Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mukaddes Ruhların Yardımı Mümkünmü.?

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Bedenin esaretinden, ilgisinden, meşguliyyetinden kurtulan ruhun tasarrufu, kuvveti, nüfuzu, himmeti .. bedenin ilgi ve meşguliyyetleri altında ezilmiş, esir ruhtan çok daha ileri seviyededir.



Hakikatte ruh; yüce, temiz, büyük ve yüksek himmetli bir ruh olduğu halde, bedene mahbus iken böyle oluyorsa acaba bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olabilir?



O halde ruh, bedenden ayrılınca ayrı bir hale, ayrı bir fiile dönüşür. Bedenden ayrılan ruhların, rüyalarda bedene tekrar dönerek bir kişinin, iki kişinin yahut çok az sayıda insanın oldukça kalabalık bir topluluğu hezimete uğratmasıyla ilgili insanların gördükleri rüyalar, tevatür derecesinde çoktur.



Resûlullah'ın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Ebû Bekr ve Ömer'in “radıyallahü anhümâ” ruhlarının, mü'minlerin sayısının azlığı ve güçsüzlüklerine rağmen, kendilerinden sayıları ve hazırlıkları çok olan küfür ve zulüm ordusunu yendikleri, nice rüyalarda görülmüştür.



(Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 140-141)
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
İbn kayyımdan örnekler vermeniz güzel. Fakat burada bulunan vahhabi kardeşlerimiz buna bozulacak haberiniz olsun. :p
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
İbn kayyımdan örnekler vermeniz güzel. Fakat burada bulunan vahhabi kardeşlerimiz buna bozulacak haberiniz olsun. :p

hocam bozulsunlar :) öyle misaller var ki o zaman sizler deriz bunlarıda tekfir edermisiniz.

fakir hac vazifesini ifa için mubarek beldelerde bulunurken vahabilere bunları dile getirdiğimde efendim içtihad hatası yapıvermiş diyorlardı ya kendi adamları hata yapınca güzel ama başkaları aynı sözleri söyleyince kafir oluyor :)


aslında bakın ne dediniz vahabi kardeşlerimiz.

bu söz ehli sünentin üstünlüğündendir.onlar bize şirkdesiniz deseler dahi biz onlara kafirsiniz demiyoruz...


aslında ibnu kayyumdan ibni teymiyeden ve başkalarından çok misaller verilir [bu hususda teymiyenin çelişkili pek çok ifadeleri mevcutdur .lakin bizler merhum es seyyid muhammed el alevi el maliki hazretlerinin mefahim adlı eserini tavsiye ederiz.turkçeside vardır .arapçası fakirde word olarak vardır istenirse eklerim ]

selam ve dua ile.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah (cc) razı olsun. İşte bizde bunu anlatmaya çalıştık devamlı olarak. Vahhabiliğin bir mezhep olmadığını, ehl-i sünnetten ayrılan bir kol olduğunu, bir fraksiyon, bir akım olduğuna özellikle vurgu yapmaya çalıştık. Ama, her seferinde tekfir edildik. Çok şükr, onlar tekfir ettikçe biz yolumuza daha sağlam sarılmaya çalıştık. Aslında bu vahhabilik ile ilgili bitirme tezim var fakat henüz daha türkçeye çekemedim. Bir fırsat bulsam inşaallah bunu herkesle paylaşacağım.

Bahsettiğiniz konuya bizde şahit olduk. Umre için gittiğimizde buna benzer daha bir çok konulara şahit olduk. Mübarek beldede, vahhabi gözü ile bizlere "kafir" gibi bakılmasıda ayrı bir tad veriyor insana.

Mefaim'in word olarak Türkçesi varsa eklemeniz hoş olur. Site yönetimi de izin verirse şayet güzel bir eserdir. Bir çok insana faydası olur inşaallah.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Allah (cc) razı olsun. İşte bizde bunu anlatmaya çalıştık devamlı olarak. Vahhabiliğin bir mezhep olmadığını, ehl-i sünnetten ayrılan bir kol olduğunu, bir fraksiyon, bir akım olduğuna özellikle vurgu yapmaya çalıştık. Ama, her seferinde tekfir edildik. Çok şükr, onlar tekfir ettikçe biz yolumuza daha sağlam sarılmaya çalıştık. Aslında bu vahhabilik ile ilgili bitirme tezim var fakat henüz daha türkçeye çekemedim. Bir fırsat bulsam inşaallah bunu herkesle paylaşacağım.

Bahsettiğiniz konuya bizde şahit olduk. Umre için gittiğimizde buna benzer daha bir çok konulara şahit olduk. Mübarek beldede, vahhabi gözü ile bizlere "kafir" gibi bakılmasıda ayrı bir tad veriyor insana.

Mefaim'in word olarak Türkçesi varsa eklemeniz hoş olur. Site yönetimi de izin verirse şayet güzel bir eserdir. Bir çok insana faydası olur inşaallah.

hocam turkçe olarak yok ama izin alabilirsek eser sahiblerinden iletmek mümkündür.hatda biz guraba mecmuasi sitesinde de bazı bölümlerini nakletmeyide düşünüyoruz.

ama arapça bilenler içinde istifadeli olacakdır.

--

bunlar çok acaip adamlar.dedim ki onlara yahu kardeşim ben kafirsem benim bu beldede olmam senin mezhebine göre hükmü nedir.? haram dedi yahu dedim o zaman beni buraya niye alıyorsunuz .? siz günahkarsınız haram işliyorsunuz deyince güldü.. dedim parayı seviyorsunuz desenize. :)
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
hocam aslında nasib olursa sitenizde selefiyye akımının haberi sıfatlara bakış açısını detaylı olarak irdelemek isterim tabi vakitde buldukça.. keza bu akım işin aslı öyle olmasa da selef-i salihini kendi dediklerini savunduğu iddiasındalar..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hoş olur muhabbet olur inşaallah.
Selefi salihin (r.anh ecmain) ile günümüz selefilerinin arasındaki (fark demeyelim de artık) "uçurumun" ne denli DERİN OLDUĞUNU hep bareber müşahede etme imkanı olur.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Allah (cc) razı olsun. İşte bizde bunu anlatmaya çalıştık devamlı olarak. Vahhabiliğin bir mezhep olmadığını, ehl-i sünnetten ayrılan bir kol olduğunu, bir fraksiyon, bir akım olduğuna özellikle vurgu yapmaya çalıştık. Ama, her seferinde tekfir edildik. Çok şükr, onlar tekfir ettikçe biz yolumuza daha sağlam sarılmaya çalıştık. Aslında bu vahhabilik ile ilgili bitirme tezim var fakat henüz daha türkçeye çekemedim. Bir fırsat bulsam inşaallah bunu herkesle paylaşacağım.

Bahsettiğiniz konuya bizde şahit olduk. Umre için gittiğimizde buna benzer daha bir çok konulara şahit olduk. Mübarek beldede, vahhabi gözü ile bizlere "kafir" gibi bakılmasıda ayrı bir tad veriyor insana.

Mefaim'in word olarak Türkçesi varsa eklemeniz hoş olur. Site yönetimi de izin verirse şayet güzel bir eserdir. Bir çok insana faydası olur inşaallah.


Iste bu sözüne katilmamak olmaz Radikal,Gercekten her zaman bunu bizde söylüyoruz Vahabiler sizin gibidir yani Ehli Sünnettir yani sizle onlarin arasinda hic ayrim yapmiyoruz...Bize attiginiz Vahabi Iftirasina güzel bir cevapti sanirim dediginiz...Bizler Vahabi degil Kuran ehli olmaya calisiyoruzda!!!!!!Iftiralara cevap yazmamaya calisiyoruz ama böyle kendini tekfir eder derecesinde itiraf olunca tesekkür etmek gerekir diye düsünüyorum...
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Kabahatiniz zaten kuran ehli olmaya çalışmanızda......!!!!!!!!!

kuran ve sünnet ehli olmaya azim gösterseniz ya..o zaman işler düzelecek..

vesselam..
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Neden mümkün olmasın ki...
Bana Allah yeter, mukaddes ruha ne hacet...
Hasbünallahu ve nimel vekil...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Iste bu sözüne katilmamak olmaz Radikal,Gercekten her zaman bunu bizde söylüyoruz Vahabiler sizin gibidir yani Ehli Sünnettir yani sizle onlarin arasinda hic ayrim yapmiyoruz...Bize attiginiz Vahabi Iftirasina güzel bir cevapti sanirim dediginiz...Bizler Vahabi degil Kuran ehli olmaya calisiyoruzda!!!!!!Iftiralara cevap yazmamaya calisiyoruz ama böyle kendini tekfir eder derecesinde itiraf olunca tesekkür etmek gerekir diye düsünüyorum...

Selamın Aleyküm metin mete;
Sabah kahvaltımı yaparken içtiğim çayı nefes boruma kaçıracak yazını okudum ve çok güldüm. Allah (cc)'da seni güldürsün. Demek vahhabiler bizim gibi ehl-i sünnet öyle mi ?
Bak kardeşim; Hadislere inanmak başkadır, uygulamak başkadır. Taklid-i iman başkadır, tahkik-i iman işte o daha başkadır. Siz ayrım yapsanız da yapmasanızda, en başta itikadi konularda onlardan ayrıldığımız için biz onları mezhep olarak göremiyoruz. Belki üzüleceksin ama, maalesef gerçek bu! Müslüman mı ? Elbette! La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah diyen her insan müslümandır, bundan sonra ötesindeki durum kendi ile Allah (cc) arasındadır. Ama onlar her fırsatta bizi "kafir" olmakla itham ederler. Elhamdülillah. Zaten nefsler kafir olmadan iman etmezler.

