Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Neden Cemaatler Var

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Bir mümin, diğer mümin kardeşine: “Gel, bir Allah dostunun elinde tevbe et, istikamet bul.” diye tavsiyede bulunduğunda bazıları bu daveti hoş görmekte. Bazıları ise: “Ben tek başıma tevbe edemez miyim? Tevbe için başkasına ne hacet? Tevbe için tekkeye-Mekke’ye gitmenin ne gereği var? Ayrıca mürşidle tevbe dinde var mı? Allah ile kul arasına kimse giremez.” diye itiraz ve tenkitte bulunmaktalar. İlk bakışta çok makul gözüken bu itiraz ve tenkit gerçekte ne kadar haklı?...


Bir mürşidle tevbeye davet eden kimsenin davet ettiği mürşid kâmil ve kendisi de samimi ise, bu davetiyle sevap kazanır. Davetine uyan ve tevbe edip istikamet bulan kimsenin işlediği hayırlardan bir hisse de kendisi alır. İtiraz ve tenkid edenin ise ona bir zararı olmaz.

Böyle bir daveti kabul etmeyenlerin bir kısmı mazur, bir kısmı sorumlu olurlar.

Mazur olan kimse, tevbe etmeye karşı çıkmaz, tevbenin farz olduğunu bilir. Allah dostlarını sever, sevilmesi gerektiğini söyler ve onlarla beraber olmayı ister. Fakat bu zamanda gerçek mürşid kalmadı diye daveti ihtiyatla karşılar.

Bu kimsenin imandan değil, ihsandan zararı vardır. Yani kâmil mürşidle elde edeceği büyük menfaatları farkedemediği için birçok hayırdan mahrum kalır. Ancak güzel niyeti ve edebinin kendisini bir gün o cevherle buluşturması umulur.

Sorumlu olan kimse ise ya cahil, ya da bilen birisidir. Cahil kimse, dinde olan bir şeye yok demekle veya hayrı şer, şerri hayır görmekle mesul olur. Bilenin ise benlik ve kibri kalbini öldürür. Bu kimse yalnızca kendi bildiğini hak görür, başkasına hak vermez. Önüne konan ayeti kendince yorumlar, hadisi inkara gider, alimlerin sözlerini küçümser, hep ben bilirim der ve hayra yönelen kimsenin yolunu keser. Bundan dolayı mesuldür.


İstiğfar ve Tevbe aynı şey değil


Önce şunu belirtelim ki, hepimiz Yüce Allah’a istiğfar ve tevbe etmekle mükellefiz. İkisi de farzdır.

İstiğfar, Allahu Tealâ’dan affını istemek, bağışlanmayı istirham etmektir. Bu dil ile yapılır, sonuç Allah’a bırakılır. Tevbe ise değişmektir. Tevbe, ölü kalbi diriltmektir. Tevbe, bozuk hali ve kötü arkadaşı terketmektir. Tevbe, kötülüklere iyilik diye sarılmış nefsi ıslah etmektir. Tevbe, özü, sözü ve her yönüyle Allah’a dönmektir. Tevbe, nefis, şeytan ve kötü şartlarla mücadele etmektir. Tevbe, Yüce Allah’ın seveceği bir hale gelmektir. Bu ise hem dilin, hem kalbin, hem de bedenin işidir.

İstiğfar tek başına yapılabilir, fakat tek başına tevbe yapmak ve o tevbeyi korumak dünyanın en zor işidir. Bunun için Yüce Rabbimiz:

“Ey iman edenler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nûr/31)uyarısında bulunmuştur. Ayrıca Allahu Tealâ takvaya ulaşmak ve güzel edebi korumak için yardımlaşmamızı (Maide/2), kendi yolunda toplu halde, birlik ve dirlik içinde olmamızı istiyor. (Âl-i İmran/102-103) Takvaya ulaşmak ve istikameti korumak için sadık kulları ile beraber olmamızın gerektiğini belirtiyor. (Tevbe/119)


Tevbe, ancak cemaatle kolay

Mürşid deyince cemaat akla gelir. Mürşid-i kâmilin imam olduğu cemaatin niyeti ve hedefi dinin ihyası ve Allah’ın rızasıdır. ‘Gel mürşid elinde tevbe et!’ demek, ‘gel şeytana karşı cemaat kalesine gir, nefsin hücumuna karşı müminleri siper et, onların dua ve sevgisi ile kendini koruma altına al, Allah yolunda kardeşlerinle kuvvetlen, dağınıklık ve yalnızlıktan kurtul!’ demektir.

