Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kandil Gecelerine Reddiye

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Bütün bunlar ashabın bilmediği şeylerdir. Mübarek gecelerde camilerde toplanmak bidattir. İrbaz (ra) dedi ki; “Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem bize sabah namazını kıldırdı. Sonra bize döndü ve gözleri yaşartan, kalpleri ürperten etkili bir vaaz etti. Birisi dedi ki;
“Ey Allah’ın Rasulü! Sanki bu vaaz, veda eden bir kimsenin öğütleridir. Bizlere ne ahdediyorsunuz.?” Buyurdu ki;
“Size Allah’tan korkmanızı, Habeşi bir köle olsa dahi (idarecinizi) dinleyip itaat etmenizi vasiyet ederim. Sizden kim Benden sonra yaşarsa bir çok ihtilaflar görecektir. Bu yüzden sünnetime ve hidayete erdirilmiş raşid halifelerin sünnetine sarılmanız gereklidir. Ona azı dişlerinizle ısırır gibi sarılıp, bırakmayın, sizleri sonradan ortaya çıkmış işlerden sakındırırım. Şüphesiz her sonradan icad edilmiş şey bid’at tir. Her bid’at de cehennemdedir.”[1]
Uydurma namazlar:
Aliyul Kari der ki; “… haber verilen, hafta içinde kılınacak özel namazların hiçbiri sahih değildir. Mesela: Cum'a gecesi, her rek'atta 10 ihlas okumak suretiyle 12 rek'at namaz kılmak, ayrıca her rek'aktta 15 veya 50 (İza zülzile) okumak suretiyle iki rek'at kılmak, yine Cum'a günü, 2, 4 veya 12 re'kat namaz kılmak, Cuma'dan önce her rek'atında 50 ihlas okumak suretiyle 4 rek'at namaz kılmak. Aşure, Regaib, Receb ve Receb'in 27 sine mahsus namazlar, Şaban'ın 15 inde kılınan ve her rek'atında 10 ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz rivayetlerinin hepsi batıl, aslı ve astarı olmayan şeylerdir. (Kutu'l-Kulub, İhya-ı Ulum, Sa'lebi, Şerhu'l-Evrad) gibi kitaplarda yazılı olmaları seni aldatmasın”
Başta Suyuti olmak üzere, hadis alimlerinin ittifakıyla bu namazlar uydurmadır.[2]
Receb-i şerifte kılınan namazlar hakkındaki bazı rivayetlerin mevzu olduklarında şüphe yoktur. Mesela:
1- "Receb-i şerifin ilk gecesinde, akşam namazını, müteakip 20 rek'at namaz kılan kimse, hesap görmeden Sırat'ı geçer."
2- "Receb'den bir gün oruç tutup, iki rek'at namaz kılan ve birinci rek'atında 100 Ayete'l-Kürsi, ikinci rek'aında 100 ihlas okuyan kimse, Cennet'teki yerini görmeden ölmez." rivayetleri hep uydurmadır.
Bu hususta doğruya en yakın olan, "Receb ayında oruç tutmaktan Resul-i Ekrem'in men ettiği..." hakkında İbn-i Mace'nin Sünen'indeki rivayetidir. Ben de derim ki: Resul-i Ekrem'in bu ayda oruçtan men etmesi, borç olduğuna inanarak oruç tutanlar içindir. Yoksa, Receb-i şerifte oruç tutmanın kerahetini bilen kimse için söylememiştir.
Şaban-ı Şerif'in 15 inci gecesinde kılınacak namazlara dair rivayetler de böyledir. Mesela:
"Ya Ali, Şaban'ın 15 inci gecesi bin ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz kılan kimsenin, Allahu Teala o gece bütün dileklerini kabul eder ve kendisine birçok mükafatlar verir. Her hurinin etrafında 70 bin cariye ve gılman olduğu halde, kendisine 70 bin huri verir." ve devamla, "Anne ve babası 70 bin kişiye şefaat eder." şeklindeki rivayet gibi.
İlimden azıcık nasibi olanların bu gibi hezeyanlara kapılmayacaklarında şüphe yoktur. Bu gece ile ilgili namaz, Hicri 4 üncü asırdan sonra, Beyt-i Makdis'de icad edildi ve buna dair hadisler uyduruldu. (Hepsi yalan oldukları için onlar ile oyalanmayı lüzumsuz bulduk.)
Bu konuda bazı rivayetlerin Gunyetut Talibin adlı kitapta geçmesine aldanmamalıdır. Zira Allame Kannuci, Ebcedül Ulum’da der ki; “Bu uydurma rivayetleri Bağdatlılar, bu bidat namazları yerleştirebilmek için Abdulkadir Geylani’ye nisbet ederek onun Gunye adlı kitabına sokuşturdular.”[3]
1) MEVLİT KANDİLİ:
Birçok mevlid toplantıları münkerden, bid’atlardan ve İslam’a muhalif olan şeylerden uzak değildir. Çünkü bunu ne Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem), ne ashab, ne tabiin, ne dört büyük imamlar ne de islamı en iyi bilen ve en iyi yaşayan asırlardan birinde hiçbir kimse yapmış değildir. Çünkü bunun şer’i bir delili yoktur. Mevlithanlar çoğu kez şirke düşecek sözler söylerler. Mesela arada sırada “Meded ya Rasulullah!” veya “Bizlere imdat kıl!” “Ya Rasulullah yalnız sanadır itimadımız!” “Ya Nebiyullah kaldır bizden sıkıntıyı!” gibi yalnız Allah’a dua edip isteneceği şeyleri Rasulullah’tan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) isterler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu sözlere şahit olsaydı büyük şirkle onların üzerine hükmederdi. Zira darlıkta olan imdadına giden, sıkıntıları gideren, kendisine dayanılıp imdat istenilen yalnız Allah (Celle Celaluhu)’dır.
İşte bu konuda ayet ve hadisler :
1. “Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden kaldırıp) açıyor.”(Neml, 62)
2. “De ki, doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.(Cin, 21)
3. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu: “(Manevi olarak) bir şey istediğin zaman Allah’tan iste! Yardım talep ettiğin zaman yine Allah’tan yardım talep et!”(Tirmizi, sahih ve hasendır)
Bir çok mevlidlerde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘in kendi hakkında söylenmesini yasakladığı aşırı övgüler yapılmaktadır. Oysa ki, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu gibi aşırı övgüleri şu sözü ile yasaklamıştır:
“Hırıstiyanların Meryem oğlunu İsa (Aleyhi Selam) abarık sözlerle övdükleri gibi beni de öyle övmeyin. Ben ancak bir kulum, bana Allah’ın kulu ve Rasulu deyin.” (Buhari)
Düğün ve başka mevlitlerde Allah’ın; Muhammed’i kendi nurundan, bütün eşyayı da onun nurundan yarattığını zikretmektedir. Oysa ki, bunları şu ayetler yalanlamaktadır:
“De ki, ben ancak sizin gibi bir beşerim, bana vahyedildi ki, sizin ilahınız tek bir ilahtır.”(Kehf, 116)
Bilinen şu ki: Allah’ın Rasulu (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir ana-babadan yaratılmış olup Allah’ın vahyi ile şereflenmiş bir kuldur.
Ayrıca mevlit kitaplarında bütün alem Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve sellem)’in hatırası için yaratıldığı zikredilmektedir. Halbuki Kur’an bu iddiayı şu ayeti ile yalanlamaktadır:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 56)
(Yani alemin bir parçası olan cinler ve insanlar Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve sellem)’in şerefi için değil, Allah’a ibadet etmeleri için yaratılmışlardır.)
(Başka bir ayette de: “(Rasulum!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107) ifade edilmektedir. Bu Kur’an’ı haber de alemin Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve sellem) için değil, Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve sellem)’in alem için yaratıldığını açıkça beyan buyurmaktadır.)
Hırıstiyanlar Mesih’in ve aile efradlarını doğum günlerini bayram olarak kutlarlar. Müslümanların da nebinin veya bazı şahışların doğum günlerini kutlamaları hırıstiyanlardan esinlenme bir bid’at’tır. Oysa ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Kim bir topluma kendini benzetirse onlardandır.” (Ebu Davud, sahihtir)
Çoğu kez mevlitlerde kadın, erkek karışık şekil bulunurlar ki, bu ayrıca islam’ın haram kıldığı bir davranıştır.
Ayrıca mevlit günlerinde yüz binlerce paralarla satın alınan rengarenk kağıtlar, kandiller biraz sonra yerlere atılarak ithal edildikleri kafir ülkelere para aşırmaktan başka hiç bir faydası yoktur. Halbuki, Allah’ın Rasulu (Sallallahu Aleyhi Ve sellem), boş yere malın harcanmasını yasaklamıştır.
Böylesi merasimlerde süslenip püslenme, yemek hazırlama ile geçirilen vakitler çoğu zaman namazın terkine bile müncer olmaktadır.
Mevlidin sonunda Rasulullah’ın huzura geldiği inancıyla ayağa kalkarlar ki, bu da uydurulmuş yalandan başka bir şey değildir.
Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onların (ölenlerin) gerisinde dirilecekleri güne kadar bir berzah (berzah dünya ile ahiret arasındaki engeldir) vardır.”(Mu’minun, 100)
Enes İbn Malik (rahimehullah) diyor ki: “Ashabın yanında Rasulullah’tan daha sevgili kimse yoktu, buna rağmen ashab onu gördükleri zaman hoşlanmayacağını bildikleri için Rasulullah’a kıyam etmezlerdi.”(Ahmed, Tirmizi sahihtir)
Bazıları şöyle derler: “Mevlitte biz Rasullah’ın siretini okuyoruz bu suç mudur?”
Gerçek şu ki, onlar Rasulullah’ın siretine ters düşen yalan ve iftiralar kabilinden şeyler okuyorlar. Hem onun siretini senede bir defa değil, her zaman okunmalıdır. Ayrıca Rasulun doğduğu Rabiyel evvel ayı, onun ölüm ayıdır da. Dolayısıyla sevinç ayı olmaktan çok, üzüntü ayı olmalıdır. (Ki, islamda ne kimsenin doğumu için kutlama, ne de ölümü için matem törenleri tertipleme yoktur.)
Rasulullah’ın doğum gecesini kutlayanlar çoğu kez gece yarısına kadar uykusuz kalmakta, ya sabah namazını terk ediyorlar, ya da en azından cemaatla kılmayı kaçırıyorlar.
İnsanların çoğunun mevlit merasimine önem vermesi, onun şeriata göre uygun olmasını ifade etmez. (Çünkü islam bir demokrasi dini değil ki, çokluk nerdeyse, hak da orada olsun. Bütün insanlar hakka karşı çıkmış olsa, onu benimseyen tek bir kimse bulunmasa dahi “hak” yine haktır ve gerçek olan odur.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Yeryüzünde çoğunluğa uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar.”(En’am, 116)
Huzeyfe (radiallahu anhu) diyor ki: “Bütün bid’atlar sapıklıktır insanlar onu güzel görse de.”
Hasan el Basri (radiallahu anhu) de diyor ki: “Daha öncekiler arasında sünnet ehli azınlıkta idi, gelecekte de azınlıkta kalacaktır. Zira onlar nimet bolluğu zenginlik içinde şımarmış olanların arasına katılmadılar. Din adına ibadet uyduran bid’atçıların, bid’atlarına iştirak etmediler. Rableriyle karşılaşıncaya kadar İslam sünnetleri üzerinde hayatlarına devam etmeye sabrettiler. Ey müslümanlar sizlerde öyle olunuz.”[4]
2) REGAİP KANDİLİ:
Bu geceyi İhya etmek maksadıyla Recep ayının ilk Cuma gecesi yani akşamla yatsı arası kılınan on iki rek'atlık namazın ve bu gecenin fazileti hakkında dayanılan rivayet şudur:
Enes İbn Malik (radıyallahuanhu) Allah Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Recep ayında orucun faziletini zikrettikten sonra, devamla) "O ayda bulunan İlk Cuma gecesinden gafil olmayın. Çünkü o, meleklerin regaip diye isimlendirdikleri bir gecedir. Kim recep ayının ilk Perşembe gününü oruç tutar ve o günün, akşamla yatsı arası on İki rekat namaz kılarsa, (namazın keyfiyetini açıkladıktan sonra) Allah-u Teala o kimsenin günahlarını bağışlar"[5]
İbnu'l-Cevzi bu hadis hakkında şunları söyler: "Bu hadis Allah Rasulu (sallalahu aleyhi ve sellem) üzerine uydurmadır. Ali İbn Abdullah İbn Cahdami bu rivayetiyle ilim ehli tarafından itham olunup yalancı sayılmıştır. Şeyhimiz hafız Abdulvahhab'ı şöyle derken işittim: Bu hadisin ravileri meçhuldür. Ravilerle ilgili bütün kitaplarda onları aradım ve bulamadım".[6]
İbnu'l-Cevzi sözüne şöyle devam eder: "Bu hadisi uyduran kimse bid'atında çok aşırı gitmiştir. Çünkü bu namazı kılan kimse önce gündüz oruç tutacaktır. Belki de o günün gündüzü çok sıcaktır, oruçlu olunca da akşam namazına kadar haliyle yemek yeme imkanı bulamayacaktır akşam nama­zından sonra, bu namaz için uzun tesbihat sebebiyle kıyamda ve secdede duracak gayet eziyet çekmiş olacaktır. Ben doğrusu ramazan ve teravih namazlarına nazaran insanların bunda, nasıl izdihamlaştıklarını kıskandım. Bilakis bu namaz halk indinde diğerinden daha büyük ve değerlidir. Çünkü bu namazda diğer beş vakit namaza gelmeyenler hazır bulunuyor.[7]
Hafız Ebu'l-Hitab ise şunu söyler: "Regaib namazını uydurmakla ittiham edilen kimse Ali Ibn Abdillah İbn Cahdami'dir. Meçhul olan raviler üzerine uydurmuştur. Ki bunlar, kitapların hiçbirinde mevcut değildir.[8]
Hafız el-irakı şöyle der: "Rezin, kitabında bunu irad etmiştir. O uydurma bir hadistir"[9]
İmam Tartuşi şu sözünü ekler: "Receb ayındaki regaip namazı ise, Beyti'l-Makdis'de bizim bulunduğumuz yerde ancak h.448 senesinde ihdas (uydurulmuş) edilmiştir. Bundan Önce bu namazı ne gördük ve ne de duyduk".[10]
Görüldüğü gibi bu gecede mevlit okuma işi bu namaza nisbeten yeni sayılıp daha sonra uydurulmuştur.
3) Mİ'RAC KANDİLİ:
Recep ayının yirmi yedinci gecesidir. Sünnet ve Bid'atler kitabının yazarı (rh) recep ayındaki bid'atler bölümünde şunları söyler:
"Mi'rac kıssasını okuyup recep ayının yirmi yedinci gecesini kutlamak ve bazı insanların bu geceye has bazı zikir ye ibadette bulunmaları bid'attır. Recep, Şa'ban ve Ramazan aylarında okunan -gayrı sabît-dualar bid'at ve uydurmadır, şayet bunlarda bir hayır olmuş olsaydı bizden öncekiler bunda bizleri geçerlerdi.İsra, Mi'rac ve mezkur ayın ihyasına dair hiç bir delil kaim olmamıştır".[11]
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiyye'de Recep ayının yirmi yedinci gecesi ile ilgili olan namaz hakkında şöyle der:
"Muteber alimlerin belirttiği gibi; İslam alimlerin ittifakıyla bu, (namaz) meşru değildir. Bu ancak cahil ve bid'atçı kimseden sudur eder,"[12]
Bu gecede de mevlit okumak adet halini almıştır. Böylelikle bir bid'ata diğer bir bid'at eklenmiş olunmaktadır.
4) BERAAT KANDİLİ:
Beraat Kandili ise Şaban ayının ortasında olan geceye denilmektedir. Bu gecenin faziletiyle ilgili bazı rivayetler gelmiştir. Örnek olarak bir kaçını zikredelim.
Hz. Ali (radiyallahu anh)'dan Allah Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem) şunu demiştir:
"Şaban ayının ortasında olan gece olunca, gecesini ihya eden gündüzünü de oruçlu geçirsin"[13]
İmam Busiri şöyle der: "Bu rivayetin senedinde İbnu Ebi Sebure vardır. Asıl ismi, Ebu Bekr İbn Abdillah İbn Muhammed İbn Ebi Seburedir. İmam Ahmed İbn Hanbel ve Yahya İbn Ma'İn; bu adamın hadis uyduran bir kimse olduğunu söylediler."[14]
Diğer bir rivayet ise şöyledir: Ebu Musa el-Eş'ari (radiyallahu anh)'dan Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:
"Şaban'ın ortasında bulunan gecede Allah-u Teala mahlûkatına nazar eder. Müşrik ile cimri müstesna olmak üzere bütün mahlukatını affeder.[15]
İmam Busiri der ki: "Ebu Musa'ya ait hadisin senedi zayıftır. Bu da Abdullah bin ebi Lehi'a'nın zayıf oluşundandır. Birde Velid bin Müslim'in tedlis yapması söz konusudur.[16]
Yine başka bir rivayette de şöyledir: Hz.Aişe (radiyallahu anha)'dan; Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:
"Bu gecede Adem oğlundan her doğacak ve ölecek olan yazılır. Ve yine bu gecede onların amelleri yükselir ve rızıkları iner".[17]
Hz. Aişe'nin Ebu Musa'nın rivayetine benzeyen başka bir hadisi daha vardır. İmam Beyhaki, iki rivayeti de Da'avat'ul-Kebir kitabında tahric ettikten sonra şöyle der:
"Bu hadisin isnadında ve öncekinde de meçhul olan kimseler vardır. Diğeri birine inzimam edilince biraz kuvvet kazanır."[18]
Bid'at İle İlgili eserinde bu rivayetleri serd eden Ebu Şame akabinde şunu söyler:
'Bu rivayetlerde hususi bir namazın beyanı yoktur. Ancak bu gecenin faziletini belirtmektedir. Geceyi ihya etmek ise bütün senenin gecelerinde olduğu gibi müstehabtır. Mahzur ve münker olan şey. bazı geceleri hususi bir keyfiyette hususi bir namazla tahsis etmek, Cuma, Bayram ve Teravih gibi ve bunu da islam’ın şiarından olan mezkur ibadetler gibi izhar etmektir.[19]
Ancak bu rivayetlerde zikrettiğimiz rivayetlerden hiç birisi sahih değildir.
BERAAT KANDİLİNDE KILINAN NAMAZ
Allame Ali ibn İbrahim bu namaz hakkında şöyle der: “Şaban ayının ortasında geceleyin kılmak üzere ihdas edilen (Uydurulan) onar defa ihlas suresi okumak suretiyle cemaatle kılınan Cuma ve Bayramlardan daha fazla önem verilen yüz rek'atlık elfiye namazına gelince, hakkında ancak ya zayıf ya da uydurma haber ve eser gelmiştir. Kut'ul-Kulub ve Ihyau Ulumu'd-Din sahiplerinin zikretmesine veya Salebi tefsirin kadir gecesi olduğunu söylemesine aldanma.'[20]
Hafız İraki Şöyle der: 'Beraat namazı hakkındaki hadis batıldır[21] İbnu'l-Cevzi de: 'Şüphesiz bu hadis uydurma" demektedir'[22]
Şeyhu'l-İslam ibnu Teymiyye de buna benzer söz söylemiştir.[23]
BU NAMAZIN ÇIKIŞ TARİHİ:
İmam Tartuşi şöyle anlatır: "Bana Ebu Muhammed el-Makdisi haber vererek dedi ki: Bu, bizde ilk olarak 448 h. senesinin evvelinde ihdas edilmiştir. Nablus şehrinde İbnu Ebi'l-Hamra adıyla tanınan birisi Beyt'ül-Makdis’e geldi Güzel tilaveti vardı, kalktı ve Mescidi Aksa’da Şaban ayının ortasında (15'inde) bulunan gecede namaz kıldı arkadan ona birisi uydu ondan sonra bir başkası daha sonra bir diğeri eklendi, neticede namazı bitirinceye kadar kalabalık bir cemaat oldu. Gelecek sene yine geldi ve arkasında birçok insan bu namazı kıldı. Mescide bu yayıldı. Böylelikle Mescidi Aksa'da ve insanlarının evlerinde bu namaz intişar etti. Daha sonra bir sünnetmiş gibi günümüze kadar bu namaz devam edegeldi.[24]
Nitekim aynı şekilde bu gecenin İhyası için camilerde mevlit okunmaktadır. Bunun sebebi ise şeytanın bu cahillere amellerini süslü ve meşru göstermesidir.
Bazı kimseler insanların manevi gıdalarını tıkadığımız İddiasıyla bu makaleyi hoş görmeyebilirler. Ancak bu gibi kardeşlerimize Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Hz. Aişe(radiyallahu anha)'dan gelen sahih bir hadisi şerifi hatırlatmak isteriz.
"Kim bizim üzerinde bulunmadığımız bir ameli işlerse, o amel merduttur'[25]
Binaenaleyh, sahih delillere dayanmayan herhangi bir amel manevi bir gıda değildir. Cenabı Hak cümlemize hakkı hak bilip ona tabi olmayı ve batılı da batıl bilip ondan kaçınmayı nasip eylesin ve bizleri kendi rızasına uyguna ameller İşlemeyi nasip ve müyesser kılsın.
http://www2.blogger.com/post-create.g?blogID=3156837174770530713#_ftnref11 Ahmed(4/126, 127) Ebu Davud(4607) Tirmizi(2815, 2816) İbni Mace(42,44) İbni Ebi Asım Es Sünne(1/29-30) İbni Hibban(1/104) İbni Abdil Berr Cami(2/222, 224) Hakim(1/65, 96, 97) Taberani(18/537-602, 617, 625) Beyhaki(10/114) Cem’ül Fevaid(127) Darimi(95) Tahavi Müşkil(1/85-87) Tayalisi(2615-16) Sahihtir.
[2] Aliyul Kari Esrarul Merfua(s.169) bkz. Fethul Bari(11/55) Tuhfetul Ahvezi(3/367) Nevevi Şerhu Müslim(8/20) Zehebi Mizan(5/172) Lisanul Mizan(2/403) Ebu Abdullah Razi Nakdul Menkul(1/82) Keşful Hafa(2/554-566)
[3] Ebcedil Ulum(2/349)
[4] Darimi(mukaddime 21)
[5] Ebu Şame el-Baisu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s. 39-40
[6] Ebu Şame el-Baisu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s.40 İbnu'l-Cevzi, el-Mevdu'at c.2 s. 125-126
[7] Ebu Şame el-Baisu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s.30. İbnu'l-Cevzi. el-Mevdu'at c.2s. 127
[8] Ebu Şame el-Baisu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s.40
[9] Şukayri, Es-Sunenu ve'l-Mubîede'at s. 140
[10] Tartuşi, El-Havadisu ve'l-Bid’a. S.133
[11] Şukayri, Es-Sunenu ve 'l-Mubtedi'at s.143
[12] Şukayri, Es-Sunenu ve 'l-Mubtede'at s.143
[13] ibn Mace(1388) Beyhaki, Fedailu'l-Evkat(24) Şuabu'l-İman(3542) İbnu'l-Cevzi, El-ilelu'l-Mutenahiye(2/71)
[14] Busiri, age c.2s.10
[15]Busayri, Misbahu'z-Zucace fi Zevaidi İbn Mace c.2 s. 10
[16] age c.2 s.11
[17] İmam Beyhaki, Ed-Da'avatu'l-Kebir el yazma)EbuŞame el-Baisu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s. 35
[18] İmam Beyhaki, Ed-Da 'vatu'l-Kebir (el yazma)
[19] Ebu Şame el-Baişsu Ala inkari'l-Bida'i ve'l-Havadisi s. 35
[20] Muhanmed Tahir Bin Ali el-Hindi, Tezkiratil-Mevduat s.45
[21] Şukayri, Es-Sunenu ve'l-Mubtede'at s. 144
[22] ibnu'l-Cevzİ, el-Mevdu'at c.2 s. 127
[23] İktidau's-Sıtatu'l-Mustakim c. 2 s. 632,639
[24] Tartuşi, EI-Havadisu ve'l-Bida'u s. 132
[25] Buharı, Müslim
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslamiyet ile alakası bulunmayan, Kur'an ahkamına uymayan, sünnete zıd amel ve hallerdir bidat olan.

