Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kandil Gecelerine Reddiye

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Manası: Onlar (İsâ’ya tâbi olanlar) ruhbaniyeti meydana getirdiler, halbuki Allâh kendilerine bunu farz kılmamıştır.
Allâh, İsâ’ya tâbi olan müslümanların, şehvetlerden uzak kalarak yaptıkları ruhbaniyet eylemlerini kendilerine farz kılmamış olduğu halde bu ayette onları övmüştür. Onlar ise bunu Allâh rızasını arzulayarak yapmışlardır. Bu da bazı bidatların iyi olduğuna dair bir delildir.

Peygamber efendimiz Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise “ her kim dine ,şeriata uygun olmayan yeni bir iş yaparsa yaptığı iş reddedilmiştir” buyurmuştur. Bu hadiste yapılan her iş değil sadece şeriata, Kuran ve hadise uygun olmayan amel kastedilmiştir. Müslimin rivayet ettiği başka bir hadisi şerifte “Kim İslâm’da iyi bir yol açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (ecirlerinden bir şey eksilmeden) ecri vardır. Kim sünnette kötü bir yol açarsa da ona bunun yükümlülüğü ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (yükümlülüğünden bir şey eksilmeden) yükümlülüğü vardır.” Yani iyi bir amel başlatanın hem bu ameli başlattığı için ecri vardır hem de kendisinden sonra bu ameli işleyenlerin ecri olduğu gibi kendisinin de sebep olması yüzünden fazladan ecri vardır. Aynı şey kötü bir amel başlatanın yükümlülüğü içinde geçerlidir. Kötü bir bidat başlatan kişi hem bu bidatı yaptığı için hem de kendisinden sonrakilere sebep olduğu için yükümlüdür. Aynı zamanda bu kötü ameli işleyenler de bu amelden dolayı yükümlüdürler.
[/size]

Ellerine ve emeğine sağlık kardeşim.
Delil delil diye ortalığa düşüp akıl bulandıranlar okusunlar yazınıda delil görsünler.Ayet ise ayet Hadis ise hadis.Eğer buna rağmen itirazlarda bir değişme olmazsa artık senin ve bizim bu husustaki iyi niyetimize Rabbimiz yüce huzurunda hükmetsin.

Anlamayanlar iyi idrak etsin.Bu din Allahın lutfuna hamdolsun ki 1400 küsür senedir kaim ve nelerin dinin özünü dinamitleyen ameller olduğunu nelerin ise dinin gül bahçelerine ayrı ayrı güzellikler katan çiçekler hükmünde olduğunu idrak edebilecek birçok Yusuf yüzlü mensupları var.

Oturup namaz gibi ibadetlerin en mükemmeline saldırmak yerine dine sonradan girmiş sapıklıkları izale etmeye çalışın.Burakın kim hangi gün kaç rekat namaz ile Rabbinin huzuruna duracağına kendisi karar versin.

Selam ve Muhabbetle..
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Vay be ! Sen neymişsin be abiiii.

Bekir kardeş, bilmediğimiz ne cevherler varmış sende haberimiz yokmuş yani. Sen bizden o kadar gizle, gizle haberimiz olmasın, hanif bir kul gelip feraseti ile bunları bir bir sayıp döksün. Sende pişkin bir şekilde "ahh hanif abi ahhh..." deyip geç. Pes yani!

Neden söylemedin bize hem alimlerin sonuncusu olduğunu hem de beynini kiraya verdiğini ? Ayıp değil mi ? :p

Hakikaten ikisini aynı anda nasıl sağlayabiliyorsun, hem alim olup hemde beynini kiraya verebiliyorsun. Aynı anda iki iş yapmak her zaman zordur. Mesela bende yemek yerken gitar çalmaya çalışıyorum ve cidden zorlanıyorum. Hani diyorum, bir tüyo...varsa eğer ipucu gibi.. sen bilirsin işte ya...anladın sen onu.

S.A
radikalislam kardeşim sen beni iç mi iç sevmedin biliyorum yanlız bir şeyi unutuyorsun sana neden sataşmıyorum kendine bir sor.

şimdi gelelim bekir kardeşime be onu gerçekten saygı duyuyorum çok mucadeleci çok inançlı bildiği veya anadan babadan veya atalarının mirasolarak bırktığı bilgi kadarınla dinini yaşamaya çalışıyor bekir kardeşimi bunun için seviyorum Allah'rızası için kendisi için Allah'tan rahmetini dilerim kendisine saygılarımı bildiririm.

SAYGILARIMLA
 

HuLuSi_KaLP

New member
Katılım
3 Haz 2008
Mesajlar
53
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
50
Mübarek geceler bid’at mi?

Mübarek geceler bid’at mi?

Sual: Selefiler, Kadir gecesi hariç, başta Mevlid gecesi olmak üzere bütün mübarek gecelere bid'at diyorlar. Bu gecelerin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki ihsan etmiştir. Diğer insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği gibi, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri diğer günlerden niye ayırdı denemez.

Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Bu geceleri ihya etmeli ve gecelere saygı göstermelidir. (S. Ebediyye)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. Bu geceler: Muharremin birinci gecesi, Aşure gecesi, Recebin birinci, beşinci ve 27. gecesi ki buna Mirac gecesi denir. Şabanın 15. gecesi, Arefe gecesi ile iki bayram gecesidir. (İhya)
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
musluman müslümanı sırf ALLAH rızası için sevmelidir gerisi boş gelelim bidat olanlara yani dine sonradan girenlere aslında kuranda yanlız iki kandilin ismi var biri mirac digeri ise kadir gecesidir diger ikitanesi ise hadis ile sabittir yanlış hatırlamıyorsam biri mevlüt digeri regaip kandilidir aslında dine faydalı olan her şey bidat degildir bizat insanları dine daha yakınlaştırmaktır kadillerde böyledir insanların bazıları o günlerde tam bir baglılıkla islamiyete baglanırlar ve bir daha günahlara bulaşmamak içindir tarikatlarda böyledir aslında onlara islama darbe gibi görüksede dinini bilen için degildir dinini bilmeyenler içinde darbe gibi görükür aslamın ana kaynagı kurandır kuranı tam manası ile anlamak için ilk önce peygamber s.a.v hayata ve sözleri ile anlarız onun için her önümüze gelene bidat veya dinde yoktur diyemeyiz çünkü ALLAH neyi ne şekilde gösterecegi belli olmaz
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Vay be ! Sen neymişsin be abiiii.

