Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bütün bozuk akımların akıl hocası!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Siz Alimleri tanımadığınıza göre Hz.Aliyi de alim olarak kabul etmiyorsun yani.Rasulullahta diyor ki Ali Alim olarak Haşrolunacak. Demek alim kısmı varmış buradan o çıkıyor.Hala daha Alimler yok dersen Rasulullah ın sözünü inkar etmiş olursun Rasulullah ın sözünü inkar edende dinden çıkar.
Vesselam...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
Kardeşim dediklerini bende kabul ediyorum...
Rasulullah ın sözlerini yani Alimler ile ilgili hadisleri oku ondan sonra gel.
Vesselam....


Alimler ile ilgili hadisleri okumadan önce, Kur'anın alimler ile ilgili ayetlerini bir gözden geçir bakalım, acaba, ALİMLER konusu nasıl işlenmiştir, işte, bunu bilmeden hadislere dalarsanız, o zaman ortaya, sadece tapılacak ve din koyucu alimleri bulursunuz, ümmetin 1000 yıllık aşamadığı sıkıntı işte budur, çünkü, ALİMLER dedikleriniz maalesef, KUR'AN öğretilerinin önüne geçmiş ve ümmetin Kur'anla buluşmasını önlemişlerdir.. Bakın, siz şu an Kur'ani mü'min değil, HANEFİ mü'minsiniz.. Çünkü, hiçbir fıkhı kuralınızı Kur'an belirlememiş, mezhep imamınız belirlemiştir.. Diyeceksiniz ki, Mezhep imamları Kur'andan çıkarmışlardır hükümleri, maalesef kardeş, en MEZHEPÇİ alimlerinizden ELMALILI HAMDİ YAZIR bile, mezheplerin ayetlere pek rağbet etmediğini, bunun yerine, hadis gibi, icma gibi, kıyas gibi, kaçak alanlara dalmışlardır ve ümmetin çürüdüğü şu durumu bizlere armağan etmişlerdir..

Size göre kurtuluş alimlerdedir ama, bana göre, Kur'andadır, Kur'an öğretisinde ise, alimlik ve evliyalık gibi bir müessese yoktur, Kur'anla muhatap olan herkes ilim erbabıdır, Allaha karşı görevini yapmıştır.. dualarımla
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
Siz Alimleri tanımadığınıza göre Hz.Aliyi de alim olarak kabul etmiyorsun yani.Rasulullahta diyor ki Ali Alim olarak Haşrolunacak. Demek alim kısmı varmış buradan o çıkıyor.Hala daha Alimler yok dersen Rasulullah ın sözünü inkar etmiş olursun Rasulullah ın sözünü inkar edende dinden çıkar.
Vesselam...




Mezhep imamlarınızın, dinden çıkmanın hükümleri konusunda, Kur'andan bir ayeti inkar etmek şartını okumuş ve bunca radikal bir kararı korkmadan nasıl açıklayabildiklerini merak etmiştim ama, hadis inkar edenin dinden çıkacağı şartını inanın ilk sizden duyuyorum.. Ne diyelim, inandığın dinin emirlerini ve yasaklarını peygamber belirliyorsa, söylediğiniz doğrudur, yok, Allah belirliyorsa, burada bir sakatlık var demektir, önünüze gelene kafir demeniz sizi zor durumda bırakabilir, en iyisi, siz bu konuyu Vahy kaynağından iyice bir öğrenin, dualarımla
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Kardeşim Ben ELMALI yı okumuyorum ve kabul etmiyorum.Peki peygamber soyundan gelen kişiler de mi yalan söylüyor ?
Mesela İmam-ı Şafii peygamber soyundandır.
Bunlar yalan mı söylüyor.Bunlar yalan söylüyorsa ve yanlış yoldalarsa Rasulullah ın çocukları cehennemlik olur.Bu da Allah ın hoşuna gider mi ?
Vesselam...
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
İmam-ı Şafii Hazretleri Şafii mezhebini kurmuştur.İnsan sanatını en iyi çocukarının üzerinde gösterir demek mezhepler yanlışsa Rasulullah yanlış çocuk yetiştirmiş sizin söylediğiniz buna çıkıyor.
Vesselam...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
Kardeşim Ben ELMALI yı okumuyorum ve kabul etmiyorum.Peki peygamber soyundan gelen kişiler de mi yalan söylüyor ?
Mesela İmam-ı Şafii peygamber soyundandır.
Bunlar yalan mı söylüyor.Bunlar yalan söylüyorsa ve yanlış yoldalarsa Rasulullah ın çocukları cehennemlik olur.Bu da Allah ın hoşuna gider mi ?
Vesselam...


Şafi sadece peygamber soyundanmış, size ben peygamber çocuğu NUH (AS) IN OĞLUNU, İBRAHİM (as)ın babasını, Hz. PPEYGAMBERİMİZİN amcasını, LAT (as) ın hanımını sunayım, ne dersiniz, bunlar acaba cennetlik mi? Bak dostum, Nuh as. oğlu için dua etmek isteyince Yüce Allah, O'nu şöyle uyarmıştır, O senin evladındır ama, EHLİN değildir.. anlıyormusun.. Peygamber soyundan olupta yattıkları yerden şimara şimara OSMANLI dan maaş dilenen ama, savaşlarda ve zor şartlarda ortadan kaybolan sürü ile seyyid ve şerif kayıtlıdır arşivlerde.. Haaa, ilk katilin de bir peygamber çocuğu olduğunu bilmem hatırlatmamda fayda var mı?.. Peygamber soyunu ve suyunu bırak ta, MÜSLÜMAN OLARAK YAŞAYIP MÜSLÜMAN OLARAK ÖLEBİLMEYİ amaçla, gerisi lafü güzaf.. dualarımla
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
İmam-ı Şafii Hazretleri Şafii mezhebini kurmuştur.İnsan sanatını en iyi çocukarının üzerinde gösterir demek mezhepler yanlışsa Rasulullah yanlış çocuk yetiştirmiş sizin söylediğiniz buna çıkıyor.
Vesselam...


Mezhepler demek, islamı parçalamak ve bölmek demektir, Peygamber bölmek için değil, birleştirmek için gelmiştir, lütfen, mezhepsel saçmalıklarınızı peygambere mal etmeyin, PEYGAMBERLER, BÖLMEK, PARÇALAMAK, HİZİPLERE AYIRMAK, FIRKALARA AYIRMAK saçmalığından münezzehtir, ümmet tek millettir ve dini islamdır, mezhebi ve meşrebi mühim değildir, dualarımla
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
İmam-ı Şafii peygamber soyundandır araştır istersen.
Herkes aynı düşünceye sahip olmayabilir onun için mezhepler vardır.
Vesselam...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
İmam-ı Şafii peygamber soyundandır araştır istersen.
Herkes aynı düşünceye sahip olmayabilir onun için mezhepler vardır.
Vesselam...


Yahu, şafi peygamber soyundan olsa sana ne faydası var, olmasa ne zararı var senin ne mezarına yatar ne hesabını verir, hesaba çekilmeden kendi hazırlığını kendin yap, orada ne mezhep işe yarayacaktır ne mezhep imamları, benden hatırlatması
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Ehl-i Sünnet'in
Önemi


Onlar ki yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye uyarlar; o onlara marufu emrediyor münkeri yasaklıyor temiz şeyleri helal murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar destek olup savunanlar yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
(A'raf Suresi, 157)


--------------------------------------------------------------------------------

III. Ehl-i Sünnet İtikadı ve Esasları


Asr-ı saadette ve dört halife döneminde herhangi bir mezhebin kurulmasına gerek görülmemiştir. Çünkü onlar dini doğrudan Hz. Muhammed'ten (s.a.v.) ve ashabından öğrenmişlerdi.

