Selam Fetih
Tahiyyat suresi nedir? Tahiyyat suresi diye bir sure ben hiç duymadım. Lütfen Kuran'da bulur musun? Ben de öğrenmiş olurum. Diğer dediklerine ise bir anlam veremedim. Çünkü ben kimin Allah'tan yana olup olmadığıyla ilgili bir şey söylemedim. Asıl önemli olana vurgu yaptım.
Selam ile...
TAHİYYAT DUASI
Resulüllah S.A. efendimizden (s.a.s):
— «Cemal nimeti ile mükerrem olduğumdan dilime şöyle demek geldi:
— ET-TAHİYYATÜ LÎLLAHÎ VES-SALÂVATÜ VET-TAYYÎBA-TÜ. (Lisan ile sena, hamd ve ibadet, beden ile ibadet; mal ile ibadet ancak Allah-ü Azimüşşan'a mahsustur. Hak mabud ancak odur.)
Ben, böyle dedikten sonra, celâl ve ikram sahibi Yüce Allah şöyle buyurdu:
— ES-SELÂMÜ ALEYKE EYYÜHA'N-NEBÎYYÜ VE RAHMETUL-LAHİ VE BEREKÂTÜHU. (Selâm sana Ey Peygamber. Yani: Dünya ve âhiretin cümle azaplarından ve kötülüklerinden dehşet ve şiddetlerinden selâmette ol, ey şanlı peygamber. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de sana..)
Bu şekilde bana has bir selâm verdi; buna karşılık şöyle dedim:
— ES-SELÂMÜ ALEYNA. VE ÂLÂ İBADlLLAH'İS-SALÎHÎN. (O selâma icabet ve kabul ettiğimizden, dünyanın ve âhiretin selâmeti bizlere olsun. Yani: Bütün peygamberlere.. Sonra, salih kullara olsun. Ki: Salih kullar Muhammed ümmetinin adıdır. Bu manaya göre:
— Selâm ümmetimin de üzerine olsun. Demektir.)
Cebrail bu sırdan haberdar oldu; bulunduğu madamdan şöyle şe-hadet etti:
— EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDÜHU VE RESULÜH. (Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur; yine şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve resulüdür.)
Bundan sonra, izzet sahibi Yüce Allah bana şöyle sordu:
— Ya Muhammed, sema ehli hangi amelin işlenmesini temenni ve arzu ederler, bilir misin?.
Şöyle dedim:
— Bilmem ey Rabbım, her şeyi sen bilirsin. Gaybleri de yine sen bilirsin.
Tekrar izzet sahibi Rabbım şöyle buyurdu:
— Ya Muhammed, mele-i âlâ hangi ameli işlemeyi arzu ve temenni eder, bilir misin?.
Şöyle dedim:
— Bilmem ey Rabbım, onu ve herşeyi ancak sen bilirsin. Çünkü sen, gaybîeri bilensin.
Bundan sonra, lütfunu, keremini, fazlını, ihsanını verip her şeyi keremi ile öğretti. Cümle ilimlere vâsıl eyledi. Tekrar sordu:
— Mele-i âlâ hangi ameli işlemek ister bilir misin?. Şöyle dedim:
— Günahlara kefaret olan ve onları kapatan amelleri, cennetteki dereceleri yükselten amellerin işlenmesini isterler.
îzzet sahibi Rabbım sordu:
— Günahlara kefaret olan ameller nedir?. Şöyle dedim:
— Soğuk günlerde soğuk sû ile abdest alıp azalarını tam yıkamak, cemaatle namaz kılmaya ayakları ile yürüyüp gitmek, bir na-ması kıldıktan sonra, öbür namazı beklemek, (yani: Vakit yaklaştı mı diyerek hazırlanmak), bu üç amel günahlara kefarettir. Her kim bu üç ameli işlerse, o kimse, hayırla ömür sürüp gider; daima hayır içinde olur. Anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenir.»
Son iki cümleye verilen mana, cümîe-i hayriye olduğu düşünülerek verilen manadır. Ama inşaiye ve duâiye de olabilir; o zaman da mana şöyle olabilir:
— «Her kim bu üç ameli işlerse, rica ve niyazım odur ki, o kimse hayırla ömür sürüp geçinsin. Daima hayır içinde olsun. Anasından doğduğu günkü gibi günahlarından yana temiz pak olsun.»
Resulullah S.A.V efendimizin anlattıklarına devam edelim; şöyle buyurdu:
— «İzzet sahibi Rabbım-tekrar sordu:
- Cennette dereceleri âli kılan amel nedir?.
Şöyle dedim:
— Misafire ve halka yemek yedirmek, rasgeldiği mümine selâm vermek, gece insanlar uyurken kalkıp namaz kılmak., bu üç amel, cennette dereceleri âli kılar.
Bundan sonra, sübhan olan Yüce Hak, bana tekrar şöyle buyurdu:
— Söyle, ya Muhammed.
