Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam da Cariye Var mı?

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Cariye, özellikle savaş sonucu esir düşmüş ve bir efendiye köle yapılmış kadın demek.


Bu nedenle yazıya esir almak, köleleştirmek, cariye yapmak ile ilgili bir girişle başlayalım.


***

“Ölümüne girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse esir almak bir peygambere yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah sizin için ahireti istiyor. Allah çok güçlüdür, çok bilgedir.” (Enfal; 8/67)



Bu ayet Bedir savaşında ele geçirilen esirlere ne yapılması gerektiği tartışması çıkınca nazil oldu.


Rivayete göre Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanına içlerinde kendi amcası Abbas ve amca çocuğu Akil b. Ebi Talip’in de bulunduğu yetmiş esir getirildi. Hz. Ebubekir bunların fidye alınıp serbest bırakılmasını teklif ederken, Hz. Ömer öldürülmelerini, Abdullah ibn Revaha da odunu bol bir ateşte yakılmalarını teklif etti. Hz. Peygamber bu teklifler üzerine duygulanarak Ebubekir’i İbrahim ve İsa’ya, Ömer’i Nuh ve Musa’ya benzeten bir konuşma yaptı ve fidye alınarak serbest bırakılmaları yönünde eğilim gösterdi. (Razi, İbn Kesir, Kurtubi).


Dikkate edilirse ayette fidye almanın kınanıp, Hz. Ömer’in görüşü doğrultusunda öldürülmeleri gerektiği yolunda bir görüş belirtilmiyor. Sonuçta esirlerin öldürülmemiş olması, Allah tarafından da Hz. Ömer’in teklifi doğrultusunda öldürülmesinin istendiği yorumunu geçersiz kılmaktadır. Bilakis, tartışmaya katılan tarafların hepsi birden eleştiriliyor ve bu tartışmanın kendisi mahkûm ediliyor. Kur’an, esirlere ne yapılacağı konusunda taraf olmuyor. Ömer’in teklifi doğru Ebubekir’inki yanlış demiyor.


Kuran’ın burada odaklandığı şeyin, kendilerinden çok şey beklediği Bedir’e çıkan bu bir avuç insanın “saf bir yürek temizliği içinde” olup olmadıkları olduğunu anlıyoruz. Yani asıl ganimet, ele geçirme, fidye, boyunlarını vurma, ateşte yakma vs. bunlar için tartışıp durmalarına içerliyor.


Âdeta “Siz bunlar için savaşmadınız, sizin davanız esir, köle, fidye, ganimet, öldürme, yok etme vs. değil” demeye getiriyor ve demek istiyor ki: Ölümü göze alarak, yiğitçe ve mertçe giriştiği bir meydan savaşı sonucu olmadıkça bir peygambere esir almak yakışmaz. Savaşta yenilen taraf esir düşer; bu savaşın evrensel bir kuralıdır. Fakat bundan kişisel menfaat temin etmeye kalkmak, insanları köleleştirme amacı için kullanmak doğru değildir. Zafer sarhoşluğu içinde elinize esir düşen insanları öldürmeyi veya onları para karşılığı serbest bırakmayı düşünebiliyorsunuz. Hâlbuki siz saf hürriyet ve adalet savaşçısı olmalısınız. Böyle şeylere tenezzül etmemeniz gerekirdi. Size yakışan budur…


Sonuçta, önceden fidye karşılığı bırakılanların ardından esirlerin her on kişiye okuma yazma öğretme karşılığı serbest bırakıldığını görüyoruz. Bilebildiğim kadarıyla dünya tarihinde bu bir ilktir.


***

“Kur’an’ın ruhunu” bu olay vesilesi ile çok iyi kavradığı anlaşılan Hz. Ömer’in sonraki icraatlarının hep bu yönde olduğunu görüyoruz. O Hz. Ömer ki sonraki savaşlarda esir alınıp köle pazarlarında satılmak istenen insanları serbest bırakıp memleketlerine geri göndertmiştir. (bkz. “Kur’an köleliği kaldırdı mı” başlıklı makalemiz).