Sonradan sapkın akımlar ve bid'atçı fırkalar türeyince Peygamberin ve ashabının yolundan giden rabbani alimler itikat ve amelde bazı ölçüler tespit ettiler. Doğruyu yanlıştan ayırarak arınmışbir şekilde İslam dinini insanlığa sundular. Böylece Ehl-i Sünnet mezhebi doğmuşoldu.

Ehl-i Sünnet çizgisini, diğer sapık fırkalardan ayıran bazı esaslar vardır. Ehl-i sünnet karşıtı sapkın bazı akımlar, bu esaslara karşı çıkarak bazı bilgisiz insanları kendi taraflarına çekmeyi başarmışlardır. Bu nedenle, peygamberimizin yoluna tabi olmuşbizler, bu fitneye karşı çok dikkatli olmalıyız. İlk yapılması gereken iş, Ehli Sünnet itikadının esaslarını özümseyerek öğrenmek ve akılda tutmaktır.



Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'in Üzerinde İttifak Ettiği Hususlar


1) Allah'a İman

Allah'ın sıfatlarına Kuran'da ve sünnette bahsedildiği şekilde iman etmek İslamın temel kaidesidir. Allah'ı (c.c.) insanlara yakıştırılan sıfatlarla sıfatlandıramayız. Allah (c.c.) yarattıklarıyla mukayese edilemez. Allah (c.c.) Kuran'da sıfatlarını birer birer zikretmiştir. Bu hususta çok dikkat edilmeli, bazı sapkın görüşlere rağbet edilmemelidir.

Kişi mümin olduğu sürece kendi imanından kuşku duymamalı ve kalben inandığı halde eksikleri yüzünden kendini imansız kabul etmemelidir. Bu itikadımıza göre çok zararlı bir bakışaçısıdır.


2) Ehl-i Sünnet'te Kuran İnancı

Kuran Allah (c.c.) kelamıdır, mahluk değildir. O, Allah (c.c.) katından gelmiştir yine O'na dönecektir. Yine bu konuda bazı sapkın fırkalar değişik görüşler ortaya atmışlardır.


3) Dünya Gözüyle Allah'ın Görülemeyeceği İnancı

Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Allah (c.c.)'ı gördüğüne dair hiçbir sözü mevcut değildir. Bu konuda var olduğu iddia edilen bir hadisi, İslam alimleri ittifakla reddetmiştir. Kim ölmeden önce Allah (c.c.)'ı gördüğünü iddia ederse, Ehl-i Sünnet inancına göre yalan söylemiştir. Resulullah (s.a.v.) bir hadisinde "iyi bilin ki sizden hiçbir kimse ölmedikçe Rabbini göremeyecektir" (Müslim) buyurmuştur.


4) Müminler Cennette Rablerini Göreceklerdir

Sahih hadis kitaplarında insanların kıyamet alanında ahiret gözü ile Allah (c.c.)'ı göreceklerinden bahsedilmektedir. Ancak Cehmiyye, Mutezile ve Rafiziler bunun aksini savunmuşlardır.

Allah (c.c.), bir mekanda, arşüstünde yada başka bir yerde değildir. Yani Allah (c.c.) mekandan münezzehtir. Kerramiyye fırkasının bu hususta Ehl-i Sünnet'e aykırı görüşleri mevcuttur.


5) Ölümden Sonra Olacaklar

Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat, Resulullah (s.a.v.)'ın ahiret konusundaki söylediği sözlere harfiyen inanır. Kabir azabı vardır. Mu'tezile mezhebi kabir azabını kabul etmez. Ehl-i sünnete göre kabir, müminler için cennet bahçesi, imansızlar için ise cehennem çukurlarından bir çukurdur.

Kabirde mükereyn meleklerinin sorgusu da haktır. Kaderriyye mezhebi mensupları kabir sorgusunu inkar eder. Allah (c.c.)'a yönelmeyen, Peygamberi (s.a.v.) tanımayan ve O'nun sünnetini uymayan, kitap ile amel etmeyen kabirde hesap vermekte büyük zorluklarla karşılaşacaktır.

Kıyamet gününde ruhlar tekrar bedenlerine iade edilir. Kafirler bu günde iyilik ve kötülüklerinden dolayı hesaba çekilmezler. Onların sadece amelleri sayılır, hesaplanır. Günahlarını ikrar ettikten sonra cezalandırılırlar.

Sırat cehennem üzerine kurulmuştur. Kim sırattan geçmişse cennete girmeye hak kazanmıştır. İnsanlar sıratı geçtikten sonra cennet ile cehennem arasında bir köprü üzerinde dururlar. Dünyada iken birbirleriyle olan haklarına bakılır ve hak sahiplerine iade edilir. Eğer bundan kurtulur ve bağışlanırsa cennete girmelerine izin verilir.


6) Resulullah (s.a.v.)'ın Şefaati

Kıyamet günü Allah Resulü'nün (s.a.v.) üç türlü şefaati olacaktır. Birincisi, mahşer ehlinden olanlara yapacağı şefaattir. İkincisi, cennet ehlinin cennete girmesi için yapacağı şefaattir ki, bu ilk ikisi yalnız ona has olan şefaatlerdir. Üçüncüsü, cehennem ateşine müstehak olanlara yapacağı şefaattir. Ayrıca cehenneme girmişolanlara bazı amelleri yüzünden oradan çıkmaları için şefaatte bulunacaktır. Ayrıca dirilerin dua ve sadakaları, ölmüşmüminlere fayda verir.

Özellikle Vehabi mezhebine mensup olanlar Resulullah'ın (sav) şefaati konusunda Ehl-i Sünnet'e uymayan bazı görüşler ortaya atmışlardır.


7) Kadere İman

Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat, kaderin hayır ve şerrine iman eder. Kadere imanın iki mertebesi vardır:

Birinci mertebe, Allah (c.c.) yarattığı her şeyin ne yaptığını ve ne yapacağını bilir. Onların itaatlerinin yanında kendisine isyanını da önceden bilir.

Allahu Teala tüm yarattıklarının kaderini Levh-i Mahfuz'da yazmıştır. İnsan cenin durumundayken, kendisine ruhu üflenmeden önce, bir melek tarafından kaderi getirilir. Kaderiye mezhebine mensup olanlardan bazıları kader konusunda yanlışdüşünceler içerisine girmişlerdir. Müslümanlar bu hassas konuda çok dikkatli olmalıdır.

Allah (c.c.)'ın iradesi, insanın iradesinin üzerindedir. Kişinin mümin olması ya da küfre sapması Allah (c.c.)'ın dilemesi dışında oluşmaz. Kaderiye mezhebinin tamamı, kaderin bu yönünü inkar eder.
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
8) İman, Söz ve Ameldir; Artar ve Eksilir

Din ile imanın söz ve amel olduğu, Ehl-i Sünnet itikatının temel kaidelerindendir. İman itaat derecesine göre artar, günahlara göre de azalır. Tüm salih ameller din ve iman kavramına dahildir.


9) Ehl-i Kıble Günah İşlemekten Dolayı Tekfir Edilemez

Ancak imanın aslı bundan müstesnadır. Ehl-i Sünnet itikatında olan bir kişi, aynı kıbleye yönelen diğer bir mümini günah işlediğinden dolayı tekfir etmez. Belki imanı mutlak bir iman olmayabilir. İslam tarihinin ilk sapkın akımı olan Hariciler ilk fitneyi bu konu da çıkarmışlardır.

Küfre sapmışbir kişi ne kadar hayır işlerse işlesin kendisine bir yararı olmayacağı gibi, müslümanda ne kadar günah işlerse işlesin, haram olana helal, helal olana haram demedikçe küfre sapmışsayılmaz.