Bekir kardeş, bilmediğimiz ne cevherler varmış sende haberimiz yokmuş yani. Sen bizden o kadar gizle, gizle haberimiz olmasın, hanif bir kul gelip feraseti ile bunları bir bir sayıp döksün. Sende pişkin bir şekilde "ahh hanif abi ahhh..." deyip geç. Pes yani!

Neden söylemedin bize hem alimlerin sonuncusu olduğunu hem de beynini kiraya verdiğini ? Ayıp değil mi ? :p

Hakikaten ikisini aynı anda nasıl sağlayabiliyorsun, hem alim olup hemde beynini kiraya verebiliyorsun. Aynı anda iki iş yapmak her zaman zordur. Mesela bende yemek yerken gitar çalmaya çalışıyorum ve cidden zorlanıyorum. Hani diyorum, bir tüyo...varsa eğer ipucu gibi.. sen bilirsin işte ya...anladın sen onu.

Yok öyle Radial yok, üç köfte beş kuruş, ne o öyle. Bak ben bu iş için bir ömür verdim. Ama bi tüyo. Gitar çalmayı, çubuk makarna ile dene birde bakalım :)
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
S.A
radikalislam kardeşim sen beni iç mi iç sevmedin biliyorum yanlız bir şeyi unutuyorsun sana neden sataşmıyorum kendine bir sor.

şimdi gelelim bekir kardeşime be onu gerçekten saygı duyuyorum çok mucadeleci çok inançlı bildiği veya anadan babadan veya atalarının mirasolarak bırktığı bilgi kadarınla dinini yaşamaya çalışıyor bekir kardeşimi bunun için seviyorum Allah'rızası için kendisi için Allah'tan rahmetini dilerim kendisine saygılarımı bildiririm.

SAYGILARIMLA

Vallahi hanif abi ben de seni çok seviyorum. Biliyorum ki hiç bir ard niyet taşımıyorsun. Bir gün mutlaka aynı yerde buluşacağız. Hatta geçen Edirne'ye gittiğimde seni arayıp bulmak geçti içimden... :)
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
BİD'ATLARDAN SAKINMAK

1. "Gerçeğin ötesinde sapıklıktan başka ne var ki?"
Yûnus sûresi (10), 32
Bu âyet-i kerîme, hak ile dalâlet arasında bir bağ olmadığını ortaya koymaktadır. Haktan ayrılan mutlaka dalâlete düşer, sapıklık batağına saplanır. Allah'dan başka rab arayan, bâtıl yollara dalar, uydurma ilahlara inanır, tevhid akidesinden ayrılarak şirke sapar.
Gerçeği gören, bilen ve tanıyan kimse, nasıl olur da sapıklığa değer verip onu tercih eder? İnsana yakışan hakkın yanında ve hakta olmaktır. Her çeşit bid'at ve temeli dine dayanmayan, sonradan uydurulmuş her şey sapıklıktır. Sapıklığın her türü reddedilmiştir, makbul değildir.
2. "Biz kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık."
En'âm sûresi (6), 38
3. "Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, çözüm için, Allah'a ve Resûlüne başvurun."
Nisâ sûresi (4), 59
Allah ve Resûlü'nün ölçülerine, Kur'an ve Sünnet'in hakikatlerine uymayan çözümler, insanı ve toplumu çözümsüzlüğe götürür. Kişiler ve hattâ toplumlar bazı kere en mükemmel çözümün kendi buldukları ve uyguladıkları yollar, yöntemler ve sistemler olduğuna inanırlar. Hattâ başkalarını da buna inandırabilirler. Fakat, fikir ve düşünceleri, sistemleri iflas edince, herkes, ne büyük yanlışlıklar yapıldığını, ne korkunç insanlık suçları işlendiğini görür. Heyhat! İş işten geçmiş, binlerce, milyonlarca insan heder olmuş, milletler dinsizleşmiş, insanlık hasletlerinden uzak-laşmış, ülkeler târ ü mâr olmuş, yeryüzünün dengesi bozulmuştur. Onu yeniden rayına oturtmak hakkı hakim kılmakla olur.
Yukarıda sayılan olumsuzlukların yaşanmaması için, yeryüzünde Allah ve Resûlü'nün hükmü yürürlükte olmalı, karşısındaki bütün batıllar, bid'atlar, sapıklıklar ve yanlışlar ortadan kaldırılmalı, iyilikler ve güzellikler hakim kılınmalıdır.
4. "İşte bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. Sizi Allah yo-
lundan ayırıp, parçalayacak yollara uymayın."

En'âm sûresi (6), 153
Bunun dışındaki birçok yollar, muhtelif dinler, mezhepler, bid'atler ve sapıklıklar, inananları fırka fırka, grup grup yapıp Allah yolundan ayırır ve parçalar.
Allah'a gittiği sanılan birçok yollar vardır. Nitekim, "Allah'a giden yol, yaratılmışların sayısıncadır" denilmiştir. Fakat bütün bunların içinde gerçekten Allah'a ulaştıran ve Allah ile resulleri tarafından davet olunan hak yol bir tanedir. Bu yol, kendisine girenleri toplayan, birleştiren, dağıtmayan, aldatmayan tevhid yoludur. Hak birdir, bâtıl ise çoktur. Tebliğ ve dâvet metodlarının değişik olması, hakkın da farklı ve değişik olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Tebliğ yollarının her birinde hakkın hükmü bir olup, çeşit çeşit değildir. Bu ise Peygamber'in tuttuğu yoldur. Allah'ın yolunu bulmak isteyenlerin Peygamber'e uyması zorunludur. Peygamber'in yolu dışındaki yollar, bid'attır, dalâlettir, sapıklıktır. Bu sebeple Peygamber'i rehber, önder ve örnek edinmek hak yolun temelidir.
5. "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın."
Âl-i İmrân sûresi (3), 31
Allah'ın Resûlü'ne uymamız gerektiğine bu âyet delâlet ediyor. Allah'ın kulunu sevmesi, kulun peygambere tâbi olma, uyma, onun yolunu ve izini takip etme şartına bağlanmış bulunmaktadır. Çünkü sevgi sadece sözle değil seven kimsenin sevdiğinin emrine, arzu ve isteklerine uymasıyla olur.
Bid'atlardan ve dinde aslı olmayan birtakım bâtıl ve yanlış yollara sapmaktan kurtulmanın çaresi, örnek ve önderimiz bulunan Resûl-i Ekrem Efendimiz'in hak ve doğru olan aydınlık yoluna uymaktan ibarettir