Hele, Bedir’de ortaya çıkan “Kur’an’ın ruhu”nun, Hz. Ömer’den sonra Hz. Ali’de billurlaşan ifadesini şu olayda daha da net görüyoruz;


Hz. Ömer’in hilafeti sırasında Suriye’nin fethi sebebiyle sayıları yüz bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu kadar insana ne yapılacağı sorun olunca Hz. Ömer sahabeleri topladı ve onlara görüşlerini sordu. Yapılan tartışmalar sonucunda hepsi için “idam” kararı çıktı. Fakat bu Hz. Ömer’in içine sinmedi ve kararı kabul etmeyerek, o anda hasta olduğu için toplantıya gelemeyen Hz. Ali’ye haber gönderdi ve görüşünü sordu.


Hz. Ali’nin verdiği cevabı lütfen dikkatle okuyun. “Kur’an’ın ruhu ve vicdanı” derken neyi kastettiğimi mükemmel anlatıyor.


“Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen sefil ve biçare insanlardır. Artık bunlar bizim halkımızdır. Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam’ın sevgi, merhamet ve adaleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.” (Filibeli Ahmet Hilmi; İslam Tarihi, shf. 287)

Hz. Ali, Hz. Ömer’in şahsında gelecek nesillerin Müslümanlarına çok esaslı bir mesaj veriyor ve adeta şunu demeye getiriyor: “Biz bu dini niçin kabul ettik, bu din neden var? Et kokmuş, tuz da kokarsa halimiz nice olur. Neden, niçin savaşıyoruz ey Ömer!”

Hz. Ömer bu görüşü büyük bir sevinçle kabul etti. Yüz bin esirin serbest bırakılması için derhal bölge komutanı Ebu Ebeyde b. Cerrah’a emir gönderdi.


O devrin savaşlarında eşi ve benzeri görülmeyen bu alicenap hareket, o yüz bin esiri, İslam’ın gönüllü savaşçısı haline getirdi. Böylece İslam, fethettiği o gün için Bizans toprağı olan Suriye’den bir daha çıkmadı…


“Fetih” açmak demek; gönüller açmak, yürekler fethetmek… İşgal ise zorla şekillendirmek... Bugün üzerine yan gelip yattığımız İslam dünyası topraklarının ne ile kazanıldığını sanıyorsunuz? Dünya Bizans’ın ve Sasani’nin zulmü altında ezilirken, İslam’ın, o günkü dünya kamuoyunda estirdiği hürriyet ve adalet rüzgarı ile değil mi?


***


Şimdi…


Giriş biraz uzun oldu ama lütfen “kadın köle” demek olan cariye konusunu bu giriş ışığında okuyun.


“Cariye” kelimesi Arapça (CRY) kökünden geliyor. Sözlükte “olmak, geçmek, koşmak, akmak” demek. Yapmak, yürütmek, uygulamak (icra), akıcı, akan, geçerli (câri), kız çocuğu, halayık (câriyeh), su üzerinde akan, gemi (câriyetun), askerin günlük yiyeceği (cerâye), rota, alt yapı, kanal, çığır, akım yeri (mecra), akan, dolanan, elektrik akımı (cereyân) kelimeleri bu kökten…


Şu halde cariye, akan, elden ele dolanan, parayla alınıp satılabilen köle kadın demek.


Kur’an bir eski dünya alışkanlığı olan esir kadınların elden ele dolaşması, alınıp satılması olayına nasıl bakmaktadır?


Evlilik yetmiyormuş gibi, bir de “cariye” adı altında bir takım kadınlara sahip olunabileceğini, hatta bunun bir sınırının da olmadığını mı söylemektedir? Dahası bunu Müslümanlara tavsiye mi etmektedir?


***


Kur’an fekku ragabe (kölelik zincirlerini kırmak, parçalamak) ve tahriru regabe (kölelere özgürlük, hürriyet) diyerek köleliği kaldırma çağrısı yaptı. Aşama aşama kaldırma operasyonlarına girişerek köleliğin olmadığı bir toplum idealini Müslümanların önüne koydu. Bu çağrı o günkü dünyada muazzam bir rüzgar estirdi. Fakat köleci dünya buna direndi. (Bkz. “Kur’an köleliği kaldırdı mı” başlıklı makalemiz).


