Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

MENZİLDE BİR EVLİYA VAR GÖRDÜNÜZMÜ siz onu...

Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Menzil Allah cc 'ın Ümmeti Muhammede açtığı bir Rahmet tecellisi sonucunda hizmet veren bir köydür.Bu hizmeti Kuran Nakşibendi büyüklerinden sayılan GAVSI BİLVANİSİ EŞ-ŞEYH ES-SEYYİD ABDÜLHAKİM el-HÜSEYNİ(ks)'dir.Gavsı Bilvanis hz. Menzili mekan olarak
belirlemede önemli rol oynamıştır.Gavsı Bilvanis hz. Menzili kurduktan kısa bir süre Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.Ve Vasiyeti üzerine yerine oğlu Seyyid Muhammed Raşid Erol (ks) geçmiştir.Seyda hz. namıyla tüm Dünya Menzili onun sayesinde tanıdı.Seyyid Muhammed Raşid hz. gelenlere Allahın Tevbe kapısını gösteriyor ve İnsanlardan günahlarını işlememek için söz alıyordu.Seyda Muhammed Raşid hz. Menzili Tüm Dünyaya tanıtmıştır.Seyda hz. zamanının en büyük alimlerindendi.Çünkü sanatkar işinden belli olur sözüne çok uyuyordu.Ve Seyda hz. irşad halkasını hergeçen gün artırdı.Ve Mübarek Afyonda Veda Sohbeti'ni yaptıktan sonra 63 yaşında bir Cuma günü vefat etti.Mübarek vefat ettikten sonra peşine 6 tane halifesini bırakmıştır.Menzildeki yerini kardeşi Seyyid Abdülbaki hz.ne bırakmıştır.Seyyid Abdülbaki hz. Seyda hz.nin vefatından sonra diğer halifeleri toplayıp onlara şu sohbeti yapmıştır.
""""""""Sizde Seyda hz.nin Emeği çoktur.Ben sizlere irşad izni veriyorum.Gidin Ümmmeti Muhammedi irşad edin.Tek isteğim Sünnetden ayrılmamanızdır""""""""Sohbetiyle tüm Halifelere İrşad izni gelmiştir.Seyyid Abdülbaki hz.ne GAVS'LIK makamı geldi elhamdülillah.MENZİL CENNET GİBİ.Gavsı Sani hz. TÜM HEYBETİYLE - TÜM MERHAMETİYLE-TÜM NURUYLA Ümmeti Muhammede GEL demektedir.NE MUTLU ONU


Lİ SEV SOFİA AŞI Kİ GAVSIMIN - Blogcu
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎÇok zengin bir ağanın yanına kapılanmış ve ağanın teveccühünü kazanmış bir genç hiç gamlı olur mu? Ağasının iltifat ve teveccühlerine mazhar olan genç, şöyle düşünür : “Benim ağam çok zengindir, O kadar zengindir ki yüz ambar dolusu buğdayı vardır. Dolayısıyla açlık tehlikesi yoktur. Kızını da bana verecek, nikâhımızı kıyacak, artık benim için gam keder olmaması lâzım gelir. Bana uygun olan zevk ve sefa sürerek eğlenmektir.” Böyle şeyden daha güzel ne olur ki?

Müslümanın durumu da böyledir. Ağasının zengin, bütün dünyaya hükmeden, kendisine ölüm olmayan, dünya ve âhiretin emrinde olduğunu bilen hakiki Müslümandan daha ferah kimsenin bulunması mümkün mü?

Bu düşüncede, Allah yolunda olan kimseler, gamdan, fakirlik endişesinden uzak olurlar. Mahzun olmak, fakirlik endişesi içinde bulunmak ancak batıl din sahipleri içindir. Çünkü onların efendisi yoktur, çünkü onların sahipleri yoktur. Güçlü kuvvetli bir efendisi olan kimse de güçlü kuvvetli olur.

Ne zaman ki bir kişinin efendisi Allah, Padişahı Rabbü’l-Âlemin olur ve o kimse efendisinin emrinden çıkmaz, O’nu kendine büyük olarak kabul ederse, gerçek zengin olan efendi yani Rabbü’l-Âlemin o kimseye dünyada, bağ, bostan; Cennette köşk, saray ve huriler verir. Bu durumda olan insan hiç mahzun olur mu? Bilâkis, bu nimetler karşısında sevinçli, keyifli olması icap eder.

Fakat yönü Allah’a olmayanlar, Allah’a münkir olanlar, dalalette bulunanlar, dünya hayatı nasıl olursa olsun, sonunda Cehenneme gidecekler ve orada, yiyecek olarak da ancak zakkum bulabilecekler ve zakkum yiyeceklerdir. İşte böyle kişilerin ancak matemli olmaları uygundur.

Zengin bir ağanın yanında bulunup da ağanın kızına talip olan genç, nasıl gam ve kederden uzak olarak: “Ben zengin olan bir ağanın kızını alacağım. Hem ağanın yüz ambar buğdayı vardır. Onun için açlıktan da endişe duymam bahis mevzuu olamaz” diyerek keyf ve sefa sürerek oynuyorsa, kendine Mevlâ olarak Allah’ı seçen kimse de hiç durmasın, kalksın oynasın. Evet insanın başı ne kadar darda kalıp sıkışsa da, ne kadar zahmet ve meşakkat çekse de, Mevlâsı Allah, Sâdâtı Nakşîbendi olduktan sonra o kimse için gam olmaz.

İnsan hiçbir zaman rehbersiz kalmamalı, Sâdâtı Nakşîbendi’den bir evliya, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” demiş. İnsan Mevlâsız, büyüksüz olamaz. Kendine bir büyük, bir mabud seçmesi lâzımdır ki o da ya Allah tarafından yahutta şeytan tarafından olur.

Gerçekten böyledir. Gerçek bir yola bağlanmayarak açıkta kalanlar için tehlike vardır. Bakın Molla-i Cezire ne güzel demiş : “Büyüksüz olarak beyin huzuruna giden azarlanır.” Büyüksüz, reissiz işler yürümez
Peygamber (A.S.V) Rabbü’l-Âlemin’in yanında o kadar efdal olduğu halde, arada Cebrail (A.S) vasıta olarak bulunuyordu. Rabbü’l-Âlemin kendisiyle Habibi arasına Cebrail’i vasıta kılmıştı. Eshabı kiram için Allah’a ulaştıran vasıta Peygamber (A.S.V) idi.

Hakikat de böyledir, vasıtasız olamaz. “Şeyhi olmayanın Şeyhi şeytandır” sözü bunun ifadesidir.

Seyda’nın zamanında çok alim olan bir molla varmış. Oğlu da Seyda’nın müridi imiş. Fakat babası tarikat falan almamış. Bir gün oğlu babasına : “Babacığım, tarikatın çok faydası var. Gel beraberce Seyda’nın yanına gidelim, tövbe edip tarikata giriver” diye ne kadar rica etti ise, babası kabul etmemiş, gidip tarikat almaya yanaşmamış ve oğluna şöyle cevap vermiş: “Oğlum, tarikatın sadece iki faydası var. Birincisi zikirdir. Tarikat zikir talimatını, usul ve adabını öğretir ki, bu da hadislere göredir. Peygamberin hadis rivayetlerinden alınmıştır. Ben zaten onları biliyorum, yapıyorum.

İkincisi ise sekerat zamanında şeytandan muhafaza etmektir. Ona da ihtiyacım yoktur. Çünkü Allah’ın Vahdaniyetini isbat edecek doksandokuz delilim var. Şeytan beni aldatamaz. Allah (C.C)’ın Hak olduğuna dair bunca delilim varken, şeytan nasıl benim imanıma musallat olup beni imansız bırakabilir. Buna imkân var mı? Dolayısıyla benim de Şeyhe ihtiyacım yok. Gelmiyorum” demiş. Böylece tarikata girmeyi reddetmiş.