Âişe radıyallahu anhâ'dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez."
Müslim'in bir rivayeti şöyledir:
"Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir."
Buhârî, Sulh 5; Müslim, Akdiye 17,18. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 2
Bu hadis, İslâm'ın en önemli temellerinden birini teşkil eder. Kitab ve Sünnet esasına dayanmayan her şey merdut, yani kabul edilemez niteliktedir. Böyle bir şey dinden sayılmaz ve bâtıl olarak adlandırılır.
Bu hadiste ise, ibadet ve tâatler de dahil, yaptığımız her işin görünüşte bile dine, Kur'an ve Sünnet esaslarına uyması gerektiği bize öğretilmiştir. Allah ve Resûlü'nün izin vermediği hiçbir şeyin dinden sayılmayacağını bu hadisin özlü ifadesinden gayet açık bir şekilde anlamış oluyoruz.

Hz. Peygamber, bu hadisleriyle, dinde haddi aşıp ileri gidenlerin aşırılıklarını, bâtıl yollara sapıp dini tahrif edenlerin tahrifatını din olarak kabul etmemek gerektiğine dikkatimizi çekmektedir. Bunların her biri bid'at olarak nitelenmiştir.
Daha dindar olabilmek veya öyle görünmek için Kur'an'da ve Re-
sûl-i Ekrem'in sünnetinde bulunmayan birtakım ibadetler veya Allah'a yakın olmaya vesile sayılabilecek bazı ameller ortaya çıkartan kimse daha dindar değil, dine ilavelerde bulunan bir bid'atçidir. Kendisi ve yaptığı işi asla kabul edilemez. Bunun aksine, dinde bulunup da Kur'an ve Sünnet'e uygun olan ibadet ve amelleri yok sayan, noksanlaştıran veya değiştiren, böylece dini tahrif eden bâtıl ehli de bid'atçıdır. Onlar ve amelleri merdut olup, asla kabul edilemez.




En doğru söz; Allah-u teala'nın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bidat, dalalettir. Her dalalet, ateştedir
Bu husus, Peygamberimiz'in bir sonraki hadislerinden daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Çünkü orada, sonradan ortaya çıkarılan her şeyin bid'at, her bid'atın da dalâlet, sapıklık olduğu beyan buyurulmaktadır. Bid'at, Kur'an ve Sünnet'e dayalı bir temeli ve bu yönde ümmetin uygulaması bulunmayan şeydir. Burada ise dinde delili olmaksızın ortaya konulan yenilikler anlamındakullanılmaktadır.
Bid'atlarla mücadele etmek müslümanlar için bir görevdir. Bunun yolu, Kur'an ve Sünnet'i öğrenmek ve hayata uygulamaktan ibarettir.

Öyleyse Rabbimizden niyazımız ;


“ … HENÜZ HAYAT SERMAYESİ ELİMİZDE İKEN , BİZLERİ RESULÜNÜN YOLUNA HAKKIYLA İTTİBA EDEN KULLARINDAN OLMAMIZI NASİP EYLESİN …. “



VELHAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN


Basliklar harika Kemi,Ellerine saglik.Yazilarin hepsini daha okumadim ama buraya kadarki bile yeter sanirim Yüregine saglik..
 

CE_Neferi69

New member
Katılım
27 Ocak 2009
Mesajlar
423
Tepkime puanı
852
Puanları
0
Konum
Almanya / Baden-Württemberg
Es Selamu Aleyküm,

anladigim kadariyla Hadis-i Seriflerde mübarek geceler icin belirli bir ibadet sekli olmazsa...
Fakat yinede birileri cikipta (Hadis-i Seriflerde olmadigina ragmen) su gecede su kadar rekat namaz kilinir ve her rekatta (misal: 5 defa) su dua okunur dese o zaman bid'attir.

Fakat mübarek gecelerde gönlünden geldigince nafile namaz kilmak bid'at degil, aksine o geceyi ihya etmektir... yeterki dine sonradan bir ibadet sekli veya miktari sokulmasin... (En dogrusu Allah(c.c.) bilir)

Hataliysam konu ile ilgilenen bir büyügüm düzeltsin.

Es Selamu Aleyküm
 

eslem

New member
Katılım
12 Ağu 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sual: Selefiler, Kadir gecesi hariç, başta Mevlid gecesi olmak üzere bütün mübarek gecelere bid'at diyorlar. Bu gecelerin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki ihsan etmiştir. Diğer insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği gibi, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri diğer günlerden niye ayırdı denemez.

Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Bu geceleri ihya etmeli ve gecelere saygı göstermelidir. (S. Ebediyye)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. Bu geceler: Muharremin birinci gecesi, Aşure gecesi, Recebin birinci, beşinci ve 27. gecesi ki buna Mirac gecesi denir. Şabanın 15. gecesi, Arefe gecesi ile iki bayram gecesidir. (İhya)
yazdıklarınızda bi ayate ya da hadise rastlamadım.böyle konularda ayet-hadis delil kabul edilir.bu günlerin müslümanların mübarek günleri olduğu geçmiş yazıda.peki kim söz konusu günleri müslümanlar için mübarek kıldı?Allah'tan başkasının bu günleri önemli görmesi onları mübarek kılmaz.ancak Allah ile olur bu.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
yazdıklarınızda bi ayate ya da hadise rastlamadım.böyle konularda ayet-hadis delil kabul edilir.bu günlerin müslümanların mübarek günleri olduğu geçmiş yazıda.peki kim söz konusu günleri müslümanlar için mübarek kıldı?Allah'tan başkasının bu günleri önemli görmesi onları mübarek kılmaz.ancak Allah ile olur bu.


(Ey Resulüm sana indirdiğim Kur’anı insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]


(Resulümün verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]


Demek ki açıklanması gerekiyor ki böyle buyuruluyor. Soruyorum, hâşâ Allah çelişkili mi söylüyor? Siz niye bu âyeti görmezden geliyorsunuz ve diğer bir çok âyetleri, mesela (Resulüme tâbi olun, Ona uyun) âyetlerini niye görmezden geliyorsunuz? Sadece Kur’ana uyun, Resulüme uymayın denirdi. Hâşâ bir çok sapık, Resulullahı postacı kabul ediyor. Kitabı getirdi işi bitti diyorlar. Siz de aynı nakaratı okuyorsunuz. Halbuki Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Resulümün verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

Sadece Kur’ana uyun denir, böyle bir şey söylenmezdi. Demek ki hadis-i şeriflere, Resulullahın bildirdiklerine ihtiyaç var. Mesela namazların kaç rekat olduğu, namazın farzları, namazı bozan şeyler, namazın mekruhları gibi çok şey Kur’anda açıkça bildirilmemiştir. Bunu Resulüne bırakmış, O da açıklamıştır. Resulünün açıklamasından niye korkuyorsunuz? Allahü teâlâ (Açıkla) dedi, O da açıkladı. Yoksa Allah’ın emrine aykırı olarak mı Kur’anı açıkladı? Peygamberimiz binlerce meseleye açıklık getirdi. Bunlar Allah’ın emrine aykırı mı idi?

Resulullah 23 sene bu işin tatbikatını yapmış, göstermiştir. O bildirmeseydi namaz vakitlerinin bile beş olduğunu bilemezdik. Çünkü Kur’anda açıkça yazılı değil. Zekatın ne oranda verileceği yazılı değil. Orucu bozan veya mekruh olan şeyler açıklanmamıştır. Açıklansa idi, Allahü teâlâ, Resulüne (Bunu açıkla) buyurmazdı.
Bazı mezhepsizler de aynı oyunu oynadı. O kadar Türkçe kelime arasına niye bir tane Arapça kelime sıkıştırıldı? Âyetin meali şöyledir:
(İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah’ın âyetleridir. Artık Allah’tan ve Onun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?)

Söz
kelimesinin Arapçası niye söylenir ki? Hadis-i şerif anlaşılsın diye öyle mi? Hadis, söz demektir. Ama Resulullahın sözlerine hadis-i şerif denir, şerefli söz demektir, mübarek söz demektir. Hâşâ Allah, bir âyetinde Resulullahın hadisine inanmayın diyecek sonra da şöyle buyuracak:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]

(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

Söz kelimesini Resulullahın hadisi olarak açıklamak sahtekârlığın daniskasıdır.
Bu âyetlerde Allah, (Resulüme uyun, Resulüm indirdiğim Kuranı açıkla) diyecek, sizin dediğiniz yerde de sakın hadislere uymayın diyecek, hâşâ Allah böyle çelişkili konuşur mu? Siz Resulullahtan ne istiyorsunuz? Bu kadar hileyi, sahtekârlığı ahmaklardan başka kim yutar ki? Yutan varsa ahmaktır.


 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Kandil geceleri uydurma değildir

Kandil geceleri uydurma değildir

Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu?
CEVAP
Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.

Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya)

MEVLİD GECESİ:
Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)

İslamiyet’te doğum gününü kutlamak, Allahü teâlâya şükretmek vardır. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (H. S. Vesikaları)

Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Nasihat)

Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)

Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)

Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.)
[Buhari]

(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.)

(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi anmaya, nasıl uydurma denebilir?)

BERAT GECESİ:
Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]

Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi. Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

Birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]

Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki:
(Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]

KADİR GECESİ:
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]

(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]

(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]

(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]

AŞURE GÜNÜ:
Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki:
(Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]

Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Aşure günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]

(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir’a]

(Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]

MİRAC GECESİ:
Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali:
(Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

TERVİYE VE AREFE GÜNÜ:
Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye,Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.)
[Ramuz]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]

(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]

(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]

(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]

MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI:
Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)

Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. (S. Ebediyye)

Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.) [Deylemi]

(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

REGAİB GECESİ:
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.

Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur. (Gunye)

İki hadis-i şerif meali:
(Receb'in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]

(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]

CUMA GÜNÜ VE GECESİ:
Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]

(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Allah, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.)
[Buhari, İ. Ahmed]

(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]

(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R. Nasıhin]

NETİCE: Görüldüğü gibi, bütün mübarek gün ve geceler, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin uydurma olduğu meydandadır.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Miraç gecesi: Uydurmacılar bu gecenin faziletine ait ve bu gecede yapılacak ekstra ibadet ve taate ait fazla bir gayret göstermemişlerdir. Ama, uydurdukları senaryolarla, Peygamberimizi ümmetini tanımayan, akılsız, aptal, sürekli Musa peygamberden akıl alıp durmadan Allah’la namaz sayısı pazarlığı yapan biri olarak tanıtmışlar ve Allah’ın Kur’an’da bildirdiklerinin zıddına ahkâm kesme cesareti gösteren bir bozguncu durumuna düşürmüşlerdir.
Miraç diye bir olay dolayısıyla da “miraç gecesi” diye bir gece yoktur. Bu konu “İşte Kur’an!” adlı kitabımızın “Alak” ve “Necm” sureleri bölümünde ve “istekuran.com” internet sitemizde ayrıntılı olarak tahlil edilmiştir.

Mirac mucizesi
Sual: Âyet ve hadisle bildirildiği halde, Mirac mucizesini inkâr eden olmuş mudur?
CEVAP
Bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.

Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliği ile Miracın hak olduğunu bildiriyorlar.

Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice harika olaylardan bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.
Yine buyuruldu ki:
(Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.) [İsra 60]
[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.

Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur. (Bahr)

Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.

Mirac hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyle:
(İsra gecesi [Miraca çıkınca] Cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın on, ödünç vermenin sevabı onsekiz mislidir” yazılmış olduğunu gördüm.) [Beyheki]

(İsra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve arkasından Ebu Bekri Sıddık yazılı olduğunu gördüm.)
[Ebu Nuaym]

(İsra gecesi, nura gark olmuş bir zat gördüm. “Bu kim?” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Dünyada iken Allahü teâlâyı devamlı anan, kalbi camiye bağlı ve ana-babasına asi olmayan bir zattır” dedi.)
[İ. Ebiddünya]

(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.)
[I. Ahmed]

(Mirac gecesi, uğradığım her melek topluluğu, ümmetime hacamatı tavsiye etti.) [Hakim]

(Mirac gecesinde ateşten makasla kendi dudaklarını kesenleri görüp, kim olduklarını sordum. "İlmi ile amel etmeyen din adamlarıdır" dendi.)
[Buhari, Müslim]

(Mirac gecesi Cehennemi gösterdiler, çoğunun kadın olduğunu gördüm.)
[Tirmizi]

(Mirac gecesi, ekin ekip bir günde biçen bir topluluk gördüm. Biçtiği mahsul yeniden eski haline dönüyordu. “Bunlar kim?” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Bunlar Allah yolunda cihad edenlerdir. Bunların bir iyiliğine yedi yüz misli sevap verilir. Harcadıklarının yerine yenisi verilir” dedi.) [Bezzar]

Uzun bir hadis-i şerifin özeti şöyle:
(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.) [Müslim]

Bazı bid’at ehli, sahih-i Müslimdeki bu hadis-i şerife inanmıyorlar. Peygamber efendimizin derecesinin Musa aleyhisselamdan daha yüksek olduğu için, ondan öğrenmesi, onun tavsiyesine göre hareket etmesi uygun değil, böyle şey olmaz diyorlar. Halbuki bilindiği gibi, Kur’an-ı kerimde, Musa aleyhisselamın Hazret-i Hızır’dan ilim öğrendiği bildirilmektedir. [Bu kıssayı aşağıda yazdık.] Hazret-i Hızır peygamber olmadığı gibi derecesi Musa aleyhisselamla mukayese bile edilmez. Musa aleyhisselam, ulülazim bir Peygamberdir. Demek ki, mevki ve derecesi yüksek olan bir zat, derecesi daha aşağıdaki bir zattan ilim öğrenebilir, onun tecrübesine istinaden söylediği tavsiyeye uyabilir.

Mekke'den Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den Kudüs'e varıp gelmek ancak Allahü teâlânın kudreti ile olur. Buna inanıp da, daha uzaklara gittiğine inanmamak, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmeyi gerektirir. İşte mezhepsizlerin anlamadığı husus burasıdır. Allahü teâlâ dilerse niçin olmasın? Peygamber efendimiz, (Göklere ve daha uzaklara gidip geldim) buyuruyor. Bunu inkâr etmekteki maksat nedir? Gayri müslimler, İslamiyet’i yıkmak için, böyle konularda yerli maşalarını kullanıyorlar.


İmtihan rüyada olmaz
Sual:
Mirac rüyada oldu diyorlar. Peygamberimiz uyanıkken olmadı mı?
CEVAP
Rüyada olanlar da oldu. Ancak meşhur İsra olayı uyanıkken oldu. Namaz da o gece beş vakit olarak farz oldu.

İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinin meali şöyledir:
(Kuluna [Muhammed aleyhisselama] bir gece bazı âyetlerimizi [Allahü teâlânın kudret ve azametine delâlet eden nice harika olayları] göstermek için, onu Mescid-i Haram'dan [Mekke’den], çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya [Kudüs’e] götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören Odur.) [İsra 1]

Âyet-i kerimede geçen İsra kelimesi, gece yürümek anlamındadır. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, yürümek manasına kullanılır. Yine aynı surede mealen buyuruluyor ki:
(İsra gecesi, sana, o temaşayı [o gece gösterdiğimiz olayları] ve Kur'anda lanetlenen [Cehennemdeki Zakkum isimli] ağacı da, yalnız insanlara bir fitne [imtihan] yaptık. [Miracı ve zakkum ağacını inkâr ettiler.] Bizim ikazımız, ancak onların taşkınlıklarını artırıyor.) [İsra 60]
İmtihan rüyada olmaz, uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamaz, kâfirler, hep birlikte isyan etmez, Müslüman görünen münafıklar, böyle şey olmaz demezlerdi. Onları Müslüman sananlar da, bunları mürted oldu zannettiler. Onun için bazı kitaplarda, (Mirac olayı, bir çok kişinin mürted olmasına sebep oldu) diye yazar. İnançları sarsan bir olay olmasaydı, Hazret-i Ebu Bekir de, inkâr fırtınası içinde, Resulullahın miracını tasdik etmezdi. Allahü teâlâ, bu tasdikinden dolayı Resulü Muhammed aleyhisselam vasıtası ile ona Sıddık ismini verdi. Burada sıddık, sözünde ve imanında çok doğru olan demektir. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın Miracını ilk tasdik edenlerden olduğu için yüksek derecelere kavuştu, Peygamberlerden sonra insanların en üstünü oldu. Allah’a ve Resulüne iman edip, Onların sözünü tasdik etmek müminlerin alametlerindendir. Bir âyet meali:
(Müminler, “İşittik, itaat ettik [Allah ve Resulünün sözlerini beğendik, kabul ettik]” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

İsra suresinin 60 âyet-i kerimesinde bildirilen fitne [imtihan] hâlâ devam ediyor, aklını ölçü alan mutezile kafalı kimseler, böyle bir mucizeye akıl erdiremedikleri için, Miracı bir türlü kabul edemiyorlar. Evet olay çok büyüktür, bir mucizedir, insanların yapması imkansızdır, ama bunu Allahü teâlâ yapıyor. Onun kudretinden hiç şüphe edilir mi?

Kâfirlerin telaşı ve soruları
Bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Gelince, nasıl gidip geldiğini anlattı. Burak’la Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan gökleri geçerek Cenneti Cehennemi ve daha başka yerleri gezdiğini söyledi. Dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını söyledi. (İnşallah çarşamba günü Mekke’ye gelirler) buyurdu. Kâfirler bu olayı işitince inkâr edip, “Akla zıttır, mümkün değildir” dediler. “Bu iş burada bitti, mal, mülk, saltanat verdik, davasından vazgeçiremedik. Ama artık ondan kurtulduk” diye sevinçlerinden oynamaya başladılar. Birkaçı hemen Hazret-i Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.

Kapıya çıkınca hemen sordular:
"Ey Ebu Bekir, sen çok kere Kudüs'e gittin geldin, iyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman sürer" dediler. Hazret-i Ebu Bekir, "İyi biliyorum, bir aydan fazla" dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hazret-i Ebu Bekir'in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, "Senin efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı" diyerek, Hazret-i Ebu Bekir'e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adını işitince "Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. O, gerçek söyler. Ondan yalan sâdır olmaz" diyerek içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadılar. "Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış" diyorlardı.

Hazret-i Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullah efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, "Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun" dedi.
Kâfirler bu hâle çok kızdı. Müminlerin kuvvetli imanına, Peygamberin her sözüne hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervane gibi toplanmalarına dayanamadılar. Peygamber efendimiz daha önce Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı görmemişti, bunu kâfirler de bildiği için, Resulullahı mahcup, mağlup etmek için, imtihan etmeye yeltenip dediler ki:
“Sen Kudüs’e gittim diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var?”
Resulullah hepsine cevap verirken, Hazret-i Ebu Bekir, “Öyledir ya Resulallah, aynen öyledir ya Resulallah” derdi. Çünkü Hazret-i Ebu Bekir, tüccardı, Kudüs’ü Mescid-i Aksa’yı iyi biliyordu, çok gidip gelmişti. Kâfirlerin kendileri de oraları çok iyi biliyorlardı. Bu bakımdan kâfirler, “Yanlış söylüyorsun” diyemiyorlar, inat için dahi olsa, Resulullahın cevaplarını inkâr edemiyorlardı.

Resulullah efendimiz, edebinden, hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Mescid-i Aksa’nın kaç penceresi olduğunu bilmiyordu. Daha sonra bu olayı şöyle anlattı:
(Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. Kureyş beni yalanlayınca, o anda Cebrail aleyhisselam, Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. [Televizyon gibi] görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum.) [Buhari]
Çarşamba günü güneş batarken, Resulullahın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi. Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı.

Kur’an-ı kerim âyetlerinin inmesi, mucizelerin görülmesi müminlerin imanlarını kuvvetlendirdiği gibi, kâfirlerin de düşmanlıklarını artırırdı. İki âyet meali:
(Müminler, Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan [kuvvetlenen] ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.) [Enfal 2]

(Andolsun ki, sana Rabbinden indirilen âyetler, onların
[kâfirlerin] çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır.) [Maide 64]

Hazret-i Hızır ve Musa aleyhisselam
Bir kimse, ilim tahsil etmeden marifet ve keramet sahibi olabilir. Kur’an-ı kerimde, Kehf suresinin 60. âyet-i kerimesinden 82. âyetinin sonuna kadar anlatılan olayda, ilm-i ledünniden, bâtın ilminden bahsedilmektedir.

Kıssa özetle şöyledir:
Hazret-i Musa, “Ya Rabbi, benden âlim olan ve bâtın ilmini bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa, yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, o zatı bulursun” buyurdu. Hazret-i Musa, Hazret-i Yuşa ile yola çıktı. Bir pınarın yanına oturdular. Bu pınar âbı hayat idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp denize gitti. Hazret-i Yuşa bunu gördü ise de söylemeyi unuttu. Hazret-i Musa sorunca, hatırlayıp balığın canlanıp denize gittiğini söyledi. Geri dönüp oraya gelince, o zatı gördüler. Hazret-i Musa, “Bana bâtın ilmini öğretir misin?” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği ilmin hepsini sen bilmezsin. Bilmediğin için de yaptıklarıma sabredemezsin” dedi. Hazret-i Musa, “İnşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan bana bir şey sormayacaksın”dedi.

Üçü bir gemiye bindiler. Gemiciler, bunların iyi kimseler olduklarını anlayarak para almadılar. O zat, geminin bir tahtasını söktü. İçeri su girmeye başladı. Hazret-i Musa, “Gemiciler, bize iyilik etti, para almadı. Sen de bunları denizde boğacaksın” dedi. O zat, “Hani bana karışmayacaktın?”dedi.

Gemiden inince, sahilde oynayan çocukları gördüler. O zat, çocuklardan birini öldürdü. Hazret-i Musa, “Çocuğun günahı neydi?” demekten kendini alamadı. O zat, “Yine işime karıştın” dedi.

Antakya’ya uğradılar. Kimse yemek vermedi. O zat, yıkılmak üzere olan bir binanın koca duvarını bir eli ile tutup doğrultuverdi. Hazret-i Musa, “Bunu ücretle yapsaydın, bir ekmek parası çıkarırdık”dedi. O zat, “Artık ayrılma zamanımız geldi. Çünkü üç defa işime karıştın” dedi. Hazret-i Musa, “Bunların hikmeti nedir?” dedi. O zat, “Bunları Allahü teâlânın emri ile yaptım. Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi, sağlam gemileri zorla alıyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik etmiş olduk.

Günahsız çocuğa gelince, bunun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre zorlayarak onlara zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70 Peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim.

Doğrulttuğum duvar, öksüzlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, eller alacaktı. Öksüzlere de bir iyilik etmiş olduk.

Kur’an-ı kerimdeki bu kıssa, bâtın ilmine sahip keramet sahibi kimselerin bulunduğunu açıkça bildirmektedir. Cenab-ı Hakkın ihsanı boldur. Dilediğine bu ilmi verir, onu marifet sahibi yapar.

Ezelle ebed
Sual:
Peygamber efendimiz Miraca çıkınca, Cennet ve Cehennemde insanların başına gelenleri gördüğünü bildiriyor. İnsanlar Cennete ve Cehenneme kıyamet kopup hesaptan sonra gitmeyecekler mi? Bu nasıl oluyor?
CEVAP
Zaman ve mekan mefhumu yaratıklar yani insanlar içindir. Yaratan yani Allahü teâlâ için değildir. Zamanları, mekanları her şeyi o yaratmıştır. İnsanlara göre olan ezelle ebedi birleştirip Cenneti Cehennemi insanlarla nasıl doldurduğunu Habibine göstermiştir.

Allahü teâlânın kullarının Cennetlik ve Cehennemlik olmasını bilmesi de böyledir. (Allah ileride ne olacaksa bilir) demek insanlara anlatmak içindir. Yoksa Allahü teâlâ için zaman diye bir mefhum yok, ilerisi gerisi diye bir şey yok. Gelecek geçmiş insanlar içindir. Allahü teâlâ hepsini bir anda görüyor, biliyor. An kelimesi de Allah için söylenmez, ama başka kelime olmadığı için böyle söyleniyor.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Dini yıkmak isteyenler, önce âlimlerden, mezheplerden başladılar, sonra da hadis-i şeriflere saldırdılar. Sahih de olsa hadis-i şerife düşmanlıklarını gizlemediler. Ama her Müslüman bilir ki, hadis-i şeriflere düşman olmak, (Resulüm vahiyden başka söylemez) buyuran Allahü teâlâya düşmanlıktır. Bu Allah düşmanları, (Yalnız Kur’an) yaftası altında, hadislerden başlayarak İslamiyet’i yıkmaya çalışıyorlar.

Allahü teâlâ, Resulüne uymayı, kendine uymak olarak bildirmekte ve Resulün emri ile kendi emrini ayıranlara kâfir demektedir. İşte âyet-i kerime mealleri:

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

(Resulüm de ki: “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [Âl-i İmran 32]

(Allah’ın yolu ile, resullerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Bu âyetlere rağmen, hadislere savaş açıldı. Mezhepsizler, kasten söz anlamındaki hadis kelimesini sanki hadis-i şerif gibi göstermeye çalışıyorlar. Uygunsuz bir söz ifadesini, uygunsuz bir hadis diye tercüme ediyorlar. Hadis kelimesini söz olarak tercüme etmeyip hadis olarak söylüyorlar, mesela (Kur’andan sonra hangi söze inanacaklar?) âyetini, (Hangi hadise inanacaklar) diye değiştiriyorlar.

Halbuki Kur’anda, hadis kelimesi bazen, Kur’an anlamında da kullanılıyor. O zaman hadis kelimesini, hadis-i şerif olarak göstermek, kendi aleyhlerine delildir. İşte âyet mealleri:

(Bu hadise [söze yani Kur’ana] inanmayanlar [helak olacakları için] arkalarından üzülerek neredeyse kendini harap edeceksin!) [Kehf 6]

(Allah, hadislerin [sözlerin] en güzelini bir kitap halinde indirdi.) [Zümer 23]

(Şimdi siz bu hadise mi [söze yani Kur’ana mı] şaşıyorsunuz?) [Necm 59]

(Âlemlerin Rabbi tarafından indirilen bu Kur’an-ı kerime ancak temiz olanlar dokunabilir. Siz bu hadisi mi [sözü mü yani Kur’anı mı] küçümsüyorsunuz?) [Vakıa 77-81]

Kur’an-ı kerimde lehv-el hadis, boş laf demektir. Bir âyet meali:

(İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır.) [Lokman 6]

Hadis düşmanları, buradaki boş lafa, hadis eğlencesi veya uydurma hadis demişlerdir. Bu hileye, bu oyuna gelmemelidir.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Miraç diye bir olay dolayısıyla da “miraç gecesi” diye bir gece yoktur. Bu konu “İşte Kur’an!” adlı kitabımızın “Alak” ve “Necm” sureleri bölümünde ve “istekuran.com” internet sitemizde ayrıntılı olarak tahlil edilmiştir.


Kardeşim sırf tartışma olsun da egomu tatmin edeyim diye yorum yazarken çok dikkatli ol !


Nitekim yazdığın şu yukarıdaki alıntılamış olduğum mesajla vehhabilere hizmet ediyorsun

Bu yazı ümmet-i Muhammed'e (s.a.s) yakışmaz bunu onun ümmeti olan yazamaz

Miracı inkar etmekle Din-i Mübini inkar ediyorsun netekim ''KAFİRLERDE'' inkar etmişlerdi Muhammed HAŞA ! Rüya görmüş aklını oynatmış diyorlardı

Bizim Dinimiz İSLAM Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) dir ve Biz Ebu bekir sıddık (r.a) gibi MİRACA iman ediyoruz ''O'' söylüyorsa doğrudur

Çok dikkat et yazdıklarına !!! ...


Ha !! Dersen ki ben yazdıklarımın arkasındayım o halde

''Senin dinin sana bizim dinimizde bize ''

Sizin dininizde Peygambere ve onun ümmetinin alimlerine yer yoktur

Sizin dininizde Namaz 5 vakit değil 3 vakittir

Sizin dininizde Cuma namazı yoktur kılanlar sapıktır

Sizin dininizde imamın arkasında namaz kılan ve cemaat olan sapıktır ve dinden çıkmıştır

Sizin dininizde abdestsiz Kur'an okunabilir hatta hanımlarınız hayızlı hallerde namaz kılabilir

ARAMIZDA ÇOK BÜYÜK BİR FARK VAR

BİZ EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT YOLUNDAYIZ

BİR ELİMİZDE HZ. KUR'AN BİR ELİMİZDE HABİB-İ KİBRİYA (A.S) IN SÜNNET-İ SENİYYESİ

'' SADIKLARLA BERABER OLUNUZ '' AYETİNE BİNAEN HAMDOLSUN SADIKLARLA BERABERİZ O YOLDAYIZ ...
 
Son düzenleme:

Dostlara duacýyýz

New member
Katılım
27 Ara 2008
Mesajlar
653
Tepkime puanı
563
Puanları
0
Yaş
33
Fetih kardeşim internette bu konuyla ilgilii araştırma yappıyordum gördüğüm yazılardan biriii ilgimi çekmiştii islam foruma aktarmak istedim ama alıntı olarak işim acele olduğundan yaptığım işler karıştı...Dediğim gibi sözün en güzelini en iyisini ALLAH (C.C.)ßilir..
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Mevlid

Mevlid

Mevlid kutlamaları Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahirete intikalinden yüzlerce yıl sonra yaklaşık hicri 4. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu kutlamalarda Resulullah (s.a.v.) için kasideler okunmaktaydı. İşte bunlardan en meşhur olan, Mevlid kandillerinde okunan Vesîlet’ün Necât Osmanlı padişahı Sultan birinci Murâd Han’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunu, Osmanlı dönemi alimlerinden olan Süleyman Çelebi (1351-1422 m.) tarafından yazılmıştır. Mevlid; münâcaat (Allahü teâlâya yalvarma), velâdet (Peygamberimizin doğumu), risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), mîrâc (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rihlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden ibârettir. Üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.

