Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an da sünnet ayeti geçiyormu??

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
İslam öncesi Arabistan'da hijyen tedbiri olarak görülen sünnet neden Peygamberimiz(s.a.v) zamanında da devam etmiştir..Kur'an da sünnet ile ilgili ayet neden yoktur ya da açıkça belirtilmemiştir??İslam öncesi hem kadın hem erkek sünnet olurken Peygamberimiz(s.a.v) zamanında neden sadece erkekler sünnet edilmeye başlanmıştır??
Bu soruların cevablarını bulmaya çalışalım inşallah..Yorumlarınızı bekliyorum..

Bir rica:"Bu konu çok önemli..Kişisel sataşmalara girmeden konuyu çözmeye çalışalım inşallah..Başka bir amacı olan yazmasın.."
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
İslam öncesi Arabistan'da hijyen tedbiri olarak görülen sünnet neden Peygamberimiz(s.a.v) zamanında da devam etmiştir..Kur'an da sünnet ile ilgili ayet neden yoktur ya da açıkça belirtilmemiştir??İslam öncesi hem kadın hem erkek sünnet olurken Peygamberimiz(s.a.v) zamanında neden sadece erkekler sünnet edilmeye başlanmıştır??
Bu soruların cevablarını bulmaya çalışalım inşallah..Yorumlarınızı bekliyorum..



Selamün Aleyküm;Önce söyle bir ayetullah ile baslayalim Racim olandan Allaha siginalim....

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Araf/33 De ki: "Rabb'im, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a şirk koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".


[/FONT]
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
bcetin811´isimli üyeden Alıntı
İslam öncesi Arabistan'da hijyen tedbiri olarak görülen sünnet neden Peygamberimiz(s.a.v) zamanında da devam etmiştir..Kur'an da sünnet ile ilgili ayet neden yoktur ya da açıkça belirtilmemiştir??İslam öncesi hem kadın hem erkek sünnet olurken Peygamberimiz(s.a.v) zamanında neden sadece erkekler sünnet edilmeye başlanmıştır??
Bu soruların cevablarını bulmaya çalışalım inşallah..Yorumlarınızı bekliyorum..


Selamün Akleyküm,Bakalim Tarihte neler var;

sünnet konusunu araştırdığımızda karşımıza iki uygulama çıkıyor
ilk krallık zamanı mısır ve hititler
ilk krallık zamanında sünnet vardı ve kadınları ve erkekleri de kapsıyordu. tapınaklara hizmet edenler rahip ve rahibeleri taklit ederek tanrılara daha yakın olacaklarını düşünürlerdi.
eski mısır da HATHOR isimli tapınağın erkek ve kadın rahibeleri cinsel organlarından kan akıtarak kutsal olan cinselliğin gücünü tanrılarına sunaklarda sunarlar ve yakarırlardı. şu an erkeklerde yapılan uygulama da o zamanların uygulamalarına benzemektedir.
kadınların sünneti ise doğurganlığı arttırma maksatlı olarak uygulanırdı. böylece kadının sadece doğurganlık amacı güdecek bir cinsellik anlayışı taşıması beklenirdi.
hititlerde ise aynı tanrının adı kybele idi. kybele de ise rahip ve rahibeler cinselliği tamamen bitirecek şekilde ayin yaparlar ve kesilmiş olan organlarını kybele ye sunaklarda verirlerdi. ayrıca kadının içi de dağlanarak uygulama geliştirilmişti.
iğrenç olduğunu biliyorum ama tarihteki anlatımı budur
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Sünnet adı üzerinde sünnet, peygamberimiz emretmiştir, biz de emri uyguluyoruz, işin dini boyutu bu, hadis , sünnet inkarcılarınn ne dediğini beni ilgilendirmez.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Bu konuda Hz.Google'de araştırmalarımı paylaşacağım...
İlk bilgiler, müslüman olmayan bir adamdan...
Nerden mi anladınız çünkü iki de bir müslümanlar diyor!!!

A) Peygamber zamanında erkek sünneti

Al-Jahiz (ö 868)'a göre, "Kadın ve erkek sünneti, Araplar tarafından İbrahim ve Hagar zamanından günümüze kadar sürdürülmüştür".

Çağdaş bir İslam yazarı olan Al Masrafi, sünnetin Araplar arasında, İbrahim'den miras aldıkları, kökü derinlerde olan olan bir uygulama olduğundan bahseder.

