissalâtu vesselâm)'e getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için dua eder, tahnîkde bulunurdu."

Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Dâvud, Edeb 116, (5106).

140 - Ebu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ) oğlu Hasan (radıyallahu anh)'ı doğurduğu zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı kulağına ezan okurken gördüm."

Ebu Dâvud, Edeb 116, (5105); Tirmizî, Edâhî 17, (1514).

Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Rezîn şu ziyadeyi kaydeder: "Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu."

141 - Yahya İbnu Saîd anlatıyor: "Hz. Ömer bir adama: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam "Cemre (kor)" dedi. "Kimin oğlusun?" diye tekrar sordu. Adam: "İbnu Şihâb (alev) deyince "Kimlerden?" dedi. Adam: "Hurakalardan." "Eviniz nerede? diye sordu. "Harretu'n-Nâr'da" cevabını alınca, "hangisinde?" dedi. "Zâtı Lezâ'da" cevabını alınca; Hz. Ömer (radıyallahu anh) "Âilene yetiş, yanıyorlar!" dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer'in dediği gibiydi"

Muvatta, İsti'zân 25 (2, 973).
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
A ile başlayan isimler

ÂBAD: (Fars.) Er. 1. Şen, bayındır. 2. (Ar.) Sonsuz gelecek zamanlar.
ABADÎ: (Fars.) Er. Şen, bayındır, mamurlukla ilgili. Abadi Mehmet Çelebi. Türk hukuk bilgini (1555).
ABAKA HAN: (Tür.) İlhanlı hükümdarı Hülagu'nun oğlu.
ABAY: (Tür.) Er. Beceri. Sezgi, anlayış, dikkat. Abay Kunanbayoğlu. Kazak Türk şiirinin kurucusu.
ABAZA: (Tür.) KaraçayÇerkes Özerk bölgesinde yaşayan müslüman bir halk. Abaza Hasan Paşa, Osmanlı vezirlerinden.
ABBAD: (Ar.) Er. Allaha itaat ve ibadet eden, kulluğunu hakkıyla yerine getiren. Yasaklarından kaçınan. Abbad b. Bişr. Ashab'dan.
ABBÂS (Ar.) Er: 1. Sert, çatık kaşlı kimse. 2. Arslan (bkz. Esed, gazanfer, şiir). Abbâs b. Abdülmuttalib. Rasûlullah (s.a.s)'ın amcası, Mekke'nin fethinde müslüman olmuştur.
ABBASE: (Ar.) Ka. (bkz. Abbâs). Ahmed b. Hanbel'in hanımının ismi. Hz. Abbas'a mensup olan.
ABBAZ: (Fars.) Er. Yüzgeç, yüzücü.
ABD: (Ar.) Ka. Köle, hizmetçi, itaat edici. Kul. Sonuna
Allah'ın isimleri getirilince bazı isimler meydana gelir. Abdullah,
Abdurrahim, Abdulmelik gibi.
ABDAR: (Fars.) Ka. 1. Sulu, taze. 2. Parlak. 3. Sağlam vücutlu.
4. Nükteli. 5. Zarif, güzel, hoş. 6. Su veren hizmetçi.
ABDİ: (Ar.) Er. Kulluk ve itaat eden.
ABDULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın kulu. Peygamber (s.a.s)'in en sevdiği
isimlerden aynı zamanda babasının adıdır.
ABDURRAHMAN: (Ar.) Er. Rahman'ın kulu. Rahman; dünyada her
canlıya, mü'minkafir ayırdctmeksizin herkese merhamet eden. Allah'ın
isimlerindendir. Abdurrahman İbn Avf: Sahabedendir.
ABDURRAUF: (Ar.) Er. Rauf olan Allah'ın kulu. (bkz. erRauf)
ABDUSSABUR: (Ar.) Er. Sonsuz sabır ve genişlik sahibi Allah'ın
kulu. Allah'ın isimlerinden, (bkz. esSabur).
ABDÜDDAR: (Ar.) Er. Zararlı şeyleri ve sebeblerini bir hikmete
mebni olarak yaratan Allah'ın kulu. edDar: Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLAFUV: (Ar.) Er. Geniş Avf ve mağfiret sahibi yüce Allah'ın
kulu. Allah'ın isimlerinden, (bkz. elAfuv).
A'LA: (Ar.) Er. En yüksek, en yüce ve yücelikte eşi olmayan
Allah'ın kulu. A'la kelimesi Kur'anı Kerim'in sıfatı olarak geçmektedir.
Ünlü bir İslam bilgini.
ABDÜLALİ: (Ar.) Er. Yüce, ulu, şan ve şeref sahibi Allah'ın kulu.
Ali kelimesi Kur'an'da Allah'ın yüceliğini vasfetme anlamında
kullanılmıştır.
ABDÜLALİM: (Ar.) Er. Alim ve mükemmel bilgiyi uhdesinde bulunduran
Allah'ın kulu. Alim kelimesi Allah'ın 99 isminden birisidir.
ABDÜLAZİM: (Ar.) Er. Azamet ve büyüklük sahibi Allah'ın kulu.
Allah'ın isimlerinden, (bkz. elAzim).
ABDÜLAZİZ: (Ar.) Er. Büyük ve aziz olan, izzet ve şeref sahibi
Allah'ın kulu. (bkz. Aziz). Aziz Allah'ın isimlerindendir. Sultan
Abdülaziz: 32. Osmanlı padişahının adı.
ABDÜLBAKİ: (Ar.) Er. Sonsuz, ebedi olan ve ölmenin kendisi için
sözkonusu olmadığı. Allah'ın kuluAllah'ın isimlerinden, (bkz. Baki).
ABDÜLBARİ: (Ar.) Er. Yaratan, yaratıcı Allah'ın kulu. Bari ismi,
Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜLBASIT: (Ar.) Er. Genişlik, ferahlık ve kolaylık verici olan
Allah'ın kulu. Allah'ın isimlerinden (bkz. elBasıt).
ABDÜLBASİR: (Ar.) Er. Her şeyi görüp gözeten ve gizliliğin kendisi
için söz konusu olmadığı yüce Allah'ın kulu. (bkz. elBasir).
ABDÜLBEDİ: (Ar.) Er. Allah'ın isimlerinden. Bedi'nin kulu. (bkz.
elBedi).
ABDÜLBERR: (Ar.) Er. Berr'in kulu. Cömert ve ihsan edicinin kulu.Berr,
Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elBerr).
ABDÜLCEBBAR: (Ar.) Er. Cebredici, zorlayıcı, kuvvet ve kudret
sahibi Allah'ın kulu. Cebbar, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLCELİL: (Ar.) Er. Büyük, ulu, yüce Allah'ın kulu. Celil,
Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLCEMAL: (Ar.) Er. Güzellikleri kendinde toplayan Allah'ın kulu.
ABDÜLCEVAT: (Ar.) Er. Cömert olan Allah'ın kulu.
ABDÜLEHAD: (Ar.) Er. Şeriki ve ortağı bulunmayan, tek olan Allah'ın
kulu. Ehad, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLESED: (Ar.) Er. Aslan'ın kulu. Hz. Rasûlullah (s.a.s)'ın
reddettiği isimlerdendir. Müslümanlar kullanmazlar.
ABDÜLEVVEL: (Ar.) Er. Herşeyin evveli, ilk olan, varlığının
başlangıcı bulunmayan Allah'ın kulu.
ABDÜLEZE: (Ar.) Er. Ezelden beri var olan varlığı için başlangıç
söz konusu olmayan Allah'ın kulu.
ABDÜLFERİD: (Ar.) Er. Tek, eşsiz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez,
üstün olan. Allah'ın kulu. (bkz. Ferid).
ABDÜLFETTAH: (Ar.) Er. Zafer
kazanmış, üstün gelmiş, fethedenaçan, kullarınınınının kapalımüşkil işlerini
açan Allah'ın kulu. (bkz. Fettan). Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLGAFFAR: (Ar.) Er. Kullarının günahlarım affeden Allah'ın kulu.
(bkz. Gaffar). Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜLGAFUR: (Ar.) Er. Kullarının günahlarını tekrar tekrar
bağışlayıcı olan Allah'ın kulu. (bkz. Gafur). "Abd" takısı almadan
kullanılmaz.
ABDÜLGANİ: (Ar.) Er. Zengin, varlıklı, bol, doygun olan Allah'ın
kulu. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Gani).
ABDÜLHABİR: (Ar.) Er. Her şeyin iç yüzünden, gizli ve
saklılıklanndan haberdar olan Allah'ın kulu. (bkz. elHabir). Allah'ın
isimlerinden.
ABDÜLHADl: (Ar.) Er. Hidayet eden, doğru yolu gösteren Allah'ın
kulu. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Hadi).
ABDÜLHAFIZ: (Ar.) Er. Herşeyi bütün ayrıntı ve inceliğiyle
kayıtlayıp tutan ve dilediği zamana kadar bela ve afetlerden koruyan
Allah'ın kulu. (bkz. elHafız). Allah'ın isimlerinden.
ABDÜLHAK: (Ar.) Er. Hak ve gerçek olan, varlığı hiç değişmeden
duran Allah'ın kulu. Hak, Esmau'lHüsna'dandır.
ABDÜLHAKEM: (Ar.) Er. Bütün işlerin kendisine döndürüldüğü, onun adalet
ve kararına baş vurulduğu yüce Hakem Allah'ın kulu. (bkz. elHakem).
Allah'ın isimlerinden.
ABDÜLHAKİM: (Ar.) Er. Her şeye hükmeden Allah'ın kulu. Hakim,
Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜLHALİK: (Ar.) Er. Yaratan, yoktan vareden, yaratıcı Allah'ın
kulu. Halik, Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜLHALİM: (Ar.) Er. Tabiatı yavaş olan, yumuşak huylu, hikmetli
Allah'ın kulu. (bkz. Halim). Allah'ın isimlerinden.
ABDÜLHAMİD: (Ar.) Er. Hamdolunmuş, övülmüş, bütün varlığın diliyle
övülmüş Allah'ın kulu. Hamid; Allah'ın isimlerindendir. (bkz. Hamid).
Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
ABDÜLHASİB: (Ar.) Er. Bütün varlıkların takdir edilen hayatları
boyunca yaptıkları bütün işlerin ayrıntılarıyla hesabını en iyi bilen
Hasib'in kulu. Hasib; Allanın isimlerindendir.
ABDÜLHAY: (Ar.) Er. Daima diri olan, ebedi hayat sahibi, her şeye
gücü yeten Cenabı Allah'ın kulu. (bkz. elHay). Allah'ın isimlerinden.
ABDÜLKADİR: (Ar.) Er. Bitmez tükenmez kuvvet sahibi olan, her şeyi
yapmaya gücü yeten Allah'ın kulu.Kadir; Allah'ın isimlerindendir. (bkz.
Kadir).
ABDÜLKAVİY: (Ar.) Er. Sonsuz güç ve kuvvet sahibi Allah'ın kulu,
Kaviy kelimesi Esmau'lHüsna'dandır. (bkz. elKaviyy).
ABDÜLKAYYUM: (Ar.) Er. Bu isim her şeyin bir varlık olarak
durabilmesi için neye ihtiyacı varsa onu veren, gökleri, yeri ve her şeyi
tutan, baki, kaim Allah'ın kulu. Kayyum, Allah'ın isimlerindendir. (bkz.
elKayyum).
ABDÜLKEBİR: (Ar.) Er. Kebirin, büyüklük ve Azamette eşsiz olan
Allah'ın kulu. Kebir, Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elKebir).
ABDÜLKERİM: (Ar.) Er. Keremi bol, cömert olan Aziz ve Celil
Allah'ın kulu. Kerim; Allah'ın isimlerindendir. (bkz. Kerim).
ABDÜLLATİF: (Ar.) Er. Latif, güzel, yumuşak, hoş, nazik olan bütün
olayların ve eşyanın inceliklerini bilen Allah'ın kulu. elLatif;
Allah'ın isimlerindendir. (bkz. Latif).
ABDÜLMACİD: (Ar.) Er. Kadru şanı büyük, cömertlik ve keremi bol
olan, Allah'ın kulu. Macid kelimesi, Allah'ın isimlerindendir. (bkz.
elMacid).
ABDÜLMALİK: (Ar.) Er. Sahip olan, her şeyin mülkiyetinin sahibi
olan Allah'ın kulu. Malik; Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı
almadan kullanılmaz.
ABDÜLMECİD: (Ar.) Er. Şanı büyük ve yüksek olan, şan ve onur sahibi
yüce Allah'ın kulu. Mecid kelimesi Allah'ın 99 isminden biridir.
Sultan Abdülmecid Han. 31. Osmanlı padişahı.
ABDU'LMELİK: (Ar.) Er. Her şey üzerinde tasarruf ve hükmeden tek
hükümdar Allah'ın kulu. elMelik, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLMENNAN: (Ar.) Er. Çok ihsan eden, ihsanı bol olan Allah'ın
kulu. Mennan kelimesi, Allah'ın sıfatlanndandır.
ABDÜLMESİH: (Ar.) Er. Hastalara şifa veren, mesih İsa'nın kulu.(bkz.
Mesih). İsim olarak kullanılmaz.
ABDÜLMETlN: (Ar.) Er. Metanetli, sağlam, dayanıklı olan Allah'ın
kulu. (bkz. Metin). Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLMUCİB: (Ar.) Er. Kendisine yönelip yalvaranların isteklerine
cevap veren, onların dua ve tevbelerine icabet eden yüce Allah'ın kulu.
Mucib, Esmau'lHüsna'dandır. (bkz. elMucib).
ABDÜLMUHSİ: (Ar.) Er. Bütün varlıkların sayısını tek tek bilen
Allah'ın kulu. Muhsi, Esmau'lHüsna'dandır.
ABDÜLMUHYİ: (Ar.) Er. Hayat veren, can
ve ruh veren, bütün canlıları ve hayatı diri tutan Allah'ın kulu. Muhyi,
Allah'ın 99 isminden birisidir, (bkz. Muhyi).
ABDÜLMUİD : (Ar.) Er. Yaratılmışları yokettikten sonra tekrar
dirilten Allah'ın kulu. Muid Allah'ın 99 isminden birisidir, (bkz. elMuid).
ABDÜLMUİZ: (Ar.) Er. Muiz'in, izzet veren, şereflendiren Allah'ın
kulu. (bkz. elMuiz). Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLMÜMİN: (Ar.) Er. Gönüllerde iman nurunu yerleştiren, kendisine
yönelenlere, iman nasib ederek onları hidayetine alan, koruyan yüce Allah'ın
kulu. Mü'min, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLVACİD: (Ar.) Er. Yoktan vareden, meydana getiren, dilediğini
anında elde eden, zenginlik ve servetine nihayet bulunmayan Vacid'in kulu. Vacid,
Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elVacid).
ABDÜLVAHİD: (Ar.) Er. Tek ve eşsiz olan, zatında sıfatlarında,
hükümlerinde, işlerinde asla benzeri olmayan Allah'ın kulu. Vahid kelimesi
Cenabı Hakk'm Kur'an'da zikredilen 99 isminden birisidir, (bkz. elVahid).
ABDÜLVALl: (Ar.) Er. Bütün alemleri ve meydana gelen bütün olayları
tedbir ve idare eden Allah'ın kulu. Vali, Esmau'lHüsna'dandır. (bkz.
elVali).
ABDÜLVARİS: (Ar.) Er. Gerçek servet ve zenginliklerin mutlak
sahibi. Bütün zenginliklerin son ve asıl sahibi olan yüce Allah'ın kulu.
Varis kelimesi Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elVaris).
ABDÜLVASİ: (Ar.) Er. Vasi'nin kulu.Genişlik sahibi ve müsade edici,
darlık, fakirlik ve sıkıntıdan münezzeh olan Allah'ın kulu. Vasi kelimesi,
Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elVasi).
ABDÜLVEDUD: (Ar.) Er. Vedud'un kulu. Allah'ın isimlerinden.
Vedud; iyi amel sahibi kullarını seven, onlara rahmet ve rızasını yönelten,
sevilmeye ve sayılmaya, dostluğu kazanılmaya yegane layık olan yüce Allah
anlamındadır.
ABDÜLVEHHAB: (Ar.) Er. Çok çeşitli nimetleri daima bağışlayan
Allah'ın kulu. Vehhab, Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan
kullanılmaz.
ABDÜLVEKİL: (Ar.) Er. Kendisine tevekkül edilen, kudretiyle
kullarının işlerini halleden, onlara yardımcı olan yüce Allah'ın kulu.
Vekil. Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elVekil).
ABDÜLVELİ: (Ar.) Er. Kendisine iman edenlerin dostu ve yardımcısı.
Yarattıklarına mütevelli ve nazar edici olan Allah'ın kulu. elVeliyy
kelimesi Allah'ın isimlerindendir. (bkz. elVeli).
ABDÜNNAFİ: (Ar.) Er. Yararlı şeyleri ve sebeplerini kudretiyle
yaratan Allah'ın kulu. Nafı kelimesi, Allah'ın isimlerindendir. (bkz.
enNafî).
ABDÜNNASIR: (Ar.) Er. Yardım eden, Yardımcıların en hayırlısı,
mü'minlere nusret ve zafer veren Allah'ın kulu. Nasır, Allah'ın
sıfatlanndandır.
ABDÜNNASIR: (Ar.) Er. Yardımcı, yardım eden Allah'ın kulu.
ABDÜNNUR: (Ar.) Er. Nur sahibi, aydınlık, parlaklık sahibi olan
Allah'ın kulu. Nur, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜRRAFİ: (Ar.) Er. Rafı'nin kulu. (bkz. erRafı). Allah'ın
isimlerinden
ABDÜRRAHİM: (Ar.) Er. Merhametli, esirgeyen, koruyan, acıyan,
ahirette mümin kullarına merhamet eden Allah'ın kulu. erRahim, Allah'ın
isimlerindendir.
ABDÜRRAUF: (Ar.) Er. Çok lütuf, şevkat ve rahmet eden. Onlan belli
nimetlerle dengeli yaşatan, seviyelendiren Allah'ın kulu. (bkz. Rauf).
ABDÜRREŞİD: (Ar.) Er. Allah'ın isimlerinden. Reşid'in kulu. (bkz.
erReşid).
ABDÜRREZZAK: (Ar.) Er. Bütün mahlukların rızkım veren Allah'ın
kulu. Rezzak, Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜSSAMED: (Ar.) Er. Kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan, Allah'ın
kulu. Samed, Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
Türk dil kuralı açısından "d/l" olarak kullanılır.
ABDÜSSELAM: (Ar.) Er. Banş, rahatlık, selamete çıkaran, selam eden,
zevalsiz ebedi olan Allah'ın kulu. esSelam kelimesi, Allah'ın
isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanılamaz.
ABDÜSSEMİ': (Ar.) Er. Her şeyden arınmış olarak bütün
sesleri, sözleri ve kelimeleri işitip ayırdeden yüce Allah'ın kulu. (bkz. esSemi').
ABDÜSSETTAR: (Ar.) Er. Günahları örten, gizleyen Allah'ın kulu.
ABDÜŞŞAHİD: (Ar.) Er. Şahid'in kulu. Görünen ve görünmeyen eşyanın
hepsini görücü ve tasarruf edici olan ve her şeyi müşahade altında bulunduran
Allah'ın kulu. Şahid, Allah'ın isimlerindendir. (bkz. eşŞahid).
ABDÜŞŞEKÜR: (Ar.) Er. Emrine uyan, yasaklarından sakınan kullarını
seven ve çok ikramda bulunan Allah'ın kulu. Şekür, Allah'ın
isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kull anılmaz.
ABDÜZZAHİR: (Ar.) Er. Varlık ve birliği sonsuz sayıda eserler ve
delillerle belli olan Allah'ın kulu. ezZahir, Allah'ın isimlerindendir. (bkz.
ezZahir).
ABER: (Ar.) Er. Hz. Nuh'un erkek torunu.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ABENDAM: (Fars.) Ka. Güzel vücutlu, güzellik.
ABGUN: (Fars.) Er. 1. Mavi renk. Gök. 2. Parlak. 3. Nişasta.
ABHER: (Ar.) Er. 1. Nergis çiçeği. 2. Yasemin. 3. Zerrin kadehi çiçeği.
4. Dolu kab.
ABILAY HAN: (Tür.) Er. Orta cüz Kazak Hanı. Ülkesini Çinlilere,
Hive hanlıklarına karşı ustaca savundu (17111781).
ABIŞKA NOYAN: (Tür.) Er. İlhanlı komutan. (XIIIXIV. yy.) bkz.
Abuşga.
ABHİZ: (Fars.) Er. 1. Büyük dalga. 2. Kaynak. 3. Su yolu.
ABİD: (Ar.) Er. Allah'a ibadet eden, çok ibadet eden, zahid. Kullar,
köleler.
ABİDE: (Ar.) Er. Anıt. Önemli ve değerli yapıt.
ABİDİN: (Ar.) Er. İbadet edenlerZeyne'lAbidin'den kısaltma isim ad.
Zeynelabidin: Hz. Ali'nin torunlarından biri, ibadet edenlerin ziyneti.
ABŞAR: (Ar.) Ka. Şelale.
ABUŞKA: (Tür.) Er. Koca, zevç, yaşlı erkek.
ABUZER: (f.a.i.) Er. Altın suyu. Altın suyu gibi parlak ve
görkemli. Yahut Ebû Zer (elGıfarî) ismim'n fonetik değişikliğe uğramış şekli.
ABUZETTİN: (Ar.) Er. Din yolunda çabuk, hızlı giden
AÇA: (Tür.) Er. 1. Amca, ağabey. 2. Güçlü kuvvetli, başladığı işi
bitiren. 3. Büyük
ACABAY: (Tür.) Er. (bkz. Aça). ACAHAN: (Tür.) Er. (bkz. Aça).
ACAR: (Tür.). 1. Becerikli. 2. Atılgan, ele avuca sığmaz. 3. Halk. 4. Yeni, taze
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır (örfte). Acar, Sırrı: 1967 Dünya
Güreş şampiyonu Türk.
ACARALP: (Tür.) Er. Yiğit, becerikli, cesur kişi.
ACARBAY: (Tür.) Er. Doğan Acarbay, olimpiyatlarda yarışmış
Türk aüet, 1948.
ACARER: (Tür.) Er. (bkz. Acaralp).
ACARKAN: (Tür.) Er. (Acaralp).
ACARMAN: (Tür.) Er. Çevik, beikli, girişken.
ACARÖZ: (Tür.) Er. Özünde yiğitlik bulunan.
ACARSOY: (Tür.) Er. Yiğit, soylu. ACEM: (Ar.) Er. 1. Arap olmayan
milletlerin hepsi 2. Açık ve doğru Arapça konuşamayan kimse 3. Özellikle İranlı,
İran halkından biri. Acem Bekir Efendi: Türk Reisü'lKüttab, 1723.
ACER: (Ar.) Ka. Hz. İsmail (a.s.)'in annesi (bkz. Hacer).
ACLAN: (Ar.) Er. Hızlı, çabuk, telaşlı. Osman Bey ile çağdaş olan
14. yy. ortalarında yaşamış Karasi Beyi.
ACUN: (Ar.) Er. Dünya, varlık.
ACUNAL: (Tür.) Er. Dünyayı kapsayan, dünyayı fetheden.
ACUNALP: (Tür.) Er. (bkz. Acunal).
ACUNMAN: (Tür.) Er. Dünyaca tanınmış, ünlü.
AÇANGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Gül).
AÇE: (Tür.) Ka. Sumatra adasının en kuzey kısmı. Önceleri burada
Açe İslam devleti hüküm sürerdi. Şimdi ise Hollanda sömürgesidir.
AÇELYA: (Yun.i.) Ka. Kokusuz, fundagillerden çeşidi renklerde
çiçekler açan bir bitki.
AÇIL: (Tür.) Ka. Açılmak eyleminden emir, serpil
AÇILAY: (Tür.) Ka. Ayın dolunay halinde olmaya başlaması
AD: (Ar.) Er. Çok eskiden Yemen taraflarında bulunan ve Hud
peygamber tarafından imana getirilemediği için Allah tarafından yok edildiğine
inanılan bir kavmin adı. Kur'anı Kerim'de bu kavim aynı isimle anılmış ve
başlarından geçen hadiseler genişçe ele alınmıştır.
ADAHAN: (Tür.) Er. Adanın hakimi, yöneticisi.
ADAL: (Tür.) Er. "Adın yayılsın, ün kazan" manasında.
ADALEDDİN: (Ar.) Er. Dinin adaleti Türk dil kuralı açısından "d/t"
olarak kullanılır.
ADALET: (Ar.) Ka./Er. 1. Hakka riayctkarlık, hak tanırlık,
haklılık, doğruluk. 2. Haksızlıktan uzaklaşma. 3. Düzenli ve dengeli davranma.
4. Hakkaniyet.
ADANIR: (Tür.) Ka./Er. Şanlı, şöhretli
ADEM : (İb.h.i.) Er. 1. Allah'ın yarattığı ilk insan, insan soyunun atası
ve ilk peygamberi. 2. Adam. 3. İyi, temiz kimse. Âdem (a.s.) ilk insan ve
ilk isimlendirilen varlık. Kur'an'da Hz. Adem'in 25 yerde ismi geçer.
ADETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın kanunu, ilahi sünnet.
ADEVİYE: (Ar.) Ka. 1. İyilik, yardımseverlik. 2. Ünlü hanım mutasavvıfe.
ADIGÜZEL: (Tür.). Ka./Er. Güzel isim. Verilen ismin güzel olması.
ADİL: (Ar.) Er. 1. Doğruluk gösteren. Doğru. 2. Eşit, eş, müsavi. 3.
Adaletli davranan. Kur'ân! bir isimdir. Allah'ın emirlerini hakkıyla uygulayan
anlamına gelir. Raşid halifelerin 2. çişi Ömer b. elHattab'ın meşhur lakabı.
ADİLE: (Ar.) Ka. 1. Doğruluk gösteren. 2. Doğru Her işinde adalet,
doğruluk bulunan hükümet. 3. Adile Sultan; Osmanlı döneminde Bağdat'ta
valilik yapan Süleyman Paşa'mn hanımı. Adına bir cami bir de kervansaray
yapılmıştır.
ADİLHAN: (a.t.i.) Er. Adil yönetici.
ADİL GİRAY: (a.t.i.) Er. Kırım veliahtı. (1548 Kazvin 1579) Devlet
Giray'm oğlu. Osmanlıİran savaşında Osmanlılara yardımcı oldu. İkinci Şamah
savaşını kazanan İranlılarca tutsak edildi ve Kazvin'de öldü.
ADİN: (Ar.) Er. Cennet (Adn).
ADİY: (Ar.) Er. Savaşçı, savaştan geri durmayan, mücahid. Adiy
b. Hatim etTai: 630 yılında müslüman oldu. Babası gibi cömertti. Kabilesinde
İslam'dan dönme eğilimleri görünce engel oldu. Cemel vakasında Hz. Alinin
yanında yer aldı.
ADNAN: (Ar.) Er. Cennette ölümsüzlüğe kavuşan kimse.
ADNİ: (Ar.) Er. 1. Adın'a mensup, (bkz. Adnan). 2. Cennete girmeye hak
kazanan. Adni Recep Dede. Türk mutasavvıf, şair. (Belgrat 1688).
ADNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Adni).
AFAFET: (Ar.) Ka. 1. Afiflik, temizlik, temiz olan. 2. Fenalıktan, günah
işlemekten kaçınma. 3. Namuslu olmak.
AFET: (Ar.) Ka. 1. Büyük felaket, bela, musibet. 2. Çok güzel kadın,
dilber
AFFAN: (Ar.) Er. Kötü şeylerden kaçınan, kötülüklerden uzaklaşan,
temiz. Ashab'dan bu ismi kullananlar olmuştur.
AFGAN: (Ar.) Er. Heyecanlı, çabuk öfkelenen. Orta Asya'da yaşayan
müslüman bir kavim. Cemalettin Afgani: Müslüman alimlerden.
AFİF: (Ar.) Ka. 1. İffetli, namuslu, ırz ve namus sahibi kadın. 2. Doğru,
haramdan sakınan, yolsuzluğa sapmaz kişi.
AFİFE: (Ar.) Ka.. (bkz. Afif). IV. Mehmed'in hanımı.
AFİL: (Ar.) Er. 1. Uful eden, gurub eden, batan (güneş, yıldız). 2.
Görünmez olan, kaybolan
AFİTAB: (Fars.) Ka.l. Güneş, gün ışığı. 2. Çok güzel, dilber, parlak yüz.
AFRA: (Ar.) Ka. 1. Ayın onüçüncü gecesi. 2. Beyaz toprak. Afra binti U
bey de.: Sahabe hanımlardan.
AFŞAR: (Tür.) Er. 1. Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. Türkiye, İran,
Azerbaycan ve Afganistan'da dağınık olarak yaşamaktadırlar. 2. Çabuk iş gören,
çevik, atılgan
AFŞİN: (Tür.) Er. Zırh, silah. Afşin bey: Selçuklu komutanı.
( XI. yy.). Gümüştigin'le birlikte Anadolu savaşlarına çıktı. Malatya'da Bizans
ordularını yendi. Marmara kıyılarına kadar ilerledi (1079).
AFTABE: (Fars.) Ka. 1. Su kabı. 2. Güneş biçiminde yapılan
mücevher.
AFUV: (Ar.) Er. Daima affeden, merhametli. Esmaü'lHüsna'dandır. "Abd"
takısı alarak kullanılır.
AGAH: (Fars.) Er. Bilgili, haberli, uyanık, afif. Vakıf olmuş,
malumatlı. Agah Efendi: (17441824). Türk devlet adamı.
AĞAN: (Tür.) Ka. Akanyıldız, ağma
AGER: (Tür.) Er. Temiz, doğru kimse
AGRA: (Ar.) Er. Çok sevimli, çok yakışıklı.
AĞA: (Tür.) Er. 1. Yaşlanma manasına gelen "ağmak"tan. Büyük, efendi.
Büyük kardeş, ağabey. 2. Amir, baş, reis. Eski devlet teşkilatımızda bazı
idarecilere verilen unvan. 3. Osmanlı devletinde okumayazma bilenlere, verilen
şeref unvanı. 4. Halkın saygısını kazananlara verilen unvan. 5. Erkek, eş, koca.
6. Eski büyük konaklarda çalışan hizmetlilerin başı. Eski Türklerde soylu aileye
mensup kadınlar da bu unvanı kullanmışlardır.
AĞAHAN: (Tür.) Er. Nizari İsmaili imamlara verilen unvan. Doğu
Türkçesinde ağabey anlamında da kullanılmıştır. Türk kökenli Kaçarlann onur
unvanıydı. Ağa Han: Nizari İsmailîlerin dini önderi.
AĞAR: (Tür.) Er. 1. Beyaz renkli. 2. Açık tavırlı, samimi. 3. Asil,
onurlu, şerefli.
AĞANER: (Tür.) Er. Saf, temiz, duru insan.
AĞCA: (Tür.) Ka. Beyaz tenli kadın.
AĞGÜL: (Tür.) Ka. Beyaz gül, ak gül.
AHAD: (Ar.) Er. 1. Bir, kişi, kimse. 2. Birler, birden dokuza kadar olan
sayılar. 3. Ünlü Türk denizcilerinden Ahad bey (Umur bey donanmasından).
AHAVİ: (Ar.) Er. 1. Kardeşçe, dostça. Kardeş gibi.
AHBARÎ: (Ar.) Er. Haber veren, rivayet eden.
AHDİ: (Ar.) Er. Ahd, and icabı veya ahd ve ahda müteallik. Ahdî,
Türk tezkire yazan ve Divan şairi (Bağdat 1593).
AHENK: (Fars.) Ka. 1. Uygun, uyum düzen, armoni. 2. Renkler arasında
uygunluk. Sesler arasında uygunluk, düzen, makam. 3. Çalgılı eğlenceSaz
takımınca icra edilen beste. 4. Kasıt, niyet.
AHFA: (Ar.) Kalb, ruh, sır, hafi, ahfa şeklinde sıralanan "letafeti
hamse" sonuncusuna verilen ad. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
AHFAZ: (Ar.) Er. 1. Belleği çok kuvvetli. 2. Kur'an'ı en iyi
hıfzetmiş kişi. 3. Alçak gönüllü.
AHFEŞ: (Ar.) Er. 1. Küçük gözlü, zayıf bakışlı. 2. Yalnız gece gören
kimse. Ahfeş lakabında üç büyük Arap alimi vardır. Abdülhamid, Said b.
Mes'ade, Ali b. Süleyman.
AHİ: (Ar.) Er. 1. Ahi ocağına mensup olan kimse. 2. Cömert, eliaçık.
Ahi Benli Hasan. Türk şairi. Yavuz döneminde yaşamış ve Şirinu Perviz
mesnevisini yazmıştır.
AHİD: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin yerine getirilmesini emretmek. 2. Söz
vermek. Emir, talimat, taahhüt, anlaşma, yükümlülük.
AHKAF: (Ar.) Er. 1. Kum fırtınası 2. Kur'anı Kerim'in 6. suresi. Araplar
bu ismi, Arabistan'ın güneyinde, kimsenin bilmediği ve giremediği çöle
vermişlerdir.
AHLA: (Ar.) Ka. Çok taüı. Pek şirin.
AHLAS: (Ar.) Er. 1. Saf, halis, kanşımsız. 2. İyi yürekli, temiz
kimse. 3. Kur'anî ıstılahta, Allah'a halis olarak yönelip ihlaslılıkta ileri bir
dereceye varmış kul.
AHMED: (Ar.) Er. Çok, en çok övülmüş, methedilmiş. Kur'anı Kerim'de
Saf suresinin 6. ayetinde: Hz. İsa, Jsrailoğullarına: "...adı Ahmed olan
peygamberi de müjdeleyici olarak geldim" şeklinde geçen isimlendirme ile
Peygamberimizin isimlerinden birisi olarak anıldı ve kullanılmaya başlandı. Türk
dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Ahmedi Muhtar, Hz. Muhammed
(s.a.s).
AHMER: (Ar.) Er. Kırmızı, kızıl.
AHNEF: (Ar.) Er. 1. Ayaklan çarpık ve eğri büğrü olan. Daha çok lakap
olarak kullanılır. Ahnef b. Kays, ashâbdan.
AHNES: (Ar.) Er. Basık ve sivri burunlu. Daha çok lakap olarak
kullanılır.
AHRA: (Ar.) Ka. Daha layık, münasip, uygun


