İnsan ruh taşıyan yapısı nedeni ile bu yapısını ilgilendiren bir takım ihtiyaçlar hisseder. Bu ihtiyaçların içinde en önemli olanı ise inanma hissiyatıdır. Bu Allah’ın insan fıtratına koyduğu en önemli özelliktir.
Dinin tarihsel sürecinde, değişik zamanlarda, değişik toplumlar, farklı din yapıları ile yaşamış ve bu dinlerin gereği olarak değişik emirlere uymaları ihtiyaç olmuştur.
Günümüzde ise dünyada halen bir çok din yaşanmakta ise de ağırlıklı olarak kabul gören birkaç din kalmıştır. Ve bunlardan birisi de İslamiyettir.
İslami inanç gerek Kur’an Azimüşşan ve gerekse Allah’ın Rasülü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tarafından bize öğretilmiş, anlatılmış ve uygulatılmıştır.
Ancak İslam dinini yaşamak hem kuralları gereği, hem de insanı mütemadiyen zorlayan nefsi ve şeytan nedenler ile insanda zaman zaman veya süreklilik arz eden kırılma noktaları oluşturur. İşte bunun adı imtihan ve imandır. İnsan, bu kırılma noktalarını ya “Allah’ın affına” sığınarak ya da yaptığı yanlışın, "yanlışlığını" inkar ederek sürdürür.
İşte “Yalnız Kur’an yeter” diyenlerin ruh hali bu ikinci haldir. Çünkü onlar günümüz dünyasının toz pembe, dejenere, materyal odaklı ve nefsi tatmin merkezli yaşamından geçememek te ancak bir yandan da bu halleri yaşarken günah işlemekten korkmaktadırlar. Bunun bir yolu vardır…
Günde beş vakit namaz, örtünmek, kısıtlanmış kadın-erkek ilişkileri, çalışılmadan akan faiz getirisini red, itidalli yaşam, erkek hakim toplum, kurban kesmek, zekat nisabı ve daha nice nefse ağır gelen emir. Yap bir türlü, yapma bir türlü.
Bu psikoloji içindekiler “ - Nerde yazıyor kardeşim tüm bunlar!?. Kur’an da varmı? “ sorusu ile yola çıkıp, hem işlerini kolaya getirmenin yolunu bulmuş hem de kendilerince İslamiyet’e tam biat etmenin mutluluğunu yaşar olmuşlardır. Tabi İslamiyet’i böyle yaşarken, karşılarına çıkan dini engellerin kaynaklarının aşılması da elzem oluyordu. Her dinde ve her zaman var olan “hurafe” kavramı onların en büyük destekçisi oldu. Mevcut bir takım hurafeleri kendilerine “diğer emirleri de inkara” sebep sayarak İslam’da ne var ne yok sildiler. Onlar için artık tek kaynak Kur’an mealleridir. Gerçek anlama hiç bir zaman ulaşamayan çeviriler. Ve üstelik kim nasıl anlarsa. Çünkü en kolayı budur, çünkü bu takdir de her şey mubahtır, materyalist dünya düzenini yaşamaya devam…
Bu insanlar yaşamlarının mecburiyeti olan bir din türetmiştir artık ve bunun mutluluğu gerçekten anlatılmazdır. Ruh huzurda, beden huzurda, her şey çok çok güzel. Tabii ki bu din korunmalıdır, "aslı inkar edilerek." Yani tam nefse göre bir din. Bu sebeple bu zihniyetin hiçbir şeyi anlamaları ve kabullenmeleri söz konusu olamaz. Bunlar ile çatışmak şu ayeti çağrıştırıyor mazaallah…
En’âm Sûresinin 108 . Ayetinde
Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.
Dinin tarihsel sürecinde, değişik zamanlarda, değişik toplumlar, farklı din yapıları ile yaşamış ve bu dinlerin gereği olarak değişik emirlere uymaları ihtiyaç olmuştur.
Günümüzde ise dünyada halen bir çok din yaşanmakta ise de ağırlıklı olarak kabul gören birkaç din kalmıştır. Ve bunlardan birisi de İslamiyettir.
İslami inanç gerek Kur’an Azimüşşan ve gerekse Allah’ın Rasülü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tarafından bize öğretilmiş, anlatılmış ve uygulatılmıştır.
Ancak İslam dinini yaşamak hem kuralları gereği, hem de insanı mütemadiyen zorlayan nefsi ve şeytan nedenler ile insanda zaman zaman veya süreklilik arz eden kırılma noktaları oluşturur. İşte bunun adı imtihan ve imandır. İnsan, bu kırılma noktalarını ya “Allah’ın affına” sığınarak ya da yaptığı yanlışın, "yanlışlığını" inkar ederek sürdürür.
İşte “Yalnız Kur’an yeter” diyenlerin ruh hali bu ikinci haldir. Çünkü onlar günümüz dünyasının toz pembe, dejenere, materyal odaklı ve nefsi tatmin merkezli yaşamından geçememek te ancak bir yandan da bu halleri yaşarken günah işlemekten korkmaktadırlar. Bunun bir yolu vardır…
Günde beş vakit namaz, örtünmek, kısıtlanmış kadın-erkek ilişkileri, çalışılmadan akan faiz getirisini red, itidalli yaşam, erkek hakim toplum, kurban kesmek, zekat nisabı ve daha nice nefse ağır gelen emir. Yap bir türlü, yapma bir türlü.
Bu psikoloji içindekiler “ - Nerde yazıyor kardeşim tüm bunlar!?. Kur’an da varmı? “ sorusu ile yola çıkıp, hem işlerini kolaya getirmenin yolunu bulmuş hem de kendilerince İslamiyet’e tam biat etmenin mutluluğunu yaşar olmuşlardır. Tabi İslamiyet’i böyle yaşarken, karşılarına çıkan dini engellerin kaynaklarının aşılması da elzem oluyordu. Her dinde ve her zaman var olan “hurafe” kavramı onların en büyük destekçisi oldu. Mevcut bir takım hurafeleri kendilerine “diğer emirleri de inkara” sebep sayarak İslam’da ne var ne yok sildiler. Onlar için artık tek kaynak Kur’an mealleridir. Gerçek anlama hiç bir zaman ulaşamayan çeviriler. Ve üstelik kim nasıl anlarsa. Çünkü en kolayı budur, çünkü bu takdir de her şey mubahtır, materyalist dünya düzenini yaşamaya devam…
Bu insanlar yaşamlarının mecburiyeti olan bir din türetmiştir artık ve bunun mutluluğu gerçekten anlatılmazdır. Ruh huzurda, beden huzurda, her şey çok çok güzel. Tabii ki bu din korunmalıdır, "aslı inkar edilerek." Yani tam nefse göre bir din. Bu sebeple bu zihniyetin hiçbir şeyi anlamaları ve kabullenmeleri söz konusu olamaz. Bunlar ile çatışmak şu ayeti çağrıştırıyor mazaallah…
En’âm Sûresinin 108 . Ayetinde
Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.