ARPACHSCHAD
New member
- Katılım
- 6 Haz 2005
- Mesajlar
- 14
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
III- GAYE-MUHTEVA UYGUNLUĞU
Daha önce de söylediğimiz gibi, Kur’an’ın bağrında hangi tür bilgiler barındırdığına dair bir görüş, bir ölçüde onun hedefinin ne olduğu anlayışını da yansıtmaktadır. Bunu çok geniş bir düzleme taşıyan söylemlere yer verdik. Tabii ki konuya dair bütün düşüncelerin aynı paralelde olduğunu söylemek mümkün değildir. Görebildiğimiz kadarıyla Kur’an’ın hedefini gözeterek muhtevasını tasnif edenler daha isabetli sonuçlara ulaşmıştır. Bizce bu alanda yanılgıya düşmenin ana nedeni, Kur’an’ın asıl gayesini ön planda tutmamakta yatar. O halde Kur’an’ın hedefinin tespiti, muhtevasında nelerin olduğunu tespit etmekten önce gelir. Bu önceliğin bütün Kur’an araştırmalarında dikkate alınması gerekir. Hatta bu şart, başarılı bir tefsir ortaya koyabilmenin vazgeçilmezi olarak da ileri sürülmüştür.
Geçmişten bu güne kadar müslümanlar, Kur’an’ın bir hidayet rehberi olduğu ve insanlığı irşad için indiğinde ihtilafa düşmemişlerdir. Görüş ayrılıkları detaylarda ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın içeriğine dair farklı düşünceleri de buraya bağlamak mümkündür.
Kur’an’ın genel hedefini Râzî, “dinin beyanı, Allah’ın bilinmesi ve Allah’ın ahkamının bildirilmesi” olarak tespit etmiştir. Bazergan’ın (ö. 1415/1995) da aynı çerçeveyi koruduğu söylenebilir: Kur’an’ın hedefi, insanın Allah’ı tanıması, O’na ibadet etmesi ve yönelmesidir. Aynı zamanda itikat, amel, ahlak, duygu, terbiye bakımından birey ve toplum ele alınarak kamil bir şahsiyet oluşturulması amaçlanmaktadır. Dehlevî (ö. 1176/1762) ise bu gayeyi şöyle açıklar: “Bilindiği gibi, Kur’an’ın inişi, insanlığın ruhunu ıslah etmek, ister Arap olsun ister acem, ister kentli olsun ister köylü insanların birbirleriyle olan münasebetlerini güzelleştirmektir.” Bu bireysel ve toplumsal hedefi gerçekleştirmek için ilahi hitap, insana bilmediklerini öğretecek, onu şahsiyetli ve güzel ahlak sahibi bir varlık yapacak şeyleri yine onun idrakinin kavrayacağı ve fıtratının kabul edeceği bir tarzda getirmiştir. Bu hedefe matuf olarak Kur’an’ın ana konusu, insan ve insanın ilgili olduğu varlıklar, oluşlar ve alanlardır. Kur’an’ın gayesine dair bu açıklamaları, “yeryüzünde adil ve ahlaki temellere dayanan, yaşanabilir bir toplumsal düzen kurmak” biçiminde özetlemek mümkündür. Bunu sağlayabilmek için bireysel planda Kur’an, ‘sapık yollara düşerek’, ‘yeryüzünde fitne ve bozgunculuk yapmaktan’ insanları alıkoyar.
Kur’an’ın muhtevasını, yukarıda belirtilen gayeye uygun bir şekilde tasnif etme girişimlerinin tarihi oldukça geriye gider. Örneğin ilk dönem müfessirlerinden Huvvârî’nin (ö. yaklaşık olarak 280/893) naklettikleri, bize bir fikir verebilir:
“Bazı müfessirler, Kur’an’ın şu altı ayet çeşidiyle indiğini söylemiştir: Müjdeleyen ayet (âyetun mubeşşire); uyaran ayet (âyetun munzire); farz bildiren ayet (âyetun fariza); emreden ayet (âyetun te’muruke); yasaklayan ayet (âyetun tenhâke); kıssa ve haberleri bildiren ayet (âyetu kasasin ve ahbâr).”
