Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Doğu Türkistan Mücadelesi ve Kızıl Çin

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DÖRDÜNCÜ İSTİLÂ MİLLİYETÇİ ÇİN DEVRİ

(1944–1949)



Bu devrin bariz karakteri, koyu Çin şovenizminin hâkim olduğu eski imparatorluk siyasetine dönüştür.



Milliyetçi Çin'in esas politikası olarak;"Doğu Türkistan halkı, Çin milletinin bir kabilesidir, hislerimiz sağlamlaşamaz.



Çinlilerin Türkistanlı kızlarla evlendirmemiz lazımdır. Akrabalık sevgi ve muhabbet artar. Doğu Türkistan geniş bir memlekettir. Nüfusu azdır. Bunun için Çin'den göçmenler getirmek lazımdır.

Diyerek propagandalarına başlayan Milliyetçisi Çin yönetimi Türk'ün sahip olduğu bütün millî ve manevî değerlerini tahrip etmişlerdir. Doğu Türkistan halkı bu milliyetçi Çin istilâsına karşı ilk kurşun Gulca şehrinde 1944 Eylülünde atıldı ve bunu diğerleri takip etti.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BEŞİNCİ İSTİLÂ KIZIL ÇİN DEVRİ

(1949)




Doğu Türkistan Kızıl Çin'in batıya yönelik genişleme politikasının yolu üzerinde olup emperyalist gayelerinin tahakkukunda mühim bir vasıtadır.

13- 20 Kasım 1949 tarihlerinde Doğu Türkistan’ın fiilen işgalini müteakiben ilk iş olarak Pantürkist, Panislâmist, Aşırı milliyetçi, Amerikan uşağı Çang-Kay Şek casusu, ağa, eşkıya, zorba ve burjuva gibi çeşitli bahanelerle itham edilerek memleket münevverlerini tasfiye etmeye başladı. Bu tasfiye sırasında kitle halindeki tevkiflerle 600.000’in üzerinde Türkistanlı zindanlara atıldı, hemen tamamına yakını öldürüldü.



Yüz binlerce Türk mecburî iş kamplarında ölüme terk edildi. Kızıl Çin’in Doğu Türkistan'ı işgal ettiği 1949 senesinden 1953 senesine kadar geçen dört sene zarfında kitleler halinde tevkif ederek çeşitli şekillerde öldürdüğü

Doğu Türkistanlıların sayısı 1.000.000’a (birmilyon) yakındır.

Buna karşılık Komünist Partisinin Doğu Türkistan Seksiyonu (!) 2. sekreteri Sav-Li-Cin 29.4.1951 tarihînde verdiği bir nutukta sadece 13.564 kişinin inkilâb aleyhtarlığı ile suçlanarak hapsedildiğini, Kızıl Çin idaresinin ilk yıllarında kızılların tayin ettiği kukla umumi vali Burhan Şehidi ise komünist parti genel merkezine verdiği bir raporda Doğu Türkistan'da 20.000 kişinin gizli faaliyetlerde bulunduğundan dolayı çeşitli cezalara çarptırıldığını, beyan etmiştir.

Kızıllar tarafından öldürülenler arasında milliyetçi liderlerden Dr. Mesut Sabri, eski maliye Nazırı Canım Han Hacı, Ürümçi Valisi Haduvan Hanım ve Kocası Aksu valisi Parsa Beğ, Altay kahramanı meşhur Osman Batur, İli kahramanı Gani Batur, Sabık Uygur, Türk Birliği Başkanı Abdülaziz Cengiz Han, Yalkun gazetesi sahibi ve başyazarı Kurban Koday, yazar Abdurrahim Tileş Ötkür ve daha nice tanınmamış sevilmiş aydın kimseler vardı.

Bu münferit olaylar sadece İli vilayetinde cereyan edenlerdir. Yurdun diğer bölgeleri de aynı katliamlara sahne olmaktan kurtulamamıştır.

Kızıl Çin Doğu Türkistan'ın bütün millî servetlerin, yerli halkın, kadın ve kızların ziynet eşyalarına varıncaya kadar ellerinden aldı.

Bunları kamyonlarla Çin'e taşıdı ve karşılığında Çinli muhacir getirdi. Doğu Türkistan da kızıl Çin yönetimi içişleri bakan yardımcısı Chu Yu-Sieng 1950 yılının icraatından şöyle haber veriyordu;

"1950 senesinde Hükûmet haydutlardan, hırsızlardan ve hafiyelerden ibaret olmak üzere 7.759 kişiyi imha etmiştir.

1966 yılında Doğu Türkistan da ki direnişler esnasında binlerce Türk'ün katledildiğini haber veren Endonezya İBRAZI gazetesinin yazısı ise, aynen şöyledir;

"1966 senesi aralık ayı içerisinde Doğu Türkistan da 75.000 Müslüman şehit edilmiştir.

Bu katliam Müslümanların Ramazan ayını karşıladıkları bir sırada yapılmıştır.

Buraya kadar naklettiğimiz bilgilere ilave olarak Kızıl Çin'in nasıl bir dikta rejimi kurduğunu görelim:

Sunday Expres Gazetesi, Rusların "Sulh ve Terakki Radyosu" tarafından, Mao'nun ne kadar Doğu Türkistanlı öldürttüğünün açıklandığını yazmakta ve aşağıdaki listeyi vermektedir



1949 - 1952 arası : 2.800.000

1952 - 1957 arası : 3.509.000

1958 - 1960 arası : 6.700.000

1961 - 1965 arası : 13.300.000



Toplam olarak 26 Milyon 300 Bin İnsan katledilmiştir.1965 ten 1972 yılına kadar olan yedi senelik zamanı da ilave edersek, Kızıl Çin de 35 Milyona yakın İnsan katledilmiştir. Bu 35 Milyon rakamı Rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN beyin tespiti olup 1972 yılından 2001 yılına kadar olan süre hesapta yoktur.

Dünyaya yeni gözlerini açan bebekler kan ve gözyaşının ortasına düşüyorlar. Bu bebekler ömürleri boyunca bir ramazan bayramının anlamını ve nasıl olması gerektiğini hiçbir zaman da tam olarak anlayamayacaklar. Anneler, babalar da hep ne zaman ve hangi gece yarısı sebepsiz yere çocuklarından koparılarak bilinmeyen bir akıbete doğru götürüleceği endişesi ile yaşayacaklar. Çünkü ata yadigârı topraklar düşman işgali altındadır. Hani Müslümanlar kardeştiler? Hani birinin ayağına diken saplansa bütün Müslümanların kalbine saplanmış olarak hissedilecekti? Nerede uhuvvet, yardımlaşma, dayanışma, elem ve kederlerin paylaşılması?...



(Mehmet Emin BATUR–29 Kasım 2003)
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Doğu Türkistan'da İşkence--->1

Hacı Yakub Yusufî ANAT



İşkence, tanımca, bir kimseye Maddî veya manevî olarak yapılan aşırı eziyet, manevî baskı veya düşüncelerini öğrenmek amacıyla uygulanan eziyet gibi anlamlarıyla İnsan haklarının tersi olup, İnsan haklarının çiğnenmesi demektir.

İnsan hakları, İnsanın kişilik özgürlüğü ve başka demokratik haklarından ibarettir.

İnsan hakları önce İngiltere burjuva İnkılâbında ortaya atılan şiar olmuş, feodallerle teokratları karşısına hedef olarak almıştı.

Uzun süren mücadeleler sonunda İngiliz parlâmentosu 1679–1689 yıllarında "İnsanları muhafaza kanunu ve Haklar Kanunu Tasarısı"nı kabul etti.

XVIII. asırda Fransız Rönesans devrinin düşünürlerinden biri, "İnsan tabiî hakları" teklifi teşebbüsünde bulundu.

1776 yılında Amerika Birleşik Devletleri kurulurken, "İstiklâl Bildirgesi" ilân edildi.

1789 yılında Fransa'da, "Fransız İnsan Hakları Bildirgesi" ilân edildi.

Yukarıdaki belgelerin hepsi bu talimatların mücessemleşmesinin ifadesidir.

"Özgürlük Bildirgesi"nde: "Bütün İnsanlar özgürdür. Onların hepsi yaşama, hür, bahttan ibaret dokunulmaz tabiî, İnsan haklarına sahiptir" diye ilân edilmiştir.

"İnsan hakları bildirgesi"nde de: "İnsanlar hür doğarlar, eşit yaşarlar. Hürlük, güvenlik her türlü ezişe karşı durmak tabiî haktır, . . . . , mülkiyet mukaddestir, dokunulmazdır!" diye ilân edilmiştir.

Bazı cihetlerde batının geleneksel insan hakları düşüncesinden aşıp geçti. Cihan vaziyetinin gelişmesiyle İnsan hakları düşüncesi iç kanun dairesinden çıkıp uluslararası kanun dairesine girerek, yeni mazmunları içine almaktadır.

Dünyada İnsan haklarını çalıştırmak ve kontrol etmek için, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nda özel "İnsan Haklarını Koruma Komisyonu" kurularak, araştırmalara başlanmıştır.





İŞKENCE NEDİR?



İşkence İnsan haklarının çiğnenmesidir.

İşkence bir kimseye bir şeyi söyletme ya da yaptırma amacıyla maddî ya da psikolojik yöntemlerle acı çektirilerek uygulanan baskı ya da eziyet türüdür.

Tarih boyunca çeşitli amaçlarla başvurulan işkencenin temel işlevi, soruşturma sürecinde sanığa suç işlediğini kabul ettirmek, kendisi ya da başkaları hakkında bilgi ve delil elde etmektir.

Totaliter ve otoriter rejimlerde muhalefeti bastırmak, kişileri yıldırmak ve başkalarına göz dağı vermek amacıyla bu yön-teme başvurulur. Tarih boyunca "işkence" bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmıştır[1].

Yukarıda İnsan hakları ve işkence hakkında kısaca bir malumat verildi. Aşağıda Doğu Türkistan'daki İnsan haklarının ihlali ve işkenceler hakkında bildiğim kadarıyla malumat vereceğim:

Doğu Türkistan, Yakub Bek hâkimiyetinin sona erişinden sonra geçen asrın 10'lu yıllarından başlayarak Yang zeng şin, chin shu ren, sheng shi sai, milliyetçi Çin ve komünist Çin olup, beş hâkimiyet devrini başından geçirdi ve geçirmektedir.