AHSA: (Ar.) Arabistan'ın KuveytKatar kısmına verilen isim Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır


AHSEN: (Ar.) Daha güzel, çok güzel, en güzel. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır. Ahseni takvim: En güzel şekil. Kur'anı Kerim'in Tin
suresinin 3. ayetinde insanın ahseni takvim üzere yaratıldığı beyan
buyurulmaktadır. Ahsen kelimesi, Kur'an'da 16 yerde zikredilmiştir.


AHTER: (Fars.) Ka. Yıldız.


AHU: (Fars.) Ka. 1. Ceylan, karaca, gazal. 2. Güzel, ince alımlı kadın.
3. Gözleri ceylan gözüne benzeyen kadın. 4. Kardeş, dost


AHVER: (Ar.) Er. 1. Müşteri yüzlü, güzel gözlü adam. 2. Zeki, akıllı.


AHVES: (Ar.) Er. Cesur, kahraman, yiğit.
ÂİŞE: (Ar.) Ka. 1. Yaşayan, zenginlik ve bolluk gören. Yaşayış.
Âişe binti Ebû Bekir. Peygamberimiz (s.a.s)'in hanımlarından. Muhterem
annelerimizden biri olan Âişe (r.a.) Islami bilgisi ve fakihliği ile de
meşhurdur (bkz. Ayşe).


AJDA: (Tür.) Ka. 1. Filiz sürgün. 2. Çentik çentik olan şey


AKABE: (Ar.) Er. 1. Sarp geçit, çıkılması zor yokuş. 2. Tehlike.
Atlatılması zor güçlük, muhtıra.


AKAD: (Tür.) Er. Doğruluğuyla, dürüstlüğüyle tanınmış kimse.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AKALP: (Tür.) Er. Doğruluğu ve dürüstlüğüyle tanınan kimse.
AKALIN: (Tür.) Er. Alnı açık, suçu olmayan, onurlu. Akalın
(Besim Ömer Paşa). Türk hekim.
AKANAY: (Tür.) Ka. Yıldız kümesi.


AKANSEL: (Tür.) Er. 1. Akarsu. 2. Uzun mesafeler geçerek denize dökülen
akarsu.


AKAR: (Tür.) Er. 1. Akıp geçen. 2. Gelir getiren.


AKASMA: (Tür.) Ka. Beyaz, mavi, morumsu, pembe çiçek veren yabani,
tırmanıcı bir bitki.


AKASOY: (Tür.) Er. Sevilen, sayılan soydan gelen


AKASYA: (Yun.i.) Ka. Küçük sıra yapraklı, gölgeli küçük cinsleri
süs için yetiştirilen baklagillerden bir ağaç. Salkım ağacı da denir.


AKAY: (Tür.) Beyaz ay, ayın tam bir daire olarak dolgun, parlak göründüğü
evre. Ak ve ay kelimelerinden birleşik isim. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AKBATU: (Tür.) Er. Yiğit erkek.
AKBATUN: (Tür.) Er. (bkz. Akbatu).


AKBEHMEN: (Tür.) Er. Peygamber çiçeğinin eşanlamlısı.
AKBİLGE: (Tür.) Alim, bilgili, dürüst kimse. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.


AKBOĞA: (Tür.) Er. Boğa gibi güçlü ve temiz şahsiyetli. Akboğa
Celayir: Moğol emir ve komutanı.
AKBORA: (Tür.) Er. (bkz. Bora)


AKBUDUN: (Tür.) Er. Temiz, tanınmış soydan gelen


AKBURAK: (Tür.) Er. (bkz. Burak)


AKÇAN: (Tür.) Ka. Temiz, dürüst kimse


AKCEBE: (Tür.) Er. Beyaz zırh sahibi yiğit.


AKÇA: (Tür.) Ka. 1. Oldukça ak, beyazca. 2. Eskiden kullanılan küçük
gümüş para, nakit. 3. Temiz, saf, iyi niyetli kişi.


AKÇAKİRAZ: (Tür.) Ka. Bir kiraz çeşidi.


AKÇAKOCA: (Tür.) Er. Temiz ve namuslu erkek. Osman Gazi ve
Orhan Gazi'nin silah arkadaşı.


AKÇALI: (Tür.) Er. Varlıklı, zengin.


AKÇAM: (Tür.) Er. Kuzey Amerika'da yetişen bir çam türü.


AKÇAR: (Tür.) Er. İyi ruhlar.
AKÇIL: (Tür.) Beyazımsı, solgun Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AKÇİÇEK: (Tür.) Ka. Beyaz çiçek Daha çok örfte kullanılır.


AKÇORA: (Tür.) Er. İyi ruhlar. AKDA: (Ar.) Ka. Himaye altında
olan cariye, kadın, köle.


AKDEMİR: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü ve temiz yürekli. Yiğit.


AKDES: (Ar.) Er. En kutsal.


AKDİL: (Tür.) Er. İyi, doğru, güzel konuşan kişi.


AKDOĞAN: (Tür.) Er. (bkz. Doğan).


AKDORU: (Tür.) Er. Doruğu bulutlu dağ.


AKEL: (Tür.) Er. 1. Doğru, dürüst işler yapan kimse. Dürüst, güvenilir
erkek.


AKERGİN: (Tür.) Er. (bkz. Akerman).


AKERMAN: (Tür.) Er. Dürüst, soylu, temiz kişi.


AKGİRAY: (Tür.) Er. (bkz. Akergin)


AKGÜL: (Tür.) Ka. Beyaz gül.


AKGÜN: (Tür.) Er. Muüu, sevinçli gün.


AKHAN: (Tür.) Er. Dürüst hakan.


AKALP: (Tür.) Er. Cömert, eli açık yiğit.


AKIMAN: (Tür.) Er. Cömert, eli açık kimse.


AKIN: (Tür.) Er. Her engeli aşan, güçlüklerden yılmayan, hızlı
hareket kabiliyetine sahip.


AKINALP: (Tür.) Er. Akın yapan yiğit. Yiğit.


AKINCI: (Tür.) Er. Osmanlılarda ileri karakol. Ani vurkaçlarla
düşmanlarının moralini bozan uç süvarileri. Hafif süvari.


AKINER: (Tür.) Er. (bkz. Akınalp)


AKINTAN: (Tür.) Er. Tan yeri ağarırken yapılan akın


AKİF: (Ar.) Er. 1. Bir şeyde sebat eden. 2. İbadet eden, ibadet
maksadıyla mübarek bir yere çekilen. İ'tikafa giren. 3. Direnen. M. Akif
Ersoy: Ünlü şair ve yazarımız. Safahat'ın yazan. İstiklal marşını te'lif
etmiştir.


AKİFE: (Ar.) Ka. 1. Bir şey üzerinde azimle duran, sebatlı, kararlı. 2.
İbadet eden hanım.


AKİL: (Ar.) Er. Akıllı, akıl sahibi. Uslu, kavrayışlı. Ali b. Ebi
Talib'in kardeşi. Akil b. Ebi Talib.


AKİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Akil)


AKİPEK: (Tür.) Ka. İpek gibi kadın.


AKİS: (Ar.) Ka. 1. Yankı. 2. Işığın veya bir şeklin bir satha çarpıp
orada görünmesi, yansı. 3. Zıt, ters, muhalif.


AKKOR: (Tür.) Ka. Işık saçacak aklığa vanncaya kadar ısıtılmış
olan.


AKKIZ: (Ar.) Ka. Beyaz kadın.


AKMAN: (Tür.) Er. 1. Temiz, beyaz, güzel insan. 2. Yaşlı kimse.


AKMANER: (Tür.) Er. (bkz. Akman).


AKMAR: (Ar.) Ka. Aylar, yıldızlar.


AKMER: (Ar.) Ka. Ay gibi beyaz (yüz)


AKNUR: (t.a.i.) Ka. Beyaz nur.
AKÖZ: (Tür.) Er. Özü sözü doğru kişi, temiz kişilikli.


AKPINAR: (Tür.) (bkz. Pınar).


AKSAN: (Tür.) Er. İyi ve temiz tanınmış kimse.


AKSEN: (Tür.) Ka. Sen aksın, temizsin, doğru ve namuslusun.
AKSEVİL: (Tür.) Ka. (bkz. Sevil).


AKSIN: (Tür.) Er. Temiz, doğru, dürüstsün.


AKSOY: (Tür.) Er. Temiz soylu.
AKSUN: (Tür.) Er. (bkz. Aksu).
AKSUNA: (Tür.) Ka. Ak renkli yaban ördeği.


AKSUNER: (Tür.) Er. (bkz. Aksungur).


AKSUNGUR: (Tür.) Er.Doğan cinsinden bir nevi av kuşu. Aksungur
b. Abdullah. Melikşah zamanında Halep'in hakimliğini, yöneticiliğini yapan
Türk Emiri.


AKSU : (Tür.) Ka. 1. Temiz, pınl pırıl su gibi. 2. Nehir


AKSÜYEK: (Tür.) Er. Eski Türklerde soylu anlamında kullanılırdı.


AKŞEMSEDDİN: (t.a.i.) Er. Dinin güneşi. Türk din bilgini ve hekim. (Şam
1389Göynük 1459). Fatih'in hocasıdır. İstanbul'un fethinde bulundu. Ünlü sahabi
komutan Ebâ Eyyub elEnsari'nin mezarını bulduğu söylenir. Türk dil kuralına göre
"d/t" olarak kullanılır.


AKŞIN: (Tür.) 1. Az ak, akımsı.2. Derisinde, kıllarında ve gözlerinde
doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı beyaz olan (insan, hayvan).
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


AKŞİT: (Tür.) Er. Kutlu uğurlu. 2. Ak. 3. Güneş, nur, aydınlık.
Akşit Muhammed b. Tugac: İhşidiler devletinin kurucusu.


AKTAY: (Tür.) Er. Beyaz tay. Türkler'de çok kullanılan bir isimdi.

AKTAÇ: (Tür.) Er. Beyaz taç.


AKTAN: (Tür.) Aydınlık, mehtaplı gece.


AKTAR: (Tür.) Er. Parlak, aydınlık sabah.


AKTAŞ: (Tür.) Er. Mermer.


AKTEKİN: (Tür.) Er. Parlak, görkemli, temiz huylu yiğit.


AKTEMÜR: (Tür.) Er. Akdemir.


ARTİMUR: (Tür.) Er. (bkz. Aktemur).


AKTOLGA: (Tür.) Er. (bkz. Tolga). AKTUĞ: (Tür.) Er. (bkz.
Aytuğ).


AKYIL: (Tür.) Er. Temiz, güzel sene. Erkek ve kadın adı olarak da
kullanılır.


AKYILDIZ: (Tür.) Akşama doğru doğan parlak yıldız. Çoban yıldızı,
sabah yıldızı.


AKYİĞİT: (Tür.) Er. Dürüstlüğü ve temizliğiyle tanınmış yiğit.


AKYOL: (Tür.) Er. Dürüst, doğru ve iyi yol.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ALAADDİN: (Ar.) Er. Dini yüceltmek için din uğruna çalışan kimse.
Alaaddin Keykubad
(11921237) Anadolu Selçuklu Sultanı. Türk dil kuralları açısından "d/t"
olarak kullanılır.


ALACAN: (Tür.) Er. (bkz. Akan).
ALAGUN: (Tür.) Ka. Yazın güneş buluta girdiği zamanki gölgeli hava.
ALAMET: (Ar.) Ka. 1. İşaret, iz, nişan. 2. Remiz, sembol. 3. Belirti,
emare. 4. Çok iri, şaşılacak büyüklükte (meç.).


ALANALP: (Tür.) Er. Ülke alan, fetheden, fatih.


ALANAY: (Tür.) Er. (bkz. Alanalp).


ALANER: (Tür.) Er. (bkz. Alanalp).


ALANGOYA: (Moğ.) Ka. 1. Altın geyik. 2. Ünlü Moğol destanının kutsal
sayılan kadın kahramanı.


ALANGU: (Tür.) Er. Altın geyik.
ALANUR: (Ar.) Ka. (bkz. Nur).
ALAPINAR: (Tür.) Ka. (bkz. Pınar).


ALATAN: (Tür.) Er. Güneş doğmadan önce ufukta beliren karışık
renkler.


ALATAY: (Tür.) Er. Derisinde benekler olan tay.


ALCAN: (Tür.) Ka. Can alıcı güzel. Can alan, cesur, yürekli.


ALEMDAR: (a.f.i.) Er. 1.Bayrak veya sancak tutan, taşıyan, bayraktar,
sancaktar. 2. İşe önderlik eden. Alemdar Mustafa Paşa: Osmanlı veziri.


ALEV: (Tür.) Ka. 1. Ateşten ve yanıcı cisimlerden çıkan parlak, çeşitli
şekillere giren gazlardan meydana gelen şeffaf dil, yalım. 2. Aşk ateşi, sevda.
3. Alımlı, cazibeli kadın.


ALEVİ: (Ar.) Er. Hz. Ali soyundan, Hz. Ali'ye hususi ilgi gösteren,
ona taraftar olan. Şii mezhebinin kollarından biri.


ALGAN: (Tür.) Er. Alan, fetheden, fatih.


ALGIN: (Tür.) Er. 1. Güçlü, iyi, güzel, sıcakkanlı, sevimli. 2. Sevdalı,
aşık, vurgun. 3. Hızlı akan su. 4. Renksiz, cılız, zayıf.







ALGUHAN: (Tür.) Er. Çağatay hanlığı hükümdarı. (1266). Orta Asyayı
ele geçirip Harezmden Afganistan'a kadar sınırlarını genişletti. Cengiz'in
yasalarını şiddetle uyguladı.


ALGUN: (Fars.) Ka. 1. Aklı alınmış. 2. Al renginde, koyu ve parlak pembe.
3. Tümsek, tepe.


ALGUNE: (Fars.) Ka. 1. Serap. 2. Allık.


ALGÜL: (Tür.) Ka. Kırmızı gül.


ALİ: (Ar.) Er. 1. Yüce, ulu, yüksek. 2. Hz. Ali: Ebû Talib'in
oğlu. Peygamberimizin amcazadesi ve kızı Fatma (r.anha)'nın kocası. Dördüncü
halife.


ALİCAN: (a.f.i) Er. Ali ve can isimlerinin bir araya gelmesinden
meydana gelmiştir. (bkz. Ali ve Can).


ALİCENGİZ: (a.t.i.) Er. Akla gelmez, şeytanca, beklenmedik ve
umulmadık tarzda anlamlan ile "Alicengiz oyunu" deyiminde geçer.


ALİGÜHER: (a.f.i.) Er. Yaratılışı ve mayası yüce ve değerli olan.


ALİ HAN: (a.t.i.) Er. Yüce han. ALİKADR: (Ar.) Er. 1. Yüksek
kıymette olan, çok kıymetli, çok takdir edilen, çok saygıdeğer. 2. Meşhur bir
çeşit lale.


ALİM: (Ar.) Er. 1. Çok okumuş, bilgin. 2. Çok bilen. 3. Sonsuz. İlim
sahibi. Allah'ın sıfatlarındandır. Kur"an'da Cenabı Hakk'ın ismi olarak 13 yerde
geçer. "Abd" takısı alarak da kullanılır.


ALİME: (Ar.) Ka. (bkz. Alim). ALIN AK: (Tür.) Er.
Doğru, güvenilir.


ALİŞAH : (a.f.i.) Er. Hükümdarların en yücesi. Alişah Taceddin.
(?1324). İlhanlı veziri.


ALİŞAN: (a.f.i.) Er. Şan ve şerefi yüce ve yüksek olan çok değerli.


ALİYAR : (a.f.i.) Er. 1. Yar, dost, sevgili. 2. Alinin dostu, sevgili
adı. 3. Yüce dost Birleşik isim


ALİYE: (Ar.) Er. Yüce, yüksek, bir şeyin en yukarısı, tepesi.
(bkz. Ali).


