Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bulda Getir Forumu.

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
s.a. kardelşlerim...işte size yeni bir forum

herkes burda lattaki kardeşinden ne istediğini yazıcak...forum bilgi ve öğretme amaçlıdır......

resimli isteklerde fazla bulunulmamamsı rica olnur cunku sayfa agır acıla bilir ör: kabir resimleri falan..)

işte ben ilk isteğimi yapıyorum.......

Hz.ayşe anamız hakkında yaşamından eğitici bir an istiyorum...kimi bulup buraya yazar acaba.....

selametle....
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
yeni oldugu icin ilk cevabı ben yazayım

İftira

Hz. Aişe (r.a) anlatıyor:

Resulullah (s.a.v) sefere çıkmak istediği zaman, kadınları arasında kura çeker, hangisinin ismi çıkarsa onunla giderdi. Benî Mustalik gazasından önce yaptığı gazada da aramızda kura çekti, benim ismim çıktı, bundan dolayı Resulullah ile beraber çıktım ve bu, hicab (örtünme) âyetinin indirilmesinden sonra idi. Onun için bir hevdece (deve üzerine konulan kapalı taşıyıcıya) konuldum, dönüşte Resulullah Medine’ye yaklaşınca bir yerde konakladı, sonra da yola çıkmaya nida ettirdi. Yola çıkmaya seslendikleri sırada ben kalktım ve yürüyüp ordugahı geçtim, tuvalete gittim, yerime dönerken göğsümü yokladım, ne göreyim Zafâr boncuklarından bir dizim vardı, kopmuş düşmüş, bunun üzerine döndüm, kaybolan dizimi aradım, bunu aramak beni alıkoydu.

Benim yol nakliyemi yapmakta olan grup varmışlar, hevdeci yüklenmişler ve beni içinde zannetmişler. Çünkü hafif idim, henüz küçük yaşta bir taze idim; beni hevdecte sanmışlar, deveyi çekmişler gitmişler. Döndüğüm zaman orada kimseyi bulamadım, bundan dolayı belki beni aramak için dönerler dedim, oturdum. Derken uyumuşum, Safvân b. Muattal ordunun arkasına kalır, insanların eşyalarını araştırır, bir şey kalmış ise kaybolmaması için diğer konak yerine götürürdü, beni görünce tanımış “Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz” (Bakara, 2/156) demesiyle uyandım, hemen feracemle yüzümü örttüm, devesinden indi, ben bininceye kadar çekildi, bindim. Sonra deveyi çekti, yürüdü, öğle sıcağında orduya yetiştik; inmişler, bağrışıyorlardı. İndikleri zaman beni bulamadıklarından insanlar çalkalanmış, o sırada imiş ben üzerlerine varıverdim, artık herkes beni konuşmuş. Beni lakırdıya almış, helak olan helak olmuş.

Resulullah Medine’ye ayak bastı ve bana bir ağrı, sızı meydana geldi. Fakat rahatsız olduğum zamanlar Peygamber (s.a.v) den tanıyageldiğim alaka ve lütfu bu defa görmedim, ancak yanıma giriyor, “nasıl o?” diyordu. Bu beni işkillendirdi, henüz söylenen sözlerden haberim yoktu, nihayet nekahet dönemine geldim. Bir gece Mıstah’ın annesi ile hacetimiz için dışarı çıktım, işimiz biter bitmez yine Mıstah’ın annesi ile odama doğru döndük. Derken Mıstah’ın annesi mırtı, yani yün çarşafı içinde sürçtü dedi. Ben buna itiraz ettim. “Bedir’de bulunmuş bir zata sövüyor musun?” dedim, “Haberin yok mu” dedi, “ne var” dedim. “Ben dedi, şehadet ederim ki, sen hakikaten “Habersiz mümin hanımlar” dansın . Sonra ifk’çilerin dediklerini anlattı. Derhal hastalık üstüne hastalığım arttı, hemen ağlayarak döndüm.

Sonra Resulullah girdi ve “nasıl o?” dedi. “Bana izin ver ,ana babamın yanına gideyim” dedim. İzin verdi, ben de anama babama gittim. Anneme: “Ey anne, dedim, insanlar neler söylüyorlar?” “Kızcağızım! dedi, kendini üzme, vallahi bir erkeğin yanında sevgili parlak bir kadın olsun ve ortakları bulunsun da aleyhinde çok laf etmesinler, pek azdır. Daha dedi, bu ana kadar söylenilen sana malum olmadı mı?” Ben ağlamaya başladım ve bütün gece sabahı ettim, yine ağlıyordum. Ağlarken babam yanıma geldi, anneme, “bu niye ağlıyor” dedi. “Bu ana kadar söylenilenden bilgisi yokmuş” dedi. Babam da ağladı. “sus kızım” dedi. O gün durdum, göz yaşım dinmiyordu, ana babama ağlamak ciğerimi parçalayacak gibi geliyordu. İkisi de yanımda oturmuş, ben ağlıyorken Resulullah (s.a.v) üzerimize geliverdi, selam verdi, sonra oturdu. Hakkımda söylenilen söylenileliden beri yanımda oturmamıştı ve bir ay olmuş Allah Teâlâ ona benim bu işimle ilgili vahiy indirmemişti.