1949 yılına kadar yarı-feodal, yarı-sömürge olan Çin'in kendisi, emperyalistlerin zülüm ve ezişine duçar olmuştu. Çin'de "İnsan hakları" söz konusu bile değildi.

Sömürge hayatımız 1884 yılından 1949 yılı Çin komünistlerinin istilâsına kadar geçen 65 yıl içerisinde sömürgenin bir alt sömürgesi durumuna gelen, Doğu Türkistan halklarının İnsan hakları ne olacaktı?

Bu dönemdeki zülüm, işkenceler hakkında konuşmaya toplantının zamanı müsait değildir. Burada Çin komünistleri istilâsından son Çin hükümran dairelerinin Doğu Türkistan'da yürüttüğü zülüm-işkenceleri ve İnsan haklarını çiğnediği gerçekler hakkında malûmat vereceğim.

Çin komünistleri, Doğu Türkistan'ı istilâ ettikten sonra yurdumuzda 20'den fazla büyük çapta harekât (operasyon) yürüttü. Memleket mikyasında milyon onmilyonlarca insan, Doğu Türkistan'da on binlerce, yüz binlerce nsan hapislere atıldı, işkenceler gördü, idam edildi.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Doğu Türkistan'da İşkence--->2

Hacı Yakub Yusufî ANAT


.......BU HAREKETLER:



1. Kiraları Azaltma Hareketi (1950–1951)

Doğu Türkistan'da çiftçiler nüfusun % 80 teşkil eder. Köylerde toprak sahipleri, az toprak sahipleri, ortakçılar, yıllıkçılar olur.

Toprak sahipleri yerlerini, tohum ve çiftçilik aletlerini ortakçılara verir; ürün eşit taksim edilir.

Az toprak sahipleri yerlerini kendileri eker.

Yıllıkçılar topraksız olup, toprak sahiplerine çalışır, yıllık ücret alır. Komünistlerce bu "istismar" sayılır. Dolayısıyla kira haklarını "azaltma hareketi"ni yürütüp, çiftçilere verip, çok kısmını hazineye aldılar, yani "devlet istismarı" yaptılar. İşkencenin en büyüğü boğaz işkencesidir. Çin komünistleri, Doğu Türkistan'da ilk olarak boğaz (karın) işkencesi yaptılar. Karşı gelenleri hapse attılar, işkence yaptılar.

2. Karşı İnkılâpçıları Bastırma Hareketi (1951)

Çin'de "kızıl devrim" hüküm sürdüğü için, Çinliler'e göre, rejim aleyhtarlarını komünistlerce temizlemek yok etmek lazımdı. Bu hareket ile milyonlarca, on milyonlarca kişileri "rejim muhalifleri" adıyla hapse attılar, öldürdüler, ceza [toplama] kamplarına gönderdiler. Doğu Türkistan'da ise bu sayı yüz binlerin üstündeydi. Ben de bunlar içindeydim bir rejim muhalifi idim. Bu hareket sürdük çe çok sayıda İnsan öldürüldü. Öldürülenlerin arasında milliyetçilerden: Mesud Sabrî, Osman Batur, Canım han Hacı, Abdul-Eziz Çingizhan, Kurban Kuday, Yıldırım Sebrî, Albay Abdulğufur Sebrî, Abdurrehim Kılıç, Fethidin Masum, Abdul-hemid Damullam, Abdullah Semidî, Sıdık Zalıng, Zekeriye, Veli, Oraz bey, Seyid Ahmed Hoca, Zafer Hoca, Abdul Kadır Tahirî, Hamut Hacı, Tursun Alî, Davud, Porbıcap, . . . . lar var idi. Bu yıllarda bir ilçenin komünist parti sekreterinin tasdik ettiği adam idam edilirdi. Kanun y ok idi, ceza keyfiydi.

3. Üç ve Beş'e Karşı Hareket (1951)

Üç (rüşvet, israfçılık, bürokratçılık)'e, Beş (rüşvet, vergi hırsızlığı devlet mülkünü çalmak, iş vakti ve malzeme hırsızlığı, devletin ekonomik-endüstriyel bilgilerini satmak)'e karşı hareketlerde çok memurlar, ticaret adamları, sanatçılar, esnaflar tutuklandı. Bunlara karşı işkenceler yapılıp, yemedikleri rüşveti mecburî itiraf ettirerek 10 000 yuan'dan fazla rüşvet alanlara "büyük pars"; 5 000 y¥kası giydirildi. Ellerinden paraları alındıktan sonra, hapse atıldı.

4. Toprak Reformu (Yer Islahatı) (1953)

Toprak reformu, Çin'de 2 yıldan fazla bir zaman sürdü. Komünistler rehberliğinde bir nice milyon personel bu hareketi yürüttü. Bütün toprak devlet mülküne alınıp, topraksız çiftçilere dağıtılıp verildi!? 3 yıldan sonra "kooperatifleşmek" adı altında araziler çiftçilerinden elinden tartıp alındı. "Kolektif kölelik rejimi" yürürlüğe konuldu. Sabah namazı vaktinde işe çıkılır, akşam namazında işten dönülürdü. Kadın-erkek; ihtiyar, genç, çocuk demeden çok geniş araziler üzerinde çalıştırıldı. Günde 12 saat civarında çalıştırıldılar. Çoluk-çocuklardan, yaşlılardan haber alınamazdı.

5. Ticaret-Zanaatçılara Sosyalistik Reform Hareketi (1956)

Bu hareket ile ticaret, zanaatın hepsi devlet tekeline alındı. Ticaret adamları, Dükkân hadimleri, esnaf-zanaatçılar kendi fabrika-atölyelerinin işçi hadimleri olarak maaşa bağlandı. Razı olmayanlar, muhalif olanlar hapse atıldı; bazıları ise idam edildi.

6. Kalıntı Karşı İnkılapçıları Temizleme Hareketi (1957)

Bu hareket aslında 1951 yılındaki harekette temizlenmeyenler için yapılmıştı. Bunlarda tutuklanıp, cezalandırıldı, öldürüldü. Ceza ve emek [toplama] kamplarına gönderildi. Burada yapı ise şöyleydi: 6 metre uzunluk, 5 metre genişlikteki koğuşa 41 mahkûm sığdırılırdı.

7. İstil Düzeltme Hareketi (1958–1959)

Çin komünistleri iki yıl devam eden (Çin'de İstil ¥ise "milliyetçilere karşı koyma") bu hareket ile Doğu Türkistan'daki bütün milliyetçileri, millî hissiyatına sahip İnsanları kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden temizlediler. Bunların tipik temsilcileri "kültür bakanı Ziya Semedî, ticaret bakanı Abdul Eziz Karı, Ürümçi belediye başkanı Abdurrehim Seidî, Gulca valisi Abdurrehim İsa (intihar etmiştir) başlarında olmak üzere yüz binlerce Uygur, Kırgız, Kazak, Özbek, Tatar Türk aydınları-öğrencileri "milliyetçi" damgası vurularak hapislere, toplama kamplarına atıldı, öldürüldü.

8. Sağcılara Karşı Hareket (1960)

Geçen asrın 60'lı yıllarında Çin-Hindistan Sınır Savaşı ve Rusya ile Çin arasında fikir ihtilafları çıktı. Bu münasebetle parti (Çin Komünist Partisi) içinde, cemiyette, Çin Komünist partisine karşı fikirler, yeni yeni görüşler ortaya çıktı. Dolayısıyla Çin Komünist Partisi derhal tedbir alıp, hemen hareket başlattı. Bu fikirleri başlamadan "beşiğinde" yok etti. Yine on binlerce İnsan "sağcı-milliyetçi şapkası" ile hapse atıldı. Kurşuna dizildiler.

9. Komüna Kurma Hareketi (1959–1960)

Toprakları kooperatifleştirme merhalesinin sonunda, Çin Komünist Partisi bütün Çin'de "komünalaştırma hareketi" adı altında bir hareket yürüttü. Çin komünistlerince, "cennet" denilen bu "komüna" döneminde bütün İnsanlar aç bırakıldı. Çin kendini büyük, cömert devlet olarak gösterip, Arnavutluk, Vietnam, Laos, Kamboçya, Kuzey Kore, Küba, Tanzanya, . . . . . , gibi ülkelere tahıl yardımı yaptı. Kendi halkını kemer sıkmaya zorladı. [/u]
Bu dönemdeki köylerde komünalarda kolektif yemekhaneler tesis kılınıp, hususî evlerde kazan kaynatıp, yemek yapmak men'î edilmişti. Bütün köylüler karavanaya bağlanmıştı; bütün çiftçi ve ahali boğazından ilinmişti, yarı aç kalmaya mecbur edildi. Köyler ve mahallelerde "baca casusları" koyulup, kimin evinin bacasından duman çıksa, o evin yemek malzemeleri müsadere kılınıp, sahipleri cezalandırılırdı.

10. Çelik Üretme Hareketi (1960-1961)

Rus-Çin münasebetleri bozulduktan sonra, Rusya'dan gelen zanaat malları ve demir-çelik mamulleri kesilmişti. Buna çok kızan Mao ze dung efendi bütün Çin topraklarında bir "çelik üretme hareketi" başlatmıştı.

Zanaatta 15 yıl sonunda İngiltere'yi, 30 yıl sonra da Amerika'yı geride bırakma şiarını ortaya atmıştı. Bu yıllarda günde 20 saat emek, 4 saat uyku programı uygulanırdı. Soğuk kışlarda yüz milyonlarca İnsan çelik üretme seferberliğine zorlandı. Hastalanan, ölen İnsanların sayısı bilinmiyordu. Bu eza ve cefaya dayanamayan bazı İnsanlar suç işleyerek hapse girdiler. Hapsi bu hayata tercih etmişlerdi. Bir iki sene süren bu harekette kömür olmayan bölgelerdeki bütün meyve ağaçları kesilerek, çelik üretiminde kullanıldı. Doğu Türkistan bir nice yıl meyve yokluğu çekti.