Al-Marsafi Arapların "sünnetliler ulusu" olduklarından bahseder.


Ne var ki, Arapların sünnet uyguladıklarına dair kanıtlar yetersizdir.

- Muhammed zamanında Araplar üç dine mensuptular. Hıristiyan, Yahudi, Pagan. Yahudiler pek tabii ki, sünnet ediyorlardı, ama Hıristiyanlar değil! Bazı şiirlerden bu konuda kanıtlara sahibiz. Ayrıca pagan Araplar hakkında da sünnet ettiklerine dair güçlü deliller yoktur. İncil onlar için "sünnetsiz" diye bahseder.

Kuran öncesi, sünnet hakkında , herhangi bir yazılı kaynak yoktur.

- Gelecek bölümde Müslüman yazarların Muhammed'in sünnetli olup olmadığı hakkında bazı şüpheleri olduğunu göreceğiz.

- Ahmad Ibn-Hanbal 'ın (ö 855) hadislerinde şunu okuruz: "Uthman Ibn-al-As bir sünnete davetliydi, ama gelmeyi kabul etmedi, sebebi sorulduğunda, Muhammed zamanında sünnet etmediklerini, ve böyle davetler de olmadığını söylemiştir".

- Al-Basra'nın askeri yöneticisi yaşlı insanlarla karşılaştı ve dinlerini sordu. "Müslümanız" dediler. Onları inceledikten sonra sünnetli olmadıklarını farketti ve sünnet olmalarını emretti. Kış olduğu için bazıları öldüler. Bu hikaye Hassan Al-Basri 'e (ö. 728) aktarıldı. O da şikayet etti : "Ne garip kumandan! Muhammed zamanında beyazlar ve siyahlar Müslüman oldu, o onları incelemedi, ve sünnet de olmadılar".

- Al-Tabari (ö 923) Tarihi'nde, Halife Ömer Ibn-Abd-al-Aziz 'in (ö 720) Horasan'ın fethinden sonra, askeri kumandan Al-Jarrah Ibn-Abdallah'a (ö 730) yazığını görürüz: "Eğer birisi arkanda namaz kılıyorsa onu cizye'den muaf kıl". Daha sonra pek çok insan İslam'a döndü. İnsanlar sadece cizyeyi ödemek istemedikleri için Müslüman oldular. Birisi kumandana tavsiyede bulundu : "İnsanlar sadece cizye ödememek için Müslüman oluyorlar. Kanıt olarak sünnetli olmalarını iste". Al-Jarrah, halifeye fikrini sordu. Halife reddetti : " Tanrı Hz. Muhammed'i insanları İslam'a çağırması için gönderdi. Onu bir sünnetçi olarak göndermedi "

- Al-Nawawi (ö.1277), Ibn-al-Mundhir (ö 931)'a atıfta bulunarak : "Sünnet konusunda ne geçerli bir kanıt, ne bir zaman sınırlaması, ne de takip edilebilecek herhangi bir sünnet (Peygamberin edimleri anlamında) vardır. Herşey insanların kendi kararlarına kalmıştır ve kanıt olmadıkça birşeyi yasaklamak doğru değildir". Ibn-Qayyim Al-Jawziyyah (ö 1351), Yahudiler gibi çocukların 7. günlerinde sünnet edilip edilmemeleri gerektiği konusunu tartışır. Ibn-al-Mundhr'e atıfta bulunarak :" Bu konuda bir dayanak yok. Bu konuda ne dayanak olabilecek bir bilgi, ne de kullanilabilecek Peygamberimizin sünneti vardır".

Bu örneklerden görebileceğimiz gibi, Peygamber zamanında ve sonrasında sünnet mecburi değildi, insanlar bu konuda özgür seçim hakkına sahiptiler.

http://www.kuranyolunda.com/Yazdir.asp?id=57
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Kuran öncesi, sünnet hakkında , herhangi bir yazılı kaynak yoktur.


http://www.kuranyolunda.com/Yazdir.asp?id=57



Gösterdigin kaynak ile yazin hic uyusmuyor su yukaridaki yazi hele tam ters neden dersen?


