Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Günümüzde işlenen bid’atler nelerdir?

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hz. Ömer, Ubey b. Ka'b'in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlullah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât" demiştir. (Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. elHattâb, Kuveyt 1984, s. 125).
Fakat aynı Hz. Ömer, altında “Rıdvan” biatinin gerçekleştiği sanılan ve bu yüzden müslümanlar arasında adeta tabulaştırılarak sanki Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi imiş gibi yanıbaşında namaz kılınmaya başlanan bir ağacı kökten çıkarttırmış ve yine vaktiyle Peygamberimizin namaz kıldığı bir yeri müslümanların genel bir itikâf yeri edindiklerini görünce, böyle yapanları “Peygamberimizin hatıralarını barındıran yerleri mescid mi edinmek istiyorsunuz?” diyerek azarlamıştır.

Alimlerin çoğunluğuna göre "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz.

Rasûlullah (s.a.v.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. " (Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).

Üstelik Rasulullah şöyle buyurmuştur : “Sünnetime ve benden sonra Raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın”. ( Tirmizî, İlim, 16; Ebu Dâvud, Sünne, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6) Rasulullah’ın teravih namazı kıldığı sahih hadislerle sabittir. Yani sonradan ortaya çıkmamıştır.

"Rasulullah (s.a.v) Ramazanda mescitte gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O'na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece Hz. Muhammed (s.a.v) mescit'e gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Resulullah (s.a.v) ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaata şöyle buyurdu:

"Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım" (Buharî, Teheccud, 57).

Ebû Hureyre (r.a)'nın naklettiği bir başka hadiste de Rasûlullah (s.a.v)'in Ramazan ayında, ashabtan bir grubu, Ubey b. Kab (r.a)'ın arkasında cemaatle namaz kılarken gördü ve "Doğru yapıyorlar, yaptıkları şey ne güzeldir" diyerek tasvip ettikleri haber verilmiştir (Ebû Dâvud, İkâmetu's-Salâ,190)

İmam Ebû Hanife'ye Hz. Ömer (r.a)'ın bu hususta yaptığı uygulama sorulunca, şöyle demiştir: Teravih namazı hiç şüphesiz müekked bir sünnettir. Hz. Ömer, bu namazın cemaatle ve yirmi rekat kılınmasını şahsi bir ictihadı ile yapmadığı gibi, bir bid'at olarak da emretmemiştir. O, kendisinin bildiği şer'î bir esasa ve Hz. Muhammed (s.a.v)'in bir vasiyetine dayanarak böyle yapmıştır (et-Tahtavî, Haşiye, 334).

İmam-ı Rabbani, Mektubat isimli eserinde: “Bid’atın hasenesi olmaz. Hepsi mezmundur.” Dedikten sonra güzel bir misal verir. “Ulemadan bazıları namazda niyet için kalben dileyerek dille söylemeyi bidatı hasene diye anlatmışlardır. Halbuki Resulullah (sav) efendimizden, ashabı kiramdan, tabiini izamdan niyetin dille yapıldığına dair hiçbir şey anlatılmadığı gibi bu manada sahih ve zayıf bir rivayet dahi yoktur. O kadar ki, onlar ayağa kalkar kalkmaz (yani kametten sonra) ilk tekbiri almışlardır. Bu durumda niyeti dille söylemek bidat olur. Bunun içinde bidatı hasene demişlerdir. Ama bu manada bu fakir (İmam Rabbani) der ki:Bu bidat sünnet bir yana farzı dahi kaldırmaktadır. Şundan ki; insanların pek çoğu bu durumda niyet işinde yalnız dille olanı ile yetinecekler ve kalplerini hazır edemeyeceklerdir. İşte o zaman namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen bırakılacak, namaz dahi fesada girecektir” (Mektubat-ı Rabbani,186. mektub)


İmam-ı Rabbani (k.s.) mektubatı Rabbaniye’ sinde, altını özellikle çiziyor ki, "eğer bir sünneti ortadan kaldırıyorsa, öze eksiklik getiriyorsa, bid’at çirkindir ve güzeli olamaz" diyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz;
Resulullah (s.a.v.) kendi zamanında bütün bir ramazan ayı boyunca cemaatle teravih kılmadığı gibi, ashabınında (r.anhüm ecmain) camilerde toplu olarak bir ay boyunca kıldığı görülmemiştir. Daha sonra, hatta çok sonra cemaatle kılmak adet haline gelmiştir. Şeriat hükümlerine ve sünnetin özüne her hangi bir eksiklik getirmediği için de ve haddi zatında teravih namazının sünneti müekkede olduğuda gözönünde bulundurulduğu takdirde, bu sonradan ihdas edilen topluca teravih kılma adetine "hasendir" denilmesinde de bir beis olmamalıdır. Çünkü aynı zamanda toplumsal ictimai bir kaynaştırıcı vazifesini de özünde barındıran bir ibadettir.