11. Medeniyet İnkılâbı(?) (1966-1976)

Bu İnkılâbı Uygur Türkleri "vahşet İnkılâbı, 'meynet (pis) İnkılabî " derler. Sözde bu medeniyet İnkılâbında Çin'de ve Doğu Türkistan'da tarihte hiç görülmemiş olaylar baş gösterdi:

A. hükûmet başkanları, bakanlar, valiler, kaymakamlar, idareciler, okul müdürleri, âlimler, her milletten aydınlar. . . , burjuva unsurları, 'pis aydınlar' denilerek, yüzleri siyah boyalı bir şekilde şehir caddelerinde teşhir edilerek, elleri-kolları bağlı vuruldu, dövüldü, işkenceler yapıldı, bazıları linç edilerek öldürüldü.

B. Din âlimleri görevden alınarak, çöllerdeki köylere sürgün edildi; hor işlerde kullanıldı, mesela domuz bakıcılığı yaptırıldı.

C. Camiler, medreseler, türbeler yıkıldı, harap ve virane bir şekle sokuldu. Yerlerine işletmeler, depolar, at haraları, . . . . , yapıldı.

D. Erkeklerin sakalları, kadınların saçları kesildi.

E. Ceket burjuva, 'batı elbisesi' diye men'î edildi.

F. Millî musikiler men edilerek aletleri kırılıp dökülerek, yakılıp yok edildi. Millî şarkılar yasaklanırken, yerlerine Çin'in "İnkılâb î şiirleri" ve şarkılarını okuma zorunluluğu getirildi.

G. Uygur Türk ıstılahları yavaş yavaş çıkarılıp, Çin istilâhları kullandırıldı. Örneğin, chung chung yang cheng chi ch¥ y¥ (bu cümlenin içinde "nın" ile "i" eki Türkçe'dir) kullanıldı. .

H. Mao ze dung üzündeleri mecburî ezberletildi. Ayetmiş, hadismiş gibi okutuldu.

I. Aydınlara, âlimlere "pis aydınlar" denildi.

Kültür ihtilâli yürütülen bu on yıllık dönemde fikrî, siyasî bloklar kurulup, silâhlı çatışmalarda çok gençler öldürüldü. Bu inkılâp gerçek anlamıyla bir "vahşet inkılâp ı" olmuştu.



12. Manevî Kirlenmeye Karşı Durma Hareketi (1983)

Çin'de Den şyao ping iktidara geldikten sonra (1979) gözle görülür bir serbestlik ve "demokrasi" oldu. Doğu Türkistan'da basın biraz gelişti, milliyetçilik, Türkçülük, "Türkçecilik" yeniden kendini gösterdi. Çin'de burjuvaca kültür gelişmesini engelleme hareketi olurken, Doğu Türkistan'da milliyetçilik, Türkçülük ve Türkçecilik hareketlerine karşı hareket yürütülmeye başlandı.

1983 yılı hükûmetin bir numaralı hücceti beni tekşirme hücceti olarak çıkmıştı. Üniversitede beni ortaya alıp güreş kıldılar. Beni itirafa zorladılar, itiraf etmedim. Kendimi hapishaneye hazır görmüştüm, sonra o hareket de durdu. Sonuçta neticesiz kaldı.

13. Öğrenciler Hareketi (1989-1990)

Doğu Türkistan tarihînde 1989-1990 yıllarında ilk öğrenci hareketleri başladı. Doğu Türkistan üniversitesi öğrencilerinin önderliğinde bütün Doğu Türkistan öğrencileri sokağa döküldü. Hâkimiyete, atom denemelerine, demokratik olmayan seçime, kürtaja karşı ve özgürlük talep eden sloganlarla gösteri yaptılar. Gösteriden sonra bütün Türk öğrenciler cezalandırıldı ve işkence gördü.

14. Barın İnkılâbı (1989)

Köylerde çiftçilere olan türlü baskı, ağır vergi ve emek, kürtaj, işkenceler yüzünden Kaşgar vilayetine bağlı Aktu ilçesinin "Barın Köyü"nde Zeyniddin liderliğinde bir ihtilâl oldu. Çinliler buraya 10 binden fazla asker gönderip ihtilâli bastırdı. Zeyniddin ve arkadaşları kahramanca savaşarak şehit oldular. Çin ordusu 20. asırda da Barın köyünde yaşlı çocuk demeden katliam yaptı, bu köyün İnsanlarını tamamen kurşuna dizdi.

15. İli Olayı (1996)

İli'de bir türküm [bölüm] Uygur Türk kadınları bir camiye toplanıp, ibadet yapılan vakitte polisler müdahale etti. Hanımlar karşı çıktıkları için tutuklandılar; evdeki eşleri-çocukları gelip sorduklarında onları da tutukladılar ve öldürdüler.

Yukarıda anlatılanlar büyük olaylar olup, Doğu Türkistan halkı Çinliler'in zulüm-işkencelerine her gün, her saatte maruz kalmaktadırlar. Doğu Türkistan'ın her vilayetinde, ilçesinde, köyünde olaysız gün geçmez. Doğu Türkistan'da olay demek¥kalma, ölüme mahkûm edilme demektir. Uygur Türkleri vatan aşkına, istiklâl yolunda aziz canlarını seve seve feda etmektedirler.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Doğu Türkistan'da İşkence--->3

Hacı Yakub Yusufî ANAT


Doğu Türkistan hapishanelerinde uygulanan ceza ve işkence türleri:

1. Tırnak altına iğne batırma,

2. Erkek mahkûmların cinsel organına çubuk sokma,

3. Mahpusları ağaç kazığa oturtma,

4. Sol elini masaya [metal çiviyle] çakıp, sağ eliyle itirafname yazdırma,

5. Çemberle kafatasını sıkıştırma,

6. "Gang'za"ya bastırma,

7. Buruna biber suyu akıtma,

8. Çıplak bedene kızdırılmış yağ saçma,

9. Âşık kemiği ezme,

10. Aşil tendonunun kesilmesi,

11. Mahpusların ayak bileklerine (yıllarca) 10 kg ağırlığında pranga takma cezası.

12. Mahpusların ellerine kelepçe takma cezası. Bu cezalarda üç çeşit kelepçe takılır:

a. Eller önde,

b. Eller arkada,

c. Bir el omuz üstünden, bir el omuz altından alınarak çapraz bir durumda bağlanma,

13. Su gölçekine çılaş(boğazına kadar soğuk suya sokma),

14. "Buz koğuşuna" koyup dondurma,

15. Sopalama,

16. Telle kaplanmış kamçılarla çıplak bedeni kırbaçlama,

17. Çivi kakılmış tahta [düzlem] üzerinde durdurma,

18. Küçük kömür ve cam parçaları üzerinde dizlendirme,

19. Boyu eni bir buçuk metre koğuşlara hapsetme cezası.

20. Aç bırakma cezası.

21. Sert emek cezası.

22. Birinci bağlak cezası.

23. Asmak işkencesi. Üç çeşittir:

a. Eller yukarıda asılmak;

b. Eller arkadan bağlayarak asılmak (Filistin askısı);

c. Baş aşağı asılmak.

24. "Küreş kılmak". Binlerce İnsan önünde "küreş" kılınır, özeleştiri yapmaya zorlamak; bazen de aşağılık bir şekilde dövülmek.

25. Emek işkencesi: Kamplarda (yazın) 12 saat çalıştırılır. Bundan başka kişi başına 1000 kg gübre, 1000 kg yemhaşek(saman, ot), 500 kg iğde, 500 kg buya yıltizi toplama cezası verilir. Bütün bunlar iş vaktinin dışında yapılması zorunlu emeklerdir.

26. Uykusuz bırakarak, sorgulama işkencesi.

27. Gündüzleri koğuşlarda istirahat ettirmeden suçunu düşünmeye zorlama işkencesi.

28. Hastayı tedavi etmeme cezası.

29. Amburla [kerpeten] tırnak çekme işkencesi.

30. Kışları koğuşa sıcak hava vermeme cezası.

Benim 31 yıllık zindan hayatımda gördüğüm, işittiğim ceza-işkence türleri yukarıdakilerden ibarettir.

Şahsen ben kendim, çemberle kafatası sıkıştırma, "gan'za" işkencesi, kelepçe cezaları, birinci bağlak, "küreş" kılma işkencelerine marûz kaldım.

Bu işkencelere maruz kalanlar içinde sakat kalanlar, ölenlerin sayısı pek çoktur.

Sonsöz

Bu gün İnsan hakları, demokrasi, istiklâl için mücadele vermekte olan Doğu Türkistanlılar, Çinli'lerce "terörist" adlandırılarak, hapishanelere atılıp, İnsanlık dışı, vahşiyane, Orta Çağ işkencelerine maruz bırakılmaktadırlar. Bizim, Allah'tan başka hiçbir yardımcımız yoktur. Bize ne İslâm devletlerinden ne de soydaşlarımızdan bir yardım gelmemektedir. Aksine dindaş, ırkdaş, kardeş dediklerimiz bize sırtlarını çevirdiler; bizi sattılar. Ama bu olanlar içinde Doğu Türkistan hiç de ümitsiz değildir. İnşallah Çin'inde parçalanacağı gün yakındır, gelecektir.



YAŞASIN DOĞU TÜRKİSTAN İSTİKLÂLİ!

Yaşasın 1,5 milyarlık Çin'e meydan

okuyan Kahraman Uygur Türkleri!
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kadınların Durumu



10 Aralık 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesinde ve 26.2.1945 tarihli Birleşmiş Milletler Adlaşmasının giriş kısmında " İnsan Haklarına, şahsın haysiyet ve değerlerine, inançlara saygı gösterilmelidir" denilmesine ve " Hiçbir kimsenin işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı muamelelere tabii tutulamayacağı" vurgulanmış olmasına rağmen Doğu Türkistan halkı Temel İnsan Hak ve Hürriyetlerinden tamamen yoksun olarak yaşam sürdürmektedir.