10) Allah'ın Veli Kullarının Kerametleri Haktır

Allah (c.c.) dostlarının kerametlerine, Allah (c.c.)'ın onların eliyle meydana getirdiği harikulade hallere, değişik ilimlerdeki yaptığı keşiflere iman etmek Ehl-i Sünnet itikatının esaslarındandır.


11) Resulullah (s.a.v.)'ın Miraç Hadisesi

Miraç hadisesinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hem ruhu hem de bedeni ile gökler ötesi aleme çıkmıştır. Her kim miracı reddederse küfre sapmıştır. Kuran'da peygamberimizin Bey-i Makdis'e gidişi sabit olup, sahih hadislerde semavata çıktığı tasdiklenmiştir.


12) Allah'ı Tanımak

Allah (c.c.)'ı kalben tanıdığı halde diliyle kabullenmeyen kafirdir. Diliyle kabul ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen ise münafıktır. Ancak doğrudan inkar etmediği ve münafıklığı hususunda kesin bir kanıt olmadan bir insanı münafıklıkla suçlamak uygun değildir.


13) Hesap Günü

Kıyamet günü herkes hesaba çekilecektir. Tekrar ikinci bir bedenle dünyaya dönüşsözkonusu değildir. Adem peygamberden (a.s.) kıyamete kadar yeryüzüne gelen bütün cesetler dünya kurulmadan önce yaratılmıştır. Bir ruh değişik bedenlerle birden fazla dünyaya gelmeyecektir.


14) Cennetle Müjdelenenleri Tasdik Etmek

Cennetle müjdelenen sahabeler hakkında herhangi bir kötü söz cennetle müjdelenen bu büyük insanlara karşı saygısızlık ve büyük günahtır. Bu sahabeler şunlardır:

- Hz. Ebu Bekir (r.a.)

- Hz. Ömer (r.a.)

- Hz. Osman (r.a.)

- Hz. Ali (r.a.)

- Talha (r.a.)

- Zübeyr b. Avvam (r.a.)

- Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)

- Said b. Zeyd (r.a.)

- Abdurrahman b. Avf (r.a.)

- Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.)

İslam'ın ilk döneminin tarihi bu üstün insanların kahramanlıkları ile doludur. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde bu kişileri övmüşve bazıları için kendisinden sonra peygamberlik makamına en layık kişi olduğunu dahi söylemiştir. Bu yüzden bu insanlara karşı yapılan bir itham, sonucunda peygambere yapılmışolarak kabul edilir.

Sapkın fırkaların ortak özelliklerinden birisi de cennetle müjdelenmişsahabelerden bazılarına saldırmalarıdır. Ehl-i Sünnet itikadında böyle bir görüşe kesinlikle yer yoktur.


15) Resullerden Başka Kimsenin Masum Olmaması

Allah (c.c.)'ın Resullerinin söylediği bütün sözler Allah (c.c.)'ın koruması altındadır. Bunların dışında kalan Ehl-i Sünnet çizgisindeki İslam alimlerinin sözlerini yerine getirmenin önemi, müminler için çok büyüktür. Ancak bazı aşırı uçtaki fırkaların iddia ettiği gibi, bunları yerine getirmemenin bir yükümlülüğü yoktur.


16) İslam'ın Başvuru Kaynakları

Kuran ve sünnetle sabit olmayan birşey kabul edilmemelidir. Bu Ehl-i Sünnet ve'l Cemaati diğerlerinden ayıran en önemli özelliktir. Nitekim Resulullah Efendimiz (s.a.v.) ihtilafa düştüğümüz bir konuda önce Kuran'a sonra sünnete başvurmamız gerektiğini bildirmiştir. Kuran'da ve sünnette sabit olmayan bir konuyu İslam dininin bir parçası gibi göstermek Ehl-i Sünnet itikadı açısından sakıncalıdır.


17) Kuran ve Sünnet Hakkında Yorum Yapılmaması

Akıl ve kıyas öne sürülerek Kuran ve sünnet üzerine yorum getirilemez. Zira sahabeler ve mezhep imamlarımız ilimlerini doğrudan Kuran'dan ve Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetinden almışlardır. Müminler Kur'an ve sünnete uyan herşeyi kabul ederler, aykırı olanı ise reddederler. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'i diğerlerinden ayıran en büyük özellik, ilimlerini Kuran ve sünnetten yani asıl kaynağından almalarıdır. Anlamını kavrayamadıkları konuları Kuran ve sünnet ışığında tefsir ederler. Zanna, heva ve heveslerine uymazlar. Hiç kimse Kuran ve sünnet üzerinde söz söyleme hakkına sahip değildir.



Ehl-i Sünnet'te Mezhepler

İtikadi Açıdan Mezhepler

İtikadi açıdan mezhepler iki tanedir.

1) Maturidi mezhebi; İmam Maturidi tarafından kurulmuştur.

2) Eş'ari mezhebi; İmam Eş'ari tarafından kurulmuştur.

Bu iki mezhep temelde birdir. Ancak teferruata ait kırka yakın konuda fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Fikir ayrılığına düştükleri konular sadece ayrıntılardan ibarettir.


Maturidi Mezhebi

Maturidi mezhebinin kurucusu İmam Maturidi'dir. Asıl adı Ebu Mansur Muhammed bin Mahmud el-Maturidi es Semerkandi'dir. Hicri 238 yılında Semerkant'da doğmuştur.

Türk asıllı olan İmam Maturidi ilim tahsilini imam-ı Azam'ın talebelerinden görmüştür. Çalışmalarında akıl ile nakil arasında güzel bir bağlantı kurmuştur. Ehl-i Sünnet inancına sıkı sıkıya bağlı talebeler yetiştirerek sapkın fırkaların karşında yıkılmaz bir set çekmiştir. Ehl-i Sünnet inancının kendinden sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük katkısı vardır.

İmam Maturidi, fıkıhta Hanefi mezhebine bağlı olan müslümanların itikatta imamıdır. Maturidi mezhebi başta Türkler olmak üzere pek çok müslüman tarafından kabul edilmiştir.

Maturidi'nin günümüze kadar ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: Kitabü't Tevhid, Te'vilatü'l Kuran, Kitabu'l Cedel.

Bizim için Ehl-i Sünnet itikadının temelini oluşturan görüşlerinden bazıları şunlardır:

- Allah (c.c.) vardır ve birdir. Zatı ve fiilleriyle bir olan Allah'a imanla mükellefiz. Allah'ın zatı ve ve fiili sıfatları vardır. Bunlar Allah'ın zatıyla beraber vardır. Allah'ın kelam sıfatı kendi zatıyla kaimdir. Kuran-ı Kerim yaratılmamıştır. Ancak harfler yaratılmıştır.

- İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir. Dil ile ikrar eden fakat kalp ile tasdik etmeyen kimse mümin değildir. İmanın yeri kalptir. Kalbe yer eden imana zorla da olsa kimsenin gücü yetmez.

İman eden birisinin müslüman olmadığını söylemek nasıl mümkün değilse, İslamın şartlarını yerine getiren birisini de mümin olmadığını söylemek o derece imkansızdır. Amel imana dahil değildir.

- Ahirette Allah (c.c.)'ı görmek mümkündür. Ancak O'nu görmek keyfiyetsiz olacaktır.

- İnsan bir şeyi işlemeye karar verdiğinde Allah (c.c.) onda bu fiili işleme kudretini yaratır. Bunun yaratılması fiille beraberdir. İnsan fiil işlediği zaman sevap veya cezaya müstehak olması kasde bağlıdır.

- Zina etmek, adam öldürmek, içki içmek gibi büyük günahları işlemesi insanı imandan çıkarmaz. Büyük günahı işleyen kimse tevbe ederse affa uğrar.