Müminlerin en temel işi, günahlardan temizlenmektir. Bu ortak bir vazifedir. Efendimiz (A.S.) bu vazifemizi şu temsille belirtiyor: “Müminler, iki el gibi devamlı birbirlerini temizlerler.” (Zebidî, İthafu’s-Sâde)

Ayrıca, hadis-i şeriflerde Allah yolunda birlik ve dirlğin insanı nasıl dirilttiği, yalnız kalanın ise nasıl felakete gittiği şöyle anlatılmıştır:

“Sizin cemaat halinde olmanız gerekir. Ayrılıp tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan, tek kalanla beraberdir (onu kolayca etkileyip, kalbine vesvese verir). İki kişiden ise çok uzak durur. Kim iman selâmeti ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa, cemaate yapışsın. Kimi iyilikler sevindiriyor, kötülükler üzüyorsa, o gerçek bir mümindir.” (Tirmizî, Ahmed, Hakim)

“Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi dalâlet (sapık fikir ve fitne) üzerinde bir araya getirmez. Allah’ın eli (rahmet ve desteği) cemaatle birliktedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe gider.” (Tirmizî, Tabaranî)

“Hiç şüphesiz şeytan, cemaatten ayrılan kimseyle beraberdir. Onun içine yerleşip, istediği yola çeker.” (Beyhakî,Tabaranî)

“Şüphesiz müminlerin birbirlerine yaptıkları dualar onları destekler.” (Ahmed, Darimî)



Günah çıkarma hezeyanı ve Mürşidle tevbe


Allahu Tealâ’dan başka kimseye el açılıp ‘günahımı affet’ denmez. Peygamberler dahil, kimsenin böyle bir yetkisi ve görevi yoktur. Eğer bir kimsenin şahsına karşı bir kusur işlemişsek kendisinden özür dileriz, bizi affetmesini istirham ederiz. Bu şahısla ilgili bir hak olduğu için böyle yapılır. Bunun ötesinde hiç kimsenin Allah’a karşı yapılan kusurları affetme, temizleme görevi ve yetkisi yoktur. Ancak, günahkâr bir insanın tevbesine yardımcı olmak vardır. Bu yardım, günaha düşeni uyarmak, gıyabında hayır dua etmek, onun için Allah’a istiğfar ve gözyaşı dökmek şeklinde olur. Cenab-ı Hak, günahla nefsine zulmeden kullarına en güzel tevbe şeklini şöyle tarif etmiştir:

“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasul de onlar için istiğfar etseydi, Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.” (Nisa/64)

Demek ki ümmet için en hayırlı tevbe, Allah’ın Habibi Hz. Peygamber’in (A.S.) huzurunda yapılan, onun da şahitlik yaptığı, ayrıca dua ve istiğfarla desteklediği tevbedir. Büyük müfessir Fahruddin Razi (Rh.A.) bu ayetin tefsirinde der ki:

“Hz. Peygamber ile birlikte yapılan tevbenin bir faydası da, tevbe yapanın istiğfarındaki gaflet ve kusurlarının Hz. Peygamber’in istiğfarı ile giderilmesi ve ilâhî huzura sahih ve sağlam bir tevbe olarak ulaşmasıdır. Çünkü kendileri için istiğfar eden Peygamber’i Allahu Tealâ seçmiş, onu vahyi ile şereflendirmiş, kendisi ile kulları arasında bir elçi yapmıştır. Bundan dolayı, onun şefaat ve vesilesiyle huzuruna gelen bir şeyi geri çevirmemektedir.” (Tefsir-i Kebir)

Bugün yeryüzünde Allahu Tealâ’nın şahidi ve halifesi sıfatını taşıyan, Rasulullah’ın (A.S.) vârisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kâmil mürşidler de, ümmetle yaptıkları tevbe ve istiğfarda Efendimiz’in ayette anlatılan sıfatını temsil etmektedir. Kâmil mürşidler, kulların Allah Tealâ’ya yönelişlerine şahid olmakta, tevbelerinin kabulü için ayrıca yüce huzurda yalvarmaktadırlar. Kâmil mürşidler naz makamında niyaz ettikleri için, onlarla birlikte yapılan tevbeler Allah katında daha sevimli ve daha temiz bir amel olarak kabul görmektedir.