Dünya devletleri arasında yapılan birçok anlaşmaların altında imzası bulunan Çin, hiçbir zaman attığı imzaların arkasında durmamış,özelliklede İnsan Hakları İhlalleri konusunda, Birleşmiş milletlerde veto hakkı olan beş daimi üyeden biri olma sorumluluğunu çiğneyen tek ülke olma özelliğini sürdürmektedir.

Buna bağlı olarak ta şunu açıklıkla ifade edebilirim ki; Bu gün "8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Doğu Türkistan’daki kadınlarımızın durumu içler acısıdır. Doğu Türkistan’daki milyonlarca kadın "Mecburi Doğum Kontrolü" adı altında katledilmekte ve bütün hakları ellerinden alınarak insani temel hak ve hürriyetlerinden tamamen mahrum bırakılmaktadır.

Doğu Türkistanlı genç kızlar Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanmakta, bu hususta özellikle büyük bir baskı uygulanmaktadır. Bu zorlama ve baskılara dini ve milli yönden kesinlikle olumlu tavır göstermeyen Müslüman Türk kızları arasında intihar olaylarına sıkça rastlanmaktadır.

Doğu Türkistan halkının asimilasyonunu hızlandırmak için Çinlilerle Türklerin karşılıklı evlenmelerine çok büyük önem vermektedirler. Bunu özendirebilmek içinde Doğu Türkistanlı erkeklere 500 Dolar para vermekte, doğan çocuklar nüfus kütüğüne Çinli olarak yazılmaktadır. Boşanmak isteyen Türk erkeklerine ise 2000 Dolar ceza ödemesi gerektiği Bu parayı ise hiç kimse ömrü boyunca bir arada göremez. Çin resmi yayın organı olan "Sinkiang"(!) gazetesinin12 Eylül 1990 sayısına göre Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde 18700 Müslüman anne adayı zorla ameliyat edilerek annelik yeteneği ortadan kaldırılmıştır.(Ellerinden alınmıştır)Bu sayı ise bu ilçede yaşayan toplam anne adayının tamamına yakındır.

Bu uygulama için ilçeye özel olarak Çinlilerden kurulu 432 kişilik bir sağlık ekibi(!) gönderilmiştir. Doğu Türkistan'da Karakaş gibi 127 ilçe mevcuttur. Buna göre 1990-1991yılları arasında 2 Milyondan fazla Müslüman kadının anne olma yeteneğini zorla kaybettirilmiştir.

Adının açıklanmasını istemeyen Doğu Türkistanlı bir kaynaktan alınan bilgilere göre Kızıl Çin yetkilileri mecburi doğum kontrolünü insanlık dışı bir yöntemle bütün ülke genelinde uygulamaya devam etmektedir.200 bin nüfuslu bir şehirde çocuk sahibi olabilecek 3500 kadın mecburi kontrole tabi tutularak bunlardan 953 kadın kürtaj olmaya zorlanmış ve 10.708 kadın çocuk sahibi olmaktan mahrum bırakılmıştır.180 bin nüfuslu başka bir vilayette ise yalnızca

1000 kadına çocuk sahibi olma hakkı bir çocukla sınırlandırarak verilmiştir. Bir başka deyişli 35 kadından birine bu hak çok ağır yükümlülüklerde yüklenerek verilmiştir.

En dehşet verici olanı ise hamile olduğunu öğrendikleri kadınları zorla evlerinden alıp son derece gayri sıhhi ortamlarda kısırlaştırmaları sınırlama fazlası olan çocukları ailelerine rağmen iğne ile öldürülmeleridir.Bu kadınlarımızın büyük çoğunluğu da tedavi göremediği için hayatını kaybetmektedir.

Doğu Türkistan'daki kadınların bırakalım kadın haklarını insanca yaşama hakları da gasp edilmektedir.Hasta, yaşlı ve hamile olmalarına bakılmaksızın tarlada, madende, su yatağı açma çalışmalarında 18 saat çalıştırılmakta, açlıklarını giderecek miktarda yiyecek bile verilmemektedir.buralarda ölen olursa bir çukura atıp gömülmekte cenazenin doğru dürüst defnedilmesine bile izin vermemekte, bunun için harcanan zamanı " boşa geçen zaman" olarak telaffuz etmektedirler.

Bütün bunlar Doğu Türkistan'daki kadınlarımızın yaşadıklarının küçük bir bölümüdür. İnsanın aklına şu geliyor, ülkemizde kadı-erkek eşitliği diyerek aile içinde huzursuzluk çıkaranlar ve feministler adına aileleri çökertenler, tabiri caizse bir eli yağda bir eli balda konken partilerinde ömür tüketenler, "Hayvan Hakları" diyerek insan haklarını göz ardı eden ve çiğneyenler, acaba bir gün olsun dünyadaki bir çok ülkede ve Doğu Türkistan'da hakları gasp edilmekte olan hemcinslerini akıllarına getiriyorlar mı? Bence hayır...

Öyle ise bütün dünyadaki "Feminist" geçinenleri göreve davet ediyor, Doğu Türkistan kadınlarının durumunu Çinli işgalcilere sormalarını bekliyoruz.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Doğu Türkistan’daki Elleri Öpülesi Müslüman Türk Kadınları Unutulmasın.

İşte Doğu Türkistan Türkleri bugün tarih sahnesinden sessizce eriyip silinme veya top yekûn ayaklanıp kahramanca ölme gibi bir tercih ile karşı karşıya bırakılmışlardır. Çinli Doktorlar tarafından mecburi Kürtajla alınan Türk çocukları çöplere atılıyorlar

Müslüman Türk’ün ad verdiği nam saldığı her yerde özgürlük şarkıları önce ninnilerde, alperenler ana kucağını kokusunu canlarına çekerlerken, bestelenir. Analar emek1erini, umutlarını, yeri geldiğinde de göz yaşlarını katarlar özgürlük şarkılarına... Var olmanın adı özgürlüktür onun için...Moskof'un zulmü, Çinlilerin zindanı, eriyip gitmiştir bu özgürlük azmi karşısında.


Özgürlük aşkı ile dolan yüreklerimizde bu ateş yandıkça daha nice özgürlük destanları yazar bu millet. Daha nice özgürlük şarkıları besteler. Erkeğiyle, kadınıyla, çocuğuyla ''bağımsız milletler''in tarihteki önderi, rehberi olur. Türk dünyasında pek çok yerde özgürlük bayrağını kadınlar taşıdılar. '' Azatlık türküleri'' yaktılar; ölen evlatlarına, şehit düşen kocalarına ağıtlarla birlikte... Bu, onurlu Türk milletinin kadına verdiği değerin de bir göstergesidir. Kadınını baş tacı eden bu millet özgürlüğü de kadınının yardımıyla tattı. Başı göğe erdi, namı cihanı tuttu.

from archive...

zorunlu kürtaj
http://www.hemenpaylas.com/download/520968/2uyghur.jpg.html
http://www.hemenpaylas.com/download/520994/uyghur.jpg.html

idamlar
http://www.hemenpaylas.com/download/521016...asi_1_.jpg.html
http://www.hemenpaylas.com/download/521030...iam_1_.jpg.html
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KÜRTAJ İLE İNFAZ

Ahmet KABAKLI

arşiv



"10 Mayıs Anneler Günü'' dolayısıyla Doğu Türkistanlı hanımlarla çocukla en uzaktaki ata yurdumuzun mazlum tutsak evlatları... Kızıl Çin temsilcilikleri önünde, dünyanın bu en büyük zulmünü protesto ettiler. Bilmem dünya işitti mi?

Kızıl Çin'de Doğu Türkistan halkına yapılan zulümleri, bilmem bizim medya ve yetkili kişiler işittiler mi, bilmem, dünyanın en büyük Müslümanlarından birkaçını çıkaran bu diyarın çığlıkları, İslâm aleminde duyuldu mu? insan kılığında Sırp ve Çin erkeklerinin ve işgalci hükümetlerin, ana rahmine kadar saldıran vahşiliklerinden utanan, boynu bükük kadınlar, kız kardeşlerinin analarının melâl dolu hallerini anlatırken, Çin temsilcileri, hala kadınların, anaların yüzüne bakabiliyorlar mı?

Bizimkiler susuyor, insanlık sükut ediyor, dünya Müslümanları ve dünya Türkleri, Doğu Türkistan'da hiçbir zulüm yapılmıyormuş gibi, tınmadan oturuyor, konuşuyor, gazete okuyorlar. Oysa Doğu Türkistan'da, Kaşgar gibi Türk kültür ve medeniyetinin bir şahane ocağında, Türk soyunu bitirmek için koca Çin tek zulüm, tek eziyet haline gelmiştir.

2 yıl önce yitirdiğimiz, Türk dünyasının en büyüklerinden İsa Yusuf Alptekin'in, Amerika'dan Hindistan'a, Avrupa'ya kadar gözyaşı mesajları halinde tanıttığı, bugün Erkin Alptekin'in de bu gayreti babasından devraldığı bir ülkedir Doğu Türkistan.