Nihayet aradan zaman geçmiş âlim baba hastalanmış, sekerata düşmüş. Oğlu, karısı, çoluk çocuğu başında bekleşiyorken, bir ara gözünü açarak oğluna : “Oğlum, vallahi Seyda’yı kaçırdım. Artık onu görebileceğimi hiç ümit etmiyorum. Sen gel oğlum, elini uzat, ben senin yanında tövbe edip Seyda’yı kendime Şeyh olarak kabul edeceğim” diyerek tövbe edip Seyda’yı kendine Şeyh olarak kabul ediyor.

Oğlu soruyor : “Babacığım sen ne gördün ki hemen Seyda’yı Şeyhliğe kabul ettin” deyince, “olur söyleyeyim” diyor. “Az evvel şeytan geldi yanıma. Allah’ın Vahdaniyetini ispat edecek doksandokuz delilimin birisi müstesna hepsini çürüttü. Çok âlimdi şeytan. Artık cevap verecek tâkâtım kalmadı. Doksandokuz delilimden birisi kalmıştı elimde. O da beni küfürden koruyordu. Eğer Seyda ve Sâdâtı Nakşîbendi olmazsa benim durumum çok fenadır. Kurtuluşum yoktur.”

Bir müddet sonra babasına tekrar sekarat hali geliyor. Bir miktar sekaratta kaldıktan sonra gözünü açıyor. Rahat, ferahlamış halde oğluna dönerek : “Oğlum diyor. Şimdi şeytan karşıma dikildi. Benden delil sormaya başladı. Tam o anda Seyda’nın ervahı hazır oldu orada. Şeytan Seyda’nın ervahını görünce kaçıp gitti. Seyda bana dönerek : (O lânetlenmiş münafık şeytandır. Şayet tekrar gelir ve senden Allah’ın Vahdaniyeti için delil sorarsa, ona de ki : “Benim, Allah’ı tanımak için delile ihtiyacım yoktur. Ben delilsiz olarak Allah’ı tanıyor, O’nun Hak olduğunu biliyorum”) dedi ve kayboldu. Seyda gidince şeytan tekrar gelip benden delil sordu. Ben de ona Seyda’nın öğrettiği şekilde : (Ey kâfir, dedim, Allah’ı ben delilsiz olarak tanıyorum.) Şeytan benden bu cevabı işitince, Sen, git Seyda’ya kurban ol. Yoksa elimden kurtulamazdın. Çok az kalmıştı imanını alıp seni küfür üzere gönderecektim) diyerek yanımdan uzaklaştı.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
velhasıl kelam.....
İnsan hiçbir zaman rehbersiz kalmamalı, Sâdâtı Nakşîbendi’den bir evliya, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” demiş. İnsan Mevlâsız, büyüksüz olamaz. Kendine bir büyük, bir mabud seçmesi lâzımdır ki o da ya Allah tarafından yahutta şeytan tarafından olur.

Gerçekten böyledir. Gerçek bir yola bağlanmayarak açıkta kalanlar için tehlike vardır. Bakın Molla-i Cezire ne güzel demiş : “Büyüksüz olarak beyin huzuruna giden azarlanır.” Büyüksüz, reissiz işler yürümez
Peygamber (A.S.V) Rabbü’l-Âlemin’in yanında o kadar efdal olduğu halde, arada Cebrail (A.S) vasıta olarak bulunuyordu. Rabbü’l-Âlemin kendisiyle Habibi arasına Cebrail’i vasıta kılmıştı. Eshabı kiram için Allah’a ulaştıran vasıta Peygamber (A.S.V) idi.

Hakikat de böyledir, vasıtasız olamaz. “Şeyhi olmayanın Şeyhi şeytandır” sözü bunun ifadesidir.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
y1ptXSGSi60yM4au7NLkcMKENpqvpF5CWQJD47V1MrMW0cEqRJmLZ3a5kxnlvE-1xiixBJtkjbK8FM
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Ask Duasi

Rabbim Bir insan koy kalbime

Ama o insan senin de sevdigin olsun

Ve bana öyle bir insan sevdir ki

O insanin kalbi

Seninle sevisen bir mabed olsun.

Beni öyle bir insanla bulustur ki

benden önce Onunla bulusmus olan sen olasin

Onunla el ele tutustugumuzda

Ikimizin uzerinde Senin elin olsun

Bana öyle gözler göster ki

Ben o gözlerden sana bakayim

Bana öyle bir sevgili ver ki

O gözler cennete acilan iki pencere olsun

Onunla oyle bir yolda yürüyelim ki

Kilavuzumuz sen olasin ey Rabbim

Oyle bir sevgili verki bana

Ona sarildigimda kainat bize baksin

Birbirine sarilsin

Sevgimiz kurtla kuzulari baristirsin

Bize bakip seytan Adem'e secde etsin

Günah sevap ugruna kendini feda etsin

Olüler birer birer uyansin sevgimizle

Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!

Sevgimizde Muhammed sevilsin

Oyle sevelimki birbirimizi

Hz. Hatice göklerden bize seslensin

Ve desin ki; "Bak ya Muhammed

bak su sevgililere onlar bizde... bizde onlardayiz.

Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..

Allah Askimizi öyLe cok seviyorki

binlerce insana yasatiyor.. !!!





120437mz.gif
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
flowers_221.gif
flowers_144.gif
flowers_144.gif


Evladı resul var dediler menzilde ah çektiler
Orda yaşamak var diye dua ettiler
merak ettim düştüm menzil yoluna
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_96.gif

ALLAH kapısı ne büyük kapı girdim içeri
Gözlerim kamaştı görünce nurlu yüzleri
Beli bükük gözü yaşlı yanık kalpleri
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_94.gif

Şahı merdan gavs-ı sani dolaşır menzil içinde
Pervane olmuş dervişler ALLAH der gider peşinde
Nefsini dizginlemiş hizmet ehli pehlivanlar edep içinde
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_92.gif

Toplanmış alimler hepsi orada anlatır hakkı
İlmi ledün-ü görünce lal olur dili söylemez yalanı
Hepsinin önünde gül yüzlü hezreti gavs-ı sani
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_58.gif

Boşamışlar dünyayı üçten dokuza sahabe gibi
Gam keder hepsininde var binbir derdi
Aşık olma yolunda hepside pek gayretli
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_55.gif

Kendilerinden geçmiş aşk şarabı içmiş dervişler
zakirlerin dilleri dimağda kalpleri zikirde
bütün kapılar açılmış kimi menzilde kimi mekkede
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_93.gif


Hazreti gavs-ı sani muberek oturmuş hizmet postuna
Nazar eder kalplere sofuları götürür gerçek dostuna
Açılır kapılar derman olur dertlilerin binbir derdine
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_107.gif

Hal ehli olanlar görürler gerçek didarı;
Aşk-ı şevk ile meşk eder,sofular alırlar muradını,
Konuşurlar lisanı hal ile anlaşılmaz dilleri
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_109.gif

Yığılmış abidler hepsinde var bir fena
kimisi şeyhte, kimisi ALLAH resulunde
Dolaşır bazıları fena fillahta başlarındaki Bekabillahta
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_108.gif

Zavallıyım,mücrimim günahkarım ey gani olan rabbim.
Lutfet yarab benim neyim eksik onlar gibi olmayayım
Rahmansın rahimsin hidayet et gurban olayım
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_123.gif