Huvvârî, yukarıda ele aldığımız Nahl suresi 89. ayetteki ‘her şey’den kastın, helal-haram, küfür-iman, emir-nehiy ve onda indirilen her şey olduğunu söyleyerek kendi görüşünü açıklar. Kâdı Abdulcebbâr (ö. 415/1025) da ‘Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık’ (6 Enam 38) ayetindeki ‘şey’in, din konusunda ihtiyaç duyulanlar olduğu ve bu nedenle Allah’ın, dinin bütün yönlerini (umûru’d-dîn) Kur’an’da icmalen veya tafsilen açıkladığını söyleyerek benzer bir sonuca varır.
İbnu’l-Arabî, Kur’an’daki ilimleri başlıca üç gruba ayırır. Bunlar; Allah’ın birliği (tevhîd), öğüt verme (tezkîr) ve hükümlerdir (ahkâm). Tevhîde yaratılanları ve isimleri, sıfatları ve fiilleriyle yaratanı bilmek dahildir. V‘ad-va‘îd, cennet-cehennem, havf-recâ, kurb, günahlar ve onlara götüren yan etmenler ile zâhir ve bâtının açıklanması tezkîr kısmına girer. Tekliflerin hepsi, menfaat ve zararların izahı, emir, nehiy ve nedb ise ahkâm grubuna girer. Bunların içinde tezkîr grubu Kur’an’ın en büyük kısmını oluşturur. Dehlevî’nin Kur’an’ın muhtevasına dair tasnifi ise şöyledir:
“Bilinmelidir ki Kur’an’ın içine aldığı manalar şu beş ilim dışına çıkmaz:
1. ilmu’l-ahkâm: Vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram. Bunlar ister ibadet, ister muamelat ve isterse toplumsal veya siyasi olsun fark etmez. Bu ilmin açıklanması ve şerh edilmesi fakihin işidir.
2. ilmu’l-cedel: O Yahudi, Nasara, müşrik ve münafıklarla tartışma ilmidir ve bunu açıklamak ve uygulamak kelam alimine aittir.
3. ilmu’t-tezkîr bi âlâillâh: Yeryüzü ve göklerin yaratılmasını açıklama, insanın muhtaç olduğu ilham, ilahi sıfatların açıklanması gibi bilgilerdir.
4. ilmu’t-tezkîr bi eyyâmillâh: Allah’ın itaatkar kullarına inam, isyankar kullarına da ceza olarak meydana getirdiği bir takım olaylardır. Peygamberlerin ve onların toplumlarını anlatan kıssalar bu kabildendir.
5. ilmu’l- tezkîr bi’l-mevti ve mâ ba‘de’l-mevt: Haşr, hesap, mizan, cennet ve cehennem hakkında anlatılanlar bu gruba dahildir. Bu son üç ilim ve onlara bağlı konuların açıklanması ve anlatılması ise vaiz (vâ‘iz) ve uyarıcıya (müzekkir) aittir.”
Çağdaş Kur’an araştırmacılarından Bazergan, bazı kimselerin Enam suresi 89. ayete dayanarak ‘tasavvur edebileceğimiz ve isteyeceğimiz her konu, hikmet ile yaş-kuru her şey Kur’an’da yer almaktadır’ diyerek ayetin ve muteber müfessirlerin istinbatına aykırı bir çıkarımda bulunduklarını esefle karşılar ve bizim de rahatlıkla onaylayabileceğimiz şu görüşü ileri sürer: “Ancak yine de Kur’an-ı Kerim’de her konuya ilişkin bir örnek veya en azından bir değini bulunmaktadır, denilebilir.” Böylece Kur'an'da Allah ve ahiret hayatının yanısıra felsefi konular, ahlaki öğütler, sosyal problemler ve şer’i ahkama ilişkin konular yer almıştır. Keza onda felsefe ve fıkıhtan çok daha fazla bir şekil ve sıklıkta tabiata vurgu ve insanların başından geçenlerin anlatıldığı pasajlara rastlanır, insanlar ‘âfâk ve enfüse’ yönlendirilir. Bu konuları şu maddelerde toplayabiliriz:
1. Kıyamet ve Ahiret’e yönelik ayetler
2. Geçmiş peygamberlerin risaleti ve bu peygamberlerin ümmetlerinin kaderi
3. Hatemü’l-Enbiya’nın risaleti (tevhid, nübüvvet ve müşriklerle mücadele)
4. Hz. Peygamber’in çağdaşları ve ümmetiyle olan ilişkileri
5. Cihad
6. Ahkam (terbiye, ahlak ve fıkhi bağlamlarda). Bünyesinde barındırdığı bu altı ana grup Kur’an’ın %97 sini, diğer kısmını da yaratılış, şeytan, cin ve Peygamber’in ailesi ile ilişkileri oluşturur.