" Seninle bir anlaşma yapacağız; şöyle ki, senden sonra, nesiller boyunca, senin soyun ve Tanrı arasında geçerli olacak. Sana ve soyuna, şu anda yabancı olduğun toprakları vereceğim: Kenan ülkesini, ve onların Tanrısı olacağım. Bu benimle senin, ve soyun arasındaki anlaşmadır ki, siz buna uyacaksınız. İçinizdeki her erkek sünnet olacaktır. Üst derini sünnet edeceksin ki, bu seninle benim aramdaki anlaşmanın bir delili olacak. Nesiller boyunca 8 günlük her erkek çocuk sünnet olacak, ki bunlara evindeki köle de dahildir. Böylece anlaşmanın delilini, etinde taşıyacaksın. Sünnetli olmayan herhangi bir erkek, toplumundan uzaklaştırılacak!


Burada Kurandan önce hic bir kaynak diyorsun ama görüyorsunki eski ahitte var hemde Yahudilerle Tanrinin bir anlasmasi olarak..Yani Kuranda hic bahis edilmeyen tamamen Tevrat(Eski ahit)Ta kanun,,,,


Ve ne celiskidirki;
Çok garip bir şekilde, Kuran'da erkek ve kadın sünnetinden hiç sözedilmez. Kesme anlamında "Sünnet" kelimesi Kuran'da yer almaz. Müslümanlar genelde bu gerçeği gözardı ederler. Ayrıca, Tevrat'ta yer alan Hz. İbrahim'in sünneti bile Kuran'da yer almaz.




(Ayni yerden alinti)
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Şimdi şöyle bir soru soralım o zaman..Kesme anlamında "sünnet" kelimesi Kur'an içinde geçmiyorsa, Peygamberimiz(s.a.v) bu uygulamaya neden müsade etmiştir??Eğer ki yanlış bir uygulamaysa Allah(c.c) bu konuda insanları neden ikaz etmemiştir??

Araf/33 De ki: "Rabb'im, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a şirk koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".

Ben bu ayetin içinden sünnet ile ilgili en ufak bir yorum çıkaramadım açıkçası..
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Gösterdigin kaynak ile yazin hic uyusmuyor su yukaridaki yazi hele tam ters neden dersen?

Tamamen kaynaktan alınmıştır...
Benim hiç bir hatkım yoktur...

bana ait olanlar:

Bu konuda Hz.Google'de araştırmalarımı paylaşacağım...
İlk bilgiler, müslüman olmayan bir adamdan...
Nerden mi anladınız çünkü iki de bir müslümanlar diyor!!!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Tamamen kaynaktan alınmıştır...
Benim hiç bir hatkım yoktur...

bana ait olanlar:

Bu konuda Hz.Google'de araştırmalarımı paylaşacağım...
İlk bilgiler, müslüman olmayan bir adamdan...
Nerden mi anladınız çünkü iki de bir müslümanlar diyor!!!



Inanmadiginiz veya dogrulugundan süphe ettiginiz bir yaziyi neden kaynak gösteriyorsunuz?
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Kur'an'daki Sünnet

Kur'an'daki Sünnet

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz hayattayken ihtilaflı meseleler bizzat O'na sorularak çözüme kavuşturulmuştur. O, Refik-i Alâ'ya intikal ettikten sonra ise bize bıraktığı Sünnet'in hakemliğine gitmemiz gerektiği açık bir hakikattır.

Nitekim Efendimiz s.a.v. şöyle buyurarak bu noktaya açıklık getirmiştir: “Size iki şey bıraktım; onlara sarıldığınız sürece ebediyyen yolunuzu şaşırmazsınız. O iki şey Allah'ın kitabı ve Rasulünün sünnetidir.” (Muvatta)

Kur'an'ın doğru anlaşılması için başta Efendimiz s.a.v.'in sünneti olmak üzere, başvurulması gereken birtakım ölçüler bulunması tabii ve gereklidir. Bu yazıda, bu “gereklilikler” arasından Sünnet üzerinde durmaya ve Sünnet olmadan Kur'an'ın Rabbimiz'in muradına uygun olarak anlaşılmasının mümkün olmayacağını yine Kur'an ayetleriyle ortaya koymaya çalışacağız.

Yazıya başlık olarak seçtiğimiz cümlenin “Kur'an'daki İslâm” sloganını çağrıştırdığının farkındayız. Bilinçli olarak yaptığımız bu seçimin amacı da bu sloganın Kur'an'a uygun olmadığını ortaya koymaktan başka bir şey değil zaten.