Duygulu yeğenim Servet Kabaklı başkanlığında bir heyetle Türk Edebiyatı Vakfında da andık onları. Gördükleri zulmü biz Anadolu ve Özbekistan Türklerine anlattık. D.Türkistan’ın öz çocuklarından ateş gibi milliyetçi, insaniyetçi bir grup, hukukça, siyasetçe, sanatça anlattılar ata yurdumuzun ıstırabını. Onlar: İsa Yusuf efendinin oğlu Arslan Alptekin, Hızırbek Gayretullah ve Ahmet Türköz beylerdi. Anlatılanları dinleyen kişi, böyle bir asırda, bunu yapanlarla aynı dünyada yaşamakta olmaktan utanır. Mesela Doğu Türkistan halkının büyük bir yüzdesi, halen hapishanededir. Mahkumlar haksız yere içeri tıkılmış; çoğu bir bahane ile girdikten sonra oradan sağlam çıkan kimse de yok. Mahkumların böbrekleri çıkarılıp satılmakta imiş. Tepesine vurularak idam edilenlerin, kurşun ve hapishane masrafları bile eş ve çocuklarından, akrabalarından zorla alınıyormuş. Fakat, daha orijinal bir Çin zulmü var ki adı “kürtaj ile infazdır.” Her kadının, bir tek çocuk doğurma hakkı var. Fazladan olan çocuk mutlaka öldürülüyor. Yedi sekiz aylık yavrular bile zorla sökülerek alınıyor. 20-25 aylık çocuk bile ''kota fazlası'' denilerek kurşunlanıyor .Umumi kısırlaştırmalar da cabası. Yalnız Hoten şehrinde 27 bin kadın-erkek kısır hale getirilmiş. Bu Çin zulmü 40-50 seneden beri böyle gidiyor",-Ne yazık İslâm dünyasından hiçbir tepki yok. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri belki Çin den, Rus'tan korkarak, Doğu Türkistan'da ezilen soydaşlarına dönüp bakmıyorlar. Türkiye, İsa Alptekin zamanında, bu atayurt insanlarına, oldukça ev sahipliği yaptıysa da bugün, onları barındırmaktan sakınıyor gibiyiz.Yalnız Hollanda'dan, Almanya'dan ve özellikle Amerika'dan, bu kardeşlerimize şefkatli yakınlıklar görülüyor. ABD'de esir milletlerin haklarının konuşulduğu bir törende, geçen yıl Manhattan'da, 15 gün dalgalanan bayraklardan birisi de Doğu Türkistan'ın Gökbayrağı imiş. Gök Bayrak, Atatürk'ün de tanıdığı, sevdiği bir sembol .

Dostumuz İsmail Cem, Iraklı çocuklara olan acımalı sevgisini, geçen bir seyahatinde dile getirmişti. Çin seyahatinde ise Kaşgarlı Çocukların, mazlum hallerinden hiç bahsetmedi. Halbuki en çok ondan beklerdik ve bekliyoruz: Hiçbir millet, soydaşlarının kanını emen bir başka devletle gerçek dostluk kuramaz. Buna tevessül eden bir Hariciyenin ciddiye alınması da imkansızdır zaten.


hurgokbayrak...arşiv
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AİLE PLANLAMASI SİYASETİNİN GERÇEK YÜZÜ

(Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi)


Çin hükümeti Uygurları hedef alan aile planlama siyasetini 1988 yılından bu yana sürdüre gelmektedir.

Çinin gösterdiği resmi rakamlara bakıldığında Doğu Türkistan coğrafyasının büyüklüğü 1 milyon 600 bin metre kare olup, Uygurların toplam nüfusu ise 8 milyondur. ( Bunlar Çinin gösterdiği resmi rakamlar olup, Uygurların gerçek nüfusu 30 milyon civarındadır.) Çin hükümeti ve uluslararası tanınmış ilim adamlarının yeni incelemelerine göre Doğu Türkistan'daki petrol, altın, kömür, doğal gaz ...vs gibi değerli yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin rezervi çok bol olup,, bu açıdan bakıldığında Doğu Türkistan toprakları dünya çapında çok nadir bulunan doğal zenginlik deposudur.

Bunlara dayanarak Uygurların 8 milyon nüfusunu Doğu Türkistan'ın toprak genişliği ve doğal zenginliklerine oranla Doğu Türkistan'daki Uygurları bu zenginliklerin tamamını bile değil, çok az bir kısmından yararlanma imkanına sahip olması halinde bile 2 - 3, 10 - 20 çocuk yapmaları durumunda rahat, refah ve bolluk içinde yaşamalarının tamamen müm-kün olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Çin hükümeti tüm yer altı ve yerüstü zenginlikler devlete aittir , onu devlet kazar ve idare eder" gibi zalimane bir kanun çıkartarak Doğu Türkistan'ın zenginliklerini istedikleri şekilde gasbetti ve etmektedir. Bu zenginliklerin asıl sahipleri olan Uygurları ise gıda, pamuk ve diğer çeşitli ürünleri yetiştiren fakir, cahil devlete muhtaç hale düşürdüler. Bu da yetmiyormuş gibi hiç utanmadan Uygurların bugünkü cahil ve fakir hale gelmesini plansız çocuk yapmanın sonucu olduğunu ifade ederek " doğum kontrol siyaseti"ni uygulamaya koyarak "Uygurları fakirlik ve cehaletten kurtaracağız" diye kendileri asıl amacını gizlemeye çalışmaktadırlar.

"Doğum kontrol siyaseti" her şeyden önce o devlet ya da bölgedeki nüfusun azalmasını amaçlar. Fakat Uygurlara karşı çok sert bir şekilde planlı doğum siyaseti uygulanmakta olup, bırakın henüz doğmamış olanları, dünyaya gözünü açmış olan " Bebekler" bile " plan dışı doğurtulmuş" diye boğularak öldürülmekte, buna karşılık ise her gün yüz binlerce Çinli göçmen Doğu Türkistan topraklarına getirilerek yerleştirilmektedir.

10 sene önce Çinin açıkladığı resmi rakama göre Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurların toplam nüfusu 7 milyon, Çinli'lerin ise 6 milyondu. Çinin geçen sene açıkladığı resmi rakamlara göre ise Uygurların nüfusu 8 milyon olup, doğum kont-rol siyaseti uygulamaya konan geçen 10 sene zarfında 1milyon nüfus artmıştır.

Bundan açık seçik şu anlaşılmaktadır, Uygurlara uygulanan planlı doğum siyaseti asla Doğu Türkistan'da nüfusun azalmasını ve Uygurları fakirlikten kurtarmayı hedef edinmemekte, bilakis Uygurların çoğalmasını engellemek karşılığında daha fazla Çinli göçmene yer boşaltmak ve Uygurların Doğu Türkistan'daki sayısını azaltmakla yakın bir zamanda asimle etmeyi amaçlayan bir siyasi hile ve bir entrikadır.

Şayet öyle değilse, Çin hükümetinin Doğu Türkistan'a şuan ve gelecekte yine birkaç milyon Çinli göçmen getirmeyi plan-laması ve bunu uygulamaya koyması neyin nesi ve nasıl izah edilebilir ki?

Doğu Türkistan'da Uygurları hedef alan "Doğum kontrol siyaseti"nin tamamen zorlama ve baskıyla uygulanması, Uygur anneleri ve doğmak üzere olan bebekleri insanlık dışı, vahşice yapılan feci cinayetlerin işlenmesine sebep olan sözde "Doğum kontrol siyaseti "nin Uygurlar için bir çeşit milli zulüm ve insan haklarını ihlal etme konusuna dönüştüğünü görmekteyiz.

Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi Hotan vilayet partiye ve memur mahkemesinin "Doğum kontrol siyaseti daha da sıkı uyguluma" konusunda yayınladığı kararın tam metnini elde etmiştir.
Hotan vilayeti Doğu Türkistan'da Uygurların çoğunlukta olarak yaşadığı bölgelerden biri olan Hotan bölgesinde nüfusun % 95 i Uygurlardan oluşmaktadir. Bunun % 90 ise çiftçilerden meydana gelmektedir. Bu yüzden Hotan'daki Çin yönetiminin çıkartmış olduğu kararname, Çin hükümetinin Uygurlara uyguladığı "Doğum kontrol siyaseti "nin mahiyetini anlamada iyi bir örnek olur.

Örneğin söz konusu "kararname"nin" planlı doğuma yönelik yönlendirmeyi gerçekten güçlendirme" denen kısmında her tabakadaki parti ve hükümetin üst düzey yöneticilerinin, Doğum kontrol hizmetini esas ilgilendiren sorumluları oldukları, onların ayrı ayrı halde doğum kontrolü için hizmet etme gruplarının birinci ve ikinci derecedeki başkanlıkları üstlenmeleri gerektiği, bunlardan başka, yine nahiye köy ve mahalleden ibaret üç tabakada yer alan yöneticilerin de bizzat doğum kont-rol hizmetini yapmaları gerektiği ve bu vesileyle lider konumdaki yöneticilerin doğum kontrol hizmetine olan çalışmayı artırması gerektiği bildirilmektedir.

Bunlardan şunu anlamak mümkündür-ki Çin hükümeti Uygur bölgesine yönelik uyguladığı doğum kontrolü üretimi verimlileştirmek, halkın yaşam seviyesini yükseltmek ... gibi en zaruri ve önemli olan esas meselelere önem vermek yerine, kendileri için daha önemli olan siyasi hizmet yapmıştır! O nedenle o kadar çok özel doğum kontrol hizmetini yapan kuruluşun bu kadar elemanları olmasına rağmen, tüm bölgelerdeki üst düzey yöneticilerden doğum kontrol hizmetini! yürütme-yi istemişlerdir.

Söz konusu "Karar"ın "1998 yılından Nisan 2000 e kadar doğan çocukları yeniden inceleme" kısmında, hükümetin doğum kontrol siyasetini iyi uygulayamayan her tabakadaki yöneticileri cezalandırma tedbirleri beyan edilmiş olup, 2000 yılından başlayarak plan dışı doğurma durumu görülmesi halinde nahiye ve şehirlerin üst düzey yöneticilerinin sorumluluğunun inceleneceğini, köy ve kentlerde bir çocuk plan dışı doğum yapıldığı takdirde köy- kent başkanlarının bir aylık maaşın-dan 10 günlük yevmiyesinin kesileceğini, eğer iki çocuk plan dışı doğum yapılması halinde ise cezanın ağırlaştırılacağını, doğmuş bebeklerin sayısını eksik ve yahut da yanlış bildiren yöneticilerin görevlerinden alınarak kovulacağını, hatta yargı organlarına teslim edileceği bildirilmektedir.

Bundan anlaşılır ki, komünist Çin hükümeti sivil asker yerleştirilen nahiye ve köy memurlarına ağır baskı yaparak, onları tüm varlığıyla "doğum kontrol siyaseti"ni uygulamaya zorlamaktadır. Çin, bu tür baskıcı siyaseti nedeniyle Uygurların yoğun olarak yaşadıkları köy ve kentlerde Çinin doğum kontrol siyasetini uygulayan idari yönetimde mevki sahibi şahıslar, cezalandırılmaktan korkup, verilen hizmetleri kaba bir şekilde, hatta zorbalıkla uygulamaktadırlar. "doğum kontrol siyaseti"ne karşı çıktın diye kişileri istedikleri gibi dövmek,ağır ekonomik ceza vermek ... gibi uygulamalar sık sık yaşanmaktadır. Daha da iç acıtıcı olanı ise hamile kadınlar zorla hastanelere götürülerek, karnındaki 5-6 aylık olan, hatta doğumuna birkaç gün kalan bebekler öldürülmektedir. Böylece dünyada bizim kadınlardan başka hiçbir kadın milletinin başına gelmeyen, ikinci bir benzeri bulunamayacak bu tip vahşice cinayetler binlerce Uygur annelerini bitmez tükenmez acılara düçar etmektedir.