ALKAN: (Tür.) Er. Kırmızı kan. Alkan bey. Türk denizci.
Selçukluların egemenliğindeki İznik'te Ebu'lKasım'ın donanma komutanı.


ALKIM: (Tür.) Er. Gökkuşağı. Alkım (Uluğ Bahadır) Türk
Arkeolog.


ALKIN: (Tür.) Er. 1. Sevdalı, aşık, vurgun. 2. El çırpma, övme.


ALKUR: (Tür.) Er. Hep, bütün, herkes.


ALLAHVERDİ: (a.t.i.) Er. İran'da yaşayan bir Türkmen kabilesinin
adı.


ALP: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde kahraman, yiğit, cesur, bahadır,
pehlivan. 2. Seyfı kola mensup, savaşçı, fütüvvet ehli. Alperen, Alpgazi.
Bu isim İslam'dan sonra da Türkler arasında kullanılmaya devam etti.


ALPAGU: (Tür.) Er. 1. Tek başına düşmana saldıran yiğit. 2. Eski
Türklerde bir rütbe adı. 3. Eski Türklerde bir kurt adı.


ALPAĞAN: (Tür.) Er. Cesur, yiğit, kahraman.


ALP AK: (Tür.) Er. Dürüst, kahraman, yiğit.


ALPARTUR: (Tür.) Er. Kendine güveni olan yiğit


ALPASLAN: (Tür.) Er. Arslan gibi cesur ve yiğit savaş beyi. Büyük
Selçuklu hükümdarı. Selçukluların en büyük zaferi sayılan Malazgirt zaferi
onundur (1071).


ALPAY: (Tür.) Er. Cesur, yiğit kimse.


ALFAYDIN: (Tür.) Er. (bkz. Alpay).


ALPBİKE : (Tür.) Er. genç, delikanlı, (bkz. Alp).


ALPÇETİN: (Tür.) Er. (bkz. Alpay).


ALPDE.MİR: (Tür.) Er. (bkz. Alpay).


ALPDOĞAN: (Tür.) Er. Doğuştan yiğit olan.


ALPER: (Tür.) Er. (bkz. Alp).
ALPEREN: (Tür.) Er. Yiğit, bahadır.


ALPERTUNGA: (Tür.) Er. Efsanevi Türk hükümdarı ve destan kahramanı.
M.Ö. 626 yıllarında yaşayıp İranlılarla uzun savaşlara giren Turan (Saka)
hükümdarı olduğu söylenir. Türk, İran, Arap, Hint, Eski Yunan ve Asur
kaynaklarında kendisinden değişik adlarla bahsedilir.


ALPGİRAY: (Tür.) Er. Yiğit hükümdar. Kırım veliahtı. Bir ara Kınm
Hanı da oldu.


ALPHAN: (Tür.) Er. Yiğit hükümdar.


ALPKAN: (Tür.) Er. Yiğit soydan gelen.


ALPKIN: (Tür.) Er. Keskin kılıç.


ALPMAN: (Tür.) Er. Yiğit, cesur, kahraman.


ALPNUR: (Tür.) Ka. (bkz. Alp).


ALPSOY: (Tür.) Er. (bkz. Alpkan). Yiğit ve cesur soya mensub.


ALPTEKİN: (Tür.) Er. Kahraman şehzade. Birleşik isim. Alp:
Kahraman, Tekin: Şehzade.


ALTAN: (Tür.) Er. 1. Sabahın güneş doğarkenki zamanı. 2. Hakanlara
verilen unvan, sultan, padişah.


ALTA Y: (Tür.) Er. 1. Asya'da Batı Sibirya ile Moğolistan'ı ayıran dağlık
bölge. 2. Altay dağlan bölgesinde yaşayan Türklerin genel adı.


ALTIN: (Tür.) Ka. 1. Parlak, san renkte, paslanmayan, kolay işlenebilen,
ziynet eşyası olarak da kullanılan maden, zer, zeheb. 2. Örfte kadın adı olarak
kullanılır. Zerrin (bkz. Zerrin).


ALTINBAŞAK: (Tür.) Ka. Değerli kimse.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ALTINBİKE: (Tür.) Ka. (bkz. Altınbaşak).


ALTINISIN: (Tür.) Ka. Işığın en güçlü anı.


ALTINIZ: (Tür.) Ka. (bkz. Altınışık).


ALTINTAÇ: (Tür.) Ka. Altından taç.


ALTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Tuğ).


ALTUNAY: (Tür.) Er. Ay'ın san renkli hali


ALTUNÇ: (Tür.) Er. 1. Bakır alaşımı. 2.Kırmızı bakır. 3. Kırmızı, al
gözlü.


ALTUNER: (Tür.) Er. Değerli kimse.


ALTUNHAN: (Tür.) Er. Zengin hakan. Türklerin, Çin'de hüküm süren
TürkMoğol hükümdarlarına verdikleri ad.


ALYA: (Ar.) Er. 1. Yüksek yer, yükseklik. 2. Gök, sema.


AMANULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın bağışlaması. Allah'ın koruması.


AMİD: (Ar.) Er. 1. Çok hasta. 2. Aşk hastası. 3. Başlıca nokta. 4. Önder,
şef, komutan. 5. Diyarbakır'ın eski adı. Ortaçağ'da İslam Türk devletlerinde
kullanılan bazı unvanlar ve memuriyet isimleri.


AMİL: (Ar.) Er. 1. Fail, yapan, işleyen. 2. İslam devletlerinde zekat,
vergi tahsildan veya valiler ve devlet memurlan.


AMİNE: (Ar.) Ka. Gönlü emin, kalbinde korku olmayan.
Peygamber'in (s.a.s) annesinin adı. (bkz. Emine).


AMİR: (Ar.) Er. 1. Mamureden, şenlendiren. 2. İmar olunmuş. 3. Devlete
ait. 4. Kendisine bağlı görevliler bulunan. Amir b. Abdullah b. Mes'ud:
Tabiindendir. İslam fıkıh bilgini.
AMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Amir).


AMMAR (Ar.) Er. 1. Memur eden. 2. Bayındırlaştıran. (bkz. Amir).
Ammar b. Yasir. Sahabeden. İlk müslüman olanlardandır. Çok işkence gördü.
Habeşistan'a hicret etti. Annesi ilk İslam şehidesi Sümeyye (r. anha)'dir.


AMR: (Ar.) Er. Uzun yaşamak, uzun ömürlü olmak. Amr b. Madikerib:
631'de Medine'ye gitti ve müslüman oldu. Çok yaşlıyken bile iyi savaştı.


AMRE: (Ar.) Ka. (bkz. Amr). AMUZ: (Fars.) Er. Bilen,
öğrenmiş, öğreten.


ANBER: (Ar.) Ka. 1. Ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak,
yapışkan ve misk gibi kokan, kül renginde madde. 2. Güzel koku. 3. Güzellerin
saçı.


ANDAK: (Tür.) Er. Hemen, o anda. Erkek ve kız adı olarak
kullanılır.


ANGIN: (Tür.) Er. 1. Tanınmış, ünlü, namlı. 2. Bayındır.


ANI: (Tür.) Yaşanmış olaylardan belleğin sakladığı. Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.


ANİF: (Ar.) Er. 1. Sert, şiddetli. 2. Haşin. 3. Geçmişte, pek yakında,
burnun ucu denecek kadar yakından gecen. 4. Biraz önce, belirtilen, bahsedilen.


ANİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Anif).


ANIL: (Tür.) Ka. 1. Anılmak eylemi. 2. Meşhur, ünlü. 3. Hatırlanan.


ARAF: (Ar.) Er. 1. Cennet ile cehennem arasındaki yer. 2. Sert, tepe. 3.
Adetler, usuller. Arafat. Mekke'nin yakınında bulunup hacıların arefe
günü durdukları yerdir. Bu duruş haccın rükünlerindendir.


ARAL: (Tür.) Birbirine yakın adalar topluluğu. Orta Asya'da bir
göl.


ARAM: (Fars.) Ka. 1. Dinlenme, sükun, karar. 2. Rahat, huzur, istirahat.
3. Oturma, eğlenme, ikamet etme.


ARAMCAN: (Fars.) Ka. 1. Gönül rahatı. 2. Sevgili, sevilen güzel.


ARAMDİL: (Fars.) Er. 1. gönül rahatı. 2. Sevilen güzel. 3. Yer mekan.


ARCA: (Ar.) Ka. 1. Temiz, namuslu. 2. Aksak, topal.


ARDA: (Tür.) Er. 1. Eskiden bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek.
2. İşaret için dikilen değnek. 3. Çıkrıkçı kalemi. 4. Sonra gelen.


ARDALI: (Tür.) Er. (bkz. Arsal). ARDAN: (Tür.) Er. (bkz.
Arsal).


AREF: (Ar.) Er. 1. Pek maruf, çok bilinen. 2. Arif, anlayışlı ve bilgili.


AREFE: (Ar.) Ka. 1. Arife, dini bayramlardan bir evvelki gün. 2. Bir
önceki gün.


AREL: (Tür.) Er. Temiz, dürüst kimse.


ARGU: (Tür.) Er. 1. İki dağ arası, uçurum. 2. Orta Asya'da Issık gölü
çevresinde Çu ve Talaş havzalarında yaşamış Kırgızların en büyük boyu. Argu
Türkleri.


ARGUN: (Tür.) Er. 1. Zayıf, güçsüz, düşkün, dermansız, zebun. 2. Yanyana
iki kamış düdüğünden veya kartal kemiğinden yapılmış kaval. Argun:
İlhanlı hükümdarı. Abaka Han'ın oğlu.
ARGÜN: (Tür.) Er. Temiz, aydınlık gün.


ARGUNŞAH: (Tür.) Er (bkz. Argun). Argunşah. (Nizameddin)
Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan H'nın oğlu. Babası ülkeyi oğullan arasında
pay edince, hissesine Amasya düşmüştü.


ARHAN: (Tür.) Er. Üstün nitelikli, gururlu bakan.


ARICAN: (Tür.) Er. Temiz, doğru kimse.


ARIÇ: (Tür.) Er. Banş, asayiş. ARIER: (Tür.) Er. Çalışkan
kimse.


ARİF: (Ar.) Er. 1. Meşhur, çok tanınmış, mütearif. 2. Bilgi sahibi.
Bilen, bilgili, irfan sahibi. 3. Sıbyan mektebi hocası veya kalfası.


ARİFE: (Ar.) Ka. Bilgi ve irfan sahibi kadın. Uyanık, ince ruhlu,
latif.


ARIHAN: (Tür.) Er. (bkz. Arhan). ARIKAL: (Tür.) Er. Temiz,
doğru, dürüst kal.


ARIKAN: (Tür.) Er. Temiz soy. ARIKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Arhan)


ARIN: (Tür.) Er. 1. Temiz, an, saf. 2. Alın. 3. Yüz, cephe. Dağlann,
tepelerin yüzü.


ARINÇ: (Tür.) Er. 1. Temiz, saf, an. 2. Banş.


ARISAL: (Tür.) Er. An gibi çalışkan kimse.


ARISAN: (Tür.) Er. Temiz, doğru tanınmış kimse.


ARISOY: (Tür.) Er. (bkz. Ansan). ARITAN: (Tür.) Er.
Temizleyen, an duruma getiren.


ARKAN: (Ar.) Er. 1. Temiz, ari kandan gelen. 2. Üstün galip. Arkan (Şeyfi)
Türk mimar (19031966).


ARKIN: (Tür.) Er. Yavaş, ağır, sakin, gelecek yıl.


ARKUT: (Tür.) Er. Temiz, uğurlu, kutlu.


ARMAĞAN: (Fars.) 1. Hediye, peşkeş, tuhfe, bergüzer. 2. Birinin gördüğü
işe veya başansına karşılık olarak verilen şey, mükafat.3. Bir ilim adamını
tanıtmak veya çalışmalanndan ötürü mükafatlandırmak maksadıyla adına çıkanlan
ilmi eser. (Köprülü Armağanı). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


ARMAN: (Fars.) Er. 1. Hasret, özleme. 2. Zahmet, sıkıntı. 3. Teessüf. 4.
Pişmanlık.


ARMİNE: (İbr.) Ka. İbranice isim. (bkz. Emine).


ARRAF: (Ar.) Er. l Falcı, kahin. Müneccim. 2. Hekim. 3. Göçebe Arap
aşiretlerinin örfe vakıf umumi bilgileri.


ARRAFE: (Ar.) Ka. (bkz. Arraf).


ARSAL: (Tür.) Er. Temiz huylu, namuslu.


ARSEBÜK: (İ.) Er. 1. Temiz ruhlu ve çabuk. 2. Toy. 3. Namus
konusunda titiz.


ARSLAN: (Tür.) Er. 1. Kuvvet ve saldırganlığıyla tanınan hayvan, esed,
şir. 2. Cesur adam, bahadır. 3. Bir çeşit çiçek. Arslan Argun:
Alpaslan'ın oğlu (1097).


ARSLANGİRAY: (Tür.) Er. Cesur, korkusuz han. Arslan Giray: Kırım
hanı (17021767).


ARSLANŞAH: (Tür.) Er. Arslan gibi cesur ve yiğit şah, kral. Cesur
komutan. Arslan Şah: Kirman Selçuklu hükümdarı (l 145).


ARTAN: (Tür.) Er. 1. Yarar, fayda. 2. Üstünlük, meziyet, nitelik.


ARTUÇ: (Tür.) Er. Ucu sivri demirle donanmış mızrak.


ARTUK: (Tür.) Er. Selçuklu Emiri. (XI. yy.). Selçukluların ünlü
hakanı Alpaslan'ın emrinde Malazgirt savaşına katıldı.


ARÜSEK: (Fars.) Ka. 1. Gelin, küçük gelin. 2. Bebek gibi güzel kız. 3.
İşlemecilikte kullanılan yeşil parlak sedef. 4. Ateş böceği. 5. Küçük bir
mancınık çeşidi.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ARZIK: (Tür.) Er. Dindar, sofu.
ARZU: (Ar.) Ka. 1. İstek, bahşiş. 2. Emel, heves, meyi. 3. Özlemek,
müştak olmak. "Arzum" olarak da kullanılır. Meşhur halk hikayelerinde Kamber'in
sevgilisi.


ARZUMAN: (Ar.) Ka. (bkz. Arzu).


AS: (Ar.) Er. 1. Mersin ağacı. 2. (Fars.) Değirmen.


ASAF: (Ar.) Er. 1. Vezir. 2. Erdem, ileri görüşlülük, yönetimde basan. Hz.
Süleyman'ın ünlü veziri. Süleyman (a.s.)'m en çok güvendiği kişiydi. Nemi
suresinde anlatılanlar Asaf üzerine yorumlandı. Daha sonra padişahın vezirlerine
Asaf unvanı verildi.


ASAL: (Tür.) Er. Başlıca, esaslı, temel.


ASALET: (Ar.) Er. Soy temizliği, soyluluk.


ASENA: (Tür.) Er. Kurt.


ASFA: (Ar.) Er. Çok saf, en temiz, halis.

ASGAR: (Ar.) En küçük, daha küçük. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


ASHAB: (Ar.) Er. 1. Sahib'in çoğulu. 2. Hz. Muhammed (s.a.s)'i görüp ona
tabi olan kişiler. İnsanlık aleminin en seçkin simalan ve örnek neslidirler.
Haklarında varid olan naslarla korunmuşlar, Allah'ın yardımını müşahade etmişler
ve büyük peygamberin öğretilerini harfiyyen yaşamışlardır. Ashabı Kiram:
Yüce sahabeler.


ASIF: (Ar.) Er. Pek sert, pek şiddetli, şiddetle esea


ASIFE: (Ar.) Ka. Şiddetle esen rüzgar. Kur'an'da Yunus 22, İbrahim
18 ve En'am suresi 81. ayetlerde geçer.


ASİL: (Ar.) Er. 1. Sağlam. 2. İyice kökleşmiş, yüksek duygularla hareket
eden. 3. Kendi kendine hareket eden. 4. Soyu, sopu belli. Necip.


ASIM: (Ar.) Er. 1. Yasak, yanına yaklaşılamayan. 2. Günahtan, haramdan
çekinen. 3. İffetli, afif, ismetli, perhizkar. Asım b. Umeyr: (749).
İslam komutanlarından. Maveraünnehir fethine katıldı ve yiğitliğiyle ün saldı.
ASIMA: (Ar.) Ka. (bkz. Asım).


ASİME: (Fars.) Er. Akılsız, beyinsiz, şaşkın, sersem. İsim
olarak kullanılmaz.


ASİYE: (Ar.) Ka. 1. Sütun, direk, kolon. 2. Mersingiller, mersin ağacı
türünden ağaçlar. 3. İsyan eden, itaatsiz, başkaldıran, serkeş, bagi. 4.
Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen, günahkar. 5. Haydut, şaki. Bu isim
Rasulullah tarafından yasaklanmıştır. İçerdiği anlam İslami anlayışa terstir.
ÂSİYE: (Ar.) Ka. 1. Kederli üzüntülü. Musa (a.s.)'ı daha bebekken
Nil'den kurtarıp sarayda büyüten ve sonra onun peygamberliğine iman eden kadın.
Kur'an'da Fir"avun'un karısı olduğu belirtilmiştir. Fakat ismi zikredilmemiştir.
(bkz. Kasas: 9; Tahrim: 11). Firavun'a karşı gelerek müslüman olmuştur. Tahrim
suresinde mü'mine bir kadının en son noktada yapması gerekenlere örnek olarak
gösterilen hanım.


ASKER: (Ar.) Er. 1. Ordu, ordu örgütüyle ilgili. Vazife yapan. 2. Ülke
savunmasında istihdam edilmek üzere eğitilip donatılan kimse. 3. Rütbesiz asker,
er.


ASKERÎ: (Ar.) Er. Orduya mensup. Orduyla alakalı. Askeri (Ebû
Ahmed elHasan b. Abdullah el): Zamanının ünlü alimlerdendir (903993). Ebû
Davud esSicistani'nin talebesiydi.
ASLI: (Ar.) Ka. 1. Asıl, tek, dip, kütük, temel, esas, kaide, kural,
hakikat. 2. Soy, sop, nesep. 3. Bir şeyin belli başlı kısmı, başlangıç, baş yer,
sıhhat. 4. Hakiki, esaslı, halis, safi. S. Esasen, zaten, başlıca, en ziyade,
hakikaten.
ASLIHAN: (a.t.i.) Ka. Aslı ve Han kelimelerinden türetilmiş
birleşik bir isimdir. Kerem ile Aslı hikayesinin kadın kahramanıdır.
Güzelliğinin yanında saçlarının uzunluğu ve gürlüğünden bahsedilir.


ASRİ: (Ar.) Er. Zamana uygun, çağdaş.


ASUDE: (Fars.) Ka. 1. Rahatlamış, sükuna ermiş, keder ve sıkıntıdan uzak,
müsterih. 2. Sakin, sessiz.


ASUMAN: (Fars.). Gök, sema, felek. Asuman ile Zeycan
hikayesinin *erkek kahramanı. Doğu Anadolu'da yaygın olarak anlatılır. Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.


ASUTAY: (Tür.) Er. Hırçın tay.


ASYA: (Tür.) Ka. Dünyadaki kıtaların en büyüğü.


AŞIK: (Tür.) Er. 1. Bir başkasını aşkla seven. 2. Dalgın, unutkan. 3.
Tasavvufta Allah'a muhabbet duyan kişi. A^ık Çelebi (15201572) Osmanlı
şair ve yazarlardan.


AŞİR: (Ar.) Er. 1. Ondabir, onuncu. 2. Samimi dost ve arkadaş. 3. Koca.
4. Aşar toplayan. 5. Kur'anı Kerim'den 10 ayetlik bir bölümü okuma. Aşir
Efendi (Mustafa). Osmanlı Şeyhülislamı (17281804). Bursa, Mekke ve İstanbul
kadılıklarında bulundu. 17581800'de Şeyhülislamlık görevini ifa etti.


AŞKIN: (Tür.) 1. Geçkin, aşmış olan. 2. Ölçüyü kaçıran, coşkun. 3. Fazla.
4. Sonra. 5. Benzerlerinden daha üstün. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AŞKINAY: (Tür.) Ka. (bkz. Aşkın). AŞKINER: (Tür.) Er. (bkz.
Aşkın).


ATA: (Tür.) Er. 1. Baba. 2. Soyun geçmişte yaşamış ferdi. 3. Vermiş,
veriş. Bağışlama, ihsan. 4. Yesevi tarikatında mürşid. Ata b. Ebî Rabah:
Fıkıh alimi (Mekke 733). Ebû Meysere b. Ebû Hüseyin elFikri'nin azatlı
kölesiydi. Birçok hadis rivayet etmiş
ATABEK: (Tür.) Er. 1. Selçuklu devletinde şehzadelerin terbiyesiyle
vazifeli şahıs. 2. Lala. Devlet idaresinde yetki taşıyan naip.


ATABEY: (Tür.) Er. Devlet yönetiminde bir san. Lala.


ATACAN: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATAÇ: (Tür.) Er. Atalardan gelen, atalarla ilgili olan.


ATAERGİN: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATAHAN: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATAK AN: (Tür.) Er. 1. Düşünmeksizin her işe sokulan adam. 2. İleri
atılan.


ATALAY: (Tür.) Er. (bkz. "Ata"). Ünlü, namlı, şöhretli. Atalay
Mahmut, Türk güreşçi. Balkan, Avrupa, Dünya ve Meksika Olimpiyatları
şampiyonu oldu (1968).


ATAMAN: (Tür.) Er. (bkz. "Ata"). 1. Ata kişi, başkan, önder. 2. Don
kazaklarının önderlerine verilen ad.

ATANER: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATASAGUN: (Tür.) Eski Türklerde hekimlere verilen isim.
ATASAN: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATASEVEN: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATASOY: (Tür.) Er. (bkz. Ata).
ATATUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Ata).


ATAULLAH: (Ar.) Er. Birleşik isim. Allah'ın bağışladığı,
hediye ettiği, ihsanı, lütfü. Ataullah Efendi. (Arapzade). Osmanlı
Şeyhülislamı (17191785) Şam, Mekke, İstanbul kadılıklarında bulundu.
ATAY: (Tür.) Er. Bilinen, tanınmış.


ATIF: (Ar.) Er. 1. Çevirme, meylettirme, imale. 2. Yükletme, birinin işi
veya sözü olduğunu iddia etme, hami, isnad. 3. Yüzünü çeviren, meyleden, mail,
müteveccih. 4.Merhamet sahibi, şefkatli, acıyan. 5. Beğenen. Anj Efendi
(Mehmet Kuyucaklı. (İst. 1847). Osmanlı matematik bilgini. Şam ve İstanbul
kadılıklarında bulundu.
ATIFA: (Ar.) Ka. (bkz. Atıf).


ATIFET: (Ar.) Ka. 1. Birine iyi niyet ve sevgi ile yönelme, teveccüh,
meyi. 2. Karşılık beklemeden gösterilen sevgi, ihsan.


ATİK: (Ar.) Er. 1. Sırtın üst kısmı. 2. Berrak, saf, karışmamış,
kıymetli. 3. Eski, kadim, kühen, dirin. 4. Azatlı, hür. 5. Güzel genç kız. 6.
Çok hareketli, çevik, hızlı hareket eden. 7. Asil. 8. Hz. Ebubekir'in lakabı.
Peygamber (s.a.s)'in "Sen ateşten kurtulmuş kimsesin" müjdesine kavuşmuş
olmasından ötürü bu lakapla anıldığı söylenir.


ATİKE: (Ar.) Ka. (bkz. Atik). Atike: Kureyş kabilesinden
Zeyd b. Amr'ın kızıdır. Hicretten önce İslamiyeti kabul etmiştir. Medine'ye
hicret edenler arasındadır. Hz. Ebubekir'in oğlu ile evlenmiştir. Abdullah, Tâif
te şehid olunca Hz. Ömer'le O şehid edilince Zübeyr b. elAvvam ile, o da şehid
edilince Hz. Hüseyin ile evlendi. Ve Hz. Hüseyin de şehid olunca şehid zevcesi
olarak anıldı.


ATIL: (Tür.) Er. Girişken ol, ilerlemek için çaba göster.


ATILAY: (Tür.) Er. 1. Ünlü, namlı, şöhretli. 2. Atilla'dan sonra tahta
geçen ünlü hükümdar.


ATILGAN: (Tür.) Er. 1. Karşısına çıkabilecek engellerden ve tehlikelerden
korkmadan her zaman ileriye atılan. 2. Karşı çıkan, çekinmesi olmayan, cüretkar.
3. Hevesli.


ATİLLA: (Tür.) Er. 1. Büyük, ünlü. 2. Babacık. 3. Savaşçı, fatih. 4. Hun
Türklerinin büyük imparatoru (400-453).


ATİYE: (Ar.) Ka. 1. Bağış, bahşiş, ihsan. Hediye. 2. Gelecek, istikbal.


ATKIN: (Tür.) Er. Atılmış. Kumaş dokumada kullanılan tabir.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ATLAN: (Tür.) Er. Ata bin.