Ne zamanki; farz hükmüne sokulmaya kalkışılırsa işte o takdirde Resulullah'ın (s.a.v.) ikazına muhatap bir hal alır.

Seyfullah kardeşimiz işte bunun anlaşılmasına yönelik bir çaba içerisindedir. Ebuzer kardeşimiz ise, her ne kadar anlattıkları doğru ise de biraz eksik kaldığı için, sanki o da farklı bir anlatım içerisindeymiş gibi algılanıyor. Oysa her ikisininde bahsettiği mevzuu doğrudur.

Birleştirici olması dileği ile, samimiyetinize sığınarak yorumladım.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz;
Resulullah (s.a.v.) kendi zamanında bütün bir ramazan ayı boyunca cemaatle teravih kılmadığı gibi, ashabınında (r.anhüm ecmain) camilerde toplu olarak bir ay boyunca kıldığı görülmemiştir. Daha sonra, hatta çok sonra cemaatle kılmak adet haline gelmiştir. Şeriat hükümlerine ve sünnetin özüne her hangi bir eksiklik getirmediği için de ve haddi zatında teravih namazının sünneti müekkede olduğuda gözönünde bulundurulduğu takdirde, bu sonradan ihdas edilen topluca teravih kılma adetine "hasendir" denilmesinde de bir beis olmamalıdır. Çünkü aynı zamanda toplumsal ictimai bir kaynaştırıcı vazifesini de özünde barındıran bir ibadettir.

Ne zamanki; farz hükmüne sokulmaya kalkışılırsa işte o takdirde Resulullah'ın (s.a.v.) ikazına muhatap bir hal alır.

Seyfullah kardeşimiz işte bunun anlaşılmasına yönelik bir çaba içerisindedir. Ebuzer kardeşimiz ise, her ne kadar anlattıkları doğru ise de biraz eksik kaldığı için, sanki o da farklı bir anlatım içerisindeymiş gibi algılanıyor. Oysa her ikisininde bahsettiği mevzuu doğrudur.

Birleştirici olması dileği ile, samimiyetinize sığınarak yorumladım.

bizim dediğimizde budur, farklılık şu konuda çıkıyor, bazı alimlerin iyi bidaat dedikleri, şeye bazı alimler delili kuran ve sünnet olduğu için her nakadar yapılmıyorsada sünnet ve kuranın ışığında böyle bir karar alındığı için bu hasendir bu nedenle bu bidat değil ictihaddir düşüncesindedirler, bazı alimlerde bidat resulun adeti olamayan sonradan insanların adet edindiği işler olarak dile getirip madem resulun adeti değildir bu uygulama sonradan gerek onun sünneti baz alınarak gerekse onun sünneti baz alınmadan uygulamaya başlanmıştır ozaman bu bidattir demiştir. aslında farklı şeyde söylenmemiştir, sadece farklı kelimelerle izah edilmiştir.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Rasul-ü Ekrem ( A.S.M.) buyurmuştur ki ;" Sizden kim benden sonra yaşarsa birçok ihtilaflar görecektir, bu yüzden sünnetime ve hidayete erdirilmiş raşid halifelerin sünnetine sarılmanız gereklidir.Ona azı dişlerinizle ısırır gibi sarılıp, bırakmayın,sizleri sonradan çıkarılanlardan sakındırırım, zira şüphesiz her sonradan çıkarılan şey bidattir ve bidat sapıklıktır"

Kaynak :Ahmed ( 4/126-127), Ebu Davud ( 4607) ,( Tirmizi 2815, 2816 )
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
her yazıyı okuyun ama hiç bir ibadeti
alimlerin kitablarını okumadan,sahih hadisleri okumadan uygulamayın...

boylelikle hem yanlıştan kurtulacaksnız, hemde sizi aldatmak isteyenleri yakından tanıyacak ve oyunlara gelmiyeceksiniz...

Duyduguna inanma ehl-i sunnete inan..onları oku onları sev...

kişi sevdiği ile beraberdir... insan dogru olanı severse dogru ya ulaşır...

dogru bulma yolu..salih lerden ..ehli sunnetten gecer...