Sonra dedi ki: “Ey Aişe! Hal önemli, senden bana şöyle şöyle söz yetişti, şimde sen bu durumdan temiz ve beri isen Allah, muhakkak seni aklayacak ve eğer bir günaha düştünse Allah’a istiğfar ile tevbe et. Çünkü kul tevbe edince Allah Teâlâ tevbeyi kabul eder.” Ne zaman ki Peygamber (s.a.v) konuşmasını bitirdi, göz yaşlarım boşandı, sonra babama “Tarafımdan Resulullah’a cevap ver” dedim. “Vallahi ne diyeceğimi bilmiyorum.” dedi. Bunun üzerine anneme, dedim, “Tarafımdan Resulullah’a cevap ver.” O da “Vallahi ne diyeyim, bilmiyorum, dedi. Ben henüz küçük yaşta bir taze idim, Kur’ân’dan çok okuyamazdım. Yani çok delil getirebilecek halde değildim. Dedim ki: “Vallahi ben anladım. Siz bunu işitmişsiniz, hatta gönüllerinizde yer etmiş, inanmışsınız. Şimdi ben size beriyim desem inanmayacaksınız ve eğer benim muhakkak tertemiz olduğumu Allah bilip dururken size kötü bir itirafta bulunsam hemen tasdik edeceksiniz .Vallahi benimle size başka bir mesel bulamıyorum, ancak Yusuf’un babası o salih kulun ki ismini zikretmemiştim dediği gibi “Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah’tır” (Yusuf, 12/18) dedim, sonra dönüp yatağıma yattım.

O halde ben vallahi biliyordum ki, Allah Teâlâ muhakkak beni temize çıkarır. Fakat vallahi, hakkımda vahy-i metlüvu (Kur’ân âyet) indireceğini zannetmiyordum. Benim işim nefsime göre, Allah Teâlâ’nın öyle okunup tilâvet olunacak bir emir ile tekellüm buyuracağı dereceden çok hakir idi. Ve fakat umuyordum ki, Resulullah uykuda bir rüya görür de Allah, beni onunla temize çıkarır. Allah bilir ya, Resulullah yerinden kalkmamıştı, ehl-i beyit’ten kimse de dışarı çıkmamıştı. Allah Teâlâ, Peygamberine vahyi indiriverdi, ona vahyedilirken olagelen hal hemen geliverdi ki, kış günüde bile vahyin ağırlığından dolu danesi gibi ter dökülürdü. Bunun üzerine, bir örtü örtüldü ve başının altına bir yastık konuldu. Vallahi ben telaş etmedim, aldırmadım, çünkü beraatimi, suçsuzluğumu biliyordum. Fakat Resulullah açılıncaya kadar, insanların dediklerine hak verecek bir vahiy gelivermek korkusundan, anamın babamın canları çıkacak zannettim.

Ne zaman ki Resulullah açıldı, gülüyordu, ilk söylediği kelime şu oldu: “Müjde ey Aişe! Rahat ol, vallahi Allah, seni kat’î olarak akladı” dedi. “Hamd, Allah’a; ne sana, ne de ashabına” dedim. Annem, dedi “Kalk ona!” Ben, “Vallahi ne ona kalkarım, ne de beraetimi indiren Allah’dan başkasına hamd ederim” dedim. Burada Allah Teâlâ den itibaren on âyet indirmişti. Bunun üzerine Ebu Bekir “Vallahi bundan sonra artık Mıstah’a infak etmem” dedi. Çünkü ona yakınlığı ve fakirliği sebebiyle nafaka veriyordu. Bu sebeple de Allah Teâlâ şu âyeti indirdi. “İçinizden faziletli olanlar (yakınlara…) vermemeye yemin etmesinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?” (Nur, 24/22) , Bunun üzerine Ebu Bekir de “Evet, vallahi, Allah’ın beni mağfiret etmesini severim” dedi Mıstah’a yine nafakası verilmeye devam edildi. Netice olarak özrüm nazil olunca Resulullah kalktı minbere çıktı, bunları anlattı ve Kur’ân’ı okudu ve minberden indiği vakitte Abdullah b. Ubeyy’e, Mıstah’a, Hamne’ye ve Hassan’a had cezası vurdu.


yeni isteğim......

hz. osman nasıl halife oldu......kim bulup getirir bakalım..
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Hz:Osman'ın Hilafeti

Hz. Osman ın Halife Seçilmesi:

Hz. Ömer,in şehadetinden sonra halife intihabı ashabı şûraya havale edilmişdi ki, Aşere-i Mübeşşereden "Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sad ibni Ebi Vakkas, Abdurrrahman ibni Avf" (ra) ile Abdullah ibni Ömer kendisi hilafete intihab olunmamak şartıyla rey vermekte memurdu. Ashabı şûradan Talha, Medine,de bulunmamıştı. Mikdad bin Esved(ra) ashabı şûrayı bir hanede topladı. Ebu Talha(ra) da kapıda bekledi. Suheybi Rumi(ra)da evkatı hamsede imamet ederdi. Mısır emiri Amr ibnül As ile Kufe emiri Mugire bin Şube de Medine,ye gelip şura hanesi kapısında durdular. Bunların bu babda bir guna memuriyetleri olmadığından Sad ibni Ebi Vakkas(ra) ikisini de oradan savdı. Onlardan üst perdeden mücadele etmekle aralarında söz uzadı. Kibarı Kureyş arasında mübayenet ve burudet hasıl oldu. Halbuki bütün eşrafı Arap ve ümerayı askeriye şura meclisinin vereceği karara muntazır idiler ve vaziyet pek nazik idi.