Son olarak gaye-muhteva uygunluğunun daha tutarlı olduğunu vurgulayan şu anekdota yer verelim: “Kur’an, insanlığın ihtiyaç duyduğu temel bilgileri ihtiva eder. O, hem insanların düşünebileceği, anlayabileceği konulara yer verir hem de onların bilemeyeceği konuları ele alır. Kur’an, Allah’ın insanla girdiği son bilgisel ilişki sonucu oluşan bir kitaptır. Bu bilgiler, insanın, Allah’la ve alemdeki varlıklarla ilişkisini ihtiva eder. Dolayısıyla Kur’an’ın temel konuları Allah’ın alemle ve insanla, insanın alemle ve insanla olan münasebeti olmak üzere başlıca dört konuda toplanmıştır.”
Gaye-muhteva paralelini yakalayan açıklamalara bilinçli olarak geniş yer verdik. Bunun önemsenmesinde fayda vardır. Kur’an’ın anlaşılması ve hatta tefsir edilmesinde uyulacak esaslardan birisi de bu eksenin gözetilmesi olmalıdır. Bizce, kutsal kitabın anlamını gerçek boyutlarıyla kavramanın başlangıç noktalarından birisi budur.
SONUÇ
Bizce, Kur’an’ın hedefi, insanın yaratıcısıyla, insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkisini olgun, yapıcı ve iyiyi tercih eden bir ahlaki temelde yürütmesi ve buna uygun bir dünya kurmasına yardımcı olmaktır. Onun içeriğini bu doğrultuda düşünmek gerekir. Onu, sadece bir alana indirgemek ya da her alana teşmil etmek bu hedefle uyuşmaz. Bu düzlemden hareketle Kur’an ayetlerini iki gruba ayırabiliriz:
1- Bilgilendirme amaçlı ayetler: Hiç bilinmeyen, yanlış veya eksik bilinen, olması ve yapılması gerekenler hakkında verilen bilgilerdir. İnanç ve ibadetin tamamı, ahlak ve sosyal hayatın bazı yönlerine ilişkin ayetler bu kabildendir. Bu tür ayetlerin amacı, aklın kavrayabileceği kadarıyla Allah’ı ve Ona giden yolu tanıtmak ve bireyin olgunlaşmasına yardımcı olmaktır. Bunlar için Kur’an’ın anlam örgüsünü oluşturan çeşitli kavramlar ve ifade biçimleri vardır. Bunları dîn kavramı altında toplamak mümkündür.
Esasen, Kur’an’da hiçbir alanda sistematik bilgi yoktur. Zira sistematik bilgi insana mahsus bir olgudur. İnsan var olan bilgileri bir araya toplayarak onlardan sistematik bir yapı üretir. Kur’an’daki bilgiler de bir araya getirilerek belli bir konuda sistematik sonuç elde edilir. Bunların tamamı, büyük bir kısmı ya da çok azı Kur’an’a ait olabilir. Eksik noktalar yorumla ya da başka bilgi kaynaklarından tamamlanır. Şu halde Kur’an fıkıh, kelam vs. ilimlere sistematik olarak yer vermez, ama onlara kısmen kaynaklık edebilir. Bu nedenle ‘Kur’an’da dini ilimler dışında hiçbir ilim yoktur’ iddiası da çok tutarlı değildir. Çünkü onda dini ilimler denilen kelam, fıkıh vs. de yoktur. Tekrar vurgulayalım ki, Kur’an’da insanın olgusal alanda geliştirdiği ilimlerin hiçbirine ait sistematik bilgi bulamayız. Yukarıda gördüğümüz gibi o Allah’ın bilgisinden bahseder. Bakara 269. ve İsra 85. ayetlere göre Kur’an, kapasitesi nispetinde insanın payına düşen Allah’ın bilgisinin çok az bir kısmıdır. Esasında ‘her şeyin Kur’an’da var olduğu’ düşüncesi, bunun aksinin kabulünden doğmaktadır.
