Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberimiz (sav)'in En Büyük Mucizesi:

  • Konbuyu başlatan hüma-gül
  • Başlangıç tarihi

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
sevgi , delil ister, tıpkı sitede yaplaşın çiçek ve suyun hikayesinde olduğu gibi , kurr kurya sevmek olmaz, sevgi öz veri ister, sevgi belki metre ile hesaplanmaz, belki litre ile hesaplanmaz, sevginin ölçüm birimi özveridir, bugün dünyadaki ben müslümanın diyen herkes Allahı ve resulunu sevdiğini söylüyor, sevgi alamet sergiler. Allah ve resulunu seviyorum diyen okadar indan almış başını ondan bihaber yaşıyor, resulun sergilediği davranışları önemsemiyor. kendini resul makamında görür olmuş belki bunu dille söylemiyor ama hal ve hareketleri bunu ima ediyor. onun için kaşınızdakine sevmediğinizi dille söylemesenizde hal ve hareketlerinizle ima edersinizki bu bir ölçüdür.. sayın hüma - gül kardeşte bunu demek istediğini düşünüyorum.

duanıza gönülden amin diyorum

Ya rabbi bizi sıratı musatkimde olanlardan eyle...hakiki iman ile buluşanlardan eyle...

Merhaba seyfullah,

Sevgi delil ister. Kuru kuruya olmaz tabii ki. Buna bir itirazım yok. Burası forum: Fikirlerle tanışma ve fikirleri tartışma platformu. Benim fikirlerimi kimse kabullenmek zorunda değil. Kimseyi buna zorlamış da değilim. Ancak görüyorum ki fikirlerden ziyade şahıslar yıpratılmaya çalışılıyor. Kimsenin benim duygularım hakkında yorum yapma hakkı yoktur. Hele beni hiç tanımayan hüma-gülün hiç.

Selam!
 
H

hüma-gül

Guest
ve burda da siz saygıdeğer hümagül kardeşimin yazdıklarını anlatmak istediğinden farklı anlamışsınız..kendileride ifade etmişler zatenn..birz daha dikkatli okunsa galiba sorun kalmıyacak..
selametle..

Tamam sevgi konusunda hata yapmis olabilirim kabul ama kardesimiz kurani kerim´in peygamberimizin mucuzesi olmadigi konusunda ki görüsünü dogru anladigimi biliyorum.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Eğer Allah (cc) tarafından Resulullah (s.a.v.) efendimize indirilen (şakk-ı kamer)mucizeye sen de yok diyorsan bu söz sanada hitap eder. Benim elimde sevgimetre yok ama bunu ölçecek olan senin yazdıklarından çıkan anlamdır. Yani her insan sevgi metresini kendi yanında taşır bir konuya bakış açısını sergiler ve o konuya nekadar taraf ne kadar muhalif olduğunu yine kendi sözleri ele verir.


Hangi cümlemden sevmediğimi anladınız?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
@radikal islam
Çünkü onlara benim peygamberim (s.a.v.) Allah (cc) izni ile Ay'ı ikiye yardı onların ataları yinede iman etmedi, "bu apaçık bir sihirdir derler, ne kadar istesende iman etmezler" mealindeki ayet bunun gibi insanlar için indirildi.

@huma-gul
Gercekten bunlar Allah sevgisinden ve resul sevgisinden bi haberdar olanlar

bu tabirlerde bi sıkıntı yokmu kardelerim..chamdalı kardeşim burda haklı gibi geldi bana da..aynen saygıdeğer hümagül kardeşimin konudaki tabirinin yanlış anlaşılması gibi mi yoksa, bende yanlışmı anladım..hayırlı cumalar..sayın radikalislam abi..o verdiğin ayet müşrikler için gelmedi mi??
selametle...

Benim açımdan bir sıkıntı yok! Benim bahsettiğim ayet evet dediğin gibi müşrikler için inen ayet. Ve o ayette Allah (cc); "Peygamber (s.a.v.) efendimize gelip kendisinden ayı ikiye yarmasını isteyen, öyle yaptığı takdirde kendisine iman edeceğini söyleyen" müşrikler karşısında inen ayet.

2. Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler. (kamer:2)

Fakat ayetin devamında;

3. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' (kamer:3)
4. Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi. (kamer:4)
5. (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor. (kamer:5)
6. Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün...(kamer:6)
diye devam ediyor.

Eğer bu chamdalı arkadaşda eğer bu kendilerime muvahhid denilen (ki; son günlerde bu foruma demir attılar eğer bütün topicleri gezerseniz bana hak vereceksiniz eminim) gruptaki insanlar gibi hem ayeti hem hadisi hemde mucizeyi red ediyorsa bu ayet onada hitap etmektedir. Bu ben dahi olsam kaçınılmaz bir muhataplıktır.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Tamam sevgi konusunda hata yapmis olabilirim kabul ama kardesimiz kurani kerim´in peygamberimizin mucuzesi olmadigi konusunda ki görüsünü dogru anladigimi biliyorum.

