Yanılıyorsunuz, kafirler bunu da istemiyor. Kafirler istiyor ki, müslümanlar toptan Allah'ın Dininden çıkıp kendi dinlerine ilhak olsun diye bekliyorlar. Bu Dini, ister arabi Din kabul etsinler, ister Farisi Dini, isterlerse acem Dini kabul etsinler. Bu sanrıları kendilerine hiç bir şey kazandırmaz, bize de bir şey kaybettirmez. Gerçek tektir. Bu gerçeği sizden çok daha iyi süzebiliyorlar. Görüyorlar ama öfke ve kinlerinden kabul edemiyorlar. Bakın lütfen burayı iyi anlayın, kabul etmiyorlar değil; edemiyorlar. Dünya alemi, bazen bazı milletleri kavmiyeçilik (ırkçılık) yapmak ile suçlarlar, oysa; bütün dünya insanları görmeli ve bilmelidir ki, kavmiyetçilik bu yahudi ve nasranilerden çıkmadır. En başta, nasıl olur bir arap Peygamber ? Nasıl olur bu güne kadar hep bizim kavmimizden gelen bir silsile ve üstelik ahir zaman peygamberi, üstelik İncil ve Tevrat'ta vasıfları bildirilmiş alemlere rahmet olduğu haberi verilmiş bir Peygamber arapların içinden çıksın ? Kabul edilir bir şey değil, zihniyetindeydiler. İlk karşı geldikleri nokta buradan başlar. Daha sonra, kendi kitaplarından ve amellerinden ve yükümlü oldukları konulardan bahsedilmeye başlayınca, yani hem kendinden öncekini hem de ondan öncekini tasdikler ve açıklar mahiyette olduğu görüldükçe, bu Din; daha çok bizlerden çalıntı hakaretlerine maruz kaldı. Bozmak için ellerinden geleni yaptılar, halen yapıyorlar. Nasıl halen yapıyorlar ? kendi kutsallarını, kendi ahkamlarını, kendi tabularını ve kendi sapıklıklarını size modernize edilmiş hali ile çağdaşlığın gereği gibi sunarak yapıyorlar.
Biz aşağımıyız onlardan türünde siteminize de katılmıyorum. Aşağı değiliz, üstün de değiliz. Üstünlük ancak takvaa konusunda ilerde olanındır. Bunu da ölçecek olan ne biziz ne de onlar. Bu; Rabbül Alemin tarafından ölçülecek bir şeydir. Onlar zaten sizin kutsallarınızı bozmak için yüzyıllardır uğraş veriyorlar, bir de kalkıp sizin kadir gecenizi mi sahiplenecekler. Nasıl olacak bu ? İşte sizin yukarıda bahsettiğiniz nifak tohumlarını ekerek. Nedir bu nifak tohumu ? Acaba hadislerin hangisi doğru hangisi uydurma ! Tamam, iş bitti işte. En başta senin pilini bitirdi bile ötelere gitmeye gerek kalmadı ki. Sen daha kafadan bu tohumsuzların oyununa geldin ve içine kurdu kabul ettin. Oysa; demeliydin ki, eğer ortada uydurma olduğu söylenen bir hadis varsa alın getirin ! Bizim sağlama yapacak bir miheng taşımız var: Kur'an. Sizde olmayan tek miheng bizde var. Getirin o uydurma dediğiniz hadisi bu mihenge vuralım. Eğer Kur'an da varsa sahihtir, eğer Kur'an da yoksa, sünnette de yoksa, kaldır at..! Hatta sadece benim peygamberimin hadislerini değil, kendi peygamberinize ait olduğunu iddia ettiğiniz sözleri de alın gelin Kur'an mihengine vuralım. Hak bir söz ise muhakkak Kur'an da yer almıştır, değilse zaten Kur'an o sözün yalan ve uydurma olduğunu size dahi açıklar, diyemiyorsunuz. Bunu demediğiniz sürece kaybedeceksiniz. Defalarca yazdık, siz o zamanlar burada değildiniz okumamış olabilirsiniz diye tekrar yazalım. Bu insanlar sizin Dininizi bozmak için adam yetiştirdiler. Hemde bunu Hz. Ebubekir zamanında başlayıp Hz.Osman zamanına kadar yetiştirip üstelik bizzat Hz. Osman'ın burnunun dibine gelecek kadar, alim seviyesinde yetiştirdiler. Kim yaptı bunu? elbette yahudi bir haham yaptı. Kimi yetiştirdi:ibni sebe denen bir yılanı. Çölde yıllarca bu ibni sebe'ye Kur'an'ı Kerim'i ezberlettiler. Ezber bittikten sonra ayetlerden hüküm çıkarmayı öğrettiler. Hükümleri nasıl eğip büküp içine kendi fikirlerini ne şekilde sokacak yönler var onu tesbit ettiler. Ve bu çalışmalara yıllarını verdiler. Yetiştirdikleri İbni sebe 17 yaşında girdiği çölden yıllar sonra çıktığında Kur'an konusunda allame kabul edilecek bir düzeye getirildi ve o hali ile Medine'ye gönderildi. Takvası ile, namazı ile, Kur'an okuyuşu ile, ayetlerden çıkardığı isabetli ahkamlar ile etrafta bulunan yeni yetmelere örnek olup, önlerinde imam olup namaz kıldırdı. Kendine o kadar inandırdı ki etrafındaki insanları, ondan sonra tek tek ele alıp hilafetin aslında Hz. Osman'ın değil de Hz. Ali'nin hakkı olduğuna, bunu zorla Osman ve arkadaşlarının hazırladığı düzmece bir oyun olduğu konusuna şek ve şüphe getirmeden inandırmayı da başardı. Hatta o kadar başardı ki; Hz. Osman'a ilk kılıcını çeken Hz Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'dir. Hz. Osman ile gözgöze geldiğinde "yavrum, sevgili baban seni şu halde görseydi şayet, ızdırabından kendini cehennem çukuruna atmakta bir an geri kalmazdı" sözü ile kendine gelip utancından elindeki kılıcı fırlatıp pencereden kaçacak hale gelmiştir.