Hz. Abdurrahman, Hz.Ali'nin yanına gelip "Sen Rasulu Ekrem
'e karabetin, İslamda tekaddüm ve sebkatin ve Dinde hüsn-i asarın hasebiyle hilafete ehâkım dersin. Zaten ehliyetin de müsellemdir. Fakat bilfarz burada senden ahare verilecek olsa, sen kimi ehakk görürsün? dedi. "Osman'ı" dedi. Hz.Osman da aynı vechile sorulduğunda "Ali"yi dedi. Böylece hilafet ikisi arasında kaldı. Hz. Abdurrahman hakem olduğundan eşrafı Arap ve ümerayı askeri ile buluşup görüştü. Efkarı nası anlamak için dolaştı. Sonra Zübeyr ile Sad ibni Ebi Vakkası çağırıp reylerini sordu. Zübeyr reyim "Ali" için dedi. Sa'd da "Bence Ali evladır, eğer sen kendini ihtiyar edeceksen pek aladır. Beyat et de bizi sıkıntıdan kurtar" dedi. Abdurrahman bin Avf da: "Ben hilafetten kendimi hal'ettim. Hilafeti kabul etmem, Ebubekir ve Ömer'den sonra kim halife olsa nas ondan hoşnut olmaz" dedi. Sonra Abdurrahman bin Avf Hz.Ali ile gizlice görüştükten sonra Hz.Osman ile merdane vakt-i fecre kadar görüştü. Sabah namazından sonra ashabı şuarayı meclise davet etti. Abdurrahman bin Avf toplanan cemaatin reyini sordu. Ammar bin Yasir(ra): Eğer müsliminin itilaf etmemesini istersen "Aliye beyat eyle"dedi. Mikdad bin Esvedde onu tasdik etti. Hz.Osman'ın süt kardeşi Abdullah ibni Sa'd ibni Ebi Serh de: Eğer Kureyşin ihtilaf etmemesini istersen Osman'a beyat eyle dedi. Abdullah ibni Ebi Rebia da onu tasdik etti. Ammar bin Yasir, Abdullah ibni Ebi Serhi tekdir etti. O dahi ona acı sözler söyledi. Huzzarın bir fırkası onu ve diğer fırkası bunu tesahhub edip cidale başlasınlar. Sözler çoğaldı, fitne emareleri göründü. Sa'd bin Ebi Vakkas hemen: Ya Abdurrahman! Fitne zuhur etmeden bir karar ver dedi. Abdurrahman bin Avf da: -Ey cemaat! susunuz, başınıza bir iş çıkarmayınız. Hemen Hz.Ali(ra)ı çağırdı ve ona:- Allah'ın kitabı ve Rasul'unun sünneti üzere ve ondan sonra iki Halifenin sireti üzere amel edeceğine Allah ile ahdi misak et, dedi. Hz.Ali de:" Umarım ki ilmi takatım erdiği kadar amel ederim," dedi. Abdurrahman da iki kere bu suali irad etti. Hz.Ali(ra) yine öyle cevap verdi. Hz.Alinin cevabı savab ve muvafık-ı hikmet ise de vakit pek nazik olmakla öyle kayd ü şart, tekayyüd ve tevakkufa müsait değildi. Binaenaleyh Abdurrahman ibni Avf Hz.Osman'ı çağırıp ona da üç kere Hz.Ali'ye dediği gibi demekle Hz.Osman tevakkufsuz "Evet öyle amel ederim" demekle Abdurrahman Hazretleri başını kaldırıp eli Hz.Osman'ın eli üzerinde olduğu halde: "Ya Rabb! Şahit ol! Boynumdaki emaneti Osman'ın boynuna koydum, Allah'ın, Rasul'unun ve halifelerinin yolu üzere sana beyat ediyorum dedi ve orada muhacirin ile ensar da beyat ettiler.

Hz. Osman'ın Devri Hilafeti:

Hz. Osman (ra), Hz.Ömer (ra)ın vasiyetine uyarak cümle memurları yerinde bıraktı. Yalnız Mugire bin Şube'yi Kufe'den azl ile Sa'd bin Ebi Vakkası Kufe emiri nasbeyledi. İbnül Esirin beyanına göre Hz.Ömer'in vasiyeti bu idi. Daha sonra bazı ihtilaflar üzerine Sa'd Bin Ebi Vakkas azlolunmuştur.