Akıl,göz,dusunce,beyin,dil.......dogruyu bulmak için insana verilmiştir...İlim insana gitmez..insan ilmin ayagına gider



selam ve dua ile...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
bazı alimlerin iyi bidaat dedikleri,şeye bazı alimler delili kuran ve sünnet olduğu için her nakadar yapılmıyorsada sünnet ve kuranın ışığında böyle bir karar alındığı için bu hasendir bu nedenle bu bidat değil ictihaddir düşüncesindedirler, bazı alimlerde bidat resulun adeti olamayan sonradan insanların adet edindiği işler olarak dile getirip madem resulun adeti değildir bu uygulama sonradan gerek onun sünneti baz alınarak gerekse onun sünneti baz alınmadan uygulamaya başlanmıştır ozaman bu bidattir demiştir. aslında farklı şeyde söylenmemiştir, sadece farklı kelimelerle izah edilmiştir.
Güzel bir tesbit. Bunu iyi okuyup anlamak gerek. Bidat olan bir konu bütün ulema tarafından zaten ittifak ile ortaya konuluyor. Her zaman ayrıntı, ictihad eylemlerinde yaşanıyor ki; burada da beyaz-ışık kardeşimin dediği gibi ehl-i sünnet alimlerine itibar edilerek bu sıkıntıya bir açıklık getirilmeli ve itikadımızı o yönde oluşturmalıyız.



Sevgili beyaz_ışık; başka bir konuda yaptığın güzel bir öneriye istinaden her mesajıma bundan sonra güzel bir söz eklemeye çalışacağım. Senin bu güzel düşüncene bu şekilde destek vermek istiyorum. Tebrik ederim.

"Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır; Fena düşünen fena hülyalar görür, hayatın lezzetini kaçırır" (Sekizinci söz)
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Biz şunu ifade etmek istiyoruz;Resulullah'tan sav.,ashabı kiram hazretlerinden ve selefi salihinden zuhur olmuş meseleler bidat değildir.Bilmeyenin bilenlerin yolundan gitmesi ,taklid etmesi caizdir.Bilenlerin bu kişilerin tercihleri arasında kendi meşru hareketini ortaya koymasıda bizim açımızdan uygundur.Ümmetin bir ferdi eğer sorulursa ben şu hususta şu sahih bilgiye ulaştım ve onu uyguluyorum,demesi bizim için yeterlidir.Yahut şu sahih kanallardan istifade etmiş olduğuna kanaat getirdiğim şu imamı benimsemişim,vallahi daha başka bilgim yoktur,demeside bizim açımızdan yeterlidir.Ayrıca bidatı hasene konusundaki farklılıklarda cüzzi bir farklılık olmak şartı ile uygundur.Yani kimi hoparlör kullanırda kimi kullanmaz.kimi tesbih kullanırda bazısı kullanmaz.Ayrıca ümmetin ileri dönük eski ve yeni meselelerdeki görüş farklılıklarını hertürlü polemikten uzak,mutabakat,uzlaşma ve hoşgörü kanallarını kullanarak sadece orjinal sahih metinlerden yaralanalacak yeni bir icma kurulu oluşturulmasınıda faydalı,uygun görürüz.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
hz ömerin öğrendiği bilgiyi bizimle paylaşır mısın? resulun adeti olmayan onda görmediğimiz ve ondan seneler sonra gerçekleşen olaylara ne ad veririz?

birde bidatı inceliyelim;
Sonrada İslama GİREN Şeyler = Bidat

Muhterem soruyu bana değil, sözün sahibine, yani İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye soracaksın...Hz.Ömer'in uygulaması kesinlikle bidat değildir, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin içtihadı bu yöndedir...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Muhterem soruyu bana değil, sözün sahibine, yani İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye soracaksın...Hz.Ömer'in uygulaması kesinlikle bidat değildir, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin içtihadı bu yöndedir...

biz imam-ı azama soru sormayız söylediklerine sadece amenna ve seddekna deriz..
lakin sözümüz imamı azamı anlayamıyanlara olur..
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Kimi âlimlere göre bid'at, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid'ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur'ân ve Sünnet'e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şey(ere bid'at-i hasene (güzel bid'at); muhâlif olanlara ise, bid'at-i seyyie (kötü bid'at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid'at-i haseneyi kendi arasında, bid'at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid'at, vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek, fıkıh, fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise, bu âlimlere göre, haram bid'at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî, Keşşâfu İstilahâti'l-Funûn, İstanbul 1984 I, 133).

Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248).

Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. "(Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).

Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra olmuş birer bid'at iseler de, bunlar bid'at kapsamına girmeyen güzel şeylerdir, İslâm'a aykırı değildir.

Günümüzde pek çok bid'at, müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kur'ân, Sünnet ve her müminin tabi olduğu hak mezheptir.
 
Üst Alt