Günümüzde farklı mı sanki, elbette değil. İstanbul da yıllarca camilerde görev yapan bazı insanların sonradan hristiyan papaz olduğu gerçeğini sanırım duymayannız kalmamıştır. Peki, bunun karşılığında siz veya biz; hristiyanlık inancınını bozmak için ne yaptık ? Kıl kadar bir işe kalkıştık mı ? Hayır ! Gerek yok çünkü. Doğru tektir ve biz o doğruyu bulduğumuzu görüyoruz.
Eğer kendinizi aşağılık kompleksi duymak istemiyorum diyerek onların kutsal saydıklarını yapmaktan çekineyeceğim diyorsanız, yapın ama en azından Dininize uymayanı yapmayın. Mesela, haç takan hristiyanları gördüğünüz zaman siz de eğer içinizden haç takmak geçiyorsa, önce haçın ne anlama geldiğini düşünün. Haç neyi temsil ediyor ona bakın. Haç teslisi temsil ediyor, teslis de tek İlah inancını red edip baba oğul ve kutsal ruh üçlemesini temsil ediyorsa, buda sizin Dinizin itikadını bozuyorsa, o zaman o haçı bırakın takmayı, elinize bile almaktan kaçının. Kimseye de tavsiye etmeyin. Yahudiler takke takıyorlar, çarşı pazarda bütün dini bütün yahudiler takarlar. Takke sizin Dininiz de de var, o halde alın takın. Neden taktınız diyen var mı size ? Ama bakın önce, bu dinin figürü olan bu şey benim Dinimdeki yeri nedir diye önce kendiniz sorgulayın.
Noel; İsa (a.s.)'ın doğum günü. Sahiden de öyle mi ? Oysa değil. Bunu önce bilin, öğrenin ondan sonra isabet ettirdiyseniz İsa (a.s.) 'ın doğum gününü kutlayın. Hatta Musa (a.s.)'ın doğum günü hakkında bir sağlşam bilgiye ulaşmışsanız o günü de kutlayın. Ama buna gücünüz yetmez. Em başta miladi takvim önünüzde engel olarak kendi durur. Her yılın 1. günü yılbaşı değil sadece. Miladi takvimin de başlangıç günüdür. Miladi takvimde İsa(a.s.)'ın doğumu ile başlar. İsa (a.s.) da bu din müntesipleri tarafından (haşa) Allah'ın oğlu olarak kabul edilir. Siz, şimdi Allah'ın peygamberi Hz. İsa (a.s.)'ın doğum gününü mü kutluyorsunuz, yoksa (Haşa) Allah'ın diğer ortağı kabul edilen isa'nın mı ? Hangisi ? Bilginiz var mı bu konuda ? Varsa; beni de bilgilendirirmisiniz ? Lütfen, bildiklerinizi aktarın, bizde bilelim.
Allah (Celle celaluhu) kameri ayların 12 olduğunu ve her birinin gökteki ay ile beraber aheng içinde bir felek üzere olduğunu bildiriyor. Oysa bu miladi takvim hiç de öyle demiyor. Bizim Dinimizde haram aylar bu miladi takvime uyduğumuz takdirde helal aylar zamanına denk geldiği anlar oluyor. Haram ayda yaptığınız bir günah, diğer haram olmayan aylarda yaptığınızdan daha fazla ağır. Siz, bu Dinin getirdiklerine mi, yoksa bozulmuş ve tahrif edilmiş dinin ahkamlarına mı inanıyorsunuz. Sırf kompleks yapmayalım biz de o günü kutsal kabul edelim derseniz, bende size 19 günü daha bekleyin derim. Zaten onlar gibi düşünmeye başladığınız için, sizinle de irtibatımı keserim, zamanla kendi inandığınız kutsallarınız yerine; "canım ne var, nolacak, ha o din, ha bu din" eşitlemesine de gelirsiniz, ondan sonra istikamet bellidir. Bu; Din'dir sevgili kardeşim. Doktor marcos'un el kitabından daha başka, çok başka bir şeydir. Faran dağlarında gezen ve kuru et yiyen bir kadının oğlu Hazreti Muhammed Mustafa'ya ve O'nun (s.a.v.) şahsında bize lütf edilip gönderilen İslam Dini'dir.
Bu işler basit yoldan başlar, itikaddan çıkar. Bu Dini basite alan, basitleşir. Bu Dini önemseyen; önemsenecek merhalelere ulaşır. Kur'an bunu söyler.
"İqra !"...