- Günahkarlar için peygamberimizin (s.a.v.) şefaat etmesi haktır. Bu Allah (c.c.)'ın peygamberimize bir lütfudur. Peygamberimiz büyük günah işleyen müminlere şefaat edecektir.



Eş'ariyye Mezhebi

Eş'ariliğin kurucusu Ebü'l Hasan Eş'ari, hicri 260 yılında Basra'da doğdu. Kırk yaşına kadar Mu'tezile alimlerinden Ebu Ali el Cübbai'den ders aldı.

İmam Eş'ari pek çok eser kaleme aldı. Ehl-i bid'at olan Mu'tezile'yi, filozofları, tabiatçıları, dehrileri, yahudi ve hıristiyanları hedef alan eserler yazdı. Risaletü'l-İman, Makalatü'l İslamiyyin ilk akla gelen eserleridir. Günümüze kadar ulaşmışyirmiyi aşkın eseri bulunuyor. O'nun yirmi yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kıldığı rivayet edilir. 324 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.

Amelde Şafii ve Maliki mezhebine mensup olanlardan bir kısmı itikatta Eş'ari mezhebine bağlıdır. Eş'ariye mezhebi özellikle Irak, Suriye ve Mısır'da yaygındır.

Ehl-i Sünnet itikadının oluşmasında İmam Eş'ari'nin görüşlerinin büyük önemi vardır. Maturidi ile irade konusunun dışında önemli bir konuda fikir ayrılığına düşmemişlerdir. İmamın bazı görüşleri:

- Kabir sorgusu, haşir, sırat ve mizan haktır. Edebi yönden Kuran bir mucizedir. Bir benzeri, insanlar tarafından yazılamaz.

- Peygamberin mucize göstermesi lazımdır. Velilerin de keramet göstermesi caizdir. Peygamberlerin mucizeleri kavimlerine üstünlüklerini kabul ettirmeleridir. Veli ise kerameti ile üstünlük sağlamamalı, kerametini gizlemelidir.

- Bir melek vasıtasıyla kendisine Allah (c.c.) tarafından vahiy gelen ve kainata konulmuşolan adetleri bozacak şekilde mucize gösteren kimseye "nebi"denir.

- Allah'ın izni ile peygamberimizin müminlere şefaati haktır. Allah (c.c.)'ın ahirette müminlere gözle görülmesi caizdir. Allah birdir ve eşi benzeri yoktur. Hayır ve şer Allah'tandır. İnsanların fiilleri Allah tarafından yaratılır ve kullar tarafından işlenir. İnsanların bir şey yapabilmeleri için gerekli olan güç, fiil ile beraber Allah (c.c.) tarafından kendisine verilir.


Ameli Açıdan Mezhepler

Ehl-i Sünnet itikatında, ameli konularda dört mezhep vardır:

1) Hanefi mezhebi; İmam-ı Azam Ebu Hanefi tarafından kurulmuştur.

2) Şafii mezhebi; İmam-ı Şafii tarafından kurulmuştur.

3) Hanbeli mezhebi; İmam-ı Hanbeli tarafından kurulmuştur.

4) Maliki mezhebi; İmam-ı Malik tarafından kurulmuştur.

Bu bölümde mezhep imamlarımız ve onların görüşleri üzerinde duracağız.


Hanefi Mezhebi ve İmam-ı Azam Ebu Hanefi

İmam-ı Azam hicri 80 yılında Küfe'de doğmuştur. Asıl adı Numan b. Sabit'tir. Yaşadığı bölge itibariyle bazı rivayetlerde O'nun Türk asıllı olduğu söylenmektedir. Ticaret uğraşan varlıklı bir insan olan babası, Hz. Ali (r.a.)'nin halifeliği sırasında hayır duasını almıştır.

İmam-ı Azam genç yaşta Kuran'ı ezberledi. Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, hadis ve kelam ilimlerinde kendisini geliştirdi. Bulunduğu yöredeki sapkın dini görüşlere sahip olan insanlarla tartışarak birçoğunu ikna etmeyi başardı. Böylece Ebu Hanefi ismi duyulmaya başladı.

Fıkıh konusunda büyük bir boşluk olduğunu hissedince ticareti bırakarak bu konulara yönelmeye başladı. Bu arada kendisini daha da geliştirerek Kuran ve sünnetten hüküm çıkarmaya, hadis rivayetlerini araştırmaya, sahabenin ihtilafa düştüğü konuları öğrenmeye koyuldu.

30 yıllık medrese hayatı boyunca 4.000'den fazla öğrenci yetiştirdi. İmam Yusuf, İmam Muhammed, Hasan b. Ziyad gibi her biri başlı başına müçtehid olan öğrenciler yetiştirmiştir.

İmam-ı Azam, talebelerine şu esasları tatbik ettikleri taktirde ilimlerinin sağlam temellere oturtulabileceğini söylüyor:

1) Bir ilim meclisine devam etmek ve bu meclisin genel havasını teneffüs etmek.

2) Alimlerle birlikte olmak ve bulundukları çağdaki her türlü fikir hareketiyle temasta bulunmak.

3) Kendisine önemli ve üstü kapalı meseleleri açıklayan üstadının yanından ayrılmamak.

Bir çok İslam alimi ile biraraya geldikten sonra, çağın en büyük alimlerinden Hammad b. Ebu Süleyman'a bağlanır. Çok şey öğrendiği hocası vefat edince bütün gözler O'na çevrilir.

İmam-ı Azam'ı sevenlerin artması Emeviler tarafından hoşkarşılanmaz. Halk üzerindeki etkisini kırmak için Irak valisi Yezid b. Hubeyre tarafından kadılık teklif edilir. İmam-ı Azam bu teklifi reddedince günlerce süren işkencelerden sonra hapsedilir. Fakat halkın tepkisinden korkulduğu için kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.Uzun süre Hicaz'da yaşayan İmam-ı Azam, yönetim Abbasiler'e geçince tekrar Küfe'ye döndü. Fakat Abbasi yönetiminde de değişen pek birşey olmamıştı. Abbasi Halifesi El Mansur kendisine Bağdat kadılığı teklif ettiğinde O'nun cevabı şöyle oldu: "Eğer ben bu vazifeyi kabul etmediğim taktirde Fırat nehrinde boğulmakla tehdit edilirsem, boğulmayı tercih ederim. Sizin etrafınızda ikrama ihtiyacı olan çoktur."Bu cevap üzerine Abbasi Halifesi El Mahsur, O'na fikirlerinden döndürmek için günlerce işkence yaptırdı. İşkence sırasında sağlığı bozulunca hicri 150 yılında Bağdat'ta vefat etti. Türbesi hala her yıl yüzbinlerce müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.

İmam-ı Azam'ın ölümünden sonra talebeleri O'nun fikirlerini, rivayet ettiği hadisleri sistemli bir hale getirerek yeni eserler oluşturdular. İmamlarının görüşlerinin ışığında yeni hükümler çıkararak İslam coğrafyasına dağıldılar. Böylece İmam-ı Azam'ın görüşleri bir mezhep halini aldı. Mezhep günümüzde, Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Sibirya, Çin, Pakistan, Arnavutluk, Mısır, Filistin, Suriye ve Irak'ta müslümanlar Hanefi mezhebine göre amel etmektedirler.

İmam-ı Azam'ın günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır:

Risale-i Reddi Havariç, Reddi Kaderiyye, El Fıkıhu'l Ekber, El Fıkıhu'l Ebsat.