ATLAS: (Tür.) Er. 1. Üstü ipek, altı pamuk kumaş, diba. 2. Düz, havasız,
tüysüz. 3. Büyük harita. 4. Atlas okyanusu. 5. Kuzey Afrika'da Fas, Cezayir'i
geçerek Tunus Körfezi'ne kadar uzanan sıradağlara verilen ad.


ATLIHAN: (Tür.) Er. Ata binmiş süvari. Birleşik isim.
Atlıhan: Alınca Hanın oğlu. Tatar'ın kutsal göbek soyundan sekizinci kuşak.


ATSAN: (Ar.) Ka. Susuz, susamış, teşne.


ATTAB: (Ar.). Yumuşak huylu. Sertlik yanlısı olmayan. Uyumlu.
Attab b. Esid. Sahabeden. Mekke valiliği yapmıştır. Rasulullah tarafından
atanmıştır.


ATTAR: (Ar.) Er. 1. Güzel kokulu bitki özleri, yağlan vb. satan, güzel
koku ticareti yapan kimse. 2. İlaç maddeleri vb. şeyler satan adam. 3. Mahalle
aralarında bazı baharatlar ile iğne, iplik vb. satan dükkan sahibi. Attar:
Meşhur İranlı şair.


ATUF: (Ar.) Er. Birine sevgisi olan, sevgi duyan. Allah'a karşı
sevgi duyan.


ATUFET: (Ar.) Ka. Şefkat, merhamet.


ATYEB: (Ar.) Ka. Çok güzel, pek güzel.


AVCI: (Tür.) Er. 1. Avlanan, av sporu yapan kişi. 2. Bir şeyi elde etmeye
uğraşan. 3. Osmanlı sarayında şikariler diye adlandırılan askeri grup.


AVFİ: (Ar.) Er. Arap düşünür (Basra ? ) İhvanu'sSafa denilen İslam
felsefe akımının kurucularından biri.


AVNİ: (Ar.) Er. 1. Yardımla ilgili, yardıma ait. 2. Fatih Sultan
Mehmed'in şiirde kullandığı mahlas.


AYNİYE: (Ar.) Ka. 1. Yeniçeriler tarafından ve daha sonra Sultan Mecid ve
Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk. 2. Yardım etmiş. Yardımla
ilgili.


AVNULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın yardımı. Birleşik isim.


AVŞAR: (Tür.) Ka. Oğuzlann önemli bir kolu. Büyük Selçuklu
Devleti'nin kurulması ve yakındoğunun Türkleşmesinde büyük rol oynamışlardır.


AVVAD: (Ar.) Er. Ud çalan, udçu. Avvad (Tevflk Yusuf):
Lübnanlı yazar, gazeteci. Diplomat.


AY: (Tür.) Er. 1. Yılın on iki bölümünden biri. 2. Dört hafta, 2930, 31
günden oluşan zaman dilimi. 3. Kutsal kitapta adı geçen kent. Kudüs'ün kuzeyi.
4. Dünyanın uydusu. Ay: Mısır kralı. Amarnada memurdu. Genç kral Tutarık
Hamon'un danışmam oldu. Daha sonra o ölünce dul karısıyla evlenip tahta çıktı
(İ.Ö. 1320).


AYABA: (Tür.) Er. Muhammed Tapar'ın oğlu. Büyük Selçuklu Sultanı
Sancar'ı Oğuzların elinden tutsaklıktan kurtarıp tahtına oturttu. Selçukluları
istila etmek isteyen Harizm Şahlan uzun süre engelledi.
AYALP: (Tür.) Er. Ay kadar parlak ve güzel, yiğit.


AYANA: (Tür.) Er. Saygı.
AYANFER: (Ar.) Ka. Gözün ışığı, nuru.


AYANOĞLU: (Ar.) Er. Ayan: Açık, belirli. Ayan'ın oğlu.


AYAŞ: (Ar.) 1. Dolunay, mehtap. 2. İskenderun Körfezi'nin batı kıyısında
Ceyhan nehrinin ağzının vücuda getirdiği Yumurtalık limanı veya Ayaş koyunun
kuzeydoğu kenarında, Adana ilinin Yumurtalık ilçesinin idare merkezidir. Ayaş
Paşa: Osmanlı sadrazamlarından birinin adı. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
AYASUN: (Tür.) Ka. (bkz. Aysun).


AYAYDIN: (Tür.) Er. Ay ışığı, aydınlığı.


AYAZ: (Tür.) Er. Soğuk ve Durgun hava. Dondurucu soğuk. Ayaz:
Selçuklu emin (Öl. 1105).
AYBAR: (Tür.) Er. 1. Gösterişli, heybetli, görkemli. 2. Korku veren.


AYBEG: (Tür.) Er. Ay gibi temiz ve aydın yönetici, ileri gelen, bey.
Aybeg Kutbeddin (Öl. 1210): Delhi Mcmlükler Devleti'nin kurucusu. İslam'ın
Ortaasya'da yayılmasında büyük basanlar gösteren, Gazne sultanı Muiziddin'le
birlikte savaşıp onun ölümüyle Delhi sultanlığına gelen ünlü komutan.


AYBEK: (Fars.) Put, sanem. İsim olarak kullanılmaz.


AYBEN: (Tür.) Ka. Ay benizli.


AYBER: (Tür.) Ay meyvası. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AYBERK: (Tür.) Er. 1. Sağlam ay, sağlam kişilik. 2. Şimşek, ay'ın şimşek
gibi parlaklığı. 3. Yaprak, ay yaprağı.


AYBİGE: (Tür.) Büyük ay, dolunay. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AYBİKE: (Tür.) Ka. (bkz. Ayben).


AYBİKEN: (Tür.) Ka. Eski Türk hükümdarlanndan birinin hanımının
ismi.


AYCA: (Tür.) Ka. Ay gibi güzel, ışıklı, parlak.


AYÇAN: (Tür.) Ka. Ay gibi parlak güzel ve sevimli.


AYCİHAN: (a.f.i.) Cihanı aydınlatan ışık. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.


AYÇA: (Tür.) Ka. 1. Ayın yeni doğduğu günlerdeki şekli, yeni ay, hilal.
2. Cami kubbelerine ve minare külahlarına konulan hilal şeklindeki süs. 3. Ay
kadar güzel, aydınlık.


AYÇETİN: (Tür.) Er. Zor, güç ay.


AYÇIL: (Tür.) Ka. 1. Işık saçan, sürekli parlaklık veren ay. 2. Ay gibi.


AYDAN: (Tür.) Ka. Ay'a dahil olan. Ay gibi.


AYDANUR: (Tür.) Ka. Ay'ın ışığı, aydan yayılan ışık.
AYDEMİR: (Tür.) Er. Marangozların kullandığı kavisli bir keser
çeşidi.


AYDERUSİ: (Ar.) Er. Güney Arabistan'ın eski ve tanınmış bir derviş
ailesinden olup (17221778) yıllan arasında yaşamış, Hindistan, Mısır, Tâif,
Suriye ve İstanbul'a ziyaretler yapmıştır.


AYDİLEK: (Tür.) Ka. Ay ve dilek isimlerinden oluşmuş birleşik isim.
Ay'a ait arzu, istek.
AYDIN: (Tür.) 1. Aylı gece, mukmin. 2. Aydınlık, ışıklı, parlak, ruşen,
ziyadar, münevver. 3. Açık, belli, ortada, vazıh, aşikar, bahir. 4. Kutlu,
uğurlu, mübarek, mesut. 5. Okumuş, kültürlü ileri fikirli, münevver.
Kılıçarslanm hanımının ismidir. Erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.


AYDINALP: (Tür.) Er. Münevver, bilgili, yiğit, kahraman kişi. Konya
Selçuklulan'ndan ünlü bir komutan.


AYDINAY: (Tür.) Ka. (bkz. Aydın).


AYDİNÇ: (Tür.) Er. Cesur, aydın. AYDINER: (Tür.) Er.
(bkz. Aydın).


AYDINTAN: (Tür.) Er. Şafak vakti.


AYDINTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Aydın).


AYDOĞDU: (Tür.) Ka. Doğmakta olan ay. Aydoğdu Bey: Ertuğrul
Gazi'nin oğlu veya torunu (1302).


AYDOLUN: (Tür.) Er. Dolunay, mehtap.


AYETULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın ayetleri. 2. Özellikle Şii mollalarının
kullandığı isimlerdendir. Allah'ın göndrermiş olduğu yasalar ve emirler.
3. Mucizeler, hikmetler. 4. İz, nişan.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AYFER: (t.f.i.) Ka. 1. Ayyüzlü, ay gibi güzel, parlak ışık saçan. 2. Şan,
haşmet sahibi.


AYGEN: (Tür.) Ka. 1. Dost, arkadaş. 2. Sevgili, yar. 3. Temiz yaratılışa.


AYGUT: (Tür.) Er. Karşılık, mükafat.


AYGUTALP: (Tür.) Er. (bkz. Aygut). Aygutalp: (XIV. yy.) Türk
komutan. Osman Gazi'nin silah arkadaşı. İlk Türk denizcisi İmralı fatihi Kara
Ali'nin babası. Yıldırım Bayezid'le birlikte Timur'a esir düşen Timurtaş
Paşa'nın dedesi.


AYGÜL: (Tür.) Ka. Ay'ın gülü.


AYGÜN: (Tür.) Ka. Gösterişli, ay ve güneş kadar güzel anlamında.


AYHAN: (Tür.) Er. Ay sahibi, ay hakimi. Oğuz Kağan Destam'na göre,
Oğuz'un altı oğlundan biri. Efsanede bahsedilen, Oğuz'un ışıktan doğan
karısından olan 3 oğlundan biri. Ayhan'ın 4 oğlu 24 Oğuz boyunun 4'ünü
oluşturur. Bunlar Bozoklu soyudur.


AYHATUN: (Tür.) Ka. Ay yüzlü kadın. Ay ve hatun kelimelerinden
birleşik isim.


AYİLKİN: (Tür.) Ka. İlk çocuklara takılan isim.


AYKAÇ: (Tür.) Er. 1. Söyleyen, konuşan. 2. Akıl veren. 3. Ozan, şair.
AYKAN: (Tür.) Er. Soylu, asil, temiz kişi.


AYKE: (Ar.) Ka. Sık koruluk.


AYKUT: (Tür.) Er. 1. Kutlu, uğurlu ay. 2. Karşılık, mükafat.
AYKUTALP: (Tür.) Er. Mükafat veren kahraman, iyi karşılık veren
bahadır.


AYLA: (Tür.) Ka. Ay'm ve güneşin etrafında bazı zamanlarda görülen
halka, ayla. Beyaz ışık. (bkz. Hale).


AYLİN: (Tür.) Ka. Ay'a ait.
AYMAN: (Tür.) Er. Ay gibi güzel, ışıklı kimse.
AYMETE: (Tür.) Er. (bkz. Mete).


AYMUTLU: (Tür.) Er. (bkz Mutlu).


AYNAMELEK: (t.a.i.) Ka. Melek gibi, melek görünüşlü kadın.


AYNDİLGE: (a.t..i.) Pınar, su, kaynak. Antakya Halep
arasında, Suriye sınırına çok yakın bir yerde bulunan kaynak su. Tarihte bu
kaynak dolayısıyla önemli yerleşim bölgesi olmuştur. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.


AYNİ: (Ar.) Er. l.Ayn'a ait. 2. Pınar, kaynak, göz. 3. Karşılığı mal
olarak ödenmiş. elAyni, (13601451) yıllan arasında yaşamış İslâm âlimi.


AYNIHAYAT: (Ar.) Ka. Hayatın gözü, hayat pınarı.


AYNŞEMS: (Ar.) 1. Güneş kaynağı. 2. Mısır'da bir kasaba. 3. Bir cins
değerli taş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


AYNUR: (t.a.i.) Ka. Ay ışığı.
AYNÜDDEVLE: (Ar.) Er. 1. Devletin gözü. 2. Devletin kaynağı.
Ayniiddevle (Öl. 1152). Danişmendli hükümdar. Melikşah'ın oğlu.


AYPARE: (f.t.b.i.) Ka. Ay parçası.
AYPERİ: (t.f.i.) Ka. Ay yüzlü güzel, dilber.


AYRAL: (Tür.) Benzerlerinden farklı olan, kendine özgü, değişik.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
AYSAL: (Tür.) Ay gibi, ay'a benzeyen. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.


AYSAN: (Tür.) Ay gibi, ay yüzlü. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AYSEL: (Tür.) Ka. 1. Bol ışık saçan, ay. 2. Ay'ın en parlak zamanında
doğan.


AYSEMA: (t.a..i.) Ka. Ay gözlü.


AYSEN: (Tür.) Ka. Ay gibi güzel. Parlak ve nurlu.


AYSEV: (Tür.) Ay gibi sevgili. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.


AYSEVEN: (Tür.) Ka. (bkz. Aysev).


AYSU: (Tür.) Ka. Su gibi berrak ay.


AYSUDA: (Tür.) Ka. Suya yansıyan ay.


AYSUN: (Tür.) Ka. Ay gibi ışıltılı ve güzelsin anlamında.


AYSUNA: (Tür.) Ka. (bkz. Aysu).
AYSUNAY: (Tür.) Ka. (bkz. Aysu).
AYSUNGUR: (Tür.) Er. (bkz. Sungur).


AYSAN: (Tür.) Ay gibi şanlı, görkemli, parlak. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.


AYŞE: (Ar.) Ka. Yaşayan. Rahat yaşayan. (Geniş bilgi için bkz.
Âişe).


AYŞEN: (Tür.) Ka. Neşeli ay, gülen ay.


AYŞENUR: (Ar.) Ka. Nurlu, ışıltılı hayat.


AYŞIL: (Tür.) Ka. Ay gibi ışıl ışıl. Ay ve şıl kelimelerinden
birleşik isim.


AYŞİN: (Tür.) Ka. (bkz. Ayşıl).


AYŞİRİN: (Tür.) Ka. Sevimli ay, ay gibi sevimli. Şirin.


AYŞULE: (t.a.i.) Ka. 1. Ay kıvılcımı. 2. Ay ışığı.


AYTAÇ: (Tür.) Er. Başa takılan ay şeklinde taç.


AYTEK: (Tür.) Er. Ay gibi (Eski Türkçede tek/teg olarak
kullanılmıştır).


AYTEKİN: (Tür.) Er. Ay şehzadesi, ay prensi.


AYTEN: (Tür.) Ka. 1. Ay yüzlü. 2. Teni beyaz ve parlak olan. 3. Güzel
vücutlu.


AYTİGİN: (Tür.) Er. (bkz. Tigin).


AYTOLUN: (Tür.) Er. 1. Dolunay. 2. Ay'ın ondördü gibi güzel.


AYTUĞ: (Tür.) Er. 1. Mızrağın ucuna yapılmış ayın üstüne yapılan tüy. 2.
Tuğ, tüy, fars gibi.


AYTUNA: (Tür.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır, (bkz. Tuna).


AYTUNCA: (Tür.) (bkz. Tunca).


AYTÜL: (Tür.) Ka. Ay ve tül kelimelerinden oluşan birleşik
isimlerden. Son zamanlarda yapılmış, uydurma bir isimdir.


AYTÜN: (Tür.) Er. Ay ve gece.


AYVAZ: (Ar.) Er. 1. Arapça ivaz kelimesinin bozulmuş şekli. 2. Eskiden
kibar konaklarda yemek servisi yapan ve sokak işlerinde kullanılan Vanlı
Ermenilere verilen ad. Ermeni uşak. 3. Karagöz perdesinin belli başlı
tiplerinden biri. 4. Köroğlu destanında bir kahraman.


AYYÜKSEL: (Tür.) Ka. Yükselen ay.


AYZER: (t.a.i.) 1. Altın renginde ay. 2. Ay'ın altın rengini aldığı an.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


AZ AD: (Fars.) Er. 1. Hür, serbest. 2. Kimseye bağımlı olmayan. 3.
Kurtulmuş. 4. Müberra. 5. Zarif, nazik. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak
kullanılır.


AZADE: (Fars.) Ka. (bkz. Azad).


AZAM: (Ar.) Er. En büyük, daha büyük, ulu. tmamı Azam Ebû
Hanife:
Hanefi mezhebinin kurucusu. Büyük alim ve müctehid.


AZAMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin ululuğu, emaneti. Türk dil kuralı
açısından "d/t" olarak kullanılır.


AZAMET: (Ar.) Er. Büyüklük, ululuk.


AZER: (Fars. İbr.) Er. Ateş. ibrahim (a.s.)'in babası olduğu
söylenir.


AZİM: (Ar.) Er. 1. Büyük, ulu, cesim, iri, muhteşem. 2. Kuvvetli,
şiddetli, derecesi yüksek. 3. Ehemmiyetli, mühim, müthiş.


AZİME: (Ar.) Ka. 1. Kesin kararlılık, niyet, sebat. 2. Cin, yılan ve
benzeri şeylerin şerrinden kurtulmak için okunan dua. 3. Büyük iş, büyük günah,
büyük bela.


AZİMET: (Ar.) Ka. 1. Kuvveüi bir iradeye dayanan karar, yemin anlamına
gelmektedir. 2. Herhangi bir kolaylığa başvurmaksızın bütün güçlüklerin irade
gücüyle yenilerek yapılması gerekli olan dini vecibeler.


AZİZ: (Ar.) Er. 1. Muhterem, sayın. 2. Sevgili. 3. Veli, evliya, ermiş.
4. Az bulunur. 5. Allah'ın izzetli kıldığı, mü'min. Aziz
(Imadettin Abulfeth Osman elAziz): Selahaddin Eyyubi'nin II. oğlu. Kardeşi
elEfdal, Melik iken kendisi Şam'ı terkederek Mısır Eyyubileri hükümdarlığını
ilan etti. Fakat daha sonra kardeşiyle barıştı.


AZİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Aziz).


AZlZİ: (Ar.) Er. Aziz'e ait. XVI. yy.'da yaşamış Türk şairi.
"Yedikuleü Azizi' lakabıyla tanınır. Asıl adı Mustafa'dır.
AZMİ: (Ar.) 1. Kasıt, niyetlilik karar. 2. Kemikli. 3. Güçlü, kuvveüi.
Azmi Pir Mehmet (1583): Şehzade Mehmed'in ve III. Mehmed'in hocalığını
yapmıştır.
AZMİDİL: (a.f.i.) Ka. Gönül yüceliği.
AZMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Azmi).
AZMUN: (Fars.) Er. Deneme, sınama, tecrübe.
AZRA: (Ar.) Ka. 1. Bakire, kızoğlan kız. 2. Ayak değmemiş kum. 3.
Delinmemiş inci. 4. Hz. Meryem'e verilen adlardan. 5. Medine şehrinin
adlarından biri. 6. Masal kahramanı "Vamık'"ın sevgilisi.
AZRAF: (Ar.) Er. 1. Zarif. 2. Pek ince, pek nazik. 3. Çok zeki.
AZREF: (Ar.) 1. Çok zarif, en zarif. 2. Çok zeki. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.
AZZAM: (Ar.) Er. En büyük, en ulu. Abdullah Azzam:
Afganistan İslâmî hareketinin siyasi liderlerinden. Bir suikast sonucu şehit
olmuştur.
AZZE: (Ar.) Ka. 1. Dişi ceylan yavrusu. 2. Yüce, şerefli.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
B ile başlayan isimler


BABA: (Tür.) Er. 1. Kendi dölünden çocuğu olan erkek. 2. Birinci
dereceden erkek akraba. 3. Koruyucu, velinimet. 4. Saygı ifadesi olarak
yaşlılara verilen unvan. 5. Ecdad, Ata. 6. Tekke büyüğü. 7. Zencilerde görülen
saraya benzer bir hastalık. Baba Oruç: Oruç Reis. Türk denizcisi
Barbaros Hayrettin Paşa'nın lakabı.
BABÜR: (Tür.) Er. 1. Böbürlenme. 2. Hükümdar. Babürşah.
Zahirenin Muhammed (14831530). Hindistan'daki TürkHint İmparatorluğu'nu
kuran kişi.
BADE: (Fars.) Ka. Şarap, içki. İsim olarak kullanılmaz.
BADEM: (Fars.) Ka. 1. Gülgillerden ülkemizin her bölgesinde yetişen ağaç.
2. Bu ağacın yaş ve kuru yenen meyvesi.
BADİ: (Fars.) Er. 1. Rüzgara veya havaya ait. 2. Geçici. Badi Ahmed
(18391908). Türk yazar ve şair.
BADİYE: (Ar.) Ka. Çöl, kır.
BAĞATUR: (Tür.) Er. Cesur yiğit.
BAĞDAGÜL: (Tür.) Ka. Değeri ölçülemeyen gül.
BAĞDAŞ: (Tür.) Er. Yakın arkadaş, dost.
BAĞDAT: (Ar.) Ka. İrak'ın başkenti olan tarihsel kent. Bağdat
Hatun: (XIV. yy.) Emir Çoban'ın güzelliğiyle ünlü kızı. İlhanlılar
devletinin son hükümdarı Ebû Said Bahadır Han ile evlenmiştir. Bahadır Han'ın
ölümünden sorumlu tutularak Arpa Han tarafından öldürüldü.
BAĞIŞ: (Tür.) 1. Bağışlanan şey, ihsan. 2. Sıçrayış, atlama. Erkek
ve kadın adı olarak kullanılır. ••i!*il~ *•
BAĞIŞCAN: (Tür.) Er. (bkz. Ba
BAĞIŞHAN: (Tür.) Er. (bkz. BağıŞ).
BAĞLAM: (Tür.) 1. Cinsleri ayrı ya da birbirlerine yakın olan şeylerin
bir arada bağlanmışı, demet, deste. 2. Bir koşuttaki dörtlüklerin herbiri. 3.
Herhangi bir olayda, olaylar durumlar ilişkiler örgüsü ya da bağlantısı. 4.
Dilbilgisinde, önce veya sonra gelen kelimeyi etkileyen belirleyen birim ya da
birimler bütünü. Erkek veya kadın adı olarak kullanılır.
BAHA: (Ar.) Er. 1. Güzellik, zariflik. 2. Parıltı. 3. Alışma, dadanma.
Bahailik mezhebinin kurucusu.
BAHADDİN: (Ar.) Er. Dinin güzelligi. Dinin değerlisi. Türk
dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
BAHADIR: (Fars.) Er. Cesur, yiğit, bağatur. Timur soyundan
Hindistan'da hükümdarlık yapmış Türk lider.
BAHADIRHAN: (Tür.) Er. (bkz. Bahadır).
BAHAEDDİN: (Ar.) Er. (bkz. Bahaddin). Bahaeddin Ahmed Efendi
(Bursa 17411794): Osmanlı dönemi tarihçilerinden. Müderrislik ve kadılık yaptı.
BAHAMRA: (Ar.) İrak'ta bir yer. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BAHAR: (Fars.) Ka. 1. Kışla yaz arasındaki mevsim. 22 Mart'la Haziran
arası, ilkyaz. 2. Güzellik, güzel. 3. Sığır gözü, papatya, sığır papatyası, san
papatya. 4. Put, çelipa, sanem. 5. Atılmış pamuk. 6. Ölçek. 7. Karanfil, tarçın,
karabiber gibi kokulu şey.
BAHAULLAH: (Ar.)Er. Allah katında değer ve kıymet sahibi.
BAHİR: (Ar.) Er. 1. Deniz, derya. 2. Yalancı, ahmak, alık. 3. Ekin
sulayıcı, sulayan. 4. Belli, besbelli, açık, apaçık. 5. Işıklı, parlak, güzel.
Bahir (Abdurrahman) İst. 16881746). Osmanlı dönemi kadılarından. Şair,
bestekar.
BAHİRA: (Ar.) Ka. 1. Kulağı yarık dişi deve veya koyun. Hayvan yavru
doğurduğunda veya 5 yavru dişi olduğu zaman hayvanın kulağı kesilerek
belirtilirdi. Kur'anı Kerim, bu adetleri kaldırmıştır.
BAHİRE: (Ar.) Ka. 1. Işıklı, parlak, güzel. 2. Dikenli ağaç. 3. Açık,
apaçık. 4. Çok koşan cins deve. 5. Vapur.
BAHİSE: (Ar.) Ka. Söz eden, bahseden.
BAHİT: (Ar.) Er. Bahtı açık şanslı.
BAHİYE: (Ar.) Ka. Şehvetli kadın. İsim olarak kullanılmaması
uygundur.
BAHRA: (Ar.) Er. Timur devletinin güney sınırını koruyan eski bir
sınır kalesi.
BAHRİ: (Ar.) Er. 1. Denize ait denize mensup, denizle ilgili. 2. Denizci,
levent. 3. Tüyünden kürk olan, patkada denilen, gagası kaşığa benzer bir çeşit
deniz ördeği.
BAHRİYE: (Ar.) Ka. 1. Donanmaya ait (bkz. Bahri). 2. Libya çölünde
vahalar grubu, Bahriye, Mısır'ın büyük vahalar grubunun en kuzeyinde olan aşın
verimli vahalardır. 3. Gönlü geniş, cömert vaha gibi verimli.
BAHTEVER: (Tür.) Er. Şah Avrangzeb'in gözde kadınlanndan biri.
BAHTI: (Ar.) Er. 1. Bahtla, kaderle ilgili. 2..Kimi Divan şairlerinin ortak
mahlası.
BAHTINUR: (Ar.) Ka. Talihli, şanslı, yazgısı parlak.
BAHTİSER: (a.f.i.) Ka. Talihli, şanslı, iyi yazgılı. İşleri
başından beri iyi giden.
BAHTİŞEN: (a.f.i.) Ka. Talihi, kaderi, kısmeti şen. (bkz. İkbal).
BAHTİYAR: (a.f.i.). 1. Bahtlı, talihli. 2. Mesud, mutlu. Bahtiyar (Ebû
Mansur) (942978). Büveyhilerin hülcümdadanndan biri. Erkek ve kadın
adToIarak kullanılır.
BAKANAY: (Tür.). Gökyüzünde duran ay, açık seçik. Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
BAKIR: (Fars.) Er.. 1. inceleyen, tetkik edip açıklayan. 2. Arslan. 3. Hz.
Hüseyin'in Zeyne'lAbidin'den torununun adı.
BAKİ: (Ar.) Er. 1. Allah'ın isimlerindendir. Genellikle "abd" takısı
alarak kullanılır, (bkz. Abdülbaki). Kalıcı, sürekli, devamlı. Varlığının sonu