Kur'an'ı herkesin istediği gibi yorumlamasına kapı açmak maksadıyla üretilen bu slogan benimsendiği takdirde, Kur'an okuyan kişi sayısı kadar İslâm anlayışı ortaya çıkacağı açık. Bu durumda bütün insanlık için hidayet kaynağı olan Yüce Kitabımız, kişiden kişiye değişen hükümler taşıyan, hatta yer yer kendisiyle çelişkiler arz eden bir kitap konumuna düşürülmüş olacaktır.

Oysa Kur'an'ın doğru anlaşılması için başta Efendimiz s.a.v.'in sünneti olmak üzere, başvurulması gereken birtakım ölçüler bulunması tabii ve gereklidir. Bu yazıda bu “gereklilikler” arasından Sünnet üzerinde durmaya ve Sünnet olmadan Kur'an'ın Rabbimiz'in muradına uygun olarak anlaşılmasının mümkün olmayacağını yine Kur'an ayetleriyle ortaya koymaya çalışacağız.

Sünnet'in bağlayıcılığı

Yüce Kitabımız'da şöyle buyurulur: “Hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra da vereceğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)

Kur'an'ın doğru anlaşılması konusunda herkesin kendi kanaatine göre hareket ettiği bir ortamda görüş ayrılıklarının çıkması ve hangi ayetin ne anlama geldiği konusunda farklı tercihlerin gündeme gelmesi tabiidir. Acaba böyle bir durumda bu kanaat ve tercihlerin hangisinin doğru olduğuna kim karar verecektir?

İşte bu ayet, ihtilaflı durumların Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e arz edilmesi ve O'nun verdiği hükmü itirazsız kabul etmemiz gerektiği, aksi takdirde iman iddiamızın geçerli olmayacağı konusunda bizleri ikaz etmektedir.

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz hayattayken ihtilaflı meseleler bizzat O'na sorularak çözüme kavuşturulmuştur. O, Refik-i Alâ'ya intikal ettikten sonra ise bize bıraktığı Sünnet'in hakemliğine gitmemiz gerektiği açık bir hakikattır.

Nitekim Efendimiz s.a.v. şöyle buyurarak bu noktaya açıklık getirmiştir: “Size iki şey bıraktım; onlara sarıldığınız sürece ebediyyen yolunuzu şaşırmazsınız. O iki şey Allah'ın kitabı ve Rasulünün sünnetidir.” (Muvatta)

Yukarıda zikrettiğimiz ayeti biraz daha yakından inceleyelim: Madem ki bu ayet, aramızda çıkan her türlü ihtilafı Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e götürmemiz gerektiğini emretmektedir; öyleyse Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bizim aramızda hangi ölçüyü esas alarak hüküm verecektir?

Bu soruya cevap olarak “Kur'an'ı esas alarak” şeklinde cevap verilirse ortaya şu gerçek çıkmaktadır: Demek ki Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Kur'an'ı bizden çok daha iyi bilmektedir.

Bundan tabii bir şey olamaz; zira O, Kur'an vahyinin doğrudan muhatabı olan tek kişidir. Yine O, hangi ayetin ne anlama geldiğini bizzat ayeti getiren Cebrail a.s.'a sorma imkanına sahip olan tek kişidir. İşte sahip olduğu bu üstünlük, O'nu Kur'an'ın doğru anlaşılması konusunda birinci derecede başvurulması gereken merci konumuna yükseltmektedir.

Yukarıda sorduğumuz soruya, “Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, bizim aramızda çıkan ihtilaflı meselelere Kur'an'da yer almayan bir çözüm getirebilir” şeklinde cevap verilecek olursa, bu cevap Sünnet'in bağlayıcılığının en kesin delillerinden birinin kabul edildiği anlamına gelecektir. Zira zaten biz de aynı şeyi söylüyor ve Efendimiz s.a.v.'in Kur'an dışında verdiği hükümleri Sünnet olarak isimlendiriyoruz.

Muhtemel bir itiraz

Sünnet'in bağlayıcılığına itiraz eden bazı çevreler şöyle demektedir: Madem ki Kur'an kendisinin “herşeyi açıklayıcı” olduğunu (Nahl, 89), “hiçbir şeyi eksik bırakmadığı”nı (En'am, 38), “ihtilafları açıklamak için” gönderildiğini (Nahl, 64), Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in bile Kur'an'dan başka hakem aramadığını (En'am, 114) söylemektedir; öyleyse Kur'an dururken Sünnet'e veya bir başka kaynağa müracaat edip onu bağlayıcı kabul etmek Kur'an'a aykırıdır.