Hz. Osman Mısır valisi Amr İbnül Asdan haracın artırılmasını istedi. Amr, bunun mümkün olmadığını beyan ettiğinden Hz.Osman onu azlederek yerine Abdullah bin Ebi Serhi tayin etti. Hem kumandan, hem bir idareci sıfatıyle temayüz etmiş olan ve kendisini Mısırlılara sevdirmiş bulunan Amr bin el-As'ın oradan ayrılması ile Mısırda bir takım karışıklıklar başlamış, Herakliyusun yerine geçen oğlu Konstantin bu fırsattan istifade ederek Mısırı geri almaya teşebbüs etmiş, bir donanma göndererek İskenderiye'yi geri almıştı. Hz.Osman, Amr bin el-As'ı Mısır valiliğine derhal iade ederek o da İskenderiye ye müteveccihen hareket etmiş ve orayı hemen geri almıştı.

Hicretin yirmiyedinci senesinde Abdullah bin Ebi Serh kumandasında hazırlanan kuvvet Libye çölünü geçerek o zaman Akdeniz'in Afrika sahilindeki en müstahkem ve zengin şehirlerinden olan Trablusun duvarları önünde durmuştu. Hazret-i Osman Medine'den gönderdiği bir orduyu takviye etmişti. Trabluslular cizyeyi ve Müslüman olmayı reddettiklerinden muharebe başlamış, Romalılar mağlub olmuşlar, Trablus ahalisi Müslümanlar la sulh akdetmişlerdir. Bunu müteakip Müslümanlar Merakeş'e kadar ilerlemişler, Abdullah Bin Zübeyr'in himmet, cesaret ve kiyaseti sayesinde bütün bu havali İslam devletine ilhak edilmişti. Afrika'nın fethinden sonra Müslümanlara İspanya'nın kapıları açılmıştı. Hicri yirmiyedinci senede Hz. Osman askerlerine ilerlemek için emir vermiş fakat bir müddet sonra ileri hareketler durmuş Abdullah bin Ebi Serh Mısır'a dönmüştü. Afrika'yı fethetmeye muvafık olduğundan dolayı Hz. Osman ganaimin beşte birini va'di mucebince Abdullah'a vermesi üzerine efkar-ı Umumiye galeyana gelmiş bu galeyan karşısında bu ihsanı Hz. Osman geri almıştı.

İbn Sebe'nin Zuhuru:

Hz. Osman (ra) hilafetin ilk zamanları aynıyla zamanı saadet gibi geçti. Sonra nefis taamlar yemek ve türlü libaslar giymek, gezip eğlenmek gibi servetü samana müteaalik adetler çıktı. İşte bu esnada Abdullah ibn Sebe namında bir münafık zuhur ile taraf taraf dolaşır ve milleti İslamiye arasında tefrika ihdasına çalışırdı. Aslen Yahudi iken Müslüman olarak Basra'da zuhur ile "İsa (as) dünyaya tekrar gelecek; Muhammed (as) niçin gelmesin?" diyerek Rasül-ü Ekremin dünyaya tekrar geleceğine kail olmuş ve Ali O'nun vasisidir. Osman bigayrihakkın hilafeti aldı diyerek batıl bir meshep icat etmiştir. Bunun üzerine İbn Sebe Basra'dan tard olunmuş oradan Kufe'ye gelip efkar-ı nası ifsada sai etmekle Kufe'den de tard olunmakla Şam'a gelmişti. Şam'da Ebu Zerr ile Muaviye arasında iştihatça zuhura gelen ayrılığı fırsat bilerek bir gün Ebu Zerr hazretlerinin yanına gelip "Muaviye'ye teaccüp etmezmisin Malullah diyor, filvaki herşey Allah'ındır lakin mal-ı müsliminin tabiri ma'ruf iken onu tağyir etmesi Müslümanların evvela isimlerini sonra da kendilerini aradan çıkarıp ta müslümanların beyt-ül malını benimsemek manalarını ibham ediyor." demiş onun üzerine Ebu Zerr nezd-i Muaviye'ye gidip "Emvali müslümine Emvalullah tesmiye etmene sebeb nedir?" deyince Muaviye "Ya eba Zerr mal Allah'ın malı biz de Allah'ın kulları değilmiyiz" demiş ise de Ebu Zerr bu tevili kabul etmeyerek O'na itap etmekle Muaviye bundan sonra Mal-i müslimin derim diyerek yakasını kurtardı. Ondan sonra İbn Sebe Şamdan dahi tard olunmakla azimet eylemiş ve Mısır-Kahire'den bir fitne çıkarmak üzere Basra'da ve Kufe'de edindiği yaranıyla muhabereye başlamıştır.

Halkın Ümera Hakkında İtiraz Ve Şikayetleri: Ben-i Ümeyyen'in kendilerine tevcih olunan emanetleri su'yi istimal etmeleri halkı son derece i'zac eylemiş olduğundan ma'hud İbni Sebe, Mısır'da bir şii mezhebi ihdas ile hayli kimseleri sapdırarak Ali bin Ebi Talib(ra)ın asla rızası olmadığı halde nası onun beyatine davetle Basra'da vesair yerlerde peyda eylemiş olduğu yaranıyla birlikte muhabere ederek halkı kıyam ve isyana teşvik eyledi. Bundan dolayı eyaletlerde ümranın emirlerine itaat edilmez ve Halifenin emrine ehemmiyet verilmez oldu. Her tarafta Hz.Osman(ra) aleyhinde sözler söylenir oldu. Bir merkezde toplanan efkarı umumiyye halkın bu türlü ihtilafları ve Beni Ümeyyenin kötü tavır ve icraatları üzerine bir garip tefrika haline döndü ve taraf taraf ihtilal ve fitne emareleri zuhura başladı.