olmayan. Ölümsüz. 2. Artan, kalan, geriye kalan. 3. Korunmuş.
Baki: Ünlü Türk şairlerinden olup asıl adı Abdülbaki Mahmud'dur.
BAKİNAZ: (Fars.) Ka. Sürekli nazlanan, çok nazlı.
BAKİYE: (Ar.) Ka. Ağlayan kadın. Hüzünlü kadın.
BAKYAZI: (Tür.). Sevüen bir olaydan sonra verilen ziyafet.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BALA: (Tür.) Er. 1. Çocuk yavru. 2. Yüksek, yüce, yukarı, (bkz. Ali). 3.
Azat 4. Yedek ati.
BALABAN: (Tür.) Er. 1. Çocuk bekçisi. 2. Gürbüz canlı, cüsseli, insan
veya hayvan. Balaban: Gıyasu'dDin Uluğ Hanın IV. yy. başlarında Aybek
tarafından lltutmuş'dan sonraki en büyük hükümdar.
BALAHATUN: (Tür.) Ka. Üstün, asil kanlı. Değerli soy mensubu.
Balahatun: Şeyh Edebali'nin kızı ve Osman beyin kansı.
BALAMAN: (Tür.) Er. (bkz. Balaban).
BALAMİR: (Tür.) Er. Eski bir Türk kağanı. (IV. yy.) Alanları ve
Ostrogotlan yenerek baüya sürdü.
BALATEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Balaban).
BALCAN: (Tür.) Er. (bkz. Baldan).
BALDAN: (Tür.) Ka. Bal gibi tadı, şirin, hoş.
BALDEMİR: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, şirin.
BALER: (Tür.) Er. Tatlı dilli, cana yakın kimse.
BALCIN: (Tür.) Ka. 1. Bal'a doymuş. 2. Çok tatlı, bal gibi.
BALKAN: (Tür.) Ka. Hazar denizi sahilinde Anuderyanın eski
yatağının denize vardığı yerde bir dağ silsilesi.
BALIM: (Tür.). 1. Kardeş. 2. Çok sevgili, samimi arkadaş. Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
BALIN: (Tür.) Ka. (bkz. Balım)BALİ: (Ar.) Er. Eski, koca, köhne.
BALİBEY: (a.t.i.) Er. Osmanlı beylerinden. Bosna beyi olarak
Kanuni'nin Belgrad Seferine katildi. Mohaç savaşında (1526) düşmanı iki yandan
çevirerek zaferin kazanılmasında büyük payı oldu.
BALİSOY: (a.t.i.) Er. Eski, köklü soydan gelen.
BALK: (Tür.) Er. Şimşek.
BALKAN: (Tür.) Er. 1. Sarp ve ormanlık sıradağları. 2. Avrupa'nın
güneydoğu bölgesine verilen isim. Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya,
Arnavutluk ve Romanya'yı içerir.
BALKAR: (Tür.) Er. 1. Kuzey Kafkasya'da yaşayan bir Türk boyu. Kıpçaklann
bir kolu. 2. Bu boya mensup kişi.
BALKI: (Tür.). 1. Parıltı, ışık. 2. Güzel parlak, süslü. 3. Şimşek.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BALKIR: (Tür.) Er. Parıltı, ışık, şimşek. Balkır Rıza: (Öl.
1945). Türk Karagöz oyunu ustası.
BALKIZ: (Tür.) Ka. Şirin, tatlı, hoş. Belkıs adının örfte
söylenişi.
BALKOÇ: (Tür.) Er. (bkz. Balkı). BALSAN: (Tür.) Er. (bkz.
Balım).
BANGU: (Tür.) Er. 1. Haykırış, bağırış. 2. Gökgürültüsü, yankı. : '
BANU: (Fars.) Ka. 1. Kadın hatun, hanım. 2. Kraliçe, prenses. 3. Gelin.
4. Şarap ve gül suyu gibi şeylerin şişesi. 5. Yusuf ve Zeliha öyküsünün kadın
kahramanı. Banu Hanım (Cevheriye Banu). Türk halk şairi. (18641914
Çankırı). Kadiri tarikatı bağlılarından.
BANUGÜL: (Fars.) Ka. (bkz. Banu).
BANUHAN: (Fars.) Ka. (bkz. Banu).
BARAK: (Tür.) Er. Oğuzların Bayat boyuna mensup bir oymak.
Gaziantep, Kilis ve Nizip çevresinde yaşarlar. Barak Han: Çağatay
hükümdarı (12661271).
BARAN: (Fars.) Ka. 1. Yağmur. Mevsimi Baran, yağmur mevsimi.
BARANSEL: (f.t.i.) Er. (bkz. Baran).
BARAY: (Tür.) Er. Ezeli, öncesi olmayan, öncesiz.
BARBAROS: (İtal.) Er. Kırmızı saO kal. BabaOruç. Türk denizci kaptanV
derya. Oruç Gazi'nin italyanlarda meşhur olan ismi. Kanuni döneminde


yaşayan ünlü denizci. Barbaros Hayrettin olarak bilinmekte.
BARCİN: (Tür.) Ka. Bir tür ipekli kumaş.
BARIK: (Tür.) Er. 1. Sivri tepeler arasındaki uçurum, yüksek
kayalıklardaki çatlaklıklar. 2. Yeşillik, çayırlık yer.
BARIKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Bank). .. .' .;, ....i • ..; :•,:
BARIM: (Tür.) Er. Varlık, servet, zenginlik.
BARIN: (Tür.) Er. 1. Bütün, hep. 2. Güç kuvvet. 3. Göğüs. 4. Moğol
devrinde Orta Asya'da büyük beyliklerden biri.
BARIŞ: (Tür.) Er. 1. Savaşsızlık durumu. 2. Savaştan sonra silah bırakma,
uzlaşma sulh. 3. Dirlik, düzenlik.
BARIŞCAN: (Tür.) Er. (bkz. Barış).
BARİK: (Ar.) Er. 1. Parıldayan. 2. Nazik, dakik, ince. Fikri Bank.
İnce düşünce.
BARİKA: (Ar.) Ka. Şimşek, yıldırım parıltısı.
BARKAN: (Tür.). 1. Çöllerde rüzgarın esme yönüne dikey doğrultuda oluşan
ay biçimindeki küçük kumsal kütle. 2. Hareketli kumul. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
BARKIN: (Tür.) Er. Yolculuk eden, yolcu gezgin.
BARLAS: (Tür.) Er. Kahraman, savaşçı.
BARS: (Tür.) Er. 1. Kaplana benzeyen yırtıcı hayvan. 2. An oğulu. İsim
olarak kullanılmaz. Barsbay: (clMclikü'1Eşref (Öl. 1438). Mısır
Memlukları sultanı. Çerkez hanedanındandır.
BARTU: (Tür.) Er. En eski Türk kağanlarından biri.
BAŞAK: (Tür.) Er. Sağlam, dayanıklı.
BASÎR: (Ar.) Er. 1. Göz. 2. Görme. 3. Allah'ın sıfatlarından, herşeyi
gören ("Abd" takısı almadan kullanılmaz).
BASİRET: (Ar.) Ka. 1. Göz açıklığı, inceden inceye etraflı derin görüş.
2. Ön görüş, seziş.
BASRİ: (Ar.) Er. Basralı, Basra şehrinde oturan. Hasan'ı Basri'ye
izafeten kullanılmıştır.
BASRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Basri).
BAŞAK: (Tür.) Ka. 1. Tahıl tanelerini taşıyan kısım, sünbüle: Buğday
başağı. 2. Hasattan artakalan şey. 3. Okun uç kısmındaki sivri demir.

BAŞAR: (Tür.) Er. Başarılı ol, işi sonuçlandır.
BAŞARMAN: (Tür.) Er. Yaptığı işi başarıyla sonuçlandıran.
BAŞAY: (Tür.). Birinci, ilkay. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BAŞBUĞ: (Tür.) Er. Başkumandan, hükümdar. Eski Türklerde
orduya kumanda eden hükümdar veya komutanlar..
BAŞEĞMEZ: (Tür.) Er. Buyruk altına girmeyen, kişilikli.
BAŞER: (Tür.) Er. (bkz. Başar).
BAŞİR: (Ar.) Er. 1. Müjdeci. 2. Güler yüzlü, mesut, mutlu. (bkz. Bcşir).
BAŞKAYA: (Tür.) Er. Kayaların başı, güçlü, kuvvetli.
BAŞKAYNAK: (Tür.) Er. İlk kaynak. Ana kaynak.
BAŞKUR: (Tür.) Er. Türk çadırlarının çevresindeki kanatlan örten
bölümlerin üst tarafına bağlanan ve 18 cm eni olan kuşak.
BAŞKURT: (Tür.) Er. Ural dağlan bölgesinde yaşayan ve Türklerin
Kıpçak kolundan olan bir boy. Asıl ismi Başkırt'tır. Ural dağlannın güneyinde
yerleşiktirler
BAŞKUT: (Tür.) Er. Kutlu, talihli kimse.
BAŞOK: (Tür.) Er. Önde olan yiğit.
BAŞOL: (Tür.) Er. Başta ol, önder ol.
BAŞÖZ: (Tür.) Er. Önemli soydan gelen.
BAŞSOY: (Tür.) Er. (bkz. Başöz).
BAŞTUGAY: (Tür.) Er. (bkz. Başok).
BAŞTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Başman).
BATIBOY: (Tür.) Er. Türklerin göç sonucu batıya yerleşen oymaklan.
BATIGÜL: (Tür.) Ka. Batı'da açan yetişen gül.
BATIHAN: (Tür.) Er. (bkz. Batı).
BATI: (Tür.) Güneşin battığı yön ve bu yöndeki ülkeler. Erkek ve
kadın adı, birleşik isim yapılarak kullanılır.
BATIR: (Tür.) Er. Yiğit, kahraman, bahadır.
BATIRAY: (Tür.) Er. (bkz. Batır).
BATIRMAN: (Tür.) Er. (bkz. Batır).
BATTAL: (Ar.) Er. 1. Cesur, kahraman. 2. Pek büyük. 3. İşe yaramaz,
hantal. 4. İşsiz. Battal Gazi: Emevilerin VII. yy. Bizans'a
düzenledikleri sefer ve savaşlarda ün salmış komutanı.
BATU: (Tür.) Er. Üstün gelen, gücü yeten, galipBATUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Batu).
BATUHAN: (Tür.) Er. Altınordu devletinin kurucusu (12041255).
Cengiz Han'ın torunu.
BATUR: (Tür.) Er. Kahraman, yiğit, cesur, bahadır.
BATURALP: (Tür.) Er. Yiğitler yiğidiBATURAY: (Tür.) Er. (bkz. Batur).
BATURHAN: (Tür.) Er. (bkz. Batur).
BAVER: (Fars.) Er. Tasdik, inanma. Sağlam, pek doğru.
BAY AR: (Tür.) Er. 1. Ulu, yüce saygın, soylu. 2. Ekilmemiş toprak.
BAYAZID: (Ar.) Er. (bkz. Bayezid).
BAYBARS: (Tür.) Er. Bahri Memlüklerin sultanı olup Kıpçak ülkesinde
doğmuştur. Baybars (elMelikü'lZahir Rüknettin). (1223 Şam 1277).
Eyyubi hanedanını ortadan kaldırıp Abbasi halifeliğinin yeniden kurulmasını
sağladı.
BAYBAŞ: (Tür.) Er. Zengin, ileri gelen, saygın.
BAYBEK: (Tür.) Er. (bkz. Baybaş)BAYBORA: (Tür.) Er. FırtınaBAYCAN: (Tür.) Er. (bkz. Baybaş).
BAYCA: (Tür.). Zengin, varlıklı. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BAYDAK: (Tür.) Er. BayrakBAYDAN: (Tür.) Er. Şımarık, gururlu, kendini beğenmişBAYDAR: (Tür.) Er. Kırım yarımadasında Sivastopol şehrinin
güneyinde tartada bir Türk köyü. Güzellik ve bereketiyle ünlüdür.
BAYDIR: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli.
BAYDU: (Tür.) Er. İlhanlı devleti hükümdarı Hulagunun torunu. 11 ay
İlhanlı devleti hükümdarı oldu.
BAYDUR: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, cesur.
BAYDURALP: (Tür.) Er. (bkz. Baydur).
BAYER: (Tür.) Er. Zengin, varlıklı kimse.
BAYEZİT: (Ar.) Er. Çeşitli zamanlarda yaşamış Osmanlı
şehzadelerinin genel adı. Bayezit I. (Bursa 1360Alaşehir 1403).
Yıldırım, Osmanlı padişahı. I. Murat'm Gülçiçek Hatun'dan olma oğlu.
BAYGÜÇ: (Tür.) Er. Zengin ve güçlü kimse.
BAYKAN: (Tür.) Er. (bkz. Baygüç).
BAYINDIR: (Tür.) Er. İmar edilmiş, mamur.
SAYKAL: (Tür.) Er. Yaban kısrağı Orta Asya Türk ülkelerinde yaşarBAYKAM: (Tür.) Er. Hekim, doktor.
BAYKAN: (Tür.) Er. Bay soyundan, zengin. Baykan (XIV. yy.
Kars). Türk halk şairi. Timur'un 1386'da Kars'ı Karakoyunlular'dan alması
üzerine ünlü bir destan yazdı. AnadoluAzerbaycan sahasının en eski aşığıdır.
BAYKARA: (Ar.) Er. 1. Helak olma, mahvolma. 2. Böbürlene böbürlene,
salınarak yürüme. 3. Malı çok olma. Baykara: Timuroğullan şehzadesi.
Timur'un torunu Şeyh Ömer'in oğludur.
BAYKOCA: (Tür.) Er. Varlıklı, saygın.
BAYKURT: (bkz. Baykoca)BAYKUT: (Tür.) Er. Kutlu talihli.
BAYKUTAY: (bkz. Baykut)BAYLAN: (s.) Ka. 1. Nazlı, şımarık. 2.Bayla büyüdü bir dediği iki
edilmedi.
BAYMAN: (Tür.) Er. Varlıklı, saygın.
BAYRAM: (Tür.) Er. 1. Neşe ve sevinç günü. Dini bakımdan hususi değeri
olan ve milletçe kutlamalar yapılan gün veya günler.
BAYRI: (Tür.) Er. Çok eski zamanlarda var olmuş, eskiden beri var
olan.
BAYRU: (Tür.) Er. (bkz. Bayrı).
BAYRUALP: (Tür.) Er. (bkz. Bayru).
BAYRUHAN: (Tür.) Er., (bkz. Bayru).
BAYSAL: (Tür.) Er. Soylu, ünlü kişi.
BAYSAN: (Tür.) Er. Zengin, tanınmış.
BAYSU: (Tür.) Er. (bkz. Baysan).
BAYSUNGUR: (Tür.) Er. Akkoyunlu hükümdarlarından. Gıyase'dDin
Baysungur. Timur'un torunu ve Şahruh Mirzanın oğlu. Büyük bir hattattır ve
resim ve sanatın koruyucusu olarak tanınmıştır.
BAYTAL: (Tür.) Er. 1. Kısrak. 2. Bayır, yokuş.
BAYTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Baytal).
BAYTUGAY: (Tür.) Er. (bkz. Tugay)BAYTÜZE: (Tür.) Er. (bkz. Tüze).
BAYTÜZÜN: (Tür.) Er. (bkz. Tuzun).
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BAYÜLKEN: (Tür.) Er. (bkz. Ülgen).
BEDAHŞAN: (Fars.). Amuderya'nın kaynağı olan Perc'in yukarı
mecrasının sol sahilindeki dağlık memleket. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BEDAHŞİ: (Fars.) Ka. (bkz. Bedahşan).
BEDAYİ: (Ar.) Er. Eşi benzeri olmayan güzel, mükemmel, yeni şeyler.
BEDEL: (Ar.). 1. Değer, kıymet. 2. Bir şeyin yerine verilen, yerini tutan
şey, karşılık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BEDİ: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi örneği olmadığı halde meydana getiren. 2.
Yoktan vareden. Allah'ın 99 isminden birisidir. 3. Söz estetiği, halin
muktezasına uyan delilleri açık şekilde belirtme ve sözü güzelleştirme yollarına
ait bilgiler toplamı. 4. Güzel, güzellik. Bedi b. Mansur. Hanefi fıkıh
alimi (Sivas1223). ElBahru'1Muhit adlı bir fıkıh eseri vardır.
BEDİA: (Ar.) Ka. 1. Yüksek estetik değerde, sanat eseri. 2. Beğenilen ve
takdir edilen şey. Eşi az bulunur güzellikte. 3. Ülkü, ideal.
BEDİD: (Fars.) Er. Meşhur, görünür, açık meydanda. (Hüveyda).
BEDİH: (Ar.) Er. Şan ve şerefi büyük olan.

BEDİHE: (Ar.) Ka. 1. Düşünmeden, birden bire söylenen güzel söz. 2.
Başlangıç.
BEDİHİ: (Ar.) Er. Besbelli, açıkapaçık.
BEDİNUR: (Ar.) Ka. (bkz. Bedi).
BEDİR: (Ar.) Er. Dolunay, ondört gecelik ay.
BEDİRAN: (Fars.) Ka. 1. İşleri kötü idare eden. 2. Çapkın kadın.
BEDİRHAN: (Fars) Er. İleri görüşlü, aydın lider.
BEDİÜZZAMAN: (Ar.) Er. 1. Zamanın harikası. 2. Asrın mükemmel insanı.
Daha çok lakab olarak kullanılır. Bediüzzaman Said Nursi: Son
devrin meşhur müslüman alimlerindendir. Hayatının önemli bir kısmı İslami
düşüncelerinden ötürü hapislere girip çıkmakla geçti. Risalei Nur Külliyatı'nı
telif etmiştir.
BEDRAN: (Fars.) Ka. 1. Sert başlı at.2. Daima. 3. Hoş latif, yakışıklı.
BEDREDDİN: (Ar.) Er. 1. Din'in nuru, ışığı. 2. Dinin aydınlığı, dinde
bilgelik. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
BEDREKE: (Fars.) Ka. Yol gösteren, kılavuz.
BEDRİ: (Ar.) Er. 1. İçi altın dolu kese. Bedri Dilşan b. Mehmed b.
Oruç b. Gazi b. Şeban: (XV. yy. il yansı) Türk şairlerinden. Murat II. adına
yazdığı Murat namesi ünlüdür. 2. Ayla ilgili, ayın ondördü gibi güzel.
BEDRİYE: (Ar.) Ka. 1. Ay gibi. Ay kadar güzel. Ay'a ait. 2. Sühreverdiyye
tarikatının altı şubesinden biri.
BEDRULCEMAL: (Ar.) Er. 1. Ay yüzlü. 2. Fatımi devleti vezir ve
serdarlanndandır. 2 defa Şam valisi olmuştur. (10131094).
BEDRUNNİSA: (Ar.) Ka. Dolunay yüzlü kadın.
BEDÜK: (Tür.) Er. Büyük, yüce, gösterişli, önemli.
BEGÜM: (Fars.) Ka. Kadın hükümdar, prenses. Doğu Türk
hükümdarlarının harem ve kızlarına isim olarak verilirdi.
BEHÇET: (Ar.) Er. 1. Sevinç. 2. Güzellik, güleryüzlülük. 3. Şirinlik. Bu
kelime Kur'anı Kerim'in Nemi suresi 60. ayetinde geçmektedir.
BEHİCE: (Ar.) Ka. Şen, güzel, güleryüzlü kadın. (bkz. Behiç).
BEHİÇ: (Ar.) Er. Şen, güzel, güleryüzlü adam. Kur'anı Kerim'de adı
geçen kelimelerdendir. (bkz. Hac, ayet 5).
BEHİRE: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. Soyusopu temiz kadın. 2. Şişmanlıktan
dolayı nefes darlığı olan.
BEHİŞT: (Fars.) Er. 1. Cennet. 2. Uçmak.
BEHİYE: (Ar.) Ka. Beha'dan güzel.
BEHLÜL: (Ar.) Er. 1. Çok gülen, çok gülücü. 2. Hayır sahibi, çok iyi
adam. 3. Bir İslam sofisi, Behlüli Dana.
Harun erReşid'in kardeşinin adı olup, delice hareketleriyle meşhur olmuştur.
BEHMAN: (Fars.) Er. 1. Filan filanca. 2. Fars takviminde 11. ay'a ve her
ayın 2. gününe delalet eder.
BEHMAR: (Fars.) Er. Çok ziyade, fazla. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
BEHMENYAR: (Fars.) Er. İbn Sina mektebine mensup ve Arapça
telifleri olan filozof. (XXI. yy.). İbn Sina'nın kitaplannı şerhetmiştir.
BEHNAN: (Ar.) Er. Güleç, güleryüzlü, iyi huylu ve daima gülen adam.
BEHNANE: (Ar.) Ka. Güleryüzlü, iyi huylu ve daima gülen kadın.
BEHRA: (Fars.) Ka. 1. Onun için ondan dolayı. 2. Bir Arap kabilesi olup
Hunus ovasında yerleşmişlerdir.
BEHRAM: (Fars.) Er. 1. Merih yıldızı. 2. Her ayın 20. gönü. 3. Acem
pehlivanlarından birinin adı. 4. İran hükümdarlarından birkaçının adı ki en
meşhuru yaban eşeği avına pek düşkün olan "Bchram Gûr"dür.
BEHRAMŞAH: (Fars.) Er. 1. (bkz. Bchram). 2. Gazne sultanı. 3. Kirman
Selçukluları hükümdarı.. 4. Eyyubilerin büyük şairi.
BEHREM: (Ar.) Ka. Asfur çiçeği kırmızı gül.
BEHZAD: (Ar.) Er. Ressam, minyatürcü. Türk dil kuralı
açısından "d/t" olarak kullanılır.
BEKATA: (Tür.) Er. İleri gelen, saygın. Soylu, isim yapmış
sülaledea
BEKBARS: (Tür.) Er. (bkz. Bekata).
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BEKDEMİR: (Tür.) Er. (bkz. Bekata).
BEKDİL: (Tür.) Er. 1. Doğru sözlü, mert. 2. Gönlü zengin. Baygönüllü.
BEKİL: (Ar.) Er. Yakışıklı, süslü delikanlı, genç.
BEKİR: (Ar.) Er. 1. Sabahlan erken kalkmayı alışkanlık edinen kimse,
bakir. 2. Yeni doğmuş. 3. Öncesi, İsmaili zümresine ait büyük bir Arap kabilesi.
BEKRİYE: (Ar.) Er. 1. Her şeyin evveli, ilk çocuk. 2. Genç ve taze kız.
3. Dişi deve yavrusu.
BEKSAN: (Tür.) Er. 1. Tanınmış, ünlü, saygın. 2. Bey unvanı taşıyan.
BEKTAŞ: (Fars.) Er. 1. Akran. 2. Eş, müsavi. Bektaşi: Hacı
Bektaş Veli tarikatına mensubolan kişi, Horasan'da gelip Anadolu'ya yerleşen
Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğu ileri sürülen tarikata mensup ilk zamanlan
bilinmeyen bu tarikat, sonradan batini bir hüviyet kazanmıştır.
BEKTÖRE: (Tür.) Er. Güçlü, değişmez töreleri olan, törelerine
bağlı.
BEL'AM: (Ar.) Er. 1. Terbiyesiz, aç gözlü, pisboğaz, obur. 2. Hz. Musa
hakkında İsrailoğullannı kandırarak yalan söyleyip dünya menfaatmdan ötürü
gerçeğe sırtını dönen, bilge olmasına rağmen küfrü tercih edip Hz. Musa'ya
beddua etmesiyle tanınmış olan "Bel'am b. Baura" adında İsrail
kabilesinden bir zatın adı. İsim olarak konulmaz.





