muhammedemin
New member
- Katılım
- 5 Eki 2009
- Mesajlar
- 32
- Tepkime puanı
- 16
- Puanları
- 0
- Yaş
- 47
BİZLER KADER MAHKUMUMUYUZ
Cüneyd MAHAN
Kader, ilm-i ilahinin bir ünvanı olup, ilm-i ezeli ile her şeyi, olmuş ve olacak, yaş ve kuru ne varsa bilmek manasındadır.
İlim her şeyi bilmeyi ihata etmeyi iktiza eder ki, Alim-i mutlaka hasdır.
İlim, bir şeyi bilmenin yanında, herhangi bir yaptırımı yoktur.
Mesela; peygamber efendimiz (A.S) , istanbul’un fethedileceğini asırlar öncesinden bilmesine rağmen, fatih ünvanı ona verilmemiştir.
Bilmek ve yapmak ayrı kavramlardır.
Başka bir misal verirsek, bir senelik takvimi, bir sene öncesinden yapan zat, takvimde yazan ve bir sene sonra ki akşam vaktini belirttiğinde, o gün geldiğinde hava belirttiği saatte kararması elbette ve elbette o zatın bilip oraya yazdığı için olmamıştır.
Aynen bunun gibi, imanın ve islamiyetin çevirmiş olduğu sınırlarını kendi cüz-i ihtiyariyle zorlayarak çıkan ve bu firardan hasıl olan kötü neticeyi kadere bağlamak asla doğru bir inanış değildir.
Çünkü, o daireden ben kendi arzumla çıktım, Allah (cc) ise beni manzara-i a’ladan seyrediyor ve yapacağım günahı ve neticesinde çekeceğim cezayı biliyor. Peki ben bu cezayı Allah (cc) bildi ve gördü diyemi çektim, yoksa ben yaptığım içinmi Allah (cc) bildi.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta, bizler Müslüman olarak iman ve teslimiyetle mükellefiz. Bunun hududlarıda belli. Bu huduları biz kendimiz zorlayıp çıkıyor, kendimizi azaba müstehak ediyoruz.Sonrada suçu kabullenmeyip kadere iftira ediyoruz.
Bizler aslında, başımıza gelen sıkıntılardan dolayı kader mahkumu değil, cüz-iihtiyari mahkumuyuz.
Cenab-ı hak cümlemize iz’an versin, selamet ve istikamet versin inş.
Cüneyd MAHAN
Kader, ilm-i ilahinin bir ünvanı olup, ilm-i ezeli ile her şeyi, olmuş ve olacak, yaş ve kuru ne varsa bilmek manasındadır.
İlim her şeyi bilmeyi ihata etmeyi iktiza eder ki, Alim-i mutlaka hasdır.
İlim, bir şeyi bilmenin yanında, herhangi bir yaptırımı yoktur.
Mesela; peygamber efendimiz (A.S) , istanbul’un fethedileceğini asırlar öncesinden bilmesine rağmen, fatih ünvanı ona verilmemiştir.
Bilmek ve yapmak ayrı kavramlardır.
Başka bir misal verirsek, bir senelik takvimi, bir sene öncesinden yapan zat, takvimde yazan ve bir sene sonra ki akşam vaktini belirttiğinde, o gün geldiğinde hava belirttiği saatte kararması elbette ve elbette o zatın bilip oraya yazdığı için olmamıştır.
Aynen bunun gibi, imanın ve islamiyetin çevirmiş olduğu sınırlarını kendi cüz-i ihtiyariyle zorlayarak çıkan ve bu firardan hasıl olan kötü neticeyi kadere bağlamak asla doğru bir inanış değildir.
Çünkü, o daireden ben kendi arzumla çıktım, Allah (cc) ise beni manzara-i a’ladan seyrediyor ve yapacağım günahı ve neticesinde çekeceğim cezayı biliyor. Peki ben bu cezayı Allah (cc) bildi ve gördü diyemi çektim, yoksa ben yaptığım içinmi Allah (cc) bildi.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta, bizler Müslüman olarak iman ve teslimiyetle mükellefiz. Bunun hududlarıda belli. Bu huduları biz kendimiz zorlayıp çıkıyor, kendimizi azaba müstehak ediyoruz.Sonrada suçu kabullenmeyip kadere iftira ediyoruz.
Bizler aslında, başımıza gelen sıkıntılardan dolayı kader mahkumu değil, cüz-iihtiyari mahkumuyuz.
Cenab-ı hak cümlemize iz’an versin, selamet ve istikamet versin inş.