Hayatın diğer tüm alanlarında olduğu gibi, savaşlardan da en çok zarar gören kadınlar oluyordu. O günkü dünyada savaşta yenilenin, borcunu ödeyemeyenin kendisi köle karısı veya kızı da cariye olurdu. Kadınlar alınıp satılır, elden ele dolaştırıldı. Bir cariye pazarına gidip kurbanlık hayvan seçer gibi kadının dişlerine, etine, boyuna posuna vs. bakıp satın alarak evinize götürebilirdiniz. (Tayland da hala bu uygulama devam ediyor. Zengin batılılar parayla kadın ve çocuk satın alıp evlerine/villalarına götürüyorlar).


Her zaman mağdurun, mazlumun, ezilenin yanında olan ve hatta onların sesi ve soluğu olarak doğan Kur’an’ın böylesi bir uygulamayı onaylaması mümkün müdür?


Kur’an’a baktığımızda kadınların çok kötü olan durumlarını düzeltmeye yönelik ayetlerin geldiğini ve bir dizi reforma giriştiğini görüyoruz. Kadınlarla ilgili bütün ayetleri bu çerçevede anlamak icab eder.


Bu nedenle Kur’an’da “cariye” kavramı geçmez.

Kur’an’da geçen “meleket eymanuhum” kavramını “cariyeler” olarak yorumlayanlar yanılıyorlar. Bu kavramın cariye manasına yorulması hem beyhudedir hem de Kur’an’ın ruhundan habersiz olmak manasına gelir. Şu halde bir çok meal ve tefsirde “cariye” olarak yorumlanan bu kavramı biraz deşelim bakalım ne demekmiş…


MELEKET EYMANUKUM: Harfi harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği anlaşılıyor; 1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak 2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak. Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30). Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah sahibi olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı Hak bunu “sağ elin sahip olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü “sağ elin sahip olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi).


Demek ki savaşta esir alınan kadınlar, mübadele (esir değişimi) veya serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak esaret altında olurlar fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez. Yani “cariye” yapılamaz. Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikahsız” ilişkiye cevaz vermez.


***

Bu çerçevede Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi olduğu görüşü de doğru değildir. Çünkü bunlardan ilki Reyhane, Medine’deki Yahudi Kurayza kabilesine mensup bir hanımdı. Bu kabile ile yapılan savaş sonunda esir düştü. Hz. Peygamber Reyhane’yi önce serbest bıraktı sonra da evlenme teklif etti. O da kabul edince nikah kıyarak evlendi. (Belazuri,1, 920).


Mariye ise babası İranlı, annesi Yunan Mısırlı Hrıstıyan bir hanımdı. H. 7 yılda Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubuna bir yazı ile karşılık veren Mısır Kralı tarafından gönderilmişti. Hz. Peygamber’in Reyhane’ye yaptığını ona da yaptığı anlaşılıyor. Çünkü Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından ayırdetmeksizin “Ey peygamber eşleri” diye bahseder. Başka bir tabir kullanmaz. Mesela şu ayette adı geçen hanım Mariye idi.


“Ey peygamber! Eşlerini memnun etmek için Allah’ın serbest bıraktığı şeyi niçin kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır. Allah yeminlerinizi bir çözüme bağlamayı istemektedir.” (Tahrim; 66/1-2).



Eğer Mariye cariye olsaydı, onu kendine haram kılma (tahrim) söz konusu olmazdı. Bu nedenle bir çok müfessirin bunun bir boşama (talak, zıhar) olup olmadığını tartıştığını görüyoruz. (Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri). Tahrim, talak, zıhar vs. ise nikah sorumluluğu altındaki “eşler” için geçerlidir. Buradaki eş ise Hafsa, Aişe ve Zeynep ile aynı statüde olan Mariye idi. Dahası Mariye, Hz. Peygamber’in tek erkek evladı olan İbrahim’in annesiydi. Cariye statüsünde olması bu açıdan da mümkün değildir.