Bu iddiaya karşı herşeyden önce şunu söyleyelim ki, eğer Kur'an'ın eksik hiçbir şey bırakmadığını ve herşeyi açıkladığını ifade eden yukarıdaki ayetler mutlak manada alınmaya müsait olsaydı, nazil olduğu günden bugüne insanoğlunun bilgi dağarcığına giren fizik, kimya, astronomi, biyoloji, tıp, felsefe, mantık, gramer vs. ile ilgili ne varsa, hepsinin Kur'an'da açık-seçik bir şekilde yer aldığını görebilmemiz gerekirdi.

Yine bu yaklaşımın doğruluğunun kabul edilebilmesi için, bizzat Kur'an'ın emrettiği namaz, oruç, zekât, hac gibi pek çok ibadetin, bütün detaylarıyla Kur'an'da yer almış olması icap ederdi. Oysa Kur'an'ın, bu ibadetlerin kimler tarafından, nasıl ve ne zaman yapılacağı hakkında tafsilatlı bilgi vermediği ortadadır.

Şu halde yukarıdaki itirazı delillendirmek için ileri sürülen ayetleri, Kur'an'ın doğru anlaşılması için Sünnet'e ihtiyaç olmadığı tarzında anlamak doğru değildir.

Kur'an'ın “apaçık bir kitap olması” ne demek?

Bilindiği gibi pek çok Kur'an ayetinde Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e, Kur'an'ı insanlara beyan etme, yani açıklama görevi verildiği belirtilmektedir. Bu ayetlerden birisi şudur:

“Sana Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; ta ki düşünüp anlasınlar.” (Nahl, 44)

Bu ayette Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in, insanlara indirilen hükümleri beyan etmek gibi bir görevinin bulunduğu açık bir şekilde ifade buyurulmuştur.

Bu ayet dolayısıyla iki husus gündeme getirilebilir:

1- Eğer Kur'an, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz tarafından ayrıca açıklanmaya muhtaç bir alan bırakmış değilse, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz neyi niçin açıklayacaktır?

2- Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bu “açıklama” görevini nasıl yerine getirecektir?

Bu sorunun cevabı iki şekilde verilebilir:

* Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, Kur'an'ı yine Kur'an ayetleriyle sınırlı kalarak açıklayacaktır.

* Kur'an'ı, Kur'an'da açıkça yer almayan bir çerçeve getirerek açıklayacaktır.

Bu şıklardan hangisini kabul edersek edelim -ki bir üçüncü şık sözkonusu olamaz-, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in, herhangi bir ayeti açıklarken Kur'an'da yer almayan bir takım hususları gündeme getirmesinin, kendisine verilen bir görev ve yetki dahilinde vuku bulduğunu söylemek zorundayız. Şöyle ki:

İlk ihtimal, Kur'an'ın yine Kur'an ile açıklanması idi. Burada Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e Kur'an'ı beyan etme görevi verilmiş olması gösterir ki, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Kur'an'ı, sıradan insanların ulaşamayacağı bir seviyede idrak ve ihata etmektedir. Bu ise Kur'an'ın anlaşılmasında O'nun açıklamalarına mutlak surette ihtiyacımız bulunduğunu gösterir.

İkinci ihtimal ise doğrudan “gayri metlûv vahiy” olgusunu gündeme getirir. Gayri metlûv vahiy olgusunun kabul edilmesi halinde ise Sünnet'in Kur'an'ı beyan fonksiyonu konusunda herhangi bir şüphe sözkonusu değildir.

Bir diğer ayette de şöyle buyurulmaktadır: “O Kur'an'ı hemen kapmak için dilini aceleyle kımıldatma. Şüphe yok ki onu (senin kalbinde) toplamak da, onu okutmak da bize aittir. Öyleyse biz onu okuyunca sen onun okunuşuna uy. Sonra şüphe yok ki, onun açıklaması da bize aittir.” (Kıyâme,16-19)

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in Kur'an dışı bir vahiyle Kur'an'ı açıkladığının en kuvvetli delillerinden birisi olan bu ayette dikkatimizi şu noktaya yoğunlaştıralım: Allah Tealâ, Kur'an'ı açıklama işinin kendisine ait olduğunu, hem de vurgulu bir ifade ile beyan buyurmaktadır.

Buradan ilk bakışta Kur'an'ın yine Kur'an'la açıklanacağı sonucu çıkar gibi görünse de, acele davranıp ayetin bu hususu anlattığı konusunda son kararı vermeden önce şöyle bir soru soralım: Eğer böyleyse Kur'an'ın bütün ayetlerinin yine Kur'an tarafından açıklanmış olması gerekmez mi?

