8) İman, Söz ve Ameldir; Artar ve Eksilir
Din ile imanın söz ve amel olduğu, Ehl-i Sünnet itikatının temel kaidelerindendir. İman itaat derecesine göre artar, günahlara göre de azalır. Tüm salih ameller din ve iman kavramına dahildir.
9) Ehl-i Kıble Günah İşlemekten Dolayı Tekfir Edilemez
Ancak imanın aslı bundan müstesnadır. Ehl-i Sünnet itikatında olan bir kişi, aynı kıbleye yönelen diğer bir mümini günah işlediğinden dolayı tekfir etmez. Belki imanı mutlak bir iman olmayabilir. İslam tarihinin ilk sapkın akımı olan Hariciler ilk fitneyi bu konu da çıkarmışlardır.
Küfre sapmışbir kişi ne kadar hayır işlerse işlesin kendisine bir yararı olmayacağı gibi, müslümanda ne kadar günah işlerse işlesin, haram olana helal, helal olana haram demedikçe küfre sapmışsayılmaz.
10) Allah'ın Veli Kullarının Kerametleri Haktır
Allah (c.c.) dostlarının kerametlerine, Allah (c.c.)'ın onların eliyle meydana getirdiği harikulade hallere, değişik ilimlerdeki yaptığı keşiflere iman etmek Ehl-i Sünnet itikatının esaslarındandır.
11) Resulullah (s.a.v.)'ın Miraç Hadisesi
Miraç hadisesinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hem ruhu hem de bedeni ile gökler ötesi aleme çıkmıştır. Her kim miracı reddederse küfre sapmıştır. Kuran'da peygamberimizin Bey-i Makdis'e gidişi sabit olup, sahih hadislerde semavata çıktığı tasdiklenmiştir.
12) Allah'ı Tanımak
Allah (c.c.)'ı kalben tanıdığı halde diliyle kabullenmeyen kafirdir. Diliyle kabul ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen ise münafıktır. Ancak doğrudan inkar etmediği ve münafıklığı hususunda kesin bir kanıt olmadan bir insanı münafıklıkla suçlamak uygun değildir.
13) Hesap Günü
Kıyamet günü herkes hesaba çekilecektir. Tekrar ikinci bir bedenle dünyaya dönüşsözkonusu değildir. Adem peygamberden (a.s.) kıyamete kadar yeryüzüne gelen bütün cesetler dünya kurulmadan önce yaratılmıştır. Bir ruh değişik bedenlerle birden fazla dünyaya gelmeyecektir.
14) Cennetle Müjdelenenleri Tasdik Etmek
Cennetle müjdelenen sahabeler hakkında herhangi bir kötü söz cennetle müjdelenen bu büyük insanlara karşı saygısızlık ve büyük günahtır. Bu sahabeler şunlardır:
- Hz. Ebu Bekir (r.a.)
- Hz. Ömer (r.a.)
- Hz. Osman (r.a.)
- Hz. Ali (r.a.)
- Talha (r.a.)
- Zübeyr b. Avvam (r.a.)
- Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)
- Said b. Zeyd (r.a.)
- Abdurrahman b. Avf (r.a.)
- Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.)
İslam'ın ilk döneminin tarihi bu üstün insanların kahramanlıkları ile doludur. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde bu kişileri övmüşve bazıları için kendisinden sonra peygamberlik makamına en layık kişi olduğunu dahi söylemiştir. Bu yüzden bu insanlara karşı yapılan bir itham, sonucunda peygambere yapılmışolarak kabul edilir.
Sapkın fırkaların ortak özelliklerinden birisi de cennetle müjdelenmişsahabelerden bazılarına saldırmalarıdır. Ehl-i Sünnet itikadında böyle bir görüşe kesinlikle yer yoktur.
15) Resullerden Başka Kimsenin Masum Olmaması
Allah (c.c.)'ın Resullerinin söylediği bütün sözler Allah (c.c.)'ın koruması altındadır. Bunların dışında kalan Ehl-i Sünnet çizgisindeki İslam alimlerinin sözlerini yerine getirmenin önemi, müminler için çok büyüktür. Ancak bazı aşırı uçtaki fırkaların iddia ettiği gibi, bunları yerine getirmemenin bir yükümlülüğü yoktur.