İmam-ı Azam Ebu Hanefi'nin eserlerinden bazı alıntılar örnek vermek gerekirse; "elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster. Herkese selam ver, isterse aşağıda kimseler olsun. Başkalarıyla bir mecliste toplanır, aranızda bazı meseleler münakaşa edilirse ve senin bildiğine muhalif birşey söylenirse sen onlara muhalefet etme. Şayet sana sorarlarsa onlara bildiğin gibi haber ver, sonra bu hususta şöyle şöyle başka kavil de vardır delili de şudur, diyerek kendi bildiğini söyle, böylelikle seni dinlerler ve senin ilminden dereceni anlarlar.
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Sana gelenlerin hepsine bir nevi ilim göster, herbiri senden birşey öğrensin. Onlara kıymetli şeyler, ehemmiyetsiz şeylerle uğraşma. Onlarla arkadaşgibi ol, hatta şaka yollu latifeler yap. Zira dostluk ve samimiyet ilme devamı sağlar.

Onlara yumuşak davran hoşmuamele et. Onlardan hiçbirine can sıkıntısı ve bezginlik gösterme. Kendini onlardan biri imişgibi tut.

Denemedikçe kimsenin dostluğuna güvenme. Alçak ve hasis olan kimseyle dost olma. Güzel ahlaklı genişyürekli ve derya gönüllü ol. Elbisen temiz ve yeni olsun. Binek atın iyi olsun. Güzel kokular kullan. Yemek yedirmekte cömert ol ve herkesi doyur. Bir fitne fesad duydun mu onu ıslah için koş. Seni ziyaret edenleri de, etmeyenleri de sen ziyaret et. Sana ister iyilik yapsınlar, ister kötülük ses daima iyilik yap. Affet ve bazı şeylere göz yum. Sana eziyet veren şeyleri terket, hakkı yerine getirmeye çalış. Arkadaşlarından hastalananları ziyaret et, göremediklerinin durumunu soruştur. Sana gelmeyenlerle sen alakadar ol."(Ebu Hanefi'nin Öğrencisi Yusuf'a vasiyetinden)

Bilmişol ki amel ilme uyar. Nasıl ki aza gözün görmesi sayesinde hareket eder. Az dahi olsa amel ile ilim, çok amel ile cehaletten daha faydalıdır. Bu şuna benzer: Çölde bir adamın yanında az miktar azık bulunsa bile doğru yolu biliyorsa kurtulur. Bu adamın durumu yanında çok azık bulunup da yolu bilmeyen adamın durumundan daha hayırlıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıllı olanlar anlar.' (Osman Keskioğlu, Ebu Hanefi, M. Ebu Zehra, s. 177 )

İmam-ı Azam'ın Ebu Yusuf'a öğütlerinin bir kısmı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetname isimli eserinde geçmektedir. Aşağıdaki alıntılar bu eserden alınmıştır. İnsanların iyiliğini isteyici ol ve onlara nasihat et. Halk, hareketlerini beğenip seninle görüşmek istediğinde onların sohbetlerine git. Meclislerinde insanları ve kendini tevkir ile ilim müzakere edesin.

Her taleben kendisini senin oğlun bilsin. İlme çalışma gayretleri her geçen gün çoğalsın. Seni dinlemeyen avamla ve pazardakilerle konuşma. Doğruyu söylemekte kimseden çekinmeyesin. İbadetin avamdan çok olsun, az olmasın. Küfür ve bid'at ehl-i ile oturup konuşma, müsait ortam olursa dine davet et. Bu nasihatleri bizden canı gönülden kabul et. Zira bunları senin ve herkes için vasiyet ettim. Bu yolda gidesin, halkı da Hak yoluna getiresin."


Şafii Mezhebi ve İmam-ı Şafii

İmam-ı Şafii, hicri 150 yılında Gazze'de doğdu. Ebu Hanefi'nin vefat ettiği sene doğması İslam alimlerince manidar karşılanmıştır. İmam-ı Şafii küçük yaşta babasını kaybedince yoksulluk içerisinde bir çocukluk dönemi geçirdi.

Mekke'ye gelerek hadis eğitimi almaya başladı. Küçük yaşta Kuran'ı ezberledi. Daha sonra İmam-ı Malik'in yanına gelerek kendini tamamen fıkhi konuları öğrenmeye verdi.

34 yaşında Yemen valisi tarafından Şiilik propagandası yaptığı iftirası ile hapsedildi. Şafii'ye bağlı dokuz kişi öldürüldü. Şafii'nin öldürülmesi ise nüfuz sahibi bazı sevenlerinin araya girmesi ile son anda önlendi.

İki yıl Mekke'de inceleme ve araştırma yaptıktan sonra tekrar Bağdat'a geri döndü. Bu sırada Şafii'nin ünü İslam aleminde duyulmaya başlanmıştı. Kendisine daha rahat bir çalışma ortamı aradı ve Mısır'ı tercih etti.

Mısır valisi ve halkı Şafii'nin ülkelerine gelişini sevinçle karşıladı. Vali tarafında ömrünün sonuna kadar korunarak, peygamber soyuna ayrılan paydan hisse verildi.

Ömrünü İslam yolunda geçiren bir çok eserler bırakan ve sayısız talebe yetiştiren, devrinde Mu'tezile ve diğer sapkın fırkalarla mücadele eden İmam Şafii hicri 204 yılında Mısır'da vefat etti.

Ahkamül Kuran, Es-Sunen, Kitabu'l-üm, Müsned-i Şafii adlı değerli eserler bırakmıştır. Irak, Doğu Anadolu, Hindistan, Filistin, Hicaz, Filipin, Yemen, mısır ve suriyeli bir çok müslüman Şafii mezhebi ile amel etmektedir.

İmam Şafii, oluşturduğu mezhebinin kaynağını şöyle açıklıyor: "Herkes peygamberlerimizin hadislerini bilmeyebilir. Ben Resulullah'ın sünnetine muhalif olarak bilmeden herhangi bir fikir ileri sürersem veya bir esas ortaya koyarsam, uyulması gereken Resulullah'ın sözüdür. İşte benim mezhebim budur. Resulullah'tan bir hadis rivayet ettiğim halde onunla amel etmezsem, hangi yer beni taşır ve hangi gök gölgelendirir. Peygamberin hadisinin başım gözüm üzerinde yeri vardır."

İmam-ı Şafii şöyle buyuruyor: "İçinizden biri bütün halkı memnun etmek isterse; yapamaz. Kul ihlas sahibi olmaya dikkat etmeli. Yaptığı her iyi amel Allah ile arasında kalmalı."

İlim talebi fazilet bakımından nafile namazdan daha hayırlıdır. Zira nafile namazın faydası şahsa, ilmin faydası ise umuma aittir.

Bir kimse mümin kardeşine gizli öğüt verirse; tesirli nasihatte bulunmuşve iyi huylarla süslemişolur. Açıktan halk arasında öğüt vermeye kalkılırsa tesirsiz olur. Bir bakıma ayıplamış, dolayısıyla utandırmışolur.

Ahiretin saadetini isteyen, ilimde ihlas sahibi olsun.

Yaptığı işlerle öğüt vermeye çalışanda hidayetçi olur.

Şu üç hal, din kardeşine dair sevgi işinde doğruluğa alamettir:

1) Bazı ufak hataları hoşgörüp yüzüne vurmadan, olduğu gibi kabul etmek.

2) Bazı açıktan yapılan yersiz hareket varsa kapamak.

3) Kendisine karşı yanlışharekette bulunursa bağışlamak.