Bir an düşündüm,acıdım nefsime pişman ol dedim
Layık değilim buraya amma, başka kapı yok dedim
Karşımda sultanın heybetini gördüm kurtuldum sandım
Yapıştım eline tövbeyi aldım doğruyu buldum
flowers_221.gif
 

elsa

New member
Katılım
16 Eki 2007
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
sayın metin mete abi yazdıklarıma tepki etkidendir diliyorum.eliştiride bulunmuşsun açığız elhamdülillah,evet gavs hz evliyadır zamanında gavsıdır bunun için delil istemişsin en büyük delil kendisi buyur diyorum kapı açık diyorum,ben ne kadar anlatırsam anlatayım anlattığım senin anladığın kadarıyla sınırlı kalcak.konumuz PEYGAMBER efendimiz değil di.o ki alemlere rahmet olarak gönderildi,onun yüzü suyu hürmetine yaratıldık bütün selat ve selamlar ona dır.konuları farklı boyuta çekmiyelim lütfen
 

havan

New member
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
39
Tepkime puanı
5
Puanları
0
........................................................
 

ayna44

New member
Katılım
17 Şub 2007
Mesajlar
488
Tepkime puanı
100
Puanları
0
Yaş
36
flowers_221.gif
flowers_144.gif
flowers_144.gif


Evladı resul var dediler menzilde ah çektiler
Orda yaşamak var diye dua ettiler
merak ettim düştüm menzil yoluna
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_96.gif

ALLAH kapısı ne büyük kapı girdim içeri
Gözlerim kamaştı görünce nurlu yüzleri
Beli bükük gözü yaşlı yanık kalpleri
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_94.gif

Şahı merdan gavs-ı sani dolaşır menzil içinde
Pervane olmuş dervişler ALLAH der gider peşinde
Nefsini dizginlemiş hizmet ehli pehlivanlar edep içinde
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_92.gif

Toplanmış alimler hepsi orada anlatır hakkı
İlmi ledün-ü görünce lal olur dili söylemez yalanı
Hepsinin önünde gül yüzlü hezreti gavs-ı sani
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_58.gif

Boşamışlar dünyayı üçten dokuza sahabe gibi
Gam keder hepsininde var binbir derdi
Aşık olma yolunda hepside pek gayretli
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_55.gif

Kendilerinden geçmiş aşk şarabı içmiş dervişler
zakirlerin dilleri dimağda kalpleri zikirde
bütün kapılar açılmış kimi menzilde kimi mekkede
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_93.gif


Hazreti gavs-ı sani muberek oturmuş hizmet postuna
Nazar eder kalplere sofuları götürür gerçek dostuna
Açılır kapılar derman olur dertlilerin binbir derdine
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_107.gif

Hal ehli olanlar görürler gerçek didarı;
Aşk-ı şevk ile meşk eder,sofular alırlar muradını,
Konuşurlar lisanı hal ile anlaşılmaz dilleri
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_109.gif

Yığılmış abidler hepsinde var bir fena
kimisi şeyhte, kimisi ALLAH resulunde
Dolaşır bazıları fena fillahta başlarındaki Bekabillahta
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_108.gif

Zavallıyım,mücrimim günahkarım ey gani olan rabbim.
Lutfet yarab benim neyim eksik onlar gibi olmayayım
Rahmansın rahimsin hidayet et gurban olayım
Görünce insan olanın titrer kalbi akar gözünden yaşı
dividers_123.gif

Bir an düşündüm,acıdım nefsime pişman ol dedim
Layık değilim buraya amma, başka kapı yok dedim
Karşımda sultanın heybetini gördüm kurtuldum sandım
Yapıştım eline tövbeyi aldım doğruyu buldum
flowers_221.gif



ALLAH CC RAZI OLSUN .....
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
sayın metin mete abi yazdıklarıma tepki etkidendir diliyorum.eliştiride bulunmuşsun açığız elhamdülillah,evet gavs hz evliyadır zamanında gavsıdır bunun için delil istemişsin en büyük delil kendisi buyur diyorum kapı açık diyorum,ben ne kadar anlatırsam anlatayım anlattığım senin anladığın kadarıyla sınırlı kalcak.konumuz PEYGAMBER efendimiz değil di.o ki alemlere rahmet olarak gönderildi,onun yüzü suyu hürmetine yaratıldık bütün selat ve selamlar ona dır.konuları farklı boyuta çekmiyelim lütfen



Iste bu hüsnü Zandir;Senin yazilarina neden tepki göstereyim.Sahsi olarak sizi ne tanirim nede bilirim.Beyyine istedim cünki Ayeti kerimede Alemlerin Rabbi diyorki yasayanda bir delil üzerine yasasin;

Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın.

Enfal Suresi 42

Yoksa size neden muhalefet edeyim,Hani Ibrahim Allaha ne demisti;Allahim ölüleri nasil diriltiyorsun Alemlerin Rabbi Ibrahime Inanmiyormusun demisti Oda hayir Inaniyorum ama kalbimin tatmin olmasi icin demisti.Iste bu sebeble ben size sadece Deliliniz ne demisimdir.Buna darilmaniz beni oldukca üzdügünü bilmenizi isterim..Tekrar soruyorum deliliniz nedir sadece söz ile olmaz veya beni oraya davet etmek ilede olmaz kesin delil lazim...

Evet simdi tekrar soruyorum Mavi yer icin deliliniz nedir.Ben Kuranda bulamiyorum buna bir delil.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
sayın metin mete abi yazdıklarıma tepki etkidendir diliyorum.eliştiride bulunmuşsun açığız elhamdülillah,evet gavs hz evliyadır zamanında gavsıdır bunun için delil istemişsin en büyük delil kendisi buyur diyorum kapı açık diyorum,ben ne kadar anlatırsam anlatayım anlattığım senin anladığın kadarıyla sınırlı kalcak.konumuz PEYGAMBER efendimiz değil di.o ki alemlere rahmet olarak gönderildi,onun yüzü suyu hürmetine yaratıldık bütün selat ve selamlar ona dır.konuları farklı boyuta çekmiyelim lütfen



Bak yukaridakilere hic cevap yazmasam daha iyi cünki adamlar ilaki bir araci istiyor onun adinada seyhi olmayan diyor ama bir tek ayetle delil veremiyorlar Ayni Cahiliye Arablari gibi kendilerine illaki bir araci istiyorlar onlarda Allaha inaniyordu ama evliyalarini Araci kiliyor ve O Alemlerin Rabbi olan Allahin Büyük öfkesini cekmis ve isimlerinede MÜSRIK demistir.Meyveli agac taslanirda sizinki gercekten Zehirli oldugu icin sadece delilinizi sormustum..


Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın.

Enfal Suresi 42

Kuran'a göre insan beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani gelenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran'ın İslamı ile bağdaşmaz.Kuran'ın kendisi beyyinedir(açık delildir)Demek ki Kuran'ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.


Ne yazikki O mutlaka gelecegi belli olan gün Resulün sikayetine muhattab olmaktan Alemlerin Rabbine siginirim;


Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. Furkan Suresi 30
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
radikalislam Irakı Afganistanı veya şu şu avatorundaki pir-i intifadanın yaşadığı yer olan Filistini savunmak sadece oranın yerli halkı üzerinemi farzdır...
'' Türkiye’den ve Adıyaman’dan ve hatta Kahta’nın Durak köyünden bir Arif’i Billah'' çıksın oralara gidip taş atsın veya kurşun saydırsın demiyoruz..Bir kerecik olsun onlara alenen destek vermek bu Arif-i Billah(!)lar için bu kadar mı zordur..milyonlarca müntesibi olan bi arif böyle şeylerde gücünü göstermiyorsa günde milyon kere ALLAH diye bağırsa banane..........
Bana ne demenden dolayı zaten hiç ilgin olmadığı belli. Olsa şaşardım zaten. Aynı Irak'lı kardeşlerin, yine bir başka kardeşin olan İran'ın 1980 yıllarında top ve tüfek ile canına okumaya çalışıyordu. Afganlı kardeşlerin de, Rus zulümünü yıkacağız diye amerikadan gelen kumanyalar ile karnını doyuruyordu kandahar'da. Demekki; "tokat atarsan, gelecek tokadı bekleyeceksin, yada birinin ekmeğinden bir lokma alırsan, sende ona bir lokma uzatacaksın" Diyeceksiniz ki, "müslümanlar ancak kardeştir sözü ne oldu ?" Elbette! "Müslümanlar ancak kardeştir!" görünenler değil. Hele hele bir olayın iç yüzünü ve gelişmeleri bilmeden, neyin ne şekilde cereyan ettiğine vakıf olmadan bırak kurşun sıkmayı, bırak taş atmayı, bırak lanet okumayı, attığın laf bile bir gün gelir boğazına durur!