Namaz, sınırları olmayan, dileyen insanın dilediğince Rabb'ine kul olmak adına işlediği bir ameldir. Adına ne namazı dersen de, ismini ne koyarsan koy.

Oruç tut Allah rızası için, O'nun için... Kerih olmayan zamanlarda ve ifrata kaçmadan, kime ne zararı var, kim yasak koymuş.

Mevlit, içeriğinde Kur'an tilavet edilen, salavat okunan, dua edilen ve Peygamber efendimizi yad eden, öven bir ibadet... Camiler ise adı üstünde, cem olunan yer...

Bütün bunları bidat çervevesine sokmaya gayretkeş zihniyetin adı ise vahhabiyatdır.

Allah'tan korkmak, kuldan utanmak lazım.

Allah'a, iki, dört, ondört rekat namaz kılan ve bu namazlarda bilmem ne kadar hangi sureyi okuyan müslümana, bu namazı kılma diyecek zihniyete şaşarım. Ya da onun rızası için oruç tutana, Kur'an okuyana, salavat getirene... Sormazlar mı adama mahşerde, Allah'a kul olmaya çalışan bu adamı niye engelledin.

İnsanların kafasını, konu ile alakası olmayan, nüzül sebebi ve manası farklı, söyleniş amacı farklı, bir sürü ayet ve hadisle karıştırıp ta Allah'a kulluk için yapacağı amellerden uzaklaştırmayın...

Allah'tan çok korkun.
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Allah-u teala'ya hamd olsun! O'na şükreder, O'ndan yardım diler, O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah-u teala kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve rasulüdür.
"Ey iman edenler! Allah’tan korkulması gerektiği gibi korkun ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!" (Al-i İmran: 102)
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının! Şüphesiz Allah sizin üzerinize gözetleyicidir." (Nisa: 1)
"Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve sözün en doğrusunu söyleyin ki Allah, amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab: 70-71)
En doğru söz; Allah-u teala'nın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bidat, dalalettir. Her dalalet, ateştedir

Bid-at ın Şer'i anlamı: İslam şeriatinde aslı olmayan bir şeyi icad etmek, demektir.

Her kim İslam'da aslı olmayan yeni bir şey ortaya atıp bunun İslam'dan olduğunu iddia ederse yaptığı şey sapıklıktır, İslam dini bu gibi sapıklıklardan uzaktır. Bu yeni şey ister itikadda, ister amelde, ister zahiri ve batini sözlerde olsun farketmez.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Her bid'at sapıklıktır." (Buhari, Müslim)
"Her kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa onun ameli geçersizdir." (Buhari, Müslim)



Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.”(Maide 3)

Değerli Müslüman kardeşlerim Aşağıdaki hadisi çok dikkatli okumanızı
Tavsiye ederim zira Dinde sonradan icad edilen bir ameli yapmak kişiyi
ne hale getirdiğini göreceksiniz.

Amr b. Yahya’dan; “babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: "Babam dedi ki; "Sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik. Neyse (bir gün) Ebû Musa el-Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yani Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi. "Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet (Abdullah) çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık. Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi:
"Ey Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim." (Abdullah) "Nedir o?" diye sordu. O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin. Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin) ellerinde de çakıl taşları var. (idareci): "Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Sübhanallah diyorlar."
Abdullah b. Mes'ûd; "Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyerek -veya "senin emrini bekleyerek" -onlara bir şey söylemedim." dedi.
Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerini emredip (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin de zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi. Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik. Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"
Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahman! Bunlar çakıl taşları. Onlarla Allahu Ekber, La ilahe İllallah ve Sübhanallah deyişleri sayıyoruz." (Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd) dedi ki;
"Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ümmet-i Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin -salallahu aleyhi ve sellem- şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış. Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (-ki bu imkânsızdır-) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."
Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) İstedik" dediler.
O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Resûlullah -salallahu aleyhi ve sellem- bize haber vermişti ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir." Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi.
(Amr b. Yahya'nın dedesi) Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük."


Darimi(1/68) Taberani bunu hasen bir isnad ile rivayet etmiştir. Bkz.: Taberâni(9/125) Mecmau'z-Zevâ'id, (1/181). Hadisin merfû kısmı için bkz. Müslim(1/663); İbn Mâce(1/59); Ahmed b. Hanbel(1/380, 404)





Bu kıssa, alim sahabelerin, ibadetlerin vesile ve maksatları hakkındaki anlayışlarını göstermektedir. Bir topluluk, Allah Azze ve Celle’yi tesbih, tekbir, tehlil ve tahmid ile zikrediyor, bu zikredişlerini saymak için taş kullanıyorlar. Bu amellerinde niyetleri Allah’a ibadet etmek olduğu halde İbni Mesud r.a. bunları sünnete muhalif bir bidat görerek onlara karşı çıkmıştır. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapmamıştır. Onların niyetlerinin güzel oluşu, yaptıklarının sahih olduğunu göstermiyor. Zira niyetin güzel olması, bidatı sünnete çevirmez ve çirkini güzel yapmaz. Güzel niyetin yanında sünnete ve selefe uyma şartı da kaçınılmazdır.



Halebi İlmu Usulil Bid’a(s.244) Hilali el-Bida(s.15) Ebu Şame el-Bais(s.63)




Said bin el-Müseyyeb radıyallahu anh, fecrin doğuşundan sonra namaz kılmaya devam eden birini gördü ve onu uyardı. Adam; “Ey Ebu Muhammed! Namaz kıldım diye Allah bana azab eder mi?” diye aklınca haklı bir gerekçe zikretti. İbnül Müseyyeb; “Hayır, fakat Allah sana Sünnet’e aykırı hareket ettiğin için azab eder.” Dedi.
İsnadı ceyyiddir. Darimi(1/116) Abdurrezzak(3/52) Beyhaki(2/466) Hatib el Fakih(1/147)

Benzeri İbni Abbas r.a.’dan da rivayet edilmiştir. İbni Abdilberr Cami(s.559) Şatıbi Muvafakat(4/18)



 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Aman ne cevap, ne cevap.
Elinde bir meal proğramı, bir internet arama motoru olan herkes allame oldu çıktı.
Herkes bir taraftan ahkam kesiyor.

Yani bir tane Kur'an ahkamına ters, sünnete ters muamelat göster kardeşim.

De ki; Kandil gecesi Kur'an okumak olmaz...
De ki; Kandil gecesi oruç tutmak olmaz...
De ki; Kandil gecesi salat ve selam getirilmez Peygambere...

Hala aynı zihniyet. Bulmuşum iki-üç ayet, kafama göre anlamlandırmış, saldırıyorum...
Bulmuşum iki söz, bütün sünnetleri silip, kendime yeni sünnetler yazıyorum...

Kellim kellim la yenfa...
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Kemi nick'li yeni üyemiz delilleri ile bir yazı ortaya koymuş...
İlminiz yetiyor ise delillerine cevap verin, yetmiyorsa susun...

Allah'a, iki, dört, ondört rekat namaz kılan ve bu namazlarda bilmem ne kadar hangi sureyi okuyan müslümana, bu namazı kılma diyecek zihniyete şaşarım.