Maliki Mezhebi ve İmam-ı Malik

İmam Malik bin Enes, en sağlam rivayetlere göre hicri 93 yılında Medine'de dünyaya geldi. Hadis konusunda uğraşan bir ailenin çocuğu olması dolayısıyla kısa sürede bu konuda mesafe almıştır. Küçük yaşta ünlü alim İbn-i Hürmüz'ün yanına verilmişve 13 yıl O'nun yanında kalmıştır. Onyedi yaşında ders vermeye başlayınca O'na gösterilen alaka, hocalarına gösterilen alakadan fazla olmuştur. Ebu Hanefi, kendisinden onüç yaşküçük olduğu halde O'nun önünde diz çökerek ders almıştır.

İmam-ı Malik hakkında yazılan eserlerde genelde O'nun hafıza ve zekasının çok üstün olduğu, sabır ve tahammülde örnek olduğu, ihlası, feraset, heybeti üzerine yoğunlaşıyor.

Hadis ilminde büyük bir yeri olan İmam Malik rivayetlerin sahihliği konusunda çok titizdi. Hadis rivayet edenleri iyice araştırır ve ancak güvenilir olanların rivayetlerini alırdı.

İmam Malik fetva vermekte acele davranmazdı. Kendisine bir mesele sorulduğunda "sen git ben bu meseleyi araştırayım"derdi. Bu davranışının sebebini soranlara "ben fetvaların hesabını vereceğim. Çok çetin kıyamet gününden korkuyorum"derdi.

Ebu Hanefi gibi İmam Malik'te Emevi halife El Mansur'un gazabına uğramışve hapishanelerde günlerce işkence görmüştür. Fakat, El Mansur yıllar sonra hatasını anlayarak Hicaz'da, İmam Malik'ten özür dilemiştir.

Ömrünün son yıllarını rahatsızlıklarla geçiren İmam Malik hicri 179'da Medine'de vefat etti.

Günümüzde, Trablus, Libya, Tunus, Fas, Hicaz, Mısır, Cezayir ve Afrika sahillerinde Maliki mezhebine mensup müslümanlar mevcuttur.

İmam Malik'in en önemli eseri kırkyılda yazdığı "Muvatta"isimli eseridir. 100 binden fazla hadis üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu, eserinde 1.720 hadis kullanmıştır. İmam-ı Şafii bu eser için şöyle söylemiştir: "Yeryüzünde Kitabullahtan sonra İmam-ı Malik'in Muvatta'sından ziyade doğru olan bir kitap yoktur."Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi külliyatında İmam-ı Malik'ten ve büyük eseri Muvatta'dan övgü ile sözetmiştir.


Hanbeli Mezhebi ve İmam Ahmed b. Hanbel

İmam Hanbel, hicri 164 yılında Bağdat'ta doğdu. Hayatı Abbasi Devleti'nin en parlak dönemlerine rastlar. Babasını küçük yaşta kaybetmesine rağmen çok parlak bir tahsil hayatı geçirmiştir. Birçok ünlü alimden ders almasına rağmen en fazla İmam-ı Şafii'den etkilenmiştir. Bu yüzden genç yaşta memleket memleket dolaşmayı gerektirecek zor bir ilim olan hadis ilmiyle uğraşmaya başladı.

Kendisini yetiştiren hocalarına karşı çok saygılıydı. Onlar hayatta iken hadisler konusunda kendisine ait hiçbir görüşü açıklamadı ve olgunluk yaşı olan kırk yaşına gelene kadar hiçbir konuda fetva vermedi. Böylelikle ilmi ve tevazusu ile kısa sürede saygı duyulan bir alim olarak anılmaya başlandı.

O'nun sohbetlerini dinleyenler genelde üç hususa dikkat çekiyorlardı. "O'nun sohbetlerinde, vakar, ciddiyet, tevazu ve ruhi huzur hakimdi. Kimse ile alay etmeyi sevmezdi.

Hadisleri ancak rivayet etmesi istendiğinde anlatırdı. Yanlışlık yapmak korkusu ile hadisleri aklından değil kaynağından okurdu.

Talebelerine anlattığı hadislerin özellikle yazılmasını isterdi. Verdiği fetvalar yanlışanlaşılır korkusu ile yazılarak anlatılmasını isterdi."

Ömrünün sonuna kadar sapkın akımlarla mücadele etti. Bu yüzden Halife Mu'tasım ile başı derde girdi. Tutuklanarak Bağdat'ta hapishane'de kaldı. Burada hergün bayılana kadar kırbaçlandı. Fakat bu olaylar O'nu halkın gözünde daha da yüksek bir konuma getirdi. Serbest bırakıldıktan sonra baskılar devam etti. Sohbetleri yasaklandı, namaz kılmak için camiye gitmesine bile izin verilmedi. Talebeleri birer birer zindana atıldı. Ayakları zincirlenerek Halifenin huzuruna çıkarılmak üzere Bağdat'tan Tarsus'a yola çıkarıldı ve yolda hicri 128'de vefat etti.

Hanbeli mezhebinin çıkışı sırasında Hanefi, Maliki, Şafii mezheplerinin İslam ülkelerinde tutulmuşolması mezhebin yayılmasını engellemiştir. Bu yüzden mezhep sadece Suudi Arabistan'da yaygındır.

İmam Ahmed b. Hanbel'in en önemli eseri "Müsned"idir. 28 yılda hazırlanan bu eserde bir milyon hadisten yararlanılmışve bunun sadece otuz bini kullanılmıştır. Bu eserde sadece dokuz hadis tartışılmışbunun dışında başka hata bulunamamıştır.


Mezhepler Arasındaki Farklılıkların Sebepleri

Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezhepler arasındaki farklılıklar İslam dünyasına zarar değil aksine büyük fayda sağlamıştır. Herbiri kendi fikrini yaymaya çalışır ancak birbirlerini ortadan kaldırma gibi bir yola gitmezler. Hadiste de belirtildiği gibi birbirine saygı içerisinde oluşan bir ihtilafın rahmet olacağı açıktır ve tarih bunun rahmet olduğunu göstermiştir. Zaruri durumlarda bir mezhebin başka bir mezhebi taklit edebilmesi kolaylığı bu rahmetin en açık göstergesidir.

Zira Ömer b. Abdulaziz bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır. "Resulullah'ın ashabının fıkhi meselelerde ihtilafa düşmemesini istemezdim. Çünkü onlar bir görüşte toplansalardı insanlar zora düşerdi. Bir kimse onlardan birisinin sözüne sarılırsa, bu kendisi için sünnet olur."(Muhammed Ebu Zehra, İslamda Siyasi, İtikadi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, s. 21)

Ehl-i Sünnet itikadı içerisinde, uygulama alanındaki her türlü samimi düşünce, içtihat ve yorum İslamın değişik çevre ve coğrafyalara yayılmasını kolaylaştırdığı ve dine bir esneklik kazandırdığı bilinen bir gerçektir.

Sahabenin bu farklı yorumlarına zemin hazırlayan sebeplerin en başında hadislerin değişik yorumlanması gelir. İslamın, Kuran'dan sonra en önemli kaynağı sünnet yani hadislerdir. Mezhep imamları sünnete sarılmanın önemi üzerine durmuşve sünnetten kopanların hüsrana uğrayacağını söylemiştir.
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Mezhep imamları sünneti seniyyeye uymanın önemini şu sözleriyle vurgulamışlardır. İmam-ı Azam, "içlerinde hadisle meşgul olanlar bulunduğu müddetçe insanlar kurtulmuşlardır. Ne zaman ilmi hadisin dışında ararlarsa, o zaman bozulurlar. Allah'ın dini ile ilgili bir konuda şahsi görüşünüze göre hüküm vermekten sakınınız, sünnete tabi olunuz. Kim sünnetten ayrılırsa sapıtır."(Eş-Şa'rani, el-Mizanü'l Kübra 1:51)

İmam Şafii, "Resulullah'tan bir hadis rivayet ettiğim halde o hadisten başka bir hükme varırsam, beni hangi gökyüzü gölgelendirir, hangi yeryüzü taşır."