— Ne söyleyeyim?., ya Rabbi. Dedim, Yüce Hak şöyle buyurdu:
- Şu duayı oku: Allahım, senden iyiliklere dair amel işlemeyi, kötülükleri terki istiyorum. Bir kavme azab edeceksen, ben de onların arasındaysam, azaba uğramadan beni zatına al. »
Server-i Alem Seyyid-i Veled-i Beniâdem Resulüllah S.A.V efendimiz yakınlık makamına nail olup cemal müşahedesine erdi. izzet sahibi Rabbın kelâmını duyarak ilmelyakin derecesinden aynelyakine ulaştı Gaybî imanı şuhuda dayalı bir imana çevrildi. Sübhan olan Yüce Hak, bu mânayı Resulüllah S.A.V efendimize haber verip şöyle buyurdu:
— «Rabbından, kendisine gelene Resul iman etti.» (2/285) Burada:
— «Resul.»
Lafzından murad, Resulüllah S.A. efendimizdir. Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
— «Üstteki âyet-i celile üzerine şöyle dedim:
— Evet ya Rabbi, cümle inzal olunanlara iman ettim. Yüce Hak şöyle sordu:
Başka kim iman etti?. Şöyle dedim:
- - Bütün müminler şanı büyük Allah'a iman etti. (2/285) Yüce Hak tekrar sordu:
— Başka kime iman ettiler?. Şöyle dedim':
— Allah'ın meleklerine, kitaplarına ve resullerine. Allah'ın resulleri arasında hiç bir fark gözetmeyiz; cümlesini tasdik .ederiz.
Yüce Hak şöyle buyurdu:
- Müminler, inzal olunanlara ve Rabbın kitabında olan emirlere ne dediler?.
— Duyduk iman getirip itaat ettik. (2/285)
Dediler ya Rabbi.
Dedim. Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Doğru söyledim ya Muhammed, onlar benim kitabımı dinleyip emrime itaat ederler. Şimdi ne muradın varsa, iste; verilir.
Şöyle dedim:
— Rabbımız, affını mağfiretini isteriz; sonunda senin huzuruna varacağız. Af ve mağfiret ederek huzuruna pak ilet. (2/285)
Bunun üzerine Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Seni ve ümmetini bağışladım.
Sonra, Yüce Hak azamet ve celâli ile şöyle buyurdu:
— Allah, hiç bir nefse gücünden fazlasını teklif etmez; ancak gücü yettiği kadarını ona emreder. Bu meyanda, yaptığı bir iyilik olursa; kendi yararınadır. Yapacağı masiyet misilli şeyler ise., kendi zara-
rmadır. (2/286)
Bundan sonra, Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Bu gece ata (ihsan-bahşiş) gecesidir. Ya Muhammed, ne muradın varsa iste; verilsin. '
Şöyle dedim:
— Rabbımız, hata, nisyan olarak bizden vaki şeylerle bizi mua-
haze etmez. (2/286)
Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Senden ve ümmetinden hata ve nisyan olarak vaki günahları bağışladım; af ettim. Kendilerine zorla yaptırılan günahlarını da affettim.
Sonra şöyle buyurdu:
— Tekrar iste; verilecektir.
Şöyle dedim:
— Rabbımız, bizden evvel gelen ümmetlere yüklediğin ağır yükleri bize de yükleme. (2/286)
Bizim şeriatımızı sair ümmetlerin şeriatları gibi zor ve güçlü eyleme.»
Resulüllah S,A.V efendimiz şunu anlatmak istiyor: Geçmiş ümmetlerin üzerlerine yüklenen ağır amelleri bize de emretme.
O ameller: Mallarının dörtte birini zekât vermek, elbiselerine murdar bir şey bulaşınca, o bulaşık yeri kesmek, irtikâb ettikleri günahın cezasını tezden vermek ve benzeri cezalar..
Meselâ: Onlar bir günah işledikleri zaman, tayyibattan bir şey onlara helâl olduğu halde, irtikâb ettikleri günah dolayısı ile, ceza olarak o şey haram olurdu.
Sonra onlar, bir masiyet irtikâb ettikleri zaman maymun ve hınzır şekline döner değişirlerdi.
Geceleri bir günah işledikleri zaman, ya alınlarına yahut kapılarının üzerine o günahları yazılırdı. Şöyleki:
Gece bu adam bir günah işledi: bunun cezası kendisini öldürmektir.
Yahut onun cezası şunlardır: Kendisini ateşe yakmak, falan azasını kesmek..
Bu şekilde onların yaptıkları hatalar açıklanır; dolayısı ile rüsvay olurlardı.
Yine onlar, kiliselerinden başka bir yerde namaz kılamazlardı; caiz değildi.
Oruç tutacakları gece, yatsıdan sonra yemek ve ehlinin yanma varmak haramdı.
Resulüllah S.A.V efendimizin anlattıklarına devam edelim:
— «İşte, bunlar gibi cümle güçlükleri bize de yükleme. Diyerek niyaz eyledim. Bunun üzerine Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Sana ve ümmetine kolaylık ihs'an eyledim; bu güçlükleri yüklemem. Başka iste; verilsin.