***


“ Meleket eymanuhum” kavramına dönelim…


Genellikle “cariyeleri” diye çevrilen bu deyimin geçtiği ayetlerin meali, bu durumda, örneğin şöyle olmak icab eder;


“Kesin olan şu; müminler kurtulacak!

Onlar namazlarında korku ve titreme içinde olanlardır.

Onlar faydasız boş işlerlerle uğraşmayanlardır.

Onlar karşılıksız arındırıcı harcamada bulunanlardır.

Onlar iffetlerini koruyanlardır. Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikte olanlardır. Çünkü bu ayıplanacak bir şey değildir.

Kim bunun ötesini ararsa, onlar da haddi aşanlardır.

Yine onlar sözü ve emaneti namus bilenlerdir.

Onlar namazlarını asla ihmal etmeyenlerdir.

İşte onlardır varis olacak olanlar.

İşte onlardır ebedi Firdevs’e varis olanlar…” (Mu’minun; 23/1-11)


Ayette geçen “Ezvâcuhum ev ma meleket eymânuhum” ifadesi, “Yalnızca eşleri veya cariyeleri ile birlikte olanlardır.” değil; “Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikte olanlardır” manasına gelmektedir. Kadın erkek bütün eşleri kapsamaktadır. Çünkü 11 ayetlik yukarıdaki pasajda konu erkek ve kadın bütün müminlerin temel özelliklerinin sıralanmasıdır. Aradaki “ev” bağlacı seçenek bildiren “veya” değil; açıklama getiren “yani” anlamında kullanılıyor. Kur’an’ın kendi kendini tefsir ettiğine dikkat ediniz. “Düşünmek veya/yani şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur” (Furkan; 25/62) ayetinde geçtiği gibi.


Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik dışı nikahsız cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir:


“Hür mümin kadınlarla (muhsanât) bir yuva kurmaya güç yetirecek durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma meleket eymânukum) iman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili her şeyi biliyor. İman edenler artık birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamaları şartıyla, ailelerinden izin alarak ve mehirlerini vererek nikâhlayın.” (Nisa; 4/25)



Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) evlilikten bahsediliyor. Rızası olmadan, izin alınmadan, mehir verilmeden, nikah kıymadan, sırf savaşta elime esir düştü diye kadıncağızı cariye yapmak bunu neresinde? Her şeyden önce bu Kur’an’ın ruhuna ve vicdanına ters.


***

Şöyle bir soru soralım, daha iyi anlaşılsın. Bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce, binlerce esir düşse, özellikle kadın olanlarına ne yapmak lazım gelir?


Eskiden (ihya çağları) üretilen cariye fıkhına göre; ganimet olarak askerlerin mülküne birer ikişer verilip cariye yapılırlar. Ancak bu rastgele ve kuralsız bir şekilde de olmaz. Cariyenin önce hamile olduğunun anlaşılması için bir ay bekletilir. Cariyeye sadece efendisi dokunabilir. Efendisinden çocuğu olursa artık başkasına satılamaz ve efendisi ölürse azat edilir. Efendisinden başka birisiyle evlendirilirse cinsel hakları evlendiği adama geçer ve fakat mülkü efendisinde kalmaya devam eder. Hür eşlerdeki dört sınırı cariyelerde gözetilmez. Eğer efendisinden çocuğu olmazsa alınıp satılabilir. Cinsel ilişkide kullanılmaları için askerlere rasgele dağıtılamaz.


Bunlar geçmiş çağlarda (ihya çağlarında) üretilen ve esir kadınların aşama aşama topluma kazındırılmalarını amaçlayan iyileştirilmiş kölelik hukukudur. En azından Roma veya Sasani kölelik uygulamasından daha insaflı olduğu kabul edilmelidir.


Ancak bu uygulama kendi döneminde olumlu işlevler görmüşse de artık bir anlamı kalmamıştır. Kur’an’ın öngördüğünün bu olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bu konuda geçmiş çağlar boyunca üretilen fıkıh, girişte değindiğimiz Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin ufkunu yakalamaktan uzaktır. Müslümanlar, tarihin ve insanlığın kendilerinden beklediğini yapmamışlar, ellerindeki Kitap’ın gerisine düşmüşlerdir. Hadi iyi niyeti elden bırakmayalım; o günkü insanlık şartlarını aşmaya güçleri yetmemiştir.