Daha önce de söylediğimiz gibi, Kur’an’ın bağrında hangi tür bilgiler barındırdığına dair bir görüş, bir ölçüde onun hedefinin ne olduğu anlayışını da yansıtmaktadır. Bunu çok geniş bir düzleme taşıyan söylemlere yer verdik. Tabii ki konuya dair bütün düşüncelerin aynı paralelde olduğunu söylemek mümkün değildir. Görebildiğimiz kadarıyla Kur’an’ın hedefini gözeterek muhtevasını tasnif edenler daha isabetli sonuçlara ulaşmıştır. Bizce bu alanda yanılgıya düşmenin ana nedeni, Kur’an’ın asıl gayesini ön planda tutmamakta yatar. O halde Kur’an’ın hedefinin tespiti, muhtevasında nelerin olduğunu tespit etmekten önce gelir. Bu önceliğin bütün Kur’an araştırmalarında dikkate alınması gerekir. Hatta bu şart, başarılı bir tefsir ortaya koyabilmenin vazgeçilmezi olarak da ileri sürülmüştür.
Geçmişten bu güne kadar müslümanlar, Kur’an’ın bir hidayet rehberi olduğu ve insanlığı irşad için indiğinde ihtilafa düşmemişlerdir. Görüş ayrılıkları detaylarda ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın içeriğine dair farklı düşünceleri de buraya bağlamak mümkündür.
Kur’an’ın genel hedefini Râzî, “dinin beyanı, Allah’ın bilinmesi ve Allah’ın ahkamının bildirilmesi” olarak tespit etmiştir. Bazergan’ın (ö. 1415/1995) da aynı çerçeveyi koruduğu söylenebilir: Kur’an’ın hedefi, insanın Allah’ı tanıması, O’na ibadet etmesi ve yönelmesidir. Aynı zamanda itikat, amel, ahlak, duygu, terbiye bakımından birey ve toplum ele alınarak kamil bir şahsiyet oluşturulması amaçlanmaktadır. Dehlevî (ö. 1176/1762) ise bu gayeyi şöyle açıklar: “Bilindiği gibi, Kur’an’ın inişi, insanlığın ruhunu ıslah etmek, ister Arap olsun ister acem, ister kentli olsun ister köylü insanların birbirleriyle olan münasebetlerini güzelleştirmektir.” Bu bireysel ve toplumsal hedefi gerçekleştirmek için ilahi hitap, insana bilmediklerini öğretecek, onu şahsiyetli ve güzel ahlak sahibi bir varlık yapacak şeyleri yine onun idrakinin kavrayacağı ve fıtratının kabul edeceği bir tarzda getirmiştir. Bu hedefe matuf olarak Kur’an’ın ana konusu, insan ve insanın ilgili olduğu varlıklar, oluşlar ve alanlardır. Kur’an’ın gayesine dair bu açıklamaları, “yeryüzünde adil ve ahlaki temellere dayanan, yaşanabilir bir toplumsal düzen kurmak” biçiminde özetlemek mümkündür. Bunu sağlayabilmek için bireysel planda Kur’an, ‘sapık yollara düşerek’, ‘yeryüzünde fitne ve bozgunculuk yapmaktan’ insanları alıkoyar.
Kur’an’ın muhtevasını, yukarıda belirtilen gayeye uygun bir şekilde tasnif etme girişimlerinin tarihi oldukça geriye gider. Örneğin ilk dönem müfessirlerinden Huvvârî’nin (ö. yaklaşık olarak 280/893) naklettikleri, bize bir fikir verebilir:
“Bazı müfessirler, Kur’an’ın şu altı ayet çeşidiyle indiğini söylemiştir: Müjdeleyen ayet (âyetun mubeşşire); uyaran ayet (âyetun munzire); farz bildiren ayet (âyetun fariza); emreden ayet (âyetun te’muruke); yasaklayan ayet (âyetun tenhâke); kıssa ve haberleri bildiren ayet (âyetu kasasin ve ahbâr).”
