MEDİNE'NİN GÜLÜ'NÜN HUZURUNDA
Yine ben geldim. Yüzbinler, milyonlar gibi ben de şefkatine güvenip bir kez daha kapına dayandım Efendim. Biliyorum ki, o engin şefkatin beni de eritecek, gönlüme-ruhuma yeni bir bahar râyihası duyuracaktır. Çünkü Sen, benim gibi cirimlerle-cürümlerle bitmezsin. Çünkü Sen, Sonsuz Nur'sun. Doğru, günahım çoktur, ama Senin büyüklüğün, Senin şefkatin, Senin affın, Senin merhametin benim günahlarımdan daha engindir Efendim.
Hani bir hak dostu, hayat boyu senin yolunda yaşamış. Sonunda ölüm gelip çatınca, gözleri tavana dikilmiş, can veremez olmuş. Sıkıntı, ter ve gözyaşı… Etrafındakiler dehşetle ürperiyorlar ve olup biteni seyrediyorlar. Ve bu mübarek zât, o yaşlı ve hastalıklı haliyle, bî-mecâl tavrıyla da olsa, sedyesinden doğruluyor “ Zahmet buyurdun Ya Rasûlallah! ” diyor. Evet Sen gelmişsin ve Senin ümmetinden olan bu zata, son anda bile olsa yardım elini -mânen- uzatmışsın Efendim.
Bak işte, dertli sîneler, yüzler-binler senin müşfik kapında. Ağlıyorlar, yalvarıyorlar, yakarıyorlar ve dertlerini sana arzediyorlar bir bir. Kimi Malezyalı, kimi Sudanlı, kimi Türkiyeli, kimi Kızgızistanlı, kimi Tunuslu... Kısacası Dünya'lılar işte Efendim. Senin Dünya ve Ukba'yı kapsayan Rahmet kapındalar. Benim de diyeceklerim var Efendim. Ancak yüzüm yok. Mahcûbum. Hem de çok... Buna rağmen benimle gelen selâmlar var. Sana selâm söylediler Efendim. Elçiyim. Aracıyım. Sadece bir vesileyim. Busayrî'nin ifâdesiyle “ölmüş-ufalanmış kemiklere okunsa, onları diriltecek kadar tesirli o mübârek adının” senin huzurunda anılmasını isteyen karasevdalıların var Efendim. Binlerce kilometre uzaklıklardan sana selâm ve hürmetlerini gönderdiler Efendim.
Efendim! İşte huzurundayım. İşte ben. Mücessem bir cürüm. Baştan ayağa yâre. Kalbi pâre pâre. Gönlünde bere üstüne bere. Ömür yarılanmış, günahlarla haşir neşir olmuş habire. İşte ben Efendim. Kalbim buruk. Gönlüm kırık. Ruhum dağınık mı dağınık... Yüzüm yoktu. Biliyorum. Ama dergâhın çok büyük. Köyün çok güzel. Medine'n çok tatlı. Yüzün çok müşfik. Adın çok ulu. Mübarek gönlün çok engin ve bitirim. Sen, Ebû Cehillere bile elini uzatırdın. Sen, Ebû Süfyan'ları bile affettin. Sen Vahşî'leri bile bağışladın ve onların kimisini insanlığın ayları, yıldızları yaptın. Sen, kimleri eritmedin, kimleri affetmedin ki âh Efendim. Kimleri sarıp sarmalamadın ki âh Sultanım. İşte bundan dolayı ümitliyim…
Yıllar evvel gelmiştim bir kez daha huzuruna. Sene 97 idi. Henüz toydum. Yollardaydım. Ama şimdi aradan geçen bunca zamanda yaralandım, berelendim. O dönemler hamdım. Sonraları pişeceğimi sandım. Ancak şimdi ne piştim, ne de yandım. Sadece kurudukça kurudum, pörsüdükçe pörsüdüm Efendim.
N'olursun, kutlu doğumla bir kez daha doğ Efendim. Kalbimize, gönlümüze, günümüze, bütün bir dünyaya Efendim. Bizlere derman ol, yar ve yardımcı ol, şefâatini esirgeme gedâlardan Efendim.
Kutlu Doğum'la bütün yeryüzünü tekrar şereflendirmen dileklerimle…
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)