Örneğin: Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin vatandan direkt olarak aldığı bir haberde bildirildiğine göre; geçen sene sonbaharda Doğu Türkistan'ın Turfan şehrinde insanın yüreğini parçalayan şöyle bir olay ceryan etmiştir.

"Turfan" şehrinde yaşayan "Hayrunnisahan" adındaki 32 yaşında bir Uygur kadın, kasım 1999 yılında "Ahmet can" adında 36 yaşındaki bir kişi ile evlenmiş. Aslında bunlar daha önce bir kez evlenmiş olup, her ikisinin daha önceki evliliğinden birer çocuğu varmış. Fakat bu çocuklar şu an onlarla birlikte değillermiş. "Ahmetcan"ın oğlu kendi annesi ile birlik-te yaşıyormuş. "Hayrunnisahan"ın kızı ise kendisi ile birlikte imiş. Onlar "ikimiz yeniden evlendik. üstelik şu an yanımızda ikimizin birlikte bakacağımız çocuğumuz olmadığından hükümet izin verir" umuduyla bir çocuk dünyaya getirmeye karar vermişler. Ama "Hayrunnisahan"ın hamileliğinden bir ay sonra doğum kontrol memuru incelemeye gelerek "plan dışı hamile kalmışsın, çocuğu derhal aldır" demişdir.

Karı koca ikisi ilgili yerlere giderek durumu anlatmış ne kadar yalvarmışlarsa da hiçbir fayda sağlamamış. Doğum kontrol memurları her gün gelerek çocuğu aldırmaya zorlamışlar, kocasının çalıştığı devlet dairesindeki yöneticiler eğer çocuğu aldırmazsan seni işten çıkaracağız demişler. Ahmetcan çaresizlikten çocuğu aldırtma karar vermiş. Fakat "Hayrunnisahan" bu durumdan kurtulmak ve eşinin işine devam edebilmesi için resmi olarak boşanmaya ve başka bir yere giderek gizlice doğum yapmaya ve olay yatıştıktan sonra yeniden resmi olarak evlenmeye karar vermiştir. Bu şekilde hem çocuğu, hem de kocasının işine devam etmesini sağlamayı planlayan "Hayrunnisahan", tüm zorluklara sabrederek çocuğu sağ-salim dünyaya getirmeye karar vermiş, onlar gerçekten boşanmış ve "Hayrunnisahan" gizlice doğum yapmak için "Piçan" nahiyesindeki bir akrabasının evine gitmiş, bir ay sonra, "Turfan"daki sözü geçen doğum kontrol memuru araya araya "Hayrunnisahan"ı "Piçan"daki gizlendiği yerden bulmuş ve derhal "Turfan"a giderek çocuğu aldırmaya zorlamış. Hayrunnisahan oradan da kaçıp, Toksun nahiyesindeki bir akrabasının evine sığınmıştır.

Aradan bir bucuk ay geçtikten sonra yine durum fark edilince, son kez "Turfan"dan 300 km uzakta olan "Kara" Şehre bağlı bir dağlık bölgede çobanlık yapan başka bir akrabasının evine giderek kendini saklamış. Kim bilir, "Hayrunnisahan"ın doğum zamanı yaklaşan bir günde, söz konusu, "Turfan"lı doğum kontrol memuru burasını da bularak gelir, bu kez, o iki polisle birlikte gelmiş olup, "Hayrunnisahan"ın içten yalvarmalarına, feryat etmelerine hiç mi hiç kulak asmadan, onu güya bir suçlu gibi zorla "Turfan"a götürerek doktorların ameliyat bölümüne teslim etmişler, doktorlar da onu yatağına bağlayarak, hamile karnındaki bebek düşene kadar iğne yapmışlar, aslında bebeğin doğmasına sadece 5-6 gün kaldığı için iğne pek etki edememiş ve çocuk onların istememesine rağmen sağ doğmuş, çocuk erkek olup, doktorlar çocuğa da ayrıca bir iğne daha vurarak, talihsiz bu bebeği annesinin gözleri önünde öldürmüşlerdir.

Çocuğunu aydınlık dünyaya göz açtırmak için, sayısız bedeller ödedikten sonra yine de arzusuna ulaşamayan biçare anne bu dehşet verici faciaya dayanamayıp aklını kaybetmiştir. Bu günlerde "Turfan"a giden tüm Uygurlar bu talihsiz bebeğin acı verici hadisesini duymuşlar.
Çinin vahşice uygulaya geldiği "Doğum kontrol siyaseti"nin kurbanı olan "Hayrunnisahan"ı da "Turfan" sokaklarında görmüşlerdir.

"Hayrunnisahan'ın aklını durduracak ve donduracak şekildeki faciası, çinin uyguladığı bu türden facialardan sadece bir tanesidir. Bu gibi facialar Doğu Türkistan'daki planlı doğum siyaseti yürürlüğe girdiği 12 seneden buyana yüz binlerce kez meydana gelmiştir.

Yine Hotan vilayetinin parti ve memur mahkemesinin "doğum kontrol hizmetini daha da güçlendirme konusundaki" yukarıda sözü edilen kararnamenin 6. maddesinde " Uygurların plan dışı hamile kalmasını önlemek için, doğum kontrol memurlarının köy ve mahallelerde ayda bir kez ev ev gezerek, kadınların hamile olup olmadıklarını tespit etmesi, hamilelikten korunma halkası taktıran kadınların, başka yerlere giderek gizlice halkayı çıkarmalarını kesin engellemek gerektiğini, eğer halkayı aldırmak gerekirse kati bir şekilde İlçe ve yahut da köy "doğum kontrol hizmeti başkanlıklarının iznini almaları gerektiği, eğer her hangi bir hastane, her hangi bir doğum kontrol komitesi tarafından taktırılan hamilelikten koruma halkasını kendi iradesiyle çıkartırsa sorumluları bularak,doktoru vazifesinden alınması ve 10 bin yuan para cezası vermek gerektiği" yazılmaktadır. "Kararname"nin söz konusu maddesinde yine " köylerde üç çocuk doğuran kadınlar ilelebet çocuk doğuramaz ameliyatı yapılmalıdır" ifadesi de özellikle yer almaktadır:

Bu maddeden açık seçik olarak şu anlaşılmaktadır ki, Çin hükümeti "doğum kontrol siyaseti " adı altında Uygurların neslini kurutmak için insanlık dışı faşistçe yollara başvurmaktadır. Şimdi ise Uygur köylerinde, köy kadınlarını tıpkı tutuklular gibi göz hapsine alarak, zorla halka taktırmak, doğurmama ameliyatı yaptırmak, her gün zorla inceleme yaparak Uygur kadınlarını hayatlarından bezdirmişlerdir.

Bu durum, Uygur kadınlarını sadece sinirsel açıdan rahatsız etmiyor, aynı zamanda onların sağlığını da bozmaktadır.
Çünkü söz konusu kararın "planlı doğum hizmetinde çözülemeyen problemler kısmında köy statüsündeki planlı doğum kontrol memurlarının niteliği düşük" diye itiraf edildiği gibi, Çin hükümetinin yeterli derecede tıbbi koşulları oluşturmadan, Uygur kadınların üzerinde " halka taktırma, doğumu engellemek ve çocuğu aldırma ameliyatı ... uygulamalarını yürütmesi, Uygur kadınlarına açıktan açığa zarar vermekten başka bir şey değildir.

Doğu Türkistan'daki devlet gazetelerinden biri olan "Hotan" gazetesinin 1 Eylül sayısında yazıldığına göre; sadece "Hotan" ilçesinde, bir yıl içinde doğum yaşında 45 bin kadın olup, bunlardan 30 400 kadına uzun vadeli doğumu önleme tedbirleri kullanılmıştır.

Bundan şunu anlamak mümkün ki; Hotan yönetimi biz yukarıda sözünü ettiğimiz "doğum kontrol siyaseti"ni daha da güçlendirmek, konusundaki kararda yer alan önlemleri gerçekten zorbalıkla almıştır.
Yine Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin haberine dayanılarak 20 haziran 99 tarihinde doğurmak üzere olan 28 Uygur kadını "Peyizabad" nahiye doğum kontrol memurlarınca İlçe doğumu önleme hastanesine zorla götürülürler. Çin hükümeti bu kadınları "plan dışı hamile kalmışsınız" diyerek "Peyzavat"ın çeşitli köylerinden tutuklayıp getirilmiş olup, hastanede bu kadınlar bir bir ameliyat edilerek, onların rahimleri çıkartılmıştır. Rahimdeki 7-8 aylık bebekleri alıp atmışlardır. Ameliyat esnasında bu kadınlardan "Kamber han", "Mükerremhan" başta olmak üzere ameliyat yapılırken kan kaybından ölmüşlerdir. Bunların yaşları ise 25 ile 34 arasındadır.

Şuan Almanya'nın München şehrinde siyasi sığınma hakkı talep eden ve adının açıklanmasını istemeyen bir Doç. Dok-torun ifadesine göre, Doğu Türkistan genelindeki tüm hastaneler gerekli tıbbi koşulları hazırlamadan Uygurları toplu halde, zorunlu doğurmama ameliyatı yaptırdığı için, ameliyat esnasında ve ameliyattan sonra ölme riski yüksek, ağır hastalıklara yakalanma oranı da yüksek düzeydedir. Üstelik köylerde yaşayan Uygur kadınlarının çoğunluğu yoksul, kültür seviyesi düşük, aynı zamanda her hangi bir tıbbi bilgisi olmadığından hastanelerdeki ameliyatlardan sağlam çıksa bile, evine dön-düğü zaman yeterli bakımın olmaması ve ağır fiziksel güç gerektiren çalışmalar nedeniyle genellikle ömür boyu sürebilecek fiziksel rahatsızlıklara düçar olmaktadır.