BELAZURİ:' (Ar.) Er. II. yy. Arap tarihçilerinin en büyüklerinden.
(Ahmet b. Yahya) Belazur usaresi içmiş ve şuurunu kaybederek öldüğü için
kendisine bu ad verilmiştir.
BELEK: (Tür.) Er. 1. Hediye, armağan. 2. Selçukluların Dersim, Gere,
Harput ve Halep emin.
BELEN: (Tür.) 1. Dağ beli, dağın aşılacak yeri, dağlık yer. 2. Akdeniz
bölgesinde İskenderun'da Suriye'nin Kuzeye ulaşan büyük yolun Amanos dağlannı
aştığı geçit üzerinde bulunan kasaba. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BELGE: (Tür.) Er. Bir gerçeğe tanıklık eden şey.
BELGİN: (Tür.) Ka. 1. Alamet, nişan, marka. 2. Tam ve kesin olarak
belirlenmiş, sarih.
BELHİ: (Ur.). Belh şehrine mensup (Afganistan). Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
BELİĞ: (Ar.) Er. 1. Fasih ve düzgün konuşan. 2. Açık, yeterli, tam.
BELİK: (Tür.) Ka. Saç örgüsü.
BELİN: (Tür.) Ka. Gözlerini açıp baka kalmış şaşkın.
BELKIS: (Ar.) Ka. Müslümanların scba melikesine verdikleri isim.
Güneşe tapan bir kavmin kraliçesi iken Hz. Süleyman'a biat ederek kendisiyle
evlenmiş ve müslüman olmuştur. Kur'an'da ismi lafzcn geçmemiştir. Fakat Hz.
Süleymanla arasında geçen olaylar Nemi suresinde anlatılır. Kur'an'da bahsedilen
kadının o olduğu rivayet edilir.
BENDE: (Fars). 1. Bağlanmış kimse, tutsak. 2. Kul, köle. 3. Yürekten
bağlı. 4. Büyük aşkla seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BENDER: (Fars.) Er. Deniz veya büyük nehir üzerindeki liman.
Ticaret limanı.
BENGİ: (Tür.) Er. Sonu olmayan, hep kalacak olan, sonsuz, ebedi.
BENGİALP: (Tür.) Er. (bkz. Bengi).
BENGİSAN: (Tür.) Er. (Bengi)BENGİSOY: (Tür.) Er. (bkz. Bengi).
BENGİSU: (Tür.) Ka. Ebedilik, ölümsüzlük veren su, Abı hayat.
BENGÜ: (Tür.) Ka. Ebedi, sonu olmayan.
BENNA: (Ar.) Ka. Yapı yapan, mimar, kalfa, dülger. :' "
BERA: (Ar.) Er. 1. Fazilet. 2. Seçkin olma vasfı. 3. Olgunluk.
elBera' b. Azib: Ashabdandır. (Küfe691). Bedir gazası dışında bütün
savaşlara katıldı. Rey ve Kazvin'i fethetti. Kufe'de vefat etti.
BERAT: (Ar.). 1. Resmi belge, imtiyaz belgesi. 2. Osmanlıda bir kimseye
verilen nişan, rütbe veya toprak imtiyazını gösterir belge. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.
BERCA: (Fars.). Yerinde tam doğru ve münasip. Kadın ve erkek
adı olarak kullanılabilir.
BERCESTE: (Fars.) Ka. 1. Seçilmiş, beğenilmiş. 2. Güzel, hoş, latif.
BERCİS: (Ar.) Ka. 1."Müşteri" denilen yıldız, Jüpiter gezegeni. 2. Sütü
çok olan deve.
BERÇİN: (Fars.) Ka. Toplayıcı.
BEREKET: (Ar.) Ka. 1. Bolluk. 2. Meymenet, saadet, mutluluk, Allah
vergisi.
BEREN: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, akılb.
BERFİN: (Fars.) Ka. 1. Kardan yapılmış. 2. Tertemiz, kar gibi beyaz.
BERGİN: (Tür.) Er. (bkz. Berkin).
BERGÜZAR: (Fars.) Ka. Hediye, hatıra, andaç.
BERGÜZİN: (Fars.) Ka. Seçkin, beğenilmiş makbul.
BERHUZ: (Fars.) Er. Dağarcık, torba.
BERİ: (Ar.) Er. 1. Salim, kurtulmuş. 2. Temiz, Arınmış.
BERİA: (Ar.) Ka. Olgunluk ve güzelliğiyle akranlarından üstün olan
sevgili.
BERİD: (Ar.) Er. 1. Haberci. 2. Eskiden müslüman devletlerde posta ve
haber alma örgütünün adı.
BERİN: (Fars.) Er. 1. En yüksek, çok yüce. 2. Soylu.
BERİRE: (Ar.) Ka. İnam ve ihsan sahibi. Saliha ve vazifesini yapan
hanım.
BERK: (Tür.) Er. 1. Sağlam, kuvvetli. 2. Katı, sert. Şiddetli. 3. Hızlı.
4. Orman. 3. An, şimşek, yaprak.


BERKA: (Ar.). Kuzey Afrika'da eski bir şehir. Kadın ve erkek adı
olarak kullanılır.
BERKAN: (Ar.) Er. 1. Şakıma, panldama. 2. Kıvırcık tüylü kuzu postu
kürkü.
BERKANT: (Tür.) Er. Güçlü, bozulmaz, yemin.
BERKA Y: (Tür.) Er. (bkz. Berk).
BERKE: (Tür.) Er. 1. Kama. 2. Altınordu hükümdarı. Cengiz Han'ın torunu
ve Cuci'nin 3. oğludur. K
BERKEL: (Tür.) Er. güçlü el.
BERKER: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam kişilikli.
BERKİ: (Tür.) Er. Şimşek gibi parlak.
BERKİN: (Tür.) Er. Sağlam güçlü kuvvetli.
BERKKAN: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
BERKMAN: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam, kişilikli. M'iS
BERKSAN: (Tür.) Er. Güçlü taranan kimse.
BERKSOY: (Tür.) Er. (bkz. Berksan). ;' ;
BERKSU: (Tür.) Er. Soğuk ve keskin su.
BERKÜN: (Tür.) Er. Sağlam, güçlü tanınmış.
BERK YARUK: (Tür.) Er. Selçuklu Sultanı. (Öl. 1104). Melikşah'ın
oğlu.
BERMAL: (Fars.) Ka. Dağ tepesi, doruk. (bkz. Şahika, zirve).
BERNA: (Fars.) Genç delikanlı, yiğit. Kadın ve erkek için
kullanılır.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BERRA: (Ar.). Doğru sözlü, hayır işleyen kimse. Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
BERRAK: (Ar.) Ka. 1. Duru, saf, bulanık olmayan, nurlu. 2. Şimşek,
parıltı. 3. Kulağa hoş gelen ses.
BERRAKA: (Ar.) Ka. Aydınlık görünüşlü güzel kadın.
BERRAN: (Fars.) Ka. Kesen, kesici, keskin.
BERRİN: (Fars.) Ka. Yüksek yüce.
BERŞAN: (Fars.) Ka. Ümmet. Bir peygamberin din ve kitabını kabul ve
tasdik eden kimse.
BERŞE: (Tür.) Ka. Hep, bütün, çok.
BERTER: (Fars.) Er. Üstün, yüksek nitelikli, değerli.
BERZALİ: (Ar.) Er. Ebu'lKasım b. Muhammed. Arap
tarihçilerindendir.
BERZEN: (Fars.). Yöre, mahalle, yol. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
BESALET: (Ar.). Korkusuzluk, yüreklilik. Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
BESAMET: (Ar.) Ka. Güleryüzlülük, şenlik.
BESİM: (Ar.) Er. Güleryüzlü, güleç adam.
BESİME: (Ar.) Ka. (bkz. Besim).
BESTE: (Fars.) Ka. 1. Kapalı, bağlı, bitiştirilmiş bağlanmış. 2. Müzikte,
şarkının makam ve ahengi.
BEŞUŞ: (Ar.) Ka. 1. Okşadıkça süt veren deve. 2. Araplarca çok meşhur ve
meş'um bir kadın.
BEŞAREDDİN: (Ar.) Er. Dinin müjdesi. Türk dil kuralına göre "d/t"
olarak kullanılır.
BEŞARET: (Ar.) Ka. 1. Müjde, muş


tu, iyi haber. 2. Güler yüzlülük, gülümseme.
BEŞİR: (Ar.) Er. 1. Müjde getiren müjdeci. 2. Güleryüzlü güleç adam.
Kur'ani bir kavramdır. İnsanlara Allah'ın emir ve nimetlerini, cennet vemükafatı haber veren peygamberler ve Kur'ân için kullanılmıştır. BEŞİRE:
(Ar.) Ka. 1. Müjde geüren, müjdeci. 2. Güleryüzlü, güleç hanım
BETİK: (Tür.) Er. Yazılı olan şey, yazılmış yapıt.
BETİM: (Tür.). 1. Bir nesnenin kendine özgü belirtilerini tam ve açık bir
biçimde, söz ya da yazıyla anlatma, tasvir. 2. Herhangi bir şeyin resmi ya da
heykeli.
BETÜL: (Ar.) Ka. 1. Bakire. 2. Erkekten çekinen, erkeklere yaklaşmayan
namuslu kadın. 3. Ay n kök salan fidan. 4. Hz. Meryem'in lakabı. 5. Hz. Muhammed
(s.a.s)'in kızı Hz. Fatıma'nmlakabıBETÜLAY: (bkz. Betül).
BEYAN: (Ar.). 1. Bildirme, söyleme, açıklama. 2. Belagat ilimlerinden
ikincisi. 3. Belli apaçık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BEY ATİ: (Ar.) Er. 1. Gece uyuma, gece iş görme, geceyi işiyle geçirme.
2. Türk müziğinin en eski makamlarından olup, hala kullanılmakta olan bir
makamdır.
BEYAZ: (Ar.) Ka. 1. Ak, en açık renk. 2. Aydınlık. 3. Deri rengine göre
bir insan ırkı. 4. Yumurta akı. Mahalli yerlerde kadın adı olarak
kullanılmaktadır.
BEYAZIT: (Ar.) Er. Ebû Yezid, Yezid'in babası, kısaltılmıştır.
Arapça'dan Türkçeleşmiş.
BEYBOLAT: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü, saygın kimse.
BEYBARS: (Tür.) Er. (bkz. Baybars).
BEYCAN: (Tür.) Er. (bkz. Beybolat).
BEYDA: (Ar.) Ka. 1. Tehlikeli yer. 2. Sahra, çöl. 3. Mekke ile Medine
arasında düz bir yer.
BEYHAK: (Ar.) Er. Horasan'ın Nişabur eyaletinde bir bölge.
BEYHAKİ: (Ar.) Er. elBeyhaki: Arap müellifi olup muhaddis ve
Şafii fakihlcrindcndir.
BEYHAN: (Tür.) Ka. Hükümdarların üstünü. Seçkin han. Beyhan
Sultan: Mustafa III. kızı.
BEYKAL: (Tür.) Er. (bkz. Beycan)BEYKAN: (Tür.) Er. (bkz. Beycan)BEYREK: (Tür.) Er. 1. Çok nazik, efendi, bey. 2. Hüzünlü.
BEYSAN: (Tür.) Er. (bkz. Beycan)BEYSUN: (Tür.) Ka. Nazik insan.
BEYTİYE: (Ar.) Ka. Eve ait, evle ilgili.
BEYTÖRE: (Tür.) Er. Baş adet, adetleri yerine getiren.
BEYZA: (Ar.) Ka. 1. Daha ak, çok beyaz. 2. Günahtan kaçınmış. Günahla
kirlenmemiş.
BEYZADE: (Tür.) Er. 1. Beyoğlu. 2. Soylu kimse. Farsça'dan birleşik
isim olarak Türkçeleştirilmiştir.
BEYZAVİ: (Ar.) Er. Beyzavi (Abdullah b. Ömer).
İran'da yaşamış Tef


sir ve Kelam alimi. Şafii mezhebindendir. Tefsirin yanında fıkıh usulü, kelam ve
irab hakkında eserler vermiştir.
BEZEN: (Tür.) Ka. Süs, benek, zinet.
BEZMİ ALEM: (Ar.) Ka. Dünya meclisi, sohbet toplantısı. Bezmi
Alem Sultan. Sultan Abdülmecid'in annesi.
BİCAN: (Fars.) Er. 1. Cansız, ruhsuz. 2. Canını esirgemeyen, şehit.
BİDAYET: (Ar.) Ka. Başlama, başlangıç.
BİDİL: (Tür.) Er. Hindistan'da yerleşmiş Farsça yazan büyük Türk
şairi.
BİGE: (Tür.) Ka. Evlenmemiş, çocuğu olmamış.
BİHRUZ: (Fars.) Ka. İyi gün, güzel gün anlamında. Bihruze Hatun:
Şah İsmail'in zevcesi. Çaldıran'da yenilip her şeyini bırakan Şah İsmail'in
zevcesi.
BİHTER: (Fars.) Ka. Pek iyi, daha iyi.
BİHTERİN: (Fars.) Ka. En iyi, pek iyi.
BİKE: (Tür.). Benzersiz, eşsiz. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BİLAD: (Ar.) Er. Şehirler bölge, eyalet, memleket isimlerini ifade
için terkiplerde kullanılır.
BİLAL: (Ar.) Er. Su gibi ıslatan, ıslatış, ıslaklık. Bilal b.
Raba: İslamın ilk müezzini, Habeş asıllı olup İslamı köle olarak ilk kabul
edenlerden birisidir.
BİLAN: (Tür.) Er. Süslü ve işlemelikılıç kemeri.
BİLAY: (Tür.). Ay gibi asil ol. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BİLDAR: (Fars.) Er. 1. Bel, belleyen, yer kıran, kürek çeken. 2. İstihkam
neferi.
BİLEK: (Tür.) Er. Güç, kuvvet.
BİLEN: (Tür.) Er. Bilgili, görgülü, anlayışlı. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.
BİLGE: (Tür.). Bilgili, iyi geniş, derin, bilgi sahibi kimse.
Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
BİLGEALP: (bkz. Bilge).
BİLGEHAN: (Tür.) Er. Göktürk hakanı (683734). Babası Kuüuğ İlteriş
Han'dır.
BİLGE HATUN: (Tür.) Ka. KuÜuk Han'ın annesi. Türk hükümdarı (VIII.


yy).
BİLGEKAĞAN: (Tür.) Er. (bkz. Bilge). Bilge Kağan (683734). Göktürk
hakanı. İkinci Göktürk hanedanlığının kurucusu.
BİLGEKAN: (Tür.) Er. Bilgin soydan gelen.
BİLGEN: (Tür.) Ka. (bkz. Bilge)BİLGER: (Tür.) Er. Akıllı, bilgili, bilge, bilgin.
BİLGİN: (Tür.). Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da
kullanılmaktadır). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BİLGİNUR: (t.f.i.) Ka. Bilginin ışığı, bilginin aydınlığı.
BİLGİSER: (t.f.i.) Ka. (bkz. Bilginer).
BİLGİYE: (Tür.) Ka. Bilgin hanım. Yanlış yapılmış isimlerdendirBİLGÜN: (Tür.) Ka. (bkz. Bilgin).
BİLKAN: (Tür.) Er. Bilgili.
BİLLUR: (Ar.) Ka. 1. Bazı cisimlerin tabi olarak aldıkları geometrik
şekil. 2. Duru, berrak, kesme cam, kristal. 3. Necef taşı. (Meç.) Temiz, pınl
pırıl insan.
BİLMEN: (Tür.) Er. Bilen, anlayan, bilgili.
BİLSEN: (Tür.) Ka. Kendini bilBİLTAY: (Tür.) Er. (bkz. Bilmen)BİNALI: (Ar.) Er. Ali'nin oğlu.
BİNALP: (Tür.) Er. Yiğitler.
BİNAY: (Tür.) Ka. Bin tane ay, çok kuvvetli ışık.
BİNHAN: (Tür.) Ka. Hanların hanıBİNKAN: (Tür.) Er. Soylu kanlar.
BİNNAZ: (Tür.) Ka. 1. Nazlı. 2. Cilveli. 3. Allah'a yalvaran.
BİNNUR : (Tür.) Ka. 1. Nurla özdeşleşmiş. 2. Bin tane nur.
BİNTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Binkan).
BİRANT: (Tür.) Er. 1. Özel, tek yemin. 2. Özelliği olan yemin.
BİRAT: (Tür.) Er. 1. Asil, soylu, bir aileye mensup. 2. İlk erkek çocuğa
verilen isim.
BİRAY: (Tür.) Ka. Ay gibi tek, eşsiz.
BİRCAN: (Tür.) Er. Tek, eşsiz. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BİRCE: (Tür.) Ka. Tek, eşsiz, biricik.
BİRCİS: (Ar.) Ka. Gezegen, Jüpiter, müşteri yıldızı
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BİRDAL: (Tür.) Er. Bir tane, tek dal.
BİRGE: (Tür.) Er. 1. Kamçı. 2. Birlikte, beraber.
BİRGİ: (Tür.) Ka. Baü Anadolu'da İzmir ilinin Ödemiş ilçesinin
merkezi, Bozdağ eteklerinde kurulmuştur.
BİRGİT: (Tür.) Er. Birleşik, birleşmiş, birlik almış.
BİRGİVİ: (Tür.) Er. Birgivi: Büyük din ve dil alimi (d.
1522) İmam Birgivi lakabıyla şöhret olmuş, vasiyetnamesi ve ilmihali o dönem
halkının ihtiyacını karşılamıştır.
BİRGÜL: (Tür.) Ka. Bir tane, tek


gül. Kıymetli gül.
BİRHAN: (Tür.) Er. Tek yönetici.
BİRİM: (Fars.) Ka. Bir tanem, biriciğimBİRKAN: (Tür.) Er. Soylu.
BİRKE: (Ar.). 1. Büyük havuz. 2. Gölcük. 3. Göğüs. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.
BİRMA: (Hint.). Çin Hindi'nde bir yer. Birmanya diye de tanınır.
Birmanya müslümanları ülkelerinin % 30'una ulaşmışlardır. Erkek ve kadın
adı olarak kullanılır.
BİRMEN: (Tür.) Er. Tek olan, benzeri olmayan kimse.
BİROL: (Tür.) Er. Tek ad, bir ol.
BİRSEN: (Tür.) Ka. Sadece sen, tek sen.
BİRSEV: (Tür.) Ka. Tek sevgili. BİRSİN: (Ar.) Ka. YoncaBİRTAN: (Tür.) Er. Bir tane, tek.
BİRUN: (Fars.) Er. 1. Dışarı. 2. Dış harici. 3. Osmanlı Devleti'nde saray
dışında vazifeli memurlar. ;
BİRÛNÎ: (Fars.) Er. Reyhan Muhammed b. Ahmed elBiruni: Büyük
İslam bilgini (973Gazne 1048). İbn Sina'dan ders altı. Hindistan'a gitti.
Sanskritçe öğrendi. Pozitif ilimlerin hepsiyle ilgilendi ve bu konuda birçok
kitap yazdı.
BİSTAMİ: (Fars.) Er. (bkz. Bistem). Bayezid Bistami:
Ünlü mutasavvıf, hayatı hakkında çok az şey bilinmektedir.
BİSTEM: (Fars.) Er. Horasan eyaletinde ElBürz eteklerinde bir
şehir. Hüsrev 2. Pervizin dayısı Bistam tarafından kurulduğu için bu ismi
almıştır. Elmaslanyla ünlüdür.
BİŞAR: (Fars.) Er. 1. Esir tutsak. 2. Altın, gümüş kakmalı işlemeler. 3.
Saçılan şey, saç. 4. Güçsüz, dermansız.
BİŞR: (Ar.) Er. Güler yüzlü kişi, güleç, sevimli. Bişr b. Bera':
Sahabedendir. Babası Bera' b. Marun Akabe beyatma katılanlardandı. Bişr, iyi bir
savaşçı ve okçuydu. Yahudi bir kadının verdiği zehirli eti yiyince zehirlenerek
şehid oldu.
BİTENGÜL: (Tür.) Ka. Güllerin bitmesi.
BOĞAÇ: (Tür.) Er. Küçük yaşta boğa öldürdüğü için kendisine bu ad
verilen, Dede Korkut hikayelerindeki bir kahraman. Dirse Han'ın oğlu.
BOĞAÇHAN: (bkz. Boğaç).
BOĞATAŞ: (Tür.) Er. Ünlü Türk beylerinden biri.
BOLGAN: (Tür.) Er. Eski Türk adlanndan.
BOLHAN: (Tür.) Er. (bkz. Bolgan).
BORA: (İtal.) Er. Araziden çıkan şiddetli rüzgar.
BORAN: (Tür.) Er. Rüzgar, şimşek, gökgürültiisü, sağanak yağmurun
birlikte olduğu iklim hadisesi. Boran Hatun: Emevi halifesi Me'mun'un
zevcesi.
BORANALP: (bkz. Boran).
BORATAY: (bkz. Boran).
BOYLA BAĞA TARKAN: (Tür.) Er. Anlamı iyice bilinmemekle birlikte.
Orhun yazıtlarında vezir Tonyukuk'a verilen unvan olarak geçer.
BOYLA KUTLUG YARGAN: (Tür.) Er. Eski Türklerde birleşik rütbe
unvanı. Suci yazıtında Kırgız kabilesinden Yaplakar Kan Ata'nın unvanı olarak
geçer.
BOYLAN: (Tür.) Er. Kibirli, mağrur.
BOYRAZ: (Tür.) Er. Kuzey rüzgarı.
BOYSAN: (Tür.) Er. Uzun boylu, yakışıklı delikanlı.
BOYSEL: (Tür.). Uzun boylu. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
BOZAN: (Tür.) Er. Büyük Selçuklu Emiri. Selçuklu Sultanı Melikşah'a
büyük yardımları dokundu. Kazanılan birçok zaferde etkin rol oynadı.
BOZBEY: (Tür.) Er. Kır beyi, gri. BOZBORA: (Tür.) Er.
Fırtına.
BOZDOĞAN: (Tür.) Er. Bir şahin türü.
BOZER: (Tür.) Er. Beyaz tenli.
BOZKAYA: (Tür.) Er. (bkz. Bozer).
BOZKURT: (Tür.) Er. Göktürk efsanelerinde yer alan kutsal hayvan. BOZUN: (Tür.) Er. 1. Büyük Selçuklu emirinin adı. 2. Sürülmemiş tarla.
BOZYEL: (Tür.) Er. Yağmur getiren lodos rüzgarı.
BOZ YİĞİT: (Tür.) Er. (bkz. Bozer).
BÖKE: (Tür.) Er. 1. Kahraman, güçlü kimse. 2. Önder, başkan, reis. 3.
Kabadayı, cesur efe. 4. Güreşçi, pehlivan.
BÖRÇETİN: (Tür.) Er. Eski tarihçilere göre Türkleri Ergenekon'dan
kurtaran demircinin adı.
BÖRİTİGİN: (Tür.) Er. Karahanlı hükümdarı. Maveraünnehir'e hakim
oldu. Bastırdığı paralarda İbrahim b. Nasr adıyla anılır (XI. yy.).
BUDAK: (Tür.) Er. 1. Ağacın dal olacak sürgünü. 2. Dal. 3. Dalın gövde
içindeki sert bölümü.
BUDUN: (Tür.) Er. Halk, kavim, ahali.
BUDUNALP: (bkz. Budun).
BUĞRA: (Fars.) Er. 1. Büyük erkek deve, iki hörgüçlü deve. 2. Turna kuşu,
turna sürüsünün önünde uçan turna horozu. 3. Harizm hükümdarlarından birinin
lakabı.
BUĞRAHAN: (f.t.i.) Er. 1. X. yy.'ın başlannda Orta Asya'daki yağma
boyundan, çıkan ve ilk İslam devletinin Türk hükümdarlarının birçoğuna verilen
unvan. 2. İliğ ve Karahanlı sülalesinden birçok hükümdarların ünvanıdır.
Tank Buğra, Saltuk Buğra.
BUHAYRA: (Ar.) Ka. 1. Küçük deniz. 2. Mısır'm kuzeybatısında bir şehir.
BUHRİ: (Ar.) Er. 1. Tütsüye ait. 2. Denize ait.
BÜHTAN: (Ar.). Yalan, iftira. İsim olarak kullanılmaz.
BUKA: (Ar.). 1. Ülke, yer. 2. Büyük bina. 3. Ben, benek.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Buka Han: Altınordu devletinin
Bayagut boyundan Nogay Yarguçi adlı prensin oğlu.
BUKET: (Fars.) Ka. Çiçek demeti.
BUKLE: (Fars.) Ka. Kıvrılmış, küçük lüle şeklinde saç.
BULAK: (Tür.) Er. Kaynak, pınar, çeşme.
BULGAR: (Tür.) Er. Olgun, bilgili, görgülü, hoşgörülü kimse.
BULUT: (Tür.). Su buharlarının yoğunlaşmasıyla meydana gelen ve
gökyüzünde mahiyetine göre farklı yükseklikte bulunan hava kütlesi. Erkek
ve kadın adı olarak kullanılır.
BUMİN: (Tür.) Er. Göktürk devletinin kurucusu (Öl. 552). Avarlarla
arası açılınca, savaşarak onları çökertti ve merkezi Ötüken olmak üzere Göktürk
devletini kurdu (552). Aynı yıl öldü.
BUMİNHAN: (Tür.) Er. (bkz. Bumin).
BURAK: (Ar.) Er. BerkYıldırımdan türetilmiştir. Hz.
Muhammedin Mirac'daki bineği. Kur'an'da böyle bir isim geçmemekle beraber, İslam
kay


naklarında böyle bir binitin olduğuna dair rivayetler vardır. Burak Reis:
(Öl. 1499). Osmanlı denizcilerinden.
BURCU: (Tür.) Ka. Güzel koku.
BURÇ: (Ar.) Er. 1. Süryanice Burgus kelimesinin Arapçalaştınlmış hali. 2.
Kalenin köşelerine yapılan daha yüksek ve daha kalın çıkıntı kule. 3.
Yuvarlak bina. 4. Güneşin ayrıldığı oniki kısımdan herbiri. 5. Tek hisar. ,
BURÇAK: (Tür.). Baklagillerden, taneleri yemiş olarak kullanılan
bir bitki. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BURÇHAN: (Tür.) Er. (bkz. Burç)BURÇİN: (Tür.) Ka. Dişi geyikBURHAN: (Ar.) Er. 1. Delil hüccet. 2. Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan
ayıran delil. 3. İlahi aydınlık.
BURHANEDDİN: (Ar.) Er. Dinin delili. Burhaneddin Mahmud b.
Taceddin elBuhari (Öl. 1149). Hanefi fıkıh alimi. Önemli yapıtı. elMuhit
elBuhari'dir. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
BURKAN: (Tür.). Uygur Türklerinin Budaya verdikleri ad. İsim
olarak kullanılmaz.
BURKHAN: (Tür.). Put, heykel, Buda heykeli. İsim olarak
kullanılması yanlıştır.
BUSE: (Fars.) Ka. Öpüşmek, öpmek. İslâmî ahlâka aykırı olduğu
için isim olarak kullanılmaz.
BUYAN: (Tür.). 1. Mutluluk, uğur, talih. 2. İyi biliş, sevab. Erkek
ve kadın adı olarak kullanılır.
BUYRUK: (Tür.) Er. 1. Belirli bir davranışta bulunmaya zorlayıcı güç. 2.Egemen. 3. Emir. 4. Kendi başına hareket eden. BUYRUKALP: (bkz.
Buyruk).
BÜKLÜM: (Tür.) Ka. Bükülmüş kıvrılmış şeylerin oluşturduğu halka.
BÜLBÜL: (Ar.) Ka. 1. Sesinin güzelliğiyle ünlü ötücü kuş. 2. Sesi çok
güzel olan kimse. Bülbül Hatun: Bayezid H.'in eşi. (Öl. Bursa 1515).
Şehzade Ahmed'in annesi.
BÜLENT: (Fars.) Er. Yüce yüksek, ala, ulu,
BÜNYAMİN: (Ar.) Er. Yakub peygamberin en küçük oğlu.
BÜRDE: (Ar.) Ka. 1. Hırka, Arapların gece üzerlerine örttükleri, gündüz
giyindikleri elbise. 2. Ka'b b. Züheyrin yazdığı kaside. Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.s) tarafından beğenilmiş ve Peygamberimiz hırkasını çıkararak
şaire giydirmiştir. Bu yüzden bu kaside "Kasidei bürde" olarak tanınır.
BÜRGE: (Tür.). Bir yerde duramayan canlı, taşkın kimse. Erkek
ve kadın adı olarak kullanılır.
BURKAN: (Ar.) Er. Yanardağ, volkan.
BÜRKE: (Ar.) Ka. 1. Martı. 2. Havuz, gölcük.
BÜŞRA: (Ar.) Ka. Müjde, sevinçli haber.
BÜTE: (Tür.) Ka. Fidan.
BÜTEYRA: (Ar.) Ka. 1. Güneş. 2. Sabah.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
C ile başlayan isimler