Şöyle dedim:
— Rabbımız, gücümüzün yetmeyeceği şeyleri bize yükleme. (2/ 286)
(Yani: Belâları ve ağır işleri..) Şöyle buyurdu:
— Sana ve ümmetine böyle güçleri yetmeyeceği şeyleri, ağır işleri, meşakkatleri yüklemem. Başka iste; verilecektir.
Şöyle dedim:
— Bizi affet. (2/286) Şöyle buyurdu:
— Senin ve ümmetinin günahlarını affettim.
— Bizi bağışla. (2/286) Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Seni ve ümmetini mağfiret eyledim.»
Bir rivayete göre: Resulüllah S.A. efendimiz masiyetleri tek tek sarahaten anlatıp onlardan ümmeti için mağfiret dilemiştir. Her istediği için de Yüce Hak:
— Bağışladım. Buyurdu.
Resulüllah S.A. efendimiz şöj'le devam etti:
— «Sonra şöyle dedim:
— Bize merhametinle muamele eyle. (2/286)-Bunun üzerine Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Merhamet eyledim.
Daha sonra:
— Sen velimizsin, yardımcımızsın. (2/286)
Dedim; Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Cümle müminlerin velisi Allah-ü Azimüşşandır; kâfirlerin mevlâsı yoktur.
Sonra şöyle dedim:
— Küf f ar kavme karşı bize yardım eyle. (2/286)
Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Seni ve ümmetini taa, kıyamete kadar küffar kavme karşı galip ve muzaffer eyledim.
Bundan sonra, Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Habibim, bunlardan başka her ne dileğin varsa, iste; verilsin. Şöyle dedim:
— Ya Rabbi, İbrahim'i kendine halil eyledin. Musa ile, vasıtasız kelâm eyledin. Davud'a büyük bir mülk verdin; demiri onun elinde mum gibi erittin, yumuşattın; dağlan taşlan ve kuşları onun emrine müsahhar eyledin; onunla beraber teşbih eder oldular, îdris'i yüce mekâna yüselttin. Süleyman'a Öyle büyük bir mülk verdin ki, o mülk kendisinden sonra hiç kimseye lâyık ve münasip olmaz. Ve ona, insanları, cinleri, şeytanları, vahşî hayvanları, kuşlan, rüzgân müsahhar eyledin. Keza ona kuşların ve hayvanların dillerini bildirdin. isa'ya Tevrat'ı ve incil'i öğrettin. Onun duası ile, gözsüzlere göz, dertlilere derman, hastalara şifa ihsan eyledin; ölüleri dirilttin; kendisini ve anasını şeytanın mekrinden emin kılıp korudun. Bunlann mukabili olarak bana ne ihsan eylersin?.
Yüce Hak, azamet ve celâli ile şöyle buyurdu:
— Ya Muhammed, seni kendime habib ettim; ibrahim'i halil ettiğim gibi.. Allah'ın hahibi halilden daha faziletlidir.
Seni hem cemalimle müşerref ettim; hem de vasıtasız söyleştim; Musa'ya söyleştiğim gibi..
Sana Fatiha suresini ve Bakara suresinin âhirini verdim; bu ikisi benim Arş'ımın hazinelerindendi. Senden evvel gelen peygambere vermedim; sana ve senin ümmetine verdim.
Sni yer ehlinin cümlesine; cinnine, insanına, beyazına, siyahına hemen hepsine resul peygamber gönderdim. Senden evvel hiç bir peygamberi bu şekilde cümleye peygamber göndermedim.
Yerin cümlesini ümmetine temizleyici kıldım. Su bulduğunuz ve takatiniz yettiği kadar abdest alınız; gusül ediniz. Su bulamazsanız, yahut takatiniz yetmezse, guslün ve abdestin yerine teyemmüm ederek temizlenin.
Bütün yeri mescid kıldım; nerede bulunursanız, namazınızı küm, ibadetinizi yapın.
Düşmandan aldığınız ganimet mallarını sarfa ve ümmetine helâl eyledim; kullanın. Bunu, evvel gelen hiç bir peygambere ve ümmetine helâl etmedim.
Seninle düşmanın arasında bir aylık yol varken, o düşmanların kalbine korku koymak sureti ile sana yardım eyledim.
Sana dilediğine şefaat izni verdim.
Cümle kitapların seyyidi ve ulusu olan Kur'-an-ı Azimüşşan'ı sana inzal eyledim.
Senin sineni yardım; senden günahı giderdim.
Senin zikrini yükselttim; ben her nerede amlsam, sen de benimle beraber anılırsın.
Seni yetim bulup korudum ve terbiye etmedim mi? Sen yolu kaybettiğinde, sana yolu buldurmadım mı?. Seni muhtaç bulduğumda, zengin etmedim mi?. Allah-ü Taâlâ bana öyle buyurdukça ben şöyle diyordum:
— Evet ya Rabbi, bu büyük nimetlerin hepsi ile bana in'am, ihsan, lütuf ve kerem eyledin.