İmam Malik, "sünnetler Nuh'un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur, kim binmezse boğulur."

İmam Ahmed bin Hanbel, "bir çok bid'at ortaya çıktı. Her kim hadis bilmiyorsa o bid'atlara düşer."

Görüldüğü gibi Ehl-i Sünnet mezheplerin imamlarının sünnetin fazileti konusunda aralarında bir ayrılık yoktur. Ancak kimi zaman bu hadisleri anlamada birbirinden farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bunun yanısıra mezhep imamlarının hadis bilgisinin birbirinden fazla veya farklı oluşu değişik hükümlerin çıkmasına sebebiyet vermiştir. Mezhep imamları bir konu kendisine ulaştırıldığında ilk önce Kuran'a başvururdu. Kuran'da o konu ile ilgili hükme rastlamadığında Peygamberin sünnetine bakılırdı. Eğer bundan da bir sonuç alınmadığı takdirde içtihat ile karar verilirdi. Bu da mezhepler arasında küçük farklılıkların oluşmasına sebebiyet vermiştir.

Teknik olarak hadislerin tam olarak bir kişi tarafından bilinebilmesi imkansızdır. Nitekim İmam Şafii şöyle söylemiştir. "Sünnetlerin hepsini bilen, bilmediği hadis olmayan herhangi birisini bilmiyorum. Bütün hadis alimlerinin ilimleri bir araya getirilirse o zaman bütün sünnet bilinmişolur. Alimlerin hadisleri dağınık olduğuna göre, her alimin bilmediği hadis elbette olacaktır. Onun bilmediği hadisleri bir başkası bilmektedir."

Peygamberimizin (s.a.v.) kimi zaman yaptığı fiiller bazılarına göre zorunlu ibadet kapsamında gösterilmiş, bazılarına göre nafile olarak yorumlanmıştır. Ehl-i Sünnet mezheplerde bunun bir çok örneği bulunmaktadır. Ayrıca peygamberimizin yaptığı bir hareketi tam anlayamamak yada hareketin yarısından itibaren şahit olmak bazı farklılıklara sebebiyet vermiştir.

Sahabelerin sözleri mezhepler arasındaki farklılıkların diğer bir unsurudur. Mesela Hanefi ve Malikiler sahabenin sözlerini kıyasa tercih ederlerken Şafiiler ise sahabe sözünü bazı durumlarda kabul etmezler. Bu durum farklı fetvaların oluşmasına neden olur.

Bütün bunların yanısıra farklı iklimin, coğrafi özelliklerin, örf ve adetlerin mezhepler arasındaki farklılığın oluşmasında büyük etken olduğu bir gerçektir.

Mezhep imamların bütün bu küçük ihtilaflarını nefsin arzularının çok dışında tutmuşlar ve yalnızca Allah rızasını gözetmişlerdir. Kesinlikle sadece kendi görüşünün doğru olduğunu iddia etmemiş, böyle olmasının daha uygun olabileceğini söylemiştir.

Nitekim İmam-ı Azam şöyle söylemiştir: "Bizim düşüncemiz bir görüşten ibarettir ve elde ettiğimiz en güzel görüştür. Birisi bizim görüşümüzün daha güzelini ortaya koyarsa, bizden çok ona uyulması gerekir." (Muhammed Ebu Zehra, İslamda Siyasi, İtikadi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, s. 354)

Mezhep imamların hayatları incelendiğinde birbirlerini incitmek bir yana daima birbirlerinden istifade ettikleri ve aralarında saygı bağı oldukları gözlemlenmektedir. Aralarındaki ihtilaf yıkıcı değil yapıcı ihtilaftır. Ayrıca ayrılığa düşmeyin emriyle çelişmez, çünkü daha önce de belirtiğimiz gibi mezheplerin birden fazla oluşu, ümmet için rahmet olmuştur.


Ehl-i Sünnet Karşıtı Sapkın Mezhepler ve Akımlar

Peygamberimiz bir hadisinde "İsrailoğullarının başına gelen şey sizin de başına gelecektir. İsrailoğulları yetmişiki fırkaya ayrıldı; ümmetim de onlardan bir fazlayla yetmişüç fırkaya ayrılacaktır ve biri dışında cehenneme gidecektir. Onlar benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu fırkadır"buyurmuştur. Günümüzde bu sapkın fırkalar faaliyetlerine devam ederek bilgi yönünden zayıf buldukları kişileri kendi sapkın görüşlerini kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.

Peygamberimizin (s.a.v.) daha sağlığında ilk tohumları atılan bu akımlar, dört halife döneminde ortaya çıkmaya başladı. Bu akımların genel özellikleri şöyle sıralanabilir:

Kesin bir bilgiye dayanmadan kişisel heva ve isteklerine göre davranırlar ve batıl ile hüküm verirler. Kişisel düşüncesini yaygınlaştırma düşüncesinde olduklarından İslam dünyasında zararlı bid'atların sokulmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden müslümanlar arasında bir türlü birlik ve beraberlik sağlanamamıştır.

Kuran'da ve sünnette yerilmişolan dinde aşırılığa kaçma yüzünden bazı sapkın akımlar oluşmuştur. Harici ismini alan birtakım kişiler, ibadete düşkün oldukları halde dinde aşırılığa gittikleri için İslama zarar vermişlerdir. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde "dinde aşırılıktan uzak durun. Çünkü sizden evvelkilerin de helak olma sebebi bu idi" buyurmaktadır. Bu rağmen günümüzde de bazı aşırılıklara sık sık şahit olmaktayız.

Bilgi ve adaleti geri plana iterek Ehl-i Sünnet'e tabi olan müslümanlara düşman olurlar. Kendileri gibi düşünmeyen akımları kafir ilan ederler. Onlarla savaşmayı mübah sayan akımlar bile vardır.
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hz. Ebu Bekir (r.a.)

- Hz. Ömer (r.a.)

- Hz. Osman (r.a.)

- Hz. Ali (r.a.)

- Talha (r.a.)

- Zübeyr b. Avvam (r.a.)

- Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)

- Said b. Zeyd (r.a.)

- Abdurrahman b. Avf (r.a.)

- Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.)

Bak sevgili dostum, şu yazdığınız bütün bilgiler, Kur'anın anlattığı İSLAMIN yanında hava cıvadır, hiçbir ehemniye yoktur, ne evliyanın kerametiyle ilgilenir islam ne de imanın eksilip artmasından. bunlar sadece mezhep imamlarınızın zanlarıdır.. AMA, ASIL DANANIN KUYRUĞUNUN KOPTUĞU YER, ŞU CENNETLE MÜJDELENEN KİMSELER konusundadır ki, can çıkmadan, kimsenin son nefesini nasıl vereceğini birtek Allah bilir, onun için, birilerinin ölmeden CENNETLE MÜJDELENMESİ kavramı İslamın akidesiyle örtüşmez..
Ama,
Burada asıl tuhaf olan nedir biliyor musun.. Birilerini daha ölmeden CENNETE postalamayı kendilerine görev bilen ve haşa ALLAH ile boy ölçüşmeye kalkışan dengesizler, çok önemli bir hata yapmışlar veya gözden kaçırmışlar veya, layık görmemişlerdir..
BU HAYATTA CENNETLE MÜJDELENENLER ARASINDA NEDEN PEYGAMBERİMİZ YOKTUR..
Yoksa, o bir peygamber, cennete girsede hoş girmesede, mantığımı güdülmüştür.. Madem, Peygamberimize en fazla inandıkları için cennetle müjdelendi bu sahabiler, a kardeşim, bir geminin mürettebatı ödüllendirilir de geminin asıl kaptanı unutulur mu?..
Eee, işte, Kur'an ışığında ilim yapılmadı mı, ortaya böylesi zırvalar da çıkabiliyor..
bunun için, siz siz olun, bırakın ehli sünneti neyi de, kendinizi kurtarmaya bakın, kimsenin kimseye gaydası olmayacağı mahşerde kaybedenlerden olma, inş anlaşılmışımdır canım kardeşim.. dualarımla
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Kardeşim Kuranda geçer zaten Rasulullah ın Cennet ile müjdelendiği.
Onu yazmaya gerek yoktur.Her şey onun için var edilmiştir.
Vesselam...
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
chamdali' Alıntı:

Ben de bilinçli olmaya çağırıyorum. Kur'an'ın önüne geçirmemek şartı ile başka kitap okunması sorun değil. Ehli sünnetin veya değil. Yeter ki bana doğruları söylesin. Kur'an'ı doğru anlamama yardımcı olsun. Ben kendimi Kur'ancı olarak tanımladığımı hatırlamıyorum. Ben Kur'an'ı rehber edinen / edinmeye çalışan bir müslümanım.