Aliyul Kari der ki; “… haber verilen, hafta içinde kılınacak özel namazların hiçbiri sahih değildir. Mesela: Cum'a gecesi, her rek'atta 10 ihlas okumak suretiyle 12 rek'at namaz kılmak, ayrıca her rek'aktta 15 veya 50 (İza zülzile) okumak suretiyle iki rek'at kılmak, yine Cum'a günü, 2, 4 veya 12 re'kat namaz kılmak, Cuma'dan önce her rek'atında 50 ihlas okumak suretiyle 4 rek'at namaz kılmak. Aşure, Regaib, Receb ve Receb'in 27 sine mahsus namazlar, Şaban'ın 15 inde kılınan ve her rek'atında 10 ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz rivayetlerinin hepsi batıl, aslı ve astarı olmayan şeylerdir. (Kutu'l-Kulub, İhya-ı Ulum, Sa'lebi, Şerhu'l-Evrad) gibi kitaplarda yazılı olmaları seni aldatmasın”
Başta Suyuti olmak üzere, hadis alimlerinin ittifakıyla bu namazlar uydurmadır.[2]

[2] Aliyul Kari Esrarul Merfua(s.169) bkz. Fethul Bari(11/55) Tuhfetul Ahvezi(3/367) Nevevi Şerhu Müslim(8/20) Zehebi Mizan(5/172) Lisanul Mizan(2/403) Ebu Abdullah Razi Nakdul Menkul(1/82) Keşful Hafa(2/554-566)


Daha ne desin, ne yazsın garibim.
Hadi ilminiz yetiyorsa delillere cevap verin...
 
M

mynamess

Guest
selamunaleyküm
yav kemi sen ve seningibileri ne zaman rebiülevvel ayı bu mübarek ay yaklaşsa arsız ağaçların bittiği gibi ortalıkta bitiveriyorsunuz yine onlar gibi kısa ve bereketsiz yararsızca sadece kalabalık yapıyorsunuz ama sizde suç yok biz şeriate layık olmadığımız için şeriatı getiremiyoruz ah bir rabbimin indirdiği ile hükm edebilsek böyle birtarafından rahatça fetva kesen sizin akıl hocalarınız CEZALANDIRILSA ondan sonra sizingibi bilip bilmeden ne fetva kesen kalmazda işte rabbim büyüktür KAHHARdır duamız onadır inşallah bize hükmü ile hükmetmeyi nasip eder bize...AMİN...AMİN...AMİN
SELAMUNALEYKUM
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kemi nick'li yeni üyemiz delilleri ile bir yazı ortaya koymuş...
İlminiz yetiyor ise delillerine cevap verin, yetmiyorsa susun...



Aliyul Kari der ki; “… haber verilen, hafta içinde kılınacak özel namazların hiçbiri sahih değildir. Mesela: Cum'a gecesi, her rek'atta 10 ihlas okumak suretiyle 12 rek'at namaz kılmak, ayrıca her rek'aktta 15 veya 50 (İza zülzile) okumak suretiyle iki rek'at kılmak, yine Cum'a günü, 2, 4 veya 12 re'kat namaz kılmak, Cuma'dan önce her rek'atında 50 ihlas okumak suretiyle 4 rek'at namaz kılmak. Aşure, Regaib, Receb ve Receb'in 27 sine mahsus namazlar, Şaban'ın 15 inde kılınan ve her rek'atında 10 ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz rivayetlerinin hepsi batıl, aslı ve astarı olmayan şeylerdir. (Kutu'l-Kulub, İhya-ı Ulum, Sa'lebi, Şerhu'l-Evrad) gibi kitaplarda yazılı olmaları seni aldatmasın”
Başta Suyuti olmak üzere, hadis alimlerinin ittifakıyla bu namazlar uydurmadır.[2]

[2] Aliyul Kari Esrarul Merfua(s.169) bkz. Fethul Bari(11/55) Tuhfetul Ahvezi(3/367) Nevevi Şerhu Müslim(8/20) Zehebi Mizan(5/172) Lisanul Mizan(2/403) Ebu Abdullah Razi Nakdul Menkul(1/82) Keşful Hafa(2/554-566)


Daha ne desin, ne yazsın garibim.
Hadi ilminiz yetiyorsa delillere cevap verin...

Sırf reddiye olsun diye muhtelif ayetlerin, hadis ve sözlerin kırpıntıları ile cevap verip iddialarda bulunmaya mı delil, bunları derleyene mi alim demeye başladın Ebu Zerr...

Ben bu gece on rekat namaz kılıp, her rekatında onar ihlas okuyacağım.

Haydi, bana, sen ve senin üleman bir delil getirsin, bir ayet, bir hadis...

Bir görüpte anlayalım ilminizi, ya da kininizi...
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

BİD'ATLARDAN SAKINMAK

1. "Gerçeğin ötesinde sapıklıktan başka ne var ki?"
Yûnus sûresi (10), 32
Bu âyet-i kerîme, hak ile dalâlet arasında bir bağ olmadığını ortaya koymaktadır. Haktan ayrılan mutlaka dalâlete düşer, sapıklık batağına saplanır. Allah'dan başka rab arayan, bâtıl yollara dalar, uydurma ilahlara inanır, tevhid akidesinden ayrılarak şirke sapar.
Gerçeği gören, bilen ve tanıyan kimse, nasıl olur da sapıklığa değer verip onu tercih eder? İnsana yakışan hakkın yanında ve hakta olmaktır. Her çeşit bid'at ve temeli dine dayanmayan, sonradan uydurulmuş her şey sapıklıktır. Sapıklığın her türü reddedilmiştir, makbul değildir.
2. "Biz kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık."
En'âm sûresi (6), 38
3. "Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, çözüm için, Allah'a ve Resûlüne başvurun."
Nisâ sûresi (4), 59
Allah ve Resûlü'nün ölçülerine, Kur'an ve Sünnet'in hakikatlerine uymayan çözümler, insanı ve toplumu çözümsüzlüğe götürür. Kişiler ve hattâ toplumlar bazı kere en mükemmel çözümün kendi buldukları ve uyguladıkları yollar, yöntemler ve sistemler olduğuna inanırlar. Hattâ başkalarını da buna inandırabilirler. Fakat, fikir ve düşünceleri, sistemleri iflas edince, herkes, ne büyük yanlışlıklar yapıldığını, ne korkunç insanlık suçları işlendiğini görür. Heyhat! İş işten geçmiş, binlerce, milyonlarca insan heder olmuş, milletler dinsizleşmiş, insanlık hasletlerinden uzak-laşmış, ülkeler târ ü mâr olmuş, yeryüzünün dengesi bozulmuştur. Onu yeniden rayına oturtmak hakkı hakim kılmakla olur.
Yukarıda sayılan olumsuzlukların yaşanmaması için, yeryüzünde Allah ve Resûlü'nün hükmü yürürlükte olmalı, karşısındaki bütün batıllar, bid'atlar, sapıklıklar ve yanlışlar ortadan kaldırılmalı, iyilikler ve güzellikler hakim kılınmalıdır.
4. "İşte bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. Sizi Allah yo-
lundan ayırıp, parçalayacak yollara uymayın."

En'âm sûresi (6), 153
Bunun dışındaki birçok yollar, muhtelif dinler, mezhepler, bid'atler ve sapıklıklar, inananları fırka fırka, grup grup yapıp Allah yolundan ayırır ve parçalar.
Allah'a gittiği sanılan birçok yollar vardır. Nitekim, "Allah'a giden yol, yaratılmışların sayısıncadır" denilmiştir. Fakat bütün bunların içinde gerçekten Allah'a ulaştıran ve Allah ile resulleri tarafından davet olunan hak yol bir tanedir. Bu yol, kendisine girenleri toplayan, birleştiren, dağıtmayan, aldatmayan tevhid yoludur. Hak birdir, bâtıl ise çoktur. Tebliğ ve dâvet metodlarının değişik olması, hakkın da farklı ve değişik olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Tebliğ yollarının her birinde hakkın hükmü bir olup, çeşit çeşit değildir. Bu ise Peygamber'in tuttuğu yoldur. Allah'ın yolunu bulmak isteyenlerin Peygamber'e uyması zorunludur. Peygamber'in yolu dışındaki yollar, bid'attır, dalâlettir, sapıklıktır. Bu sebeple Peygamber'i rehber, önder ve örnek edinmek hak yolun temelidir.
5. "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın."
Âl-i İmrân sûresi (3), 31
Allah'ın Resûlü'ne uymamız gerektiğine bu âyet delâlet ediyor. Allah'ın kulunu sevmesi, kulun peygambere tâbi olma, uyma, onun yolunu ve izini takip etme şartına bağlanmış bulunmaktadır. Çünkü sevgi sadece sözle değil seven kimsenin sevdiğinin emrine, arzu ve isteklerine uymasıyla olur.
Bid'atlardan ve dinde aslı olmayan birtakım bâtıl ve yanlış yollara sapmaktan kurtulmanın çaresi, örnek ve önderimiz bulunan Resûl-i Ekrem Efendimiz'in hak ve doğru olan aydınlık yoluna uymaktan ibarettir

Âişe radıyallahu anhâ'dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez."
Müslim'in bir rivayeti şöyledir:
"Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir."
Buhârî, Sulh 5; Müslim, Akdiye 17,18. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 2
Bu hadis, İslâm'ın en önemli temellerinden birini teşkil eder. Kitab ve Sünnet esasına dayanmayan her şey merdut, yani kabul edilemez niteliktedir. Böyle bir şey dinden sayılmaz ve bâtıl olarak adlandırılır.
Bu hadiste ise, ibadet ve tâatler de dahil, yaptığımız her işin görünüşte bile dine, Kur'an ve Sünnet esaslarına uyması gerektiği bize öğretilmiştir. Allah ve Resûlü'nün izin vermediği hiçbir şeyin dinden sayılmayacağını bu hadisin özlü ifadesinden gayet açık bir şekilde anlamış oluyoruz.

Hz. Peygamber, bu hadisleriyle, dinde haddi aşıp ileri gidenlerin aşırılıklarını, bâtıl yollara sapıp dini tahrif edenlerin tahrifatını din olarak kabul etmemek gerektiğine dikkatimizi çekmektedir. Bunların her biri bid'at olarak nitelenmiştir.
Daha dindar olabilmek veya öyle görünmek için Kur'an'da ve Re-
sûl-i Ekrem'in sünnetinde bulunmayan birtakım ibadetler veya Allah'a yakın olmaya vesile sayılabilecek bazı ameller ortaya çıkartan kimse daha dindar değil, dine ilavelerde bulunan bir bid'atçidir. Kendisi ve yaptığı işi asla kabul edilemez. Bunun aksine, dinde bulunup da Kur'an ve Sünnet'e uygun olan ibadet ve amelleri yok sayan, noksanlaştıran veya değiştiren, böylece dini tahrif eden bâtıl ehli de bid'atçıdır. Onlar ve amelleri merdut olup, asla kabul edilemez.

Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve sözün en doğrusunu söyleyin ki Allah, amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab: 70-71)
En doğru söz; Allah-u teala'nın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bidat, dalalettir. Her dalalet, ateştedir
Bu husus, Peygamberimiz'in bir sonraki hadislerinden daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Çünkü orada, sonradan ortaya çıkarılan her şeyin bid'at, her bid'atın da dalâlet, sapıklık olduğu beyan buyurulmaktadır. Bid'at, Kur'an ve Sünnet'e dayalı bir temeli ve bu yönde ümmetin uygulaması bulunmayan şeydir. Burada ise dinde delili olmaksızın ortaya konulan yenilikler anlamındakullanılmaktadır.
Bid'atlarla mücadele etmek müslümanlar için bir görevdir. Bunun yolu, Kur'an ve Sünnet'i öğrenmek ve hayata uygulamaktan ibarettir.

Öyleyse Rabbimizden niyazımız ;


“ … HENÜZ HAYAT SERMAYESİ ELİMİZDE İKEN , BİZLERİ RESULÜNÜN YOLUNA HAKKIYLA İTTİBA EDEN KULLARINDAN OLMAMIZI NASİP EYLESİN …. “



VELHAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Rasullulah (s.a.s.)'ı sevmek, imanın temel kıstaslarından biridir.

Rasulullah (s.a.s.)'ın şu hadisi şerifi bunun en açık delilidir: "Sonsuz kudret sahibi olan Allah'a yemin ederim ki, sizden hiçbiriniz beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, iman etmiş sayılmaz" (Buhari, İman 8).
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
oyunlar oyunlar ve yine oyunlar.

Vesveseler..........

Hak olan dine uzanan eller, fısıltılar.

Parçalanmamış bir ümmet parçalandı ve her asır bu parça sayısı arttı. Parçala ki birlik olmasınlar küfre karşı, parçala ki yardımlaşmasınlar, parçala ki birbirlerini yesinler. Parçala ki tağutlar bayram etsinler.

Uyuma ey müslüman.

Okuduğun Kitabı nefsini yenerek okuyorsan göreceksin hakikatleri.

Hz.Muhammed(s.a.a) bizim için güzel bir örnektir. Rehberdir.

Her ümmete peygamberleri şahit geleceği gün, onların üzerine şahit gelecektir.

Yaşadığı her an Kuran çizgisindedir.

Allah, kuran, peygamber varken ve birlik olun bölünmeyin derken

ben şimdi, nefsine, tağutlara, vesveselere uyup ta, müslümanları bölmek isteyen birilerine mi uyacağım!
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Bidat

Bidat

BİDAT
Bid’at, sözlük anlamı itibarıyla geçmişte bir benzeri görülmeden meydana getirilen her yeni şeydir. Şer’i bakımından ise bida-i hudâ ve bida-i dalâle olmak üzere ikiye ayrılır.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إلاابْتِغَآءَ رِضْوَانِ اللهِ﴾
El-Hadîd suresi, 27. ayet
Manası: Onlar (İsâ’ya tâbi olanlar) ruhbaniyeti meydana getirdiler, halbuki Allâh kendilerine bunu farz kılmamıştır.
Allâh, İsâ’ya tâbi olan müslümanların, şehvetlerden uzak kalarak yaptıkları ruhbaniyet eylemlerini kendilerine farz kılmamış olduğu halde bu ayette onları övmüştür. Onlar ise bunu Allâh rızasını arzulayarak yapmışlardır. Bu da bazı bidatların iyi olduğuna dair bir delildir.

Peygamber efendimiz Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise “ her kim dine ,şeriata uygun olmayan yeni bir iş yaparsa yaptığı iş reddedilmiştir” buyurmuştur. Bu hadiste yapılan her iş değil sadece şeriata, Kuran ve hadise uygun olmayan amel kastedilmiştir. Müslimin rivayet ettiği başka bir hadisi şerifte “Kim İslâm’da iyi bir yol açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (ecirlerinden bir şey eksilmeden) ecri vardır. Kim sünnette kötü bir yol açarsa da ona bunun yükümlülüğü ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (yükümlülüğünden bir şey eksilmeden) yükümlülüğü vardır.” Yani iyi bir amel başlatanın hem bu ameli başlattığı için ecri vardır hem de kendisinden sonra bu ameli işleyenlerin ecri olduğu gibi kendisinin de sebep olması yüzünden fazladan ecri vardır. Aynı şey kötü bir amel başlatanın yükümlülüğü içinde geçerlidir. Kötü bir bidat başlatan kişi hem bu bidatı yaptığı için hem de kendisinden sonrakilere sebep olduğu için yükümlüdür. Aynı zamanda bu kötü ameli işleyenler de bu amelden dolayı yükümlüdürler.

Alimler bunun gibi ayet ve hadislerden yola çıkarak bidatı hasen (iyi) ve kötü bidat olarak ikiye ayırmışlardır. Hasen bidat Kuranı Kerim’e, şeriata ve sünnete uygun olan bidattır. Kötü bidat ise bunlardan birine aykırı olan bidattır. Bu ayırım aynı zamanda Müslim’in rivayet ettiği hadiste de peygamber efendimiz tarafından yapılmıştır. Bu hadiste iyi bidat yapan ve kötü bidat yapan hakkında iki ayrı hüküm verilmiştir. Şeriata uygun olan iyi bidatları ortaya koyacak olanlar islam alimleridir.

Ahmet İbni Teymiye Elharrani kötü bidatları ortaya çıkaranlardan biridir. İslam’a aykırı birçok meseleyi ortaya koymuştur. Bu kişi peygamber efendimize tevessülün haram olduğunu ilk söyleyen kişidir. Aynı zamanda diğer peygamber ve salihlere hayatlarında ve ölümlerinden sonra tevessül etmenin şirk olduğunu söylemiştir. Bu onun ortaya atmış olduğu zehirli bir bidattır. Hem bu bidatı ortaya attığı için hem de kendisinden sonra bu bidatla amel edenlere vesile olduğu için yükümlülüğü (günahı) vardır. Bu bidatla amel edenlerin de yükümlülüğü ortadan kalkmaz; hepsi aynı günahı işlemiş olur.

İslam alimlerinin hiçbiri İslam dininde bidat yoktur dememiştir. Hiçbir ayet ve hadisi şerifte böyle bir ibare yoktur. Hiçbir İslam imamı peygamberin yapmadığını yapmak haramdır dememiştir.


Hafız ibnu Haceri’in hakkında isnadı hasendir dediği Ebu Davud’un rivayet ettiği ve aynı zamanda sahih müslimde bulunan bir rivayette Ömer’in oğlu Abdullah namazın teşşehhüd esnasında kelimeyi şehadetten sonra “Allah’ın ortağı yoktur” anlamına gelen “vehdehu le şerike lehu” demiştir. bunu kendisinin eklediğini Peygamber Efendimizin böyle bir şey öğretmediğini söylemiştir. İbni Davut bunu rivayet etmiş hafız İbni Hacer ise isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Bunu yapan Abdullah ise İslam aleminde üllemalığı şüphe götürmeyen bir kişidir.



Müslimde olan bir rivayette Hazreti Ali, hazreti Ömerin içki içeni ****en defa kırbaçlattığını duyduğunda şöyle demiştir “Rasulullah içki içeni kırk defa, Ebubekir kırk defa, Ömer ise ****en defa kırbaçlatmıştır. Hepsi sünnettir. Ama ilki benim en sevdiğimdir.” Hz. Ömer bu hadisede peygamber efendimizin uygulamasından fazla sayıda kırbaç vurdurmasına rağmen Hz. Ali bu konuda hepsi sünnettir demiştir. Ömer için hatalıdır dememiştir. Hz. Ömer’e sen kötü bir bidatçısın islamda olmayan bir şey getirdin dememiştir.

Ayrıca sahabilerden hiçbiri hakkında “Muhammed” kelimesinden sonra “sallallahu aleyhi vesellem” yazdığı sabit olmamıştır. Bunu alimlerimiz daha sonraki zamanlarda bu şekilde yazmış ve bugün Müslümanların güzel bir alışkanlığı haline gelmiştir. Hiçbir alim, bu kötü bir bidattır, Muhammed sözcüğünden sonra sallallahu aleyhi vesellem yazmak din dışı ya da dine sonradan eklenen kötü bir şeydir dememiştir. Tüm Müslümanlar bunu güzel bir amel olarak algılamış ve uygulamışlardır.

İyi bidat hakkında alimler değişik örnekler vermişlerdir bunlardan bir tanesi hicri yedinci yüzyılda ilk uygulayanı Melik Elmuğaffar olan Peygamber efendimizin doğumunu kutlamaktır. Melik Elmuğaffar İbni Kesir’in dediği gibi irak’ta, alim Allah’tan korkan ve cesur bir irbil kralı idi. Bu kral mevlidi ilk yapan kişidir. Alimleri, sadık sufileri, hadis ehlini, devlet adamlarını ve halkı toplayarak Allah rızası, ve Peygamber Efendimizin bu dünyaya gönderilmesine şükür etmek için Kur-an’ı Kerim okutmuş ve peygamber efendimizin hayatından bahsettirmiştir. Daha sonra yere büyük bir sofra serilmiş ve binlerce kuzu kestirmiştir. Bu sofradan toplanan tüm alimler ve sadık sufiler peygamber efendimizin doğuşuna sevinerek yemişlerdir. Bu davranışı iyi olarak karşılamış ve iyi bir bidat olduğunu söylemişlerdir. Krala sen peygamber efendimizin ya da O’nun sahabelerinin yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsın; sen onlardan daha mı iyi biliyorsun dememişler aksine bu amel iyi bir bidattır demişlerdir.