Bir Allah dostunu şahit tutarak yapılan tevbede, tevazu ve yakaran kalp vardır. Bu durumda insan, kibrini kırmış, nefsini zelil etmiş, acizliğini anlamış, hiçliğini görmüş, ihtiyacını bilmiş ve ilacına koşmuş olmaktadır. Böyle bir tevbeyi hafife almak münafıkların sıfatıdır ve o kimsenin şu ayette anlatılan kimselerden olmasından korkulur:

“Onlara: ‘Gelin, Allah’ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin.’ denildiği zaman başlarını çevirip kaçarlar ve sen onların kibir içinde uzaklaştıklarını görürsün.” (Münafikun/5)


Hz. Rasulullah’ın vârisi kâmil bir mürşidin nezaretinde Allah’a yapılan tevbeyi hıristiyanların papaz önünde günah çıkarma hezeyanına benzetenler, tevhid dinini, Kur’an’ın hedefini, Sünnet’te uygulanan bey’atların hikmetini ve tasavvufun edebini bilmiyorlar demektir. Tasavvuf büyükleri, elinden tutan kimse ile şu şekilde tevbe etmektedir:


“Ya Rabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşaallah bir daha ben yapmayacağım.”


“Müminlerin günahları için istiğfar et!”

Takvaya ulaşmak ve marifetullahı tahsil etmek için kendisine bey’at ve intisab edenlere mürşid-i kâmilin istiğfar etmesi, Kur’an-ı Hakim’in emri ve edebi gereğidir. Cenab-ı Hak, Rasulullah (A.S.) Efendimize şöyle emir vermiştir:

“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar bey’at için sana geldiklerinde bey’atlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Mümtehine/12)

“Rasulüm! Hem kendi kusurun, hem de erkek ve kadın müminlerin günahları için istiğfar et!” (Muhammed/19)


Hiç bir mümin, intisab ve tevbe için elini tuttuğu bir kâmil mürşide: ‘Ben şu şu günahları işledim; beni affet, günahlarımı temizle, beni cehennemden kurtar, cennete koy!’ demez, diyemez. Ancak: ‘Ben Rabbime dönmek, rızasına yönelmek istiyorum; seni bu yolda kendime delil ve imam seçiyorum. Sen de bu amelime Yüce Rabbim huzurunda şahit ol ve affım için O’na yalvar da kalbime nur, gönlüme sürur versin, günahımı affetsin. Beni taatında muvaffak etsin.’ der.

Başkası için yanmak ve ağlamak peygamber ahlâkıdır. Allah dostlarının en güzel ahlâkı budur. Onlar kendileri için yaşamazlar. Onlar yüce Allah’ın yoluna canlarını kurban etmişlerdir. O’nu tanımak, sevmek ve zikretmek isteyenlere her şeylerini verirler. Bu, kalbi ihya olmuş ariflerin mesleğidir.

Kendi perişan haline bir damla göz yaşı dökemeyen günümüz insanı, başkası için nasıl ağlasın ve niçin ağlanacağını ne bilsin? Bizim için ağlayacak bir göz bulmaya mecbur değil miyiz?

Dr. Dilaver Selvi

Menzil.Net (Sultanlar Diyarı) Tasavvuf - Ehli Sunnet - Dini Mp3
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Öncelikle sunu belirtmek istiyorum kardesim biz bu tür munakasalara girmek istemiyoruz zira sevmiyoruz Allah *cc) muhafaza kalp kirarizda kul hakkina gireriz ve büyügümsünüz Haya ederim.. Fakat madem alinti yaptiniz ve bize sordunuz bizde izah etmeye calisalim insaALLAHU TEALA....



Nasıl Rasul-i Ekrem (a.s.) Efendimiz Allah'a ulaşmada bir nuranî kapı vazifesi görüyorsa, "alimler peygamberlerin vârisleridir" sırrına göre, mürşid de Allah'ın kapılarından bir kapı olmaktadır.

Mevlâna Celaladddin Rumi K.S. Hazretleri, kendisinin irşadına vesile olan üstadı Şems-i Tebrizî K.S. Hazretleri için şöyle buyurur: "Mürşidim Hakk'ın kapısıdır. Çünkü Hakk'a onunla vasıl oldum."

Mürid, mürşidinden gelen iyiliği Allah'ın hidayeti, şer gibi görünen ve nefsini sıkıntıya düşüren şeyleri Allah'ın bir imtihanı olarak bilmelidir. Bundan başka, mürid mürşidini Allahu Tealâ'nın esma ve sıfatlarının mazharı olarak görmelidir.