Ancak bugün öyle değil.


Onlardan dahi iyi bir noktadayız ve cesur olmamızı gerektirecek bir çok sebep var.


Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun nikahı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler.


Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar.


Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler.


Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar. İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve mehirleri tastamam verilerek bekarlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar.


Ya da zamanın Ali’si çıkar, hepsini bir meydana toplar, etkili, dokunaklı ve gayet centilmen bir hitapla; insanlığa ne getirmek istediklerini, niçin savaştıklarını, hürriyetin ve adaletin insanlık açısından önemini, İslam’ın sevgi ve merhamet dini olduğunu, kendilerini diğer din ve ideolojilerden ayıran farkın ne olduğunu, neye hizmet için var olduklarını tıpkı Hz. Ömer’e anlattığı gibi anlatır ve kayıtsız şartsız hepsi yurtlarına, yuvalarına gönderilerek serbest bırakılırlar.


Kur’an’ın, girişte anlattığımız Bedir esirleri uygulamasında, daha sonraları da Hz. Ali’nin cevabında ifadesini bulan “ruhunu ve vicdanını” esas alan bir fıkıh çağımızda kanaatimce böyle olmak icap eder.


Geçmişte Bizans’ın ve Sasani’nin köleci düzenlerine ve saray cariyelerine kendini kaptıranlar, ne yazık ki İslam’ın hürriyet ve adalet iklimini çoraklaştırmış, vicdanını kurutmuş, insanlıkta estirdiği o muazzam rüzgarı içten kırmış, üstelik bunun farkına bile varamamışlardır. Zihnini ve ufkunu eski (ihya) çağlarında donduran bir çoğumuz, hala farkında olmadığı için geçmişin cariye hukukunu aşamamaktadırlar. Halbuki her çağın fıkhı o çağda üretilir, o çağı yaşayanlarca üretilir.


Yazanın giriş bölümünü tekrar okuyun; o muazzam rüzgar tekrar oradan esecek, başka yolu yok.
R. İhsan ELİAÇIK
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
“Ölümüne girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse esir almak bir peygambere yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah sizin için ahireti istiyor. Allah çok güçlüdür, çok bilgedir.” (Enfal; 8/67)

Bir sahabi (ismini hatırlayamadım mazur görün) nin sözüyle katkıda bulunayım,

"ALLAHIN HÜR YARATTIKLARINI KİM KÖLELEŞTİREBİLİR..."

eliaçık hocanın yüreğine sağlık, güzel bir konu
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.

Selamün Aleyküm.

Burda bazı şeyleri vurgulamak istiyorum,
Kölelik yoktur.
Burdaki sağ elin malik olduğundan maksat emrin altında olan yani çalıştırdığın, koruma altına aldığın ki bazı ayetlerde yetimler olarak geçiyor gibi durumlardaki kadınlar veya kızlar. Bunlar benim anldadıklarım, doğrusunu ALLAH TEALA bilir.

Burada osmanlı devletine atılan ifitralarda gündeme gelmiş oluyor ki, Saraydaki kadınların korunma ve hizmet nedeniyle bulundukları belgelerde vardır. Hizmet eden kadınların evli olanlarıda vardı sanırım.



ayetlerde vardı ya zaman yok. neyse. Görüşmek üzere. :)
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
İslamda cariye vardır lakin bunu bugünün insanının anlaması zordur.
İslamda köle edinmek köle olmaktır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Esselamü aleyke.

İslamın köleleştirmeye değil mevcut köleleri hürriyete kavuşturma doğrultusunda bir açılım yaptığını gözlüyoruz.
Ayrıca sözümüzü açarsak İslam köleye efendisinden farklı davranmamış,yediğinden yedir,giyindiğinden giydir demiş,birde köleyi efendisinin himayesine vererek efendiye büyük bir sorumluluk vermiş.
işte bundan ki bakın hangi muhlis müminin kölesi olmuşsa bu ağır sorumlulukla sanki kendisi köle olmuş gibidir.