Yalnız şu sözüne takıldım.
Bize attiginiz Vahabi Iftirasina güzel bir cevapti sanirim dediginiz...Bizler Vahabi degil Kuran ehli olmaya calisiyoruzda!!!!!!Iftiralara cevap yazmamaya calisiyoruz ama böyle kendini tekfir eder derecesinde itiraf olunca tesekkür etmek gerekir diye düsünüyorum.

Nerede yazdık sizlerin vahhabi olduğunu ? hangi cümlemizde böyle bir söz söyledik ? Sizler ile vahhabileri aynı kefeye nerede, hangi yazımızda koyduk ? Selefilik ile vahhabiliği siz aynı mecralarda gezinenlerden mi sanıyorsunuz ? Yazdığımız yazıda nerede kendimiz tekfir edercesine bir itirafta bulunduk ?

Bu yazdığınızı (iftira demiyorum bakın dikkat edin) ispat etmek ile yükümlüsünüz dostum. Çünkü iddia sahibinin ispat ile yükümlü olması hukukun temel prensibidir. Müslümanlığın da şiarındandır. Ve ben sizi müslüman biliyorum. Bir tek bana ait bir yazı gösterin, forum önünde söz veriyorum gösterdiğiniz cevabi yazının altına helallik yazısı ile cevap verip üyeliğimi sonlandıracağım. Öyleyse buyrun, cevabınızı bekliyorum :
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Neden mümkün olmasın ki...
Bana Allah yeter, mukaddes ruha ne hacet...
Hasbünallahu ve nimel vekil...
Maaşallah, gerçekten maaşallah. Asla alayvari bir takdir değil, gerçek bir takdir anlamında kullandım. Çünkü bu söylediğinizi, bugüne kadar gerçek anlamda bir Halil İbrahim (a.s.) bir de Muhammed (s.a.v.) efendimiz söyleyebildi.
 

HuLuSi_KaLP

New member
Katılım
3 Haz 2008
Mesajlar
53
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
50
Vehhabiler diyor ki:
(Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)
CEVAP
(Peygamber de olsa, ölü işitmez, cevap vermez) iddialarına (Ruh ölmez, her ölü işitir) maddesinde cevap verilmişti. Aşağıda kabir ziyareti ile ilgili bilgi veriyoruz.

Resulullah kabirdekilerden yardım isteyiniz buyuruyor. Bunlar ise, böyle yapanlara müşrik diyorlar. Bu hadis-i şerifi yasak ediyorlar. Resulullahın emrine hâşâ şirk yani puta tapmak yani kâfirlik diyorlar.

Resulullah efendimiz, (İşlerinizde şaşırdığınız [bunaldığınız] zaman, kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Müslümanların, Evliyanın kabirlerini ziyaret etmeleri, onlardan yardım beklemeleri, bu hadis-i şerife uydukları içindir.

İslam âlimleri, bu hadis-i şerife uyarak Evliyanın, kabirlerini ziyaret etmişler, feyz aldıklarını bildirmişlerdir. İmam-ı Rabbani hazretleri, 291. mektubunda buyuruyor ki:
(Delhi şehrinde, bayram günü, hocam Muhammed Baki Billah’ın mezar-ı şerifini ziyarete gitmiştim. Mübarek mezarına teveccüh ettiğim zaman, mukaddes ruhaniyeti ile iltifat buyurdu. Bu garibi öyle okşadı ki, Hace Ubeydullah-i Ahrar’dan kendisine gelmiş olan feyzleri ihsan eyledi. Bu nisbete kavuşunca, Tevhid marifetlerinin hakikati hasıl oldu.)

Yukarıdaki hadis-i şerif, birçok kitapta yazılıdır. Müslümanlar arasında meşhur olmuştur. Osmanlı devletinin Şeyh-ül-İslamlarından dokuzuncusu, büyük âlim, müfti-üs-sekaleyn, yani insanlara ve cinne fetvalar vermiş olan Ahmed Şemseddin ibni Kemal efendi, Kırk hadis kitabında diyor ki:
İza tehayyertüm fil-umur,
feste’inu min ehlil-kubur!
Yani, işlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz! İnsanın ruhu, bedenine aşıktır. Ölüp, ruh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz. Ruhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, hadis-i şerifle, bunun için yasak edilmiştir. Bir kimse, bir Velinin kabrini ziyaret edince, ikisinin ruhu buluşurlar. Çok fayda hasıl olur. Kabir ziyaretine izin verilmiş olması, bu faydanın hasıl olması içindir. Bundan başka, gizli faydaları da yok değildir.

[İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor ki:
İmam-ı Muhammed Şafi’i, imam-ı a’zam Ebu Hanife’ye karşı çok edepli, saygılı idi. (Ebu Hanife ile bereketleniyorum. Kabri yanına gidiyorum. Güç bir sual karşısında kaldığım zaman, kabri yanında iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya dua ediyorum. Cevabı hemen hatırıma geliyor) buyurmuştur.]

Kabirdekinin ruhu ile ziyaretçinin ruhu, birer ayna gibidir. Işıkları birbirlerine aks eder. Ziyaret eden, kabre bakıp, Allahü teâlânın kazasına razı olup, ruhu bunu duyunca, ilmi ve ahlakı feyzlenir. Bu feyz, kabirdekinin ruhuna aks eder. Meyyitin ruhuna, cenab-ı Haktan gelmiş olan ilim ve feyzler de, ziyaret edenin ruhuna aks eder.

Şafi’i âlimlerinden Alaüddin Ali bin İsmail Konevi, El-a’lam fi-Hayatil-enbiya kitabında diyor ki:
Peygamberlerin ve bütün müslümanların ruhları, kabirlerine ve anıldıkları yerlere inerler. Ruhların, kabirleri ile bağlılıkları vardır. Bunun için, kabir ziyareti müstehaptır. Kendilerine verilen selamı işitirler ve cevap verirler.

Hadis âlimi Abdulhak Eşbili, Akibet kitabında diyor ki:
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, tanıdığı bir mümin kardeşinin kabrine gelip, ona selam verince, meyyit onu tanır ve selamına cevap verir) buyuruldu.

Fahreddin Gazanfer Tebrizi diyor ki:
Bir şeyi çok düşünür, hiç anlayamazdım. Hoca Taceddin-i Tebrizi’nin kabri başında oturup düşündüm. Anladım. Bazı âlimler, (İşlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz) hadis-i şerifindeki (kabirde olanlar), (Ölmeden önce ölünüz!) emrine uyarak, tasavvuf yolunda yükselmiş olan Evliyadır dediler. (Kırk Hadis)

Sözleri birbirini tutmuyor
Feth-ül mecid
ismindeki vehhabi kitabının 485. ve sonraki sayfasında da, hak olan Ehl-i sünnet bilgilerini yazmak zorunda kalmış, bunların arasında bozuk, zehirli saldırılarından da geri kalmamıştır. Diyor ki:
(Resulullah, kabir ziyaret ederken ahireti hatırlamayı, meyyite dua ederek, ona ihsanda bulunmayı, ona acımayı, istiğfar etmeyi emretmiştir. Ziyaret eden kimse, hem kendisine, hem de meyyite iyilik etmiş olmaktadır. Müslim’in, Ebu Hüreyre’den bildirdiği hadiste (Kabirleri ziyaret ediniz! Kabir ziyareti, ölümü hatırlatır) buyuruldu. Abdullah ibni Abbas diyor ki, Resulullah Medine’de, kabristan yanından geçiyordu. Kabirlere bakarak, (Esselamü aleyküm ya ehlel-kubur! Yagfirullahü lena ve leküm, entüm selefüna ve nahnü bil-eser) buyurdu. Bu hadis-i şerifi imam-ı Ahmed ve Tirmizi bildirmektedir. İbnül-Kayyımı Cevziyye’nin, imam-ı Ahmed’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Size, kabir ziyaretini yasaklamıştım. Şimdi, kabirleri ziyaret ediniz! Böylece ahireti hatırlarsınız) buyurdu.
İbni Mace’nin Abdullah ibni Mesud’dan bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini önce yasaklamıştım. Şimdi ziyaret ediniz! Böylece dünyaya gönül vermekten kurtulur, ahireti hatırlarsınız) buyuruldu.
İmam-ı Ahmed’in, Ebu Said’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini size yasaklamıştım. Şimdiden sonra ziyaret edebilirsiniz. Böylece, ibret alır, gafletten uyanırsınız) buyuruldu.
İbn-ül Kayyımı Cevziyye, Seleme-tebni Verdan’dan haber veriyor. Diyor ki, Enes bin Maliki gördüm. Resulullaha selam verdi. Sonra bir kabrin duvarına dayandı, dua etti. Müşrikler kabir ziyaretini değiştirdiler. Dini tersine çevirdiler. Kabre giderek, meyyiti, Allah’a şerik yapıyorlar. Meyyite dua ediyorlar. Meyyit vasıtası ile Allah’a dua ediyorlar. İhtiyaçlarını meyyitten istiyorlar. Bereketin ondan gelmesini bekliyorlar. Düşmanlarına karşı onun yardım etmesini diliyorlar. Böylece, kendilerine de, ölüye de kötülük yapıyorlar. Resulullah, bu kötü âdetleri önlemek için, kabir ziyaretini erkeklere yasak etmişti. Sonra, tevhid kalblere yerleşince, kabir ziyaretine izin verdi. Fakat kabirde hücr [saçma, çirkin söz] söylemek yasak edildi. Hücrün en büyüğü, kabir başında, söz ve hareket ile şirk yapmaktır. Şimdi, türbeleri süslüyorlar, camilere bakmıyorlar. Allah’ın Peygamberlerle bildirdiği dini tersine çeviriyorlar. Şiiler, insanların en cahilleri ve dinden en uzak kalanları olduğu için, türbeleri yapıyorlar. Camileri yıkıyorlar) diyor.
CEVAP
Cahillerin ve sapıkların kabir başlarında ve türbelerde yaptıkları taşkınlıklara, şirke ve Allahü teâlânın yarattığını düşünmeyenlere karşı, elbette biz de karşıyız. Elbet şirkin ve müşriklerin düşmanıyız. Asırlardır bütün ehl-i sünnet âlimleri hayatlarında ve eserlerinde bunun mücadelesini yapmışlardır. Yanlış itikadlara cevap vermiş, doğru yolun ehl-i sünnet vel cemaat olduğunu ispat etmişlerdir. Hangi birinin ismini ve kitabını yazalım ki, binlercedir. Mesela ikinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri eserlerinde bu hususu çok güzel ve açık anlatmaktadır. İnsafla okuyan gerçekleri görür. [İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabının birinci cildi, Müjdeci Mektuplar adı altında Türkçeye çevrilip basılmıştır. Diğer cildlerden ve eserlerinden önemli kısımlar da Seadet-i Ebediyye kitabında vardır. Bu iki kitap, Hakikat Kitabevi adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]