Özetle belirtmek gerekirse komünist Çin hükümeti Doğu Türkistan'da Uygurlara yönelik uyguladığı "doğum kontrol politikası şudur: Doğu Türkistan'da nüfusu kontrol altına alıp, halka refah getirmeyi amaçlayan olumlu bir tedbir değil, bilakis Uygurların neslini kurutmayı amaçlayan, Uygurların insani hak ve hukukunu ayaklar altına alan, insanlığa karşı yürütülen zalimane bir uygulamadır.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0

KOMÜNİST ÇİN'İN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ

Arslan Alptekin

İSA YUSUF ALPTEKİN Kültür, Eğitim,

Araştırma ve Sosyal Yardım VAKFI



GİRİŞ

Bu rapor, Komünist Çin'in, Doğu Türkistan'da uyguladığı insanlık dışı bir uygulama olarak kabul edilen, Mecburi Doğum Kontrol Siyasetini, dünya kamuoyuna, Uluslar arası resmi ve gayri resmi kuruluşlarına, Dünya Kadın Örgütlerine, Uluslar arası ve Yerel însan Haklan Derneklerine, delilleri ile tanıtmak için hazırlanmıştır. Böylece, bu acımasız ve insanlık dışı siyasetinden dolayı Komünist Çin Yönetimine karşı dünyada toplu bir muhalefet oluşturmak ve aynı zamanda açık bir çağrı yapmak için, İsa Yusuf Alptekin Kültür, Eğitim, Araştırma, ve Sosyal Yardım Vakfı, tarafından hazırlanmıştır.

Bu rapor, Komünist Çin'in, Doğum Kontrol Siyasetlerine ilişkin resmi kararnamelere, Birleşmiş Milletler Kadın Konferansı Konvansiyonlara, Asya İzleme Komitesi ve diğer Uluslar arası Bağımsız însan Haklan Koruma Teşkilatlarının ve Uluslar arası Af Örgütünün, Tibet ve Demokratik Çin Teşkilatlarının kaynaklarına dayanılarak hazırlanmıştır.

Bu raporun açıkça ortaya koyduğu gerçek şudur; Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesine dair Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun açıkça ihlali anlamına gelecek şekilde "Uluslararası Hukuku", "Siyasi ve Ahlaki Değerleri", "Uluslararası Sözleşmeleri" hiçe sayan, "Uluslararası Kurum ve Değerleri" cüretle yıpratan, yerine şiddeti askeri güçle güçlendiren Komünist Çin Yönetimi, Doğu Türkistan'da Müslüman Uygur Türklerinin kökünü kurutmak maksadıyla, Mecburi Doğum Kontrol Siyasetini zor kullanarak, uygulamaktadır.

İslam ve Hıristiyan dini inanışlarına aykırı, ahlaki ve insani yönden kabulü imkansız, Uluslararası Hukukla bağdaşmayan vahşi bîr o kadar da insanlık dışı bir siyaseti dünyanın gözleri önünde Komünist Çin Yönetimi, Doğu Türkistan'da Müslüman Uygur Türk analarına uygulayabilmektedir. Çünkü Uygur Türklerinin Allah'tan başka bir hamileri yoktur bu dünyada. Türk Dünyası, İslam Alemi bu kadar vahşi ve insanlık dışı haksız uygulama karşısında ilgisiz ve sessiz kalmıştır... İlgisiz ve sessiz kalmaları yetmiyormuş gibi, Komünist Çin Yönetiminin, bütün bu vahşi uygulamalara maruz kalan Müslüman Uygur Türklerini, TERÖRİSTTİR suçlamalarına destek dahi çıkmışlardır.

İsa Yusuf Alptekin Vakfı



KOMÜNİST ÇİN'İN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ---1

KARARNAMELERLE YÜRÜTÜLEN BASKI VE SOYKIRIM SİYASETİ:

Komünist Çin Yönetimi» Doğu Türkistan'da Müslüman Türk kadını üzerinde, onların ve ailelerinin izni ve rızası olmaksızın kürtaj ve kısırlaştırma siyasetleri uygulamaktadır.

Komünist Çin Doğum Kontrol Siyasetleri Doğu Türkistan'da son birkaç on yıldan bu yana değişen siyasetlerin uygulamaları göz önüne alındığında, gittikçe artan insanlık dışı bir kontrol ve baskı göze çarpmaktadır.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0


KOMÜNİST ÇİN'İN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ---2


DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL SİYASETLERİ

Resmi olarak kabul edilen "Bir Aileye Bir Çocuk" siyaseti aslında 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip azınlıklar için geçerli olup, 8 milyon nüfuslu Doğu Türkistan ( Çinli Yetkililerin iddia ettikleri rakam ) bu uygulamanın dışında tutulmalıdır. Bununla birlikte, 1982 yılında Komünist Çin Yönetimi, doğum kontrolü konusunda ulusal bir karar almıştır. Söz konusu karar da şöyle denmektedir: "Uygulanan Doğum Kontrol Siyasetleri mevcut durumun gerektirdiği Ölçülere göre zaman, zaman hafifletilebilse bile, milli azınlıklar aile planlaması konusunda cesaretlendirilmek zorundadır".

Halbuki hafifletici siyasetler, pratikte uygulamanın ertelenmesi ve gerçekte uygulanacak baskı siyasetinin aşamalı olarak yürürlüğe girmesi anlamım taşımaktadır.

Nüfus artış hızının kontrolünden ve aile planlamasından sorumlu Komünist Merkez Komitesi ve Devlet Konseyi, bu durumu şu sözlerle savunmaktadır: "Aile planlaması milli azınlıklar arasında da mutlaka uygulanmalıdır. Çünkü bu uygulama azınlık milliyetlerin sözüm ona hem ekonomik ve kültürel seviyelerini yükseltmekte hem de o milli yete mensup üyelerin gelişim düzeylerini artırmaktadır". Aile Planlama Komisyonu île Azınlık. İşleri Komisyonunun 1993 yılında ortaklaşa düzenledikleri bir konferansta aile planlamasının azınlık milliyetler içindeki uygulamalara merkez teşkil edecek önlemler görüşülmüştür.

Komünist Çin'in halihazırdaki milli doğum kontrol politikası, Doğu Türkistan "azınlık" Müslüman Türk kadınların; şehirde 2 çocuk, kırsal bölgede 3 çocuk sahibi olmasına izin vermektedir. Müslüman Türk kadınının çocuk doğurabilmesi için resmen evli olması ve 25 ila 35 yaş arasında bulunma zorunluluğu vardır. İkinci bir çocuğa hamile kalmak isteyen Müslüman Türk kadım, tekrar hamile kalabilmek için en az 4 yıl beklemek zorundadır. Bu şartlara aykırı doğum yapan kadınlar, hem kürtaj ve/veya kısırlaştırma uygulamalarına, hem de ciddi sosyal ve iktisadi kısıtlamalara maruz kalmaktadır. İsminin gizli kalmasını talep eden bir hemşire, 3 yıl çalıştığı bir Devlet Hastanesinde söz konusu kürtaj ve kısırlaştırma siyasetleri uygulandığını doğrulamıştır. (Beynelmilel Af Örgütü raporu) . Hemşire ifadelerinde şu gerçekleri ortaya koymuştur: "Doğu Türkistanlı Müslüman Kadınların 2 çocuk sahibi olma haklan var. Ama bîr çocuğu var ise bu ideal durum olarak görülür Komünist Çin Yetkililerine göre herkesin katılması zorunlu olduğu toplantılarda, tek çocuğa sahip olmanın nimetleri anlatılır. Eğer ilk çocuktan sonra kısırlaştırılırsa iyi bir vatandaş olma onuruna sahip alarak ödüllendirilir. Ayrıca ikinci çocuğunu devlet hastanelerinde doğuran kadınlar otomatik olarak kısırlaştırılırlar".

1992 yılında Mecburi Doğum Kontrolü ile ilgili yeni bir takım yönetmelikler de kabul edilmiştir. 8 Mayıs 1992 tarihinde kabul edilen yönetmelilerde ödül ve cezalar öne çıkarılmış, geç evlenme, geç doğum, uzun aralıklarla doğum yapmak ve tek çocuk sahibi olma ve her halükarda üç çocuğu aşmama teşvik edilmiştir.

Edinilen bilgilere göre, Çin'de doğum kontrol siyasetinin en yoğun olarak uygulandığı bölgeler Doğu Türkistan ile Tibet'tir. Bu durum Beynelmilel Af Örgütü tarafından da aynen onaylanmaktadır. 1982-1990 yıllan arasında Doğu Türkistan Müslüman Türklere 2 çocuk izni verilirken, 1990 dan sonra ise bu sayının bire indirildiği görülmektedir. Ayrıca, fazla çocuk için verilen ceza tutan 7000 Yuana (takriben 1400 dolar) çıkarılmıştır ki, bu rakam ortalama bir çiftçinin sekiz yıllık gelirine eşittir. Cezayı ödemezlerse, zorla hastaneye götürülmekte ve kürtaja tabi tutulmaktadır.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KOMÜNİST ÇİN'İN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ---3

KALİTE KONTROL

Komünist Çin Yönetimi, Ekim 1994 yılında "Ana ve Çocuk Sağlığı Kanunu" adı altında bir kanunu kabul etti. Söz konusu kanun ile hükümet, ana ve çocuk sağlığı adı altında tüm evlilik ve doğumları kontrol altına alma konusunda tekel yetkisi elde etmiştir. Kanun; açıkça, çocukların hastalıklardan korunması amacıyla gerekirse anne üzerinde kısırlaştırma, kürtaj, ve engellemeler uygulanabileceğini hükme bağlamıştır.