Emirlerin Medine'de Toplanması: Hz. Osman(ra) ahvalin ciddiyetini derk ve tefattun ederek ümerayı Medine'ye celb ve cem etti. Akd eylediği meclisi mahsusda: - Halkın hakkınızdaki efkarını ve etvarını görüyorsunuz. Durumun hall u faslı için siz ne dersiniz? diye sordu.

Abdullah bin Amir: -Halkı cihad ile meşgul et. Ta ki kendi başları kaygısına ve hayvanları arkasına düşsünler, dedi

Said bin el-As da: -Her kavmin reisleri vardır. Onlar itlaf olununca halk müteferrik olup bir fikir üzerinde ictima edemezler, diyerek muhalefetri seçen rüesanın idamını münasip gördü.

Muaviye dedi ki: -Ümeraya tefvizi umur et. Her biri kendi daire-i memuriyyetini zabtu rabt etsin. Ben Şam ahalisine müteahhidim.

Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh: Halk, tamahkardır. Onlara bezl-i mal edersen senin tarafına mail ve müteveccih olacakları aşikardır, dedi.

Amr bin el-As da: -Tarıkı itidali iltizam et, yahut ihtiyarı uzlet eyle, dedi. Hz.Osman Abdullah bin Amirin reyini tercih ile nası takım takım cihada sevketmek üzere ümerayı mahall-i memuriyetlerine gönderdi. Kufe ahalisi Saidden şikayet etmekte oldukları halde onu da Kufeye iade buyurdu ve halkı inkiyada mecbur eylemek üzere atiyyelerinin kesilmesine karar verdi. Dönüşünde Said bin el-As'ı Kufeye sokmamak istediler. Nihayet Kufeliler emiri geri çevirerek yerine Ebu Musa el Eşarinin nasbını istemişlerdi. Said bin el-As dahi Medine'ye avdet eyleyerek keyfiyeti Hz.Osman'a haber verdi. Hz.Osman(ra) Said'i azlederek yerine Ebu Musa el-Eş'ariyi nasbetti ve Kufelilere bir emirname yazdı. Ebu Musa el-Eş'ari(ra) ki meşahiri kurra-i sahabedendir. Kufeye varınca mescide girdi, hutbe okudu, oradakilere nasihat verdi, onlarda hemen namaz kıldırmasını rica ettiler. Ebu Musa el-Eş'ari:- Siz Emirül-müminine arz-ı itaat eylemedikçe kıldırmam deyince hemen "Emirül-müminini dinliyor ve itaat ediyoruz" dediler. O da onlara imam olup namazlarını kıldırdı.

Hz.Osman'ın Muhasarası:

Eyaletlerden gelen şikayetler üzerine hac mevsiminde ümera gidip Hz.Osman ile mişavere etmişlerse de bir hüsnü tedbire muvaffak olmaksızın avdet etmişlerdi. Eyaletlerde bulunan güruh-ı muhalifin ise ümeranın Hz.Osman nezdine gitmeleri anında kıyam ile her yerde ihtilal çıkarmak üzere aralarında muhabere etmişlerken henüz onlar tedariklerini itmam etmeden ümera avdet etmekle bu niyetlerini fiile getiremediklerinden Medine'deki taraftarlarıyla muhabere başlamışlar, bunlar da cihad buradadır, buraya geliniz diyerek Medine'ye davet etmişlerdi. Ehli Mısırdan bazıları Medine'ye gelip valilerinden şikayet ve mazlumiyetlerini beyan ettiklerinden Hz.Osman(ra) ona bir tehdidname gönderdi. Abdullah bin Sa'd ise bundan dolayı hiddetlenerek şikayetçilerden birini dayak altında öldürttü. Bu hadise halkı bir kat daha hiddetlendirdi. Memleketin her tarafındaki ehl-i kıyam yekdiğeri ile muhabere ederek Hz.Osman'ı hal için Medine'ye varmak üzere aralarında karar vermişlerdi. Mısır, Kufe, ve Basra ehl-i kıyamından sekizer yüz kadar adam birleşip haberleşerek ziyaret-i Beytullah için diyerek yerlerinden hareket ile Medine'ye gittiler.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Keşmirde bulunan müslümanların son durumunu merak ettim.Kardeşlerimiz ne haldeler.Evet görev bu talipli aranıyor araştırmaya.Dua ile
 

GEZGÝN

New member
Katılım
27 Nis 2007
Mesajlar
1,010
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
Hacý Bayram diyarýndan.....
mucahid abi araştırıyordum ancak bünyem durumlarını okumaya dahi dayanmadı....
Allah'ım!!!!!
Rabbim bir dedikleri için zulm gören kardeşlerime yardım et ne olur!!!
bize de şükür nimetini nasip et...
amin amin amin.... :(:(:(
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Tamam sıra bende olsun yine o zaman.