Şimdiki insan hür insana dahi bu hürmeti ve merhameti duyuyorsa biz yanıldık deriz,sineye çekeriz.
Biz şahsımız dahil hepimiz İslama ne kadar muhtacız.
İnsan diyor ki böyle hür olacağıma öyle köle olayım..
En büyük makam halıkının memlukü olabilmek,civanmertliğini gösterebilmektir ki ,bu da işin başka buudu.

Sağlıcakla kalınız.
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
bazı insanlar nedense bazı kavramları tek başlarına ele alıyorlar.
halbuki secde ayetlerinde de görüyoruz ki tek bir manada ele alamayız. nasıl ki meleklerin adem'e secdeleri bizim yaptığımız secdeden farklı ise cariye olarak anılan kavramda "meleket eymenuhum" da farklı farklı anlamlarda kullanılmıştır.
yukarıda çok güzel özetlenmiş Allah razı oılsun.
mesela nur suresinde kadınlarında meleket eymenuhumları olduğu yazılıyor eğer islamda cariye var diyenlere soruyorum bu nasıl bir çelişkidir ki kadınların cariyeleri olur demek. bunu idda etmek namussuzluktur.
müminün 6 da cinsel ilişkiye girilebilecekler olarak geçen meleket eymenuhumlar da savaşın ardından nikahladıklarınızdır.
birazcık aklımızı çalıştırdığımızda doğruyu Rabbim bize gösteriyor.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.

Selamün Aleyküm.

NİSA SURESİ

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

2- Yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.

3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

4- Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bu ayetlerde başka konular ile ilgili bilgilerde var sanırım. :)
Neden peygamberimiz fazla eş almış ayet açıklıyor sanırım.

3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Esselamü aleyke.

İslamın köleleştirmeye değil mevcut köleleri hürriyete kavuşturma doğrultusunda bir açılım yaptığını gözlüyoruz.
Ayrıca sözümüzü açarsak İslam köleye efendisinden farklı davranmamış,yediğinden yedir,giyindiğinden giydir demiş,birde köleyi efendisinin himayesine vererek efendiye büyük bir sorumluluk vermiş.
işte bundan ki bakın hangi muhlis müminin kölesi olmuşsa bu ağır sorumlulukla sanki kendisi köle olmuş gibidir.

Şimdiki insan hür insana dahi bu hürmeti ve merhameti duyuyorsa biz yanıldık deriz,sineye çekeriz.
Biz şahsımız dahil hepimiz İslama ne kadar muhtacız.
İnsan diyor ki böyle hür olacağıma öyle köle olayım..
En büyük makam halıkının memlukü olabilmek,civanmertliğini gösterebilmektir ki ,bu da işin başka buudu.

Sağlıcakla kalınız.



Abi bi de nefsimiz var, onun yönetiminden bir kurtulabilsek. İnşallah olacak.
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
NİSA SURESİ

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

2- Yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.

3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

4- Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.

oraya kız yazan sadece tefsircilerdir. Kuranda orda kız kelimesi geçmez. yetim kendisine bakamayacak reşit olmamış kişiye denir. başka ayetlerde yyetimlerinizi evlilik çağına gelinceye kadar deneyin der. bir başka yerde de yetimler reşit olunca evlendirin der.
ama bizim bazı sapıklarımız orasını yetim kız yapıp küçücük çoçuklarla evllenmektedirler. ve bunun farz olduğunu da sanmaktadırlar. sizlere soruyorum benim kız kardeşim 36 yaşında ve annesi babası yok. bu yetim midir?
dikkat edilirse yetimler konusunda adaletten bahseder. hiç üvey çocuklar olarak bu ayete baktınız mı?
eğer çocuklarına adaletli davranmayacaksanız dul kişilerle evlenmeyin diyor Allahu Teala. yetimlere adaletli davranmayacaksanız bekar olanlardan 3-5-10 alın diyor.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
oraya kız yazan sadece tefsircilerdir. Kuranda orda kız kelimesi geçmez. yetim kendisine bakamayacak reşit olmamış kişiye denir. başka ayetlerde yyetimlerinizi evlilik çağına gelinceye kadar deneyin der. bir başka yerde de yetimler reşit olunca evlendirin der.
ama bizim bazı sapıklarımız orasını yetim kız yapıp küçücük çoçuklarla evllenmektedirler. ve bunun farz olduğunu da sanmaktadırlar. sizlere soruyorum benim kız kardeşim 36 yaşında ve annesi babası yok. bu yetim midir?
dikkat edilirse yetimler konusunda adaletten bahseder. hiç üvey çocuklar olarak bu ayete baktınız mı?
eğer çocuklarına adaletli davranmayacaksanız dul kişilerle evlenmeyin diyor Allahu Teala. yetimlere adaletli davranmayacaksanız bekar olanlardan 3-5-10 alın diyor.