O yüzden büyük lokma ye, ama büyük laf etme!
 

menzilzafer

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
242
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
hak, hak'tır, batılda batıl...

kimilerinin feryadı ile hak batıl olmaz...

aklı kendine rehber edinip, kafa gözü ile yol bulmaya ve buldukları yolda yürümeye çalışanların gideceği nokta da bellidir...


gözün gördüğü yer neresi ise orası...

ama bilin ki O cc sonsuzdur, O'nun için olanlarda sonsuzluk içindir...

şimdi siz gönlünüze inin de oradan düşünüp, konuşun...

unutmayın ki en güzel hüküm verici kalb'dir...


Menzil'deki zat bir peygamber varisi alimdir, hz rasulullahın sav soyundan bir sadıktır...

bilen bilir, bilmeyene ise susmak düşer...

aksi halde bu ancak cahillerin yapacağı bir iştir...
 

muhammed_azadi

New member
Katılım
25 Nis 2007
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Bana ne demenden dolayı zaten hiç ilgin olmadığı belli. Olsa şaşardım zaten. Aynı Irak'lı kardeşlerin, yine bir başka kardeşin olan İran'ın 1980 yıllarında top ve tüfek ile canına okumaya çalışıyordu. Afganlı kardeşlerin de, Rus zulümünü yıkacağız diye amerikadan gelen kumanyalar ile karnını doyuruyordu kandahar'da. Demekki; "tokat atarsan, gelecek tokadı bekleyeceksin, yada birinin ekmeğinden bir lokma alırsan, sende ona bir lokma uzatacaksın" Diyeceksiniz ki, "müslümanlar ancak kardeştir sözü ne oldu ?" Elbette! "Müslümanlar ancak kardeştir!" görünenler değil. Hele hele bir olayın iç yüzünü ve gelişmeleri bilmeden, neyin ne şekilde cereyan ettiğine vakıf olmadan bırak kurşun sıkmayı, bırak taş atmayı, bırak lanet okumayı, attığın laf bile bir gün gelir boğazına durur!

O yüzden büyük lokma ye, ama büyük laf etme!


Ağabeyciğim ben Irak dakilerin veya Afganistan dakilerin hiçbir yanlışları yok geçmişde yaptıklarının sonucu olarak bu şartlar oluşmadı diye birşey demedim.Evet bu dediklerinin hepsi olmuştur..Benim söylemeye çalışdığım şey birilerinin hatası sonucu ortaya çıkan şartlardansadece onların sorunu olmadığıydı.Senin bir kardeşin yaptığı ticari hatalar sonucu iflas ettiyse ne olursa olsun mu diyecen ağabey.......
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Menzilin işi maddi değil maneviyattır.
afganistan veya filistinli kardeşlerimiz bundan 50 yıl önce kendi yaptıkları hatalardan ve para hırsından dolayı şuanda acı çekmektedirler. onlara kim dedi yahudilere toprak satın diye onlar kendi topraklarını parayla israillilere sattılar.onlara imkan tanıdılar ve onlarda şimdi yapması gerekeni yapıyor.Kuranı Kerim'de bile yahudi ve hırıstiyanlardan dost olmayacağını Yüce Rabbimiz 18 bin alemin Rabbi Olan ALLAH cc söylüyor.onlar kendi elleri ile ettiklerini çekiyor.onlar mescidi aksanın kıymetini bilmediler.bu durumda yapacak bişi yok sadece dua ederiz. menzilde bunu yapıyor.çeçen mücahit kardeşlerimiz koskoca rus ordusunu dağıttı elhamdülillah bir avuç çeçen. şimdi çeçenya huzur içinde bosna huzur içinde.ıraklılarda vatanını sattı ABD istediler onlarda şuan istediğini veriyor.''Bir kimse istemedikten sonra 70 mürşit veli ona ne kadar himmet etsede tesiri olmaz'' Mehmet Zahit Kotku (ra) önemli olan filistinli ıraklı afganlı kardeşlerimizin çabası ve isteğidir.
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
İSPAT GEREKMEZ

Tasavvufta kâinatın yönetiminden sorumlu olduğuna inanılan velîler örgütünün başı. Kutub ve kutbu'l-aktâb (kutublar kutbu) da denir. Manevî makamı esas alındığında daha çok kutup ya da kutbu'l-aktâb denildiği halde, özellikle kendisinden yardım istenilmesi durumunda "yardım eden" anlamında gavs ya da gavsu'l-âzam (en büyük gavs) olarak anılır. Ancak gavs ve kutub kelimeleri mücerret olarak kullanıldığında gavsu'l-âzam ve kutbu'l-aktâb anlaşılır. Gavslık mak----- ibâdet ve riyâzetin çokluğu ile ulaşılmaz; doğrudan doğruya 'ın bağışı neticesinde elde edilir.
Mutasavvıflara göre gavs ya da gavsu'l-âzam (eşanlamda kutub ve kutbu'l-aktâb) hakikat-i Muhammediye (Muhammedî hakikat)'ın mazharıdır. Bütün kâinatın kalbi mesabesindedir. Değirmen taşının milin (kutb) çevresinde dönmesi gibi kâinat da gavsın çevresinde döner. Kâinat içindeki bütün varlıklar hayat ruhlarını gavstan alırlar. Cebrâil onun nefs-i nâtıkası (ruhu, konuşması); Mikâil kuvvei câzibesi (çekme gücü) ve Azrâil kuvve-i dâfiası (itme gücü) hükmündedir. Kâinatta dilediği gibi tasarruf eder. Tasarrufu ilmine; ilmi, 'ın ilmine tabidir. Zâhiriyle âlemin zâhirini, bâtınıyla âlemin bâtınını idare eder.
Bazı mutasavvıflar gavslık (gavsiyet, kutbiyet) makamını ikiye ayırırlar. Birinci makam: İrşâd, ikinci makam: Vücud makamını oluşturur. İrşâd makamı, nübüvvetin bâtınını; vücud makamı da son nebi Hz. Muhammed'in bâtınını temsil eder. İrşâd makamı birden çok gavs tarafından temsil edilebilir, dolayısıyla aynı anda birçok gavs bulunabilir. Fakat vücud makamı ancak tek gavs tarafından işgal edilebilir; bu nedenle her yüzyılda ancak bir vücud gavsi vardır. Bu tarifte vücud gavsı, gavsu'l-âzam demektir. Gavsu'l-âzam'a ayrıca Abdullah, Abdu'l-Câmi adları da verilir.
Gavs'ın ya da gavsu'l-âzam'ın başkanlık ettiği veliler örgütüne ricâlu'l-gayb (gayb adamları, gayb erenleri) denir. Bunlar, Kur'an'ın, "Yeri döşedik ve oraya sabit dağlar (revâsi) yerleştirdik" (Kaf, 50/7) ayetinde andığı "dağlar" mesâbesindedir. Ricâlullah, merdân-ı huda, merdân-ı gayb, hükûmet-i sûfiye gibi adlarla da anılan ricâlu'l-gayb örgütünde gavs'ın altında İmaman (iki İmam) bulunur. Sağdaki imama, İmam-ı yemîn, soldaki imama; İmam-ı yesâr denir. İmam-ı yemîn, gavs'ın hükümlerinin, imamı yesâr gavs'ın hakîkatinin mazharıdır. Gavs öldüğü zaman yerine İmam-ı yesâr geçer. Üçler de denilen gavs ile imaman'ın altında yeryüzünün dört yönünü yöneten evtâd-ı erbaa (dört direk) bulunur. Daha aşağıda ise nüceba (necibler, sekiz ya da kırk veli) ve nükebâ (nakibler, denetçiler, on ya da üçyüz veli) yeralır.
Başka bir tasnife göre, ricâlu'l-gayb toplam dörtbin velîden oluşur. Bunlar halktan gizlidirler (mektûm). Bunlar içinde ahyâr (hayırlılar) adı verilen üçyüz velî, ilk üst grubu oluşturur. Ahyâr, işlerin yapılmasına ya da yapılmamasına karar veren ehl-i hal ve'l-akd velîler, komutan velîlerdir. Bunların üstünde kırk velîden oluşan ve abdâl, büdelâ denilen velîler; bunların üstünde de ebrâr (iyiler) denilen yedi velî yer alır. Örgütün en üst mertebelerini de dört velîden oluşan evtâd (direkler); üç velîden oluşan nükebâ (denetçiler) ve gavs (ya da gavsu'l-âzam) işgal ederler. Ricâlu'l-gayb, yardımlaşarak kâinatı idare ederler.
Mutasavvıfların gavs ve ricâlu'l gayb hakkındaki inançlarının Kur'an ve sünnet ile temellendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle İslâm bilginleri, özellikle hukukçular gavs ve ricâl inancını reddetmişlerdir. İbn Haldun Mukaddime'sinde bu inancın tasavvufa, imamlara ulûhiyet atfeden aşırı Şiî fırkalardan İsmailiye'den geçtiğini belirtir. Aynı inanç Osmanlılar döneminde de tartışılmış, aleyhte fetvalara konu olmuştur. Sözgelimi Şeyhülislam Sa'dî, gavs ve ricâl inancının küfür olduğu yolunda fetva vermiştir.
VE SON YÜZ YILIN GAVSI DA MENZİL DEKİ
ABDÜLBAKİ hazretleridir.