CABGU: (Ar.) Er. 1. Efendi, 2. Bey. 3. İleri gelen, saygın kimse.
CABİR: (Ar.) Er. 1. Cebreden, zorlayan. 2. Galip gelen. 3. Aziz ve kuvvetli olan. Allah'ın hükümlerini uygulamada güç kullanan. 4. Kırıkçı, kırık sancı. Cabir b. Abdullah b. elEnsari: Sahabedendir (603697). Birinci Akabe Bey'atından sonra müslüman oldu. Rasulullah'ın bütün savaşlarına katıldı. Sahabenin bilginlerindendi. Kendisinden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir.
CABİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Cabir).
CABİYE: (Ar.) Ka. 1. Hazine (bkz. Semahat). 2. Şam'ın güneybatısında, Çavlan'da bir yer. 3. Havuz.
CAFER: (Ar.) Er. Küçük akarsı. Çay. Cafer b. Muhammed: Lakabı esSadık olup 12 imamın 6,'ncısıdır. Muhammed b. elBakır'ın yerine imamete geçmiştir. Caferi Tayyar: Hz. Alinin kardeşi olup, Mute savaşında bayrak tutarken iki elini de kaybederek şehid olmuştur. Bugün Mute civarında kabri bulunmaktadır.
CAHİD: (Ar.) Er. Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan. Bu kelime Kur'anı Kerim'de "cihad et". "Allah yolunda savaşa çık" anlamında kullanılmıştır. Dil kuralında "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CAHİDE: Ka. (bkz. Cahid).
CAHİZ: (Ar.) Er. 1. Gözü pek, yürekli, cesur kimse. 2. Patlak gözlü. Daha çok lakap olarak kullanılmıştır. Cahiz b. Ebû Osman, Basra Mutezile kelamcılannın ileri gelenlerinden. Bir köle olduğu halde ilimde ilerlemiş ve devrinin ünlü simalarından olmuştur.
CAİZ: (Ar.) Er. 1. Geçer. 2. Caiz, İslam'ın mumaleta taalluk eden 5 ahkamından biridir. 3. İşlenmesi, yapılması "müsaade alınabilir" anlamında olup, seran yasaklanmayan her fiili içerir.
CAİZE: (Ar.) Ka. 1. Armağan, hediye. 2. Yol yiyeceği, azık. 3. Eski şairlere yazdıkları methiyeler için verilen bahşiş.
CALİB: (Ar.) Er. Çekici, celbedici, cazib.
CALİBE: (Ar.) Ka. Kendine çeken, celbeden, çekici.
CALP: (Ar.) Er. Güçlü, kuvvetli, gayretli.
CALUT: (Ar.) Er. Calut, Ad ve Semud kavimlerinin soyundandır. Hz. İsmail'den evvel bir müddet Beni İsrail'e hükümdar oldu. Onlara zulmetti. Filistin'de yaşayan Berberilerin krallarına Calut adı veriliyordu. Filistinlilere yaptığı zulümden dolayı Hz. Davud tarafından öldürülmüştür. Kur'anı Kerim'da üç yerde ismi geçmektedir (elBakara, 249250251). İsim olarak tercih edilmez.
CAMİ: (Ar.) Er. 1. Derleyen, toplayan. 2. İçine alan. 3. Cuma namazı kılınan mescid. 4. En az sekiz bablık hadis kitabı. Molla Cami: İranın XV. asırda yetişmiş büyük mutasavvıf, mütefekkir, alim ve şairi. Asıl adı Mevlana Nureddin Abdurrahman b. Nizameddin'dir. Birçok manzum ve mensur eserleri vardır.
CAN: (Fars.) Er. 1. Can, ruh. Hayat. 2. Güç, kuvvet, hayatiyet, dirilik. 3. Gönül, yakın dost, çok sevilen arkadaş. 4. Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarında dervişlerin birbirlerine hitabı. 5. Kişi, fert. 6. Sevgili.
C ANAL: (Tür.). 1. Gönül al. Kendini sevdir, sevilen biri ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANALP: (Tür.) Er. Özünde yiğitlik, güçlülük olan kimse. Cana yakın yiğit.
CANAN: (Fars.) Ka. Sevgili, gönül verilmiş, sevilen kadın.
CANAY: (Tür.). Ay gibi temiz, saf, parlak kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANAYDIN: (Tür.) Er. Özü temiz, aydınlık ruhlu kimse.
CANBEK: (Tür.) Er. 1. Özü pek. 2. Güçlü kişilikli kimse. Canbek Giray (15681636): Kınm hanı. Devlet Giray'ın torunu. Şakay Mübarek Giray'ın oğlu. Selamet Giray'ın son zamanlarında kalgay (veliaht) oldu. Arkasından han oldu. IV. Murat tarafından Rodos'a sürüldü. CANBERK: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam kimse.
CANBEY: (Tür.) Er. Canım gibi sevgili.
CANBULAT: (Tür.) Er. Canbulat enNaşirî. Mısır Memlûk sultanı. Yaşbekin kölesiydi. Yaşbek, Canbulat'ı Sultan Kayıtbay'a sattı. Kayıtbay kendisine önemli görevler verdi. Halep ve Şam valiliğine kadar yükseldi. 1500 yılında sultanlığı ele geçirdi.
CANDAN: (Tür.) Ka. 1. Samimi, içten, kalbi. 2. Yakınlık belirten davranış.
CANDANER: (Tür.) Er. İçten, samimi, dost kimse.
C AND AR: ((Tür.) Er. 1. Silah taşıyan, can ve dar isimlerinden müteşekkil birleşik isim. 2. Osmanlı'da, hassa askeri, kılıç askeri, idam hükümlerini infaz eden kimse. 3. Jandarma. Muhafız.
CANDEĞER: (Tür.) Er. Uğrunda can verilecek kadar güzel, değerli, sevilen.
CANDEMİR: ((Tür.)Er. Özü güçlü, demir gibi sağlam kişilikli.
CANDOĞAN: (Tür.) Er. Cana doğan.

CANEL: (Tür.) Er. İçten uzatılan el, dostluk eli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANER: (Tür.) Er. Delikanlı, genç, dinamik. Can ve er kelimelerinden birleşik isim.
CANFEDA: (Fars.). Canım veren, özverili kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Canfeda Hatun: III. Murad'ın annesinin en gözde cariyesi ydi. Harem kethüdalığına getirildi ve sarayda büyük nüfuz kazandı.
CANFER: (Fars.) Er. 1. Aydın bilgili. 2. Güçlü saygın.
CANFEZA: (Fars.) Ka. Can artıran, cana can katan.

CANGİRAY: (Tür.) Er. (bkz. Giray).
CANGÜL: (Tür.) Ka. 1. Gül gibi canlı. 2. Güzel, temiz kimse.
GANG ÜN: (Tür.) Er. Doğduğu gün çok sevinilen kimse.
CANGÜR: (Tür.) Er. Canlı, neşeli kimse.
CANİB: (Ar.) Ön taraf, cihet. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
CANİPEK: (Tür.) Ka. Yumuşak huylu (kimse).
CANKAN: (Tür.) Er. Soyu temiz, asil kimse.
CANKUT: (Tür.) Er. 1. Kişinin mutluluğu talihi, şansı, uğuru. 2. Mutlu talihli kimse.
CANNUR: (Tür.) Ka. Özü aydınlık, nurl

u kimse.
CANOL: (Tür.) Er. Canım ol, can gibi içten ol.
CANRUBA: (Fars.) Ka. – Gönül alan, sevgili.
CANSAL: (Tür.) Er. (bkz. Can). Can ve sal kelimelerinden birleşik isim.
CANSEL: (Tür.) Ka. Hayat veren su. Can ve sel kelimelerinden birleşik isim.
CANSEN: (Tür.). Sen cansın, sevilensin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANSER: (Tür.). (bkz. Can). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANSES: (Tür.) Ka. (bkz. Canser). CANSET: (Tür.) Ka. Küçük kraliçe, prenses.
CANSEVER: (Tür.) Ka. (bkz. Cansın).
CANSIN: (Tür.) Ka. Canım gibisin, carumsın.
CANSOY: (Tür.) Er. Asil, soylu, cana yakın.
CANSU: (Tür.) Ka. 1. Hayat veren su, tazelik. 2. Sevgili, sevimli.
CANSUN: (Tür.) (bkz. Cansu). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CANTEKİN: (Tür.) Er. Tek can, eşsiz can.
CANTEZ: (Tür.) Er. Tez canlı, aceleci.
CANTÜRK: (Tür.) Er. İyi hasletlere sahip Türk.
CANVER: (Tür.) Er. Canlı, haşere.
CARULLAH: (Ar.) Er. Allah'a yakın. Allah dostu. Carullah Zemahşeri: Müfessir, alim.
CAVİD: (Fars.) Er. Baki, daimi, ebediCAVİDAN: (Fars.) Ka. Daimi kalacak olan, sonrasız, ebedi.
CAVİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Cavidan).
CAVlT: (Fars.) Er. (bkz. Cavid).
CAZİM: (Ar.) Er. 1. Kesin. 2. Kesin kararlı. Cazim Mehmed: Türk şair (1725).
CEBBAR: (Ar.) Er. 1. Cebreden, zorlayıcı. 2. Kuvvet, kudret sahibi Allah, Allanın isimlerinden. 3. Becerikli. 4. Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.
CEBE: (Ar.) Er. 1. Zırh. 2. Osmanlıda silah ihtiyacını karşılayan aracın adı. Cebeci ocağı, Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla ilga edilmiş, kaldırılmıştır. Cebe Ali Bey: Türk komutan (XV. yy.) istanbul'un fethine kendi sipahileriyle katıldı. Ele geçirdiği kapı kendi adıyla anıldı. Cibali kapısı.
CEBEL: (Ar.) Er. 1. Dağ. 2. Tarıma elverişsiz arazi.
CEBERUT: (Ibr.) Er. İbranice "kudret" anlamına gelmektedir. Yeni Eflatuncu filozoflar ile işraki felsefesine tabi olan mutasavvıflara verilen ad.
CEBİR: (Ar.) Er. 1. Zorlamak. 2. Düzeltme, onarma. 3. Kırık veya çıkık bir kemiği yerleştirip sarmak.
CEBİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Cebir).
CEBRAİL: (Ar.) Er. 1. Peygamberlere vahiy getiren dört büyük melekten biri. 2. Cibril, İbranice Allah’ın kulu. 3. Az çok zorla olgunlaştırmak. Cebrail b. Ömer: Batı Karahanlı hükümdar (l0991102).
CEDİS: (Ar.) Er. Arabistanm yerli kabilelerinden birinin adı.

CEHDİ: (Ar.) Er. Uğraşan, çalışan. Çaba ve gayret gösteren.
CEHİD: (Ar.) Er. Çalışma, çabalama, uğraşma. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CEHM: (Ar.) Er. Cehm b. Safvan: islam kelamcısı. Mürcie ve Mutezile kelamından kendisine ait inanç kaidelerini belirleyerek özel bir akım geliştirmiştir. Öğrencileri II. yy.'a kadar Cehmiye inancını taşıyarak, Tirmiz'de yaşadılar. Daha sonra Eş'ariye mezhebine girmişlerdir.
CEHVEN: (Ar.). Kurtuba'da yerleşmiş, birçok alim, fakih, vezir yetiştirmiş meşhur bir Arap ailesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CELADET: (Ar.). 1. Gözüpeklik. 2. Yiğitlik. 3. KahramanlıkCELAL: (Ar.) Er. 1. Büyüklük, ululuk azamet. 2. Hiddet, öfke. 3.
Allah'ın "Kahhar, cebbar, mütekebbir" gibi sertlik ve büyüklük ifade eden sıfatlan. Kur'an'da Rahman suresi 27, 78. ayetlerde geçmektedir. Zül Celali; Celal sahibi Allah.
CELALEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dini savunan. 2. Dinin ululadığı, övdüğü. Celaleddin Harizmşah: Son Harizm hükümdarı (Öl. 1231). Celaleddin Rumi: Ünlü Türk mutasavvıfı, Mevlana. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CELASUN: (Tür.) Er. 1. Kahraman, cesur, atak, delikanlı, yiğit. 2. Genç sağlıklı, gürbüz. CELAYİR: (Tür.) Er. Moğol kavminin bir kolu olup birçok kabileyi bünyesinde toplamıştır. Celayirliler devleti, kendisine İlhanlılar devletini örnek almıştır.
CELİL: (Ar.) Er. 1. Büyük, ulu. (bkz. Celal). Allah için sıfat olarak kullanılır. 2. Osmanlı devletinde vezir ve müşir rütbelerinde bulunanlara hitapta bu sıfat kullanılırdı. 3. Güzel sanatlarda bir yazı stili.
CELİLAY: (a.t.i.). Ulu, yüce ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CELİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Celil).
CELVET: (Ar.) Er. 1. Yerini yurdunu terk etmek. 2. Tasavvufta, kulun,
Allanın sıfatlarıyla halvetten çıkışına ve fena fillahda fani oluşuna denilir.
Celvetiye; Aziz Mahmud Hüdayi'nin kurduğu tarikatının adı.
CEM: (Ar.) Er. 1. Toplama, biraraya getirme, yığma. 2. Hükümdar, şah.
3. Süleyman Peygamberin lakabı. 4. Büyük İskender'in lakabı. Cem Sultan: Fatih
Sultan Mehmed'in Çiçek hatundan olma oğlu (14591495).
CEMAL: (Ar.) Er. Yüz güzelliği, zahiri ve batini güzellik. Allah'ın
rahmetle tecellisi. Allah'ın lütuf, ihsan, rıza sıfatlarının karşılığı.
CEMALLEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin cemali, parlak yüzü. Daha çok şeref
unvanı olarak kullanılmıştır. elCevad elİsfahani tarafından ilk defa
kullanılmıştır.
CEMALULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü, bağışı.
CEMİL: (Ar.) Er. 1. Güzel erkek. 2. İyilikle anma. 3. Eskiden
okullarda verilen basan kağıdı.
CEMİLE: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. 2. Gönül almak amacıyla yapılan
davranış. 3. İlk Emevi devrinde yaşamış meşhur Arap şarkıcısı.
CEMİNUR: (Ar.) Ka. Işık, nur topluluğu, çok nurlu, aydınlık kimse.
CEMRE: (Ar.) Er. 1. Ateş. 2. Kor halinde ateş. 3. Şubat ayında azar
azar artan sıcaklık. 4. Hacıların Mina'da şeytan taşlaması. Küçük taş parçası.
Arafat'ta hacıların şeytan taşlamaları.
CEMŞASB: (Fars) Er. 1. Hz. Süleyman. 2. Cemşid'in oğlu.
CEMŞİD: (Fars.) Er. Cemşasb'ın babası.
CENAB: (Ar.) Er. "Yan"manasına gelir. Şeref, onur ve büyüklük terimi
olarak kullanılır. Hazret, Cenabı Hakk, Cenabı Halik, Allah. Dil kuralı
açısından "b/p" olarak kullanılmaktadır.
CENAN: (Ar.) Ka. Kalb, yürek, gönül.
CENGAVER: (Fars.) Er. Savaşçı, silahşor. Savaşı seven, savaşkan,
dövüşken.
CENGEL: (Fars.) Er. Orman.
CENGER: (Fars.) Er. (bkz. Cengaver).
CENGİZ: (Tür.) Er. Cengiz Han. Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu, asıl
adı Timuçin'dir. Moğolcada Çing sıfatının çoğulu olarak, güçlü, kuvvetli
anlamındadır. İslam ülkelerine düzenlediği seferlerle acımasız ve gaddarca
müslümanları katletti. İslam medeniyetine büyük ölçüde tahribat verdi.
CENK: (Fars.) Er. Harp, savaş, kavga. İsim olarak kullanılması uygun
değildir. Hz. Peygamberin değiştirdiği isimlerden birisi.
CENKER: (f.t.i.) Er. İyi savaşan, savaşçı.
CENNET: (Ar.) Ka. 1. Uçmak. 2. Bahçe. 3. Çok ferah ve havadar yer. 4.
Firdevs. Allah'ın insanlara müjdelediği, ölümden sonraki alemde bulunan, Allah'a
inanan, günah işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği
fevkalade güzel yer. 8 cennet olduğu rivayet edilmiştir. Daru'1Celal,
Daru'sSelam, Cennetü'lMe'va, Cennetü'1Huld, Cennetü'nNaim, Cennetü'lFirdevs,
Cennetü'lKarar, Cennetü'1Adn.
CEREN: (Tür.) Ka. Halk ağzında "ceylan" anlamına gelir. CERİB: (Ar.).
Hububat için kullanılan bir ölçek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CERİR: (Ar.) Er. İp, halat. Yular anlamında. Sahabeden bu ismi
taşıyanlar vardır. '
CERİT: (Ar.) Er. 1. Verimsiz çorak yer. 2. Bekar.
CESARET: (Ar.) Ka. Yüreklilik, korkusuzluk. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CESİM: (Ar.) Er. İri, büyük, kocaman, ulu, mühim.
CESİMİ: (Ar.) Er. İri, büyük.
CESUR: (Ar.) Er. Cesaretli, yürekli, yiğit, gözüpek, atılgan.
CEVAD: (Ar.) Er. 1. Cömert, eli açık. 2. İhsan eden. Dil kurumuna
uygun olarak "d/t" ye dönüştürülür.
CEVAHİR: (Ar.) Er. 1. Cevherler, elmaslar, kıymetli taşlar. 2.
Mayalar, özler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEVAN: (Fars,) Er. Genç, taze, delikanlı. Cüvan şeklinde
kullanılabilir, (bkz. Civan).

CEVDET: (Ar.) Er. 1. İyilik, güzellik. 2. Olgunluk. 3. Büyüklük. 4.
Tazelik. 5. Kusursuzluk. Cevdet Paşa: Osmanlı devlet adamı. Tarihçi ve
hukukçu (l 8221895).
CEVHER: (Ar.) Ka. 1. Öz, maya. 2. Başlı başına, kendiliğinden olan.
3. Tıynet, cibilliyet, soydan gelen, haslet, tabii istidat. 4. Kıymetli taş. 5.
Ebcet hesabında yalnız noktalı harfleri hesaplamaya dayanan tarih düşürme şekli.
6. Kılıç namlusuna yapılan menevişli süs. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
CEVHERE: (Ar.) Ka. (bkz. Cevher). Hicri 5. asırda Bağdat'ta yaşamış
meşhur bir İslam hanımı.
ÇEVRİYE: (Ar.) Ka. 1. Haksızlık. 2. Eza, cefa, eziyet, gadir, zulüm,
sitem.
CEVVAL: (Ar.). Koşan, dolaşan, hareket eden, canlı.
CEVZA: (Ar.) Er. Güneşin Mayıs ayında girdiği ikizler burcu. Ebced.
CEYDA: (Ar.) Ka. Uzun boyunlu ve güzel.
CEYDAHAN: (bkz. Ceyda). ^
CEYHAN: (Tür.). Güney Anadolu'da Toroslar"dan doğan ve Akdeniz'e
dökülen nehir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEYHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da AmuDerya'ya Arap ve Farslıların
vermiş olduğu ad. 2. Tevrat'a göre cennetin 4 nehrinden biri.
CEYLAN: (Tür.) Ka. Hızlı koşan, biçimli bacakları olan ve güzel
gözleriyle tanınan bir gazel cinsi.
CEZLAN: (Ar.). Muüu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEZMİ: (Ar.) Er. 1. Cezm ile ilgili. 2. Kati karar ve niyete ait. 3.
Kesmek.
CEZMİYE: (Ar) Ka. (bkz. Cezmi).
CEZRİ: (Ar.) Er. Kökle ilgili, kökten.
CEZZAR: (Ar.) Er. Deve kasabı. Daha çok lakab olarak kullanılır.
Cezzar Ahmet Paşa (?Akka 1804). Osmanlı vezirlerindcndir.
CİHAD: (Ar.) Er. 1. Din uğrunda düşmanla savaşma. 2. İslam uğrunda
çalışma. Cihad müslümanlara farz kılınmıştır. Mallarıyla, canlarıyla savaşan
mü'minler övüldüğü gibi, bu mücadele uğruna canını veren kişi şehidlik makamıyla
yüceltilip taltif edilmişlerdir. Kur'an'da defalarca tekrarlanan bir emirdir.
Dil kuralına uygun olarak "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CİHAN: (Fars.) 1. Dünya, alem, kainat, yeryüzü, yerküresi. 2. Dünyada
yaşayan insanların tümü. Cihan Ara Begüm: HintTürk hükümdarı Şahcihan ile adına
Taç Mahal'in yapıldığı Mümtaz Mahal'in kızı. Dindarlığı ve ihlaslı oluşu
sebebiyle "Zamanın Fatıması" olarak anıldı. Kadın ve erkek adı olarak
kullanılır.
CİHAN BANU: (Fars.) Ka. Dünyaca tanınmış kadın.
CİHANDAR ŞAH: (Fars.) Er. Delhi, TürkHind İmparatorlan'nm 13.'sü olup
Şah Alem Bahadır'ın büyük oğludur.
CİHANDİDE: (Fars.). Dünyayı gezip görmüş. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CİHANEFRUZ: (Fars.). Dünyayı parlatan, aydınlatan.
CİHANER: (Fars.) Er. Dünyaya bedel kişi, yiğit.
CİHANFER: (Fars.) Ka. Cihanı, dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı.
CİHANGİR: (Fars.) Er. Dünyaya egemen olan, dünyayı zabteden kimse.
Fatih. Osmanlı şehzadelerinin ortak adıdır.
CİHANGÜL: (Fars.) Ka. (bkz. Cihan).
CİHANMERT: (Fars.) Er. (bkz. Cihaner).
CİHANNUR: (Fars.). Dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı. TürkHind
padişahı Ekber'in büyük oğlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CİHANSER: (Fars.). Cihan'ın başı. Kadın ve erkek adı olarak
kullanılır.
CİHANSUZ: (Fars.) Ka. 1. Cihan yakan. 2. Gaznclilerdcn Buhran Şahı
mağlup edip, Gaznice ve Büst şehirlerini yakıpyıkan, gaddar vahşi
AlaeddinHüseyirie verilen ad.
CİHANŞAH: (Fars.) Er. Cihan'ın şah'ı. KaraKoyunlu padişahlarından
Timur'un ölümünden sonra kaybedilen yerleri geri almıştır.
CİLASUN: (Tür.) Er. Babayiğit, boylu, boslu, delikanlı, gürbüz.
CİLVE: (Ar.) Ka. 1. Hoşa gitmek için yapılan davranış. 2. İşve, naz.
3. Yeni gelin duvağının kaldırılması merasiminin ve bu münasebetle güveyin
geline verdiği hediyenin (Türk yüz görümlüğü) adıdır.
CİNAN: (Ar.). Cenneüer, yedi göğün üstünde ve Arş ile Kürsi'nin
altındaki sekiz cennet. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
CİNUÇEN: (Tür.) Er. Üstün, galip, zafer kazanmış.
CİRYAL: (Ar.) Ka. 1. Bir nevi kırmızı boya. 2. Altının kırmızılığı.
3. Temiz renk. 4. Saf.
CİVAN: (Fars.) Er. Genç, delikanlı, yakışıklı. (bkz. Cevan, cuvan).
CİVANBAHT: (Fars.) Er. Mutlu, şanslı (kimse).
CİVANMERT: (Fars.) Er. Cömert, eli açık genç, delikanlı.
COŞAN: (Tür.) Er. Coşku duyan, heyecanlı (kimse).
COŞ AR:(bkz. Coşan).
COŞKUN: (Tür.) Er. 1. Coşmuş, galeyana gelmiş. 2. Duyarlı, aşın
hareketli.
COŞKUNER: (Tür.) Er. Coşan kimse.

