Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islâm’da örtünme

reyyan

New member
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
1,279
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
45
Örtünme

Örtünmenin canlilar arasinda sadece insana has bir özellik oldugu, bazi uç ve tek tük yönelisler bir yana birakilirsa, çiplaklik her dönemde vicadan ve sag duyu tarafindan arsizlik ve haya olarak görülmüstür. Ancak örtünme konusunda farkli kültür, din, moda, yabancilasma, dis tesir ve toplumsal çözünme degisik ölçü ve anlayislar getirmistir.
Islam dininin örtünme emri, ferdin ruh sagligini, fitri yapi ve onurunu, toplumun genel ahlakini koruma, cinsler ve insanlar arasi münasebetlerde dengeyi gözetme, insan haysiyetine yakisir bir cinsi hayat ve aile hayati kurma gibi çesitli gayelere yöneliktir.
Örtünmede erkekle kadinin farkli hükümlere tabi olmasi da iki ayri cinsin yaratilis özellikleri gözetilerek yapilmis bir ayirimdir.
Vücudun açilmasi, gösrterilmesi ve bakilmasi dinen haram olan yerlerine ve organlarina dini literatürde avret tabiri kullanilir.
Kadinlarin kadinlara ve mahremlerine yani aralarinda devamli evlenme engeli bulunan erkek akrabasina karsi avret yeri, Hanefi ve Safiilere göre erkegin erkege karsi avret yeri gibidir. Maliki ve Hanbeli mezheplerinde agirlikli görüs, kadinin mahremi erkekler yaninda el, yüz, bas, boyun, kol, ayak ve baldir hariç bütün vücudunun avret oldugu ve örtünmesinin gerektigi yönündedir.
Kadinin yabanci erkekler karsisinda avret yeri, yeri, ayaklari ve elleri hariç bütün vücududur. Bu Hanefi mezhebinin görüsü olup, diger mezheplerde kadinin ayaklarida avrettir.
Örtünme hususunda Kur'an ve Sünnet'de yer alan hükümler ise;
"Görünen kisimlar müstesna olmak üzere ziynetlerini teshir etmesinler. Bas örtülerini yakalarinin üzerine örtsünler. Kocalari, babalari.... hariç baskasina ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklari ziynetler anlasilsin diye ayaklarini yere vurmasinlar" (Nur Suresi/31)
" Ey peygamber! Hanimlarina, kizlarina ve müminlerin kadinlarina hep söyle de cilbablarindan (dis elbiselerinden) üzerlerini simsiki örtsünler. Bu onlarin taninmalarina, taninip da eziyet edilmemelerine en elverisli olandir. Bununla beraber Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir." (Ahzab Suresi /59)
Ey Peygamber! Hanimlarina da, kizlarina da, bütün müminlerin kadinlarina da söyle. Görülüyor ki, burada yalniz Peygamberin hanimlarina ve kizlarina degil, Nur Sûresi'ndeki "Bas örtülerini yakalarinin üstüne koysunlar, zinet yerlerini göstermesinler." (Nûr, 24/31) âyeti gibi müminlerin kadinlari dahi bu hükmün kapsamina dahil edilmistir. Bununla birlikte müminlerin kadinlarinda aslolan hürriyet oldugu için, bundan kastolunanin hür kadinlar oldugu beyan edilmistir. Araplarda tesettür adet degildi. Cahiliyet devrinde kadina hürmet yoktu. Eski cahiliye kadinlarinda erkeklerin dikkatlerini çekecek sekilde göz alici
biçimde açik saçik çikan, açilip saçilan orta mali olanlar bulunurdu. Bundan dolayi kiz çocuklarini diri diri gömenler olmustu. Islam ise kadinin sanini iffet ve ismetle, vakar ve haysiyetle yükseltiyordu.
CILBAB, Bastan asagi örten çarsaf, ferace, câr gibi dis elbisenin adidir. "Kadinlarin elbiselerinin üstünegiydikleri her çesit giysidir." " Tepeden tirnaga örten giysidir", "Kadinlarin tesettür ettikleri her türlü elbise ve baska seylerdir." "Çarsaf ve peçedir".

Resulullah buyuruyor:
"Kadin bülug çagina erince elleri ve yüzü disinda baska yerlerinin baskasina görünmesi helal olmaz" (Ebu Davud, Libas)

Hz. Aise'den rivayet edilmistir ki; "Ensar kadinlarina Allah rahmet etsin. Bu "Ey Peygamber, hanimlarina, kizlarina bütün müminlerin kadinlarina da söyle" âyeti indigi zaman mirtlarini yardilar, onunla baslarini sardilar da Resulullah'in arkasinda öyle namaz kildilar ki, sanki baslarinda kargalar varmis gibi..." demistir. Bu tesettür onlarin taninmalarina, daginik cariyelerden, adi kadinlardan vakar ve heybetle seçilerek hürmet edilmelerine ve dolayisiyla incitilmemelerine elverisli olan biçimdir. Gerçi eziyeti kendilerine davet edecek olan içi bozuklari örtü tutacak degildir. Fakat imanli, temiz kadinlarin, kirli
bakislardan yuvalarinda gizli inciler gibi korunmus kalmalarina en uygun olan biçim de budur. Asil o zamandir ki onlara eziyet edecek olanlarin açik bir vebal ve iftira yüklenmis olduklari ortaya çikar.

"Bununla beraber Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir." Bu bölüm çok anlamlidir. Bu bize su mânâlari ilham eder:

1- Allah'in bagislamasi çoktur. Bugüne kadar geçmis açikliklari bagislar. O kusurlari örter. Rahmeti de çoktur; bundan böyle emrini tutanlari rahmetiyle arzusuna çok ulastirir.

2- Allah bagislayici ve merhametli oldugu içindir ki, kadinlara eziyet edilmesine razi olmaz ve onun için örtülmelerini emreder.

3- Tesettür emrolundugundan dolayi da kadinlar bir baskiya ugratilmasin, asiriya gidilmesin; çünkü Allah bagislayici ve çok merhametlidir. Bu emri onlarin aleyhine degil, lehine olarak vermistir demek de olabilir.

Kadinin örtünmesi gerktiginden söaz eden bu ayetlerde, örtünme için belli bir sekil ve model yoktur. Kur'an-in bu anlatimindan yola çikrak kadinlarin ancak çarsaf ve peçe ile disari çikabilecegi, yabanci erkeklerin yaninda agiz ve burnunu örtmesini söylemek isabetli olmasa gerekir. Istenen, fitne ve süpheye sebep olmayacak, karsi cinsin arzusunu uyandirmayacak, agir basliligini loruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Bundan vücut hatlarini ortaya çikaracak kadar ince ve dar elbiselerin giyilmesinin dogru olmadigi sonucu ortaya çikar.

Resulullahin sünnetinde, giyim kusamda sadelik, tabilik ve temizlik tavsiye edilmis, elbisenin vücut hatlarini belli etmemesi, içini göstermemesi üzerinde durulmus, örtünmenin dini ve ahlaki cepgesi sürekli vurgulanmistiur.

Örtünmenin iffet ve namusu korumak, taninmayi ve incinmemeyi saglamak gibi bazi hikmetleri oldugu sekilde açiklanmasi, bu gayenin bulunmadigi veya baska yollarla elde edildigi durumlarda örtünmenin gerekmeyecegi görüsü dogru olmaz. Bunun için de, sekil ve ayrinti yönüyle mahalli ve kültürel bazi özellikler ve farkliliklar tasimasi dinen müsamaha ile karsilanmis olsa bile, esas itibariyle örtünmenin dinin emri ve geregi oldugu hususunda müslümanlara arasinda bir görüs ayriligi ortaya çikmamistir.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Islâm’da örtünme

