Enver Ýstek
metin mete
- Katılım
- 27 Ara 2005
- Mesajlar
- 3,935
- Tepkime puanı
- 1,023
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Sünneti inkar edenler veya sünnet ve hadiste "ayıklama" yapmak isteyenler, maksatlarına ulaşmak için iki yol takip ediyorlar.
Bunlar:
a) Hadislerin Resûlullah’a (sav) âit olup olmadığı hususunda kalplerde kuşku uyandırmak.
b) Buna rağmen ilmî usullerle yapılan araştırmalar sonucunda, bir sözün Resûlullah’a âit olduğu kesinleştiğinde de "Bizim ona uymamız ve onu uygulamamız şart değil" gibi hezeyanlar ortaya atarak -hâşâ- Peygamberimizi sıradan bir beşer konumuna indirgemek.(1)
.
A)Kusku uyandirmiyoruz red ediyoruz,Cünki Din Allahindir ve onun kitabindan sorgulanacagiz,baska seylerden degil...
B)Ilmi usul acaba,Birbirinin zidlari ilemi?
Hayir sen hala temiz insanlari Resul redciligiyle suclaya dur;
Şirk, sadece felsefî bir yorum değil, aynı zamanda statükonun muhafazası ve savunuculuğudur. Peki tarihte statüko neydi? Tarihte statüko, sosyal şirkti. Sosyal şirk ise putperest toplumlardaki çok sınıflılık ve çok ırklılık demektir. Böyle bir toplumda her ırkın ve her kabilenin bir putu vardır ve herkes kendine mahsus puta ibadet eder. Toplumu oluşturan ırklar, sınıflar ve grupların kendilerine mahsus hukukî statüleri ve hakları vardır; bundan dolayı da toplumun soylu kesimidirler. Oysa tevhid dini yani ‘Allah ve insan’ dini, peygamberler aracılığıyla, Allah dışında hiç bir mabud, yaratıcı ve rabbin var olamayacağını bildirmiştir.
Açık ve aşikâr olan mele’ ve mütref dini olan tağutperestlik ile mücadele etmek kolaydır. Ancak tarihte olduğu gibi, tevhid adı altında faaliyet gösteren ve tağuta ibadeti Allah’a ibadet adı altında gerçekleştiren şirkin ikinci şekli olan gizli şirk ile mücadele etmek oldukça zordur.
İslâm tarihindeki pek çok sorun hatta sosyal sorunlar bile çözülebilir: Hz. Muhammed (s) de Hz. Ali de aynı dini tebliğ ettiler, neden biri başarılı oldu, biri başarısız oldu? Miladî 7. asırdaki Arap toplumunda, din İslâm dini, Kur’an aynı Kur’an, Allah aynı Allah, dil aynı dil, zaman aynı zaman, toplum aynı toplum, Hz. Muhammed (s) de Hz. Ali de insanları aynı şeye davet ettiler; fakat biri muvaffak oldu diğeri olmadı, neden?
Sorduğum bu soruya bazıları, şöyle korkunç cevaplar vermişlerdir: “Ali, uzlaşmacı değildi, haksız olanlarla uzlaşma yoluna gitmezdi, baskıyı ve zulmü kabul etmezdi, katı idi…” İyi ama muvaffak olan Hz. Muhammed (s) de böyle davranmıyor muydu?
Doğrudur, Hz. Ali’nin başarısızlığında bu sebeplerin etkisi vardır; fakat bu sebepler konuyu tam olarak açıklamamaktadır. Bu sorunun cevabı, Peygamber (s) zamanında olmayan fakat Hz. Ali zamanında var olan bir sebepte aranmalıdır. Aşikârdır ki bu sebep, ırk, kabile, hanedan ve sınıf esasına dayanan ve dönemin mele’ ve mütrefîni Kureyş kabilesinin elindeki araç olan tağut perestlik ve şirk dinidir.
Şirk dini, Peygamber (s) döneminde açık ve netti. Ebû Süfyan, Ebû Cehil ve Ebû Leheb, putların kendilerine ait olduğunu, Kureyş ticaretinin devam etmesi için Kâ’be’yi korumaları gerektiğini, Kureyş hâkimiyetinin ve ticaretinin putlara dayalı olduğunu, dünyada ve Arap kabileleri arasındaki üstünlüklerinin, makamlarının ve haysiyetlerinin Kâ’be’ye ve putlara bağlı olduğunu açık bir şekilde söylüyorlardı. Onlar diyorlardı ki, bu putlar ve onlarla ilgili efsaneler, bize atalarımızdan miras kalmıştır, dolayısıyla onları hiçbir şeyle değiştiremeyiz, onları savunmak zorundayız. Onlar, bu görüşlerini açıkça söyledikleri için kendileri ile mücadele etmek ve onlara karşı muvaffak olmak kolaydı. İşte Peygamber’in (s) muvaffak olmasının sebebi budur.
Ben, tarihî ve sosyolojik esaslara göre konuşuyorum, gaybî sebepleri ne ben bilebilirim ne de başkası. Hz. Ali bütün bu şirk unsurlarıyla savaşıyordu, fakat bu unsurlar bir örtü altında gizliydi. Bu örtü, şirk muhafızlarının yüzündeki tevhid perdesiydi. Hz. Ali’nin kendilerine kılıç çektiği Kureyşliler, putların değil Ka’be’nin muhafızları idiler. Onlar mızraklarının ucuna muallakat-ı seb’ayı değil Kur’an’ı takıyorlardı. Böyleleri ile mücadele etmek daha zordur. Bu dönemde şirk ne yapmaktadır? Cihada gitmekte, İslâmî fetihler yapmakta, mihrabı vardır, görkemli camiler yapmakta, bu camilerde cemaatle namaz kılmakta, Kur’an okumakta, bütün âlimler ve kadılar kendisine tabidir ve Peygamber (s) dinin savunucusu ve yücelteni olarak görünmektedir. Oysa içi şirktir.
Dost görünüşlü bir düşman olan, takva ve tevhid elbisesi içindeki şirk ile mücadele etmek zordur; hem de o kadar zordur ki, Hz. Ali bile ona karşı mağlup olmuştur. Tarihteki bütün toplumsal olayların ve ıslahat hareketlerinin liderleri, milletlerine saldıran yabancı ve belirgin düşmanları kolaylıkla etkisiz hale getirebilmişlerdir. Bu liderler, büyük güçlerine rağmen yabancı düşmanları yok edebilmişlerdir. Ancak dünyanın en büyük ordularını mağlup eden bu kahramanlar, milleti perişan eden ve sıkıntıya düşüren ve sayısı oldukça az olan dâhilî düşmana yenilmişlerdir. Nitekim S. Radhakrishnan şöyle demiştir: “Kaba kuvvet ve hile, takva elbisesi giydiğinde, dünyanın en büyük gücü ve faciası meydana gelmiş demektir.”ALİ ŞERİATİ