Şimdi oldu kardeşim. İnşallah doğrular ortaya çıkacak. :(
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
İslam'da cariyelik vardır amma velakin şartları günümüze uygun değildir. Ne savaş halindeyiz ne de kıtlık. Ve bence bunlardan daha önemli konuları konuşmamız gerekir. Artık büyüyelim hep beraber, ne dersiniz?
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
İslam'da cariyelik vardır amma velakin şartları günümüze uygun değildir. Ne savaş halindeyiz ne de kıtlık. Ve bence bunlardan daha önemli konuları konuşmamız gerekir. Artık büyüyelim hep beraber, ne dersiniz?

önce sen büyü kardeşim. başkalarına akıl vereceğine birazcık fikir analizi yap. kimsenin akıl vermene ihtiyacı yok. burda kendini bilmiş sanarak konuşman birşey değiştirmez seni hiç yapar islamda cariye unsurunu delilleri ile açıkla o zaman?
 

ORHANBEY

New member
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
allah razı olsun cok acık ve sade bır anlatım olmus emegınıze saglık
 

--omer--

New member
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamınaleykum

selamınaleykum

önce sen büyü kardeşim. başkalarına akıl vereceğine birazcık fikir analizi yap. kimsenin akıl vermene ihtiyacı yok. burda kendini bilmiş sanarak konuşman birşey değiştirmez seni hiç yapar islamda cariye unsurunu delilleri ile açıkla o zaman?

Kardeşlerim birbirimize sert konuşmayalım bence. Allah nefis yapmaktan hepimizi korusun. Bende müsade ederseniz bir şey söylemek istiyorum. Biz hiç birimiz bir ayeti veya süreyi tefsir edecek kadar olgun değiliz. Kaldıki tefsircilerde tek başlarına tefsir etmezler. Bir kaç alim birleşir ve tefsir eder. O halde bize ne oluyo ki kuran ayetleri hakkında yorum yapma derdine düştük veya aramızda cariye almak isteyen varsa (!) tefsirleri açıp iyi bir incelesin ve ''bir bilene sorsun''! Kuranın ayetleri hakkında yorum yaparken kesinlikle kendi görüşlerimizle bu işe kalkışmayalım inşallah. Ya yanılırsak!! Bu gibi şeylerde yorum yaparak başkasına da önder olursam benim için çok kötü olur. cehennemden Allah c.c. hepimizi korusun.
 
H

hüma-gül

Guest
önce sen büyü kardeşim. başkalarına akıl vereceğine birazcık fikir analizi yap. kimsenin akıl vermene ihtiyacı yok. burda kendini bilmiş sanarak konuşman birşey değiştirmez seni hiç yapar islamda cariye unsurunu delilleri ile açıkla o zaman?