örtü, modernistlerin bir çok yönden taarruzuna uğramıştır. Mesela, ağızlarında geveledikleri laflardan birisi, "Atom çağında örtünme olur mu? Eller uzaya giderken bizim kadınımız kara çarşaflara bürünerek oturmalı mı?" sorusudur.
Taraflı veya tarafsız her aklı selim bu sözün saçmalığını takdir edebilir.
Acaba medeniyetin oluşumunda, bilim ve tekniğin ilerleyişinde, açıkta sallanan saçların, arzı endam eden vücutların herhangi bir fonksiyonu var mıdır?
örtülü bir kadını okul sıralarında gördüklerinde hemen rahatsızlanıyorlar. Adeta, ilim ve maarif alanlarına kötü niyetle girmiş çağdışı bir ilim düşmanını yakalamışçasına... öfkeyle atılıyor ve kin kusuyorlar...
Onların bu davranışlarının sebebi nedir? Acaba tıp bilginleri onlara örtünün, insan vücuduna ve beyin tabakalarına yaptığı korkunç tahripleri mi haber verdi? Yoksa psikoloji bilginleri örtünün insan ruhu ve karekterlerin üzerinde yıkıcı tesirler yaptığını mı keşfetti?
Hayır, hayır, gerçek sebep bunlardan hiçbirisi değildir. Kadınımızın örtüsüne ve namusuna saldıran bu beyefendiler tarih boyunca yetişegelen bir çok dahinin, örtülü, çarşaflı kadınların çocukları olduklarını, örtülü, çarşaflı bacıları ve örtülü çarşaflı hanımlarının yanında gelişimlerini sürdürdüklerini çok iyi bilirler.
Ve yine çok iyi bilirler ki bu devletin kuruluşu çarşaf üzerinedir. Bu devletin kurucusu örtülü bir annenin evladıdır. Vatanın her tarafı işgal altındayken, istiklal için canlarını feda edenler hep çarşaflı anaların kuzularıydı. Yine o çarşaflı analardı, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde direniş ruhunu canlandırıp körükleyen... Fransız gibi beş büyük istilacıdan birisini silkip atan Sütçü İmam uyanışı yalnız ve yalnızca bugün hor görülen Kara Çarşafların eseriydi.
Sonradan, islâm ruhunun tüm eserlerini üzerinden silkeleyip atarak güya modernleşen Halide Edip hanımefendi de o çarşafın himayesinde İstanbul meydanlarına atılmış, o çarşaflıların himayesinde şöhretine kavuşmuştu!..
O zaman iyiler hep vazife esnasında, silah başında ölmüşlerdi. Çünkü o gün kurbanlar verilmesi gereken bir gündü, iyiler vazifelerin yaparak bu dünyadan ayrılmışlardı. Sakallı gençler, sarıklı hocalar ve çarşaflı kadınlar... Geriye işgalden kurtarılmış ve inancın yaşanabileceği bir vatan bırakmanın sevinciyle gözlerini kapamışlardı.
Fakat, ne yazık ki geriye böylesi bir vatanla birlikte iyiden, fedakardan arınmış kuru bir toplum kaldı, ipler hepten vatanı silahla ele geçiremeyen garplı fikir sömürgecilerinin eline geçti.
işte o zaman haçlılar dişlerini göstererek, kalan çarşaflıların üstüne saldırdılar. Bacımızın hayatında yaşama mücadelesini veren islâm'a medeniyet düşmanlığı ismini taktılar, işte böyle oldu, bacımla medeniyetin ismi arasındaki ilk ilişki.
Yalnız ortada yanlış anlaşılan daha doğrusu saptırılan bir şey vardı. Bacımın reddettiği şey medeniyet ve tekamül değil, teknolojik devletlerin henüz üzerlerinden atamadıkları ortaçağdan kalma fikrî yobazlıkları ve haçlının karanlık ruhuydu.
Örtüyü çağdışı ilan eden şey de yine şimdinin modern görünen Avrupalının hristiyan taassubuydu.
Örtü denildiğinde modernistlerin aklına ilk gelen şey bir kaçıştır. Yalnız bu kaçış sadece toplumsal felaketlere yol açacak yasak ilişkilerden ve o ilişkilere giden yollardan kaçıştır.
Yoksa bu ne insanlardan, ne toplumdan ne de ilimden kaçıştır.
Her müslüman kadınının çevresinde baba, amca, dayı, kardeşler, koca ve kaynatadan oluşan oldukça kalabalık bir erkek kitlesi vardır.
Ayrıca gene onun çevresinde müslüman kadınlardan oluşan bir toplum vardır. Toplumsal ilişkilerini sürdürmek için kadının illa da erkeklerle muhatap olması gerekmez.
Gerek iş, gerekse ilim alanında kadınların kendi aralarında gelişme sağlamaları mümkündür. Yalnız kadınların bulunduğu iş alanları ve yalnız kadınların öğrenim ve öğretim yaptığı okullar her zaman ve heryerde olağandır.
Bunu kabul etmemek ve aralarında mutlaka erkeklerin olması gerektiğinde ısrar etmek kadınların tam bir insan olduklarını inkâr etmek manasına gelir ki bu islâm'dan önce cahiliyye dönemi insanına has bir tavırdır.
İlmi çalışmaların diğer bir yönü de müsait zaman meselesidir. Kapalı kadın evlendiğinde kocasıyla meşgul olmak ve ev işleri yapmak zorundadır. Arta kalan gayet geniş zamanında ise pek rahat bir şekilde ilmi çalışmalarla meşgul olabilir.
Açılan kadının ise bütün bunların dışında bir de kendisini erkeklere güzel bir görünün içinde arzetme ve onların beğenisini kazanmaya çalışma derdi vardır.
Böylece onun süse düşkünlüğü ve kocası dışındaki erkeklerle kurduğu ilişkiler hayatında oldukça kabarık bir yer işgal eder ve onun ilmi çalışmalar için ayırabileceği vakitleri sorumsuzca harcamasna yol açar.
Avrupa'da kadının bu tavrı neredeyse toplumun ayrılmaz bir parçası durumuna geldiği için kaybolan zaman pek dikkati çekmez. Fakat bu, değişim sürecine henüz giren Türkiye'de ve geri bırakılmış üçüncü dünya ülkelerinde en bariz çıplaklığıyla görülmektedir.
Açılan kadın vaktini dolduran bu sapık, faydasız ve fantazi işlerden dolayı ilmi çalışmalara çoğu kez hiç fırsat bulamaz.
Diğer bir mesele de kadınların, "Ben hür ve modern bir, insanım, örtünün daracık sınırları içine hapsedilememem, kara bir çarşafa giremem, dilediğim gibi soyunurum" demeleridir.
Bu söz de hürriyet kelimesinin anlaşamamasından doğan bir hezeyandır.
Hürriyet, basit sınırlarıyla belli haklardan yararlanmak ve toplumsal faaliyetlere katılabilmektir. Hür olmayan kişi ise hakları elinden alınmış veya toplumsal faaliyetleri sınırlandırılmış kişilerdir.
Evet, acaba örtünen kadın bu haklarından hangisini kaybetmiştir? Bir erkekle eşit şartlarda muhakeme hakkını mı, alım satım hakkını mı, okuma yazma hakkım mı yoksa ilmi, fikri, içtimâi hâdiselerle ilgilenip seviyesince katılma hakkını mı?
Hayır, İslâm, bu kitabın değişik konularında açıklandığı üzere bu faaliyetlerin tümünü belli ölçüler dahilinde serbest bırakmştır.
Yok eğer kaybedilen hak soyunma hakkı ise bu bir nimet değil mihnettir. Modernistlerin daima soyunmayı gündeme getirmeleri kadının hürriyeti hakkındaki bir endişeden dolayı değil sadece ve sadece her an şehvetlerini tatmin için uygun vücutları bulabilme, kadından diledikleri gibi yararlanabilme arzusudur.
Kadına İslâmî ruh verilip örtüsüne büründürüldüğünde şüphesiz bu şehvet düşkünlerinin menfaatları engellenmiş olacaktır. Kadın çırılçıplak vücuduyla herkesin kullandığı bir paspas kadar adileşmeyecek, inkarı imkansız olan bu ihtiyacını giderirken bile bir kişiliğe büründürülecek korunma altına alınacaktır.
Kara örtü denilen siyah çarşaf ise bir esaret zinciri değil, bilakis bir hürriyet fermanıdır. Kadın çarşafına sahip olduğu müddetçe istiklalini elinde bulunduruyor, hürriyetini ve müstesna değerlerini muhafaza ediyor demektir. Örtüsünü kaybettiği anda ise değerini yitirir, bayağılaşır ve zavallılaşır. Her göz tarafından herkesin kullandığı bir mendil gibi süzülür. Her kol onun yegane değeri olan vücuduna uzanır. Her sarhoş vücut ondan dilediğince kâm alabilir.
Bütün bu sömürülüşünün ardından ona da habire hür olduğu inancı empoze edilmeye çalışılır...
örtünen kadın korunan bir mücevher gibidir, değerlidir. Açılan kadın ise saçılan çakıl taşları gibidir. Saçılma sebebi çiğnenmektir ve serapa çiğnenir.
Bazı kadınlar da örtünmekten sıkıldıklarını ileri sürerek açıklıklarına mazeret bulmaya çalışırlar.
Bu psikolojik bir haldir, insana ait bir zaafdır, geçerli bir mazeret değildir. Bütün insanlar ilk karşılaştıkları şeyden evvela sıkılır veya rahatsız olurlar. Bu sıkıntı bir süre sonra kendiliğinden geçer. Sonuçta da bir kuruntudan ibaret olduğu anlaşılır.
Aynı şekilde çocukluğundan beri örtünmeye alışmış bir kadın için de açılmak sıkıcıdır. Hatta bazı müslüman kadınlar saçlarından bir tel gözüktüğünde hiç kimse kendilerini görmüyor bile olsa sanki dünyanın gözleri kendi üstündeymişcesine kızarır, bozarır ve ezilirler.
Bu durumda, örtünmek mi sıkıcı yoksa örtünmemek mi diye düşünülebilir. Fakat görüldüğü gibi sıkılmanın aslı örtünmek veya örtünmemek olmayıp basit bir alışkanlık meselesidir.
Kapanmaktan sıkıldığını söyleyen kadın eğer örtünmeye karar verirse örtündükten bir süre sonra açılmaktan sıkılmaya başladığını görecektir.
O halde bu sıkılış basit bir psikolojik hastalıktır ve hemen tedavi edilmesi gerekir.
Diğer bir kısım kadınlar da yaz günlerinin sıcak güneşi altında o kalın örtülere nasıl tahammül ederiz diye itirazı patlatırlar.
Evvela şunu belirtelim ki çarşaf sanıldığı kadar kalın olmayıp bir mantodan ve bir ceketten çok daha ince ve hafiftir.
Şimdi şöyle düşünelim. Güneşin altında acaba, örtünen kadın mı daha çok terler, yoksa çıplak kadın mı?
Çıplak kadının vücudu güneş ışınlarının doğrudan doğruya muhatabıdır. Örtünen kadında ise güneş ışınları evvela örtüye çarparak tesirini kaybeder, daha sonra da zayıflamış olarak içeriye nüfuz eder.
Sıcaklık açısından ışınların ilk temas ettikleri yüzeyle ikinci yüzey arasında yüzde elliye varan büyük bir fark vardır.
Kandaki sorumuzu, güneşli bir havada acaba, açıkta olan mı çok terler, yoksa gölgelikte oturan mı diye de sorabiliriz. Bu ve öteki soru arasında ne şartları ne de sonuçlan bakımından hiç bir fark yoktur.
Hakikaten de çarşaflı kadın çıplak kadına oranla gölgede oturanın açıkta oturana oranındaki gibi çok az terler.
Çevrenizde ufak çaplı bir araştırma yaptığınızda kolu, başı ve bacağı açık kadınların terden su kesilmelerine karşın örtülü ve özellikle çarşaflı kadınların gayet rahat olduklarını tesbit edebilirsiniz.
Burada çarşaflı kadının mantolu kadına olan avantajı da iyice dikkati çekecektir. Birçok parçalardan oluşmuş elbiselerde terleyecek yer sayısı oldukça fazladır. Ayrıca, eşarbın bağlandığı, eteğin büzdürüldüğü tutma yerleri de tahammül edilemez derecede insanları rahatsız edecektir.
Çarşaf işe tüm bu sıkıntılardan azade, ideal bir elbisedir. Sıcağı altına geçirmez. Diğer elbiseler gibi vücutta bazı yerleri sıkarak anormal derecede rahatsız etmez. Üstelik en ufak rüzgarlardan bile faydalanmaya müsait bir yapısı vardır. Rüzgarlar kolayca çarşafın uçlarından girerek kadını ferahlatırlar.
Başını açan ve saçlarını gösteren bir kadın, muhataplarını saçlarına davet ediyor demektir. Onunla karşılaşan ilk kişi evvela saçlarına bakar. Vücudundaki diğer açık yerlerin durumu da böyledir.
Karşısındaki erkek, ne kadar namuslu ve nefsine hakim veya temiz kalpli (!) olursa olsun, önünde kendisini sergileyen bir kadın karşısında değişik şeyler düşünmekten kendini alıkoyamaz.
Gözü meşgul eden bu organlar bizim kadının asıl hüviyetine inmemizi, onun ruhunu, duygularını anımamızı engeller.
Kadın, gözümüzde şehvetleri tatminden başka bir işe yaramayan bir mahluk olarak basitleşir hatta hayvanlaşır.
Artık kadınla erkek arasındaki akli ve duygusal tüm bağlar kopmuş, kadın erkeğin bakışları altında yahut kollan arasında insanlıkla ilgili tüm değerlerini yitirmiş olur.
Akıl, ruh, duygu, düşünce, Allah, ahıret gibi değerler çiğnenip iş sadece şehveti tatmine döküldüğünde o kadın ve erkeğin bir hayvandan farkı ne olabilir. Maksadı sadece şehvetini tatmin etmek olan bir erkeğin nazarında kadının bedenî çekiciliğinin dışındaki diğer değer ve duygularının ne ehemmiyeti kalır.
işte erkeği bu adi duruma düşürecek olan kadının soyunması ve bedenini ortaya koyarken diğer tüm değerlerini geriye atmasıdır.
Örtülü bir kadının ise ilk bakışta insan olduğu göze çarpar. Onun çıplak kadında olduğu gibi erkekleri duygu ve düşüncelerinden insanî hasletlerinden uzaklaştırıp hayvani hislere götüren uzuvları görülmez.
Onu gören bir erkek, şehvetten ârî olarak insanlık üzerine düşünür. Böylece insan düşüncesinin ve ruhunun tekâmülü sağlanmış olur.
O halde hür olan açılan kadın mıdır yoksa kapanan kadın mı?
Açılan kadın erkeklerin gözleriyle dört bir yandan kuşatılır. O her an, kendisini şehvetle izleyen gözlerin tarassutu altındadır. Bu tarassut altında kadın çeşitli komplekslere kapılır. Şirin, sevimli veya asil ve vakur veya oynak ve tatlı görünmek için garip tavırlar takınabilir. Zamanla gülünç düşebilir. Kapalı kadın ise her tarafını örten çarşaf sayesinde gözlere muhatap olmaz. Onların ısrarlı bakışları karşısında tabiiyyetini yitirmez. Bilakis o, çevresine hakimdir. Vücudunun erkek bakışlarına arzedilen yeri pek az olduğu için beğenilme telâşesine düşmez. Kolaylıkla asil ve vakur hareket edebilir.
Kapalı kadın, duygu ve düşüncelerine, efkârına ve sözlerine hakim olmakla uğraşırken o, bu asil vecheden uzaklaşacak, saçlarının parlaklığı, vücudunun çekiciliği, gülüşünün şuhluğu ve jestlerinin orjinalliği ile uğraşacaktır.
O, açılarak hür olayım derken beğenilmek, alınmak ve kullanılmak için kendisini sergileyen basit bir eşya mevkiine düştüğünü anlamayacaktır.
İşte açılan kadınla kapanan kadın arasındaki asalet farkı burada meydana çıkar.
Kadın ve erkek karşıt cinslerdir. Birbirleriyle yakınlık kurmaya, ilişkide bulunmaya ihtiyaçları vardır.
islâmiyet bu ihtiyacı en iyi takdir eden bir dindir. Bu sebeple hristiyanlıktaki gibi cinsel ilişkiden soyutlanmış bir rahip ve rahibeler sınıfını yasaklar.
Erkek kadın ilişkisinin olması gerektiğini vurgular. Fakat bu ilişkilerin günlük oyalanmalardan çıkarak hayat boyunca düzenli ve sukûnetli bir şekilde yürümesi, ruhî ve psikolojik bozukluklara meydan vermemesi için belirli sınırlar koyar.
Hem erkek, birden dörde kadar kadınla ilişkide bulunma hakkına sahiptir. Bu ilişki bir anlık ve sadece şehevi olmayıp hayat boyunca, duygusal ve asilanedir.
Allah, kulunu yaratmış ve bu ölçüleri kendisine bildirmiştir. Böylece islâm toplumunda istikrarlı bir aile ve toplum düzeni oluşmuştur.
Şeytanın çağdaş askeri olan tağutlar ve sermaye sahipleri ise emellerine daha kolayca varabilmek için insanın bu zaafını kullanmışlardır.
Erkeğin kadına karşı bir eğilimi vardır. Müslüman erkek ona şer'i izin ölçüsünde yaklaşır ve kendisini tatmin eder. İnançsız erkek ise bu sınırı aşmak ve kadınla sorumsuzca ilişkide bulunmak ister.
Açık ve çıplak kadın erkeğin bu arzularını fazlasıyla tatmin eder. Normal, nefsine hakim olamayan bir insan hiç bir şey düşünmeksizin ona temayül eder.
Sermaye sahipleri onun bu zaafından istifade etmeyi çok iyi bilirler.
Piyasada, tüm boyutlarıyla kadını ambalaj resmi yapan her mal diğerlerine nazaran çok daha avantajlı olarak görünür, içinde yarı çıplak bir kadının tezgahtarlık yaptığı mağaza sihirli değnekler dokunulmuşcasına hareketlenir ve çalışmaya başlar.
Tüketim eşyalarında olduğu gibi basın yayın sektöründe de bu böyledir. Yer yer şehevi konulara değinen her eser kısa zamanda baskı tekrarlar, içinde çıplak kadın tasvirlerine, aşk sahnelerine yer veren kitaplar ısrarla aranır.
Bu, yavrusunu göstererek anaç güvercini yakalamak gibi adice bir avlanmadır.
Erkeğin kadına karşı olan ezeli zaafından yararlanılırken hiç bir savunucusu olmayan zavallı kadınlık insafsızca sömürülür.
İşte bu kapitalistler, kendilerine olağanüstü kâr sağlayan bu reklam usulünün meşru kalması için örtünmeyi öneren faaliyetlere süratle tepki gösterirler. Soyunan kadınları ödüllendirmekte bir an bile tereddüt etmezler.
Burada kadın vücudu ve erkeğin hisleri sömürülmektedir. Böylece açılmak isteyen daha doğrusu açılması kendisine bir zorunluluk gibi empoze edilen kadın şeytan ruhlu kişilerin ihtiraslarını tatmin uğrunda insani tekamüle gem vurulmasına alet edilir.
Açılınca hürleştiği zannına kapılan kadın esasında insanlığın sükutuna sebep olarak, bu iğrenç oyunun bedbaht bir piyonu olmaktadır. Bu, düşünen ve hisseden bir insanın asla yüklenemiyeceği ve şerefine yakıştıramayacağı adi bir zilletin
Sonuç olarak, acaba soyunmak kadının toplum içerisindeki değerini, ona olan saygıyı artırmış mıdır?
Evet, hakikaten de ilk basıkta görülen odur ki kadına olan ilgi çok daha artmıştır. Genç erkeklerimizle genç kızlarımız oldukça yakınlaşmış, aile toplantılarında artık haremlik ve selamlık problemi ortadan kaldırılarak kadın ve erkeklerin rahatça birbirlerini görebilmeleri mümkün kılınmıştır.
Bu hür karışım sonucu insanların diğer konularla ve sanat alanlarıyla alakası kesilmiş herkes, kadının cinsel özelliklerinden bahsetmeyle başlamıştır.
Resim ve heykelcilikten dışında her sanat kalkmış, her yeri kadının vücudu ve uzuvları kaplamıştır. Musiki ona olan hasreti terennüm etmeye başlamış, edebiyatçılar, onun boyutlarından sözetmeyi sanat edinmiş, gazeteler hep onunla ilgili haberleri basmaya, onun çıplak boy resimlerine tam sahifeler ayırmaya başlamışlardır.
Erkeklerin düşünce ve hayallerinden başka her şey silinmiş, televizyonda, gazete sahifelerinde ve romanlarda okudukları sahneleri gerçekleştirmekten başka bir şey düşünemez olmuşlardır.
Bu arada kadın hiç durmaksızın soyunmaya, erkekleri tahrik etmeye, onların iştahlarını açmaya devam etmiştir, insan bu tasvire baktığında, işte kadınlık zirve dönemini yaşıyor demekten kendisini alamıyor.
Fakat hakikat kadının hürriyetin zirvesinde oluşu değil, erkeğin onu sömürmenin zirvesinde oluşudur. Onun vücudundan her erkek her zaman yararlanabilmekte fakat buna mukabil ona hiçbir şey vermemektedirler.
Üstelik ona olan bu ilgi sadece genç ve güzel olduğu sürecedir. Biraz ihtiyarlayıp çirkinleştiğinde tamamen gözden düşmekte kimsesizliğe itilmektedirler. Bir zamanlar dünya güzeli olarak herkesin ilgilendiği kadınlar, ihtiyarlayıp güzelliklerini yitirdiklerinde köşelerinde yalnız başına sefalet içinde ölüp giderken kimse onların yüzne bakmamış, dertleriyle ilgilenmemiştir bile.
Demek ki bu çağda insanlığın ilgisi kadının başka hiç bir şeyine değil sadece vücudunadır. O da ancak eskiyip pörsüyünceye kadar.
Biz ise örtüyle kadına bu değerlerini öyle pervasızca ortaya sermemesini, şahsiyetini muhafaza etmesini ve erkekle kendi değeri bitinceye kadar değil hayat boyu aynı statüde sürecek bir birlik kurmasını tavsiye ediyoruz. İslâmî sistemde kadın ölünceye kadar kocasının hanımıdır. Kadına ilginin arttığı bu beşeri sistemde ise şehvetler tatmin edilinceye kadar!...
selam ve dua ile....
 

Bilge-Ýnsan

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
70
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
Ýstanbuldan
Değerli kardeşim paylaşım icin saol.
Okumadım:D ama bi yorum yapayım.
Örtünmek güzel bir şeydir :) vesselam.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Kardeşim yıllardır kadını cinsel obje olarak görmeyin diye yırtınan sonrada örtüye,örtünmeye,ve örtünene,saldıran feminist ve feminenlere güzel bir cevap olmuş tebrik ederim.Hep söylenir açık bir kadın tahrik unsurudur,tahrik olmadığını söyleyenler ya doğru söyleyen hadımlar,yada yalan söyleyen erkeklerdir.Ama kabul etmezler bunu.Şimdi bu sözler açık olan kardeşlerimizin tepkisini alacak ama gerçek bu kınayanın kınamasından korkarsak hak bildiğimizi söyleyemeyiz.sağlıcakla kalın
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
35
Konum
istanbul
ALLAH razı olsun çok güzel bi yazı bütün kadın arkadaşlarımızın okumasını tavsiye ediyorum..
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
örtünün atom ve uzay çağıyla,bilimle,insan sağlığıyla,insan psikolojisiyle,hürriyetle alakalı ipsiz sapsız gerekçelerle takılmamasından yana olanlara verilen en mükemmel cevap bu yazı...!

Rabbim razı olsun sizden bu paylasımınızdan dolayı..!selametle
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
ALINTI
Evvela şunu belirtelim ki çarşaf sanıldığı kadar kalın olmayıp bir mantodan ve bir ceketten çok daha ince ve hafiftir.
Şimdi şöyle düşünelim. Güneşin altında acaba, örtünen kadın mı daha çok terler, yoksa çıplak kadın mı?
Çıplak kadının vücudu güneş ışınlarının doğrudan doğruya muhatabıdır. Örtünen kadında ise güneş ışınları evvela örtüye çarparak tesirini kaybeder, daha sonra da zayıflamış olarak içeriye nüfuz eder.
Sıcaklık açısından ışınların ilk temas ettikleri yüzeyle ikinci yüzey arasında yüzde elliye varan büyük bir fark vardır.
Kandaki sorumuzu, güneşli bir havada acaba, açıkta olan mı çok terler, yoksa gölgelikte oturan mı diye de sorabiliriz. Bu ve öteki soru arasında ne şartları ne de sonuçlan bakımından hiç bir fark yoktur.
Hakikaten de çarşaflı kadın çıplak kadına oranla gölgede oturanın açıkta oturana oranındaki gibi çok az terler.
Çevrenizde ufak çaplı bir araştırma yaptığınızda kolu, başı ve bacağı açık kadınların terden su kesilmelerine karşın örtülü ve özellikle çarşaflı kadınların gayet rahat olduklarını tesbit edebilirsiniz.
Burada çarşaflı kadının mantolu kadına olan avantajı da iyice dikkati çekecektir. Birçok parçalardan oluşmuş elbiselerde terleyecek yer sayısı oldukça fazladır. Ayrıca, eşarbın bağlandığı, eteğin büzdürüldüğü tutma yerleri de tahammül edilemez derecede insanları rahatsız edecektir.
Çarşaf işe tüm bu sıkıntılardan azade, ideal bir elbisedir. Sıcağı altına geçirmez. Diğer elbiseler gibi vücutta bazı yerleri sıkarak anormal derecede rahatsız etmez. Üstelik en ufak rüzgarlardan bile faydalanmaya müsait bir yapısı vardır. Rüzgarlar kolayca çarşafın uçlarından girerek kadını ferahlatırlar.
Başını açan ve saçlarını gösteren bir kadın, muhataplarını saçlarına davet ediyor demektir. Onunla karşılaşan ilk kişi evvela saçlarına bakar. Vücudundaki diğer açık yerlerin durumu da böyledir.
Karşısındaki erkek, ne kadar namuslu ve nefsine hakim veya temiz kalpli (!) olursa olsun, önünde kendisini sergileyen bir kadın karşısında değişik şeyler düşünmekten kendini alıkoyamaz.
Gözü meşgul eden bu organlar bizim kadının asıl hüviyetine inmemizi, onun ruhunu, duygularını anımamızı engeller.


Yazıyı ilk okuduğumda gözümden bir şeyin kaçtığını fark ettim.Müslümanlar hikmet'e mi tabi olacak yoksa illetemi?Neden günümüz müslümanı inançlarını savunurken hikmet hamuru ile yoğurarak illeti soft hale getirmeye uğraşır.İlleti şirinleştirme çabası nasıl bir kompleksin ürünüdür? Aslolan illete(Yani hakiki sebebe)Kayıtsız şartsız teslim olmak değilmidir? Örtünmedeki salt gaye hikmetleri gözönüne almadan,sadece ve sadece Rabbimizin emri olduğu için boyun eğme gereği değilmidir.Hikmetler illete bahşedilmiş lutuflar değilmidir? Bu yaklaşım, hikmetini çözemediğimiz emirlere karşı akli sorguları ve mantıksal yaklaşımı doğurmazmı ?Anladınız siz onu.Dua ile
 
S

sedize

Guest
Islâm’da örtünme

TESSETTÜR(ÖRTÜNME)


Tesettür, Islâm'a inanisin ve müslümanca düsünüsün simgesidir. Müslüman kadinin ilk baslikta anlasilabilen tek
ayirici vasfidir. Ehemmiyetine binaen bu konuda müslümanlarin hassasiyeti, kafirlerime telasesi oldukça
büyüktür.
Onlar, vargüçleriyle örtüyü ve hicabi müslüman kadinin elinden çekip almanin yollarını arastirirlar. Çünkü,
müslüman kadinini örtüsünden uzaklastirmak, Onu dininden uzaklastirmanin ilk ve en mühim adimidir. Bu
noktada basarili olundugunda, yani her ne sebeple olursa olsun bir kadin tesettürü ihmal edecek kadar
bilinçsizlestirildiginde artik onun islimi bir kisiliginden söz etmek mümkün degildir. Artik onun iplerini ellerine
geçirmis sayilabilirler. Hürriyet, ilericilik, moda ve benzeri isimler altinda dilenilen yöne sürülebilir, dilenilen
sekilde sömürülebilir.
19. yüzyildan itibaren yeryüzündeki maddi hakimiyet, mekanik buluslari ve ortaçag saplantilarindan siyrilip
kismi de olsa uyanisa geçmeleri sebebiyle Avrupalilarin eline geçmisti. 20. asra girerken Avrupalilar,
müslümanlari degerlerinden uzaklastirirken bu avantajlarindan bol bol yararlandilar. Kendi teknolojik
üstünlükleri karsisinda müslümanlarin geri kalmisligini fikri tahakkümleri esnasinda bol bol sömürdüler. Bir
müslüman kalkip da kalbindeki imanla ve kafasindaki mantigiyla Islâmi esastan müdâfaaya kalkistiginda hemen
onu gericilik ve yobazlikla itham ettiler, islâm'i Islâm toplumunun su anki geri kalmisliginin tek sebebi olarak
gösterdiler. Gerilemenin asil sebebinin islâm'in icraat sahasindan uzaklastirilmasi ve müslümanlarin Islâmi
esaslari yasamamasi oldugunu tüm güçleriyle gözlerden uzak tuttular.
Tabi bu taarruzdan tesettür de nasibini aldi. Batililarin telkinleriyle, basörtüsü gericiligin alameti olarak
görülmeye daha dogrusu itham edilmeye baslandi. Basörtülü bacilarimiz, zekalari, çalisma kapasiteleri ve
ahlâklari ne olursa olsun egitim müesseselerinden uzaklastirildilar. Onlari, çagdisilikla ve çöl kanunlarina
uymakla itham etti'er. Bu yol anlasildigi üzere, örtünü kötülenmesi için hiç de mantikla bir yol degildi. Fakat,
Avrupa'nin teknolojisi önünde aklini uçurarak sosyal olaylara bakis açisi daralan insan, ideal olarak yasanmis
da olsa mazideki bir vakiaya bakmaktansa hazir önündeki göz kamastinci kâgit kalelere bakmayi daha
gerçekçi buluyordu. Avrupalilari dogrulamanin hakikate daha yakin oldugunu zannediyordu.
20. yüzyila geçerken göz kamastirici medeniyetleri saysinde Avrupalilarin Islâm alemi üzerindeki fikri, siyasi ve
ekonomik hakimiyetleri tamamlanmis oldu. Batililar islâm topraklan üzerinde bu derece söz sahibi olunca artik
maskelerini gizlemeye gerek kalmadigini gördüler. Çünkü bu topraklarda idareyi ele alan kuklalari aldiklari
emirlerin toplum yapisiyla uyusup uyusmadigini kontrole hiç gerek duymadan tam bir teslimiyetle tatbik
ediyorlardi. Böylece halkinin büyük çogunlugunun müslüman olmasina ragmen bu topraklarda Islâm'in
yasanmasi resmen yasaklanmis oluyordu.
Batililar islâm topraklarina girerlerken hürriyet, esitlik, cumhuriyet ve laiklik gibi parlak sloganlarla gelmislerdi.
Fakat son polisiye tedbirleri bu sloganlarin ruhuna kökten tezat teskil ediyordu. Hakki alinan hak sahibleri bu
sefer müslümanlar oldugu için bu sloganlar kolaylikla saptirildi. Adalet tereddütsüz hasir alti edildi. Laikligin var
oldugu bir devlette dini inanç ve yasayislarin anayasa garantisinde olmasi gerekirken dini inanislarini devam
ettirmek isteyen müslümanlar dogrudan kanunlarin takibatina maruz kaldilar.
Fakat bu oyun da hayatiyetini fazla devam ettirmedi. Islâmi uyanis kâfirlerin tahmin edemiyeceginden çok daha
büyük adimlarla yol aliyordu.
Bu sefer Islâmi yorumlamak suretiyle onun hükümlerini zevale ugratmak, müslümanlarin onun sinirlarina olan
hürmetlerini ortadan kaldirmak istediler, önce sahte din adamlarini sonra da devlet mekanizmasinda yetki ve
otorite sahibi olanlari konusturarak islâm'in yasakladigi seyleri serbest ilan etmeye, tesvik ettigi seyleri ise
horlamaya basladilar. Bu serbest birakma ve horlama olayini da hiç bir kural gözetmeksizin arzularina göre
tevil ettikleri Islâmi naslara dayandirmayi ihmal etmediler.
Fakat unuttuklari mühim bir sey vardi, islâm, esaslari kutsal konsüllerde kararlastirilan, beseri karaktere göre
sekillenen bir din degildi. Onun hükümlerini koyma yetkisi yalnizca ALLAH'a aitti. ALLAH ise hiç bir zaman zail
olmayan beser üstü bir kuvvetti. Müslümanlar O'nun emirlerini her an hevalarina uymalari mümkün olan
insanlardan degil, teblig edildigi günden beri tek kelimesi degistirilemeyen ve ALLAH kelami olusunda katiyyetle
süphe bulunmayan Kur'ân'dan aliyorlardi.
Simdi meseleyi konumuz sinirlarina indirgeyerek soralım Acaba teknolojik geriligimizin suçlusu kadinimizin Ilahi emir geregince tesettüre uymasi, vücudunu örtmesi
midir?
Mevcut devlet sisteminde kanunlara göre tesettürün yasaklanmasi mümkün müdür? Tesettürü kendilerine
hedef alan bu fertlerin laiklik, cumhuriyet, fikir hürriyeti ve adalet temelleri üzerine kurulan kanun nazarinda
durumlari nedir?
Islâm kaynaklarinda tesettür, örtünme ne sekilde zikredilmistir? Kati bir emir olarak mi, yoksa uygulanip
uygulanmamasi gönüllere birakilmis basit bir tavsiye olarak mi?
islâm'in ruhuna aykiri oldgu halde onun kanunlarini düzenlemeye yeltenen Tagutlarin hükmü nedir?
Iste bu ve benzeri sorular ve mantikli düsünüsün verdigi cevaplar, kitabimizin birinci bölümünü teskil
edecektir.slm ve dua ile…


CAFER TAYYAR(DOKUNMAYIN BACIMA)
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Islâm’da örtünme

Bir savaş sonrasında Ümmü Hallâd isminde bir kadın Hz. Peygamber'in (s.a.v) yanına geldi. Yüzü dahil her tarafı kapalıydı. Savaşa giden çocuğunu soruyordu. Çocuğu şehid olmuştu. Haberini alınca, edebini ve halini hiç bozmadı. Ashaptan biri kadının bu haline şaşırdı ve kadına,
"Allah Resûlü'ne gelmiş şehid düşen çocuğundan bu halde haber mi soruyorsun?" dedi. Bunu duyan kadın,
"Çocuğumu kaybettiysem hayâmı da kaybetmedim ya!" dedi.
(Ebû Davud, Cihâd, 8)


Örtünme Nedir?
Dinimizde erkeğin ve kadının avret yerlerini örtmesi konusu tartışma götürmeyecek derecede açık, kesin ve şekli bilirli bir hükümdür. Fakat son zamanlarda değişik sebeplerle tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Biz de bu konudaki şüpheleri gidermek için bu temel farzın ne olduğunu değişik yönleri ile ele alacağız.

Örtünme Farz Bir Emirdir
Avret yerlerini örtmek farzdır. Bu konudaki ilâhî emir kesindir. Bu emir her mümine verilmiştir ve kıyamete kadar geçerlidir. Yüce Allah namaz gibi örtünmeyi de kesin hükme bağlamış, bunu insanların keyfine ve tercihine bırakmamıştır. Örtünme şekli, şahsa ve duruma göre az çok değişse de hüküm değişmez. Böyle olması rahmettir. O, aynı zamanda örtünmenin bir insan, aile ve cemiyet için ne kadar gerekli olduğunu da göstermektedir.

Akıllı olup bulûğa eren her erkek ve kadın emredilen yerlerini örtmekle yükümlüdür. Erkek ve kadına göre avret bölgelerinin nereler olduğu aşağıda açıklanacaktır.

Örtünme, Kur'an ve Sünnet’te açıkça emredilmiş, kimlerin ne zaman, nerede, ne şekilde örtüneceği bildirilmiştir. Bütün İslâm âlimleri örtünmenin farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.

Örtü âyeti indikten sonra bütün müslüman kadınlar bu emri istenen şekilde uygulamaya başlamışlardır. Son asır hariç, hiçbir devirde müslüman kadının örtünmesi tartışma konusu yapılmamıştır.

Örtünme bir âdet değil ibadettir. Âdet olduğu için örtünenler de vardır. Fakat her mümin kadın, örtünün yüce Allah'ın emri olduğunu bilerek örtünmeli, böylece âdeti ibadete çevirmelidir.

Kur'an ve Sünnet’te örtü için ölçüler verilmiş fakat tek tip kıyâfet belirlenmemiştir. Bunun için her kadın, verilen ölçülere uymak şartıyla maddî imkânına, iş durumuna, iklim ve çevre şartlarına göre bu emri yerine getirebilir.

Yüce Allah erkeklere şu emri vermiştir:

"Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir." (Nûr 24/30)

Yüce Allah kadınlara da şöyle emretmiştir:

"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Görülmesi tabii olan yerler hariç ziynet yerlerini açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynet yerlerini izin verilenler dışında kimseye göstermesinler. Bir de ayak bileklerine taktıkları gizli süsler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, (önceki kusurlarınızdan dolayı) hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olursunuz." Nûr 24/31

Elmalılı Hamdi Yazır (rah) meşhur tefsirinde der ki:

“Bu âyette emredilen şudur: Kadınlar başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını ve göğüslerini açık tutmayıp anlatıldığı gibi güzelce örtünsünler. Bunun için onu temin edecek baş örtüsü kullansınlar. Cahiliye (İslâm öncesi) kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerini bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açık olurdu, ziynetleri görünürdü.

İslâm önce açıklığı yasaklamıştır. Sonra, kadınların başlarını örtüp başörtülerini yanları ve göğüsleri üzerine sarkıtmasını emretmiştir. Böylece sadece tesettürün farz oluşu değil, aynı zamanda onun ne şekilde olacağı da gösterilmiştir. Kadın edep ve nezaketinin en güzel ifadesi bundadır.”

Kadınlara örtüyü emreden ikinci âyet şudur:

"Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, evlerinin dışına çıkarken cilbâblarını (dış elbiselerini) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir." Ahzâb 33/59

Cilbâb, bütün bedeni örten elbiseye denir. Kadınların vücutlarını tamamen örttükleri her türlü elbise cilbâb yerine geçer.
Örtünmenin farz olduğu ikinci yer mescid ve namazdır. Bu konuda âyette şöyle buyrulmuştur:

"Ey âdemoğulları! Her mescide (namaza) gelişte elbiselerinizi giyin (avret yerlerinizi örtün)." A‘râf 7/31

Âyetteki hüküm, Kâbe'de yapılan tavafı ve namaz için mescide gelmeyi de içine alır. Buradaki ziynetten maksadın "elbise ve giysi" olduğu belirtilmiştir. Böylece İslâm namaz ve tavaf gibi ibadetlerde avret yerlerinin örtülmesinin farz olduğunu bildirmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) örtünme ile ilgili âyetlerin tefsirini yapmış ve onların nasıl uygulanacağını göstermiştir. Bu konuda çeşitli hadisler vardır. Biz ikisini nakledeceğiz:

Hz. Âişe (r.ah) anlatır:

Bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Resûlullah'ın (s.a.s) huzuruna girmişti, Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:

"Ey Esmâ! Kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu yüzü ve elleri hariç diğer yerlerinin görülmesi helâl değildir." Ebû Davud, Libâs, 31.

Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

"Allah Teâlâ erginlik çağına girmiş bir kadının namazını başörtüsüz kabul etmez." Ebû Davud, Salât, 84.

Örtünmenin Hedefi

Örtünmeden maksat edeptir. Edebin hedefi insanı terbiye etmek ve ona şeref vermektir. Örtü ve edep içindeki insan sürekli ibadet halindedir, rahmet altındadır; kulluk yapmaktadır ve sevap almaktadır. Edepli insan hem günahlardan korunur hem de ateşten. Sonuç yüce Allah'ın rızâsıdır. Onun bir kulundan razı olmasından daha büyük hangi saâdet vardır?

İnsandaki edep ve hayâ duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak mümin erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi yüce Allah'ın rızâsını kazanmaktır. Çünkü Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri emreden yüce Allah ibadetin içinde ve dışında örtünmenin şekil ve sınırlarını da belirlemiştir.

Bazıları, örf ve âdetinden dolayı örtünür. Örtünmenin yüce Allah’ın farz bir emri olduğunu bilmez. Bu kadınlar örtünün farz olduğunu bilip bundan sonra Allah’ın emrini yerine getirmek için örtünmeye devam etmelidir.

Bazıları örtüyü bir süslenme aracı olarak kullanırlar. Değişik desen ve modellerdeki kıyâfetlerle kendilerini daha cazip bir hale getirir, dikkat çeker, çekmek isterler. Bu yanlıştır. Helâl değildir.

Örtünmenin ibadet olması için şunlara dikkat etmelidir:

1. Örtünme ile yüce yaratıcının emrine yerine getirmeye niyet etmeli ve O'nun rızâsı için giyilmelidir.
2. Örtü dinimizin öğrettiği ölçülerde olmalıdır.

Kadın örtünmekle ayrıca kocasının hakkını koruduğunu, nikâh akdine vefa gösterdiğini ve böylece büyük bir hayır yaparak sevap aldığını bilmelidir.

Örtünme İşinde Kocaya Düşen Sorumluluk

Evli kadınların örtünmesinden başlarındaki kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden de birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesiyle yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur. Âyette şöyle buyrulur:

"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun." Tahrîm 66/6.

Ateşten korumanın ancak iman ve edeple olacağı bildirilmiştir.

Şu hadislerin uyarısı da önemlidir:

"Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır. Kadın da kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur." Buhârî, Ahkâm, 1.

"Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır." Müslim, Sıyâm, 182.


Örtünme Emanettir

Her farz gibi örtü de yüce Allah'ın bir emanetidir. Kadın ve erkeğe örtüyü yüce Allah emanet etmiştir. Onu koruyanı Allah dünyada fitneden, âhirette ateşten korur. Onu ihmal eden hesaba çekilir ve kendisine, "Niçin avret yerlerini yabancıların yanında açtın?" diye sorulur. Bunun hesabını vermek kolay değildir.
Namus, erkek ve kadın için imandan sonra en büyük emanettir.

Mümin namusunu korumak için can verse şehid olur; cenneti bulur. Kadın kocasının, koca da kadınının namusudur. Biri diğeri için elbise yapılmıştır. Birbirlerini örterler, süslerler, korurlar, tamamlarlar.

Tedavi gibi bir zaruret yokken evinin dışında, yabancıların yanında örtüsünü çıkaran bir kadın, iki kimseye vefasızlık yapmış olur. Biri vücudun sahibi yüce Allah, diğeri de nikâh emanetini taşıyan kocası. Sonra bu kadın kendisi başta olmak üzere herkese zarar vermiş olur.

Koca medeniyet zannedip kadınından örtü perdesini açmasını istese bile kadın Allah için açmamalıdır. Allah korusun, şeytana uyulup örtü açılırsa ortaya güzellikler değil, bir sürü çirkinlikler çıkar. Yüce yaratıcımız bu konuda hepimizi şöyle uyarmaktadır:

"Ey âdemoğulları! Sakın şeytan ilk anne babanız Havva ile Âdem'e yaptığı gibi (haram şeyleri süsleyerek) sizi de fitneye düşürmesin. Şeytan onların ayıp yerlerini göstermek için elbiselerini çıkartıp cennetten çıkmalarına sebep oldu." A‘râf 7/27.

"Ey âdemoğulları! Sizin için çirkin yerlerinizi örtecek ve giyip süsleneceğiniz elbiseler yarattık. (Onlarla örtünün. Şunu da unutmayın ki) takvâ elbisesi daha hayırlıdır." A‘râf 7/26.

Örtünme Emniyettir

Örtü bir emniyettir. Örtüyü giyen de gören de emniyette olur. Örtülü bir kadınla karşılaşan kimsenin gözü ve gönlü haramdan korunur. Örtünen de vebalden kurtulur. Bir kötü işi yapmamak gibi ona sebep olmamak da farzdır. Dinimiz, kötü işlerden önce ona giden yolları da kapatmıştır. Bunun için zina gibi en çirkin işe düşülmesin diye, bir sürü tedbir almıştır. Bunların başında örtünme gelmektedir.

Örtünen kadın önce kendisini koruma altına almış olur. Sonra kendisine bakan yabancı kimseyi nefsinin vesvesesinden ve kötü düşüncelerinden kurtarır. Bu durumda şeytan istese de kalbi bozmaya yol bulamaz. Böylece örtü, harama karşı bir siper olur. Onu giyen sevap aldığı gibi, örtüye hürmet eden de sevap alır.

Örtü hem güzelliği hem de çirkinliği örter. Örtü ile kadın güzelliğin âfetinden korunduğu gibi, çirkinliğin de ezikliğinden kurtulur.

Örtü ile kadınlar arasında zengin-fakir, zayıf-şişman, kültürlü-kültürsüz ayırımı ortadan kalkar; herkes sade bir örtü içinde müslüman kadın olarak tanınır. Böylece zengin gözüküp şımarma ve fakir bilinip utanma tehlikesi olmaz.

Mümin için kalp Cenâb-ı Hakk'ın nazar ettiği özel bir mahaldir. Orası ilâhî aşkın bulunduğu, tadıldığı ve meyvelerinin alındığı yerdir. Bunun için devamlı temiz ve huzurlu olması gerekir. Yoksa yüce aşk tadılamaz; insan ağzına koyduğu aş tadıyla kalır.

Velîlerden Şiblî hazretlerine (k.s), "Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınlar" âyetinin mânası nedir?" diye sorulduğunda şöyle demiştir:

"Bunun mânası şudur: Onlara söyle; baş gözlerini haramdan, kalp gözlerini de Allah'tan gayri şeylerden çeksinler."

Göz gönüle açılan bir penceredir. Kalp ehli için göz ve bakışlar çok önemlidir. Yüce Allah'a âşık bir mümin için en önemli iş gönlünü ve gözünü haramdan korumaktır. Dünya ehli bunu anlamaz.

Şeytanın erkeğe karşı en birinci silâhı kadındır; avlamak istediğini onunla vurur. Şeytan örtü içindeki kadınla hedefine kolay ulaşamaz. Bunu bilir ve kadını örten elbiseyi çıkartmak için bin türlü vesvese verir. Bunu tek olarak başaramazsa, insan şeytanlarından yardım ister. Bunun için yüce Peygamberimiz (s.a.v) kadınları şöyle uyarmıştır:

"Kadın örtülmesi gereken bir varlıktır. Kadın dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker (onu günaha nasıl alet edeceğini hesap eder)." Tirmizî, Radâ, 18.

Bazıları, örtünen kadınların içinde nice kötü kadınların bulunduğunu, örtünün onlara bir fayda vermediğini söyler. Böyle kadınlar bulunabilir. Örtü ona bir fayda vermese de ona bakan ve örtülü olduğu için haramdan korunan kimselere fayda verir. Örtülü olup kötülük niyetinde olan bir kadın ancak onu yakından tanıyanlara ve kendisi gibi kötülük peşinde olanlara zarar verir.

Ancak iyi niyetli bir kadın açık olsa ve bu şekilde dışarı çıksa, hiç kimseye zarar verme derdi de olmasa, o bu pozisyonu ile kendisine kötü niyetle bakana zarar verir, kötü niyetli olana kapı açmış olur. Kendisi hiç harama bulaşmadan evine dönse bile, kendisine kötü niyetle bakıp harama düşen bir sürü insan bulunur. Sebebi de bu kadın olur.
Bu nedenle örtü, kadın ve erkek için her yönden emniyettir. O, iyilere de kötülere de fayda verir. Yüce Allah örtünmenin faydasını anlatırken şöyle buyurmuştur:
"Mümin kadınlara söyle örtünsünler; çünkü bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur." Ahzâb 33/59.


Örtünme Dinî Bir Alâmettir

Allah için giyilen örtü kalpteki imanın ve edebin alâmetidir. Bunun için örtüye bürünen mümin kadın bu iman ve edebi korumak için elinden geleni yapmalıdır.
Kur'an ve Sünnet’e göre yapılan örtünme İslâm dininin alâmetidir. müslüman kadın örtüsü ile tanınır, bilinir ve ona göre tavır alınır. Bu örtü, bütün müminlerin ortak emanetidir. Örtüyü giyen de onu gören de örtüye dinin öğrettiği edebe göre davranmalıdır. Örtüyü dünya menfaatleri için kullananlar ve onun şerefini zedeleyenler mesul olurlar.

İnsanı hayvandan ayıran en önemli farklardan biri de utanmadır. Buna hayâ denir. Hayâ kadının en kıymetli sermayesi ve en güzel süsüdür. Bir kadın hayâsını korumak için hayatını verse değer; çünkü hayâ gidince elde etten ve kemikten başka bir şey kalmaz.
Örtü edebe, edep cennete götürür. Yüce Allah örtüsünü ve edebini koruyan erkeklerle kadınlara affını, cennetini ve cemâlini müjdelemiştir. Ahzâb 33/35.
Bu müjdeye ulaşanlara ne mutlu!


Örtünmenin Sınırı

Örtünmenin amacı bakılması haram olan yerleri kapatmaktır. Bu yerler kadınlarda el ve yüz dışında bütün bedenidir. Zor durumda ayaklar için de ruhsat vardır. Kadın namazda veya yabancı erkeklerin yanında eli ve yüzü hariç bütün bedenini örtmelidir. Örtü altından sarkan saçların da örtülmesi gerekir.

Başın yüz kısmı hariç, diğer bütün yerleri örtülmelidir. İç elbise üzerine giyilen dış örtü ayak topuklarına kadar inmelidir. Kollar da el bileklerine kadar kapalı olmalıdır.
El ve yüzün namazda ve namaz dışında örtülmesi gerekmez. Ayaklar için de ruhsat vardır fakat zaruret yoksa örtülmesi daha güzeldir. Ayakların açık kalması hacetten kaynaklanınca, bir günah olmaz.

Nitekim, "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar" Nûr 24/31. âyetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ifadesiyle bedenden bazı yerlerin açık kalabileceğine işaret edilmiştir.

Âyetlerdeki emre bakılınca örtünmede kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne salınan baş örtüsü; ikincisi ise dış giysidir.


Dış giysi de iki şekilde olabilir:

1. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça giysi.
2. Baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi.

Örtünmenin gayesi, avret yerlerini örterek kendini ve karşıdakini haramdan korumaktır. Bunun için önemli olan giyilen elbiselerin parçası değil, özelliğidir. Şimdi bu özellikleri kısaca açıklayacağız.


Kadının Elbisesinde Ölçü

Elbise İnce ve Dar Olmamalı

Kadının dış elbisesinin sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek derecede ince olan giysi ile kadın örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz geçerli olmaz ve bununla örtünme gerçekleşmez. Eğer giysi kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa, bu çirkin görülmekle birlikte namaz geçerli olur. Şâfiîler’e göre vücut hatlarını belli eden böyle bir dar giysi ile namaz kılmak kadınlar için mekruhtur, erkeklerin de dar giysiyi terketmesi daha uygundur.

Kadın buna dikkat etmelidir. Giysinin geniş ve altını göstermeyen nitelikte olması gereklidir. Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ'nın (r. ah) ince giysilerle Peygamber Efendimiz’in yanına gelince Allah Resûlü ondan yüz çevirerek onu şöyle uyarmıştır:

"Bir kadın erginlik çağına girdiğinde onun elleri ve yüzü dışında bir yerinin yabancı erkeklerin yanında açması helâl olmaz." Ebû Davud, Libâs, 31

Hz. Peygamber'e (s.a.v) Mısır yapımı bir elbise hediye edilmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) onu Hz. Üsâme'ye (r.a) verdi. O da hanımına verdi. Resûlullah (s.a.v) elbiseyi Hz. Üsâme'nin üzerinde göremeyince, ne yaptığını sordu; o da hanımına verdiğini söyledi. O zaman Hz. Peygamber (s.a.v),

"Eşine söyle, altına bir gömlek giysin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım" Ahmed, Müsned, 5/205. buyurdu. Zira elbisenin kumaşı sık dokunmuş olmakla birlikte altını belli edecek derecede ince idi.

Âlimler bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir:

"Bu hadise göre, kadınların bedenlerini vücut hatları belli olmayacak şekilde bir giysi ile örtmeleri gerekir. Avret yerini örtmek için bu şarttır. Giysinin altına ayrıca bir gömlek giyilmesinin emredilmesi, onun ince olması ve vücut hatlarını göstermesi yüzündendir."

Şu hadis-i şerif de ince elbisenin tehlikesini haber vermektedir:

"Ümmetimin son dönemlerinde öyle kadınlar çıkar ki onlar görünürde giyinmişlerdir, fakat (elbiselerinin inceliği, darlığı ve kısalığından) çıplak hükmündedirler. Onlar saçlarını toplayıp öyle şekil verirler ki başları deve hörgücüne benzer. Onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile alamazlar." Müslim, Libâs, 125.


Baş Örtüsünde Ölçü

Baş örtüsü, başı tamamen örtmelidir. Bu örtü, kadının bütün saçlarını, boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek şekilde olmalıdır.
Başa örtülen şeyin maddesi ve şekli kadının maddî durumuna, yaşadığı iklime, alıştığı örfe ve çalıştığı işe göre değişik olabilir. Maksat, örtülmesi gereken yerleri örtmektir.
Başörtüsünde dikkat edilecek bir önemli husus, kadının saç şeklini ve modelini belli etmemesidir. Hz. Peygamber (s.a.v), bazı kadınların başlarını örttüğü halde, örtü altındaki saçlarına verdikleri tuhaf şekiller yüzünden lânete uğradıklarını, Ahmed, Müsned, 2/223. bu şekilde kıldıkları namazların bile kabul edilmediğini haber vermiştir. Bezzâr, Müsned, nr. 3015.

Hz. Âişe'nin (r.ah) huzuruna altını gösteren ince başörtülü bir gelin getirilmişti. Onu şöyle uyardı:

"Nûr sûresine inanan bir kadın bunu örtünmez."

Başa örtülen şey, sırf erkeklere ait bir giysi olmamalıdır. Bir de diğer bâtıl din veya görüşlerin özel alâmeti olan giysilerden sakınmalıdır.

Örtü ile de güzellik gösterisinde bulunmak, dikkat çekmek ve şehveti tahrik etmek mümkündür. Hatta kadın bazan cazibeli bir örtü içinde daha dikkat çekici olabilir. Örtü bunlara alet edilmemelidir.

Örtü bir ibadettir. İbâdet Allah rızâsı için yapılmalıdır. Örtü edebince yapılırsa ibadet olur; yoksa âfete dönüşür.
Bir kadının kötü niyetli de olsa örtülü olması, iyi niyeti olup açık gezmesinden daha hayırlıdır.

Semerkand Araştırma Merkezi
CUMA SOHBETLERİ
Semerkand Yayınevi nin Büyük Katkılarıyla


Tüm Hakları Saklıdır Kaynak Belirtilmek Suretiyle

Yayınlanabilir veya Kullanılabilir...

www.menzil.net

[email protected]

Not: Her mailiniz titizlikle değerlendiriliyor. Hepsine cevap veremeyebiliyoruz. Hakkınızı helal edin...
Bu bölüme Kurban Bayramı sonuna kadar abilerimizin aşırı yoğunluğundan dolayı ara veriyoruz.
Bu son bölüm bir kardeşimizin maili üzerine hazırlanmıştır.
Kendisinin mailine ulaşamadığımız için cevap veremedik.
İnşaAllah Hayırlara vesile olur.
 

akgün

New member
Katılım
24 Eki 2007
Mesajlar
68
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
55
Konum
istanbul
Sahabe Hanımların Örtünme Hassasiyeti;

Yaz mevsimi, kimileri için açılıp saçılma mevsimi olarak algılanıyor. Ama yine

bazı hanımlar, Allah'ın tesettür emri gereği, yakıcı sıcaktan tesettürün serin

iklimine koşacaklar. Ve bu esnada bitmeyen tesettür tartışması, yine bütün

hızıyla devam edecek.

Merak edenler için kısaca örtünmenin nereden çıktığını hatırlatmakta faydalar

vardır.

Müslüman kadınlara örtünme emri, Hicrî 4. yılda (Miladî 624) Zilkâde ayında

farz kılındı. Tesettür ayetleri inzal olunca, Peygamberimiz, tesettür ayetini

sahabeye bildirdi. Sahabeler tesettür emrini evlerindeki kadınlarına,

kızlarına ilettiler. Ve Müslüman kadınlar evlerinde buldukları kumaş

parçalarına örtü yaparak büründüler.
O dönemde müslüman kadınların tesettüre nasıl sarıldığını Hz. Aişe validemiz

şöyle anlatıyor:

"Vallahi ben, Allah'ın kitabı Kur'an’ı tasdik, onun indirdiğine iman

bakımından Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur Suresi’ndeki

örtünme ayeti inince, erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri

okumağa başladılar. Herkes bu emirleri zevcesine, kızına, hemşiresine ve bütün

yakınlarına okuyordu. Kadınlardan hiçbiri istisna edilmemek şartıyla Allah'ın

Kur'an’ında indirdiği emirlere uyarak, yünden ve pamukludan mamül örtülerine

büründüler. Ve sabah namazında Rasûlullah'ın arkasında, örtülerine bürünerek

namaz kıldılar ." (Buhari, Tefsirüs Süre 24-12)

İşte, Peygamberimiz döneminden, Kıyamet gününe kadar devam edecek örtünme

emri, böylece müslümanların hayâtlarına girmiş oluyordu. Bu yüce örtünme

nimeti, fasıklar ve inkârcılar istemese dahi, müslüman kadınlarca şerefle

sürdürülecek ve kıyamete kadar yaşatılacaktır.

Örtünme Allah’ın Açık Emridir

Bazı art niyetliler ne derlerse desinler, müslüman hanım Allah'ın emri olduğu

için örtünür. İşte, bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurur:

"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış

elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine

sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayan ve çok

merhamet edendir." (33/Ahzâb, 59).

"(Ey Muhammed) Mü'min kadınlara söyle; gözlerini şehvetli bakışlardan

sakınsınlar, cinsel organlarını harama bulaştırmaktan korusunlar, (açmaksızın)

görülmesi zaruri olanlar hariç süslerini göstermesinler, baş örtülerini

yanlarına sarkıtsınlar.

“Süslerini; (tabiî ve sun'i güzelliklerini) kocalarından babalarından veya

kocalarının babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından

veya kendi kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kadınlarından

veya kızkardeşlerinin oğullarından veya sahip oldukları (cariyeleri)nden veya

cinsî iktidarı olmayan hizmetçilerinden veya kadınların mahrem yerlerini henüz

anlayacak çağda olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri

süslerini başkalarına bildirmek için ayaklarını da vurmasınlar. Ey Mü'minler!

Hepiniz Allah'a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz." (Nur Suresi, ayet:31)

Örtünmeyle ilgili hadîs-i şeriflerden bir tanesini sizlere arz etmek isteriz.
Peygamber Efendimiz (sav) de aşağıda sunacağımız hadîs-i şeriflerinde müslüman

hanımları hâyâ ve iman timsali tesettüre davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

"Ebu Bekir (ra) kızı olan Esmâ (r.anha) üzerinde ince elbiseler bulunduğu

halde, Rasûlullah'ın yanına geldi. Rasûlullah hemen yüzünü ondan başka bir

yana çevirdi ve ‘Ya Esma! Bir kadın hayız (görecek çağ)a ulaştığında, şundan

ve şundan başka (bir yerinin) görülmesi iyi olmaz." Buyurarak, yüzüne ve iki

eline işaret etti.” (Ebu Davut, C.4 s. 62)

Yukarda verdiğimiz ayet ve hadisler, 1400 küsür yıllık bir uygulama olan

tesettürün müslümanlar için bir farz olduğunu ortaya koymaktadır. Örtünme

kulluğun gereği bir ibadettir, namaz ve oruç gibi bir farzdır.

Bu ayetlerden yola çıkarak, örtünme dört mezhepte de farz kabul edilmiştir.

Kadınların kadınlara ve mahremlerine, yani aralarında devamlı evlenme engeli

bulunan erkek akrabasına karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiîler’e göre erkeğin

erkeğe karşı avret yeri gibidir.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ağırlıklı görüş, kadının mahremi erkekler

yanında el, yüz, baş, boyun, kol, ayak ve baldır hariç, bütün vücudunun avret

olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir.

Kadının yabancı erkekler, yani mahremi olmayan erkekler karşısında avret yeri

yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu Hanefî mezhebinin görüşü olup

diğer fıkıh mezheplerine göre kadının ayakları da avrettir.

Bunun için müslüman hanımlar Allah'ın rızasını kazanmak ve O'nun bu farz

emrini yerine getirmek için örtünürler. Herhangi bir görüşe bir tepki olarak

örtünmezler, ya da "Efendim, önceden kadınların saçları yemeğin içine

dökülüyormuş da, yemeğin içine dökülmesin diye örtünmüşlermiş” gibi saçma

iddia ve hezeyanlar için örtünmezler.



Örtünmenin Faydaları

•Örtünmenin sayılamayacak kadar yararları vardır. Başta Allah'ın emri olduğu

için örtünme emrine yerine getiren müslümanlar hanımlar Allah'ın rızasını

kazanmaktadırlar.

•Yine, yukarda da yer verdiğimiz Ahzab süresinin 59. ayetinde tesettür emrine

uyarak, güzelliklerini gizleyen müslüman hanımlar, kötü niyetli kişilerin

sözlü ve fiili saldırılarından korunmuş olurlar. Şöyle etrafımızda baktığımız

zaman dekolde kıyafetli, makyajlı, mini etekli bayanların sokaklarda, toplu

taşıma araçlarında el ve dille uğradıkları tacizler, her zaman olağan

olaylardandır. Tesettürlü hanımların da yabancı erkeklerin sözlü ve fiili

tacizlerinden korunduğunu bilinen ve yaşanan bir gerçektir.


•İnsanoğlu yaratılışı icabı tahriklere çabuk kapılan bir yaratıktır. Evde,

okulda, işyerinde, pazarda, TV'de ve her yerde açık kadınlarla muhatap olan

erkekler, yoğun bir cinsel tahriğin ve yönlendirmenin kurbanı olmaktadırlar.

•Erkeklerin, hayatın tüm birimlerinde kadının açık saçıklığıyla tahrik

edilmesi sonucunda, cinsel sapıklığın büyük boyutlara ulaştığı yapılan

araştırmalarla da teyit edilmektedir. Kadınlarımız tesettüre büründükleri

takdirde, hem kendilerini cinsel tacizlerden korurken, hem de erkekleri cinsel

sapıklığa düşmekten korurlar. Kadınların erkekleri tahrik etmediği bir

sistemde, cinsel anarşi diye bir şey sözkonusu olamaz.


•Kadının açık saçıklığı ve hâyâsızlığı, aile bağlarını koparan en önemli

etkendir. Kadın-erkek ilişkisinin sınır tanımadığı toplumlarda, evli açık

kadınlar daha çok yakışıklı ve kibar bulduğu erkeğe yaklaşabilmekte, evli

yakışıklı bir erkek de karısından daha güzel bulduğu kadına yaklaşmakta; eşler

birbirlerini böylece aldatmakta, dolayısıyla yuvalar yıkılmaktadır. Âile

sadakatinin korunmasında örtü ve namusun rolü çok büyüktür. Başkalarına değil

de kocasına karşı güzelliklerini sergileyen imanlı kadın, sadakatini

ispatlamış olmaktadır.

•İslâmın diğer emirlerinde olduğu gibi Örtü emrinde de sayısız tıbbî hikmetler

mevcuttur. Örtü, kadını harici etkilerden, erkeği de kadının cezbedici

güzelliklerine bakmaktan alıkoymakta, dolayısıyla insan sağlığına olumlu

katkılarda bulunmaktadır. Örtü, kadınların tenlerini erkeklerin zararlı

bakışlarından koruduğu gibi güneşin zararlı ışınlarına da siper olduğu bir

gerçektir. Güneş ışınları, vücuda direk temas ettiği için yakıcıdır. Ama

örtülü kadında güneş ışınları, elbisenin üzerinden yansıyarak tesirini

kaybeder. Kapalı kadının hali gölgelikte oturan birinin haline benzer.


•Tesettürlü kadınların bir özelliği de derilerini güneşten ve soğuktan

korudukları için yumuşak ve taze bir tene sahip olmalarıdır. Açık kadınların

derileri; güneş ve soğuktan dolayı, örtülülere göre daha serttir.

•Prof. Dr. Asaf Ataseven yaptığı araştırmalarda elbisenin iklim vazifesi

gördüğünü ortaya koymuştur. Ataseven'e göre elbise dış ortam ile vücudumuz

arasında bir ortam oluşturmak gibi önemli bir vazife ifa etmektedir. Bugün

buna "elbise iklimi" deniliyor. Elbise, dışarıdaki sıcaklığın cildimize

doğrudan doğruya intikal etmemesi ve güneş ışınlarına fazla maruz kalmamamız

için de faydalıdır. Elbise soğuğun zararlı tesiri gibi, sıcağın zararlarından

da insanı koruyor; hatta vücut sıcaklığı ile dış ortam arasındaki harareti

tanzim gibi bir fonksiyon ifa ediyor. Böylece insanın elbise ikliminde

yaşamasını sağlıyor.


•Örtülü bir kadın, görünümüyle toplum içinde kadın olarak değil, insan olarak

var olduğunu anlatır. Çıplak bir kadın toplumda bakılmak görülmek ve

beğenilmek için vardır. Ama o evden dışarıya çıkmadan önce saatlerce ayna

karşısında, gözleri üzerinde toplayacağı bir "biçim"e dönüştürmeye çalışır

kendisini.

•Acaba kadın sade ve ağırbaşlı bir şekilde toplum içinde yer alması mı daha

hayırlıdır? Yoksa dışarı çıkış için ayna ve tuvalet masasının yanında bir kaç

saat zamanını öldürse, dışarı çıktığında da bütün işi erkeklerin dikkatini

kendine çekmek olsa, gençleri nefislerine düşkün, şehvetperest ve göz otlatan

varlıklar durumuna soksa mı toplum için daha hayırlıdır?

Tesettür kadına dişiliğiyle değil, kişiliğiyle insan olduğunu gösteren bir
araçtır.
 

beyza

New member
Katılım
26 Eyl 2007
Mesajlar
169
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
TesettüR

TesettüR

Günlük hayatımızda, kızlarımızın başörtüleriyle okuyamadıkları, hanımların başörtüleriyle çalışamadıkları mevzusu ağırlıklı olarak gündeme gelmekte, erkeklerle aynı iş yerlerinde çalışmaları, yine onlarla beraber oturup kalkmaları, “Hacı kardeş, Hacı baba, Ağabeyciğim!” gibi hitaplarla senli-benli konuşmaları önemsenmemekte, hatta:

“-O benim âhiret kardeşim, kardeş değil miyiz, bunda ne var?” düşüncesiyle normal bile görülmekte, tesettür de sadece başörtüsünden ibâret zannedilmektedir.

Bazı hassas âilelerde ya hanım, ya kocası bu senli-benli konuşmaları ve kadın-erkek karışık oturmaları hazmedememekte, âile içinde tartışmalara, hatta ayrılmalara varan durumlar ortaya çıkmaktadır. Biz bulabildiğimiz ve dipnotlarda belirttiğimiz kaynaklardan istifâde ederek dikkatleri bu mevzûya çekmeye çalışacağız.

Tesettür nedir?

Sözlükte; örtünmek, gizlenmek, bir şeyin arkasında saklanmak anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak tesettür erkek veya kadının şer'an örtülmesi gereken yerlerini örtmesidir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine “avret yeri” denir.

Sağlam görüşe göre, bir kimse tek başına olduğu zaman da örtünmelidir. ( Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Âile İlmihâli, sh: 49-50) Nitekim “Kimsenin bulunmadığı yerde avret mahallini örtmek gerekir mi?” sorusuna cevap:

“Avret mahallini örtmek, hem Hakk'ın, hem de halkın hakkı bulunan bir hususdur. Bu itibarla kendisinden başka kimsenin bulunmadığı bir yerde dahî avret mahallinin örtülmesi, sahih olan kavle göre vâcibtir. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde:

“Avret mahallimi, içimdeki elbisemden gizlemek mümkün olsa elbette ondan bile gizlerdim!..” buyurmuşlardır. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“-İnsan avret mahallini açınca yanındaki melekler utancından yüzlerini çevirirler.” buyurmaktadır. ( Üç Bin Seçme Fetvâ, Akid Gazetesi Neşriyâtı, c.2, sh: 116)

“Tesettür, mahlûkât arasında yalnız insana ait bir keyfiyettir. İnsan, Allâh -celle celâluhû-'nun lütfettiği insanlık haysiyet, vakar, hayâ ve ciddiyetini koruyabilmek için örtünmeye mecburdur. Aksi hâlde bu vasıfları zâyî etmiş olur. Kendisinin dûnundaki (aşağısındaki) mahlûkların seviyesine düşer. Toplumda, hayânın kaybolması, kıyamet alâmetlerinin belli başlılarındandır. Hadîs-i şerîfte “Haya imandandır!” (Buhârî, Îman, 3) buyrulur. Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva vâlidemiz, cennette başka insanlar olmadığı hâlde birbirlerinden ve diğer mahlûkâttan hayâ ettiler, telaş içinde orada mevcut olan yapraklarla örtünmeye çalıştılar. ( el-A'râf, 22) Bu da gösteriyor ki, maddî olan örtünme ve onun mânevî bağlantısı olan edeb ve hayâ, insanoğlunun en mümtaz vasıflarından biridir. ( Osman Nûri Topbaş, Nebîler Silsilesi 1, sh: 116)

Âyet-i kerîmede kadınların örtünmesi konusunda şöyle buyurulur:

“Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînet yerlerini açmasınlar, bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zînet yerlerini, kendi kocalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttalî olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizlemekte oldukları zînetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nîil olursunuz.” (en-Nûr , 31)

Bir başka âyet-i kerîmede:

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış örtülerini üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (el-Ahzâb, 59)

Bu âyet-i kerîmeler ve diğer islâmî prensipler göz önünde bulundurulduğunda kadının elbisesinde şu özellikler aranmaktadır:

1- Bütün bedeni örten bir elbise olmalıdır.

2- İnce ve şeffaf olmamalıdır.

3- Dar olup vücut hatlarını belli etmemelidir.

4- Erkek elbisesine benzememelidir.

5- Elbise süslü olmamalıdır.

6- Gayr-i müslimlerin elbiselerine benzememelidir. ( Dr. Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, sh. 253-254)

Elbise konusunda Hazret-i Âişe vâlidemizden gelen şu ikaz çok dikkat çekicidir:

“Temimoğulları kabilesinden birtakım kadınlar Hazret-i Âişe'yi ziyârete gelmişti. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hazret-i Âişe kendilerine şöyle dedi:

“-Eğer siz mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz o zaman durum değişir!..”

Yine Hazret-i Âişe'nin huzuruna ince başörtülü bir gelin getirilmişti. O şöyle dedi:

“-Nûr sûresine inanan bir kadın bunu örtünmez!..”

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- «giyimi ve hareketleriyle erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe» lânet etmiştir.



Tesettürün Farz Kılınmasının Hikmetleri:

l - Fitne kapısını kapamak.

• Nesebi zâyi olmaktan muhâfaza etmek.

• Zevceyi (kadını), zevcine (kocasına) rapt ile kötü niyetli insanların saldırılarından kurtarmak.

• Âile müessesesine intizam vermek

• Evlâdın terbiyesine ve dünyanın huzur içinde îmârına çalışmaktır.

Tesettürün bu hikmetlerinin yanında, sağlık açısından da faydaları vardır. Nitekim Alternatif Tıp ve Şifa Sofrası adındaki eserde şu satırlar bu açıdan dikkat çekicidir:

“…«Mini etek» adlı bir moda akımı vardı. Kadınlar büyük rağbet gösterdiler. (…) Fakat kadınlar ve genç kızlar, bu hâlin onların sıhhatlerini ve rûhî güçlerini alıp götürdüğünü farketmediler. Bu elbiseleri, soğukta ve rüzgârda da giydiler. Bu elbiselerin onların üreme organlarını tahrip ettiğini düşünmediler.

Genç bir kadın tanırdım . (..) Bilhassa soğuk kış günleri bu elbiselerle dolaşırdı. Birkaç defa kendisini uyardım. Sıhhatine yazık ettiğini söyledim. Bana verdiği cevap da aynen şunları söyledi:

“-Ben gencim, soğuk bana vız gelir!”

Bir müddet sonra genç kadının hastaneye kaldırıldığını duydum. Rahim iltihabına yakalanmış, rahimde (kist) oluşmuş ve rahmin tamamen alınması gerekmişti. Yapılan ameliyatla rahim alındı, fakat bu durumun ilerde daha tehlikeli hastalıklara sebep olacağını biliyordum. İki sene sonra kadın tekrar hastaneye kaldırıldı. Teşhis kanserdi. Birkaç ay sonra genç kadın öldü. Yirmi yedi yaşında idi.”

Yazının devamında sağlık açısından nasıl giyinmek gerektiği de anlatılıyor. Ancak tesettürde; yukarıda geçen hikmet ve faydalar dışında asıl gâye, Allah -celle celâlühu-'nun emrini yerine getirmek ve rızâsını kazanmak olmalıdır.

Şekil olarak tesettür yeterli midir?

“...İslâm'da tesettür, yani kadının örtünmesi şarttır. Fakat onun şeklen mestûre (örtülü) olduğu gibi rûhen de mestûre olması lâzımdır. Eğer dış kalıp tesettürlü, fakat ruh çıplak yani gafil ve hoyrat ise, şartların zorladığı veya nefsin fırsat bulduğu anda o tesettür biter. Ayrıca kadının örtüsünün altında kadınlık misyonunu kaybetmemesi lâzımdır. Çünkü kadına evin tanzimi ve zürriyet emânet edilmiştir. Onun için her hususta kalbî hayat çok önemlidir. Tabiî ki, şeklin de kalbî hayatla beraber olması gerekir.

Bir insan, Allah'ın koyduğu tesettür hudutlarının dışına çıkamaz; fakat sırf tesettür de her şey değildir. İlâhî emirlerin yalnız bir bölümüdür.” ( Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, sh: 56)

Nâmahreme Bakış

İslam dîni, mahrem olmayan kadınlara bakmayı yasaklamıştır. Zevcesi veya mahremi olmayan (nâmahrem) kadınlara bilerek bakmak câiz değildir. Kur'ân-ı Kerim'de:

“Mü'min erkeklere söyle gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını muhafaza etsinler.” (en-Nûr, 30) ve yine:

“Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler.” (en-Nûr, 31) buyurulmaktadır.

Ancak bir kadın göze rastgele ilişse tekrar bakmamak şartıyla günah sayılmaz, çünkü bu irâdenin dışında olur. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh-'e:

“-Ya Ali, bir kadın gözüne ilişti mi ikinci defa bakma, birincisi için sana vebal yoktur. Fakat ikincisinin vebâli vardır.” buyurmuştur. (Müslim)

Yine Hazret-i Peygamber:

“-Bilerek namahreme bakmak gözün zinâsıdır.” buyurmuştur. (Buhârî, Müslim; ayrıca bkz: Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, c.2, sh. 159 )

Peygamber Efendimizin kızı Fâtıma -radıyallâhu anhâ- buyurdu ki:

“-Kadınlar için ne daha iyidir? (En hayırlısı nedir?)”

Peygamber Efendimiz de:

“-Hiçbir erkeğin onları görmemesi.” diye cevap verdi.( İmam-ı Gazali, a.g.e., sh: 197)

İhtilât (Kadın-Erkek Birlikte Durmak)

Tesettürü yaralayan, zedeleyen davranışların en zararlılarından birisi de kadın-erkek ihtilâtıdır, yani karışık olarak aynı yerde bulunmalarıdır.

İmam-ı Gazâlî hazretleri diyor ki:

“Birçok kadınlar için büyük zararlar, erkeklerin arasında bulunmalarından doğar. Fitne korkusu olan her yerde kadının gözünü korumak lâzımdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) ' in evine bir kör adam geldi. Hazret-i Âişe ve diğer hanımları oturuyorlardı, kalkmadılar ve gelen kimse için:

“-Kördür, bizi görmez!..” dediler. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdu:

“-Onun gözleri görmüyorsa, sizinkiler de mi görmüyor?” (İmâm-ı Gazâlî, a.g.e., sh: 197)

İhtilâtın sebeplerinden birisi de iş yerlerindeki durumdur. Maalesef “...Çağımızda kadınlarla erkekler arasında sun'î bir eşitlik yarışı başlatılmıştır. Yaratılıştaki husûsiyetlere zıt olan bu yarış, hanımlık ve annelik meziyetlerini za'fa uğratmakta ve âileyi yaralamaktadır. Hanımların ev tanzimi ve salih bir nesil yetiştirmek yolunda, evlâdlarının ahlâkî yapıları ile meşgul olmaları yerine, hanımlıklarına, müstesnâ fıtratlarına zıd işlere yönlendirilmeleri, mantık, iz'ân ve îmana sığmaz. Çünkü âiledeki huzur ve saadet, kadındaki ve erkekteki istîdatların yerli yerince kullanılması ve korunmasıyla elde edilebilir. ( Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, sh: 249)

Yazımızı Mûsâ Topbaş -kuddîse sirruh- hazretlerinin kadın erkek karışık oturmak mevzûundaki şu sözleri ile bitiriyoruz.

“...Bazı âile reislerinin nazarları insanlara karşı olduğu için daima onlardan iltifat beklerler. Meselâ «Komşumuz çok nazik ve kibardır. Bize karşı da saygılıdırlar, o bize âilesi ile beraber geldiğinde ayrı olarak oturursak onu üzmüş oluruz. Hep beraber oturursak bir sakınca yoktur.» kanaatini yürütürler.

Böylece ahmakça hareketle, Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını, kulun rızâsına tercih ederler. Böyle şâibeli kulluk yolunda olanların, tesettürleri, namazları ve diğer ibâdetleri olsa da semere alamazlar. Çünkü yarım insandırlar. Yüz tane yarım insanı toplasanız bir insan etmez. Çünkü her hareketleri istikrarsızlık içindedir. Bugün “ak” dediklerine yarın “kara” diyebilirler, çünkü îman-ı hakîkî kalplerine tam olarak yerleşmemiştir.

Bunların yapacakları; hatalarını bilip, nâdim olmak, istiğfar etmek ve sâlihlerin, sâdıkların peşini bırakmamak ve onların nasihatlerinden istifâde etmek olmalıdır.” (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri 5, sh: 45-46)


-alıntı-
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
Merhaba İnananlar:
Sitenize yeni üye oldum, bir gezineyim derken bu yazılar gözüme takıldı. Dürüstlükle söyleyeyim ancak hepsini okumadım fakat herkes kadını kapatmaktan yana. Bu ibarem için özür dilerim, ileride bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşacağım Allah izin verirse, ancak bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Kurandan hepiniz bilirsiniz Hz. Yusuf kıssasını.
Şimdi günümüz erkeği, her biri Hz. Yusuf kadar çekici ve cazibeliyken, neden kadını bu denli kapatıyorsunuz ki Kuranda sınır bellidir. Yazıların bazı yerlerinde kadının saçının bile tahrik unsuru olabileceği (!) söylenmiş, üzüntü verici bir durumdur bu. Saç bir insanı tahrik ediyorsa erkeklerin başı neden açık? Kadın ile erkek arasına sünnettullah gereği, fıtratına yerleştirilmiş olan bu dürtü iki taraf için de geçerlidir. Bu dürtü sadece tek tarafta olsa idi (yani sadece erkekte) üreme gerçekleşmez idi. Bu yüzden kadını cinsel obje olarak görmek, insanlığa ve kadınlara yapılan en büyük zulümdür diyorum.
Ve erkeğin kapanma sınırını kim çizmiştir. Aynı ölçü onda da varmıdır, yokmudur? Yukarıda yazdığım hususları yeniden gözden geçirmek için düşünen beyinleri davet ediyorum. Günümüzde her biri en az Hz. Yusuf kadar cazibeli olan erkekler, neden sadece diz ile göbek arasını kapatıp diğer yerlerini açıkta bırakıyor?
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Merhaba İnananlar:
Sitenize yeni üye oldum, bir gezineyim derken bu yazılar gözüme takıldı. Dürüstlükle söyleyeyim ancak hepsini okumadım fakat herkes kadını kapatmaktan yana. Bu ibarem için özür dilerim, ileride bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşacağım Allah izin verirse, ancak bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Kurandan hepiniz bilirsiniz Hz. Yusuf kıssasını.
Şimdi günümüz erkeği, her biri Hz. Yusuf kadar çekici ve cazibeliyken, neden kadını bu denli kapatıyorsunuz ki Kuranda sınır bellidir. Yazıların bazı yerlerinde kadının saçının bile tahrik unsuru olabileceği (!) söylenmiş, üzüntü verici bir durumdur bu. Saç bir insanı tahrik ediyorsa erkeklerin başı neden açık? Kadın ile erkek arasına sünnettullah gereği, fıtratına yerleştirilmiş olan bu dürtü iki taraf için de geçerlidir. Bu dürtü sadece tek tarafta olsa idi (yani sadece erkekte) üreme gerçekleşmez idi. Bu yüzden kadını cinsel obje olarak görmek, insanlığa ve kadınlara yapılan en büyük zulümdür diyorum.
Ve erkeğin kapanma sınırını kim çizmiştir. Aynı ölçü onda da varmıdır, yokmudur? Yukarıda yazdığım hususları yeniden gözden geçirmek için düşünen beyinleri davet ediyorum. Günümüzde her biri en az Hz. Yusuf kadar cazibeli olan erkekler, neden sadece diz ile göbek arasını kapatıp diğer yerlerini açıkta bırakıyor?
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...


siz hz yusufu nerden gördünüzde kıyas yapabiliyorsunuz acaba.
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
Merhaba elkaria:

Kuranda Hz Yusuf kıssasını okuduğunuz zaman onun güzelliği karşısında bütün kadınların ellerini doğradığını herkes bilir, bilmiyorsanız sizde okursanız sizde bilirsiniz...
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Merhaba elkaria:

Kuranda Hz Yusuf kıssasını okuduğunuz zaman onun güzelliği karşısında bütün kadınların ellerini doğradığını herkes bilir, bilmiyorsanız sizde okursanız sizde bilirsiniz...
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...


kıyasınız yanlış

artı sizi anlamakta güç hem rahmana emanet ediyorsunuz hem rahmanın emirlerini red ediyorsunuz bu ne çelişkidir
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
Merhaba elkaria:
Hangi cümlemden çıkardınız Rahmanın emrine itaatsizliği?
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...
 

asilnur

New member
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
168
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Istanbul
Maksadınız ortalığı karıştırmaksa açıkca söyleyin bence herkes kafasına göre Kuranı tercüme ve tefsir edemez senin anlamanla Kuran ın hükümleri değişemez.Koskoca Peygamberden haşa dahamı iyi biliyorsunda burada burada kafana göre hükümler veriyorsun.Kuranı bir kez daha kelime kelime oku ve tekrar gellll.
Merhaba İnananlar:
Sitenize yeni üye oldum, bir gezineyim derken bu yazılar gözüme takıldı. Dürüstlükle söyleyeyim ancak hepsini okumadım fakat herkes kadını kapatmaktan yana. Bu ibarem için özür dilerim, ileride bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşacağım Allah izin verirse, ancak bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Kurandan hepiniz bilirsiniz Hz. Yusuf kıssasını.
Şimdi günümüz erkeği, her biri Hz. Yusuf kadar çekici ve cazibeliyken, neden kadını bu denli kapatıyorsunuz ki Kuranda sınır bellidir. Yazıların bazı yerlerinde kadının saçının bile tahrik unsuru olabileceği (!) söylenmiş, üzüntü verici bir durumdur bu. Saç bir insanı tahrik ediyorsa erkeklerin başı neden açık? Kadın ile erkek arasına sünnettullah gereği, fıtratına yerleştirilmiş olan bu dürtü iki taraf için de geçerlidir. Bu dürtü sadece tek tarafta olsa idi (yani sadece erkekte) üreme gerçekleşmez idi. Bu yüzden kadını cinsel obje olarak görmek, insanlığa ve kadınlara yapılan en büyük zulümdür diyorum.
Ve erkeğin kapanma sınırını kim çizmiştir. Aynı ölçü onda da varmıdır, yokmudur? Yukarıda yazdığım hususları yeniden gözden geçirmek için düşünen beyinleri davet ediyorum. Günümüzde her biri en az Hz. Yusuf kadar cazibeli olan erkekler, neden sadece diz ile göbek arasını kapatıp diğer yerlerini açıkta bırakıyor?
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...
 
T

Tanyeri

Guest
Merhaba İnananlar:
Sitenize yeni üye oldum, bir gezineyim derken bu yazılar gözüme takıldı. Dürüstlükle söyleyeyim ancak hepsini okumadım fakat herkes kadını kapatmaktan yana. Bu ibarem için özür dilerim, ileride bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşacağım Allah izin verirse, ancak bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Kurandan hepiniz bilirsiniz Hz. Yusuf kıssasını.
Şimdi günümüz erkeği, her biri Hz. Yusuf kadar çekici ve cazibeliyken, neden kadını bu denli kapatıyorsunuz ki Kuranda sınır bellidir. Yazıların bazı yerlerinde kadının saçının bile tahrik unsuru olabileceği (!) söylenmiş, üzüntü verici bir durumdur bu. Saç bir insanı tahrik ediyorsa erkeklerin başı neden açık? Kadın ile erkek arasına sünnettullah gereği, fıtratına yerleştirilmiş olan bu dürtü iki taraf için de geçerlidir. Bu dürtü sadece tek tarafta olsa idi (yani sadece erkekte) üreme gerçekleşmez idi. Bu yüzden kadını cinsel obje olarak görmek, insanlığa ve kadınlara yapılan en büyük zulümdür diyorum.
Ve erkeğin kapanma sınırını kim çizmiştir. Aynı ölçü onda da varmıdır, yokmudur? Yukarıda yazdığım hususları yeniden gözden geçirmek için düşünen beyinleri davet ediyorum. Günümüzde her biri en az Hz. Yusuf kadar cazibeli olan erkekler, neden sadece diz ile göbek arasını kapatıp diğer yerlerini açıkta bırakıyor?
Hepiniz Rahmana emanet olasınız...


Hevesli bakışlardan kaçınmak ve namahreme bakmamak hükmü kadınla erkeğin her ikisine eşit şekilde farzdır. Ancak örtünmenin erkeğe değil kadına farz oluşunun sebebi, genelde kadınların kendilerini süslemeye ve gösterişe meraklı oldukları içindir. Dünyanın hiçbir bölgesinde erkeklerde doğal olarak böyle bir özenti görülmemiştir. Vücudu teşhir eden ince elbiseler giymek, tahrik edici makyaj kullanmak vb. aşırılıklar hep kadınlarda görülmektedir. Bu yüzden de örtünme emri de yalnız kadınlar için koyulmuştur.-alıntı-COLOR]

Saç teli cezbedici olabilir evet, herkesin nefsi bir değildir. Erkekte saçını örter dilerse, takke, şapka vs. takarak ama erkeğin saçının tahrik edici olduğunu söyleyen birileri var mı bilmiyorum ya da böyle bir durumla karşılaşmış birileri?
Kadınların cinsel obje olarak görülmesi demişsin, kadının cinsel obje olup çıkmasının sebebi zaten hakkıyla örtünmemesi.
Erkeklere böyle bir yasak koyulmadığı, kadınlara da koyulduğu hâlde, ortalıkta kolu bacağı kapalı gezen erkek sayısı, ne yazık ki kadından çok, hele ki yaz aylarında. Sanırım ‘niye kadına varda erkeğe yasak yok’ un cevabı bu.
Örtünmek her şeyden evvel Allah’ın emridir, sınırları bellidir. Biz Rabbimiz’in yap dediğini yapıp, yapma dediğini de yapmamakla yükümlüyüz, her hangi bir sebebe bağlı olmasa bile –ki her şeyi hikmeti ile yaratan Allah, yasak ettiklerini de sebeplere bağlamıştır. Men ettiği hiç bir şey yoktur ki, biz kullarına zararından ötürü olmasın.
Hz.Yusuf (a.s) ile yapılan kıyaslama bana göre de yanlış, günümüz erkeklerinin koltuklarını kabarttın yani şimdi. Günümüz erkeğini görüp elini doğrayan birilerini ne gördüm, ne okudum, ne de başka şey.

Selametle.
 

asilnur

New member
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
168
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Istanbul
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ ِلاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلاَبِيبِهِنَّ

ilâ âhir... âyeti, tesettürü emrediyor. Medeniyet-i sefihe ise, Kur'anın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. tesettürü, fıtrî görmüyor, "bir esarettir" diyor. (*)



Elcevap: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî olduğuna delâlet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.

Birinci Hİkmet: tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adedden altı-yedisi ya ihtiyardır, ya çirkindir ki; ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve itti

 
Üst Alt