Doğru. Kur'an, peygamberin mucizesi değildir. Nasıl olabilir ki, peygamberin Kur'an üzerinde bir dahli mi var? Kur'an tamamen Allah'ın (CC) tasarrufunda peygambere vahyedilmiştir. Peygaber de bu vahyi hem yaşamış hem de duyurmuştur.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Ayette eleştirilen durum kimin üzerinde varsa o ayet o kişiyi ilgilendirir.

radikalislam,

Şu ayetleri nasıl anlıyorsun:




İsra 59: Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Ankebut 50: Dediler ki: 'Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?' De ki: 'Ayetler yalnızca Allah'ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.

Ankebut 51: Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Doğru. Kur'an, peygamberin mucizesi değildir. Nasıl olabilir ki, peygamberin Kur'an üzerinde bir dahli mi var? Kur'an tamamen Allah'ın (CC) tasarrufunda peygambere vahyedilmiştir. Peygaber de bu vahyi hem yaşamış hem de duyurmuştur.

chamdali kardeşim; cumadan yeni geldim mesajınızıda yeni gördüm.Sanırım siz gidemediniz cumaya.Neyse! sağlık olsun inşallah bir dahaki sefere gidersiniz.

Gelelim söylediklerinize;İ
Eğer bu konuya bu pencereden bakıyorsanız, ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam. Neden mi? Çok basit. Peygamberler üzerinden gönderilen her mucize, peygambere izafe edilir. Ha bunu söyledik diye bu illa peygamberin kendi kudretine has bir durumdan dolayı kaynaklanmıyor zaten o yüzden buna "izafe edilir" diyoruz. Nasılki; kızıldenizi Musa (a.s.) yarmamıştır bizzatihi Rabbül Alemin (cc) kudreti ile olan bir mucizedir ama yaşayan toplumdaki insanlar ne demiştir bu bir mucize! Musa (a.s.) "asası ile denizi ikiye böldü"! İbrahim (a.s.) ateş yakmadı gül bahçesi oldu, dedilerki bu bir mucize! nasıl olurda ateş İbrahim'i (a.s.) yakamaz. Oysa yanmasına müsaade etmeyen Allah (cc) değilmidir. Kudret de O'nun tasarrufda. İsa (a.s.) babasız dünyaya geldi, insanlar önce Haşa Meryem annemizi çok çirkin bir sözle (biliyorsunuz) itham ettiler, daha sonra da bunun bir mucize olduğunu kabul ettiler ve İsa'nın (a.s.) mucizesidir bu dediler. Oysa bütün bu saydıklarımız Azze ve Celle olan Rabbül Aleminin (cc) emirinden ibaretdir. Ama imani ve itikadi yönden etrafında bulunan insanlara bu, bu şekilde aktarılır. Aynı Peygamber efendimizde (s.a.v.) olduğu gibi. Hattı zatında bizzat efendimiz (s.a.v.) Ay'ı ikiye yarmadı, yaran Allah (cc) idi. Ama içlerinden görüp iman edenler ne dedi ? Muhammed (s.a.v.) Ay'ı ikiye böldü, bu apaçık bir mucizedir Peygamberliğine dair demediler mi?

Eğer bahsetmeye çalıştığım pencereden bakarsanız sanırım ne demek istediğim daha net ortaya çıkar. Ayrıca ben bizzat sizi hedef alarak "bunlar peygamber sevgisinden yoksun insanlar" demedim. Foruma genel anlamda bakarsan demek istediğim konuyu daha net anlamış oluruz düşüncesindeyim.

Sevgili mhmt! umarım anlaşılmışımdır:rolleyes:
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
chamdali kardeşim; cumadan yeni geldim mesajınızıda yeni gördüm.Sanırım siz gidemediniz cumaya.Neyse! sağlık olsun inşallah bir dahaki sefere gidersiniz.

Gelelim söylediklerinize;İ
Eğer bu konuya bu pencereden bakıyorsanız, ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam. Neden mi? Çok basit. Peygamberler üzerinden gönderilen her mucize, peygambere izafe edilir. Ha bunu söyledik diye bu illa peygamberin kendi kudretine has bir durumdan dolayı kaynaklanmıyor zaten o yüzden buna "izafe edilir" diyoruz. Nasılki; kızıldenizi Musa (a.s.) yarmamıştır bizzatihi Rabbül Alemin (cc) kudreti ile olan bir mucizedir ama yaşayan toplumdaki insanlar ne demiştir bu bir mucize! Musa (a.s.) "asası ile denizi ikiye böldü"! İbrahim (a.s.) ateş yakmadı gül bahçesi oldu, dedilerki bu bir mucize! nasıl olurda ateş İbrahim'i (a.s.) yakamaz. Oysa yanmasına müsaade etmeyen Allah (cc) değilmidir. Kudret de O'nun tasarrufda. İsa (a.s.) babasız dünyaya geldi, insanlar önce Haşa Meryem annemizi çok çirkin bir sözle (biliyorsunuz) itham ettiler, daha sonra da bunun bir mucize olduğunu kabul ettiler ve İsa'nın (a.s.) mucizesidir bu dediler. Oysa bütün bu saydıklarımız Azze ve Celle olan Rabbül Aleminin (cc) emirinden ibaretdir. Ama imani ve itikadi yönden etrafında bulunan insanlara bu, bu şekilde aktarılır. Aynı Peygamber efendimizde (s.a.v.) olduğu gibi. Hattı zatında bizzat efendimiz (s.a.v.) Ay'ı ikiye yarmadı, yaran Allah (cc) idi. Ama içlerinden görüp iman edenler ne dedi ? Muhammed (s.a.v.) Ay'ı ikiye böldü, bu apaçık bir mucizedir Peygamberliğine dair demediler mi?