16) İslam'ın Başvuru Kaynakları
Kuran ve sünnetle sabit olmayan birşey kabul edilmemelidir. Bu Ehl-i Sünnet ve'l Cemaati diğerlerinden ayıran en önemli özelliktir. Nitekim Resulullah Efendimiz (s.a.v.) ihtilafa düştüğümüz bir konuda önce Kuran'a sonra sünnete başvurmamız gerektiğini bildirmiştir. Kuran'da ve sünnette sabit olmayan bir konuyu İslam dininin bir parçası gibi göstermek Ehl-i Sünnet itikadı açısından sakıncalıdır.
17) Kuran ve Sünnet Hakkında Yorum Yapılmaması
Akıl ve kıyas öne sürülerek Kuran ve sünnet üzerine yorum getirilemez. Zira sahabeler ve mezhep imamlarımız ilimlerini doğrudan Kuran'dan ve Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetinden almışlardır. Müminler Kur'an ve sünnete uyan herşeyi kabul ederler, aykırı olanı ise reddederler. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'i diğerlerinden ayıran en büyük özellik, ilimlerini Kuran ve sünnetten yani asıl kaynağından almalarıdır. Anlamını kavrayamadıkları konuları Kuran ve sünnet ışığında tefsir ederler. Zanna, heva ve heveslerine uymazlar. Hiç kimse Kuran ve sünnet üzerinde söz söyleme hakkına sahip değildir.
Ehl-i Sünnet'te Mezhepler
İtikadi Açıdan Mezhepler
İtikadi açıdan mezhepler iki tanedir.
1) Maturidi mezhebi; İmam Maturidi tarafından kurulmuştur.
2) Eş'ari mezhebi; İmam Eş'ari tarafından kurulmuştur.
Bu iki mezhep temelde birdir. Ancak teferruata ait kırka yakın konuda fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Fikir ayrılığına düştükleri konular sadece ayrıntılardan ibarettir.
Maturidi Mezhebi
Maturidi mezhebinin kurucusu İmam Maturidi'dir. Asıl adı Ebu Mansur Muhammed bin Mahmud el-Maturidi es Semerkandi'dir. Hicri 238 yılında Semerkant'da doğmuştur.
Türk asıllı olan İmam Maturidi ilim tahsilini imam-ı Azam'ın talebelerinden görmüştür. Çalışmalarında akıl ile nakil arasında güzel bir bağlantı kurmuştur. Ehl-i Sünnet inancına sıkı sıkıya bağlı talebeler yetiştirerek sapkın fırkaların karşında yıkılmaz bir set çekmiştir. Ehl-i Sünnet inancının kendinden sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük katkısı vardır.
İmam Maturidi, fıkıhta Hanefi mezhebine bağlı olan müslümanların itikatta imamıdır. Maturidi mezhebi başta Türkler olmak üzere pek çok müslüman tarafından kabul edilmiştir.
Maturidi'nin günümüze kadar ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: Kitabü't Tevhid, Te'vilatü'l Kuran, Kitabu'l Cedel.
Bizim için Ehl-i Sünnet itikadının temelini oluşturan görüşlerinden bazıları şunlardır:
- Allah (c.c.) vardır ve birdir. Zatı ve fiilleriyle bir olan Allah'a imanla mükellefiz. Allah'ın zatı ve ve fiili sıfatları vardır. Bunlar Allah'ın zatıyla beraber vardır. Allah'ın kelam sıfatı kendi zatıyla kaimdir. Kuran-ı Kerim yaratılmamıştır. Ancak harfler yaratılmıştır.
- İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir. Dil ile ikrar eden fakat kalp ile tasdik etmeyen kimse mümin değildir. İmanın yeri kalptir. Kalbe yer eden imana zorla da olsa kimsenin gücü yetmez.
İman eden birisinin müslüman olmadığını söylemek nasıl mümkün değilse, İslamın şartlarını yerine getiren birisini de mümin olmadığını söylemek o derece imkansızdır. Amel imana dahil değildir.
- Ahirette Allah (c.c.)'ı görmek mümkündür. Ancak O'nu görmek keyfiyetsiz olacaktır.
- İnsan bir şeyi işlemeye karar verdiğinde Allah (c.c.) onda bu fiili işleme kudretini yaratır. Bunun yaratılması fiille beraberdir. İnsan fiil işlediği zaman sevap veya cezaya müstehak olması kasde bağlıdır.