Oysa görüyoruz ki, Kur'an'da diğer ayetler tarafından açıklanmamış pek çok ayet mevcuttur. Yukarıda da değindiğimiz gibi namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerin nasıl eda edileceği konusunda Kur'an'da detaylı bilgi bulunmaz.

Öyleyse şunu söylemek zorundayız: Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, Kur'an'ı açıklama görevini yerine getirirken, bir yandan murad-ı ilâhinin ne olduğunu beyan etmiş, diğer yandan da tabii olarak Kur'an'da yer almayan ilave hususlar getirmiştir. Nitekim Hadis kitapları ve rivayet tefsirleri, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in bu türden beyanlarıyla doludur.

Netice

Bilindiği gibi Ehl-i Kitap dediğimiz yahudi ve hıristiyanların Tevrat ve İncil üzerinde yürüttüğü tahrif (bozma, değiştirme, aslından uzaklaştırma) faaliyeti birkaç şekilde gerçekleştirilmiştir. Bunlardan birisi de, Tevrat ve İncil'in bazı ayetlerini kendi heva ve hevesleri doğrultusunda yorumlamak ve onlara diledikleri gibi anlamlar vermek tarzında olmuştur.

Yüce Kitabımız Kur'an'ın da bu türlü bir tahrif faaliyetine maruz kalmasının önündeki en büyük engel, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in sünnetidir. Kısmet olursa ileriki yazılarda zikredeceğimiz, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e itaat ve ittiba etmemizi emir buyuran ayetler, Kur'an'ın bizden istediği kulluk görevini en uygun biçimde nasıl yerine getireceğimiz konusunda bizi Sünnet'e yönlendirmektedir. Bu gerçek göz ardı edildiğinde Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e ittiba etmenin ve O'na muhalefet etmekten sakınmanın mantıklı ve tutarlı bir açıklaması olamaz.

Bu itibarla “Kur'an müslümanlığı”, “Kur'an'daki İslâm” gibi içi boş sloganların öncelikle Kur'an'a aykırı bir İslâm anlayışı oluşturmaya yönelik beyhude gayretler olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Unutmayalım ki, Peygambersiz bir din “Hak Din” olamaz ve böyle bir dinin insanları götürebileceği tek adres vardır: Dalâlet...

EBUBEKİR SİFİL
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Inanmadiginiz veya dogrulugundan süphe ettiginiz bir yaziyi neden kaynak gösteriyorsunuz?

Yazı içinde bazı kaynaklar verilmiş, mesele onların gündeme getirilmesidir..
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
- Ahmad Ibn-Hanbal 'ın (ö 855) hadislerinde şunu okuruz: "Uthman Ibn-al-As bir sünnete davetliydi, ama gelmeyi kabul etmedi, sebebi sorulduğunda, Muhammed zamanında sünnet etmediklerini, ve böyle davetler de olmadığını söylemiştir".

- Al-Basra'nın askeri yöneticisi yaşlı insanlarla karşılaştı ve dinlerini sordu. "Müslümanız" dediler. Onları inceledikten sonra sünnetli olmadıklarını farketti ve sünnet olmalarını emretti. Kış olduğu için bazıları öldüler. Bu hikaye Hassan Al-Basri 'e (ö. 728) aktarıldı. O da şikayet etti : "Ne garip kumandan! Muhammed zamanında beyazlar ve siyahlar Müslüman oldu, o onları incelemedi, ve sünnet de olmadılar".

- Al-Tabari (ö 923) Tarihi'nde, Halife Ömer Ibn-Abd-al-Aziz 'in (ö 720) Horasan'ın fethinden sonra, askeri kumandan Al-Jarrah Ibn-Abdallah'a (ö 730) yazığını görürüz: "Eğer birisi arkanda namaz kılıyorsa onu cizye'den muaf kıl". Daha sonra pek çok insan İslam'a döndü. İnsanlar sadece cizyeyi ödemek istemedikleri için Müslüman oldular. Birisi kumandana tavsiyede bulundu : "İnsanlar sadece cizye ödememek için Müslüman oluyorlar. Kanıt olarak sünnetli olmalarını iste". Al-Jarrah, halifeye fikrini sordu. Halife reddetti : " Tanrı Hz. Muhammed'i insanları İslam'a çağırması için gönderdi. Onu bir sünnetçi olarak göndermedi "