COŞKUNSU: (Tür.) Er. Sel, gürültüyle akan su.
CÖMERT: (Tür.) Er. 1. Elinde olanı harcayan, eli açık. 2. Başkalarına
yardımdan kaçınmayan.
CUDİ: (Ar.) Er. 1. Cömert, eli açık. 2. İyilik severlikle ilgili.
Dicle nehri kıyısında bir dağ. Nuh'un gemisinin tufandan sonra bu dağın üzerinde
durduğu söylenir.
CUDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Cudi).
CUMA: (Ar.) Er. 1. Haftanın beşinci günü. 2. Müslümanların ibadet ve
Bayram günü. 3. Cuma günü kılınan öğle namazı. 4. Toplanma. Surei Cuma Kur'an'm
62. suresi.
CUMALİ: (Tür.) Er. Cuma günü doğan.
CUMHUR: (Ar.) Er. 1. Halk, ahali. 2. Kalabalık, başıboş kalabalık. 3.
Takım, heyet. Tekke musikisinde koro tarafından okunan ilahi.
CÜBEYR: (Ar.) Er. Küçük kahraman, küçük yiğit. Sahabe
isimlerindendir.

CÜHEYNE: (Ar.) Er. Ünlü bir Arap kabilesidir. KızıldenizVadi'lKura
arasında yaşamaktadırlar.
CÜMANE: (Ar.) Ka. Tek inci anlamında. Hz. Ali (r.a.)'nin kızkardeşi
ve Rasulullah'ın amcasının kızı olan hanım sahabi.
CÜNEYD: (Ar.) Er. 1. Küçük asker, askercik. Cüneydi Bağdadi: Ünlü
mutasavvıf.









CABBAR: (Ar.) Er. (bkz. Cebbar).


CABGU: (Ar.) Er. 1. Efendi, 2. Bey. 3. İleri gelen, saygın kimse.


CABİR: (Ar.) Er. 1. Cebreden, zorlayan. 2. Galip gelen. 3. Aziz ve kuvvetli olan. Allah'ın hükümlerini uygulamada güç kullanan. 4. Kırıkçı, kırık sancı. Cabir b. Abdullah b. elEnsari: Sahabedendir (603697). Birinci Akabe Bey'atından sonra müslüman oldu. Rasulullah'ın bütün savaşlarına katıldı. Sahabenin bilginlerindendi. Kendisinden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir.


CABİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Cabir).


CABİYE: (Ar.) Ka. 1. Hazine (bkz. Semahat). 2. Şam'ın güneybatısında, Çavlan'da bir yer. 3. Havuz.


CAFER: (Ar.) Er. Küçük akarsı. Çay. Cafer b. Muhammed: Lakabı esSadık olup 12 imamın 6,'ncısıdır. Muhammed b. elBakır'ın yerine imamete geçmiştir. Caferi Tayyar: Hz. Alinin kardeşi olup, Mute savaşında bayrak tutarken iki elini de kaybederek şehid olmuştur. Bugün Mute civarında kabri bulunmaktadır.


CAHİD: (Ar.) Er. Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan. Bu kelime Kur'anı Kerim'de "cihad et". "Allah yolunda savaşa çık" anlamında kullanılmıştır. Dil kuralında "d/t" olarak kullanılmaktadır.


CAHİDE: Ka. (bkz. Cahid).


CAHİZ: (Ar.) Er. 1. Gözü pek, yürekli, cesur kimse. 2. Patlak gözlü. Daha çok lakap olarak kullanılmıştır. Cahiz b. Ebû Osman, Basra Mutezile kelamcılannın ileri gelenlerinden. Bir köle olduğu halde ilimde ilerlemiş ve devrinin ünlü simalarından olmuştur.


CAİZ: (Ar.) Er. 1. Geçer. 2. Caiz, İslam'ın mumaleta taalluk eden 5 ahkamından biridir. 3. İşlenmesi, yapılması "müsaade alınabilir" anlamında olup, seran yasaklanmayan her fiili içerir.


CAİZE: (Ar.) Ka. 1. Armağan, hediye. 2. Yol yiyeceği, azık. 3. Eski şairlere yazdıkları methiyeler için verilen bahşiş.


CALİB: (Ar.) Er. Çekici, celbedici, cazib.


CALİBE: (Ar.) Ka. Kendine çeken, celbeden, çekici.


CALP: (Ar.) Er. Güçlü, kuvvetli, gayretli.
CALUT: (Ar.) Er. Calut, Ad ve Semud kavimlerinin soyundandır. Hz. İsmail'den evvel bir müddet Beni İsrail'e hükümdar oldu. Onlara zulmetti. Filistin'de yaşayan Berberilerin krallarına Calut adı veriliyordu. Filistinlilere yaptığı zulümden dolayı Hz. Davud tarafından öldürülmüştür. Kur'anı Kerim'da üç yerde ismi geçmektedir (elBakara, 249250251). İsim olarak tercih edilmez.


CAMİ: (Ar.) Er. 1. Derleyen, toplayan. 2. İçine alan. 3. Cuma namazı kılınan mescid. 4. En az sekiz bablık hadis kitabı. Molla Cami: İranın XV. asırda yetişmiş büyük mutasavvıf, mütefekkir, alim ve şairi. Asıl adı Mevlana Nureddin Abdurrahman b. Nizameddin'dir. Birçok manzum ve mensur eserleri vardır.


CAN: (Fars.) Er. 1. Can, ruh. Hayat. 2. Güç, kuvvet, hayatiyet, dirilik. 3. Gönül, yakın dost, çok sevilen arkadaş. 4. Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarında dervişlerin birbirlerine hitabı. 5. Kişi, fert. 6. Sevgili.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
C ANAL: (Tür.). 1. Gönül al. Kendini sevdir, sevilen biri ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.




CANALP: (Tür.) Er. Özünde yiğitlik, güçlülük olan kimse. Cana yakın yiğit.


CANAN: (Fars.) Ka. Sevgili, gönül verilmiş, sevilen kadın.


CANAY: (Tür.). Ay gibi temiz, saf, parlak kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CANAYDIN: (Tür.) Er. Özü temiz, aydınlık ruhlu kimse.


CANBEK: (Tür.) Er. 1. Özü pek. 2. Güçlü kişilikli kimse. Canbek Giray (15681636): Kınm hanı. Devlet Giray'ın torunu. Şakay Mübarek Giray'ın oğlu. Selamet Giray'ın son zamanlarında kalgay (veliaht) oldu. Arkasından han oldu. IV. Murat tarafından Rodos'a sürüldü. CANBERK: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam kimse.


CANBEY: (Tür.) Er. Canım gibi sevgili.


CANBULAT: (Tür.) Er. Canbulat enNaşirî. Mısır Memlûk sultanı. Yaşbekin kölesiydi. Yaşbek, Canbulat'ı Sultan Kayıtbay'a sattı. Kayıtbay kendisine önemli görevler verdi. Halep ve Şam valiliğine kadar yükseldi. 1500 yılında sultanlığı ele geçirdi.


CANDAN: (Tür.) Ka. 1. Samimi, içten, kalbi. 2. Yakınlık belirten davranış.


CANDANER: (Tür.) Er. İçten, samimi, dost kimse.


C AND AR: ((Tür.) Er. 1. Silah taşıyan, can ve dar isimlerinden müteşekkil birleşik isim. 2. Osmanlı'da, hassa askeri, kılıç askeri, idam hükümlerini infaz eden kimse. 3. Jandarma. Muhafız.


CANDEĞER: (Tür.) Er. Uğrunda can verilecek kadar güzel, değerli, sevilen.


CANDEMİR: ((Tür.)Er. Özü güçlü, demir gibi sağlam kişilikli.


CANDOĞAN: (Tür.) Er. Cana doğan.



CANEL: (Tür.) Er. İçten uzatılan el, dostluk eli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CANER: (Tür.) Er. Delikanlı, genç, dinamik. Can ve er kelimelerinden birleşik isim.


CANFEDA: (Fars.). Canım veren, özverili kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Canfeda Hatun: III. Murad'ın annesinin en gözde cariyesi ydi. Harem kethüdalığına getirildi ve sarayda büyük nüfuz kazandı.


CANFER: (Fars.) Er. 1. Aydın bilgili. 2. Güçlü saygın.


CANFEZA: (Fars.) Ka. Can artıran, cana can katan.



CANGİRAY: (Tür.) Er. (bkz. Giray).


CANGÜL: (Tür.) Ka. 1. Gül gibi canlı. 2. Güzel, temiz kimse.


GANG ÜN: (Tür.) Er. Doğduğu gün çok sevinilen kimse.


CANGÜR: (Tür.) Er. Canlı, neşeli kimse.


CANİB: (Ar.) Ön taraf, cihet. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.


CANİPEK: (Tür.) Ka. Yumuşak huylu (kimse).


CANKAN: (Tür.) Er. Soyu temiz, asil kimse.


CANKUT: (Tür.) Er. 1. Kişinin mutluluğu talihi, şansı, uğuru. 2. Mutlu talihli kimse.


CANNUR: (Tür.) Ka. Özü aydınlık, nurl


u kimse.


CANOL: (Tür.) Er. Canım ol, can gibi içten ol.


CANRUBA: (Fars.) Ka. – Gönül alan, sevgili.


CANSAL: (Tür.) Er. (bkz. Can). Can ve sal kelimelerinden birleşik isim.


CANSEL: (Tür.) Ka. Hayat veren su. Can ve sel kelimelerinden birleşik isim.


CANSEN: (Tür.). Sen cansın, sevilensin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CANSER: (Tür.). (bkz. Can). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CANSES: (Tür.) Ka. (bkz. Canser). CANSET: (Tür.) Ka. Küçük kraliçe, prenses.


CANSEVER: (Tür.) Ka. (bkz. Cansın).


CANSIN: (Tür.) Ka. Canım gibisin, carumsın.


CANSOY: (Tür.) Er. Asil, soylu, cana yakın.


CANSU: (Tür.) Ka. 1. Hayat veren su, tazelik. 2. Sevgili, sevimli.


CANSUN: (Tür.) (bkz. Cansu). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.




CANTEKİN: (Tür.) Er. Tek can, eşsiz can.


CANTEZ: (Tür.) Er. Tez canlı, aceleci.


CANTÜRK: (Tür.) Er. İyi hasletlere sahip Türk.


CANVER: (Tür.) Er. Canlı, haşere.


CARULLAH: (Ar.) Er. Allah'a yakın. Allah dostu. Carullah Zemahşeri: Müfessir, alim.


CAVİD: (Fars.) Er. Baki, daimi, ebedi.
CAVİDAN: (Fars.) Ka. Daimi kalacak olan, sonrasız, ebedi.


CAVİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Cavidan).


CAVlT: (Fars.) Er. (bkz. Cavid).


CAZİM: (Ar.) Er. 1. Kesin. 2. Kesin kararlı. Cazim Mehmed: Türk şair (1725).


CEBBAR: (Ar.) Er. 1. Cebreden, zorlayıcı. 2. Kuvvet, kudret sahibi Allah, Allanın isimlerinden. 3. Becerikli. 4. Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.


CEBE: (Ar.) Er. 1. Zırh. 2. Osmanlıda silah ihtiyacını karşılayan aracın adı. Cebeci ocağı, Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla ilga edilmiş, kaldırılmıştır. Cebe Ali Bey: Türk komutan (XV. yy.) istanbul'un fethine kendi sipahileriyle katıldı. Ele geçirdiği kapı kendi adıyla anıldı. Cibali kapısı.


CEBEL: (Ar.) Er. 1. Dağ. 2. Tarıma elverişsiz arazi.


CEBERUT: (Ibr.) Er. İbranice "kudret" anlamına gelmektedir. Yeni Eflatuncu filozoflar ile işraki felsefesine tabi olan mutasavvıflara verilen ad.
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CEBİR: (Ar.) Er. 1. Zorlamak. 2. Düzeltme, onarma. 3. Kırık veya çıkık bir kemiği yerleştirip sarmak.


CEBİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Cebir).


CEBRAİL: (Ar.) Er. 1. Peygamberlere vahiy getiren dört büyük melekten biri. 2. Cibril, İbranice Allah’ın kulu. 3. Az çok zorla olgunlaştırmak. Cebrail b. Ömer: Batı Karahanlı hükümdar (l0991102).


CEDİS: (Ar.) Er. Arabistanm yerli kabilelerinden birinin adı.



CEHDİ: (Ar.) Er. Uğraşan, çalışan. Çaba ve gayret gösteren.


CEHİD: (Ar.) Er. Çalışma, çabalama, uğraşma. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.


CEHM: (Ar.) Er. Cehm b. Safvan: islam kelamcısı. Mürcie ve Mutezile kelamından kendisine ait inanç kaidelerini belirleyerek özel bir akım geliştirmiştir. Öğrencileri II. yy.'a kadar Cehmiye inancını taşıyarak, Tirmiz'de yaşadılar. Daha sonra Eş'ariye mezhebine girmişlerdir.


CEHVEN: (Ar.). Kurtuba'da yerleşmiş, birçok alim, fakih, vezir yetiştirmiş meşhur bir Arap ailesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CELADET: (Ar.). 1. Gözüpeklik. 2. Yiğitlik. 3. Kahramanlık.
CELAL: (Ar.) Er. 1. Büyüklük, ululuk azamet. 2. Hiddet, öfke. 3.
Allah'ın "Kahhar, cebbar, mütekebbir" gibi sertlik ve büyüklük ifade eden sıfatlan. Kur'an'da Rahman suresi 27, 78. ayetlerde geçmektedir. Zül Celali; Celal sahibi Allah.


CELALEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dini savunan. 2. Dinin ululadığı, övdüğü. Celaleddin Harizmşah: Son Harizm hükümdarı (Öl. 1231). Celaleddin Rumi: Ünlü Türk mutasavvıfı, Mevlana. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılmaktadır.


CELASUN: (Tür.) Er. 1. Kahraman, cesur, atak, delikanlı, yiğit. 2. Genç sağlıklı, gürbüz. CELAYİR: (Tür.) Er. Moğol kavminin bir kolu olup birçok kabileyi bünyesinde toplamıştır. Celayirliler devleti, kendisine İlhanlılar devletini örnek almıştır.


CELİL: (Ar.) Er. 1. Büyük, ulu. (bkz. Celal). Allah için sıfat olarak kullanılır. 2. Osmanlı devletinde vezir ve müşir rütbelerinde bulunanlara hitapta bu sıfat kullanılırdı. 3. Güzel sanatlarda bir yazı stili.





CELİLAY: (a.t.i.). Ulu, yüce ay.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


CELİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Celil).




CELVET: (Ar.) Er. 1. Yerini yurdunu terk etmek. 2. Tasavvufta, kulun,
Allanın sıfatlarıyla halvetten çıkışına ve fena fillahda fani oluşuna denilir.
Celvetiye; Aziz Mahmud Hüdayi'nin kurduğu tarikatının adı.
CEM: (Ar.) Er. 1. Toplama, biraraya getirme, yığma. 2. Hükümdar, şah.
3. Süleyman Peygamberin lakabı. 4. Büyük İskender'in lakabı. Cem Sultan: Fatih
Sultan Mehmed'in Çiçek hatundan olma oğlu (14591495).
CEMAL: (Ar.) Er. Yüz güzelliği, zahiri ve batini güzellik. Allah'ın
rahmetle tecellisi. Allah'ın lütuf, ihsan, rıza sıfatlarının karşılığı.
CEMALLEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin cemali, parlak yüzü. Daha çok şeref
unvanı olarak kullanılmıştır. elCevad elİsfahani tarafından ilk defa
kullanılmıştır.
CEMALULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü, bağışı.
CEMİL: (Ar.) Er. 1. Güzel erkek. 2. İyilikle anma. 3. Eskiden
okullarda verilen basan kağıdı.
CEMİLE: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. 2. Gönül almak amacıyla yapılan
davranış. 3. İlk Emevi devrinde yaşamış meşhur Arap şarkıcısı.
CEMİNUR: (Ar.) Ka. Işık, nur topluluğu, çok nurlu, aydınlık kimse.
CEMRE: (Ar.) Er. 1. Ateş. 2. Kor halinde ateş. 3. Şubat ayında azar
azar artan sıcaklık. 4. Hacıların Mina'da şeytan taşlaması. Küçük taş parçası.
Arafat'ta hacıların şeytan taşlamaları.
CEMŞASB: (Fars) Er. 1. Hz. Süleyman. 2. Cemşid'in oğlu.
CEMŞİD: (Fars.) Er. Cemşasb'ın babası.
CENAB: (Ar.) Er. "Yan"manasına gelir. Şeref, onur ve büyüklük terimi
olarak kullanılır. Hazret, Cenabı Hakk, Cenabı Halik, Allah. Dil kuralı
açısından "b/p" olarak kullanılmaktadır.
CENAN: (Ar.) Ka. Kalb, yürek, gönül.
CENGAVER: (Fars.) Er. Savaşçı, silahşor. Savaşı seven, savaşkan,
dövüşken.
CENGEL: (Fars.) Er. Orman.
CENGER: (Fars.) Er. (bkz. Cengaver).
CENGİZ: (Tür.) Er. Cengiz Han. Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu, asıl
adı Timuçin'dir. Moğolcada Çing sıfatının çoğulu olarak, güçlü, kuvvetli
anlamındadır. İslam ülkelerine düzenlediği seferlerle acımasız ve gaddarca
müslümanları katletti. İslam medeniyetine büyük ölçüde tahribat verdi.
CENK: (Fars.) Er. Harp, savaş, kavga. İsim olarak kullanılması uygun
değildir. Hz. Peygamberin değiştirdiği isimlerden birisi.
CENKER: (f.t.i.) Er. İyi savaşan, savaşçı.
CENNET: (Ar.) Ka. 1. Uçmak. 2. Bahçe. 3. Çok ferah ve havadar yer. 4.
Firdevs. Allah'ın insanlara müjdelediği, ölümden sonraki alemde bulunan, Allah'a
inanan, günah işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği
fevkalade güzel yer. 8 cennet olduğu rivayet edilmiştir. Daru'1Celal,
Daru'sSelam, Cennetü'lMe'va, Cennetü'1Huld, Cennetü'nNaim, Cennetü'lFirdevs,
Cennetü'lKarar, Cennetü'1Adn.
CEREN: (Tür.) Ka. Halk ağzında "ceylan" anlamına gelir. CERİB: (Ar.).
Hububat için kullanılan bir ölçek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CERİR: (Ar.) Er. İp, halat. Yular anlamında. Sahabeden bu ismi
taşıyanlar vardır. '
CERİT: (Ar.) Er. 1. Verimsiz çorak yer. 2. Bekar.
CESARET: (Ar.) Ka. Yüreklilik, korkusuzluk. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CESİM: (Ar.) Er. İri, büyük, kocaman, ulu, mühim.
CESİMİ: (Ar.) Er. İri, büyük.
CESUR: (Ar.) Er. Cesaretli, yürekli, yiğit, gözüpek, atılgan.
CEVAD: (Ar.) Er. 1. Cömert, eli açık. 2. İhsan eden. Dil kurumuna
uygun olarak "d/t" ye dönüştürülür.
CEVAHİR: (Ar.) Er. 1. Cevherler, elmaslar, kıymetli taşlar. 2.
Mayalar, özler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEVAN: (Fars,) Er. Genç, taze, delikanlı. Cüvan şeklinde
kullanılabilir, (bkz. Civan).

CEVDET: (Ar.) Er. 1. İyilik, güzellik. 2. Olgunluk. 3. Büyüklük. 4.
Tazelik. 5. Kusursuzluk. Cevdet Paşa: Osmanlı devlet adamı. Tarihçi ve
hukukçu (l 8221895).
CEVHER: (Ar.) Ka. 1. Öz, maya. 2. Başlı başına, kendiliğinden olan.
3. Tıynet, cibilliyet, soydan gelen, haslet, tabii istidat. 4. Kıymetli taş. 5.
Ebcet hesabında yalnız noktalı harfleri hesaplamaya dayanan tarih düşürme şekli.
6. Kılıç namlusuna yapılan menevişli süs. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
CEVHERE: (Ar.) Ka. (bkz. Cevher). Hicri 5. asırda Bağdat'ta yaşamış
meşhur bir İslam hanımı.
ÇEVRİYE: (Ar.) Ka. 1. Haksızlık. 2. Eza, cefa, eziyet, gadir, zulüm,
sitem.
CEVVAL: (Ar.). Koşan, dolaşan, hareket eden, canlı.
CEVZA: (Ar.) Er. Güneşin Mayıs ayında girdiği ikizler burcu. Ebced.
CEYDA: (Ar.) Ka. Uzun boyunlu ve güzel.
CEYDAHAN: (bkz. Ceyda). ^
CEYHAN: (Tür.). Güney Anadolu'da Toroslar"dan doğan ve Akdeniz'e
dökülen nehir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEYHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da AmuDerya'ya Arap ve Farslıların
vermiş olduğu ad. 2. Tevrat'a göre cennetin 4 nehrinden biri.
CEYLAN: (Tür.) Ka. Hızlı koşan, biçimli bacakları olan ve güzel
gözleriyle tanınan bir gazel cinsi.
CEZLAN: (Ar.). Muüu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CEZMİ: (Ar.) Er. 1. Cezm ile ilgili. 2. Kati karar ve niyete ait. 3.
Kesmek.
CEZMİYE: (Ar) Ka. (bkz. Cezmi).
CEZRİ: (Ar.) Er. Kökle ilgili, kökten.
CEZZAR: (Ar.) Er. Deve kasabı. Daha çok lakab olarak kullanılır.
Cezzar Ahmet Paşa (?Akka 1804). Osmanlı vezirlerindcndir.
CİHAD: (Ar.) Er. 1. Din uğrunda düşmanla savaşma. 2. İslam uğrunda
çalışma. Cihad müslümanlara farz kılınmıştır. Mallarıyla, canlarıyla savaşan
mü'minler övüldüğü gibi, bu mücadele uğruna canını veren kişi şehidlik makamıyla
yüceltilip taltif edilmişlerdir. Kur'an'da defalarca tekrarlanan bir emirdir.
Dil kuralına uygun olarak "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CİHAN: (Fars.) 1. Dünya, alem, kainat, yeryüzü, yerküresi. 2. Dünyada
yaşayan insanların tümü. Cihan Ara Begüm: HintTürk hükümdarı Şahcihan ile adına
Taç Mahal'in yapıldığı Mümtaz Mahal'in kızı. Dindarlığı ve ihlaslı oluşu
sebebiyle "Zamanın Fatıması" olarak anıldı. Kadın ve erkek adı olarak
kullanılır.
CİHAN BANU: (Fars.) Ka. Dünyaca tanınmış kadın.
CİHANDAR ŞAH: (Fars.) Er. Delhi, TürkHind İmparatorlan'nm 13.'sü olup
Şah Alem Bahadır'ın büyük oğludur.
CİHANDİDE: (Fars.). Dünyayı gezip görmüş. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CİHANEFRUZ: (Fars.). Dünyayı parlatan, aydınlatan.
 
Üst Alt