Eğer bahsetmeye çalıştığım pencereden bakarsanız sanırım ne demek istediğim daha net ortaya çıkar. Ayrıca ben bizzat sizi hedef alarak "bunlar peygamber sevgisinden yoksun insanlar" demedim. Foruma genel anlamda bakarsan demek istediğim konuyu daha net anlamış oluruz düşüncesindeyim.

Sevgili mhmt! umarım anlaşılmışımdır:rolleyes:

tabiki çok güzel açıklamışsınız..bu anlaşılmazmı :) allah razı olsun..yukarda chamdalı ndan yaptığım alıntı ona ithafen yaptığım alıntıydı..hüma-gül kardeşim kendine sanmış galiba..neyse...demek isteyipte açıklayamadıklarımı açıklamışsınız sağolun..
chamdalı kardeşime katıldım dediğim yerlerde ise.ona karşı olduğunu sandığım sözleri kastetim..ama genel konuşmuşsunuz..o zaman diyebilirm ki..bu söz hakedene gitsin..chamdalı kardeşiminde samimiyetine inanıyorum inş..
selametle..
 
H

hüma-gül

Guest
chamdali kardeşim; cumadan yeni geldim mesajınızıda yeni gördüm.Sanırım siz gidemediniz cumaya.Neyse! sağlık olsun inşallah bir dahaki sefere gidersiniz.

Gelelim söylediklerinize;İ
Eğer bu konuya bu pencereden bakıyorsanız, ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam. Neden mi? Çok basit. Peygamberler üzerinden gönderilen her mucize, peygambere izafe edilir. Ha bunu söyledik diye bu illa peygamberin kendi kudretine has bir durumdan dolayı kaynaklanmıyor zaten o yüzden buna "izafe edilir" diyoruz. Nasılki; kızıldenizi Musa (a.s.) yarmamıştır bizzatihi Rabbül Alemin (cc) kudreti ile olan bir mucizedir ama yaşayan toplumdaki insanlar ne demiştir bu bir mucize! Musa (a.s.) "asası ile denizi ikiye böldü"! İbrahim (a.s.) ateş yakmadı gül bahçesi oldu, dedilerki bu bir mucize! nasıl olurda ateş İbrahim'i (a.s.) yakamaz. Oysa yanmasına müsaade etmeyen Allah (cc) değilmidir. Kudret de O'nun tasarrufda. İsa (a.s.) babasız dünyaya geldi, insanlar önce Haşa Meryem annemizi çok çirkin bir sözle (biliyorsunuz) itham ettiler, daha sonra da bunun bir mucize olduğunu kabul ettiler ve İsa'nın (a.s.) mucizesidir bu dediler. Oysa bütün bu saydıklarımız Azze ve Celle olan Rabbül Aleminin (cc) emirinden ibaretdir. Ama imani ve itikadi yönden etrafında bulunan insanlara bu, bu şekilde aktarılır. Aynı Peygamber efendimizde (s.a.v.) olduğu gibi. Hattı zatında bizzat efendimiz (s.a.v.) Ay'ı ikiye yarmadı, yaran Allah (cc) idi. Ama içlerinden görüp iman edenler ne dedi ? Muhammed (s.a.v.) Ay'ı ikiye böldü, bu apaçık bir mucizedir Peygamberliğine dair demediler mi?

Eğer bahsetmeye çalıştığım pencereden bakarsanız sanırım ne demek istediğim daha net ortaya çıkar. Ayrıca ben bizzat sizi hedef alarak "bunlar peygamber sevgisinden yoksun insanlar" demedim. Foruma genel anlamda bakarsan demek istediğim konuyu daha net anlamış oluruz düşüncesindeyim.

Sevgili mhmt! umarım anlaşılmışımdır:rolleyes:

Bizim de anlatmak istedigimiz bu iste.Hersey Allahin izniyle olur;O sadece ol der ve olur
AHZAP SURESI 56
Allah ve melekleri,Peygamber´e cok salevat getirirler.Ey müminler!Siz de ona salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
(Allah´in salevati,rahmet etmek ve kulunun sanini yüceltmektir.Meleklerin salevati,peygamber´in sanini yüceltmek,müminlere bagis dilemek anlaminadir.
Müminlerin salati ise,dua anlamina gelmektedir.Allah bütün müminlere,peygamberlerine salat ve selam getirmelerini emremekte ve ona saygi göstermelerini istemektedir.Allahümme salli ala Muhammedin demek salat Esselamü aleyke eyyühe´n-nebüyü demek selamdir.
Biz emrolunani yapariz.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Mucize konusunda şu andaki düşüncemi aşağıdaki yazı ile ifade edeyim:

Mucize olağandışılık demek değildir. Bilakis mucize "Aciz bırakan" demek olup olağan olduğu halde görkem veya ihtişamı karşısında aciz kalışı ifade eder. Meselâ güneşin doğuşu ve batışı olağandır; her gün aynı yerden son derece dakik bir şekilde doğar ve aynı yerden dakik bir şekilde batar ve fakat bu insanı aciz bırakan bir şeydir. Yani ayet olağan/sıradan şeyler, mucize de olağanüstü/sıra dışı şeyler demek değildir. Tabiatta bir normal olan bir de mucize olan diye bir ayrım yapılamaz. Normal olan tabiatın işi mucize olan Allah'ın işi diye görülemez. Bilakis her ikisi de Allah'ın davranışı ve karakteridir. Allah'ın davranışı ve karakterinde ise çelişki yoktur.

Eğer tabiatta künhüne vakıf olamadığımız, aklımızın almadığı işler oluyorsa bu, aslında normal olan bir şeye güç yetiremediğimiz, bizim aklımızın ermediği, karşısında aciz kaldığımız anlamına gelir. Çünkü Allah ile tabiat, deniz ile balıkların iç içe geçmiş olması gibi her an her yerde birliktedir (bir değil). Balıklar, denizin içinde alışılmadık bir olağanüstülük görünce buna mucize deyip şaşabilirler. Fakat deniz tabiatının gereğini yapıyordur ve onun için olay gayet normaldir.

Şu halde Allah her an bir iş ve oluştadır. Söz konusu bu iş ve oluşlar (şe'n, emr, kevn, halq) noktası konulmuş, bitmiş de değildir. Demek ki mucize diye bilinen "ayet", noktası çoktan konmuş mekanik bir işleyişin kanunlarına dışarıdan müdahale edip işleyişi tersine çevirmek değil, bilakis noktası konulmamış, sürmekte, olmakta, oluşmakta olan bir yaratma sürecinin yeniden yaratılış pozisyonlarıdır.

Öyle ki bu yaratmalar her defasında birbirinin içinden yarılıp çıkarak (felaq) boyuna inkişaf eder. Tıpkı her defasında güneşin karanlıkları yararak, tohumun toprağı yararak, civcivin yumurtayı yararak, bebeğin rahmi yararak oluşa (kevn) katılması gibi. Allah bunun için "Yarılarak ortaya çıkanın Rabbi" (Rabbu'l-felaq) dır. Böylece yokluk karanlıklarının denizinden her defasında "ol" (kun) emriyle yeni bir iş ve oluş (şe'n, emr, kevn, halq) çıkarak varlığa bürünür.

Aslında bu Allah'tan gelen, Allah ile birlikte süren ve Allah'a giden kozmik bir yolculuktur. İşte "ayet" bu yolculukta gördüklerimiz veya görmediklerimiz, alışık olduklarımız veya olmadıklarımız, karşısında aciz kaldığımız veya normal bulduğumuz, son derece sıradan gelen veya bizi şaşkına çeviren ve fakat hepsi de "tek bir bütün" olan ilâhî davranış ve karakter ile ilişki kurmamızı sağlayan bir tür "dil, işaret, gösterge" olmaktadır…

***
Hz. Peygamber'in çocuğunun öldüğü gün meydana gelen güneş tutulması bugünkü güneş tutulmasının aynısıdır. O günkü ay bugünkü ayın aynısıdır. O günkü yıldızlar bugünkü yıldızların aynısıdır.

Mucize güneşin tutulması değil, güneşin bizzat kendisidir.

Mucize ayın yarılması değil, ayın bizzat kendisidir.

Mucize yıldızlardan fal bakmak değil, yıldızların bizzat kendisidir.

Neden başımızı kaldırıp her gün doğan güneşe, her gece görünen mehtaba, her mahtablı geceyi süsleyen yıldızlara bakmıyoruz?

Mucize gösterilip duruluyor, görmüyor muyuz?
 
H

hüma-gül

Guest
Iste biz o mucizelerin farkindayiz.Hersin Allahin izniyle oldugunu da söylüyoruz.
Kuran-i kerim´in de peygamberimize verilmis bir mucize oldugunuda söylüyoruz.
Tabiki Allhin izniyle diyoruz.Burda anlasilmayan ne peki?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
sanırım birbirine yakın merhalelerde geziniyoruz. Küçük nüanslar dışında hemfikir olduğumuzu yazdıklarınızdan anladım. Fakat "mucize" biz kullar içindir ve "peygamberlere izafe edilir" dedik. Bizim bundan kastımız; Ay'ın ikiye yarılması biz kullar için bir olağanüstülükdür, oysa bu Rabbül Alemin (cc) için sadece "kün" lafzından başka bir şey değildir. Bir asa düşünki; tahta veya bir ağaç sopa, birden gözümüzün önünde büyük bir ejderha oluyor; hem korkarız, hem şaşarız, hem hayrette kalırız. Çünkü bu bizim için olağanüstü bir andır. Oysa bu da Rabbül Alemin (cc) için sadece "kün" lafzından ibarettir. Her şeyi en güzel ve en kolay yaratan bir tek Rabbül Alemin (cc) dir. Ve bu yaratma O'nu (cc) hayrete düşürecek bir şey değildir ki; bizatihi kendi Külli İradesinde bulunan bir ilimdir. Biz cüzzi irade sahipleri içinse gerçekten bir olağanüstülüktür. Ha! dersenki; o halde gönül gözü ile bakılırsa durum değişirmi; elbette! Bu da tasavvufi gözü ile görüldüğü takdirde, sadece "sübhanallah" diyebiliriz. Tabii ona uygun olan ilmi de almak şartı ile.

Ama şuanki durumda bir örnek verirsek; Ay bu gece durduğu yerde ikiye yarılırda bir parçası Ağrı'nın üzerinde diğer parçası Edirne'nin üzerinde olursa halk korku, endişe, hayret içerisinde bakakalır.

Ayakta yürümesi gereken bir insanı havada görürsen şaşarsın, fizik kanunlarını alt üst etti bu nasıl bir yaratıktır dersin.Oysa tasavvuf ehli buna güler geçerki; çünkü şeytan dahi havada, ilmi sayesinde Allah (cc) izni ile gezmektedir. Oysa şeytan mucize sahibi değildir! Değil mi ?
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Devam edeyim:

Kuran'da adı "Maide" (Sofra) olan bir sure var. Sureye isim olan bu kelime ile aslında bunların mesajı veriliyor. Yani insanların "olağandışılıklar" talebine, "olmakta olanın" yani gözümüzün önünde olup bitenin bizzat kendisinin zaten olağanüstülük demek olduğu ile cevap…

"Havarîler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbinden bize gökten bir sofra indirmesini isteyebilir misin?" diye sormuşlardı da " Eğer inanmış iseniz Allah'ın öfkesini çekmekten sakının" diye cevaplamıştı. Onlar "Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz tatmin olsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona tanıklık yapanlardan olalım" demişlerdi. Bunun üzerine Meryem oğlu İsa "Allahım! Ey bizim yegane Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir. Bizim için, bütün zamanlar boyunca bir ziyafet ve kudretinden bir işaret olsun. Bizleri rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" demişti. Allah da "BEN ONU SİZE İNDİRİP DURMAKTAYIM. Artık bundan sonra içinizden kim kâfirlik ederse ona dünyada hiç kimseye vermeyeceğim bir azap ile karşılık veririm." demişti." (5/112-115).

MAİDE: Sözlükte "Sallanmak, sağa sola doğru eğilmek, başı dönmek" demektir. Sofra, üzerinde yemek yenen masa (mâide), kayma (meyd), meydan, saha, alan (meydân), atış alanı (meydanu'r-rimâye), hodri meydan (meydânu't-tahaddî), iş alanı, çalışma sahası (meydanu'l-amel) kelimeleri bu köktendir…

Görüldüğü gibi yemeği ortaya çıkardığı, orta yere koyduğu için de sofraya "maide" denmektedir.

Ayette geçen "Gökten gelen sofra" deyimi "olağandışı mucizeler" anlayışına hayli yatkın dini muhayyilemizde gökten özel olarak tepsi içinde inen bir sofra olarak algılanmıştır. Halbuki Allah'tan böyle bir istekte bulunması talebine karşılık cevap ortadadır. Yukarıdaki pasajda böylesi bir talebe Hz. İsa "Eğer inanmışsanız O'nun öfkesini çekecek işler yapmaktan sakının (takvalı olun)" demekte (5/112), bundan ne anlamamız gerektiğinin dersini verircesine de "Bizim için, bütün zamanlar boyunca bir ziyafet ve kudretinden bir işaret" (5/114) istemektedir. Allah da "Ben onu indirip durmaktayım; hiç kuşkusuz" diye cevap vermektedir. (5/115).

Bizim için "bütün zamanlar boyunca" (evvelinâ ve âhirinâ) bir ziyafet ve "kudretinden bir işaret" olan şey nedir acaba?

Ayette geçen münezziluhâ (onu indiriyorum/ indirip durmaktayım) ifadesinin fiili -tef'il babı olduğu için- bir taraftan bir şeyi çokça yapıp durmada diğer yandan da fiilin kök manasını mef'ule isnat etmekte kullanılır. Bu durumda mana: "Siz gökten sofra indirilmesini istiyorsunuz. Oysa Allah zaten sürekli olarak o sofrayı indirip durmakta… Yeryüzünden biten bitkiler, akan sular, ağaçlar, meyveler, tarlalardan çıkardığınız ürünler, değirmenlerde öğüttünüz unlar hepsi ne ile oluyor sanıyorsunuz? Gökten inen su olmasa, ekip biçtiğiniz toprak, ısındığınız ateş, soluduğunuz hava olmasa, bunlarla ürünler yetişmese ne ile doyacaksınız? Bütün bu rızıklar, Allah'ın tabiat sofrasında zaten sizin için üretilip duruluyor. Tabiatı sizin için sofra kılan, sizi onunla besleyip yaşatan zaten Allah değil midir? İşte bu bütün zamanlar boyunca Allah'tan size inen bir ziyafettir, kudretinin nişanesidir. Şimdi bunu görmeyip hangi mantıkla gökten tepsi içinde sofra indirilmesini bekliyorsunuz?" şeklinde olur.

Burada "fiilin kök manasını mefule isnat etmek" denilen şey "gökten sofra indirmek" deyiminin "yerden ürün bitirmek" deyimine döndürülmüş olması durumudur. Zira Kuran'ın "iş ve oluş" (emr, kevn) tasavvuruna göre yerden biten her ürün demek gökten inen her rızık demektir. Örneğin siz tarlada buğday hasat ederseniz Allah "Size buğday verdik" der. Siz çocuk yaparsınız Allah "Size çocuk bağışladık" der…

Şu halde maide demek, ortada, meydanda, açık tabiatta olan nimetlerin insanoğluna ziyafet olarak (rızık) sunulup durulması ve bunun Allah'ın sofrası manasına gelmesi demektir. Öyle görünüyor ki ayette kastedilen sofra budur. "Bütün zamanlar boyunca indirilip durulan kudretinden bir işaret" bundan başkası olabilir mi?


***
İnsanlar söze dayalı apaçak delilleri (ayâtun beyyinat) yetersiz bularak neden ısrarla olağandışı mucizeler istemekte ve olmayınca da peygamberleri reddetmektedirler? Acaba Kuran bu tür taleplere ne cavap vermektedir?

"Kendilerine doğru yolu gösteren rehber geldiğinde insanların imana yanaşmamasının nedeni "Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?" demelerinden başka bir şey değildir. Söyle onlara: "Eğer yeryüzünde yürüyen melekler iskân etmiş olsaydı, elbette onlara peygamber olarak gökten bir melek gönderirdik." (17/94-95).
Dikkat edilirse ayet tüm insanlar hakkında genel bir ilke koyuyor; İnsanların imana yanaşmamalarının nedeni 'Bizim gibi bir beşerden peygamber mi olurmuş' demeleridir… Bu ilke geçmişe dönük bütün zamanlar ve mekanlar için geçerlidir. Çünkü genelleme yapılıyor.

Demek ki insanlar kendileri gibi yiyip içen, çarşılarda dolaşan bir insanı/beşeri peygamberliğe layık görmemekte ve ondan "olağandışılıklar" beklemektedirler; "Peygamber dediğin okuyup üfürür, bir el çırpmasıyla dağları oynatır, Uhut dağını altın yapar, yerden hazineler fışkırtır, gökten sofra indirir. Bizim gibi birisi bu, böyle peygamber mi olur?" anlayışı, insanların zihninde eski dünya dinlerinden kalma bir alışkanlıktır.

Çünkü o dinlerin din adamları, kahinleri, mecnunları (cinlerle konuşan medyumları) bunu yapmaktaydılar. Yani bir takım sihir, büyü, tılsım oyunlarıyla gizemli bir havaya bürünmekte ve bunun kendilerine Tanrı tarafından verildiğini iddia etmekteydiler. Karşılarında "ümmi" yani bu din bezirganı sınıfından olmayan, halkın/umumun içinden gelen birinin peygamberlik iddiasını duyunca bunu "meslek dışı!" bularak dışladılar. "Alelade birisi bu, hani nerede mucize, kehanet, sır, tılsım, büyü?" dediler…

Hala da öyledir…

Geçmişte yaşamış insanlar böyle yaptığı gibi, bugünde ve gelecekte de böyle yapmaya devam edeceklerdir. Çünkü mucize, kehanet, sır, tılsım, büyü dini olan "tapınak dinleri" ile, söz, akıl ve vicdan dini olan "gerçek hayat dini" tarih boyunca hep birbirine karıştırılmıştır. Hatta birinciler ikincisini hep bastırmış, istila etmiştir.

Hala da öyledir…

Oysa Kuran bu tür bir din anlayışını reddetmekte ve mücize ve kehanet talebinin geçmişte de, ümmi peygamber zamanında da reddedildiğini, Allah'ın yönteminin bu olmadığını söylemektedir;

"Bizi mucizelerle peygamber göndermekten alıkoyan şey, onu yorumlayanların yalanlamasıdır. Semud kavmine o dişi deveyi verdik. Ama onlar bunu hiç kâle almadılar. Biz ayetleri ancak uyarıp korkutmak için göndeririz." (17/59).

Yani: Bizi mucize göndermekten alıkoyan şey, mucize gelse bile onu tevil edenlerin/yorumlayanların (evvelun) yine de onu yalanlayacak, inkar edecek olmalarıdır. Böylesi kişilere mucize bile fayda vermeyecektir. Kaldı ki kalplerinde kendi istekleri ile iman olmadıkça imanmak zorunda kalacakları bir mücize karşısında mecburen inanıyor görünmelerinin de bir faydası yoktur. Bu nedenle onların güce dayalı delil (sultanun mubin) taleplerine karşılık söze dayalı delil (ayâtun beyyinât) ile karşılık veriyoruz. Ki "söze" kim inanıyor kim inanmıyor ortaya çıksın. Kaldı ki onların istediği mucize türünden güce dayalı delilleri izhar edecek gücümüzde var. Fakat kendi özgür iradesi ile "inanan" ile "inanmayan" ortaya çıksın istiyoruz. Bu da ancak "söz" ile olacağından insanlığı eşit şartlarda imtihan ediyoruz. İmtihanın sorularını herkese eşit şekilde soruyoruz. Kimseye kopya vermiyoruz, iltimas geçmiyoruz. İmtihanın gereği neyse onu yapıyoruz. Böylece her ümmete (topluluğa, halka, çağa, uygarlığa) peygamber göndermişizdir (16/36), keza her peygambere de söze dayalı apaçık deliller (ayâtun beyyinât) vermişizdir (14/9)…

Kimi müfessirler bu ayetin açıklamasında, Hz. Muhammed'e (s.a.v) mucize olarak sadece Kuran'ın, önceki peygamberlere ise bir takım olağandışı mucizelerin verildiği kanaatindedirler. Bu görüş tutarsız ve çelişkili görünüyor. Çünkü bütün peygamberlere verilen aynıydı. Hiç birisine de (insanları imana getirmek için) söze dayalı apaçık deliller (ayâtun beyyinat) dışında bir şey verilmemişti. Öncekilere verilmişti ama sonrakine verilmedi diye peygamberler arasında ayrım yapılamaz. (la nuferruqu beyne ahadin min rusulih). Öyle görünüyor ki bu görüş Kuran'ın "genel ilke" olarak ortaya koyduğu naklî delillere ve "insanlığın eşit şekilde imtihan edilmesi, soruların herkese aynı sorulması" şeklindeki aklî delile ters düşmektedir. Sözkonusu genel ilkeyi şu tür ayetlerden çıkarıyoruz:

"Sizden önce kimler geldi kimler geçti haberiniz var mı? Nuh, Ad ve Semud halkları ve onlardan sonrakiler… Bunların durumunu ancak Allah bilir. Onlara peygamberleri söze dayalı apaçık delillerle (beyyinât) gelmişti. Kuşku ve tereddüt içinde "Bunlara inanamayız, yo hayır, olacak şey değil" demişlerdi. Peygamberleri demişti ki: "Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah'tan şüphe edilir mi? O sizi günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirli bir süreye kadar mühlet veriyor." Ama onlar "Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıklarından döndürmek istiyorsunuz. Madem öyle bize apaçık mucize getirin!" demişlerdi. Peygamberleri onlara "Doğru, biz de ancak sizin gibi bir beşeriz, fakat Allah kullarının yönelişine göre karşılığını verir. Allah'ta bir karşılığı olmadıkça size mucize getirmek bizim haddimiz değildir. Müminler Allah'a dayanıp güvenmelidir" demişlerdi. (Ve devamla) "Allah'a niçin güvenip dayanmayalım ki? O bizlere yürüyeceğimiz yolları gösterdi. Yaptığınız eziyetlere göğüs gereceğiz; dayananlar sadece Allah'a güvenip dayanmalıdır…" (14/9-12).

Görüldüğü gibi bu ayetler "bütün" peygamberler için geçerli "genel ilke" koymaktadır. Ayette çoğul kipiyle ve genelleyerek "Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonrakilere peygamberleri (rusul) söze dayalı apaçık deliller (beyyinât) ile gelmişlerdi…Onlar da madem öyle bize mucize getirin demişlerdi" denmektedir. Bu bütün peygamberlerin halklarının karşısına aynı Hz. Muhammed (s.a.v) gibi "söz ile açıklama yapmaya dayalı delil" (beyyinat) ile çıktıklarını ve mucize talepleri karşısında aynı Hz. Muhammed (s.a.v) gibi cevap verdiklerini gösterir.

Peygamberlerin ve halkların zaman zaman karşılaştıkları bir takım alışılmadık, insanların olağandışı, doğaüstü dedikleri olaylara gelince şu hadis belki bir fikir verebilir;

"Güneş ve ay Allah'ın ayetlerinden iki ayettir. Bunlar ne bir kimsenin ölümü ne de yaşaması için tutulurlar. Ancak Allah Azze ve Celle bunlar ile kullarını uyarır. Güneş ve ayın tutulduğunu görürseniz, Allah'ın zikrine, dua ve istiğfara koşun. Sonra şöyle buyurdu; Allah'a yemin ederim ki sizin hiç biriniz kölesi ve cariyesinin zina etmesinden Allah'tan daha kıskanç değildir. Ey Ümmeti Muhammed! Vallahi siz, benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" (İbn Kesir).

Hz. Peygamber'in bu sözü çocuğunun ölümünün bir güneş tutulması gününe denk gelmesi üzerine yayılan söylentiler üzerine söylediği unutulmamalıdır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Yazdıklarımı okumadığını görüyorum. Üzüldüm. Oysa; sana, yazdıklarını tasdik ettiğimi sadece bazı küçük noktaları görmediğini yazmıştım.
Ayrıca; Kur'an'ı Kerim'i tek bir yönü ile tevil edemezsin, etmemelisin. Örneğin; Maide suresinde geçen "BEN ONU SİZE İNDİRİP DURMAKTAYIM" ayeti sadece sofra için değil; hatta o an o günlerde inen ve sonrasında da inmeye devam etmekte olan Kur'an'ı da kasdetmektedir. Çünkü Kur'an tek yönlü ve tek olaya değil, çok yönlü ve tüm zamanlara hitap eder. Bu zaten Kur'an'ın özü ve özelliğidir.

Benim açımdan sonuç bu selametle.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Yanıldın, bu başlık altında yazdıklarını okudum. Belki anlamadığımı iddia edebilirsin ama okumadığımı söylemen zan olur.

Ben yanlış anlaşılmamak için düşüncelerimi derli toplu ifade etmeye çalışıyorum. Alıntılarla.
 
H

hüma-gül

Guest
Bakara
253. İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryemoğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkar edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.

sebe 28
Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 26 . Ayetinde
De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 159 . Ayetinde
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Kalem Sûresinin 4 . Ayetinde
Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

Ahzâb(*) Sûresinin 21 . Ayetinde
Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.

Mücâdele(*) Sûresinin 21 . Ayetinde
Allah, “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

Nisâ(*) Sûresinin 13 . Ayetinde
İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır

Nisâ(*) Sûresinin 14 . Ayetinde
Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır
Nisâ(*) Sûresinin 69 . Ayetinde
Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır

Nisâ(*) Sûresinin 80 . Ayetinde
Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.


Mâide(*) Sûresinin 92 . Ayetinde
Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.
Enfâl(*) Sûresinin 20 . Ayetinde
Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.


Nûr(*) Sûresinin 52 . Ayetinde
Kim Allah’a ve Resülüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir

Nûr(*) Sûresinin 54 . Ayetinde
“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.

Muhammed(*) Sûresinin 33 . Ayetinde
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.
 
H

hüma-gül

Guest
Nisâ(*) Sûresinin 80 . Ayetinde
Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur...iha

Eğer Peygamberimizin sözleri Kur'an'dan ibaret olsa bu ayet (haşa sümme haşa) abes kaçardı.

Peygamberimize Nebilik Mesleği itibari ile Kur'an'a girmemiş ayetler nazil olmuştur. Bu ayetler ise Kur'an'ı açıklayıcı ve onun ile hakkı ile amel etmeyi öğreten ,uygulayıcı ayetlerdir.
düşünün bir kere Allah Kur'an'da çoklukla "Namazı dosdoğru kılın" desin de nasıl kılınacağını insanların eline bıraksın. Onu Kur'an'ı indirdiği Resulüne Nebilik makamında bildirmesin.
Hiç mümkün mü ki Peygamberimiz kendi keyfince amel etsin. Zira; onun her söylediğ vahiyle olması sırrı Nebilik makamında durmaktadır.

İşte imtihanın dehşeti bunu anlamakta.

Allah razı olsun Hüma-Gül kardeşim.
Muhabbetle

Allah sizden de razi olsun kardesim
 
H

hüma-gül

Guest
Ne kadar güzel bir cümle Duha! Tebrik ederim. Tek nokta atışı bu sefer sende! Allah (cc) razı olsun senden de chamdali arkadaştan da bu konuyu bizlere anlatan hüma-gül kardeşimizdende. İyi bir muhabbet oldu.

Sizde bu muhabbetin tadi tuzu oldunuz Allah razi olsun
 
Üst Alt