İŞTE KEŞMİRİN ASLANLARI.DÜNYA UMURLARINDA DEĞİL.ZALİMLERE KAN KUSTURUYORLAR.









 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Keşmirden Selam Var.

Keşmirden Selam Var.

Babürlü İslam Devleti'nin ünlü hükümdarı Ekber Şah 1586'da yeryüzü cenneti olan Keşmir vadisine girdiğinde ilk verdiği tepki şu olmuş:

“Allah'a yemin olsun ki eğer yeryüzünde bir cennet varsa, işte orası burasıdır! İşte orası burasıdır! İşte orası burasıdır!”

Ataları Keşmirli olan İslam şairi ve büyük mütefekkir Muhammed İkbal bir şiirinde “Bedenim Keşmir cennetinin bir gülüdür” der.

İşte o yeryüzü cennetinin sakinleri, 8 Ekim 2005 yılında ağır bir imtihan geçirdi: Deprem felaketi…

O felaket Keşmir'i yerle bir etti. Sadece bir milyon insanın yaşadığı Özgür Keşmir'in bir bölgesinde 55 bin insan can vermiş, mevcut binaların yarısı kullanılamaz hale gelmiş, üçte biri yerle bir olmuş, yüz binlerce insan Keşmir'in sert kışında evsiz barksız kalmıştı.

Gidip görünce insan kendisini şöyle demekten alıkoyamıyor: “Buralar deprem olmadan da felaket şartlarında yaşıyor zaten.” Bu felaketin temel sebebi, ülkenin sürekli savaş tehdidi altında bulunması. Keşmir'in yarısı Hindistan işgali altında. Şimdi sakin olsa da, işgal altındaki Keşmir'de (Jammu Keşmir) Hind işgal güçlerine karşı on yıllarca umutsuz bir savaş verilmiş. Güç dengesinin bire bir milyon aleyhlerinde olduğu Keşmirliler, yalnız bırakıldıkları bu “kurtuluş savaşında” binlerce insanlarını feda etmişler. Savaş muhacirlerinin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor.

İngilizler sömürdükleri her yerde olduğu gibi Keşmir'de de “kendi kendine yetmez” bir ülke bırakıp gitmişler arkalarında. İngilizler girmeden önce kendi kendine yetip de artan bir çok ülke gibi, Keşmir de kendi kendine yetip de artıyormuş. Ama sömürgeci Batılılar sömürdükleri halkların sadece kanlarını emmemişler. Ahlaklarını bozmuş, özgüvenlerini yok etmiş, iddialarından arındırmışlar. Atalet, kesalet, cebanet ve tefrika mikrobunu yaymışlar. Bu sayede topraklarından çıktıkları insanların hayatlarından çıkmamayı başarmışlar.

Fakat “Batı'nın sahte ihtişamı gözlerimi kamaştırmaya yetmedi/Zira gözlerimin sürmesi Mekke ve Medine'den geldi” diyen İkbal'in hemşehrileri içinden “Biz asla vazgeçmeyeceğiz” diyen bir avuç yiğit çıkmış. Keşmir'in yalçın mı yalçın dağlarında destan yazmaya koyulmuş.

O dağlar ki, gerçekten kuş uçmaz kervan geçmez cinsinden. Himalayalar'ın uzantısı. Keşmirliler özgürlüklerine düşkün asil bir millet. Olanca zorluğuna rağmen evlerini dağların eteklerine, hatta tepelerine yapmaktan vazgeçmiyorlar. Ummu'l-Kura mezunu Keşmirli bir bakan “Devlet olarak ne yaptıksa indiremedik” diye şikâyette bulundu ve bunun sosyolojik izahını nasıl yapacağımızı sordu. Dedim ki “Tarihi tecrübe bu insanlara refah öncelikli değil güvenlik öncelikli bir hayat tarzını dayatmış”. “Vallahi tam isabet” dedi.

Deprem Keşmir'i yerle bir ettiğinde, felaketin yaralarını ilk saranlar yine Türkiyeli hayır kuruluşları oldu. Bir yıl önce Tsunami felaketi dolayısıyla Açe'de edindikleri tecrübeyle Keşmir'e de koştular. Kimi enkaz arama ve enkaz kaldırmada, kimi ilk yardım ve sağlık alanında, kimi ikmal, iaşe ve ibate alanında hizmet etti. Bazı hayır kurumları da daha kalıcı yatırımlara yöneldi. Akabe de bunlardan biriydi ve yıkılan okullardan birini tam diğer birini de İHH ile ortaklaşa üstlenmişti.

İşte biz, Akabe'nin kardeş kuruluşu READ Foundation'a bağlı bu okulların açılış merasimi için Keşmir'deydik.

READ Foundation, Keşmir dağlarında destan yazan yiğitlerin şemsiye kuruluşu. Cemaati İslami içerisinde önemli görevlerde bulunmuş ve en sonunda kendini insan yetiştirme faaliyetine adamış olan Üstad Mahmud Ahmed Han'ın bir grup arkadaşıyla kurduğu destani bir eğitim organizasyonu. Her biri bin bir zorlukla, çoğu zaman insan sırtında veya katırlar üzerinde taşınan malzemeyle yapılmış 323 okulu var vakfın. Bu okullarda 60 küsur bin öğrenci eğitim görüyor. Orada devlet, Türkiye gibi eğitimi “kurşun asker imalatı” olarak görmediği için müfredat özgür. Bir kısmı gönüllü 2300 eğitim ordusuyla yazıyorlar bu destanı. Açılışını yaptıklarımız hariç, bu okullardan altısını gördük. Bazı okullara yürüyerek çıkmak zorunda kaldık. Her gün o zahmete katlananlara aşk olsun/aşk olmuş.

Gördüğümüz manzara o ünlü Arap atasözünü hatırlatır cinstendi: “Yiğitlerin gayreti dağları devirir”. Tek kelimeyle Keşmir vadisinde sessiz sedasız bir destan yazılıyordu. İsimsiz kahramanların yazdığı bu destanın ilk elde verdiği dersleri şöyle sıralayabilirim:

1. Kendini insan yetiştirmeye adamak, peygamberlerin yoluna intisap etmektir.

2. Bu uğurda atılan her adımı Rabbimiz özel olarak ödüllendiriyor; umudu Allah olan kimseler, aynı zamanda 'Allah'ın umudu' oluyor.

3. Mahrumiyet, gayret ve himmetin elinde bulunmaz bir nimete dönüşüyor.

Velhasıl, Keşmir'den size yürekler dolusu selam, avuçlar dolusu dua getirdim.

Sami HOCAOĞLU

 

lotus

New member
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
407
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah razı olsun. Aydınlattınız bizleri....
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
gercek karanlık kalp kararmasıdır............bence

Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, kalb veya gönül diyoruz. Gönül, insanlarda bulunur. Hayvanlarda bulunmaz.

Bedendeki bütün organlar, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir. İman eden ve kâfir olan kalbdir. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir.

Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, dinimizin yasakladığı haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir.

Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir!

Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, dinimizin emirlerine uyar, yasak ettiklerinden kaçar.

Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi çok kararmış demektir.

Müminlerin kalbi temizdir. Fasıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise kapkaradır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müminin temiz kalbinde parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır.) [Taberani]

(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbini kaplar, kalb kapkara olur.) [Harâiti]

(Günaha devam edenin zamanla kalbi mühürlenir, o artık sevap işleyemez olur.) [Bezzar]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır.

Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allahü teâlâyı anarak, ibadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar.

Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Bir bardaktaki hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da, bu suyu çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalb de bardak gibidir. Kalbi Allah sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi, her sevgiyi kalbden temizlemek gerekir.

Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb, iyilik nuru ile temizlenir. Geçim ihtiyacından dolayı gelen her sıkıntı, müslümanın kalbini dünyadan soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle günahlar vardır ki, onları ancak geçim hususunda çekilen sıkıntılar yok eder.) [Hatib]
O halde, helal kazanmak için geçim için sıkıntılara katlanmak nimet olur.

Kararan kalbi temizlemek
Kalbi temiz olan hep iyi işler yapar, kalbi bozuk olan da, kötü işler yapar. Hadis-i şerifte, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur) buyuruldu. O halde kalbi karartmaktan sakınmalıdır.

Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki: Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.

Namaz kılmayan ve günah işleyen kimsenin kalbi kararır, hasta olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok gülmek kalbi öldürür.) [Tirmizi]
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahatı sevmek.) [Deylemi]
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]

(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar. Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.) [Ebu Nuaym]

Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:
İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı dünya sevgisinin kalbi karartmasıdır. Kalbi kararan dünyayı [faydasız şeyleri] sever. Dünya sevgisi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler seyretmekten hasıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikaye, gazete, dergi] okumak, lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadınlara bakmak, kadın resimleri [resimli dergi, filmler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır.

Malı, makamı ve Allah’tan gayrisini sevmek ve günah işlemek, kalbi temizlemeye engeldir. Kalbin temizlenmesi, İslamiyet’e uymakla olur. Namaz kılmak, kalbi temizler. Kur’an-ı kerim okumak ve ölümü çok hatırlamak günah işleyince, hemen tevbe ve istiğfar etmek ve oruç tutmak kalbi temizler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estagfirullah" demektir.) [Deylemi]
(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesâi]

(Kalb, ekin; yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla yemek de kalbi öldürür. Kalbini az gülüp, az yemekle ihya et, açlıkla temizle ki yumuşayıp parlasın!) [İ.Gazali]

(Rutubette demirin paslandığı gibi, günah kiri kalbi paslandırır. Kalbin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]

O halde kalbi temizlemek için günahlardan kaçarak dinimizin emirlerine uymamız gerekiyor.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
kalbi kararan insan her turlu kotulugu yapan yapabilecek insandır..dogrusunu rabbim bilir........
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Allah'ın(c.c) habibi H.z Muhammed (s.a.v)

Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rasulallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Habiballah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Nebiyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Halilallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Safiyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Veliyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Hayra halqıllah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Nura arşillah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Emîne vahyillah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men zeyyenehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men şerrefehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men kerremehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men azzemehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men allemehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Seyyidel mürselîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya İmâmel mütteqîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Hâtemennebiyyîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rahmeten lilâlemîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Şefîal müznibîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rasûle rabbilâlemîn
Salavâtullâhi ve melâiketihî ve enbiyâihî ve rusulihî ve hameleti arşihî ve cemî’ı halqıhî alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.