Fakat, vehhabiler kabir ziyaretine, Kur’an-ı kerim okuyup, sevabını meyyitin ruhuna göndermenin, dua etmenin meyyite fayda vereceğine inandıklarını yazdıkları halde, meyyit işitmez, his etmez, ona bir şey söylemek, Peygamberden şefaat istemek, Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâya dua etmek şirk olur diyorlar. Sözleri birbirini tutmuyor.

[Daha doğrusu maksatlarını gizlemektedirler. Doğru bilgileri yazıp, aralarında zehirlerini kusmaktadırlar. Hem bunlara inandığını yaz, hem de böyle olmaz de. Hiç böyle şey olur mu? Böyle yapan maksatlı değilse deli demezler mi? Deli olmadıklarına göre, İngiliz casusu Hempher’in maksadına hizmet ettikleri anlaşılmıyor mu?]

Ruh ölmez diyorlar, ama hareket edeceğine, tasarrufuna inanmıyorlar.
Şeytanın tasarrufuna inanıyorlar, Peygamberin evliyanın tasarrufuna inanmıyorlar.

İbni Teymiye, ibni Kayyım gibi kendilerinin imamı olan müctehid dedikleri zatlar bile, ölüler işitir, görür, üzülür, sevinir diyorlar. Bunlar da güya hem inanıyor hem de böyle şey olmaz diyorlar.

Allah yolunda olan şehid ölmez diyorlar, ancak Peygamber ölüdür diyorlar. Yahu, Peygamber Allah yolunda değil midir? Peygamber Allah yolunda olmazsa şehid nasıl olur ki? Peygamber mi üstündür şehid mi? Şehidin müslümanlığı da şehidliği de o yüce Peygambere iman etmeye bağlı değil midir?

Bunlar kimi kandırıyorlar? Bir yandan inandık diyorlar, diğer yandan inkâr ediyorlar. Hem inanıp hem de böyle olmaz diyene deli demezler mi? Deli değilse, maksatlı değiller midir?

Biz yine açıklamalarımıza devam edelim:

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, din kardeşinin kabrini ziyarete gider ve mezarı başında oturursa onu tanır ve selamına cevap verir.) [İbni Ebiddünya]

(Bir kimse tanıdığı kabir yanına gelip selam verirse, meyyit de onu tanır ve selam verir. Tanımadığı kabrin başına gelip selam verirse, selamına cevap verir.)
[Beyheki]

Onu tanıması ve selam vermesi, meyyitin onu gördüğünü ve selamını işittiğini göstermektedir. Çünkü ölmek, bazı cahillerin dedikleri gibi, yok olmak olsa idi, onun bütün duygularının yok olması lazım gelirdi. Meyyit kendini ziyaret edeni, kabri başına geleni görmektedir. Görmeseydi, dünyada tanımamış olduğunu tanımaması bildirilmezdi. Birincisini tanıyarak cevabı veriyor. İkincisinin selamına, tanımayarak cevap veriyor.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe] (Diri olan işitir. Bir söz, diri olana bildirilir.)

(Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir.)
[Buhari] (Diri olan işitir.)

(Ölüler yaptığınız iyi işlerinizi görünce sevinir, kötü işlerinize üzülürler.)
[İ.Ebiddünya] (Diri olan sevinir, üzülür.)

Hadis-i şeriflerde, ziyaret kelimesi kullanılmaktadır. Meyyit, kabre geleni tanımasaydı, ziyaret kelimesi kullanılmazdı. Her dilde ve her lügatta, ziyaret kelimesi, tanıyan ve anlayan kimselerin buluşmasında kullanılır. (Selamün aleyküm) de anlayan kimseye söylenir.

Bir kimse, kabre yakın bir yerde namaz kılarsa, meyyitler bunu görür. Namaz kıldığını anlar ve imrenirler. Yezid bin Harun Sülemi diyor ki: İbni Saseb, bir cenazede bulundu. Bir mezar yanında iki rekat namaz kıldı. Sonra kabre dayandı. Diyor ki, vallahi uyanıktım. Kabirden bir ses işittim. (Beni incitme! Siz ibadet yaparsınız, fakat işitmezsiniz, bilmezsiniz. Biz ise biliriz. Fakat hareket edemeyiz. Bana göre, şu kıldığın iki rekattan daha kıymetli bir şey yoktur) dedi. Meyyit, ibni Saseb’in kabre dayandığını ve namaz kıldığını anlamıştı. İbni Kayyım, bunu bildirdikten sonra, meyyitin işittiğini gösteren, Eshab-ı kiramdan gelen çeşitli haberleri yazmıştır.

Vehhabi kitabının (Allame) ismini verdiği ve yazılarını kendilerine senet olarak kullandığı bu İbni Kayyımı Cevziyye (Kitab-ür-ruh)da, (Bir kimse, bir kabri ziyaret edince, kabirde bulunan meyyit, ziyaret edeni bilir. Onun sesini işitir. Onunla ferahlanır. Onun selamına cevap verir. Bu hâl, yalnız şehidlere mahsus değildir. Başkaları için de böyledir. Belli bir zamana mahsus da değildir. Her zaman böyledir) dediği, (El-Besair)in 22. sayfasında yazılıdır. Vehhabilerin iddiaları kendi Allamelerinin bu sözüne ters düşmektedir.

Kabirde bulunan meyyitlere selam vermenin sünnet olduğunu, Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile bildirmiştir. Büyük âlim ibni Melek (Mesabih) kitabını şerh ederken (Kabirde bulunanlara selam vermek) hadisini açıkladıktan sonra, (Bu hadis-i şerif, meyyitin işitmeyeceğini söyleyenlerin yanıldıklarını gösterdiği gibi, imam-ı Ahmed’in ve Ebu Davud’un (Sünen) kitaplarında ve Hakim’in (Müstedrek) kitabında ve ibni Ebi Şeybe’nin (El-musannef) kitabında ve Beyheki’nin (Azab-ül-kabir) kitabında ve Tayalisi ile Abdü ibni Hamid’in (Müsned) kitaplarında ve Hammad ibni Sırri’nin (Ez-zühd) kitabında ve ibni Cerir ve ibni Ebi Hatem’in ve başka âlimlerin sahih yollarla bildirdikleri Bera’ bin Azib’in bildirdiği, (Kabirdeki fitne ve sual) hadisinin sonunda, (Mümin olan meyyit için, kulum doğru söyledi sesi işitilir. Kabre Cennetten yaygı serilir. Cennet elbiseleri giydirilir. Meyyit için Cennetten bir kapı açılır. Kabre Cennet kokuları yayılır. Görebildiği yerlere kadar yayılır. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokular saçan birisi gelir. Buna, sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir der. Ben, senin salih amelinim der. Bunu işitince, Ya Rabbi! Kıyamet çabuk kopsa! Ya Rabbi, kıyamet çabuk kopsa da, çoluk çocuğuma ve mallarıma kavuşsam der) buyurulmuştur. Kâfir olan meyyit için, bunların tersi, sıkıntılar olur. Bu hadis-i şerif, meyyitin işittiğini ve gördüğünü ve konuştuğunu ve koku aldığını ve anlayışı olduğunu ve düşündüğünü ve cevap verdiğini göstermektedir.

Bu işlerin hepsi, kabir sualinden sonra olmaktadır. Böyle olduğunu, âlimler sözbirliği ile söylemişlerdir. İmam-ı Süyuti gibi hadis imamları, bu hadisin (Mütevatir), yani en doğru hadislerden olduğunu bildirmişlerdir. Bu hadis-i şerif, ölülere selam vermenin, dirilere selam vermek gibi olduğunu ve onların da işittiklerini göstermektedir) demektedir.

Hazret-i Halid ibni Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifi Abdullah ibni Mübarek nakil etmektedir. Bu hadis-i şerifte, (Bir mümin vefat ederken, bir rahmet meleği, bunun ruhunu alır. Meyyitler, dünyada müjde isteyenlerin toplandığı gibi, bunun etrafına toplanırlar. Ona sormaya başlarlar. İçlerinden birkaçı da, kardeşinizi bırakınız dinlensin! Çok sıkıntılı yerden geliyor derler. Etrafına üşüşürler. Dünyadaki tanıdıklarını sorarlar. Filan adam ne yapıyor? Filanca kadın evlendi mi? derler) buyurulduğunu bildiriyor.