ALLAH bu ulu yolun nurunu anlamayanlara ve anlamak istemiyenlere insaf versin.
bu NAKŞİBENDİ yolu yolların en güzelidir. KURAN VE SÜNNET TE bağlıdır.
''BAŞKALARININ EN SON VARDIĞI YER, BİZİM İLK BAŞLADIĞIMIZ YER OLDU''
( Hace Şahı Muhammed Bahaddini Nakşibendi) ks.
 

istanbluerdem

New member
Katılım
28 Ara 2007
Mesajlar
887
Tepkime puanı
168
Puanları
0
Konum
hayatýn ýcýnden
BAŞTAN BAŞA YALAN YALAN
“De ki:Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler. Dünyada biraz geçimlik; sonra dönüşleri yine bize olacaktır. Biz de onlara inkar etmiş olmaları sebebiyle şiddetli azabı tattıracağız.” (Yunus: 69-70)


bu konu hakkında yalan demıssınız pekı bu konunun yalan olduguna nerden kanaat getırdınız soruyorum sıze ben Adıyaman a gıttım ve orada bayagı bı seyler yasadım ınanılması guc ama gercek olan seyler yasadım bunları burada anlatıcak degılım ama lutfen yalan dedıgını bazı konulara dıkkat edınız




[GAVS] HAZRETİ GAVSIMIZ SEYYİD ABDULBAKİ (KS) HAZRETLERİNİN HAYATIsifilo
5000000006480403.gif
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
Bilvanis, Siyanüs, Taruni, Havil, Dilibey, Nurşin, Kasrik ve Gadir köylerinden soluklayarak Menzil'i mekan EDİNEN GAVS Hz.leri ve oğulları (Seyda Hz.leri ve Seyyid Abdülbaki Hz.leri) kıyamete dek sürecek irşad faaliyeti sergilemektedirler. Peygamber soyundan gelen bu aile, Şah-ı Nakşibendi (k.s.)'ın Kasr-ı Arifan'da başlattığı irşadın ikincisini her türlü çileye rağmen, devam ettirmektedirler. Bu yüzden Menzil'e Seyda Hz.leri (k.s.) ikinci Buhara demiştir. Gerek Gavs Hz.leri, gerek Seyda Hz.leri ve gerekse Seyyid Abdulbaki Hz.lerinin bu yerlerde Allah'ın rızasını kazanmaktan başka gayeleri olmamıştır. Rıza-ı Bari hayatlarının parçası olmuş ve bu uğurda diyar diyar gezmişler ve bu uzun yürüyüşten sonra , Menzil en son durakları olmuş. Böylece göç ve hicret hayatını yaşayarak Resulüllah'a mutabaat yaptılar.

Bu yürüyüşü önce Gavs Hz.leriyle köy köy gezerek başlamış Seyda Hz.leri döneminde kalabalıklara dönüşmüş ve Seyyid Abdülbaki Hz.lerin de ise zirveye ulaşmıştır. Bu irşad halkasının içinde Şeyh Abdurrahman-ı Tahi, Şeyh Fethullah, Şeyh Muhammed Diyauddin, Şeyh Ahmed-el Haznevi gibi sadatlar sıralanmış, mekan değiştirenlerin yerine Gavs Hz.leri, Seyda Hz.leri ve Seyyid Abdülbaki Hz.leri aynı heyecanla bu yolu bugüne dek taşıyarak onların yollarını takib etmişlerdir.

Nöbeti devraldığı zat, hem kardeşi, hem yol arkadaşı, hem mürşidi Seyda Hz.leridir. hayattayken arkasında iki büklüm bir vaziyette büyük bir adabla peşisıra yürümesiyle dikkati çeken Seyyid Abdulbaki Hz.leri ilerisini haber verircesine nöbeti Seyda Hz.lerinden devralmıştır. Babaları Gavs Hz.leri olan bu ikili, ailenin gözbebekleridir adeta.

Seyyid Abdulbaki Hz.leri tâ çocukluk yaşlarda hastalığa yakalanmış, zayıf ve bitap düşmüştür. Malum bizim gibi zayıf insanlar için hastalık günahlara kefaret olan ilaçtır ama, büyük zatlar için makam almalarına veya bir basamak ilerisine sıçramak için verilen ilaçtır. Verem hastalığına yakalanmış, ama hasta haliyle Siirt'te, oradan da Van'a okumaya gitmeyi ihmal etmedi. O zamanları medrese talebeliğinin yanısıra , tevbe de veriyordu. Bir yandan hastalık, bir yandan talebelik ve bir yandan da Gavs Hz.lerinin emri doğrultusunda irşada yardımcı olmasıyla alametlerini tâ o günlerde belli etmesi büyüklüğüne işarettir.