Mevlid-i şerif Hicri 4. asırdan günümüze kadar özellikle Osmanlı (Türk) toplumu içerisinde önemli bir yer edinmiş ve Peygamberimizin doğum günlerinin, kandillerin, Cenaze ve sünnet merasimlerinin en önemli unsuru haline gelmiştir.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.

İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.s.)'in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Mevlid kutlamalarını Peygamberimize olan sevginin tezahürü olarak görenler, onun sünnetine gereken önemi vermedikleri halde, peygamberimizin bir çok sünnetinden habersiz oldukları halde onu çok sevdikleri iddiasında bulunmaktadırlar. Oysa sevginin en açık belirtisi onun yolundan gitmek ve onun yapmadıklarını terk etmekle mümkün olabilecektir. Onun şerefli ashabı böyle bir sevgi gösterisinde ve anma merasiminde bulunmadıkları halde daha sonraki nesiller içerisinde takvada ve sevgide ashabı da geçenler oldu. Mevlid kutlamaları ile sevgi gösterisi yapanların, gözyaşları dökenlerin bu saf ve temiz duygularını şeytanın nasıl da saptırabildiğinin farkına varmaları gerekmektedir. Çünkü diğer taraftan bakıldığında bu davranış sünnetine tabi olunmadan ortaya konulan içi boş bir sevgi gösterisi olmaktadır.

Muhteviyatı ilk bakışta Peygambere yazılmış bir şiir olarak masum gözükse de, üzerinde düşünüldüğü zaman içerisinde uydurma hâdiselerinde olduğu tespit edilecek ve Peygamberimize yönelik abartılı övgülerin olduğu görülecektir.

Bir hadiste “Biz Beni Amir heyeti olarak Rasulullah’a gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik H.z. Peygamber (s.a.v.) “Büyük olan Allah’tır” dedi biz “sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün, vermek bakımından bizim ileride olanımızsın” dedik peygamber “sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız.” Buyurdu. [1]

Peygamberimiz (s.a.v.)’in sağlığında ve vefatından sonra ne sahabe tarafından, ne tabiin, ne tebe-i tabiin, ne de daha sonraki ehli sünnet alimleri tarafından, onun doğum günü kutlanmamıştır. Ayrıca Mevlid kasidesi okumak, Kur’an ve sünnette izine bile rastlanmayan bid’atlerden biridir. Mevlid-i Nebevî’yi kutlayan bazı insanlar, Rasulullah (s.a.v.)’in onların kutlamalarında hazır bulunduğuna bile inanmaktadırlar.

“Yine, bazı insanların ihdâs ettikleri şey, ya İsa (a.s.)’ın doğum gününü kutlayan Hıristiyanlara benzemektir, ya da Peygamber (s.a.v.)’e sevgi duymak ve saygı göstermektir. İnsanlar, doğum gününü kutlama konusunda farklı olmalarına rağmen, her kim Peygamber (s.a.v.)’in doğum gününü bayram edinirse, (bilsin ki) seleften (ümmetin ilkleri) hiç kimse bunu yapmamıştır. Bunda hayır olsaydı veya bunu yapmak daha tercih edilen bir görüş olsaydı, onlar Peygamber (s.a.v.)’i bizden daha çok seviyor ve bizden daha çok O’na saygı duyuyorlardı. Çünkü onlar, hayıra bizden daha düşkündüler. Peygamber (s.a.v.)’i sevmek ve O’na saygı göstermek, ancak O’nun yaptığı gibi yapmak, O’na itaat etmek, O’nun emirlerine uymak, gizli ve açık olarak sünnetini yaşatmak, gönderildiği bu dîni yaymaya çalışmak ve bu uğurda kalp ile, el ile ve dil ile cihâd etmekle olur. Çünkü bu yol, ilk Müslümanlar olan Muhâcir, Ensâr ve onlara en güzel bir şekilde tâbi olanların yoludur.” [2]

Bu hususta ortaya atılan görüşlerden bazılarında da bidat olduğu açıkça itiraf ediliyor ancak güzel bir bidat olduğu belirtiliyor. Ancak daha öncede izah edildiği üzere bidatin iyisi ve kötüsü olmaz her sonradan çıkma bidattir. Ne gariptir ki bu mevlid kandili kutlamalarının sonradan çıktığını herkes kabul ediyor. Ama güzel bir bidat olduğunu düşünerek; ne var bunda Resulullah (s.a.v.)’e olan sevgimizi ortaya koyuyor onu yad ediyoruz diyorlar.

Şunu unutmamak gerekir ki; Din adına yapılan her ne olursa olsun, Peygamberimiz ve Ashabı yapmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir şey ise muhteviyatının iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. Çünkü o zaman her önüne gelen yeni ve güzel bir şey bulduğunu ve bununda çok faydalı olduğunu iddia eder ve din artık o ilk günkü temiz halinden uzaklaşmış olur.

Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Her kim bizim bu işimizin (yani dinimizin) içine, ondan olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merdudtur, başına çalınır.” [3]
Maalesef bu bid’at Türk İslam toplumu içerisine öylesine bulaştı ki, sanki dindenmiş gibi, kandillere, cenaze, sünnet ve bir takım merasimlere artık tamamen yerleşti. Hattâ Mevlidi okuyan bazı insanlar bu işi gelir kapısı haline getirdi. Bu bid’atin topluma örf ve adet şeklinde yerleşmesi nedeniyle dinin içerisinden çıkarılması artık oldukça zor bir hale geldi.


Alıntıdır...

[1]Ebu Davud (Mutarrif)

[2]İbn-i Teymiyye:“İktidâus-Sırâtıl-Mustekîm”

[3]Buhari-Müslim






 
Üst Alt