Vehhabiler, ibni Teymiye’nin yolunda olduklarını söylüyorlar. Onun büyük âlim olduğunu bildiriyorlar. Kendisine Şeyh-ül-İslam diyorlar. Halbuki, onun kitaplarını ve fikirlerini kabul etmiyorlar. O, bütün meyyitlerin, şehidler gibi diri olduklarını ve şehidler gibi rızıklandırıldıklarını bildiriyor. Onun sözüne uymayan ve onun sözüne uyanlara kâfir ve müşrik damgası basanların, onun yolunda olduklarına hiç inanılır mı? Resulullah, işitmez ve ziyarete gelenleri, kendisine yalvaranları görmez, bilmez ve tanımaz diyen ahmaklar, ibni Teymiye’nin bile yolunda değil, İngiliz casusu Hempher’in oyununa gelmiş olup kendi nefsleri, keyfleri arkasındadırlar.

Resulullah, kabirdekilere selam verin buyurdu. Bunun için, Esselamü aleyküm, ya ehle daril-kavmil müminin denir. Böyle selamın da, işiten ve anlayan kimseye söyleneceği belli bir şeydir. İşitmeselerdi, yokluğa ve taşa selam vermek olurdu.

Resulullah efendimiz, Baki kabristanını ve Uhud şehidlerini ziyaret ederdi. Büyük İslam âlimlerinden, Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri, Medaric-ün-nübüvve kitabında Uhud gazvesini anlatırken buyuruyor ki:
Ebu Ferde buyurdu ki, Resulullah, bir gün Uhud şehidlerini ziyaret etti. (Ey ibadete layık olan Rabbim! Senin bu kulun ve Resulün şahidim ki, bunlar senin rızanı kazanmak için şehid oldular!) dedikten sonra, bize dönerek, (Bunlar şehiddir. Ziyaret edenleri tanırlar. Bir kimse bunları ziyaret ederse ve selam verirse, bunlar o selam sahibine cevap verirler. Kıyamete kadar, böyle cevap verirler) buyurdu.

Resulullah efendimiz, Uhud şehidlerini ziyarete gider, (Sabrettiniz. Size selam olsun!) buyururdu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de, halife iken, Uhud şehidlerini ziyaret ederek, böyle söylerlerdi.

İmam-ı Beyheki bildiriyor ki:
Abdullah ibni Ömer buyurdu ki, Cuma günü, güneş doğmadan önce, babam [Hazret-i Ömer] ile, şehidleri ziyarete gittik. Babam hepsine selam verdi. Selamına cevap işittik. Bana, sen mi cevap verdin dedi. Hayır, şehidler cevap verdiler dedim. Beni sağ tarafına geçirip, her birine ayrı ayrı selam verdi. Her kabirden, üçer defa cevap işittik. Babam, hemen secdeye kapandı. Allahü teâlâya şükür eyledi.

Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır
Ehl-i sünnet, Peygamberlere ve Evliyaya ibadet etmez. Allahü teâlânın sevgili kulları olduğuna ve Allahü teâlânın, bunların hatırı ve hürmeti ile, kullarına merhamet edeceğine inanır. Zararı, faydayı yaratan, ancak Odur. Ondan başka ibadete kimsenin hakkı yoktur, der. Kabir ziyaretinde, kabirdeki zat vasıtası ile Allahü teâlâya dua eder.

Hadika
2. cild, 126. sayfada diyor ki:
Resulullah ile ve Eshab-ı kiram ile ve Tâbiin ile, bunlar öldükten sonra da, Allahü teâlâya tevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak meşrudur. Tevessül etmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunu bildirdi. Mutezile fırkası [ve vehhabiler] ise inanmadı. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerameti olur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. Bid’at sahibi, sapık olanlar buna inanmadı. İmam-ı Münavi (Camius-sagir) şerhinde, bu cahillere cevap vermektedir.

İmam-ı Sübki
hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah ile tevessül (istigase) etmek, Ondan şefaat istemektir. Bu ise güzel bir şeydir. Önceki ve sonraki İslam âlimlerinden hiçbiri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu inkâr etti. Böylece doğru yoldan ayrıldı.)

Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki:
(Günah işlememiş bir dil ile dua ediniz ki, kabul olsun!) Yani, Huda dostlarının huzurunda tevazu eyleyiniz, yalvarınız da, sizin için dua etsinler. İstigase, yani bir Veliye tevessül de, bu demektir.

İslam âlimlerinin büyüklerinden Abdülkadir-i Geylani, Muhyiddin-i Arabi, Takıyyüddin-i Ali Sübki, Ahmed ibni Hacer-i Mekki ve Abdülgani Nablüsi hazretleri, Evliyanın kabirlerini ziyaret edip, onlara tevessül ederek, Allahü teâlâdan af ve merhamet istemek caiz olduğunu vesikalarla ispat etmişlerdir. Yusuf Nebhani hazretleri Şevahid-ül-hak kitabında, o yüksek âlimlerin kitaplarından uzun yazılar ve vesikalar alarak Hindistan’daki vehhabileri rezil etmektedir.

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır. Onun şeriki yoktur. Peygamberler ve bütün diriler ve ölüler, tesir, fayda ve zarar yaratamazlar. Hiçbir şeye tesir yapamazlar. Yalnız, Allahü teâlânın sevgili kulları oldukları için, onlarla bereketleniriz.

Tefsir-i kebir’de diyor ki:
(İnsanın ruhu, bedenden ayrılıp, dünya ilgisinden kurtulunca, melekler âlemine, kudsi makamlara gider. O âleme mahsus kuvvetler kendinde hasıl olur. Birçok şeyler yapabilirler.)

Fahrüddin-i Razi hazretleri buyuruyor ki:
(Ruhu olgun, nefsi pak ve tesiri kuvvetli bir Velinin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o topraktaki Veli düşünülür ise, ruhu o toprağa bağlanır. Meyyitin ruhu da, bu toprağa bağlı olduğu için gelen insanın ruhu ile Velinin ruhu buluşmuş olurlar. Bu iki ruh, karşılıklı iki ayna gibi olur. Herbirinde olan mearif, kemalat, ötekine aks eder, yansır. İkisi de çok faydalanır.) [El-metalib-ül-aliyye]

Alaüddin-i Attar hazretleri buyurdu ki:
(Meşayıhın kabirlerini ziyaret edene, onları anladığı ve bağlandığı miktarca fayda hasıl olur. Onların kabirlerinden, çok fayda alınır. Fakat, ruhlarına bağlanmak, [yani rabıta yapmak] daha faydalıdır. Çünkü, uzak ve yakın olmanın bunda bir tesiri yoktur.) [Seadet-i Ebediyye]

Kabirleri ziyaret etmekte ve Evliyayı vesile ederek dua etmekte faydalar vardır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır.) [İbni Asakir, Dare Kutni]
Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, ruhlar, birbirlerinin aynaları gibidir. Birbirlerinde görünürler. Kabir başında, o Veliyi düşünüp, vesile eden kimsenin ruhuna, Velinin ruhundan feyz gelir. Hangisinin ruhu zayıf ise, kuvvetlenir. Birleşik iki kaptaki sıvı gibidir. Yüksek olan ruh zarar eder. Kabirdekinin ruhu aşağı derecede ise, ziyaret edenin ruhu sıkıntı duyar. Bunun içindir ki, İslamiyet’in başlangıcında, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü mezarda olanlar, cahiliye zamanından kalmış olanlardı. Müminler de ölmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi.

Peygamberin veya bir Velinin kabri ziyaret edilince, o Veli düşünülür. Hadis-i şerifte, (Salihler düşünüldüğü zaman, Allahü teâlâ merhamet eder) buyuruldu. Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kabir ziyaret edene, Allahü teâlâ merhamet eder. Merhamet ettiği kulunun duasını kabul buyurur. Kabir ziyaret edilmez, Evliyaya tevessül olunmaz sözünün, senetsiz bir düşünce, bir görüş ayrılığı olduğu meydandadır. (Ben öldükten sonra, bir müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadis-i şerifi, bu inanışı kökünden çürütmektedir. Kabir ziyaretinin lazım olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif, vesikaları ile, Künuz-üd-dekaık kitabında yazılıdır.

Ayrıca, (Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadisi, Hücre-i saadeti ziyaret ederek faydalanmayı emir buyurmaktadır. Onu diri iken ziyaret eden, çok faydalanarak ayrılırdı. Mübarek kabrini ziyaret edenlerin de, böyle ayrılacaklarını, bu hadis-i şerif bildiriyor.
Kabri saadeti ziyaret için uzaklardan gelmek de sünnettir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse beni ziyaret etmek için gelse ve başka bir şey için niyeti olmasa, kıyamet günü ona şefaat etmemi hak etmiş olur.) [Müslim]

(Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.)
[Taberani]

(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare Kutni]

(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.)
[Bezzar]

(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki]

(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.)
[İbni Ebi Şeybe]

Allah’ın kudretinden şüphe edilmez
İlaca şifa özelliğini veren, dirinin yardım etmesine kuvvet veren Allahü teâlâ, vefat eden bir Peygambere veya evliyaya yardım etme kuvvetini vermekten aciz midir?

Aslında, Allah’ın kudreti olmadan, dirinin yardım edeceğine inanmak şirktir. Dirinin yardım edeceğine inanıp da, Allah’ın kudreti ile ölünün, yardım edeceğine inanmamak da, Allah’ı aciz kabul etmek olacağı için küfür olur. Halbuki Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ölüden diri, diriden ölü yaratır. (A.İmran 27)

Diriye, ölüye ve her şeye yardım ancak Allah’tan olur. Kur’an-ı kerimde mealen, (Yardım ancak ve yalnız Allah’tandır) buyuruldu. (A.İmran 126)

Kabirdeki Peygamber veya Veli, ancak Allahü teâlânın izni ile yardım etmektedir. Allah’ın bu kudretinden şüphe eden müşrik olur.