Ömer Bin Hattab Sahihi Buhari’de bulunan bir rivayete göre mescide gittiğinde insanları teravih namazını tek başlarına kılarken görmüş ve onların bu namazı cemaatle kılmalırını sağlamıştır. Ardından bu ne güzel bir bidattır demiştir. Teravih namazı, önceleri herkesin tek başına kıldığı bir namaz idi. Hazreti Ömer bu namazı cemaatle kıldırmış ve bunu İslam dinine uygun bir davranış olarak görmüştür. Hiçbir sahabi O’na, ya Ömer sen bunu nasıl yaparsın. Dine nasıl yeni bir şey katarsın dememiş akisne O’nun “bu ne güzel bir bidattır” demesini uygun bulmuş ve teravihi cemaatle kılmıştır
Peygamber efendimizden sonra yapılan ve buna
rağmen şeriata aykırı olmayan şeylerden biri de Kur-anı Kerim’in noktalanmasıdır. Kuranı kerim Peygamber efendimiz zamanında noktalama işaretleri olmadan yazılmıştı. “B, Nun, Ş, T, F Kaf, Cim, Ha” gibi harflerin noktaları olmadığı gibi “esre, ötre” gibi harekeler de yoktu. Hemze ve şedde yoktu. Hz Osman zamanında bile bu noktalama işaretleri yoktu. Bu noktalama işaretlerini sonradan Kur-anı Kerime ekleyen bir sahabi bile değildi. Bu kişi tabiilerden idi; adı ise Yahya İbni Yamır dır. Allah ondan razı olsun. Alimler bu şahsa ey Yahya, sen Allah’ın kitabı ile mi oynuyorsun. Sen Ebu Bekir ve Ömer’den daha mı akıllısın dememişler ve bu durumu güzel görmüşlerdir.Tabiin ülemalarından olan Sahip Essünen Ebu Bekir İbni Ebu Davut masahif kitabında bunu zikretmiştir. Hemze ve şeddeyi ise daha sonradan Hasan Elbısri Allah ondan razı olsun tarafından eklenmiştir. Alimler buna da itiraz etmemiştir.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra yapılan tüm bidatlar haramdır diyenler için gülünçtür ki bunu bügünkü camilerimizde yapmaktadırlar. Camilerde imamların namaz kılarken durdukları mihrap peygamber efendimiz zamanında yoktu. Dört halife zamanında da yoktu. Rasulullah’ın mescidinde mihrap yoktu. Mihrabı ilk yapan peygamber efendimizden yaklaşık doksan yıl sonra gelen halife Ömer Bin Abdulaziz’dir. İlk yüksek minareleri yaptıran da O’dur. Mimber ise Peygamberimiz zamanında üç basamaktan ibaret idi. Şimdi ise mimberlerin çoğu üç basamaktan fazladır.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Kemi nick'li yeni üyemiz delilleri ile bir yazı ortaya koymuş...
İlminiz yetiyor ise delillerine cevap verin, yetmiyorsa susun...



Aliyul Kari der ki; “… haber verilen, hafta içinde kılınacak özel namazların hiçbiri sahih değildir. Mesela: Cum'a gecesi, her rek'atta 10 ihlas okumak suretiyle 12 rek'at namaz kılmak, ayrıca her rek'aktta 15 veya 50 (İza zülzile) okumak suretiyle iki rek'at kılmak, yine Cum'a günü, 2, 4 veya 12 re'kat namaz kılmak, Cuma'dan önce her rek'atında 50 ihlas okumak suretiyle 4 rek'at namaz kılmak. Aşure, Regaib, Receb ve Receb'in 27 sine mahsus namazlar, Şaban'ın 15 inde kılınan ve her rek'atında 10 ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz rivayetlerinin hepsi batıl, aslı ve astarı olmayan şeylerdir. (Kutu'l-Kulub, İhya-ı Ulum, Sa'lebi, Şerhu'l-Evrad) gibi kitaplarda yazılı olmaları seni aldatmasın”
Başta Suyuti olmak üzere, hadis alimlerinin ittifakıyla bu namazlar uydurmadır.[2]

[2] Aliyul Kari Esrarul Merfua(s.169) bkz. Fethul Bari(11/55) Tuhfetul Ahvezi(3/367) Nevevi Şerhu Müslim(8/20) Zehebi Mizan(5/172) Lisanul Mizan(2/403) Ebu Abdullah Razi Nakdul Menkul(1/82) Keşful Hafa(2/554-566)


Daha ne desin, ne yazsın garibim.
Hadi ilminiz yetiyorsa delillere cevap verin...


bismillah.

siz aliyul kari hazretlerinin el edeb fi receb risalesine bakdınız mı hiç ..??

bakın gelin hakikatde neler yazmış receb ayında ki namaz oruç umre gibi meselelerde öğrenin sonra kimin ne ilmi var ortaya dökülür.herkesde anlar.

işin başka yönü.

misal imam neveviden bir rivayet yapıyorsunuz ama başka meselelerde tevessul tebberuk gibi meselelerde kendisinin nakillerini görmezden geliyor tu kaka diyorsunuz.bu nasıl ilim anlayışıdır.?


ayrıca imam nevevi bu namazın reddini bir hadise [cuma arefesi kılınacak olan namazın : ki aliyul kari bu namazı savunur risalesinde ] dayandırarak izah etmekdedir peki siz başkalarının kendisine yazdığı reddiyelerden haberdarmısınız.? bu nasıl ilmi bir hassasiyetdir.


işinize gelen rivayeti işinize gelenden alıyorsunuz.

böyle bir ilim anlayışı merdutdur bilesiniz.

ileryen günlerde hususen değineceğim mevzuya.

selametle.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
24/36,37- Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.

Ben alıp abdestimi yönelip kıbleme Allah(C.C.), evet sadece Allah'ın rızası ve hoşnutluğuna erebilmek niyeti ile namaza duracağım ve Kemi ve zihniyetdaşları ise çıkıp seccademin önüne durup ahmakane bir edayla boşuna kılıyorsun o namazı , o namaz falanca mürşidlerimin içdihadıyla bidat olarak ilan edildi diyecek.Heyhat namazın emri ve nehyi Allaha mahsustur.Senin Mürşitlerin kim oluyorda Rablık taslıyorlar.

Hay ıslah edilesi mürşidin ve sen gibiler.Sen evvela git Allahtan korkmayı öğren Rasulullaha edep duymayı öğren.

Şu saçma sapan ifadelerinizi okudukça bilgisayar başına geçip ilim edinmek şevk ve isteğim kırılıyor.Allahtan utanın.Haya edin.Yazılarınızı okuyan İslamdan tiksinir.Siz Hangi Kur'anı okuyosunuzki o Kur'an'da insanları ibadetten men etmek küstahlığına bir işaret ve delil olsun.
Burakın mürşitlerinizin Kur'anını da Allahın Kur'anına sarılın.

La ilahe İllAllah Muhammedur Rasulullah.
 

alphan

New member
Katılım
27 Haz 2008
Mesajlar
142
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Avusturya
Mübârek sözcüğü "bârake"nin ism-i mef´ulü olup, hayır ve bereket verilmiş demektir. Bir terim olarak Cenab-ı Hakk´ın başka gecelerden üstün kıldığı geceleri ifade eder.

İslam dininde ibadetler kamerî aylara göre emredilmiştir. Kamerî takvime göre günün, önce gecesi, sonra gündüzü gelir. Mesela cuma gecesi dendiği zaman perşembeyi cumaya bağlayan gece kastedilir.

Allah Teâlâ bu geceleri, diğer gecelerden daha faziletli (üstün) yaratmış ve bu gecelerde yapılan ibadetlere daha çok mükâfat vermiştir. Aynı zamanda önemli bazı işleri de bu gecelerde yaratır. Bunun için bu gecelere mübarek geceler denir.

Mübârek geceler yedi tane olup şunlardır:

1) Cuma gecesi: Her hafta perşembeyi cumaya bağlayan gecedir.

2) Ramazan bayramı gecesi: Bu, Ramazanın son gününü, ramazan bayramına bağlayan gecedir.

3) Kurban bayramı gecesi: Zilhicce ayının 10. gecesidir.

Yukarıdaki üç geceye ait her hangi bir ibadet yoktur. Ancak bu gecelerde yapılan ibadet, dua ve iyilikler Allah Teâlâ tarafından, fazlası ile mükâfatlandırılır. Bu gecelerde yapılan dua hakkında Rasûlûllah (s.a.s) şöyle buyurur: "Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan dualar geri çevrilmez: 1- Receb´in ilk cuma gecesi (Regâib gecesi) 2- Şabanın onbeşinci gecesi (Beraat gecesi) 3- Cuma gecesi 4- Ramazan bayramı gecesi 5- Kurban bayramı gecesi ".

Kadir gecesi: Ramazan ayının 27. gecesidir. Fakat başka gecelerde olduğu da rivayet edilmiştir. Bu konuda Râsulullah (s.a.s)´den bir kaç hadis rivayet edilmiştir. Bunların birinde şöyle buyurur. "Kadir,gecesini Ramazan´ın son on gününün tek sayılı (21, 23, 25, 27; 29) gecelerinde arayınız" (en-Nevevi, Riyâzü´s-Salihin, II, H. No: 1197).

Ancak İslâm alimlerince kuvvetli ihtimal 27. gecesidir.

Şanı Yüce ve kadri büyük olduğu için bu geceye "Kadir gecesi" denmiştir.

Bu konuda Kadir Suresi´nde Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şüphesiz Biz, Kur´an-ı, Kadir gecesi indirdik. Sen o Kadir gecesinin ne olduğunu bildin mi? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh (Cebrail) Rablerinin izni ile, bütün emirlerle inerler. O gece, şafak atıncaya kadar emniyetli ve selametli bir gecedir" (el-Kadr, 97/1-5).

Bu sûreye göre Kadir gecesinin bir kaç üstün özellikleri vardır:

a) Kur´an-ı Kerim Ramazan ayında bu geceden itibaren inmeye başlamış ve yirmiiki yıl sürmüştür.

b) Kadir; takdir anlamındadır. Yani bu gece, Allah´ın, ezelde takdir ettiği kaderi uygulamak için meleklere emir verdiği gecedir. Bunun için melekler bu gecede yer yüzüne iner.

c) Kadir gecesi içinde o kadar büyük iyilik ve hayır vardır ki bu hayır insanlık tarihinde bin yılda yapılmamıştır. İşte Kadir gecesi bunun için bin yıldan daha hayırlıdır.

Kadir gecesinin ihyasına gelince: Bu geceyi varsa kaza namazlarını kılarak, ibadet ve dua ile ihya etmeye çalışmalı. Çünkü Rasûlûllah (s.a.s) "Kadir gecesini iman ederek ve mükafatını umarak ibadetle geçirenin geçmiş günahları affolur" buyurur.

Rasûlullah (s.a.s) bu gece de şu duayı okumayı tavsiye buyurmuştur.

"Yarabbî, şüphesiz sen affedicisin ve affı seversin; beni de affet " (Riyazü´s-Salihin, H. No: 1194).

Regâib gecesi: Recep ayının ilk cum´a gecesidir.