Şunu da bilmelidir ki, mürşid insanı hidayete erdiremez. Rasulullah da dilediğini hidayete erdiremez. İnsanı ancak Allahu Tealâ hidayete erdirir. Kur'an-ı Azimüş-şan'ın birçok ayetinde bizzat Cenab-ı Rabbü'l Alemin hidayetin ancak kendisinden olacağını açıklıyor. Başka türlü bir tasavvuf anlayışı, yanlış ve haram bir yol olacağından buna dikkat etmek gerekir.

Abdulkadir Geylanî (k.s.) Hazretleri'nin Mektubat'ını şerh eden Seyyid Hüseyin Fevzi Paşa şöyle der: Abd (kul), rab olmaz. Rab de abd olmaz. Bu, ilâhî bir tecellidir. Nasıl ki Tur'da Cenab-ı Hak bir ağaca tecelli etti, ondan Musa (a.s.)'a hitab etti ve "Ben senin rabbinim ya Musa!" dedi; burada ağaç rab olmadı. Rabbin ağaç üstündeki tecelliyatı oldu. Bunun gibi Rab Tealâ Hazretleri, insan-ı kâmile de tecelli eder. Ağaca tecelli eden o Allah, peygambere tecelli etmez mi? Ay'ın yarılması mucizesinde etti, Davud (a.s.)'ın attığı taşlar Calut'u öldürürken tecelli etti: "Habibim, o taşı Calut'a Davut atmadı. Biz attık."

Allahu Tealâ ağaca tecelli eder de, ağaçtan daha kâmil olan insana etmez mi?

İşte tasavvuf ehli mürşidini bu çerçevede düşünmeli, kulu rab gibi görme tuzağına düşüp, imanını ve amelini zayi, etmemelidir.



saygii ve dua ile fiemanillah


Siz beni kirmazsiniz korkmayiniz.Ben sizden bir tek ayet istedim ama siz yine sahislardan dem vurdunuz.Bizim tek Mürsidimiz var ve inanin onun ne söylediklerinde nede istediklerinde celiski vardir Inandik Iman ettik.


Musa kissainda ise bir yanlislik yok mu sence Agacmi seslendi yoksa?

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]30- Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım."

Elmalili meali.


Evet simdi söyleyin Allah kulda tecellimi etti yoksa?
[/FONT]
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Cemaat meselesi mezhebe dayanır,sizin gibi mezhepsizler de bunu anlamamakta ısrar ederler.
Hz.Rasulullah(s.a.v) ayette geçtiği üzre yaşayan Kur'an'dır,yani Kur'an'ın hayata tezahürünün bizzat ve en mükemmel örneğidir.
Dinde nakl esastır.Mezhep imamları Hz.Rasulullah(s.a.v)'ın yaşantısındaki kesintilerde bulunan ayrıntıları farklı yorumlamışlar ve Hadis-i Şerif'teki güzelliğe mazhar olmuşlardır.Cemaatler de aynı biçimde,mezhepsel ayrıntıların ehl-i sünnet çizgisinde anlaşılma farklılığı iledir.Fıtrata ve meşrebe göredir.
Bu ayette zikredildiği üzre de cemaat olmanın ehemmiyetini kavrayabilirsiniz umarım.
Hepiniz toptan, Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın.
Al-i İmran 103. Ayet-i Kerime



Ne güzel bir ayet degilmi Bölünüp parcalanmaktan Alemlerin Rabbine siginirim,Ama sizin dediginiz gibi mezhepsel ayriliklardan,veya cemaat ayriliklarindanda...Tek sarildigimiz Elhamdülillah Allahin Ipi olan Kuran...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
:)
Mezhepsizlik onlar için bir yergi değil,övünç kaynağı.
Çünkü onlar mezhepleri gereksiz,bidat görüyorlar.
Dolayısıyla,bir problem yok.



Evet gercekten övünc kaynagi Allahin Kitabina sarilmamiz onun boyasindan baskasina boyanmamamiz,Onun yolundan(Sratelmüstakiminden)baska hic kimseyi Mürsit kabul etmemekten hemde ne kadar övünsek azda biz övünmüyoruz Allahin bizlere verdigi nimete Sükür ediyoruz,Elhamdülillah..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Değerli forum üyeleri

Konu başlangıçtaki anlam ve istikametini kaybederek, yine hizipsel iddiaların sonuçsuz kavgasına malzeme olmaya başladı. Ve bundan sonra ki mecrasıda bu minval üzere devam edeceğe benziyor. verilen mesajlar bence yeterlidir. Dağılma ve hizipleşme devam etmesi halinde kapamak zorunda kalacağım
 
Son düzenleme:
Üst Alt