İrşad-üt-talibinde, (Vefat eden evliyanın, feyz vermesi kesilmez, hatta artar) buyuruluyor. Bunun için mesela sıkıntısı olan bir kimse, bir evliyanın kabrine giderek, (Ey mübarek zat, Allahü teâlâya dua et, şu sıkıntıdan kurtulayım) gibi sözler söylemesinin caiz olduğu, (Et-tevessül-ü bin-Nebi...) kitabında yazılıdır.

Şehidler gibi Enbiya ve Evliya da Allah yolunda olup diridir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Ruhun ölmediğini âyet-i kerime ve hadis-i şerifler bildiriyor. Ruh şuur sahibidir, ziyaret edenleri tanır. Evliyanın ruhu, diri iken de, öldükten sonra da, yüksek mertebededir, öldükten sonra da kerameti görülür. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yaratan Allah’tır. Her şey Onun kudreti ile olur. Her insan, Onun kudreti karşısında, diri veya ölü iken de hiçtir. Allahü teâlânın, bir evliyası vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olur. (Mişkat)

Hadika’da, (Ölülerden bir şey isterken bu işleri sebeplerin değil, Allahü teâlânın yaptığına inanmalı) buyuruluyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]

Vehhabilerin allame dedikleri ve müctehid bildikleri ibn-ül-Kayyımı Cevziyye Bedayi-ul-Feraid kitabında diyor ki:
(Dirilerin ruhları ile ölülerin ruhlarının buluştuklarını bildirenlerden biri de şudur: Diri, ölüyü, rüyada görerek, ondan bir şeyler soruyor. Meyyit dirinin bilmediklerini ona haber veriyor. Verdiği, olmuş veya olacak haberler doğru çıkıyor. Çok defa, diri iken gömmüş olduğu ve kimseye bildirmediği malın yerini haber veriyor. Alacağı olduğunu ve şahitlerini bildirmesi de çok görülmüştür. Kimsenin bilmediği, kendinin gizli yaptığı bir işi haber vermesi ve bildirdiği gibi çıkması çok görülmüştür. Çok şaşılacak bir şey de, şu zamanda öleceksin dediği kimsenin, o zamanda öldüğü görülmüştür. Bir dirinin gizlice yaptığı bir işin, bir ölü tarafından başka bir diriye bildirilmesi de çok görülmüştür.)

İmam-ı Süyuti hazretleri, Şerh-us-sudur kitabında, Muhammed bin Sirin’den bildiriyor ki:
Meyyitin bildirdiği şeyler, hep doğrudur. Çünkü meyyit, hiç yalan ve yanlışlık olmayan bir âlemdedir. O âlemde olanlar, hep doğru söyler. Gördüklerimiz ve anladıklarımız, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir. İbnül-Kayyım ve başkaları da böyle söylediler. Ruh, latif olduğu için, duygu organları ile anlaşılmayan şeyleri anlamaktadır.

Fetava-yı Hindiyye kitabında buyuruyor ki:
(Kabir ziyaretinin yasak olmadığını imam-ı a’zam Ebu Hanife bildirmiştir. [Vehhabi kitabı da, kabir ziyaretinin caiz olduğunu yazmaktadır.]

Tehzib
kitabında diyor ki:
(Kabir ziyareti müstehaptır. Meyyiti ziyaret etmek, yakın ve uzaklığına göre onu diri iken ziyaret etmek gibidir.)

Hüseyin Semani’nin Hazanetül-müftin kitabında da böyle yazılıdır.

Kabristanda, yüksek sesle veya yavaşça, (Sure-i mülk) okunabilir. Diğer surelerin de okunacağı, Zahire kitabında, (kabirlerin yanında Kur’an-ı kerim okumanın fazileti) anlatılırken bildirilmektedir. Kadihan Hasen’in, Haniyye fetvalarında yazılı olduğu gibi, meyyitin Kur’an-ı kerim sesini duyarak rahatlamasını niyet eden kimse, yüksek sesle okur. Böyle niyet etmeyen kimse, yavaş okur. Çünkü, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi nasıl okunursa okunsun işitir.

Bezzaziyye
’de diyor ki:
Kabristandaki yeşil otları koparmak mekruhtur. Çünkü, bu otlar, tesbih eder. Bu tesbihler, meyyitin azaptan kurtulmasına yarar. Meyyit bu tesbihlerle rahat eder.

Şernblali’nin, İmdad-ül-fitah kitabında ve Hanefi âlimlerinden başkalarının kitaplarında da böyle olduğu yazılıdır. Fetva vermek derecesine yükselmiş olan böyle büyük âlimlerin bildirdiklerine göre, meyyit, dirilerin işitemediği, yeşil otların tesbihi gibi sesleri işitince, kendisine seslenen insanın sesini işitmez olur mu? İşitmez diyenler, belki dünyada kulakla işitildiği gibi işitmezler demek istemişlerdir. Böyle olunca, fıkıh kitaplarında yemin bahsinde yemini anlatırken söylediklerinin araları bulunmuş olur. Resulullahın hadis-i şerifine de inanılmış olur. Âlimler arasında sözbirliği hasıl olur. Çünkü, sahih hadisi bırakıp da, başkasının sözüne uymak hiç bir âlim için caiz olmaz.

[İbni Hümam, Hidaye şerhi olan Feth-ul-kadir kitabında diyor ki:
Hanefi mezhebinin âlimleri yemin bilgilerini anlatırken diyorlar ki, (Meyyit işitmez. Bir kimse ile konuşmamak için yemin eden bir kişi, onun ölüsü ile konuşsa, yemini bozulmaz.) (Hanefi âlimlerinin yemin için olan sözleri örf ve âdete dayanmaktadır. Bu sözler, ölünün işitmediğini göstermez. Hanefi âlimleri, yemin üzerinde bilgi verirken; bir kimse et yememek için yemin etse, sonra balık yese, yemini bozulmaz. Halbuki, Allahü teâlâ balığa güzel et demiştir. Fakat âdette balık eti, başkadır. Bunun gibi bir kimse, birisi ile konuşmamaya yemin etse, öldükten sonra ona söylese, yemini bozulmaz. Çünkü, âdette konuşmak demek, karşılıklı konuşmak demektir. Meyyit işitir, fakat işitecek gibi konuşmadığı için âdete göre konuşulmuş olmaz. Bunun için, o kimsenin yemini bozulmaz) denilmiştir. Meyyit işitmediği için, yemini bozulmaz demek değildir.]
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
cevap

cevap

Peygamber (s a v) Üzerine Yalan Söyleyen Kimsenin Günâhı

Ben Rıb'î ibn Hırâş(101-4)'tan işittim, şöyle diyordu: Ben Alî (R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (s a v) "Benim ağzımdan yalan söylemeyiniz. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse cehen­neme girsin" buyurdu. Sahih a Buhari



Bize Yezîd ibn Ebî Ubeyd (146), Seleme ibnu'l- Ekva'(R-74)'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"Benim söylemediklerimi her kim bana isnâd ederse cehennemdeki yerine hazırlansın." Sahih a Buhari

Şimdi önceki yazı da da sordum bu hadis hangi hadis kitabında bu hadisi rivayet eden kimdir senedi nedir sahih midir zayıf mıdır : bunun vebalini alıyormusun gerçekten ve sana belki aklın başına gelir diye bir hadis daha rivayet edeyim :


İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benden yalan yere hadis aktarmaktan sakınınız bildiğiniz ve benim söylediklerimi aktarabilirsiniz. Her kim benim adıma bile bile bir söz uydurur, söyler ve naklederse Cehennem’deki yerine hazırlansın. Kim de Kur’ân’ın tefsiri hakkında kendi görüş ve arzusuna uydurarak hüküm verirse o da Cehennem’deki yerine hazırlansın.” (Müsned: 1965)
ž Tirmizî: Bu hadis hasendir.


Resulullah efendimiz, (İşlerinizde şaşırdığınız [bunaldığınız] zaman, kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Müslümanların, Evliyanın kabirlerini ziyaret etmeleri, onlardan yardım beklemeleri, bu hadis-i şerife uydukları içindir.

Bu hadis nerede geciyor hangi hadis kitabında senedi nedir kimler rivayet etmiştir bunu ıspatlarmısın : Kimsenin kelamına ihtiyaçımız yok delilleri ıspatlarsın yanlış ve doğru ortaya çıkar :

İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor ki:
İmam-ı Muhammed Şafi’i, imam-ı a’zam Ebu Hanife’ye karşı çok edepli, saygılı idi. (Ebu Hanife ile bereketleniyorum. Kabri yanına gidiyorum. Güç bir sual karşısında kaldığım zaman, kabri yanında iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya dua ediyorum. Cevabı hemen hatırıma geliyor) buyurmuştur.]