Ey Allah’ın resulü salat ve selam sana!
Ey Allah’ın habibi salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Nebisi salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Halili salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Safisi salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Velisi salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Yarattıklarının en hayırlısı salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Arşının nuru salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Vahyinin emini salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Zinetlendirdiği salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Şereflendirdiği salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Keremlendirdiği salat ve selam sana!
Ey Allah’ın Azametlendirdiği salat ve selam sana!
Ey Allah’ın İlim verdiği salat ve selam sana!

Resullerin efendisi salat ve selam sana!
Müttakilerin imamı salat ve selam sana!
Nebilerin hatemi salat ve selam sana!
Alemlere rahmet salat ve selam sana!
Günahkarların şefaatçisi salat ve selam sana!
Alemlerin rabbinin resulü salat ve selam sana!
Allah’ın, meleklerinin, peygamberlerinin, resullerinin, arşı taşıyan (meleklerin) ve tüm yaratılmışların salatları Hazreti Muhammed’in, alinin ve ashabının üzerine olsun!


Bende ölümü hatırlatacak bir yazı istiyorum...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Allah'ın(c.c) habibi H.z Muhammed (s.a.v)

Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rasulallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Habiballah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Nebiyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Halilallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Safiyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Veliyyallah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Hayra halqıllah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Nura arşillah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Emîne vahyillah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men zeyyenehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men şerrefehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men kerremehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men azzemehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Men allemehullah
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Seyyidel mürselîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya İmâmel mütteqîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Hâtemennebiyyîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rahmeten lilâlemîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Şefîal müznibîn
Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rasûle rabbilâlemîn
Salavâtullâhi ve melâiketihî ve enbiyâihî ve rusulihî ve hameleti arşihî ve cemî’ı halqıhî alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.

...


bunlarin tam türkce karsiliklarinida yazarsaniz menmun oluruz...Ben bir cogunun Türkce karsiligini bilmiyorumda...
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
bunlarin tam türkce karsiliklarinida yazarsaniz menmun oluruz...Ben bir cogunun Türkce karsiligini bilmiyorumda...

:p İlahi metin mete bende senin bi konu bulup getirdiğini düşünerek koşa koşa gelmiştim.Ama önceki sayfada Konunun ALLAH'ın sevgilisi olduğunu görünce böyle bir taleb beni şaşırtmadı. :) Dua ile
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
:p İlahi metin mete bende senin bi konu bulup getirdiğini düşünerek koşa koşa gelmiştim.Ama önceki sayfada Konunun ALLAH'ın sevgilisi olduğunu görünce böyle bir taleb beni şaşırtmadı. :) Dua ile



Sevgi deger kardesim,Gercekten desem ayip olur ben bilmiyorum diyeyimde su yukardakilerin anlamlarini ama türkce olarak verirse kardesim ögreniriz Insallahu Teala...VAllahi Ben cok konu yazmak isterimde bu forumda bazi konular sadece isme bakilarak itiraz etmeye bazan itirazlarin dozu kaciyor ve ucu Ayet inkarina vardigi icin yazmaya cekiniyorum.Yani vebalinden korkuyorum.Eger yazi yazan kardeslerim birazcik önyargidan uzak yazsalar sakin yazsalar bizde elimizden geldigince bilgi dagarcigimizi hem genisletecegiz hem yeni konulari acacagiz.Rabbe emanet ol.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Sevgi deger kardesim,Gercekten desem ayip olur ben bilmiyorum diyeyimde su yukardakilerin anlamlarini ama türkce olarak verirse kardesim ögreniriz Insallahu Teala...VAllahi Ben cok konu yazmak isterimde bu forumda bazi konular sadece isme bakilarak itiraz etmeye bazan itirazlarin dozu kaciyor ve ucu Ayet inkarina vardigi icin yazmaya cekiniyorum.Yani vebalinden korkuyorum.Eger yazi yazan kardeslerim birazcik önyargidan uzak yazsalar sakin yazsalar bizde elimizden geldigince bilgi dagarcigimizi hem genisletecegiz hem yeni konulari acacagiz.Rabbe emanet ol.

Selamün Aleyküm Metin Abi; Şiirden de rahatsız oluyorsun , sakin olmaya çalışıyoruz, bunun da dozajını şiirle gidermeye çalışırken, şiir de seni bozuyor Abi,
bu değerli abimiz, biraz fazla alıngan gibi geliyor bana, yanılıyor muyum acaba ????
 
Üst Alt