Regâib, regibe kelimesinin çoğulu olup, sözlükte; itibar edilen şey ve bol ihsan demektir. Bu gece de Rasulû Ekrem (s.a.s)´in, Allah Teâlâ tarafından manevi iyiliklere ve ihsanlara nail olduğu için, buna şükrane olarak oniki rekat nafile namaz kıldığı rivayet olunmaktadır. Ancak bu namaz hakkındaki rivayet kuvvetli değildir. Nafile olduğu için kılınsa sevabı bol, kılınmazsa günahı yoktur. Ancak bu gecelerde kılınan bütün nafileler ferdî kılınır. Önemli olan bu geceyi ibadetle, dua ve niyazla ihya etmektir (bk. "Regâib" mad.).

Beraat kandili (gecesi)- Şaban ayının onbeşinci gecesidir. Aslı "Berâet´´tir.

Beraat sözlükte; bir zorluktan kurtarmak ve beri olmak demektir.

Allah Teâlâ bu gece af kapılarını açar; bu gecede mü´minler affa uğrarlar ve günahlarından tevbe ettikleri taktirde temizlenirler. Bu gecede, bir yıl içinde olacak bütün işler hükme bağlanıp, ifası için Cenab-ı Hak tarafından meleklere verilir. Bu geceye has bir ibadet yoktur. Gecesini ibadet ve dua ile, gündüzünü oruçlu geçirmek güzeldir.

Kur´an-ı Kerim´de Beraat gecesiyle ilgili görülen âyetler şunlardır:

"(Helâl, haram ve diğer hükümleri) açıkça bildiren bu Kitab´a yemin ederim ki, şüphesiz, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Gerçekten biz. sonuçta karşılaşılacak tehlikeleri haber vericileriz. O (öyle bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden sadır olan bir emir ile o zaman ayrılır" (ed-Duhân, 44/2-6).

Alimlerin çoğunluğu bunun "Kadir" gecesi İkrime ile bir grup bilgin de "Beraat" gecesi olduğunu söylemişlerdir. Çoğunluk şu delillere dayanmıştır: Cenab-ı Hak, Kadir sûresinde, Kur´an´ı Kadir gecesinde, bu âyette ise mübârek bir gecede indirdiğini beyan etmiştir. Eğer bu iki geceden kastedilen tek bir gece olmasaydı, çelişki doğardı. Allah Teâlâ, içinde Kur´an indirilen ayın Ramazan ayı olduğunu başka bir âyette de bildirmiştir (el-Bakara, 2/185). Buna göre mübarek gecenin Şaban gecelerinden değil, ramazanın gecelerinden biri olması gerekir. Cenab-ı Hak, mübarek geceyi; "Onda her hikmetli iş ayrılır" diye nitelemiş, Kadir gecesi hakkında da; "Melekler ve Ruh´un bir emirden dolayı, Rablerinin izniyle. inmekte olduklarını" bildirmiştir (bk. el-Kadr, 97/4). Bu "emir", o yıldan gelecek yıla kadar olan amel, rızık, hayat, ölüm gibi Allah´ın kazasıdır. İbn Abbas (r.anh) şöyle der: "Cenab-ı Hakk´ın bütün kazaları Şa´ban´ın yarı gecesinde görevli meleklere teslim edilir". Bazılarına göre, Beraat gecesinde, emirlerin Levh-ı Mahfuzdan alınmasına başlanır. Bu gecede gelecek yıla rastlayan aynı geceye kadar olan olaylar takdir edilir ve bu "kadir" gecesi bitirilir. Rızıklara ait olan takdirler Mikâil (â.s)´a; savaş; zelzele, yıldırım ve musîbetlere ait olanlar da Azrail (a.s)´a bildirilir. Diğer yandan, Beraat gecesine ait beş haslet şunlardır: 1) Her önemli iş bu gecede ayırdedilir. 2) O gecedeki ibadetin fazileti büyüktür. 3) İlâhi rahmet yayılır. 4) Mağfiret gecesidir. 5) O gece, Rasûlüllah (s.a.s)´a şefaat hakkının tamamı verilmiştir. Çünkü, Hz. Muhammed (s.a.s), Şaban´ın onüçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat istemiş, bu şefaatin üçte biri verilmiş, ondördüncü gecesi yine istemiş, üçte biri daha verilmiş, onbeşinci gece yine talep etmiş, bu gece şefaatın tamamı ihsan edilmiştir. Bu şefaatten mahrum olanlar, devenin ürküp kaçtığı gibi Allah´tan kaçanlardır (bk. er-Râzî ve Ebussuud Efendi Tefsirleri, ed-Duhân Sûresi 3. ve 4. âyetlerin tefsiri; Hasan Basri Çantay, Kur´ân-ı Hakim ve Meâl-i Kerim, İstanbul 1959, III, 904, 905).

Beraat gecesi hakkında Allah elçisi şöyle buyurmuştur:

"Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünü (I5. günü) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ (Keyfiyeti bizce meçhul bir halde) dünyaya en yakın göğe inerek (o andan) fecir oluncaya kadar: Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir bela ile) mübtela olan yok mu, ona kurtuluş vereyim. Şöyle olan yokmu? Böyle olan yok mu? Buyurur (İbn Mâce, H. no: 1388).

Diğer bir hadiste de şöyle buyuruyor: "Şüphesiz Allah Teâlâ Şaban ayının onbeşinci gecesi dünyaya en yakın olan semaya (keyfiyyeti bizce meçhul bir şekilde) iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısından daha çok günahları (veya günah sahiplerini) bağışlar" (İbn Mâce, H. no: 1389).

Mirac gecesi: Recep ayının 27´nci gecesine rastlayan geceye "Mirac gecesi" denir. Mirac mucizesi, hicretten bir buçuk yıl önce, 621 M. yılı başlarında vuku bulmuştur. Bu gecede Hz. Muhammed (s.a.s), Mekke´den Kudüs´e oradan semalara yükseltilerek, melekût âlemini seyretmiş ve Cenab-ı Hak ile aracısız mükâlemede bulunmuştur.

Kur´an-ı Kerim´de mirac olayına şu şekilde kısaca yer verilir: "Kulu (Muhammed´i) gecenin az bir bölümünde kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, Mescid-i Haram´dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa´ya götüren Allah bütün noksanlıklardan münezzehtir. İşiten ve gören O´dur" (el-İsrâ, 17/1).

Hz. Muhammed´in, gecenin az bir bölümünde Mescid-i Haram´dan, Mescid-i Aksa´ya kadar olan yolculuğuna "İsrâ", Mescid-i Aksâ´dan göklere yükselip, madde âlemini aşmasına da "mirac" denir. İsrâ; gece yolculuğu yapmak, demektir.

Mirac gecesinin önemi, o gecede Cenab-ı Hak´tan getirilen emir, yasak ve haberlerin öneminden gelmektedir. Mirac gecesi getirilen esasları birkaç maddede toplayabiliriz:

1) İslâm´ı saran tehlike çemberinin, etkisini kaybettiği haber veriliyor.

2) Daha önceki dinlerin yürürlükten kaldırıldığı ilân ediliyor.

3) Hz. Muhammed´in ilâhi gücün tecelli ettiği Sidretü´l-Müntehâ´ya yükselmesi, beşer ilminin sürekli ilerleyeceğine delâlet ediyor.

4) İnsanla Rabbı arasında en önemli iletişim aracı olan beş vakit namaz bu gecede farz kılınmıştır.

5) el-Bakara Suresinin son iki âyeti İslâm ümmetine hediye olarak gelmiştir. "Amenerrasûlü" diye başlayan bu âyetlerde önemli akide konuları yanında, son âyette özlü duâ örnekleri verilmektedir.

6) Allah´a ortak koşmayan mü´minlerin bağışlanacağı müjdesi veriliyor.

İşte bu kadar önemli hükümlerin bir arada bildirildiği Mirac gecesi, önemini bunlardan almaktadır. Mirac gecesinde on iki rek´at nâfile namaz kılınması müstahsen görülmüştür. Bu namazın her rekatında Fâtiha ile başka bir sûre okuyarak, iki rekatta bir selâm vermeli, sonra yüz defa "Sübhânellahi ve´l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illâllahü vallahû ekber" demeli, daha sonra yüz defa istiğfar ederek, yüz defa da salâtü selâm okumalıdır. Gündüzün de oruçlu bulunulmalıdır. Böyle bir gecede yapılacak duanın Cenab-ı Hak tarafından geri çevrilmeyeceği umulur.


Reddiye sahiplerine Allah hidayet nasip etsin
 

alphan

New member
Katılım
27 Haz 2008
Mesajlar
142
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Avusturya
MEVLİD




Doğum, doğum zamanı, doğum yeri. Arapça "ve-le-de" kökünden türetilmiş olup Rasulullah (s.a.s)´in doğumuna, bununla ilgili yapılan merasimlere, yazılan eserlere ve Rasulullah (s.a.s)´ın doğduğu eve de "mevlid" denilmektedir. Halk arasında yanlış olarak "mevlud" ve "mevlüt" şeklinde de kullanılmaktadır.

Rasulullah (s.a.s.), Fil yılında, Rebi´ülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi dünyaya gelmiştir (İbn Sa´d,et-Tabakatul-Kübrâ, Beyrut, t.y. I, 100-101). Bu, miladî takvime göre, 571 yılının Nisan ayının yirmisi olarak hesaplanmıştır. Onun doğduğu ev, Beytullah´ın doğusundaki Safa tepesinin yanında Mevlid sokağı diye adlandırılan yerdedir.



Rasulullah (s.a.s.), doğduğu gece, bir takım mucizevî olaylar zuhur etmiş; Kisranın sarayındaki burçlar çatlamış, bin yıldan beri yanmakta olan ateşgedelerindeki ateş sönmüştü. Ayrıca, doğumu anında orada bulunan kadınlar da bir takım harikuladeliklere şahid olmuşlardı.

Abdulmuttalip, doğumdan yedi gün sonra Mekke´de büyük bir ziyafet tertiplemiş ve çocuğa, Arapların o güne kadar kullanmadıkları bir isim olan Muhammed adını verdiğini ilan etmişti.

İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır´da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)´ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî´nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil´e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.

Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke´de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır (bk. Asım Köksal, İslam Tarihi (Mekke Devri), İstanbul 1981, 50 vd.).

Mekke ve Medine´den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588´de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii´nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii´nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur´an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. Bu resmi kutlamalar daha sonraları laiklik ilkesine rağmen Diyanet aracılığı ile Radyo ve TV´lerde aynen sürdürülmüştür.

Rasulullah (s.a.s.)´ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, "Mevlid" adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi´nin Vesiletun-Necât adındaki mevlididir. Ancak, Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Hümayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii´ne imam tayin edildiği bilinmektedir.

İstanbul kütüphanelerinde bulunan Mevlid nüshaları arasındaki farklardan, Süleyman Çelebi´nin kaleme almış olduğu Mevlid´in bir hayli değiştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Arap ve Türk edebiyatında mevlid türü eserler iyice yer etmiş olmasına rağmen, İran edebiyatında bu tür bir eser kaleme alınmamıştır.

İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.s.)´in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Mevlid metinlerini kaleme alanlar, hiç bir zaman hanendeler tarafından camilerde, makamlı bir şekilde, ibadet yapıyor süsü verilerek türkü, şarkı söyler gibi okunmasını akıllarına getirmemişler; yalnızca Peygamber´e olan aşırı sevgileri onları, onun hatırasını canlı tutmak için bu tür eserleri yazmaya sevketmiştir.

Mevlidler, dinde olmadığı halde varmış gibi, ibadet çeşitleri arasına katılmıştır. Bundan dolayı, mevlid merasimleri düzenlemek ve mevlid okumak bir bid´attır. Hattâ İslâm´da olmayan, ölünün kırkıncı, elli ikinci gecelerinde okunması İslamla ilgili olmayan bir merasim ve ibadet şekli ile icra edilmesi haramdır.

Alimler, mevlid okumak ve merasimler düzenlemek hakkında, ihtilaf etmişlerdir. Bazı alimler, buna şiddetle karşı çıkarken, bazıları da, İslamî ölçülerin dışına çıkılmaması kaydıyla itiraz da bulunmamışlardır. Okunmasına cevaz verenler, inananların kalplerindeki Rasulullah (s.a.s.) sevgisini canlı tutması ve ona olan muhabbeti artırmasındaki maslahatı gözetmişlerdir. Zira Rasullulah (s.a.s.)´ı sevmek, imanın temel kıstaslarından biridir. Rasulullah (s.a.s.)´ın şu hadisi şerifi bunun en açık delilidir: "Sonsuz kudret sahibi olan Allah´a yemin ederim ki, sizden hiçbiriniz beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, iman etmiş sayılmaz" (Buhari, İman 8).
 

alphan

New member
Katılım
27 Haz 2008
Mesajlar
142
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Avusturya
Kuran-ı Kerim i modern zamanın pozitivist aklına uydurabilmek için tarihselleştirmek ve bu ameliyeyi "İslâmî" başlıklarla ifade etmek sadece muhatabı aldatabilmek için zarfı değiştirmek gibidir. Bu yüzden tarihselcilik Kuran'a dönmek yani Kuranileşmek değil Kur'an'ileşmek zarfı içinde icra edilen Garbileşmektir

O, ezelden ebede okunan bir ilahi kelamdır. Beşere ait bir nesne değildir. Dolayısıyla tarihselcilik gibi metin yazarlarının niyetlerini anlamada kullanılan hermenötik yaklaşım da ona tatbik edilemez. Zira Ontolojik olarak farklı olanlar farklı usullerle mülahaza edilirler, edilmelidirler.


Selam ve dua ile
 

alphan

New member
Katılım
27 Haz 2008
Mesajlar
142
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Avusturya
Bu din ne kadar büyük bir dindir ki bizleri birbirimize bagladi, raptetti. Öylesine saglam ve perçinlenmis baglar vardir ki bedenlerin farkli mekanlarda olmasi onu etkilemiyor, bu bagi kaldirmiyor. Ölüm dahi aradaki bu iliskiyi kesememektedir. Aramizdaki bu irtibat bakidir. Zira bunu Allah tesis etmistir. Allah´in bitistirdigi, tesis ettigi bir seyi insanlar koparamazlar.

Fakat bu gerçege, din ve iman kardesligine ragmen halimizin çok da iyi oldugunu söyleyemiyorum. Bizim durumumuz suna benzemektedir: Anne babasi bir olan iki kardes düsünün. Bunlar birbirlerini kaybetmisler. Kardeslerden biri digerini çöllerde, daglarda, sahralarda sürekli olarak ariyor. Bu esnada bir kararti, siyah bir sey görüyor. Onu yirtici bir aslan, vahsi bir hayvan zannediyor. Bilahare biraz daha yaklasinca bir insan oldugu görüyor. Bu sefer de bu olsa olsa bir yol kesicidir, parami ve mallarimi almak için geldi diye düsünüp, kilicina sariliyor. Digeri de onu görünce o da kilicini çekiyor. Birbirlerine yaklasip yüz yüze geldikleri zaman ana-baba bir, canciger kardes olduklarini görüyorlar. Bu sebepsiz lüzumsuz ayriligin üzüntüsünden ve belki de hasretin bitiminden dolayi agliyorlar.

Simdi bu misali alip getirelim ve içinde bulundugumuz duruma tatbik edelim. Ayriligi gerektiren ne var. Niye tefrikaya düsüyoruz. Niye birbirimizi sevmiyoruz Neden birbirimizden uzagiz. Bölüsemedigimiz, anlasamadigimiz ne var? Hiç bir sey yok. Dinde kardes olan, bu perçinle, bu kuvvetli bagla birbirine baglanan insanlarin anlasamayacagi nokta ne olabilir ki? Galiba bu hal din düsmanlarinin, müslümanlara düsman olan insanlarin kustuklari kin, çikardiklari fitne, kurduklari tuzak ve hileden baska bir sey degildir. Onun için ben tüm mü´min kardeslerimi yek vücut olmaya davet ediyorum. Aralarindaki sikaki, ayriligi, suni bölünmeyi mutlaka kaldirmalari lazimdir. Cenab-i Allah´in fermani da zaten bu sekildedir. Ne buyuruyor: ´´Allah´in ipine simsiki sarilin ve sakin ayriliga düsmeyin.´´

Bugün azgin, taskinlik yapan, rnütecavizkâr, acimasiz, hasin, kati ve sert olan düsman elinden mü´minler sikintidadirlar. Bu düsman küçük, büyük tanimiyor. Kadin erkek tanimiyor. Kundaktaki çocuktan, yasli insana kadar hepsini ortadan kaldirmak istiyor. Örnegin Filistin´deki kardeslerimiz aci içinde kivraniyorlar ve Mescid-i Aksa garip. Onlar kalplerinin derinliklerinden bütün mü´minlere sesleniyor ve ´´Ne olur bizi yalniz birakmayin.´´ diyorlar. Acaba bugün bir olmalari gereken tevhid dinine mensup ve kardes olan mü´minlerin bu nidaya, bu uzaktan ve derinden gelen magdur ve mazlum sese cevaplari nedir?
Bir milletin, bir ümmetin ayakta kalabilmesi için onu olusturan unsurlara esaslara mutlaka ihtiyaç vardir. Dinden, kültürden, tarihten, maziden kaynaklanan bu tür esaslarin etrafinda birlesmek lazimdir ki bu birlik ve beraberlik dagilmasin. Islam dünyasinin kalbinde, Islam ülkelerinin ortasinda olan Israil devletine bakin. Dillerini muhafaza ediyorlar, dinlerini muhafaza ediyorlar. Ibranice konusuyor ve bu dili çocuklarina da ögretiyorlar. Adetlerini, kültürlerini unutulmamasi için ihmal etmiyor, dilden dile, nesilden nesile aktariyor ve canli tutuyorlar. Birlik ve beraberlik içerisinde bulunuyorlar. Dünyanin her tarafina dagilmis olsalar da onlar tek vücutturlar. Peki bu durum karsisinda müslümanlarin nasil olmasi gerekiyor? Müslüman olarak bizlerin de, mü´min olarak bizlerin de dinden, kültürden, tarihten kaynaklanan güzelliklerimiz etrafinda birlesmemiz ve bunlari neslimize, zürriyyetimize intikal ettirmemiz, dolayisi ile güçlü olmamiz gerekmiyor mu?

Elbette gerekiyor.



( Seyh Muhammed El-Haznevi (k.s) )
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Sırf reddiye olsun diye muhtelif ayetlerin, hadis ve sözlerin kırpıntıları ile cevap verip iddialarda bulunmaya mı delil, bunları derleyene mi alim demeye başladın Ebu Zerr...

Ben bu gece on rekat namaz kılıp, her rekatında onar ihlas okuyacağım.

Haydi, bana, sen ve senin üleman bir delil getirsin, bir ayet, bir hadis...

Bir görüpte anlayalım ilminizi, ya da kininizi...

S.A
Bekir kardeş sen bilgin alim olmuşdunya senden ve senin gibi kendi aklını kullanmayan ve akıllarınıda kiraya verip birilerinin akıllarınıda kiralayıp veya satınalıp onalrın akıllarınla yaşamına din diyorsa onu ben bilmem sen gerçekten çok samimi sin yanlız kur'ana değil kur'an a değil intibar bile etmiyorsun başkalarından kiraladığın veya satın aldığın kişilere intibar ediyor güveniyorsun kitabı anlamak bile istemiyorsun sen erşeyi hakıyla bilen alimlerin sonuncusu sun
SAYGILARIMLA
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
S.A
Bekir kardeş sen bilgin alim olmuşdunya senden ve senin gibi kendi aklını kullanmayan ve akıllarınıda kiraya verip birilerinin akıllarınıda kiralayıp veya satınalıp onalrın akıllarınla yaşamına din diyorsa onu ben bilmem sen gerçekten çok samimi sin yanlız kur'ana değil kur'an a değil intibar bile etmiyorsun başkalarından kiraladığın veya satın aldığın kişilere intibar ediyor güveniyorsun kitabı anlamak bile istemiyorsun sen erşeyi hakıyla bilen alimlerin sonuncusu sun
SAYGILARIMLA

Ahh hanif abi ahhh...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Vay be ! Sen neymişsin be abiiii.

Bekir kardeş, bilmediğimiz ne cevherler varmış sende haberimiz yokmuş yani. Sen bizden o kadar gizle, gizle haberimiz olmasın, hanif bir kul gelip feraseti ile bunları bir bir sayıp döksün. Sende pişkin bir şekilde "ahh hanif abi ahhh..." deyip geç. Pes yani!

Neden söylemedin bize hem alimlerin sonuncusu olduğunu hem de beynini kiraya verdiğini ? Ayıp değil mi ? :p

Hakikaten ikisini aynı anda nasıl sağlayabiliyorsun, hem alim olup hemde beynini kiraya verebiliyorsun. Aynı anda iki iş yapmak her zaman zordur. Mesela bende yemek yerken gitar çalmaya çalışıyorum ve cidden zorlanıyorum. Hani diyorum, bir tüyo...varsa eğer ipucu gibi.. sen bilirsin işte ya...anladın sen onu.
 
Üst Alt