- Al-Nawawi (ö.1277), Ibn-al-Mundhir (ö 931)'a atıfta bulunarak : "Sünnet konusunda ne geçerli bir kanıt, ne bir zaman sınırlaması, ne de takip edilebilecek herhangi bir sünnet (Peygamberin edimleri anlamında) vardır. Herşey insanların kendi kararlarına kalmıştır ve kanıt olmadıkça birşeyi yasaklamak doğru değildir". Ibn-Qayyim Al-Jawziyyah (ö 1351), Yahudiler gibi çocukların 7. günlerinde sünnet edilip edilmemeleri gerektiği konusunu tartışır. Ibn-al-Mundhr'e atıfta bulunarak :" Bu konuda bir dayanak yok. Bu konuda ne dayanak olabilecek bir bilgi, ne de kullanilabilecek Peygamberimizin sünneti vardır".
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Selamün Akleyküm,Bakalim Tarihte neler var;

sünnet konusunu araştırdığımızda karşımıza iki uygulama çıkıyor
ilk krallık zamanı mısır ve hititler
ilk krallık zamanında sünnet vardı ve kadınları ve erkekleri de kapsıyordu. tapınaklara hizmet edenler rahip ve rahibeleri taklit ederek tanrılara daha yakın olacaklarını düşünürlerdi.
eski mısır da HATHOR isimli tapınağın erkek ve kadın rahibeleri cinsel organlarından kan akıtarak kutsal olan cinselliğin gücünü tanrılarına sunaklarda sunarlar ve yakarırlardı. şu an erkeklerde yapılan uygulama da o zamanların uygulamalarına benzemektedir.
kadınların sünneti ise doğurganlığı arttırma maksatlı olarak uygulanırdı. böylece kadının sadece doğurganlık amacı güdecek bir cinsellik anlayışı taşıması beklenirdi.
hititlerde ise aynı tanrının adı kybele idi. kybele de ise rahip ve rahibeler cinselliği tamamen bitirecek şekilde ayin yaparlar ve kesilmiş olan organlarını kybele ye sunaklarda verirlerdi. ayrıca kadının içi de dağlanarak uygulama geliştirilmişti.
iğrenç olduğunu biliyorum ama tarihteki anlatımı budur


utanmazlığın son perdesi bu olsa gerek pişkinliğin dik alası nasıl utanmadanda geçmişten örnek veriyorsun ayet varmı ayet hemşerim böyle olduğuna dair kanıtın nedir
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
SORU:Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur?
CEVAP: Kuran'da sünnet olmak diye bir şey geçmez. Tevrat'ta sünnet olmak geçer. Allah dileseydi Kuran'da da sünnet olmamızı belirtir, bizim dinimizin de bir mecburiyeti yapabilirdi. Yani isteyen sünnet olur, isteyen olmaz. Dinimizde ne sünnet olun diye bir izah vardır, ne de olmayın diye. Geleneksel İslam'ın adetleri dinselleştirmesi ile sünnet dinselleşmiştir. Gerçi uydurmalarla dolu hadislerin içinde kadınların da sünnet olmasının gerekliliği vardır ama bu izah halka pek açıklanmamaktadır. Sünnet adeti öyle bir dinselleşmiştir ki neredeyse Allah'ın varlığına imandan sonra dinin ikinci şartı gibi algılanmıştır. Sağlığa yararlı olduğuna kanaat getiren, sünnet olur, istemeyen olmaz. Sünnet dinimizin ne bir hükmüdür, ne de alameti farikasıdır.
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
SORU:Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur?
CEVAP: Kuran'da sünnet olmak diye bir şey geçmez. Tevrat'ta sünnet olmak geçer. Allah dileseydi Kuran'da da sünnet olmamızı belirtir, bizim dinimizin de bir mecburiyeti yapabilirdi. Yani isteyen sünnet olur, isteyen olmaz. Dinimizde ne sünnet olun diye bir izah vardır, ne de olmayın diye. Geleneksel İslam'ın adetleri dinselleştirmesi ile sünnet dinselleşmiştir. Gerçi uydurmalarla dolu hadislerin içinde kadınların da sünnet olmasının gerekliliği vardır ama bu izah halka pek açıklanmamaktadır. Sünnet adeti öyle bir dinselleşmiştir ki neredeyse Allah'ın varlığına imandan sonra dinin ikinci şartı gibi algılanmıştır. Sağlığa yararlı olduğuna kanaat getiren, sünnet olur, istemeyen olmaz. Sünnet dinimizin ne bir hükmüdür, ne de alameti farikasıdır.