Huvvârî, yukarıda ele aldığımız Nahl suresi 89. ayetteki ‘her şey’den kastın, helal-haram, küfür-iman, emir-nehiy ve onda indirilen her şey olduğunu söyleyerek kendi görüşünü açıklar. Kâdı Abdulcebbâr (ö. 415/1025) da ‘Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık’ (6 Enam 38) ayetindeki ‘şey’in, din konusunda ihtiyaç duyulanlar olduğu ve bu nedenle Allah’ın, dinin bütün yönlerini (umûru’d-dîn) Kur’an’da icmalen veya tafsilen açıkladığını söyleyerek benzer bir sonuca varır.
İbnu’l-Arabî, Kur’an’daki ilimleri başlıca üç gruba ayırır. Bunlar; Allah’ın birliği (tevhîd), öğüt verme (tezkîr) ve hükümlerdir (ahkâm). Tevhîde yaratılanları ve isimleri, sıfatları ve fiilleriyle yaratanı bilmek dahildir. V‘ad-va‘îd, cennet-cehennem, havf-recâ, kurb, günahlar ve onlara götüren yan etmenler ile zâhir ve bâtının açıklanması tezkîr kısmına girer. Tekliflerin hepsi, menfaat ve zararların izahı, emir, nehiy ve nedb ise ahkâm grubuna girer. Bunların içinde tezkîr grubu Kur’an’ın en büyük kısmını oluşturur. Dehlevî’nin Kur’an’ın muhtevasına dair tasnifi ise şöyledir:
“Bilinmelidir ki Kur’an’ın içine aldığı manalar şu beş ilim dışına çıkmaz:
1. ilmu’l-ahkâm: Vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram. Bunlar ister ibadet, ister muamelat ve isterse toplumsal veya siyasi olsun fark etmez. Bu ilmin açıklanması ve şerh edilmesi fakihin işidir.
2. ilmu’l-cedel: O Yahudi, Nasara, müşrik ve münafıklarla tartışma ilmidir ve bunu açıklamak ve uygulamak kelam alimine aittir.
3. ilmu’t-tezkîr bi âlâillâh: Yeryüzü ve göklerin yaratılmasını açıklama, insanın muhtaç olduğu ilham, ilahi sıfatların açıklanması gibi bilgilerdir.
4. ilmu’t-tezkîr bi eyyâmillâh: Allah’ın itaatkar kullarına inam, isyankar kullarına da ceza olarak meydana getirdiği bir takım olaylardır. Peygamberlerin ve onların toplumlarını anlatan kıssalar bu kabildendir.
5. ilmu’l- tezkîr bi’l-mevti ve mâ ba‘de’l-mevt: Haşr, hesap, mizan, cennet ve cehennem hakkında anlatılanlar bu gruba dahildir. Bu son üç ilim ve onlara bağlı konuların açıklanması ve anlatılması ise vaiz (vâ‘iz) ve uyarıcıya (müzekkir) aittir.”
Çağdaş Kur’an araştırmacılarından Bazergan, bazı kimselerin Enam suresi 89. ayete dayanarak ‘tasavvur edebileceğimiz ve isteyeceğimiz her konu, hikmet ile yaş-kuru her şey Kur’an’da yer almaktadır’ diyerek ayetin ve muteber müfessirlerin istinbatına aykırı bir çıkarımda bulunduklarını esefle karşılar ve bizim de rahatlıkla onaylayabileceğimiz şu görüşü ileri sürer: “Ancak yine de Kur’an-ı Kerim’de her konuya ilişkin bir örnek veya en azından bir değini bulunmaktadır, denilebilir.” Böylece Kur'an'da Allah ve ahiret hayatının yanısıra felsefi konular, ahlaki öğütler, sosyal problemler ve şer’i ahkama ilişkin konular yer almıştır. Keza onda felsefe ve fıkıhtan çok daha fazla bir şekil ve sıklıkta tabiata vurgu ve insanların başından geçenlerin anlatıldığı pasajlara rastlanır, insanlar ‘âfâk ve enfüse’ yönlendirilir. Bu konuları şu maddelerde toplayabiliriz:
1. Kıyamet ve Ahiret’e yönelik ayetler
2. Geçmiş peygamberlerin risaleti ve bu peygamberlerin ümmetlerinin kaderi
3. Hatemü’l-Enbiya’nın risaleti (tevhid, nübüvvet ve müşriklerle mücadele)
4. Hz. Peygamber’in çağdaşları ve ümmetiyle olan ilişkileri
5. Cihad
6. Ahkam (terbiye, ahlak ve fıkhi bağlamlarda). Bünyesinde barındırdığı bu altı ana grup Kur’an’ın %97 sini, diğer kısmını da yaratılış, şeytan, cin ve Peygamber’in ailesi ile ilişkileri oluşturur.