Enes'den rivayete göre: "Peygamber (s.a) kabirler arasında namaz kılmayı yasaklamıştır Hadisi el-Bezzar (441-442-443)'de Enes'den gelen rivayet yollarıyla zikretmiştir. el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid (II, 27)'de: "Ravileri sahih hadisin ravileridirler" demektedir. İbnu'l-Arabi bu hadisi Mucem (235/1)'de, Taberani, el-Evsat (I, 280)'de, Dıya el- Makdisi, el-Ahadiysu'l-Muhtare (79/2)'de rivayet etmişlerdir

Vehhabiler dediğiniz şahıslar bunları nerde demiş bunlarında delilleri ile kendi kitaplarından yazarmısın öyle sadece başına vehhabiler böle demiş hanifiler şöle demiş malikiler bunu demiş demekle olmuyor bu kardeşim delil ve yerlerini yaz ve ne dediklerini buraya aktar sadece başa ismi yazmakla olmuyor bilmiyorsan ozaman bilene sor o sana bir yol göstersin bir şeyi idda ediyor isen ıspat etmek zorundasın yoksa ben senin bu yazdıklarını zandan başka yada iftiradan başka bir şey olarak algılamam ve bunun vebalide çok büyüktür..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Peygamber sallallahu aleyhi vessellem efendimize yalan isnad edenler düşünsün o zaman bunu. Neden bu telaş ?

Kimseye vebal koymanıza da gerek yok. Sanırım siz, piriniz abdülvehab'ın kitaplarına hiç bakmadınız.

Fırsat bulursanız okuyun derim. Buraya sizin için abdülvehhab'ın kitaplarını copy yapacak halimiz yok.
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla


Rasulullah (s.a.v.) zamanında müminlere eziyet eden bir münafık vardı.


Bazı müminler:

"Şu münafığın şerrinden korunmak için, Allah'ın (c.c.) Rasulünden yardım isteyelim." dediler. Durumdan haberdar olan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Benden yardım istenmez, yardım yalnızca Allah'tan istenir." (Taberani, Heysemi Mecmeuz-Zevaid: 10/159, Ahmed: 5/317.) (Taberani, İmam Hafız Süleyman b. Ahmed b. Eyyub el-Lahmi Taberani, Üç Mucem ve benzeri eserlerin sahibidir. Nesai'den, İshak b. İbrahim ed Deyri'den ve daha bir çok kimseden rivayetlerde bulunmuştur. Hicri: 360 yılında vefat etmiştir. Bu hadisi de Ubade b. Samit'ten rivayet etmiştir.)

Rasulullah (s.a.v.) bu münafıkla ilgili olarak onlara yardım etmeye kadir idi. Ancak kendisinin (s.a.v.) bundan menetme sebebi, yüce tevhidi himaye etmek ve şirke gidecek olan yolları kapatmaktı. Rasulullah (s.a.v.) bunu ümmetinin, zarar ve yarar verme durumunda bulunmayan, işitmeyen ve dualara icabet etmeyen ölü ve gaiblerden medet umma durumuna düşmemesi için İnsanların tağutlardan, şeytan ve putlardan imdat istememeleri, benzerlerinden yardım dilememeleri için bu yolu böylece kapatmıştır.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Benden yardım istenmez, yardım yalnızca Allah'tan istenir."
Rasulullah'tan (s.a.v.) ve ondan başkalarından yardım istenmez. Rasulullah (s.a.v.) bu lafzın kendisi hakkında kullanılmasını uygun görmemiştir. Kendisi henüz hayatta iken böyle bir şeyi yapabileceği halde bundan hoşlanmamış,tevhidi korumak, şirke varan yolları tıkamak, bir de edebi ve Rabbine karşı tevazuyu bırakmamak için böyle davranmış, böylece ümmetini de şirke vesile olabilecek söz ve fiillerden uzaklaştırmak istemiştir. Rasulullah (s.a.v.) hayatta iken, yapabileceği ve kadir olduğu şeylerden böylesine sakınırken, onun ölümünden sonra nasıl ondan medet beklenebilir ve nasıl olurda, o sadece Allah'ın (c.c.) kudreti dahilinde olan şeylere güç yetirebilir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."(Zariyat:51/56)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı bırakıp ta sana fayda da zarar da veremeyecek şeylere dua etme! Eğer böyle yaparsan, şüphesiz zalimlerden olursun. Allah seni bir zarara uğratırsa, onu senden kaldıracak ancak O'dur. Sana bir hayır dilediği takdirde O'nun ihsanını geri çevirecek de yoktur." (Yunus: 10/106)
Allah'ı bırakıp ta kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir? Kıyamet Günü insanlar haşrolununca, onlar kendilerine yalvarıp yakaranlara düşman olurlar ve kendilerine yapılmış olan ibadetleri reddederler." (Ahkaf: 46/5)

Yoksa, dua ettiği zaman sıkıntıya düşen kimsenin duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı?" (Neml: 27/62)

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Hiç bir şey yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan şeyleri mi Allah'a eş tutuyorlar? Halbuki, ibadet ettikleri kimselerin, kendilerine ibadet edenlere yardım etmeye güçleri yetmez. Hatta onlar kendilerine bile yardım etmeye güç yetiremezler."(Araf: 7/191-192)
Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki:
"Önce en yakın akrabalarını uyar." (Şuara: 26/214) ayeti nazil olunca, Rasulullah (s.a.v.) şöyle çağrıda bulundu:
"Ey Kureyş ahalisi! Kendinizi ateşten kurtarın. Size Allah katında hiç bir faydam dokunmaz. Ey Muttalib'in oğlu Abbas! Allah katında sana hiç bir faydam dokunmaz. Ey Safiyye! Sana Allah katında hiç bir faydam dokunmaz. Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Malımdan ne dilersen vereyim; fakat Allah katında sana bir faydam dokunmaz." (Buhari Vasaya: 11, Tefsir: 26/2, Müslim İman: 206, Nesai Vesaya: 6.)

İbn Cerir, Süfyan, Mansur ve Mücahid'in(r.a.):
"Şimdi haber verin Lat ve Uzza'dan ve üçüncü put Menat'tan..." (Necm: 53/19)ayeti kerimesinde geçen Lat putu için şöyle dediklerini bildiriyor:
"Lat, dağıtıcı manasına gelir. Hacc için gelenlere aş dağıtan salih bir kimse bu lakapla şöhret bulmuştu. O öldükten sonra insanlar onun kabrinde ibadet etmeye başladılar."
Ebu'l Cevza, aynı şeyi İbni Abbas'tan şöyle rivayet etti:
"Lat aslında hacılara aş dağıtan bir kimse idi." (Buhari)
Ebu Said Mansur'un rivayetine göre hacılar için yemek yapıp dağıtan kimse Lat'tır. Salih biri olmasından dolayı hakkında ileri giderek ona ibadet etmişler, kabrini de müşriklerin tapınaklarından tapınılan bir put haline getirmişlerdir.)
Kimilerinin zannettiği gibi bu Put dedikleri şeyler bir taş parçası değil O dönemde yaşayan Salih dedikleri kişilerin diktikleri süretleri putları imiş yani onun kabri üzerine yapılan bina yada yüksek kubbeli süslü püslü mezarlar yani günümüz de de aynı şeyler vardır bunu etrafına bakanlar görebilir ve yine günümüzde Salih evliya Allah dostu dedikleri şahısların türbelerine gidilip onlardan medet bekleyenler yetiş ya abdülkadir geylani medet ya şeyh veya yetiş ya Hamza veya Ya rasülullah bize yardım et şu sıkıntımı gider vs şirk içeren sözler çokça yaygındır … ve Allah tan başkasından medet dilemek yani yardım dilemek şirktir .

Günümüzde Salih yada evliya dedikleri kişilerin Bunların Allah dostu olduğunu yada sizin tabirinizle evliya olduğunu siz nereden çıkardınız bunların o şahısların Allah dostu olduğunu sizmi söylüyorsunuz yoksa bunu yani sizin Allah dostu dediğiniz şahsın Allah dostu olduğunu sizmi söylüyorsunuz Allah mı eğer bunu siz söylüyorsanız bu batıldır çünkü Allah onun hakkında bir delil indirmemiştir Eğer bunu Allah cc bizzat kendi söylüyorsa bununda biz delilini isteriz yani sizin Allah dostu dediginiz şahsın Allah onu dost olarak kabul ettiğine dair deliliniz nedir. Bu birinci Müşkilat ikincisi Allah katında bu şahısların size şefaat edeceğini nereden çıkardınız yada bu şahıslara şefaat hakkı verileceğini siz nereden çıkardınız bununda delilinin alabilirmiyiz eğer siz bunları Allah katında bizim şefaatçilerimiz dir diyorsanız bu batıldır neden ? çünkü siz Allah ın ona şefaat hakkı verdiğini nereden çıkardınız ve hadi Şefaat izni verildi diyelim size şefaat edeceğini nereden çıkardınız sizlere şu ayeti hatırlatırım ……

Allah'ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da vermeyecek şeylere kulluk ederler ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir." (Yunus: 10 18)
Allah (c.c.) katında şefaatçiler edinen kimseler, bunların Allah katında gerçekten şefaatçi olduklarını bilmemektedirler, zaten böyle bir yetkileri de yoktur. Allah (c.c.) işte burada bunları uyararak bunların şefaatçi olamayacaklarını ve olmayacaklarını bildiriyor. Bunun aksi bir inanç şirktir, onların şirk koştuklarından Allah'ı (c.c.) tenzih ederiz. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir.
De ki: "Şefaatin tümü Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (Zümer: 39/44)
Bu ayette, her türlü şefaatin sahibinin Allah (c.c.) olduğu bildirilmiştir. Yoksa kendilerinden şefaat istenen varlıkların ellerinde böyle bir yetki yoktur. Şefaat istemek bir ibadet olduğu için sadece Allah'tan (c.c.) istenmelidir.