Selamunaleyküm neden radikalislam hocami bu kadar terslediniz anlamis degilim.Dinimiz hosgörü dini bizler birbirimize saygili davranmaliyiz.Dinimizin geregi bu.Lütfen kullandiginiz kelimelere dikkat edin.Tatli dil yilani deliginden cikarir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Affedersin ama müttaki; soruyu doğru anladığına eminmisin ? soru "İslam'da cariye var mı?" diye soruyor. "Kur'an'da varmı ?" diye sormuyor. Kur'an da zaten bulamazsın ama, eğer Resullullah (s.a.v.) hak peygamber olarak islam içerisinde görüyorsan, elbette O'nun (s.a.v.) hayatında cariyelik müessesi her zaman vardı. O'ndan (s.a.v.) sonra gelen ashabın da eğer hayatlarını islam merkezli olarak görüyorsan bilki onların da (r.anhüm ecmain) hayatlarında cariyelik müessesesi önemli bir yer tutuyordu. Biz de kısaca bu tür önemli ve değerli şahsiyetleri "İslami kaynaklı yaşantıların önemli birer değerli insanları" olarak gördüğümüzden ve O'nların hayatlarının birebir İslami merkezli olduğunu bildiğimizden, İslam'ın da bir yaşam biçim olması sebebi ile "evet İslam'da cariyelik vardır, ama bugün zamanı değildir" dedik. Fakat unuttuğumuz bir şey vardı ki; o da, senin gibi insanların anlayabilmesi için açık açık yazmamız gerekiyormuş. Bizim orada bir söz vardır: "lafın tamamı çocuğa söylenir"! Beyninin çocuk kaldığını ima etmişsin bana verdiğin cevapla, ama kusura bakma sevdiğim bir kardeşime söz verdim nefsi konulara fazla yaklaşmadan yazacağım.Tabii bu hiç cevap vermeyeceğim anlamında değil elbette. Ciddi saldırılarınızda her zamanki gibi dimdik duracağım elbette.Sana teşekkür ile destek veren çapanoğlu bu konuda deneyimlidir.Özelden benim hakkımda bilgi al da boşa çarpılma.

Resulullah (sav) buyurdular ki: "İslam'da cariye ile zina yoktur. Kim cahiliyede cariye ile zina yapmış ise, (bundan hasıl olan çocuk) asabesine (efendisine = cariyenin efendisine) dahil olur. Kim, meşru nikahdan olmayan bir çocuğun kendine ait olduğunu iddia ederse, ona varis olamaz, kendisine de varis olunamaz." Ebu Davud,İbn Abbas (r.anh)
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
önce sen büyü kardeşim. başkalarına akıl vereceğine birazcık fikir analizi yap. kimsenin akıl vermene ihtiyacı yok. burda kendini bilmiş sanarak konuşman birşey değiştirmez seni hiç yapar islamda cariye unsurunu delilleri ile açıkla o zaman?




Tefekkür Yolu

Uçaktır, füzedir kuşun kanadı
Bal yapmak arının ince sanatı
Tefekkür yolunda ey gönül atı

Dörtnala şahlan da görelim seni
Sonsuz ovalara verelim seni.

Bir damla hakikat cihana değer
Bunca gördüklerim yalanmış meğer
Tefekkür yoluna düşersen eğer

Varıp terminale soralım seni
Aşk şehri yolunda yoralım seni.

Tohuma, dağlara yazılmış âyet
Böcekten, çiçekten etme şikâyet
Tefekkür yoluna gelirsen şayet

Kır çiçeği gibi derelim seni
Hakikat ehline verelim seni.

Düşmüş okyanuslar ilâhi aşka
Ufuklar bir başka, öteler başka
Tefekkür yoluna düşeydin keşke

Suya perde perde gerelim seni
Yağmur bulutuyla serelim seni.

Kendi benliğini aşarsan bir gün
Maddiyat kabından taşarsan bir gün
Tefekkür yoluna düşersen bir gün

Vurup dost taşına kıralım seni
Kutsi ilâçlarla saralım seni.

Zindana tıkarsan pörsümüş dili
Yakarsan gönlüne nurdan kandili
Tefekkür yolunun olursan gülü

Koklasın, koklasın maralım seni
Sır gibi saklasın Ceylan’ ım seni
 
H

hüma-gül

Guest
Zindana tıkarsan pörsümüş dili
Yakarsan gönlüne nurdan kandili
Tefekkür yolunun olursan gülü

Koklasın, koklasın maralım seni
Sır gibi saklasın Ceylan’ ım seni

Yorumsuz....
 
Üst Alt