- Zina etmek, adam öldürmek, içki içmek gibi büyük günahları işlemesi insanı imandan çıkarmaz. Büyük günahı işleyen kimse tevbe ederse affa uğrar.
- Günahkarlar için peygamberimizin (s.a.v.) şefaat etmesi haktır. Bu Allah (c.c.)'ın peygamberimize bir lütfudur. Peygamberimiz büyük günah işleyen müminlere şefaat edecektir.
Eş'ariyye Mezhebi
Eş'ariliğin kurucusu Ebü'l Hasan Eş'ari, hicri 260 yılında Basra'da doğdu. Kırk yaşına kadar Mu'tezile alimlerinden Ebu Ali el Cübbai'den ders aldı.
İmam Eş'ari pek çok eser kaleme aldı. Ehl-i bid'at olan Mu'tezile'yi, filozofları, tabiatçıları, dehrileri, yahudi ve hıristiyanları hedef alan eserler yazdı. Risaletü'l-İman, Makalatü'l İslamiyyin ilk akla gelen eserleridir. Günümüze kadar ulaşmışyirmiyi aşkın eseri bulunuyor. O'nun yirmi yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kıldığı rivayet edilir. 324 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.
Amelde Şafii ve Maliki mezhebine mensup olanlardan bir kısmı itikatta Eş'ari mezhebine bağlıdır. Eş'ariye mezhebi özellikle Irak, Suriye ve Mısır'da yaygındır.
Ehl-i Sünnet itikadının oluşmasında İmam Eş'ari'nin görüşlerinin büyük önemi vardır. Maturidi ile irade konusunun dışında önemli bir konuda fikir ayrılığına düşmemişlerdir. İmamın bazı görüşleri:
- Kabir sorgusu, haşir, sırat ve mizan haktır. Edebi yönden Kuran bir mucizedir. Bir benzeri, insanlar tarafından yazılamaz.
- Peygamberin mucize göstermesi lazımdır. Velilerin de keramet göstermesi caizdir. Peygamberlerin mucizeleri kavimlerine üstünlüklerini kabul ettirmeleridir. Veli ise kerameti ile üstünlük sağlamamalı, kerametini gizlemelidir.
- Bir melek vasıtasıyla kendisine Allah (c.c.) tarafından vahiy gelen ve kainata konulmuşolan adetleri bozacak şekilde mucize gösteren kimseye "nebi"denir.
- Allah'ın izni ile peygamberimizin müminlere şefaati haktır. Allah (c.c.)'ın ahirette müminlere gözle görülmesi caizdir. Allah birdir ve eşi benzeri yoktur. Hayır ve şer Allah'tandır. İnsanların fiilleri Allah tarafından yaratılır ve kullar tarafından işlenir. İnsanların bir şey yapabilmeleri için gerekli olan güç, fiil ile beraber Allah (c.c.) tarafından kendisine verilir.
Ameli Açıdan Mezhepler
Ehl-i Sünnet itikatında, ameli konularda dört mezhep vardır:
1) Hanefi mezhebi; İmam-ı Azam Ebu Hanefi tarafından kurulmuştur.
2) Şafii mezhebi; İmam-ı Şafii tarafından kurulmuştur.
3) Hanbeli mezhebi; İmam-ı Hanbeli tarafından kurulmuştur.
4) Maliki mezhebi; İmam-ı Malik tarafından kurulmuştur.
Bu bölümde mezhep imamlarımız ve onların görüşleri üzerinde duracağız.
Hanefi Mezhebi ve İmam-ı Azam Ebu Hanefi
İmam-ı Azam hicri 80 yılında Küfe'de doğmuştur. Asıl adı Numan b. Sabit'tir. Yaşadığı bölge itibariyle bazı rivayetlerde O'nun Türk asıllı olduğu söylenmektedir. Ticaret uğraşan varlıklı bir insan olan babası, Hz. Ali (r.a.)'nin halifeliği sırasında hayır duasını almıştır.
İmam-ı Azam genç yaşta Kuran'ı ezberledi. Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, hadis ve kelam ilimlerinde kendisini geliştirdi. Bulunduğu yöredeki sapkın dini görüşlere sahip olan insanlarla tartışarak birçoğunu ikna etmeyi başardı. Böylece Ebu Hanefi ismi duyulmaya başladı.