Göklerde nice melekler vardır ki, Allah dilediğine ve razı olduğuna izin vermedikçe şefaatleri hiçbir fayda vermez."(Necm: 53/26)

Allah rasülü s a v şefaat edecektir bunu kimse inkar etmiyor ama burada da bazıların düştüğü yanlış şudur ..Şefaat direk Allah azze ve celleden istenir yukarda ki ayetler dede anlaşıldığı gibi bütün şefaat yetkisi Allah ın elindedir ..Yani kişi direk şunu diyemez Şefaat et ya Rasülullah bu şefaat isteme türü şirktir çünkü şefaat sadece Allah ın elindedir ve şefaat yetkisi sadece Allah ındır ..ama kişi şöyle şefaat isteyebilir bu caizdir ..Allah ım Muhammed Mustafa s a v in şefaatine bizi nail eyle Allah ım peygamberimiz s a v in şefaatine bizi nail eyle ve diğer bir müşkülatta Hiç kimse Kendi kafasına göre cehenneme girip işte ben sana şefaat ettim sen çık bostanlığa dalar gibi istediğini kafasına göre çıkaramaz buna Peygamberimiz s a v de dahildir ve bunun delilide şu hadistir…

( …Enes İbni Malik’ten gelen bir hadislerinde ise Allah resulü s.a.v şöyle buyur-maktadır : Allah kıyamet gününde insanları toplar. Onlar :
- İçinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumdan bizleri kurtarması için Rab-bimize karşı şefaat istesek ! derler. Müteakiben Adem a.s gelirler ve :
- Sen, Allah’ın kendi eliyle yarattığı,sana kendi ruhundan hayat verdiği,meleklere emredip de onların senin için secde ettikleri kimsesin.Sen bizim için Rabb’in huzurunda şefaat et ! derler. Adem de :
- Ben buna ehil değilim, der ve işlemiş olduğu hatasını zikreder. Sonra da, siz Allah’ın gönderdiği ilk resul olan Nuh’a gidin,der.
Sonra onlar Nuh’a gelirler.Nuh,işlemiş olduğu hatasını zikreder de :
- Ben buna ehil değilim. Siz,Allah’ın kendisini dost edindiği İbrahim’e gidin, der.Akabinde onlar İbrahime gelirler.İbrahim de işlediği günahını zikrederek :
- Ben buna ehil değilim. Siz İsa’ya gidin,der.Akabinde İsa’ya gelirler.O da :
- Ben buna ehil değilim, siz Muhammede gidin. Allah onun geçmiş ve gele-cek bütün günahlarını mağfiret etmiştir,der.
Bunun üzerine insanlar bana gelirler.Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isterim. O’nu görünce hemen secdeye kapanırım.Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır.Sonra Allah tarafından bana :
- Başını kaldır ! iste,sana verilecektir; söyle,sözün dinlenecektir;şefaat et,şefaatin kabul olunacaktır ! buyrulur.
Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabbimin bana öğreteceği bir tahmid ile Rabbime hamd ederim. Sonra şefaat ederim.Rabbim benim için bir sınır tayin eder de ben o insanları ateşten çıkararak cennet’e sokarım. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım.Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada :
- Ya Rabb ! Ateş içinde Kur’anın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı, derim. )
BUHARİ : 14.C.6465.S
MÜSLİM : 1.C. 193.N

Ve bilinmesi gereken üçüncü husus ise ; Hakkında şefaat edilecek kula yüce Allah’ın acıması ve – ondaki şirk ve küfür olmayan günahlarından dolayı - kendisine şefaat edilsin diye izin vermesi gerekir…Yani, bu kulun da mutlaka tevhid ehli bir kimse olması gerekir ….

Bütün bu şefaatçi kulların efendisi olan Peygamberimiz’in şefaatine mahzar olacak kimseler dahi,ancak tevhid ehli olanlardır…. Yani,kayıtsız şartsız Allah’ı birleyen ve imanlarına asla zulüm bulaştırmayanlardır.

( ….. Avf İbni Malik el-Eşcai r.a dan gelen bir hadislerin de Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ ………….. Bu şefaat, Allah’a ortak koşmadan
ölenler içindir “ )

İ.MACE : 10.C.4307.N

TİRMİZİ : 4.C.2558. N

( ….Enes İbn Malik r.a dan.Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir. )
TİRMİZİ : 4.C.2552.N
EBU DAVUD : 5.C.4739.N
AHMED : 3.213.12810.N

Şirk ve küfür ehli ise,asla ve asla hiç kimsenin şefaatine nail olamayacaktır. Çünkü yüce Allah,onlardan ve onların şirk ve küfürlerinden asla razı değildir.

Rabbimiz bu kimseler hakkında da şöyle buyurmaktadır :

“ …………. O gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri vardır. )
MÜ’MİN : 18.AY.

Meseleyi bu meyanda ele aldığımız zaman,bir kulun şefaat edebilmesi veya kendisine şefaat edilebilmesi için mutlaka tevhid ehli olması gerekir.
İşte bu şartlar dahilinde şefaatçi olan bir kul,ehli şirkin anladığı ve ileri sürdü-ğü gibi, mutlak şefaatçi değildir…… O kimse,rabbisine yalvararak şefaat etme isteğinin kabul edildiği ve kendisine de bu konuda izin verilen kimsedir….
Daha açık bir ifadeyle,Kendisine ; haydi kulum,ben senden razıyım,falan kulumun bazı günahlarından dolayı ona şefaat etmen için sana izin verdim, denilen bir buyruk adamıdır ……. Yoksa bir çok cahil insanın anladığı manada, dilediğine şefaat edebilen, dilediğini kurtaran bir kurtarıcı değildir.
Allah izin vermediği müddetçe kullar hiçbir şey yapamazlar.Özellikle ahiret gününde,kendi nefislerine ve işlerine bile malik olamazlar.
Oradaki bütün işleri ve halleri,tamamen O’nun iznine ve emrine bağlı olarak cereyan eder.
Gerçeklerin bu merkezde olduğunu bilmeyenler,veya bilseler bile kabule yanaşmayanlar ise,vesile veya şefaatçi edindikleri kimseleri,adeta Allah’a ortak koşarlar…. Sanki mutlak kurtarıcılarmış gibi onlara bağlanır,dua eder ve onlara yalvarır dururlar…. Derken, sonuçta bütün nazarlarını, kalbi teveccüh ve himmetlerini bu aracılara çevirirler.
İşte bu da, ehli şirkin anladığı manadaki bir şefaat ile, meşru olan şefaat arasındaki farkın,birbirlerinden ne kadar ayrı olduğunu göstermektedir.Bu fark aynen Cennet ve Cehennem arasındaki fark gibidir.

Allah’u Azze ve Celle’nin Kitab’ını ve Resulullah s.a.v’in sünnet’ini oku-yanlar açıkça şunu göreceklerdir ki; İslam,onların anladığı manadaki bir şefaatin reddi ve iptali için göndermiştir….

Bu husustaki Ayet’ler pek çoktur. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

( Onlar,Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar veremeyen şeylere ibadet ediyorlar ve:“bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir “
diyorlar. Onlara deki : Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. )
YUNUS : 18.AY.

Hamd Allah a mahsustur salat ve selam Muhammed s a v in üzerine olsun
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Radikal islam hayırdır senin yaran nedir ben yazıyı yazana sordum eğer bir şeyi iddia ediyorsanız bunun delilinide yazarsın ve bunu ıspat edersin kuru zırvalara vaktimiz yok Hak geldi batıl yok oldu
 

HuLuSi_KaLP

New member
Katılım
3 Haz 2008
Mesajlar
53
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
50
Peygamber sallallahu aleyhi vessellem efendimize yalan isnad edenler düşünsün o zaman bunu. Neden bu telaş ?

Kimseye vebal koymanıza da gerek yok. Sanırım siz, piriniz abdülvehab'ın kitaplarına hiç bakmadınız.

Fırsat bulursanız okuyun derim. Buraya sizin için abdülvehhab'ın kitaplarını copy yapacak halimiz yok.


Burada abdülvehhab denen KAFİRİ pir edinen kim ? yazdıklarımızı iyi okumadınız galiba sayın radikalislam
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
cevap

cevap

Kim bir müslümana ey kafir! veya ey Allah'ın düşmanı derse o kişi öyle değilse söylediği kendisine döner." (Buhari, Müslim)

Bir kişi diğerini fısk ve küfürle itham etmesin. Şayet dediği onda yoksa, söz ona döner."(Buhari, Müslim)

Mü’mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü’mini küfr ile itham eden onu öldürmüş gibi olur.” (Sahih-i Buhari (İmam Buhari) C: 7, Sh: 233

Bir kimse müslüman kardeşini tekfir ederse küfür (tekfir edilen veya edenden) biri üzerine döner.” (El Müsned (Ahmed b. Hanbel), C: 2, Sh: 142, Beyrut/ty.)

Müslüman kardeşine kafir diyen ya doğru söylemiştir veya yalan söylemiştir. Doğru söylemişse tekfir ettiği şahıs kafir olur. Eğer yalan söylemişse müslaman olan kardeşini tekfir ettiğinden, küfür kendine döner ve kerdisi kafir olur.” (Lisanü’l Arab İtbn-i Manzur) C: 5, Sh: 146, Beyrut/1955

Muhammed b. Abdulvehhab ın kafir olduğunu neye dayanarak söylüyorsun ? bunun delilini alabilirmiyiz .

Bizler direk kişileri tekfir etmiyoruz yapılan fiilin şirk olduğunu ve bu fiili işleyenin İslam milletinden çıktığını ve bu fiili işlerse kişi şirke düştüğünü ve bu fiili işlediği takdirde Kafir olduğunu söylüyoruz ..
Ama sen birine kafir der iken ne bunun işlediği fiili söylüyorsun nede
Kendi eserinden bir delil verebiliyorsun..Bir şeyi idda ediyorsan delil getir delil …

Eğer sözünüzde sâdık iseniz, delilinizi getirin".Bakara 111 )

Gelin hep beraber bir daha okuyalım ve iyice düşünelim ………………..