kuranda varsa kabul ederim yoksa redederim mantığında olanlar (gerçi kuranda varolanıda işlerine geldimi kabul gelmedimi kulak ardı ederler)

Mescid -i aksanın ilk kıble olması ile ilgili ayeti bi zahmet bi yazıversinler
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
SORU:Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur?
CEVAP: Kuran'da sünnet olmak diye bir şey geçmez. Tevrat'ta sünnet olmak geçer. Allah dileseydi Kuran'da da sünnet olmamızı belirtir, bizim dinimizin de bir mecburiyeti yapabilirdi. Yani isteyen sünnet olur, isteyen olmaz. Dinimizde ne sünnet olun diye bir izah vardır, ne de olmayın diye. Geleneksel İslam'ın adetleri dinselleştirmesi ile sünnet dinselleşmiştir. Gerçi uydurmalarla dolu hadislerin içinde kadınların da sünnet olmasının gerekliliği vardır ama bu izah halka pek açıklanmamaktadır. Sünnet adeti öyle bir dinselleşmiştir ki neredeyse Allah'ın varlığına imandan sonra dinin ikinci şartı gibi algılanmıştır. Sağlığa yararlı olduğuna kanaat getiren, sünnet olur, istemeyen olmaz. Sünnet dinimizin ne bir hükmüdür, ne de alameti farikasıdır.

Çok açık ve net soruyorum; sizce Allah(c.c), Tevrat'ın hükümlerini kendi elleriyle değiştiren bir topluluğun yaptığı yanlışı neden Kur'an da belirtmemiştir??Yoksa Cenab-ı Allah bizlerin acı çekmesinimi istiyor??Kur'an da sünnet ya da kesme ile ilgili bir ayetin olmadığını biliyoruz..Yoksa Peygamberimiz(s.a.v) Allah(c.c)'ın hükmü üzerine hükümmü koyuyor??Hani Peygamberimiz Kur'an dan başka birşey konuşmazdı..Yoksa Peygamberimiz bişey biliyorda bizmi bilmiyoruz??

İşte size bir örnek daha;

-Peygamberimiz(s.a.v) misvak'ın diş temizliğine birebir olduğunu nerden biliyor??Bu Kur'an'ın hangi ayetinde yazıyor??

-"Sizin birinizin ana-baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci 40) bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde (üçüncü kırk) mudge bir çiğnem ete tahavvül eder. (4 ay, yani 120 gün böylece tamam olduğunda) ALLAH bir melek gönderir... Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; "onun işini, rızkını, ecelini, said (mutlu) kişi veya şaki (mutsuz) kişi olduğunu yaz!" denilir... Sonra ona ruh nefh olunur... İmdi, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında bir kaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler!.. Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin işini işler ve cennete gider.” (Buharî)

Peygamberimiz(s.a.v) bunları nasıl biliyor??Peygamberimiz(s.a.v)'in bu mucizesinin hadis-i şerif'in içinde ne işi var??Bu mucize neden Kur'an-ı Kerim'de yazmıyor??Yoksa bu hadis demi sahih değil??40 rakamı neden bu kadar kesin ve net??...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
utanmazlığın son perdesi bu olsa gerek pişkinliğin dik alası nasıl utanmadanda geçmişten örnek veriyorsun ayet varmı ayet hemşerim böyle olduğuna dair kanıtın nedir



Utanmanin ne anlama geldigini biliyormusun?Biz olmadigini sana ve senin gibi olanlara göstermek icin yaziyoruzki sizin bas taci ettiginiz sünnetin nerelerden nasil gelmiste Allahinyasasina ek yaptiginizi görün diye yaziyoruz..AAnlayana yani senin pek anlayacagin yokta?
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Utanmanin ne anlama geldigini biliyormusun?Biz olmadigini sana ve senin gibi olanlara göstermek icin yaziyoruzki sizin bas taci ettiginiz sünnetin nerelerden nasil gelmiste Allahinyasasina ek yaptiginizi görün diye yaziyoruz..AAnlayana yani senin pek anlayacagin yokta?


nerden nasıl gelmişmiş yapma yaw hitit mısır uygarlığında gelen delilere evet resul ve onu takip edenlerden gelenlere hayır acınacak durumdasınız
 
Üst Alt