Fıkıh konusunda büyük bir boşluk olduğunu hissedince ticareti bırakarak bu konulara yönelmeye başladı. Bu arada kendisini daha da geliştirerek Kuran ve sünnetten hüküm çıkarmaya, hadis rivayetlerini araştırmaya, sahabenin ihtilafa düştüğü konuları öğrenmeye koyuldu.
30 yıllık medrese hayatı boyunca 4.000'den fazla öğrenci yetiştirdi. İmam Yusuf, İmam Muhammed, Hasan b. Ziyad gibi her biri başlı başına müçtehid olan öğrenciler yetiştirmiştir.
İmam-ı Azam, talebelerine şu esasları tatbik ettikleri taktirde ilimlerinin sağlam temellere oturtulabileceğini söylüyor:
1) Bir ilim meclisine devam etmek ve bu meclisin genel havasını teneffüs etmek.
2) Alimlerle birlikte olmak ve bulundukları çağdaki her türlü fikir hareketiyle temasta bulunmak.
3) Kendisine önemli ve üstü kapalı meseleleri açıklayan üstadının yanından ayrılmamak.
Bir çok İslam alimi ile biraraya geldikten sonra, çağın en büyük alimlerinden Hammad b. Ebu Süleyman'a bağlanır. Çok şey öğrendiği hocası vefat edince bütün gözler O'na çevrilir.
İmam-ı Azam'ı sevenlerin artması Emeviler tarafından hoşkarşılanmaz. Halk üzerindeki etkisini kırmak için Irak valisi Yezid b. Hubeyre tarafından kadılık teklif edilir. İmam-ı Azam bu teklifi reddedince günlerce süren işkencelerden sonra hapsedilir. Fakat halkın tepkisinden korkulduğu için kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.Uzun süre Hicaz'da yaşayan İmam-ı Azam, yönetim Abbasiler'e geçince tekrar Küfe'ye döndü. Fakat Abbasi yönetiminde de değişen pek birşey olmamıştı. Abbasi Halifesi El Mansur kendisine Bağdat kadılığı teklif ettiğinde O'nun cevabı şöyle oldu: "Eğer ben bu vazifeyi kabul etmediğim taktirde Fırat nehrinde boğulmakla tehdit edilirsem, boğulmayı tercih ederim. Sizin etrafınızda ikrama ihtiyacı olan çoktur."Bu cevap üzerine Abbasi Halifesi El Mahsur, O'na fikirlerinden döndürmek için günlerce işkence yaptırdı. İşkence sırasında sağlığı bozulunca hicri 150 yılında Bağdat'ta vefat etti. Türbesi hala her yıl yüzbinlerce müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.
İmam-ı Azam'ın ölümünden sonra talebeleri O'nun fikirlerini, rivayet ettiği hadisleri sistemli bir hale getirerek yeni eserler oluşturdular. İmamlarının görüşlerinin ışığında yeni hükümler çıkararak İslam coğrafyasına dağıldılar. Böylece İmam-ı Azam'ın görüşleri bir mezhep halini aldı. Mezhep günümüzde, Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Sibirya, Çin, Pakistan, Arnavutluk, Mısır, Filistin, Suriye ve Irak'ta müslümanlar Hanefi mezhebine göre amel etmektedirler.
İmam-ı Azam'ın günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır:
Risale-i Reddi Havariç, Reddi Kaderiyye, El Fıkıhu'l Ekber, El Fıkıhu'l Ebsat.
İmam-ı Azam Ebu Hanefi'nin eserlerinden bazı alıntılar örnek vermek gerekirse; "elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster. Herkese selam ver, isterse aşağıda kimseler olsun. Başkalarıyla bir mecliste toplanır, aranızda bazı meseleler münakaşa edilirse ve senin bildiğine muhalif birşey söylenirse sen onlara muhalefet etme. Şayet sana sorarlarsa onlara bildiğin gibi haber ver, sonra bu hususta şöyle şöyle başka kavil de vardır delili de şudur, diyerek kendi bildiğini söyle, böylelikle seni dinlerler ve senin ilminden dereceni anlarlar.