Kur'an gerçekten anlaşılır bir kitaptır. Yeter ki biz gerekli gayreti ve samimiyeti gösterelim. Şu önyargılarınızı atın ve Kur'an'ı anlamak üzre okumaya başlayın. Göreceksiniz anlayabildiğiniz, yorumlayabildiğiniz çok şey olacak İnşaAllah!

Selamlar!

Ya kur'anı kerim roman gibi okunamaz...Neyse daha fazla konuşmaya gerek yok...Kur'anın önüne geçmemek şartıyla başka bir kitap okunabilir demişsin...Biz kur'anın önüne geçecek bir kitap tanımıyoruz zaten...Onu kendi ilmiyle yorumlayan ehli sünnet alimlerinin kitaplarını okumaya çalışıyoruz...Hoş ben vakit bulamıyorum zaten bu ara kitap okumak için...Ama kur'anı kerim benim herşeyimse eğer...Herşeyim olan o kitabın ayetlerinde geçen her şeyi ancak tarihini yazan kitaplardan öğrenebilirim...Ebu cehil kimdir Ebu leheb kimdir...Hz Aişe kimdir kimin kızıdr bunların hepsi fıkıh kitaplarında yazar...Sen şimdi bu bilgileri nerden biliyorsun fıkıh kitaplarından...Bu bilgilerin şimdi bize zararımı oldu yararımı?...Kur'anı okurken diğer kitaplardan edindiğim bilgilerle ayetin ne manaya geldiğini ne maksatla indiğini anlamamı kolaylaştırıyor...Demekki bana bir zararı değil aksine yararı oluyor...Ama neyse siz bize tarihi bildiren tüm din alimlerine düşmansınızya konuşmaya gerek görmüyorum artık...:(
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
Kardeşim Kuranda geçer zaten Rasulullah ın Cennet ile müjdelendiği.
Onu yazmaya gerek yoktur.Her şey onun için var edilmiştir.
Vesselam...


"]HADİ CANIM KARDEŞİM, BU KADAR İYİLİK ETTİN BU KARDEŞİNE, PEYGAMBERİMİZİN CENNETLE MÜJDELENDİĞİNİ KURANA DAYANDIRDIN, ŞU AYETİN YERİNİ DE GÖSTER DE BU İŞ BİTİVERSİN ARTIK.. Bak, sabah beri bunu demeye çalışıyorum işte aziz kardeşim, Kur'an bilmeden islamı yaşamaya çalışıyorsunuz ve bilmediğiniz bir caddede kaybolup gidiyorsunuz, Kur'an Cennetliklerin çetelesinin tutulduğu isim listesi mi ki isim isim cennetlikleri zikretsin.. inanın üzülüyorum, çünkü, okumuyor, öğrenmiyoruz.. dualarımla[/SIZE][/COLOR]
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Bakara(*) Sûresinin 38 . Ayetinde
İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.
Yol gösterici cennetlik olmazsa onları doğru yola kim götürecek ?

Bakara(*) Sûresinin 98 . Ayetinde
Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır.
Cennetlik olmasaydı peygambere düşmanlık yapan Allah a düşmanlık yapmış olmazdı.

Bakara(*) Sûresinin 151 . Ayetinde
Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Bunu açıklamama gerek yok sanırım.

Bakara(*) Sûresinin 177 . Ayetinde
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Demek peygamber doğru ve cennetlik onun için seçilmiştir.


Âl-i İmrân(*) Sûresinin 32 . Ayetinde
De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.
Demek peygamber cennetlik ve ondan yüz çevirenleri Allah sevmiyor.

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 68 . Ayetinde
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Bu açıkça işaret etmiyor mu Allah dostlarının cehenemde ne işi var ?

Ve şunu söyleyeyim Cennetlik olmayanı Allah niye seçsin k ??
Vesselam...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abdullahadem' Alıntı:
Bakara(*) Sûresinin 38 . Ayetinde
İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.
Yol gösterici cennetlik olmazsa onları doğru yola kim götürecek ?

Bakara(*) Sûresinin 98 . Ayetinde
Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır.
Cennetlik olmasaydı peygambere düşmanlık yapan Allah a düşmanlık yapmış olmazdı.

Bakara(*) Sûresinin 151 . Ayetinde
Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Bunu açıklamama gerek yok sanırım.

Bakara(*) Sûresinin 177 . Ayetinde
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Demek peygamber doğru ve cennetlik onun için seçilmiştir.


Âl-i İmrân(*) Sûresinin 32 . Ayetinde
De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.
Demek peygamber cennetlik ve ondan yüz çevirenleri Allah sevmiyor.

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 68 . Ayetinde
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Bu açıkça işaret etmiyor mu Allah dostlarının cehenemde ne işi var ?

Ve şunu söyleyeyim Cennetlik olmayanı Allah niye seçsin k ??
Vesselam...



neyse canım kardeşim, eğer bu ayetlerden bu manayı çıkarıyorsun veya anlıyorsan sana birşey diyemem, allah yolunu açık eylesin, Kendine kul, Kitabına hadim eylesin, Peygamberini gerçek manada anlayanlardan eylesin, dualarımla
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Ya kur'anı kerim roman gibi okunamaz...Neyse daha fazla konuşmaya gerek yok...Kur'anın önüne geçmemek şartıyla başka bir kitap okunabilir demişsin...Biz kur'anın önüne geçecek bir kitap tanımıyoruz zaten...Onu kendi ilmiyle yorumlayan ehli sünnet alimlerinin kitaplarını okumaya çalışıyoruz...Hoş ben vakit bulamıyorum zaten bu ara kitap okumak için...Ama kur'anı kerim benim herşeyimse eğer...Herşeyim olan o kitabın ayetlerinde geçen her şeyi ancak tarihini yazan kitaplardan öğrenebilirim...Ebu cehil kimdir Ebu leheb kimdir...Hz Aişe kimdir kimin kızıdr bunların hepsi fıkıh kitaplarında yazar...Sen şimdi bu bilgileri nerden biliyorsun fıkıh kitaplarından...Bu bilgilerin şimdi bize zararımı oldu yararımı?...Kur'anı okurken diğer kitaplardan edindiğim bilgilerle ayetin ne manaya geldiğini ne maksatla indiğini anlamamı kolaylaştırıyor...Demekki bana bir zararı değil aksine yararı oluyor...Ama neyse siz bize tarihi bildiren tüm din alimlerine düşmansınızya konuşmaya gerek görmüyorum artık...:(

Ben ne diyeyim sana Ayşegül! Nereden çıkarıyorsun bunları? Anlamıyorum. Ben ne diyorum sen ne anlıyorsun?

Selametle!...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt