Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam,kültür,demokrasi

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu konuyu bu mecrada bırakmamak adına devam etmek istiyorum.



" Hasan Amca çok demokrat adamdı... "
Yük Simsarıydı. O'nu hatırladığım yıllarda kemale ermiş yaşlardaydı. Evine barkına bağlı, mülayim, hatırnaz bir adamdı Hasan Amca. Sabah erkenden işine gider, akşam ezanı okunmadan dönerdi. Bizim de karşı komşularımızdı...
70 li yıllar da Erzurum. Henüz daha ahlakın ve edebin çok yırtılmadığı yıllar. Hasan Amca Cumaları hiç kaçırmazdı, teravih namazlarını da. Mütedeyyin sayılırdı. Kiloluca olan hanımı Ayten Teyze'ye de, kızına da hiç mi hiç, ya karışmaz ya da karışamazdı. Ayten Teyze dekolte kıyafetler ile pencereye balkona çıkar, eşarp örtmez, dizde etekle dolaşır, şen kahkahaları mahallece bilinirdi. Ailesinin bu tarzına müdahale etmeyen Hasan Amca için gıyabında işte bu ifade sıkça kullanılırdı. “Çok demokrat adamdır Hasan Bey... “ Öldüyse Allah rahmet eyleye...


Aynı yıllar da Rahmetli Babam da Hasan Bey’den 3-5 yaş büyük, oldukça kalabalık bir aile reisi. Bizim evde Nenem, Annem, Teyzem, Ablalarım var. Hapsi örtülü. Balkon da ahşap kafes var. Telefon’a hanımlar bakmaz, dışarıya tek başına çıkamaz, eve gelen erkek misafirlere uzaktan bir hoş geldiniz edilir baş önde ve edeple, ses çok yükseltilmez, dışarıda ehram ya da manto-başörtüsü. Yatsı namazları cemaat yapılır. Dini kriterlere aykırı hiçbir hal değil teklif, beyan bile edilemez. Kıyamet kopar. “ Hafız Efendi de çok despot adamdır haa… “


Demokrasiyi İslam’ın neresine, nasıl yerleştirmek konusunda acze düşmeyen akıl olamaz aslında. Ancak ucundan kenarından benzer ilintiler belki kurmak mümkün. Ancak tefekkürü halinde, bilinen demokrasinin İslam bahçesinde yetişmez bir ot olduğu gerçektir.



Demokrasi denen, " İcabı halinde " türetilmiş temelsiz bir düşünce aslında, ancak herkese pek hoş gelmiş hep...

Demokratik toplumlar geçmişten gelen dini kuralları da tartışıp değiştirebiliyorlar.

Demokratik toplumlar, demokraside ilerleyip, temel ahlaki ölçülere de yeni yönler verebiliyorlar.

Avrupa ensest ilişkiyi kanunlaştırmak adına demokratik teoriler üretebiliyor.

Demokrasi. Adı üstünde, anlamı da. On kişinin yaşadığı yerde altı sapık varsa, sapıklık doğal ve kanunidir.

Demokrasi ya İslamın neresinde…

Demokratlık, despotluktan iyidir... (mi acaba?..) (!)
 
S

safinaz

Guest
Yanlış uygulamalarla demokrasi tartışılamaz.Ona bakarsanız İran'da da şeriat var ama tüm dünya şeria buysa kalsın diyor...
Halbuki biz biliyoruz ki "şeriat" böyle değildir...

Ayrıca verdiğiniz örnekte Hasan Amca gibi örneklere "çok demokrat adam" dendiğini duymamıştım,biz böylelere "mezhebi geniş" deriz...

Şimdi bu kavramları avam halk arasında nasıl kullanılıyorsa ya da yanlış uygulamalarla mı ölçüp tartacağız.Bakın verdiğiniz örnekte dini bütün insanlara da "Çok despot" deniyormuş...

Kuran-ı Kerim'de illaki şeriatla yönetilecek diye bir kaide yoktur.Ancak yönetimlerin de küfürle olmaması lazımdır.Biz böyle rejimlere ehven-ül şer gözüyle bakıyoruz.

İster ismi demokrasi olsun ister başka birşey olsun...
Bakın zamanında da Abdulhamit Han,Meşrutiyeti kabul etmişti...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Yanlış uygulamalarla demokrasi tartışılamaz.

Bu ifade yanlış bir önerme gibi.

Demokrasinin ana kuralı bellidir. Demokraside çoğunluk hakimiyeti söz konusudur. Alınan karar doğru veya yanlış...


Ona bakarsanız İran'da da şeriat var ama tüm dünya şeria buysa kalsın diyor...
Halbuki biz biliyoruz ki "şeriat" böyle değildir...

Şeriatı adaletle uygulamak gerekir tabii ki. Ancak adaletin derkenarında bile yazmaz demokrasi... İkisi bildiğiniz gibi farklı kavramlardır.



Ayrıca verdiğiniz örnekte Hasan Amca gibi örneklere "çok demokrat adam" dendiğini duymamıştım,biz böylelere "mezhebi geniş" deriz...

Şimdi bu kavramları avam halk arasında nasıl kullanılıyorsa ya da yanlış uygulamalarla mı ölçüp tartacağız.Bakın verdiğiniz örnekte dini bütün insanlara da "Çok despot" deniyormuş...

Mezhebi geniş, bu şeklin belki en güzel tanımı. Fakat bu örneklerle anlatmaya çalıştığım şey zaten halk arasında kavranların ve terimlerin yanlış kullanıldığıdır.

Kuran-ı Kerim'de illaki şeriatla yönetilecek diye bir kaide yoktur.Ancak yönetimlerin de küfürle olmaması lazımdır.Biz böyle rejimlere ehven-ül şer gözüyle bakıyoruz.


Şeriatle yönetilmek ne demek ki???

İster ismi demokrasi olsun ister başka birşey olsun...
Bakın zamanında da Abdulhamit Han,Meşrutiyeti kabul etmişti...


Kavram ve terimlerle alakalı bir yanlış anlaşılmamı var acaba?
 
S

safinaz

Guest
“Fert, aile, devlet ve İslâm alemi olarak en büyük zaaflarımızdan birisi, hürriyeti iyi anlayamamızdır. Tevekkül ve kanaati yanlış anladığımız gibi, hürriyeti, özgürlüğü de yanlış anladık ve ona cephe aldık. Oysa hürriyet imanın en büyük özelliklerinden birisidir. Aydınımız ve ilim adamlarımız dahi bu konuyu yeterli düzeyde anlayamamıştır. Bundan yaklaşık 100 yıl önce Bediüzzaman, meşrutiyetin ve hürriyetin, imanın özelliği olduğunu dile getiriyordu. Kur’ân ve sünnet birçok yönüyle, hak ve hürriyetlere vurgu yaptığı halde, hâlâ bir kısım insanlar İslâmın şiddeti içerdiğini düşünebiliyor. Bugün bazı çevreler, İslamın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmayacığını konusuyor. Oysa İngiliz Filozof Bernard Schaw der ki, ‘Demokrasinin bir adım ötesi İslâmiyet'tir. ”


Ali Emre Karpuz
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Demokrasi : Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi

Hürriyet : Özgürlük

Meşrutiyet : Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet biçimi

Adalet : Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk

Şeriat : Kur'an'daki ayetlere ve Hz. Muhammed (sav) in sözlerine dayanan İslam kanunu.

İslamiyet : Müslümanlık.

Müslümanlık : Hz. Muhammed (sav) in yaydığı İslam dini, Hak din.

Filozof : Felsefe ile uğraşan ve felsefenin gelişmesine katkıda bulunan kimse

Felsefe : Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması

Bilim : Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi





Demokrasinin bir adım ötesi İslâmiyet'tir. Made in Bernard Schaw

Demokrasi İslam denizinde bir damladır. Made in Safinaz

Demokrasi dini reddetmek için bir araçtır. Made in bekir
 
S

safinaz

Guest
İslam dininde demokrasinin yeri nerededir. Demokrasi ne demektir. İslamın demokrasiye bakış açısı nedir?

Günümüz tartışma konuları arasında, İslam ve demokrasi konusunun, muhtelif platformlarda öne çıktığı gözlemlenmektedir. Açıkça belirtmek gerekirse, İslam ve demokrasi mukayesesinin, çok sağlıklı yapıldığını ifade etmek oldukça zordur.

Böyle bir mevzunun en başında, İslam’ın, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen ilahi kaynaklı bir din, demokrasinin ise, insanların kendi akıl, irade ve bilgi birikimine dayalı olarak ortaya çıkardıkları bir yönetim biçimi olduğunu vurgulamak gerekir.

Bu vurguyu yapmanın ana hedefi, bu iki kavramın, birbirinin zıddı veya birbirinin alternatifi ya da birbiriyle tamamen uyuşan unsurlar gibi takdim etme gayretlerinin doğru olmadığını belirtmektir.

Bu yüzden, İslam’ı, bir din olarak kendi kulvarında, demokrasiyi de bir yönetim şekli olarak kendi kulvarında değerlendirmek gerekir. Bunu yaparken, sadece kavramlara takılıp kalmadan, bu kavramların muhtevasını, objektif bir bakış açısıyla karşılaştırmak zarureti vardır.

Bu noktada, İslam ilahiyatçılarının büyük bir kısmınca kabul edilen en önemli husus şudur: Kur’an tarafından, adı açıkça belirtilen ve insanlara emredilen herhangi bir yönetim biçimi mevcut değildir. Ancak, hem Kur’an’da, hem de Hz. Peygamber’in uygulamalarında, yöneten ve yönetilenlerin sorumluluklarını öğreten evrensel prensipler vardır.

Dünyanın herhangi bir bölgesinde, dönemin ihtiyaçlarına, insanlarının kültürel yapısına, oluşan siyasi şartlara, zamanın ve coğrafyanın getirdiği imkan ve zorunluluklara göre, yönetim modeli geliştirilebilir.

Demokrasinin en belirleyici ve vazgeçilmez unsurlarından biri, halkın yönetime katılması ve kendi hür iradesiyle yöneticileri seçmesidir. Dikkatle incelendiği zaman, Hz. Peygamber’in, İslam’ın en iyi uygulayıcısı sıfatıyla, -kelime olarak, kabul etmek, razı olmak, anlamına gelen -BEY’AT müessesesini çalıştırdığı görülür. Bey’at, günümüz seçim uygulamalarındaki oy kullanma karşılığı olarak, kısaca “halkın yöneticiye bağlılığını belirtmek için reyini ortaya koyması” şeklinde tanımlanabilir. Bey’at, “kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere yaptığı bir sözleşme” olarak da tarif edilir. (1)

Hz. Peygamber’in başlattığı bey’at uygulaması bazı yapısal değişikliklere uğrayarak Osmanlı dönemine kadar devam etmiştir.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, yöneticileri belirleme metodu konusunda İslam öğretisinin, bugünkü demokratik seçim uygulamaları ile çok önemli bir paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu benzerlik, her ferdin kendi reyini hür iradesiyle belirtmesi konusunda da mevcuttur.
Çünkü, zorbalıkla ve kılıç zoruyla alınan bey'at geçerli değildir. Hz. Ömer : "Bir kimse, müslümanlara danışmadan, ister kendisi başkan olmaya, ister başkasını başkanlığa geçirmeğe kalkışırsa (vazgeçmediği taktirde) onu öldürmelisiniz" (2) demiştir.

Toplumun huzurunu bozmaya yönelik, zorbalığa ve haksızlığa dayanan her türlü girişimin bertaraf edilmesi, İslam dininin herkese yüklediği sorumluluklardan sadece birisidir.

Yöneticilerle ilgili olarak İslam’ın öngördüğü en önemli değerler, insanlar arasında, eşitliğin, adaletin ve ferdi hukuk dokunulmazlığının sağlanmasıdır. Şayet demokrasi, toplumları yönlendiren bir sistem değil de, insanların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan ve halkın taleplerini karşılamayı taahhüt eden bir yönetim biçimi ise, bu hususta da İslam ve demokrasi arasında herhangi bir problemden bahsetmek anlamsızdır.

Çünkü, bu hakların korunması bakımından, ikisi arasında bir aykırılık söz konusu değildir. Hatta İslam, bir taraftan ferdi hukukun korunmasını emrederken, diğer taraftan da toplumsal hassasiyetlere atıfta bulunur ve içtimâî ruhun canlı tutulmasını ister. Bu yüzden, fertlere yüklenen her sorumluluğun, toplumsal hayata bakan bir yönü vardır.

Demokratik yönetim biçimiyle idare edilen ülkelerde, toplum tarafından seçilen ve yine toplum adına karar mekanizması olarak işleyen meclis de, üzerinde durulması gereken en önemli müesseselerden biridir. Bunun İslam literatüründeki tam karşılığı, danışma kurulu olarak tercüme edebileceğimiz, ŞÛRÂ müessesesidir.

Yapılması planlanan işlerin, istişâre sonucunda karara bağlanması gerektiği konusunu, Kur’an iki farklı âyette şu şekilde açıklar:

“Onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. ” (3)

“Onların işleri, aralarında danışma iledir.” (4)

Demokrasinin vasıfları arasında zikredilen çoğulculuk prensibi, Kur’an’da bu âyetlerle formülleştirilmiştir. Çünkü fertler arası istişare, çoğulculuğun en önemli göstergelerindendir. İlk âyette geçen “iş hakkında onlara danış” ifadesi, İslam âlimlerince bir tavsiye değil, yerine getirilmesi zorunlu bir emir olarak telakki edilmiştir. (5)

Yine, İslam’ın benimsediği idari yapı, danışma (meşveret) üzerine kurulması gerektiğinden hareketle, “herhangi bir şahsın diktatörlüğüne dayanan "otokrasi"den; kendisinde ilâhî bir sıfat olduğu iddiasıyla ortaya çıkan kişinin idaresine dayanan "teokrasi"den; üstün azınlık sınıfının hâkimiyetine dayanan "oligarşi"den; kişilerin heva ve heveslerine göre idare ettiği "demagoji"den ayrılır.” (6)

İslâm'daki istişâre sistemi çoğunluk veya azınlık farkı gözetilmeksizin imkan dahilinde herkesin görüşünü almayı gerektirmekte, ancak, görüşler içinde tercihe şayan olanın, parmak hesabıyla değil, derin ve tarafsız aklî araştırma neticesi tesbit edilmiş olanın tatbik mecburiyetini içermektedir. (7)

Özellikle Hz Peygamber ve ondan sonra idarecilik yapan halifeler, istişareye ciddi manada önem vermişler, Kur’an’daki “iş hakkında onlara danış” emrinin en önde gelen uygulayıcıları olmuşlardır. Bundan dolayı İbn Teymiyye: “İdareciler istişâreden muaf olamazlar. Çünkü Allah onu peygamberine emretmiştir” der. (8)

Hz. Peygamber’in sahabeyle istişaresinde dikkati çeken hususlardan biri; herhangi bir karara vardığı zaman, bu kararının Kur’an’ın bir emri mi yoksa kendi düşüncesiyle aldığı bir karar mı olduğunun, kendisine sorulmasıdır. Kur’an emri olursa, -bağlayıcılık ifade ettiği için- o emir yerine getirilir, ancak Hz. Peygamber’in kendi kararı olursa, bu karar üzerinde sahabe kendi görüşlerini ona aktarırlardı. Bedir harbinden sonra alınan esirlerin, hangi şartlarla serbest bırakılacağı, namaza davetin (ezanın) nasıl uygulanacağı, Hendek harbinde Medine’nin nasıl savunulması gerektiği gibi konular, Hz. Peygamber’in istişare anlayışının en çarpıcı örnekleridir.

İstişâre ederken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri, kime veya kimlere danışılacağı konusudur. Abbasi yöneticilerinden Me'mun’un, oğluna nasihat ederken, istişâre konusunda söyledikleri, bu hususa ışık tutar. Der ki: “Şüphen olan işlerde, tecrübe sahibi, gayretli ve şefkatli ihtiyarların görüşlerine başvur. Çünkü onlar, çok şey görüp geçirmişler, zamanın inişli-çıkışlı, ikballi-hezimetli olaylarına şahit olmuşlardır. Onların sözü acı da olsa kabul ve tahammül et. Danışma kuruluna korkak, hırslı, kendini beğenmiş, yalancı ve inatçı kişileri alma.” (9)

İslam dünyasının, batı kaynaklı olarak geliştirilen birçok müessese üzerinde ortak bir noktaya varamadığı açıktır. Demokrasi de bunlardan bir tanesidir. Hiçbir bilimsel ve akli temele dayanmadan kimileri, demokrasinin İslam’la tamamen çeliştiğini anlatırken, kimileri de ikisi arasında tam bir uyumun varlığını anlatmaya çalışmaktadır.

Fertlerin ve toplumların mutluluğuna katkıda bulunma gayesi ve arzusu olan herkes için, en makul olan şey, -kavram kompleksine kapılmadan-;) din olarak İslam’ın evrensel değerlerinden, idari bir mekanizma olarak da demokrasinin öngördüğü temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın yollarını aramaktır.

Adı ne olursa olsun, insanların huzur ve mutluluğu için yürütülen çabalara İslam’ın herhangi bir itirazı söz konusu değildir.

“Demokrasinin benimsenmesi Batı’yı “meşrulaştırma” değil, gerçek bir yeniden keşif olarak görülebilir. Batılı demokrasi ile İslam, yöntemde bazı farklılıklar gösterse bile, gayelerindeki benzerlikler dikkate alınarak birbirinden istifade edebilirler. Tabii bu istifade, Hasan Turabi’nin ifadesiyle söyleyecek olursak, eğer Batılılar, demokrasinin “Müslüman bir çocuk doğurmasına” müsaade ede(bili)rlerse gerçekleşebilir. Çünkü hala Batı’da birçok kişi için “islami demokrasi” kavramı lanetli olarak görülmektedir.” (10)

Netice itibariyle, İslam prensiplerinin demokrasinin öngörüleriyle tamamen uyum içerisinde olduğu iddia edilemez. Ancak eğer dinden bağımsız düşünürsek, yönetim biçimleri içerisinde İslam’ın genel hükümleriyle en kolay uyumlu hale getirilebilecek yönetim biçimi yine demokrasidir.

Bu arada İslam düşünürlerinin bu konuda bir çözüm arayışı içerisinde oldukları da bir gerçektir. Zira demokrasi, kaçınılmaz olarak müslümanların içerisinde bulundukları ve kendisinden etkilendikleri bir sistemdir. Konumlarının İslam’a uygunluğunu her zaman sorgulamak zorunda olan müslümanlar, kendilerini kaçınılmaz olarak etkisinde bulundukları demokrasi karşısında çözüm arayışı mecburiyetinde bulmuşlardır.

Kur’an verilerine uygun olarak yapılan tartışmalar, demokrasiye bir karşıtlık değil, yeniden tanımlanan demokrasiye taraftarlık şeklinde kendini göstermektedir.
Dünyada birbirinden farklı birçok demokrasi tanımı ve uygulaması vardır. İslam dünyası, bu durum karşısında, bir yandan İslam’ı doğru anlamak ve doğru yorumlamak, diğer yandan da demokrasiyi bu yorum içinde tanımlamak zorundadır. Böyle bir yol, İslâm ve demokrasinin buluştuğu bir orta noktanın oluşmasına katkıda bulunabilir.

(1) Yusuf Kerimoğlu, İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınevi, bey’at md.
(2) Muhammed Ravvas Ka'l-aci, Mevsûatu fıkh Ömer b. el-Hattâb, 1401/1981, 103.
(3) Al-i İmran : 3/159
(4) Şûrâ : 95/38
(5) Fahreddin er-Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, Kahire 1934-62, IX, 76; Nevevi, Şerhu'l Müslim, Kahire 1347-49/1929-30, IV, 76.
(6) İzzüddin et-Temîmî, eş-Şûrâ beyne'l-Esâle ve'l-Muâsıra, Amman 1405/1985, s. 27-28.
(7) Ma'ruf ed-Devâlibî, İslâm'da Devlet ve İktidar (trc. Mehmed S. Hatipoğlu), İstanbul 1985, s. 55.
(8) İbn Teymiyye, es-Siyâsetü'ş Şer'iyye (Mecmû'u Fetâva içinde), Riyad 1381-86, XXVIIl, 386, 387
(9) Mefail Hızlı, İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınları, istişare md.
(10) bkz. Mevlüt UYANIK, İslam ve Demokrasi, -Muhammed Abid el-Cabiri Örneği-.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör



Demokrasi islam denizinde bir damladır.Made in Safinaz or Muhik;)
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Araştırmalarınız için teşekkürler.

Alıntı yaptığınız kaynak, sahih bilgiler dağıtan ancak zaman zaman işleri "suya sabuna dokunmadan " çözmeye çalışan veya yer yer yönlendirilmiş bir kaynaktır. Haddim olmayarak bu yazıyı parçalar halinde analiz etmek isterim. Eğer fikirlerimde bir eksiklik veya hata varsa lütfen itiraz ediniz ve düzeltiniz.


İslam dininde demokrasinin yeri nerededir. Demokrasi ne demektir. İslamın demokrasiye bakış açısı nedir?

Günümüz tartışma konuları arasında, İslam ve demokrasi konusunun, muhtelif platformlarda öne çıktığı gözlemlenmektedir. Açıkça belirtmek gerekirse, İslam ve demokrasi mukayesesinin, çok sağlıklı yapıldığını ifade etmek oldukça zordur.


Şu şekilde katılıyorum, evet İslamla demokrasi mukayese edilemez.



Böyle bir mevzunun en başında, İslam’ın, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen ilahi kaynaklı bir din, demokrasinin ise, insanların kendi akıl, irade ve bilgi birikimine dayalı olarak ortaya çıkardıkları bir yönetim biçimi olduğunu vurgulamak gerekir.

Bu vurguyu yapmanın ana hedefi, bu iki kavramın, birbirinin zıddı veya birbirinin alternatifi ya da birbiriyle tamamen uyuşan unsurlar gibi takdim etme gayretlerinin doğru olmadığını belirtmektir.


Burada çelişki vardır. " birbirinin alternatifi ya da birbiriyle tamamen uyuşan.... " kısmına katılıyorum. Ama birbirinin zıddı olmaması tezi yanlıştır. Zira bir yanda ilahiyat, bir yanda beşeriyet vardır. Ne eşleştirilebilir ki?..



Bu yüzden, İslam’ı, bir din olarak kendi kulvarında, demokrasiyi de bir yönetim şekli olarak kendi kulvarında değerlendirmek gerekir. Bunu yaparken, sadece kavramlara takılıp kalmadan, bu kavramların muhtevasını, objektif bir bakış açısıyla karşılaştırmak zarureti vardır.

Yine ciddi bir çelişki. İslam'ı bir din olarak kendi kulvarında değerlendirmek gerekir derken;

1- Bu din uydurma bir din midir ki, başka kulvarlara sirayet edemesin?

2- İslam'ı kendi kulvarına hapseden bu yorumcu, yazının devamında " şura " gibi İslami kavramlardan Demokrasiye atıf yapıyor.


Bu noktada, İslam ilahiyatçılarının büyük bir kısmınca kabul edilen en önemli husus şudur: Kur’an tarafından, adı açıkça belirtilen ve insanlara emredilen herhangi bir yönetim biçimi mevcut değildir. Ancak, hem Kur’an’da, hem de Hz. Peygamber’in uygulamalarında, yöneten ve yönetilenlerin sorumluluklarını öğreten evrensel prensipler vardır.

Çok doğru, aynen katılıyorum. Ancak bu ifadede gizli kalmış bir kısım vardır ki, o da yönetim biçimi belirtilmemesine rağmen, yönetimin uyacağı kanunlar bellidir. Bu hususu tekrar göreceğiz, devam edelim.



Dünyanın herhangi bir bölgesinde, dönemin ihtiyaçlarına, insanlarının kültürel yapısına, oluşan siyasi şartlara, zamanın ve coğrafyanın getirdiği imkan ve zorunluluklara göre, yönetim modeli geliştirilebilir.


Doğrudur. Ama tekrar ifade edelim ki, yönetim şekli nasıl olursa olsun, uyulacak kanunlar(Şeri) ve düstur (Ku'an ve sünnetin emrettiği) gibi İslami değilse, bu herhangi bir yönetim şekli, İslam'la uyuşma açısından hiç bir anlam taşımaz .



Demokrasinin en belirleyici ve vazgeçilmez unsurlarından biri, halkın yönetime katılması ve kendi hür iradesiyle yöneticileri seçmesidir. Dikkatle incelendiği zaman, Hz. Peygamber’in, İslam’ın en iyi uygulayıcısı sıfatıyla, -kelime olarak, kabul etmek, razı olmak, anlamına gelen -BEY’AT müessesesini çalıştırdığı görülür. Bey’at, günümüz seçim uygulamalarındaki oy kullanma karşılığı olarak, kısaca “halkın yöneticiye bağlılığını belirtmek için reyini ortaya koyması” şeklinde tanımlanabilir. Bey’at, “kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere yaptığı bir sözleşme” olarak da tarif edilir. (1)



İşte burada bu beyan sahibi şaşırmıştır. Neden? Bakın. Demokrasinin bir özelliğidir, ne ? halkın yönetime katılması. Ama demokrasinin temel anlamı nedir? Halkın eğemenliğine dayanan yönetim metodu, buraya dikkat edin, halkın diyor, Hakk'kın değil. Ve BEY'AT da Hakk'ın yönetime halk beyat eder, demokraside halkın yönetimine halk beyat eder.




Hz. Peygamber’in başlattığı bey’at uygulaması bazı yapısal değişikliklere uğrayarak Osmanlı dönemine kadar devam etmiştir.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, yöneticileri belirleme metodu konusunda İslam öğretisinin, bugünkü demokratik seçim uygulamaları ile çok önemli bir paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu benzerlik, her ferdin kendi reyini hür iradesiyle belirtmesi konusunda da mevcuttur.
Çünkü, zorbalıkla ve kılıç zoruyla alınan bey'at geçerli değildir. Hz. Ömer : "Bir kimse, müslümanlara danışmadan, ister kendisi başkan olmaya, ister başkasını başkanlığa geçirmeğe kalkışırsa (vazgeçmediği taktirde) onu öldürmelisiniz" (2) demiştir.

Toplumun huzurunu bozmaya yönelik, zorbalığa ve haksızlığa dayanan her türlü girişimin bertaraf edilmesi, İslam dininin herkese yüklediği sorumluluklardan sadece birisidir.

Yine aynı yanılgı ki devam ettiriliyor. Yönetici seçmek başka konudur, kanun yapmak başka. Bu iki nokta birbirinden taban tabana zıt mevzukardır. Bu günkü demokratik yönetim sistemlerini inceleyin. Bir anayasa veya kanunlar manzumesi var. Halk birilerini seçiyor. Bu birileri de isterse anayasayı ve yasalar zincirini kendi ürettikleri yeni yasalarla değiştiriyor. İslam'da ki Bey'at metodun da kim Allah'ın emirlerini değiştirmişti ki, o günkü Bey'at ile bu günkü demokrasi birbirine benzetilmeye çalışılıyor.



Yöneticilerle ilgili olarak İslam’ın öngördüğü en önemli değerler, insanlar arasında, eşitliğin, adaletin ve ferdi hukuk dokunulmazlığının sağlanmasıdır. Şayet demokrasi, toplumları yönlendiren bir sistem değil de, insanların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan ve halkın taleplerini karşılamayı taahhüt eden bir yönetim biçimi ise, bu hususta da İslam ve demokrasi arasında herhangi bir problemden bahsetmek anlamsızdır.



Evet, çok doğru. Şayet demokrasi toplumları yönlendiren bir sistem olma hususiyeti taşımaz ise hiç problem yok. Ancak böyle olmadığını görmekteyiz.



Çünkü, bu hakların korunması bakımından, ikisi arasında bir aykırılık söz konusu değildir. Hatta İslam, bir taraftan ferdi hukukun korunmasını emrederken, diğer taraftan da toplumsal hassasiyetlere atıfta bulunur ve içtimâî ruhun canlı tutulmasını ister. Bu yüzden, fertlere yüklenen her sorumluluğun, toplumsal hayata bakan bir yönü vardır.



El hak. Doğru...



Demokratik yönetim biçimiyle idare edilen ülkelerde, toplum tarafından seçilen ve yine toplum adına karar mekanizması olarak işleyen meclis de, üzerinde durulması gereken en önemli müesseselerden biridir. Bunun İslam literatüründeki tam karşılığı, danışma kurulu olarak tercüme edebileceğimiz, ŞÛRÂ müessesesidir.

Yapılması planlanan işlerin, istişâre sonucunda karara bağlanması gerektiği konusunu, Kur’an iki farklı âyette şu şekilde açıklar:

“Onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. ” (3)

“Onların işleri, aralarında danışma iledir.” (4)

Demokrasinin vasıfları arasında zikredilen çoğulculuk prensibi, Kur’an’da bu âyetlerle formülleştirilmiştir. Çünkü fertler arası istişare, çoğulculuğun en önemli göstergelerindendir. İlk âyette geçen “iş hakkında onlara danış” ifadesi, İslam âlimlerince bir tavsiye değil, yerine getirilmesi zorunlu bir emir olarak telakki edilmiştir. (5)

Yine, İslam’ın benimsediği idari yapı, danışma (meşveret) üzerine kurulması gerektiğinden hareketle, “herhangi bir şahsın diktatörlüğüne dayanan "otokrasi"den; kendisinde ilâhî bir sıfat olduğu iddiasıyla ortaya çıkan kişinin idaresine dayanan "teokrasi"den; üstün azınlık sınıfının hâkimiyetine dayanan "oligarşi"den; kişilerin heva ve heveslerine göre idare ettiği "demagoji"den ayrılır.” (6)

İslâm'daki istişâre sistemi çoğunluk veya azınlık farkı gözetilmeksizin imkan dahilinde herkesin görüşünü almayı gerektirmekte, ancak, görüşler içinde tercihe şayan olanın, parmak hesabıyla değil, derin ve tarafsız aklî araştırma neticesi tesbit edilmiş olanın tatbik mecburiyetini içermektedir. (7)

Özellikle Hz Peygamber ve ondan sonra idarecilik yapan halifeler, istişareye ciddi manada önem vermişler, Kur’an’daki “iş hakkında onlara danış” emrinin en önde gelen uygulayıcıları olmuşlardır. Bundan dolayı İbn Teymiyye: “İdareciler istişâreden muaf olamazlar. Çünkü Allah onu peygamberine emretmiştir” der. (8)

Hz. Peygamber’in sahabeyle istişaresinde dikkati çeken hususlardan biri; herhangi bir karara vardığı zaman, bu kararının Kur’an’ın bir emri mi yoksa kendi düşüncesiyle aldığı bir karar mı olduğunun, kendisine sorulmasıdır. Kur’an emri olursa, -bağlayıcılık ifade ettiği için- o emir yerine getirilir, ancak Hz. Peygamber’in kendi kararı olursa, bu karar üzerinde sahabe kendi görüşlerini ona aktarırlardı. Bedir harbinden sonra alınan esirlerin, hangi şartlarla serbest bırakılacağı, namaza davetin (ezanın) nasıl uygulanacağı, Hendek harbinde Medine’nin nasıl savunulması gerektiği gibi konular, Hz. Peygamber’in istişare anlayışının en çarpıcı örnekleridir.

İstişâre ederken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri, kime veya kimlere danışılacağı konusudur. Abbasi yöneticilerinden Me'mun’un, oğluna nasihat ederken, istişâre konusunda söyledikleri, bu hususa ışık tutar. Der ki: “Şüphen olan işlerde, tecrübe sahibi, gayretli ve şefkatli ihtiyarların görüşlerine başvur. Çünkü onlar, çok şey görüp geçirmişler, zamanın inişli-çıkışlı, ikballi-hezimetli olaylarına şahit olmuşlardır. Onların sözü acı da olsa kabul ve tahammül et. Danışma kuruluna korkak, hırslı, kendini beğenmiş, yalancı ve inatçı kişileri alma.” (9)


Yani bu yazıyı yazan her kimse, mütemadiyen İslamiyetle demokrasiyi birbirine uydurmak adına bir sürü yollar denemiş, ayet, hadis getirmiş amma bir türlü şu gerçeği örtememiş. Evet, şüra var, evet meşveret var, evet halkın katılımı var ama, Allah'ın kanunlarını, peygamberin sünnetlerini hiza almak kaydıyla. Şimdi bana demokratik hangi toplumdan tek ama bir tek tane örnek verebilirsiniz?



İslam dünyasının, batı kaynaklı olarak geliştirilen birçok müessese üzerinde ortak bir noktaya varamadığı açıktır. Demokrasi de bunlardan bir tanesidir. Hiçbir bilimsel ve akli temele dayanmadan kimileri, demokrasinin İslam’la tamamen çeliştiğini anlatırken, kimileri de ikisi arasında tam bir uyumun varlığını anlatmaya çalışmaktadır.



Benle, bu yazının yazarı gibi. Hesap neyse?..

Fertlerin ve toplumların mutluluğuna katkıda bulunma gayesi ve arzusu olan herkes için, en makul olan şey, -kavram kompleksine kapılmadan-;) din olarak İslam’ın evrensel değerlerinden, idari bir mekanizma olarak da demokrasinin öngördüğü temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın yollarını aramaktır.

Adı ne olursa olsun, insanların huzur ve mutluluğu için yürütülen çabalara İslam’ın herhangi bir itirazı söz konusu değildir.



Kavram kompleksi başka bir şeydir. Ama kavram kompleksine kapılmak, her zaman kavramları şaşırtmaktan bin kez evladır...


“Demokrasinin benimsenmesi Batı’yı “meşrulaştırma” değil, gerçek bir yeniden keşif olarak görülebilir. Batılı demokrasi ile İslam, yöntemde bazı farklılıklar gösterse bile, gayelerindeki benzerlikler dikkate alınarak birbirinden istifade edebilirler. Tabii bu istifade, Hasan Turabi’nin ifadesiyle söyleyecek olursak, eğer Batılılar, demokrasinin “Müslüman bir çocuk doğurmasına” müsaade ede(bili)rlerse gerçekleşebilir. Çünkü hala Batı’da birçok kişi için “islami demokrasi” kavramı lanetli olarak görülmektedir.” (10)


Bu yeni keşif denilen zikriyat ve fikriyattır zaten asıl tehlike. Sanki İslamiyetin eksiği ve noksanı varmış gibi bir arayış içinde olmak ya da batıya yaranabilmek adına onların beşeri fikirlerine, ilahi emirleri boğdurmak çabası, tam bir hezeyandır bu. Şu bilinmelidir ki, demokrasinin doğurduğu en çok tağutu bol bir Müslüman tiplemesi olabilir.


Netice itibariyle, İslam prensiplerinin demokrasinin öngörüleriyle tamamen uyum içerisinde olduğu iddia edilemez. Ancak eğer dinden bağımsız düşünürsek, yönetim biçimleri içerisinde İslam’ın genel hükümleriyle en kolay uyumlu hale getirilebilecek yönetim biçimi yine demokrasidir.

Bu arada İslam düşünürlerinin bu konuda bir çözüm arayışı içerisinde oldukları da bir gerçektir. Zira demokrasi, kaçınılmaz olarak müslümanların içerisinde bulundukları ve kendisinden etkilendikleri bir sistemdir. Konumlarının İslam’a uygunluğunu her zaman sorgulamak zorunda olan müslümanlar, kendilerini kaçınılmaz olarak etkisinde bulundukları demokrasi karşısında çözüm arayışı mecburiyetinde bulmuşlardır.

Kur’an verilerine uygun olarak yapılan tartışmalar, demokrasiye bir karşıtlık değil, yeniden tanımlanan demokrasiye taraftarlık şeklinde kendini göstermektedir.
Dünyada birbirinden farklı birçok demokrasi tanımı ve uygulaması vardır. İslam dünyası, bu durum karşısında, bir yandan İslam’ı doğru anlamak ve doğru yorumlamak, diğer yandan da demokrasiyi bu yorum içinde tanımlamak zorundadır. Böyle bir yol, İslâm ve demokrasinin buluştuğu bir orta noktanın oluşmasına katkıda bulunabilir.

Evet son olarak bu kadar ifade, iddia ve cevaptan sonra bir son sözde biz söyleyelim ki ; kabul edilen ve uygulanan hiç bir demokrasi uygulamasında İslami prensiplerle bir uyumluluk yoktur. Demokrasideki bazı yöntemler, İslam örf ve adabına uygundur denebilir ancak bu kadar benzeşme ile yola çıkarsak, dünyada birbirine uymayan hiçbir şey kalmaz. Bunada kısaca şimdilerde "yumuşak İslam" diyorlar...
 
S

safinaz

Guest
Araştırmalarınız için teşekkürler.

Alıntı yaptığınız kaynak, sahih bilgiler dağıtan ancak zaman zaman işleri "suya sabuna dokunmadan " çözmeye çalışan veya yer yer yönlendirilmiş bir kaynaktır. Haddim olmayarak bu yazıyı parçalar halinde analiz etmek isterim. Eğer fikirlerimde bir eksiklik veya hata varsa lütfen itiraz ediniz ve düzeltiniz.

Bekir hocam,daha önce bu konudaki düşüncelerimi belirttim ama kendi cümlelerim olduğu için sizi tatmin etmedi diye sizin de belirttiğiniz gibi sahih bir kaynaktan alıntı yaparak düşüncelerimi destekledim.

Ancak hala "demokrasi ve islam bağdaşmaz"diye düşünüyorsanız bu sizin düşüncenizdir saygı duyarım.
Çünkü kimseye illaki düşüncelerimi kabul ettirmek gibi bir gayem olmadığı için uzun uzun tartışmaları sevmiyorum.

Burda tüm yazdıklarımın hala arkasındayım ama cevap beklediğinizi düşündüğüm için yazdım....

Made in Safinaz or Muhik.:cool:
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Nezaketiniz için teşekkür ederim sayın muhik.

Tabii ki şahsi düşüncelerimizi empoze değil amacımız. Ama kabul etmemiz gerek ki bir "duvar gazetesi" de değil burası. Bu nedenle herkes bildiklerini yazıyor ve teati ediliyor. Eksik, yanlış varsa akıl ve delil ile doğruya dönüyoruz.

Hepimiz yanlış bilebilir ve ya yanlış bilgilenmiş olabiliriz. Yazılanlar doğruyu bulma adına münazaradan öte değil. Ben, yazdıklarımla alakalı yanlış ve eksiğim varsa düzeltmek ve bilgilenmek adına tashihe hazırım inşallah.
 
Üst Alt