radikal
New member
Alevilik İslam’ın bir yorumu değil, İslam’ın ta kendisidir. İslam âlemi Hz. Muhammed’in vasiyetine uyarak Hz. Ali’nin velayetini kabul etmiş olsaydı, İslam’da bölünmeler baş göstermeyecekti.
Bu forumda gerçek arap alevilerini savunan ender insanlardan biriyimdir. Daha önceki yazılarıma bakarsanız siz de görürsünüz. Bekir kardeşimizin yaptığı araştırma doğrudur. Neden derseniz; Türkiye'de yaşayan aleviler dezenformasyona uğramış ve gerçek alevi kültüründen uzaklaşmış grubları barındırmaktadır. Ve yukarıda yapılan araştırma birebir görünen gerçeklerdir. Bunun için alınganlık göstermeyin, bilakis bu konuda gördüklerinizi düzeltmeye çalışın. Yapanı gördüğünüz zaman eleştirin, yapılanı yazanı eleştirmek insaf ölçüleri içerisinde yer almaz.
Ama; Arap aleviliğinin ne olduğu veya ne olmadığı konusunda yazdıklarını okudum, sadece yukarıdaki sözüne ve birde Bekir kardeşimin cevap vermek zorunda kaldığı bölüm haricinde, tamamına yakın bölümünü de beğendim. Zaten uygun olmayan yerlere Bekir kardeşim uygun cevapları vermiş. Fakat yukarıda alıntıladığım yere siz açıklık getirmelisiniz. Neden ? Çünkü, alevilik ile sünnilik denen ayrımın kavşağıdır bu iddia !
1- İslamın ta kendisi, ne alevilik ne sünnilik ne şu nede bu denilebilir. İslamın ta kendisi Kur'an'dır. Biz sünniler bunun Resulullah (s.a.v.) yolu ile birebir yaşandığına iman ettiğimiz için sünnet merkezli bir anlayışı İslam'a uygun bulmamız nedeni ile yaşıyoruz, sizler ise Hz.Ali (k.v.) efendimiz ile ilgili olan bölümleri ön plana alarak yaşamaya çalışıyorsunuz. Sonuçta Hz. Ali (k.v.) efendimiz de Allah'ın (Celle celaluhu) sevdiği bir insandır ve Peygamber (s.a.v.) efendimizin mübarek hadisi ile bu ümmetin önderlerindendir.
Biz başta Hz. Ali (k.v.) efendimiz olmak üzere bütün ashabı güzin (r.anhüm ecmain) efendilerimizi de severiz ve saygı duyduğumuz için de laf söyletmeyyiz. Buna her ne kadar Hz. Hamza (r.anh) efendimizin ciğerini çıkaran Vahşi (r.anh) de dahi olsa, içimiz acısa da sırf ashabı kiramdan olması nedeni ile yaparız. Bu Peygamberi bir emr olduğu için yaparız.
Eğer lafı bedbaht ve sefil karakterli yezid denilen köpeğe getireceksen, peşinen bil ki; İslam ümmetinin içinde bu konuyu okurken, eğer gözünden yaş gelmiyorsa dönüp kendi imanını sorgulasın. Bunu yapmak için de ne alevi olmaya ne sünni olmaya gerek yok. Bu yezid'in babasının ashabtan olması da onun bu konuda azap görmeyeceği garantisi vermez. Nasıl ki Nuh (a.s.) peygamberdi, ama oğlu kafir olduysa, yezid denen bedbahtın babasının Peygamber (s.a.v.) efendimizin yazıcılarından olması bu gerçeği değiştirmez. Siz kendinize bakacaksınız, ben Ali'yi (k.v.) seviyorum ama neden Osman'ı (r.anh) sevmiyorum ? yahut Ebu Bekir'i sevmiyorum hatta hakaret ediyorum ? demelisiniz. Aslında bu cümle size değil, kendini alevi iddia edenelere. Sadece sizin şahsınızda; aleviyim diyenlere veya şia'yım diyenlere genel olarak yazıyorum. Arap aleviliği yakından bildiğim için bu anadolu aleviliği anlayışından farklıdır. Ama halkımız bilemez, çünkü ülkemizde yaygın değildir arap aleviliği. Daha çok sapkın alevi kolları burada yer edinmiştir.
Ehli Beyt bize paygamberimizin emanetleridir. Bizim evimizde bu emanetlerden bir tanesi yaşıyor. Ağabeyimin eşi Hz. Hüseyin efendimizin 33. göbekten secere sahibi ve Urfa viranşehir seyyidelerimizden biridir. Dolayısı ile evimizdeki bu kıymetli emanet ile beraber bulunuyoruz. Dedesi ile arasındaki alışverişlerde bazı şeylere şahit oluyoruz. Bir başkasına şaşılacak derecede ilginç gelen şeyleri alışkanlık olsa gerek artık biz normal hayattan bir parça gibi görüyoruz. Ama bunu insanlara anlatamazsınız. Görmek ve bizzat şahit olmak ile duymak bir değildir. Önemli olan duyarak dahi olsa, görmüşcesine "saddak" diyebilmektir. Efdal olan da budur. Hatırlayın ki, mirac hadisesini yaşayan Peygamber (s.a.v.) efendimiz bunu anlattığında en yanındaki kendi kabilesi dahi alay ederken, anlattığı an'ı dahi görmeyen Ebu Bekir (r.anh) "Muhammed söylüyorsa doğrudur" diyerek "Sıddık'i Ekber" olarak bu ümmetin bağrında yer almıştır. Kur'an da "...ve mağara arkadaşı" denilmesi sureti ile bizzat işaret edilmiştir. Hadisi şeriflerde bir çok yerde öğülerek bu ümmet içersinde var olan fazileti gösterilmiştir.
2- İslam alemi; Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin vasiyetine uyarak halife olarak Hz. Ebu Bekr (r.anh) efendimizi seçmiştir. Rahatsızlığı nedeni ile cemaat ile namaz kılmaya takatinin olmadığını anlayınca, namaz için bekleşenlere "...gamet getirin, Ebu Bekr'i de imamete geçirip namazlarınızı eda edin" emr'ini vermiştir. Henüz sağ ve hayatta iken imamete geçmenin Ebu Bekr'e layık olduğunu işaret etmiştir. Bir gün sonra da yanındakilerin yardımı ile zorlayarak da olsa ayağa kalkmış ve Ebu Bekr'e uyan cemaatin en arkasında O' da (s.a.v.) namaz safına katılıp imama uyarak namazını eda etmeye çalışmış ve bundan da büyük bir haz aldığını belirtmiştir. Sekaretinin şiddetlendiği zamanda hanımlarının dahi odasına açılan kapılarını kapattırırken sadece Ebu Bekr (r.anh) efendimizin kapısını açık bıraktırmıştır. Bir gün Sebr dağı üzerinde Hz. Ömer, Osman ve Ebu Bekr (r.anh ecmain) efendilerimiz ile bulunurken meydana gelen zelzelede "Ey Sebr dağı sukun! sukun! Üzerinde bir nebi, bir sıddik ve iki şehid bulunduğu halde sukun bul" diyerek yanındaki üç insanın da mertebesini bizlere bildirmiştir. Eğer ki, yanlarında Hz.Ali (k.v.) efendimiz de bulunsaydı allahu alem "...Üzerinde bir nebi, bir sıddik ve üç şehid bulunduğu halde..." derdi.
Bir çok hadisinde Ebu Bekr'i (r.anh) övmesinin yanı sıra Hz. Ali (k.v.) efendimizi övmesi de bu insanlara ne kadar değer verdiğinin bir göstergesidir. Bizlerin bu konuda her birini hasımlaştırmak ve var olan fitneye bir çıra götürmek haddimiz değildir olursa da ancak zararı ve azabı bize kalır. "Sen Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibi yakınsın bana" sözünü duyan Hz. Ali (k.v.) efendimizin zaten faziletine ve büyüklüğüne iman etmek zorundadır. Eğer bu sözün aleyhinde bir sözde bulunursa kendi aleyhine zarardadır. "Ben ilim şehr'i isem, Ali kapısıdır" diyerek ilmi yönden de derece derece üstünlüğünü belirtmesi, fıkhi konularda kendisinden sonra fikir alınması bu derecelerin sadece perçinlenmesine yöneliktir. Görmeyen zaten ya fikri kördür, yahut ard niyetlidir.
Sünni tabir edilen bizler, ne kadar bu gerçeklerin özüne bakarak hiç birini bir diğerinden ayırmıyor ve aynı şiddet ile seviyorsak, bu insanların içinden bazılarını sevip bazılarını sevmeyenler eksikliği kendilerinde arasın. Bütün İslam alemi bu mihenge iyi bakmalı. Bu düstur bir çok anlaşmazlıkların bertaraf olmasına vesiledir. Okumak gayesi ile okunursa ne denildiği anlaşaılacaktır, ama önyargılar bırakılmadan okunursa yapılacak lakırdı elbette çoktur.
Artık İslam ümmetinin bu önyargılarını "kırma değil "PARÇALAMA" zamanı çoktan gelmiştir ve zaman geçmektedir. Avucunu ovan şeytana haddini bildirmek, "seni seviyorum ey Ali aşığı kardeşim" demekten veya "seni seviyorum ey Ebu Bekr aşığı" demekten geçmektedir.