Gavs Hz.leri Van'a gönderdi. Van'da ne oldu? Kısa zamanda irşad halkası genişledi ve çoğaldı. Kötü hallerini bırakan halkaya dahil oluyordu. Tabii bu arada rahatsız olanlar muhalefet etmeye başladılar. İstemeyenler ve çekemeyenler oldu. Münkirler boş durmadılar, hemen şikayet ettiler. İki-üç gün tevkif edildikten sonra Seyyid Abdulbaki Hz.lerini genç yaşta 30 gün süreyle tutukladılar. Molla Ahmed bu durumu Gavs Hz.lerine açıklamaya çekinir, rahatsızlık duyacağını hesap ederek önce tereddüt etti ve nihayet Seyyid Sıtkı'ya söyler. Zaten Seyyid Abdülbaki Hz.leri hastaydı. Bir de hapishane hayatı eklenince, bütün bunları Gavs Hz.leri işitirse ne yapar düşüncesiyle Molla Ahmed'in anlattıklarını dayıları açıklar.Dayıları Seyyid Sıtkı diyor ki:

"Ben Gavs Hz.lerine söyleyince, Gavs Hz.leri öyle oldu ki, öyle ferahlandı ki, inanın çiçek gibi açıldı. Öyle tebessümle bana dedi ki:

-Ondan büyük nimet ne var? Allah'a şükredelim. İmam-ı Rabbani, Şah-ı Nakşibendi, Abdulkadir Geylani, Şah-ı Hazne hepsi içerde mapus kaldı. Onlara mutabaatı oldu. Bazıları hata yapıyor, suç işliyor, tevkif ediliyor ve ceza altına giriyor. Bu Allah'ın yolunda tevkif edilmiş ve nezaret altına alınmış ne kadar büyük nimettir. Ne kadar şükretsek azdır."

O yörenin insanları kötü işleri bırakıp, yola gelmesinden rahatsızlık duyanlar Yüzbaşı'ya şikayet ediyorlar, o da huduttaki yüzbaşıya bildiriyor, derken yirmibeş muhtardan imza toplayarak gözaltına alıyorlar.

30 günden sonra serbest bırakıyorlar. Gerçi şikayet edenlerin ekserisi hakikati görünce pişmanlık duymuşlar ve yola girmişler. Baktılar ki ne kadar çile çekiyorsa bu zat, o kadar Allah (C.C.) daha fazla veriyor. Bu durumu idrak edenler hemen diz çöküp halkaya dahil oluyorlardı. 30 günden sonra Menzil'e geliyorlar, daha sonraları tekrar okumak için gidip geliyorlardı. Allah'ın dostları hepsi çekmiş, eziyet onlar için lezzet ve taddır.Seyyid Abdulbaki Hz.lerinin terbiyesinde başta Gavs Hz.lerinin ve Molla Derviş gibi Hocaların katkısı büyüktür. Seyda Hz.leri nasıl ki Gavs Hz.lerinin emrinde nasıldı, Seyyid Abdülbaki belki iki-üç misli daha fazla Seyda (k.s.)'ın emrindeydi. Seyda Hz.leri ağabey-kardeş ilişkisinin ötesinde can yoldaş idiler. Seyyid Abdulbaki Hz.leri Gavs (k.s.)'ın döneminde bile Seyda Hz.lerinin karşısında sanki ölü ve cansız gibiydi, yani teslimiyet çoktu. Zaten Seyyid Abdülbaki Hz.lerinin bu halleri , onun ileride Seyda Hz.lerinden sonra büyük bir zat olacağını haber veriyordu. Adabı ve halleri "Seyda Hz.lerine layık olmaya çalışacağım" mesajını ortaya koyuyordu.

Nitekim de Seyda Hz.leri bu dünyadan göç ettikten sonra irşad daha da kat kat arttı.Seyyid Abdulbaki Hz.leri hastalık çektiği için genç yaşlarda çok zayıfmış, ince yapılıymış. Gavs Hz.lerini Ankara'ya yolladı, o hastalık geçti, dönüşte kilo almaya başladı. Böylece o zayıflık da üzerinden alınmış yerine heybet hakim olmuş. Hem de öyle bir heybet ki, sima olarak artık babası Gavs
Hz.lerine benziyordu. Seyda Hz.lerinin sofilerinden Gavs'ı tanımayanlara, Seyyid Abdulbaki'yi görmeniz kâfi deniliyor. Gerçekten de, Gavs'ı görenler yüzcek benzediğini söylüyorlar. Hastalık, hapis, eziyetler derken sabır yürüyüşünü Seyda Hz.lerinin arkasında adapla yapıyordu. Seyda Hz.lerinin halifelik öncesi ve sonrası emrinden çıkmayan birisi varsa o da Seyyid Abdulbaki Hz.leri idi. Hayatında iki şey mukaddes biliyordu: birisi Gavs Hz.leri ve Seyda Hz.leri, diğeri ise Kur'an ve hadis...

Öyle ki , Seyda Hz.leri şu işi yap, hemen yapıyordu. Ağabey-kardeş ilişkisi teslimiyet çerçevesinde geçti. Zaten Mürşid-i Kâmil'in alameti âdâbıdır. Gavs Hz.leri vefat edince bütün işleri Seyda Hz.leri yapıyordu. O yıllar en büyük yardımcısı Seyyid Abdulbaki (k.s.)idi. Hayatını âdâb ve teslimiyet üzerine tanzim etmişti. Gavs Hz.lerine de öyle candan ve aşktan bağlıydı ki,
onun dar-ı bekâya irtihali Seyyid Abdulbaki (k.s.)'ın iç dünyasında fırtına estirmiş, adeta şok hali yaşamasına sebep oldu. Öyle bir şok ki beraber yaşadıkları Seyda Hz.lerini bile bir an unuttururcasına, 21 gün biat etmemiş Gavs Hz.lerinin merkadına günlerce yüz sürmüş ve onu kaybetmenin hüznünü yaşıyordu. Tabii bu şoktan çıkmama hali Seyda Hz.lerine beyatını
geciktirmesine sebep olmuş. Seyyid Abdulbaki Hz.lerinin bu haline itiraz edenler olmuş ama , o bütün bunlara aldırış etmeden Gavs (k.s.)'ın merkadına yapışmıştı. Yine birgün Seyyid Abdulbaki Gavs'ın merkadında, Seyda Hz.leri de merkadda o arada Kur'an okuyor. İşte o sıra ne olduysa orda oluyor, Seyda Hz.leri:

"Abdulbaki otur..." diyor ve beyatı o anda gerçekleşiyor. Hatta, maneviyatta Gavs'ın (k.s.) Seyda Hz.lerine üç sefer:

"- Raşid, S. Abdulbaki'ye dikkat et. Onu sana teslim ettim" dediği rivayet ediliyor. Böylece, Seyda Hz.leri bu ikaz karşısında Seyyid Abdulbaki (k.s.)'ına "otur" diyerek emaneti veriyor. Kelimenin tam anlamıyla bu emanet Seyyid Abdulbaki'ye (k.s.) verilen en büyük hediyeydi. Artık o şok hali
üzerinden kalkıyor, yeni bir hayata başlamanın sevinci üzerini kaplıyordu. Gavs (k.s.)zamanındaki beraberlik eskisinden daha da çok koyulaşarak Mürşid-Halife ilişkisine dönüşüyor. Seyda Hz.leri halifeliği Molla Abdulbaki ile beraber ikisinin icazetini bir perşembe akşamı veriyor. Seyda Hz.lerinin sofileri Menzil'e ziyarete gittiğinde hep onu Seyda Hz.lerinin arkasında iki büklüm gördü ve hafızalarımızda hep o hali kaldı. Ayrıca Seyyid Abdulbaki sırt ağrılarından dolayı Seyda Hz.lerinin emriyle ameliyat da olurlar.Seyda Hz.leri de dar-ı bekâya irtihal edince bütün yük Seyyid Abdulbaki Hz.lerinin omuzlarına binmiştir. Nasıl ki, Gavs zamanında en büyük destekçi

Seyda Hz.leri idi, Seydamızın döneminde de en büyük yardımcı Seyyid Abdulbaki Hz.leri idi. Şimdi Menzil'in işleri daha da yoğunlaşmıştır. Bir yandan camii inşaatı, diğer yandan merkad inşaatı ve diğerleri bunun en büyük göstergesidir. Menzil artık gelen misafirleri maddeten kaldıramadığı için, Seyyid Abdulbaki Hz.leri büyük çapta inşaat ve imar faaliyetlerini başlatarak, Gavs (k.s.) ve Seyda (k.s.)'ın bıraktığı temelleri daha da genişletmişlerdir.

Önce Türk-i Cumhuriyet'lere yönelik bir seyahatı başlatırlar. Daha sonra bu yolculuktan sonra umre hazırlığına koyulur. Türk-i iller ve Umre yolculuğu derken, Menzil'e döner dönmez merkad ve camii inşaatını gerçekleştirir. Sene içinde de Afyon'u ve Pursaklar'ı ziyaret ederek hem irşad hem de mutabaat yapıyorlar. Seyda Hz.lerinden devraldığı yük, beş-on misli daha da artarak
bu dönemde şeritle (iple) tevbe verme metodunun görülmesi bu dönemin en belirgin özelliğini ortaya koyması bakımından mühimdir. O kadar yük artmış ki, Allah'ın rahmeti ve kudreti olmasa hiç bir insanın bu yükü taşıması mümkün değildir. Bütün bu eziyetleri Allah için çekiyorlar. Her türlü insanın nefes kokusuna normal bir insan, değil bir gün, bir saat bile dayanamaz. Öyle oluyor ki, camii tıklım tıklım, üstüste secde ediliyor, nefessizlikten dayanılmaz hale geliyor. Böyle olduğu halde, hem camii inşaatı, hem Menzil'in işleri, hem sırt ağrıları, hem de irşad faaliyetlerini bıkmadan usanmadan, aralıksız bir şekilde yürütüyorlar. Fakat, Allah-ü Teala ona göre kuvvet vermiş. Allah'ın muhabbeti olmazsa ve sadatların muhabbeti olmazsa bütün bu işlerin yapılması imkânsızdır.

Bel ağrılarına rağmen yine de irşaddan geri kalmıyor, devamlı sofilerin hizmetinde. Rahatsızlığını bile hiçbir zaman dile vurmaktan haya edinen bir mizacı var. Hastalığını soranlara, sıkılgan bir vaziyette anlatmaktan imtina ediyor, ancak ve ancak sırtını çeviremediğini görerek anlaşılıyor. Dikkatle bakıldığında kendini ve sırtını çeviremediği gözlerden kaçmıyor. Bunlara rağmen irşad faaliyetlerine yılmadan usanmadan ve sorumluluk duygusuyla devam ediyorlar. Bu vazifeyi madem yapacaksan, tam yapacaksın şuuruyla hareket ediyor. Allah (C.C.) ecirlerini artırıyor.

Seyyid Abdulbaki Hz.leri denilince ilk evvela âdâb akla geliyor. Gavs (k.s.)'ın Şah-ı Hazne'ye bağlılığı ve Seyda Hz.lerinin Gavs'a teslimiyeti, Seyyid Abdulbaki (k.s.)'ında zirveye çıkarak âdâba dönüşmüştür. Diğer halifelerde de var ama, Seyyid Abdulbaki'de tarif edilmez bir şekilde
bambaşka...

Seyda Hz.lerinin ardından merkadı ve camiiyi yapması, evlere ve çeşmelere el atması gibi faaliyetlerine de akıl sır ermiyor. Yani tasarrufatına akıl ermiyor ve çok hızlı başladı. Tabii hep Allah'tan geliyor. Bu dönemde çorba daha da fazla kaynıyor, ekmek daha çok çıkıyor, tabiri caizse on misli oldu.

İşte bu yoğun faaliyetinde Seyyid Abdulbaki Hz.lerinin dilinden sohbet bile işitemez olduk. Zaten fırsat yok. Sohbet ederse, tevbe veremezsin ve irşadın aksamasına yol açar. O bakımdan hiç boş durmuyor, o yüzden sohbete sıra gelmiyor. Seyda Hz.leri Gavs'tan sonra yaklaşık iki sene çok sohbet etti, sonradan birdenbire bıraktı. Vefatına yakın veda niteliğinde sohbetleri oldu o kadar. Fakat, Seyyid Abdulbaki Hz.leri irşadı devraldıktan sonra sohbet etmemesi, yukarıda işaret ettiğimiz hususlardan kaynaklanmaktadır. Bu dönemde amel, zikir ve akıl ön planda. Muhabbetten ziyade çalışmak, bu dönemin en belirgin özelliği.

İşin özü, fazla söze ne hacet, Seyyid Saki Hz.lerinin de buyurduğu gibi:

"Artık emeklemeyi bitirdik, şimdi Amel zamanı..."

Ğavsi Hizani (k.s.) vefat ederken halifesi Şeyh Abdurrahman et-Tahi (k.s.) cagirdi ve ona bir vasiyette bulundu dedi ki: Ben gidiyorum Ahmet Berive isminde birine rastlarsan benden selam soyle bize dua etsin buyurdu. Şeyh Abdurrahman et-Tahi (k.s.) hayatı boyunca Şeyhinin bu vasiyetini yerine getirmek icin gözünü açtı fakat Berive isimli bir zatı bulamadı. O da vefat ederken halifesi Şeyh Fethullah (k.s.) yı yanına cagırdı bu emanetı ona devretti.Dedi ki: Şeyhimin bana bir vasiyeti vardi ben onu yerine getiremedim o vasiyeti sana devrediyorum Ahmet Berive isimli bir zatı gorursen ona soyle Seyhımın ve benım selamımı soyle bizlere dua etsın dedı.Şeyh Fethullah (k.s.) bu emaneti yerine getirmek icin ugrasti ama oyle bir zata o da rastlayamadı.O da vefat ederken halifesi Şeyhinin oğlu,Şeyh Muhammed Diyaüddin (k.s.) a aynı emaneti devretti. Dedi ki: Ğavsin selami var,Seyda Tahi’nin selamı var,Seyh Fetullah olarak benımde selamım var,Ahmet Berive’yi bulursan bu selamları ona ilet ve bizlere dua etmesini talep et dedi.Bir gun atının ustunde giderken,karsıdan gelen iki tane genc gordu.Genclere selam verdi onlarda selamı aldı,tanısalım dedıler.Genclerin birsi adını soyledi,sıra dıgerıne gelınce bende Ahmet Beriveyim dedi.

Hazret atından indi seni arıyoruz genc dedi. Dedi Ey genc, Ğavsı Hizani’nin selamı var,Seyda Tahi’nin sana selamı var,Şeyhim Fethullah’ın sana selamı var.Onlar senden dua istiyor ama onların yanında bana da dua et dedi.Genc o dediğin zatlar kim ben kim,onlara dua etmek ben kim dedi.Sen orasını karıstırma selamları al ve dua et. Genc Veaykumselam dedı ve ellerini actı emri yerini getirdi. Ondan sonra hazret tut elimi dedi Yarabbi! Ben pişmanın… diye Sadat-ı Nakşibendiyye’nin tevbesini verdi onu kendine mürit kabul etti.Terbiyesine aldı ve yetiştirdi.Ve daha sonra Hazretin halifesi olarak Sadatin nisbetini Hazne şehrine götürdü ve irsada orda devam etti. Gün geldi Ğavsı Bilvanisi Abdülhakım el-huseyni Sadatın dergahında terbiyesini tamamladı irşadını,seyrü sülükünü tamamlamak üzere rüyadaki bir işaretle onun (Şahı Hazne’nin) kapısına gitti.Çalıştı gayret etti,yıllarca sefer (Turkıye’den İran’a) etti neticede Ğavsı Bilvanisi bu gorevi aldı tekrar bu şuheda vatana Türkiye ye getirdi.Ğavsı Bilvanisi ile birlikte o seferleri yapan bir Seyyid,daha sonra Şahı Haznenin huzruna vardiğinda Şahı Hazne “Şeyh Abdülhakim ne yapıyor?” diye sordu Seyyid halini anlattı.
Şahı Hazne bana Abdülhakım’ın cocuklarından haber ver dedi. O ailenin ve Ğavsı Bilvanisi’nin yakını olan

Seyyid: Şeyh Abdülhakim’in üç oğlu var,
birinci oğlunun ismi Seyyid Muhammed dedi,Şahı Hazne: Şeyh olur buyurdu

Seyyid : İkinci oğlunun ismi Seyyid Muhammed Raşid dedi, Şahı Hazne: Onun cok buyuk cemaatı olur buyurdu.

Seyyid: üçüncü oğlunun ismi Seyydi Abdülbaki dedi,Şahı Hazne: Alem onun zamanında irşadı bir gorsun dedi…

Sadatlar Ahmet Berive’ye selam soylemıs o da Şeyh Abdülhakim el-huseynın üçünçü oğlunu işaret etmiş ondan haber vermiş.Alem onun zamanında irşadı gorsun diye daha cocuklugunda (Ğavs-ı Sani Seyyid Abdülbaki’nin) haber vermiş.

Şeyh Abdülhakim el-huseyni, Şahı Hazne’nin müjdelediği bu kucuk Seyyid hasta iken,hastahanede yatarken ziyarete bir sofi geliyor.Elinde bir çiçek hasta ziyaretine geliyor ve o Sofi anlatıyor “Şeyh Abdülhakim (k.s.), Seyyid Abdülbakinin basında duruyordu Ğavs-ı Sani yatakta yatıyordu.Ben çiçeklerle girince hosuna gitti ve dedi ki: Sofi sen Seyyid Abdülbaki’yi seviyor musun?
Sofi evet kurban cok seviyorum. Şeyh Abdülhakim dedi ki: Ah keske onun zamanına erişsekte üç gun murridi olsaydık…
İşte kardeslerim butun Sadat bu mübareği Ğavs-ı Sani (k.s.) yi haber vermiş,bütün Sadat bu müjdeyi vermiş. Neden vermiş? Ümmeti Muhammed gaflete düşmesin zamanına yetişirse elinden tutsun,eteğine yapışsın,imanını kurtarsın diye. Hepsi bizim için… Bu mübarek nasıl ırsad edıyor kı butun sadat bu mubaregı haber vermıs. Haber verdiki irşadının altıncı senesınde Elhamdülillah sofilerinden suana kadar vefat edipte imanını kurtaramayan hic kimse olmadı buyurdu Ğavs hazretleri.Bu Ğavs iman kurtarıyor… Bu Ğavs cehennemden kurtarıyor… Allah (c.c.) rahmet ipidir yapısanı kurtarıyor… Bu asırda ımanı kurtarmak kadar kıymetlı bırsey yoktur.
O zat buyurdu ki:şu asırda musluman kimliği tasıyıp vefat edenlerin yüzde 15-20 si imanla kabıre ınıyor.Ekseriyeti imanını muhafaza edemıyor.Obur taraftan Sadatın elinden tutan,corbasını ıcen hıc kımsenın ımansız gıtmedgını soyluyor.Bu tamamen bir rahmet tecellisidir.Bu Allah’ın rahmetidir.Bu Rasulluha’ın mucızesidir.Bu ahir zamanın şiddetli,agır,fitnelerin yaygınlastıgı donemde Cenabı Hakkın Ümmeti Muhammede bir rahmetidir,bir rahmet tecellisidir.Bir meczup zaat var, ona dedim benim Şeyhim artık elden tevbe vermiyor,sarıklarla altmıs-yetmiş kişiye birden tevbe veriyor ne dersin bu işe diye sordum.Meczup dedi ki: abi o iplerle cehnnemden sizleri cıkarıyor dedi…
Kuyuya dusene ip atılır,cehnnem cukuruna dusmekte olan Müslümanlara da bu Sadatlar ip atıyor… Kim tutarsa Allah (c.c.) izniyle kurtulur… Bir kac hukuk adamı Menzil’e gelmiş Ğavs-ı Sani (k.s.) demiş ki: tevbe etmek şartmıdır,sizin elinizi tutmak şartmıdır? Onsuz olmaz mı ?
Ğavs: şart değil amma siz hukuk admısınız,bir insan mahkemeye düşse,davası olsa o insan tek başına mı davasını görmesi guzeldır yoksa bir avukat tutup avukat marıfetıyle mi kendini savunması daha guzeldır.
Adamlar demiş: Avukatı olsa daha rahat işini gorur.avukat onu daha guzel mudafa eder.
Ğavs: Aynen ahıret işi de böyledir.Kim o Sadatların elini tutarsa,sekiz sartı yaparsa İlahi noterde bunlara, vekalet vermiş oluyor,İlahi noterde o Sadata vekaletname veriyor.Son nefeste ölürken imanla ölme vekaletnamesi, şeytana karsı yardım vekaletnamesı,kabirde sual melekleri gelince yardım vekaletnamesı,mahserde hesap verirken şefaat vekaletnamesı,sırattan gecerken yardım vekaletnamesi. O vekaletnameyle o zaat gelir şeytan kacar,melekler neden geldin dediğinde de Allah (c.c.) onun vekaletı var,Ben kabul ettım ona karısmayın der.O şekilde gerek son nefeste,gerek kabirde,gerek mahserde,gerek sıratta o vekaletnameyle gelirler Mümmeti Muhammede yardım ederler.Şart değil amma bu kadar da faydası var ne dersiniz buyurmus.
O hukukcularda insaflı ınsanlarmıs o vekaletnameyı bızde verelim demişler…

Kim bun zatların izinden giderse Allah’ın izniyle Peygamberimziin ve ashabının izinden gitmiş olur…. kASRI ARİFAN



sımdı soylermısınız bana bu mu yalan !!!!

 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Hadislerdede bahsedilmektedir bir hadisi şerifte buyuruluyor .
Benim ümmetimin velileri beni israilin peygamberleri gibidir
"Ümmetimin Alimleri Beni İsrail’in Nebileri Gibidir
Hadis Ulemasından;

İmamıAbdul Fettah Ebu Gudde, Acluni,Aliyyul kari,Demiri,Deyba’,İbni Hacer el Askalani ,Kavukcu,Nasruddin el Albani, Sehavi, Suyuti, Şevkani,Tarablusi,Tirmizi,Zerkani ve Zerkeşi hadis olmadıgında ittifak halindedirler.

Dürer-Suyuti –sy.110 Fevaid-Şevkani-sy.286-hd.(47) Keşful Hafa –Acluni-c.2-sy.-83-hd.no(1744) Keşful İlahi-Tarablusi-c.2-sy.498-hd.no(576) Lulu-Kavukcu-sy.121-hd.no(338) Makasidul Hasene-Sehavi-sy.340-hd.no(702) Masnu-Aliyyul kari-sy.123-hd.no(196) Mevzuat-Aliyyul kari-sy.247 hd.no(297) Muhtasarı Makasıd-Zerkani-sy180-hd(652) Silsile-Nasruddin el Albani c.1 sy.679-hd.no(466)
 

istanbluerdem

New member
Katılım
28 Ara 2007
Mesajlar
887
Tepkime puanı
168
Puanları
0
Konum
hayatýn ýcýnden
orası Adıyaman gercekten bambaska bır yer hayatımda gıtmıs oldugum yerler arasında en guzelı orası dıyebılırım hıc tereddut edmeden ya bu yuzden boyle yerlerın ıspatlanması yada ne bılım tartısılması bıle gerekmez dıye dusunuyorum
 
Üst Alt