Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islamda Namazi Terketmenin Hükmü

BirKul

New member
Katılım
5 May 2008
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allah inşallah herkesi dosdogru namaz kılanlardan eyler.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
ÖZÜR

ÖZÜR

Evet, ben tahriç kelimesini karıştırdım, doğrudur. Ancak keşke siz de sadece Duha'nın tabiri ile "iltibas" etseydiniz de, "tekfir" etmeseydiniz müslümanları.

Bakın konunun aslı şudur.

Ahmed b. Hanbel (r.a) namaz kılmayanın kafir olacağı görüşündedir. Ona göre böyle bir kimse üç gün boyunca her namaz vakti namaz kılmaya çağrılır. Bu süre zarfında hapiste tutulur, ölümle korkutulur. Yine de kılmazsa mürted hükümlerine tabi tutulur...

Allah ondan razı olsun, İmam Hambeli dahi, bu konuda yekten tekfir etmemiş, önce bir takım müeyyideler koymuştur. Ne demektir bu müeyyideler? Ne anlam taşır? Bu gün hangi namaz kılmayan müslüman bu müeyyide karşısında hala "namaz kılmıyorum" der? Hiç kimse. Ancak kimdir namaz kılmıyorum diyecek kişi, gerçekten İslama inanmayan veya mürted olmuş kişi. Zaten inanmayan veya mürted içinde namaz mevzuu değil.


İslam alimlerinden, en-Nehaî (ö.96/714), eş-Şa’bî (ö.109/727), Hasan el-Basrî (ö.110/728), Hammâd (ö.120/738), Zeyd b. Ali (ö.122/740), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö.131/749) ve el-Evzâî de İmam Hambel (r.a) ile bu görüştedirler.


Ahmed b. Hanbel (r.a) ve onun görüşünde olanlar, bu konuda Kur’an ve sünnetten bazı delillere baş vurmuşlardır. Kur’an’dan getirdikleri delilleri şöyle ifade etmektedirler:


"Allah teala, ‘Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin; her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın, buyurmuştur.

Bu ayetin lafzında müşriklerin öldürülmesi mübah kılınmış, serbest bırakılmaları için, müslüman olmaları ve zekat vermeleri şart koşulmuştur.

Şu halde bir kimse namazı kasten terk edince, serbest bırakılmasının şartlarını yerine getirmemiş olmakta, böylece öldürülmesinin gerekliliği hükmü devam etmektedir.”

Oysa zaten ayetin tefsiri lafzından çıkartolmaya çalışılandan farklıdır. Şöyle ki:

Tevbe 5-Bütün bunlar bilindikten sonra şimdi şu haram aylar sıyrılınca, geçip gidince ki bu aylar "Onlardan dört tanesi haram aylardır." (Tevbe 9/36) dört aydır. "Sana haram aylarda savaş yapmayı sorarlar..." (Bakara 2/217) âyeti uyarınca normal senelerde geçerli olan haram aylar ki, Zilka'de, Zilhicce, Muharrem ve bir de Recep diye bilinen aylar olmayıp, âyetinde söz konusu olan ve Kurban Bayramı'ndan sonrasını içine alan dört aylık süredir. Bunun ilk elli günü bilinen haram aylar kapsamına giriyor ise de geriye kalan yetmiş günü bunun dışındadır. Fakat bu ilana göre, söz konusu günler de tıpkı haram aylar gibidir. Bu arada şu da anlatılmış oluyor ki, sözleşmeyi içeren herhangi bir ay da tıpkı haram aylardan olur. Yani tanınan dört aylık süre içinde saldırı veya savaş yasaktır, ahitlerine riayet edenlerin müddetleri bitinceye kadar da durum yine böyledir. Fakat bu haram aylar çıkınca, yani tanınan dört aylık süre dolunca, artık o müşrikleri nerede bulursanız katlediniz, öldürünüz. Yani dört aydan sonra artık onlarla aranızda savaş durumu başlamıştır. Şu halde onların saldırılarını beklemeksizin hemen onlara savaş açınız, haram ve helâl farkı gözetmeden onları nerede bulursanız ve nasıl öldürebilirseniz öylece öldürünüz. Bununla beraber sünnette müsle yapmaktan, yani burun ve kulak gibi organları kesmekten ve bir kimseyi durdurup, elini kolunu bağlayarak ok ve benzeri aletlerle yavaş yavaş ve işkence ile öldürmekten menedilmiştir. Bundan başka Hz. Peygamber buyurmuştur ki, "Öldürme yönünden insanların en iffetlisi iman ehlidir." Ve yine "Öldürdüğünüz vakit güzellikle öldürün." diye buyurmuştur. İşin böyle olması gerektiğini şu âyetler de ima yollu anlatır: Ve onları tutunuz, yakalayıp esir ediniz. Demek oluyor ki, tutup esir almak mümkün iken hemen öldürmeye kalkmamalıdır ve onları hasrediniz, bulundukları yerden çıkıp serbestçe dolaşmalarına, şuraya buraya gitmelerine izin vermeyiniz, onlar için her mersada oturunuz yani kaçırmamak, geçirmemek için evine, işine veya ticaret için sefere gidecek her geçidi tutup onları göz altında bulundurunuz. Artık tevbe ederlerse, yani şirkten vazgeçip imana gelirlerse Namazı kılıp zekatı verirlerse, yani namaz ve zekatı kabul ederek müslüman olurlarsa hemen yollarını açınız, koymuş olduğunuz engelleri kaldırınız, yukarıda söz konusu edilenlerden hiçbirini yapmayınız, onları kendi hallerine bırakınız. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir. İmana girmelerinden dolayı, daha önce yapmış oldukları şeyleri, şirk, küfür ve haksızlıkları bağışlar, üstelik iman ve taatlerine ecir ve sevap da verir. Demek ki, o müşriklere ya ölüm ve esaret veya İslâm'a girmekten başka birşey bırakılmamıştır. İleride de geleceği üzere, onlardan, ehl-i kitapta olduğu gibi, cizye dahi kabul edilmeyecektir. Hasan Basri rivayet etmiştir ki; esirlerden biri, Hz. Peygamber'e işittirecek şekilde "Allah'a tevbe ederim, Muhammed'e tevbe etmem." diye üç kere bağırmış, Peygamber Efendimiz de "Bırakınız, hakkı ehline tanıdı." buyurmuştur.

Dolayısı ile bu sizin kastınızda ki bir delil değildir

Namazı kasten terk edenin kâfir olacağına delil olarak gösterilen rivayetlerin başlıcalarını da şöyle zikretmek mümkündür:


"Onlarla bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kâfir olmuştur."
"Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır."
"Kim namazı kasten terk ederse Allah’ın koruması ondan uzak olur"
"İnsanlardan ilk kaldırılacak şey emanet duygusu, onlarda en son kalacak şey de namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki onlarda hayır yoktur."
Abdullah İbnu Süfyan şöyle demiştir: "Allah Resülü’nün ashabı, namazdan başka hiçbir amelin terkini küfür saymıyordu."


Şimdi bu rivayetleri doğru değerlendirmezseniz, bu rivayetler namazı terk etmenin kişiyi küfre sokacağını ifade etmektedir dersiniz. Küfür ise öldürme sebebidir. Şu halde namaz kılmayan kâfir olur ve öldürülür.

Şimdi de bu görüşü değerlendirmeye çalışacağız.

Buraya kadar görüldüğü üzere, Ahmed b. Hanbel ve onun gibi düşünenlere ait bu görüş, namazı kasten terk eden kimse ile ilgili görüşler arasında en uç noktada olanıdır. Ve de sonuç itibariyle, ameli "imandan bir cüz" saymaktadır.

Namazı terk etme suçunun kişiyi kâfir yapmayacağında, Ebu Hanife ile eş-Şafiî ve Mâlik b. Enes’in, hemfikirdir. Ahmed b. Hanbel’e ait bu görüş konusundaki karşı delilleri de ortak ve açıklamaları birbirine paraleldir.


Tacuddîn es-Sübkî (ö.77l/l370)’ nin ifadesine göre, namazı terk edenin kâfir olacağını savunan Ahmed İbnü Hanbel ile karşı görüştekilerden eş-Şafiî arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:


-Ahmed, sen, "Namaz kılmayan kâfir olur", mu diyorsun?


-Evet.


-Eğer kâfir olursa ne ile tekrar müslüman olur?


-Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resülüllah, diyerek.


-Adam bu sözü söylemeye zâten devam ediyor, onu bırakmış değil ki..


-Namaz kılarak müslüman olur


-Kâfirin namazı geçerli olmaz. Böyle bir namaz ile de o kimsenin müslüman olduğuna hükmedilemez.


Ahmed b. Hanbel (r.a) bu noktada söyleyecek söz bulamaz ve susar...


es-Sübkî şöyle demektedir:


"Bu diyaloğu mezhebimiz (şafiî mezhebi) âlimlerinden el-Hasan b. Ammâr anlatmıştır. Bu zât, Fahr’ul İslam eş-Şâşî’nin öğrencilerinden olan Musul’lu bir adamdır.”


eş-Şafiî’ye nisbeti doğru olsa da olmasa da, namazı terk edenin kâfir olmadığı noktasında bu yaklaşım tarzının oldukça sağlam bir zemine sâhip olduğu izlenmektedir. Zîra farz olduğu inkâr edilmedikçe "amel"in terk edilmesi küfre sebep olmaz. İmanın gerçekleştiği ya da ortadan kalktığı yer kalptir.

Dünyevi hükümlerin icrası noktasında imanın varlığının belirlenmesi için ise, şehadet kelimesinin dile getirilmesi yeterlidir. Şu halde, farz olduğuna inanmakla birlikte namazın -ve benzeri görevlerin- yerine getirilmemesi imanı ortadan kaldırmaz. Şehâdet kelimesini söyleyen kimsenin -nihâi olarak- cennete gireceği yönündeki pek çok hadis bunu desteklemektedir.


el-Cassas (ö.370/980) da, namazı terk etmenin küfür sebebi olduğu konusunda delil olarak gösterilen, "Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin. Onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse, siz de onların yollarını boşaltın", ayetini yukarıdaki bakış açısı ile değerlendirmekte ve şöyle demektedir:


"Mâlumdur ki, ayette geçen ‘Müşrikleri öldürün’ emrinin ortadan kalkması için kaçınılmaz şart, şirkten tevbe etmektir. Allah’ın namaz kılmak ve zekat vermek konusundaki emrini kabul etseler de o sırada namaz vaktinde bulunmasalar, müslüman olacakları ve kanlarının haram olacağı konusunda ihtilâf yoktur. Buradan anlıyoruz ki öldürülmekten kurtulmalarının şartı Allah’ın emirlerini kabul edip, onların bağlayıcılığını itiraf etmektir, fiilen namaz kılmak değildir. Bu konuda ayette sözü geçen zekât da namaz gibidir. Çünkü, malın üzerinden bir yıl geçmedikçe, yalnızca müslüman olmakla zekât vermek gerekmez. Şu halde, öldürülmeleri emrinin ortadan kalkması için zekât vermelerinin şart olması da makbul değildir.


Buradan da görülüyor ki, et-Tevbe, 5 ayeti, namazı terk edenin kâfir olacağı konusunda delil olmaktan uzaktır.


Namazı terk edenin kâfir olacağını ifâde eden hadislere gelince, İslam ulemâsının çoğunluğu bunlarda söz konusu edilen küfrü, "küfrân-ı nîmet" (nîmetin görmezlikten gelinmesi); "Namazı, farz olduğunu inkâr ederek terk etmek" şeklinde yorumlamakta ya da; tehdit ve sakındırma amacına yönelik olduklarını, "namazı ihmal etmek, kişiyi küfre götürecek davranışlara sürükleyebilir" anlamını taşıdıklarını söylemektedirler.


Belirtmek gerekir ki "Onlarla bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kafir olmuştur," hadisinin zahirî anlamını esas kabul etmek mümkün değildir. Zira hadisin başındaki "onlar" kelimesi ile münafıklar kast edilmektedir. Buna göre hadisin anlamı ‘İslami hükümlerin onlara uygulanması konusunda temel kriter, namaza gelmeleri ve zahiri hükümlere boyun eğmeleri konusunda müslümanlara benzetilmeleridir. Namazı terk ettikleri zaman bu nitelikleri yok olacağı için diğer kafirler gibi olurlar’ demek olur. Kısaca hadisin konusu müminler değil, münafıklardır. Zaten kafir olan münafıklar için küfre girmek değil, olsa olsa küfürlerinin açığa çıkması söz konusudur. Şu halde bu hadis, namazı terk edenin kâfir olacağı ve öldürüleceği konusunda delil olmaz:


Diğer hadislerin ise yukarıda belirttiğimiz biçimlerde yorumlanmasını zorunlu kılan gerekçelere vardır ve sahihtir.


Her şeyden önce Kur’an, "Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Dilediği kimselerin, bunun dışında kalan günahlarını affeder”, prensibini getirmektedir. Hz. Peygamber;


"Allah beş vakit namazı kullara farz kılmıştır. Kim bunları, haklarını hafife almadan tam olarak yerine getirirse, kendisini cennete sokacağına dair Allah’tan söz almış olur. Her kim de bu namazları yerine getirmezse, Allah’ın ona verilmiş bir sözü yoktur. Dilerse ona azap eder, dilerse affeder",


buyurmuştur. Eğer namaz kılmayan kafir olsaydı, affedilmesi ihtimali söz konusu olmazdı.


Aynı paraleldeki başka bir hadis de şudur:


"Kulların kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle buyuracaktır: ‘Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi bırakmış?’ Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah tealâ şöyle buyuracak: ‘Bakın kulumun nafile namazı var mı?’ Eğer nafile namazı varsa Allah: ‘Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın’ buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır."


Tıpkı yukarıdaki gibi bu hadis de, namazı terk edenin kafir olmadığını göstermektedir. Zira, aksi taktirde namazı terk eden, eksiklerinin tamamlanması yerine, küfrü sebebi ile doğrudan cehenneme atılırdı.


Olayın bir de pratik yönü vardır. İslam tarihi boyunca hiç kimsenin, namaz kılmadığı için Ahmed b. Hanbel’in belirttiği süreçten geçirilip öldürüldüğü ve ceza işlemlerinde gayrimüslim statüsüne tabi tutulduğu bilinmemektedir.


Kısaca, İslam ulemasının çoğunluğunca da kabul edilmeyen bu görüş, yeterli delil ve dayanaklardan yoksundur.

Müslümanı bir kalemde tekfir etmek ise çok tehlikeli ve büyük bir günahtır.

Bekir kardeş
teşekkür ederim uyarılarına elbette kafire kafirdemek olmaz yazımı sildiğin için sonsuz saygılarımı sunarım..

SAYGILARIMLA
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
namaz mümini kafirden ayıran en büyük özelliktir bu konuda nice ayetler vardı peygamber s.a.v bir hadisin de söyle buyrulur namaz gözümüzün nurudur
 
Üst Alt