İslâm'ın nehy ettiği, sakındırdığı şeylerden biri de salihler hakkında aşın gitmektir. Mesih (a.s.) hakkında bazıları o kadar aşırı gittiler ki; O'nu Allah'ın oğlu, üçün üçüncüsü yaptılar. Bazıları ise, Allah, Meryem oğlu İsa'dır, dediler. Bazıları da, bilginleri ve din adamları hakkında aşırılığa gittiler. Allah'ı bırakıp onları rab edindiler. Bundan dolayı, Allah ehl-i kitabı aşırılıktan sakındırdı, takbih etti: "Ey kitab ehli! Dininizde aşırılık etmeyin. Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin."(Nisa, 171)"Ey kitab ehli! Haksız yere dininizde aşırılık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir milletin heveslerine uymayın, de."(Maide, 77)

Yeryüzünde ilk şirke düşen millet, Nuh (a.s.)'un milletidir. Bunun nedeni, salih insanlara olan aşın saygı ve sevgileridir. Sahih-i Buhari'de, tanrıları Ved, Süva, Yağus, Yeuk ve Nesr ile ilgili İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Bunlar, Nuh (a.s.)'un milletinden bazı salihlerin isimleridir. Öldüklerinde şeytan onlara şöyle dedi: Onların oturdukları yerlere, onların putlarını ve heykellerini yapın. İsimleriyle isimlendirin. Ve böyle yaptılar. Fakat ibadet edilmedi. Ne zamanki onlar öldü ve bu unutuldu. Sonraki nesiller onlara ibadet etmeye başladı.

Bu kişiler o dönemin Salih zatları evliya dedikleri kişilermiş aynen günümüzde evliya dedikleri kişiler gibi bunlarda diyorlar diki bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır


Bunlar Allah katında nazları gecen insanlardır biz bunları Allah a yaklaşmak için şefaatçiler ediniyoruz diyorlardı ve aynen günümüzde ki insanların dedikleri gibi biz bunlara ibadet etmiyoruz bunlar bizim Allah katında şefaatçılarımızdır bunların Allah katında nazları sözleri geçer …….. ama Allah böyle diyenleri bakınız ne ile vasıflıyor.

Allah'ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da vermeyecek şeylere kulluk ederler ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."(Yunus: 10 18)

İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler): "Biz bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, ihtilaf ettikleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez."(Zümer: 39/3)

Allah (c.c.) bunların şefaatçi olduklarını ileri sürerek, şefaatçi edinenleri reddediyor ve bunların kendilerini Allah'a (c.c.) yaklaştırdıkları iddialarının da geçersiz ve kuru bir ididia olduğunu bildiriyor. Şefaatçi edinilen kimseler, kendilerini Allah'a (c.c.) ortak kıldıkları, onlara tevekkül ettikleri, onları Allah'ı (c.c.) sever gibi hatta O'ndan daha büyük bir tazimle sevdikleri için, kendilerine bağlananları Allah'ın (c.c.) rahmetinden de, mağfiretinden de uzaklaştırıyorlar.

Aişe'den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir:

"Ümmü Seleme (r.a.) Rasulullah'a (s.a.v.) Habeşistan'da gördüğü bir kiliseden ve içindeki resimlerden bahsetti. Rasulullah'da (s.a.v.):
"Habeşliler öyle kimselerdir ki, bunlardan salih bir kişi öldüğü vakit hemen onun kabri üzerine bir mescit inşa eder ve o salih kimsenin resmini o mescide koyarlar. Bunlar Allah katında mahlukatın en şerlileridir."
( Buhari Salavat: 48-54, Cenaiz: 70, Müslim Mesacid: 16, Fiten: 110, Nesai Mesacid: 13, Ahmed: 6/51.)

Buhari ve Müslim'de: "Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme, Hristiyanlara ait olan bir kilisenin durumunu, şatafatını aktardılar..." şeklinde geçmektedir.

"Bunlar, Allah katında mahlukatın en şerlileridir." Bu ifade, kabirler üzerinde mescit inşa etmeyi haram kılmaktadır. Yakında ele alınacağı gibi Rasulullah (s.a.v.) böyle yapanları lanetlemiştir.

Bunların, halkın en şerlileri olmalarının sebebi, hem kendilerini hem de başkalarını saptırarak kendilerinden sonra gelen kimselere kötü bir çığır açmış olmalarındandır. Kabirler konusunda aşırı gidip taşkınlık yapanlar, işi bunlara ibadete kadar vardırdılar.
Daha önce geçen bir hadiste, bu ümmetten, müşrik kitap ehlinin yollarından gidip, onların yaptıklarını yapanların tıpkı onlar gibi olacakları anlatılmış idi. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Kim kötü bir çığır açarsa, vebali ona ait olduğu gibi, Kıyamete kadar buna göre amel edenlerin vebali de böyle bir çığır açana olacaktır." (Müslim, İlim: 6, Tirmizi, İlim: 15.)

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Onlar Kıyamet Gününde kendilerinin yüklerini (günahlarını) tamamen yüklendikten başka, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını da yükleneceklerdir. Bak ne kötü yük yükleniyorlar." (Nahl: 16/25)

Beydavi derki:

"Yahudi ve hristiyanlar, peygamberlerinin şanını tazim amacıyla onların kabirlerine secde edip, onları namazlarında kıble edinerek putlaştırdıkları için Nebi (s.a.v.) bunlara lanet okumuştur."

Kurretü'l Uyun'da şöyle deniyor:

"Rasulullah'ın (s.a.v.) yahudi ve hristiyanların mescit ve tasvir yapmalarından bahsetmesinin sebebi, kabirler üzerinde mescit bina edilmesinin ve suretler çizilmesinin önünü kesmektir. Zira böyle yapanlar halkin en şerlileri ve kötüleridirler. Bu ümmetten olup ta böyle bir şirkte bulananların haline bakıldığında bunların durumunun kendilerinden öncekilerden çok daha kötü olduğu görülür. Kabirler üzerine bina yapmak buna tazimde bulunmak, bunlara tapınmak gibi şeyler işleyen bu kimseler yaptıklarının dinden olduğuna inanıyorlar. Oysa ki bu Allah'ın haram kıldığı bir şirktir. Allah (c.c.) bu durumu nehyetmek üzere rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir."

Aişe (r.a.) şöyle diyor:

"Rasulullah (s.a.v.) ahiretine göçmesine sebep olan hastalığı sırasında siyah bir şal ile mübarek yüzünü örtüyor, bunalınca zaman zaman açıyordu. Bu halde iken:
"Allah yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler."buyurdu.

Rasulullah (s.a.v.) bununla bizi onların yaptıklarından sakındırıyordu. Böyle bir endişe olmasaydı, kabri açık bir yerde olurdu. Ancak mescit edinilmesinden korkuldu." (Buhari, Enbiya: 50, Müslim, Mesacit: 22, Nesai, Mesacid: 13; Darimi, Salat: 120, Ahmet: 6/229-275.)
Yahudi ve hristiyanlar için :
yapılması helal olan lanet okuma bu ümmetten aynen onların yaptığını yapanlar için de helal kılınmıştır. Çünkü kabirlerde namaz kılan ve buraları namazgah (mescit) edinenler lanetlenmişlerdir. Böyle bir durum işi onlara tapınmaya kadar götürmektedir.

O halde kabirde yatanlardan istekte bulunmaya, onlara çeşitli şekillerde ibadet etmeye ne buyrulur?

Buradaki men ve lanetleme, onların amelleri sebebiyledir, yoksa sadece yahudi ve hristiyanlara ait dönemler için. bunların şahısları ya da isimleri için değildir. Dolayısıyla, kim onlar gibi veya onlardan daha ileri bir şey işlerse lanetlenmeye elbette daha layıktır. Rasulullah (s.a.v.) yahudi ve hristiyanların lanetlendikleri gibi lanete uğramalarını islemediğinden ümmetini hadisleriyle uyarmak istemiştir. Bu bakımdan Aişe (r.a.), endişesini belirterek:

"Eğer böyle bir endişe olmasaydı, kabri açık yerde olurdu." demiştir. Rasulullah (s.a.v.) yahudi ve hristiyanların kendi peygamberlerinin kabirlerine yaptıklarını bildiği için, bu tür davranışların peygamberler hakkında aşırıya gitmek olduğunu ve şirke götüren en büyük yollardan biri olduğunu ümmetine bildirmişti.

Rasulullah (s.a.v.), ümmetini böyle bir konuma düşme konusunda uyarmış, onlardan gerek kendisi gerekse salihler hakkında böyle taşkınlıklardan uzak kalmalarını istemiştir.

Böyle olmasına rağmen bu dinin garipliğinden olacak ki bu ümmetin sonradan gelenlerinin bir çoğu bu duruma düşmüşler ve bunu Allah'a yaklaştıran yollardan biri olarak kabul etmişlerdir. Oysa bu, en büyük günahlardan ve münkerdendir ve yapageldikleri şeyler Allah'a (c.c.) ve Rasulüne (s.a.v.) karşı savaş açmaktır.

Kurtubi hadisin manasıyla ilgili olarak der ki:

"Bunların tümü bu gibilerine tapınmaya götürecek yolların, işin da ha başında iken kesilmesidir. Nitekim bu aynı zamanda putperestliğin de bir sebebidir."
Abdurrahman b Hasan
 
Üst Alt