Hamileyken doktora giden kadınlar, otomatik olarak tıbbi incelemelere tabi tutulmakta ve doğum için uygun olup olmadıkları tespit edilmektedir. Benzer şekilde ceninler kalıtıma bağlı hastalıklar yönünden incelenmekte ve gerekirse kürtaj uygulamasına başvurulmaktadır. Bununla birlikte, tüm bu uygulamalarda çiftlerin rıza ve isteklerinin değerlendirilmeye alındığını gösteren örneklere ise son derece az rastlanmaktadır. Bunun anlamı açıktır: Devlet, hangi ebeveynin "sağlıklı" ve "yeterli" olduğunu kendi kararlaştıracağını belirtmektedir. Yani sağlıklı ve yeterli değerlendirmeleri, mevcut durumun sağlık bakımından teşhisinden çok siyasi tercihlere göre şekillenmektedir.

Söz konusu siyasetler, zaten Çin'in bazı bölgelerinde yerel düzeyde yasalaşmıştı. Ama bunun ulusal düzeye sıçraması, şiddetle ve titizlikle uygulamaya konulması bu kanun ile başlamıştır. Ancak, bu kanun da tek başına yeterli olmamış, ek birtakım kararnamelerle güçlendirilmiştir: "Yerel hükümetler, özerk bölgeler ve belediyeler, mevcut durumun çizdiği çerçeve içerisinde doğum öncesi tıbbi yardımların uygulanması için gerekli her türlü tedbiri almalıdır". Her türlü yoruma açık bir kararname.

Şu açıklama: Doğum kontrolünden sorumlu resmi yetkilileri, kime karşı, ne zaman ve ne şekilde doğum hakkını sınırlayıcı önlemler alacağını belirlemekte tamamen özgür hale

getirmiştir. Olayı Doğu Türkistan açısından incelediğimizde, cinsiyet ve doğum hakkı konularındaki sınırlamaların daha da fazla olduğu gerçeği öne çıkmaktadır.

Komünist Çin Yönetimi, Doğum kontrolü uygulamalarını yaygınlaştırmak ve bu husustaki sınırlamaları meşrulaştırmak için yeni bir mantık ortaya koymuştur. Bunun adı "nüfus kalitesidir". Burada dikkati çeken nokta, söz konusu kavramın nüfus miktarını değerlendirmeye almadan ve yalnız Çinli olmayan azınlıkların üzerine geliştirilen bir kavram olduğudur.

Komünist Çin Kamu Sağlığı Bakanı Chen Minzhang, kendi önerisi olan yasa tasarısında: Doğumların kalitesi incelenirken devrimci esasların, etnik azınlıkların, sınırların ve ekonomik açıdan gelişmemiş olanların dikkate alınması ve devletin bu konuya eğilmesi gerektiğini belirtmiştir. Anlaşılacağı üzere, "azınlıklar", "devrimci esas", ve "sınırlardan" kasıt Doğu Türkistan ve Tibet'tir.

Doğu Türkistan hakkındaki yönergeler 1992 yılında yeniden düzenlendi ve "nüfus kalitesi" doğum kontrolünün yeni bir aracı olarak devreye sokuldu, "az ama sağlıklı doğum" sloganıyla da resmi hale getiriydi. Böylece soykırım siyaseti resmen uygulanmaya konuldu.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KOMÜNİST ÇİN'İN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ---4

MECBURİ DOĞUM KONTROL SİYASETİNİN UYGULANMASI

Mecburi Doğum Kontrolü ve Zoraki Kürtaj Siyaseti:

Gerçekten, yaşama hakkını ihlal eden uygulamalardan biri doğum kontrolüdür. Yani anne ve babanın izni ve rızası alınmadan uygulanan kürtajdır. Zorla kürtaj aile kurumuna karşı bir sınırlama getirmektedir. Halbuki, İnsan Haklan Beynelmilel Beyannamesi (Madde 16 / 3) de "Aile toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunur" denmektedir. Ayrıca, Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (Madde 12/2 A) "sözleşmeye taraf devletlerin ölü doğum oranı ve çocuk ölümlerinin azaltılması ve çocuğun sağlıklı gelişmesi için önlemler alması gerektiği" belirtilmiştir.

Bununla birlikte, Çin'in taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (Madde 11 / 1. f) de "taraf devletler doğurganlığın korunması için gerekli Önlemleri alır" ve (Madde 16 /l.e) de "taraf devletler kadınlara erkeklerle eşitlik temeli üzerinde, çocukların sayısı ve zamanlaması konusunda özgürce ve sorumlu olarak karar verme hakkını sağlamak için uygun Önlem alır" denmektedir.

Aynı şekilde, Çin'in taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi (Madde 6. paragraf!) "taraf devletler her çocuğun tabii yaşama hakkını tanır" ve (Paragraf 2) "taraf devletler çocuğun hayatta kalması ve gelişmesini bütün imkanlarıyla azami derecede temin eder" demektedir.

Bundan başka , Çin'in taraf olduğu Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (Madde 2 bent d) "grup içinde doğumları Önlemeyi amaçlayan önlemlerin alınması" denmektedir.

Birleşmiş Milletler Beynelmilel Nüfus ve Kalkınma Konferans Eylem Planı, Kahire 1994 derki:

"Devletler, her türlü ayrımcılık ve baskıdan uzak siyasetler uygulama hususunda gereken tüm tedbirleri almalıdır".

Doğum kontrol yönergelerinin belirlenmesi ve yürürlüğe konması, Doğu Türkistan'da bölgeden bölgeye, kasabadan köye, yerel yetkililerin tercihlerine bağlı olarak zaman, zaman değişiklik göstermektedir. Hatta bazı kırsal bölgelerde hiçbir yetkiye dayanmadan çocuk sayısına sınır getirebilmektedir.

Yukarıdaki tanımlamalarda görüldüğü gibi, Birleşmiş Milletler nezdinde Doğu Türkistan'daki ihlaller sadece yaşam hakkına yönelik bir tecavüz olmamakta, aynı zamanda bu planlı, sinsi ve kasıtlı bir soytarım siyaseti olarak kabul edilmektedir.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KOMÜNİST ÇİN’İN, doğu TÜRKİSTAN’DAKİ doğuM KONTROL

SİYASETLERİ---5

Doğum Kontrolünde Doğu Türkistanlı Müslüman Türk kadınlarına uygulanan 2 tür CERRAHİ müdahale vardır: Kürtaj ve Kısırlaştırma. Acısız ve ağrısız doğum kontrol metotları hemen uygulanmamaktadır. Bu sağlıklı doğum kontrolü yöntemleri Çin yasalarında da mevcut değildir. Denemiş sağlıklı doğum kontrol yöntemleri: ( doğum kontrol hapı, rahim içi aletler "spiral ve prezervatif) bulunmasına rağmen, tüm uygulamalarda yalnızca kürtaj ve kısırlaştırma temel yöntem olarak bilinçli ve sistemli bir şekilde uygulanmaktadır. Komünist Çin Yönetimi, cerrahi müdahalelere alternatif olan doğum önleme yöntemlerine başvurma konusunda hiç de istekli değildir.

Doğu Türkistanlı Müslüman Türk Kadınlar, kısırlaştırılırken veya kürtaja tabi tutulurken, onların küçük, yaş, fakir, işsiz, bekar, hasta vb. olmalarına kadar birçok bahane ileri sürülmektedir.

Doğu Türkistan’da iki çeşit doğum kontrol ekibi görev yapmaktadır. Bir Çin Hastanelerinde daimi olarak hazır bulunmakta, diğer ekip ise mobil olarak kırsal alanlarda ve çiftçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde çalışmaktadır. Her iki ekip, ne kadar çok Müslüman Türk Kadınlarına kısırlaştırma ve kürtaj uygularsa, bunlara devlet o kadar çok parasal destek vermektedir. Devlete bildirilen cerrahi müdahaleye tabi tutulan Müslüman Türk Kadın sayısı arttıkça, devletin, doktorlara gönderdiği mali yardımın boyutu da büyümektedir.
 

seyfullah_keskin

New member
Katılım
31 May 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KOMÜNİST ÇİN’İN, DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ DOĞUM KONTROL

SİYASETLERİ---6

KISIRLAŞTIRMA:

Müslüman Türk'ün ürümesine engel olma siyaseti: SOYKIRIM;

Doğu Türkistan'da kürtaj temel doğum kontrol yöntemi olarak uygulandığı halde, resmi ağızlarda daha basit ve kesin (SOYKIRIM için) çözüm olan kısırlaştırmadan bahsedilmektedir. Kısırlaştırma tercih edilmekte ve tüm resmi tüzüklerde üstü kapalı olarak tercih edildiği vurgulanmaktadır. Yerel Komünist Çin Yetkilileri yaptıkları açıklamada.

Özellikle kırsal alanlarda bu yöntemin uygulanmasını savunmakta ve Doğu Türkistanlılar üzerinde yapılacak toplu kısırlaştırma için kredi sağlandığını belirtmektedir. Kolayca

anlaşılacağı üzere doğum kontrol ekipleri Doğu Türkistan'da bilhassa kırsal bölgelerde hummalı bir faaliyet içine girmiş ve 1986 yılından itibaren oldukça yoğun bir şekilde kısırlaştırma operasyonları gerçekleştirmişlerdir, bu operasyonlar şiddeti artarak günümüze kadar gerçekleşmiştir.

1990 yılında yetkililerin açıkladığına göre, bir çoğu çocuk denecek yaşta olan yüz binlerin üzerinde Müslüman Türk kadını kısırlaştırılmıştır. Bu operasyonların gönüllü yapıldığına dair elde hiçbir kanıt bulunmazken, yine aynı Komünist Çin yetkilileri tarafından yapılan açıklamada "etkili ve zorlayıcı birtakım önlemlerin aile planlaması çalışmalarının güçlendirilmesi amacıyla uygulandığı" açıklamasını da yapmışlardır. 1990 dan bu yana milyonlarca Müslüman Türk Kadın ve Erkeğin kısırlaştırıldığını Beynelmilel Af Örgütü'nün raporlarından öğreniyoruz.

Bazı Müslüman Türk kadınların kısırlaştırılmaya sağlık açısından elverişli olmadıkları yönündeki tüm açıklamalarına rağmen, söz konusu kadınlar yıllık gelirlerini aşan tutarda maddi cezaya tabi tutulmakta, bu cezayı ödeyemedikleri taktirde ise yasalara uyma konusunda ciddi tehditlere maruz kalmaktadır.
 
Üst Alt