Son olarak gaye-muhteva uygunluğunun daha tutarlı olduğunu vurgulayan şu anekdota yer verelim: “Kur’an, insanlığın ihtiyaç duyduğu temel bilgileri ihtiva eder. O, hem insanların düşünebileceği, anlayabileceği konulara yer verir hem de onların bilemeyeceği konuları ele alır. Kur’an, Allah’ın insanla girdiği son bilgisel ilişki sonucu oluşan bir kitaptır. Bu bilgiler, insanın, Allah’la ve alemdeki varlıklarla ilişkisini ihtiva eder. Dolayısıyla Kur’an’ın temel konuları Allah’ın alemle ve insanla, insanın alemle ve insanla olan münasebeti olmak üzere başlıca dört konuda toplanmıştır.”
Gaye-muhteva paralelini yakalayan açıklamalara bilinçli olarak geniş yer verdik. Bunun önemsenmesinde fayda vardır. Kur’an’ın anlaşılması ve hatta tefsir edilmesinde uyulacak esaslardan birisi de bu eksenin gözetilmesi olmalıdır. Bizce, kutsal kitabın anlamını gerçek boyutlarıyla kavramanın başlangıç noktalarından birisi budur.
SONUÇ
Bizce, Kur’an’ın hedefi, insanın yaratıcısıyla, insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkisini olgun, yapıcı ve iyiyi tercih eden bir ahlaki temelde yürütmesi ve buna uygun bir dünya kurmasına yardımcı olmaktır. Onun içeriğini bu doğrultuda düşünmek gerekir. Onu, sadece bir alana indirgemek ya da her alana teşmil etmek bu hedefle uyuşmaz. Bu düzlemden hareketle Kur’an ayetlerini iki gruba ayırabiliriz:
1- Bilgilendirme amaçlı ayetler: Hiç bilinmeyen, yanlış veya eksik bilinen, olması ve yapılması gerekenler hakkında verilen bilgilerdir. İnanç ve ibadetin tamamı, ahlak ve sosyal hayatın bazı yönlerine ilişkin ayetler bu kabildendir. Bu tür ayetlerin amacı, aklın kavrayabileceği kadarıyla Allah’ı ve Ona giden yolu tanıtmak ve bireyin olgunlaşmasına yardımcı olmaktır. Bunlar için Kur’an’ın anlam örgüsünü oluşturan çeşitli kavramlar ve ifade biçimleri vardır. Bunları dîn kavramı altında toplamak mümkündür.
Esasen, Kur’an’da hiçbir alanda sistematik bilgi yoktur. Zira sistematik bilgi insana mahsus bir olgudur. İnsan var olan bilgileri bir araya toplayarak onlardan sistematik bir yapı üretir. Kur’an’daki bilgiler de bir araya getirilerek belli bir konuda sistematik sonuç elde edilir. Bunların tamamı, büyük bir kısmı ya da çok azı Kur’an’a ait olabilir. Eksik noktalar yorumla ya da başka bilgi kaynaklarından tamamlanır. Şu halde Kur’an fıkıh, kelam vs. ilimlere sistematik olarak yer vermez, ama onlara kısmen kaynaklık edebilir. Bu nedenle ‘Kur’an’da dini ilimler dışında hiçbir ilim yoktur’ iddiası da çok tutarlı değildir. Çünkü onda dini ilimler denilen kelam, fıkıh vs. de yoktur. Tekrar vurgulayalım ki, Kur’an’da insanın olgusal alanda geliştirdiği ilimlerin hiçbirine ait sistematik bilgi bulamayız. Yukarıda gördüğümüz gibi o Allah’ın bilgisinden bahseder. Bakara 269. ve İsra 85. ayetlere göre Kur’an, kapasitesi nispetinde insanın payına düşen Allah’ın bilgisinin çok az bir kısmıdır. Esasında ‘her şeyin Kur’an’da var olduğu’ düşüncesi, bunun aksinin kabulünden doğmaktadır.