Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah Her Şeyi Yarattı, -Hâşâ- O'nu Kim Yarattı?" Deniliyor. Bu Husus Nasıl İzah Edil

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Allah Her Şeyi Yarattı, -Hâşâ- O'nu Kim Yarattı?" Deniliyor. Bu Husus Nasıl İzah Edil

Bu soru da çok sorulan sorulardan biridir.

Ben bu soruyu, Resûl-i Ekrem’in (sav) Peygamberliğinin bir alâmeti olarak görüyor ve verdiği gaybî ihbârın tahakkuku karşısında boynumu büküp “Eşhedü enne Muhammede’r-Resûlullah.” diyerek şehâdet ediyorum. Evet, Resûl-i Ekrem (sav) Allah’ın şerefli elçisidir. Kıyâmete kadar olup bitecek her şeyi, bir televizyon ekranından görüyor gibi seyretmiş ve söylediği her şeyi dosdoğru söylemiştir. Daha sonra meydana gelecek hâdiseler hakkında verdiği hükümler, söylediği şeyler o kadar isabetlidir ki; yeri geldiği zaman hepsi de aynı aynına doğru çıkmıştır. İşte, bu da onlardan bir tanesidir. Buyurur ki: (Sahabenin aklından böyle bir şey geçmez) “Bir gün gelecek ayağını ayağının üstüne atarak -gurur, kibir, enâniyet içinde ve her meseleyi halletmiş gibi- bunu Allah yarattı, şunu Allah yarattı, Allah’ı kimi yarattı?” diyecekler. (1) Ben, bu soru tevcîh edildiği zaman kendi kendime düşündüm ve “Eşhedü enne Muhammede’r-Resûlullah.” dedim. Nasıl da görmüşsün ve nasıl da doğru söylüyorsun!... Şu, nefisleri ve enâniyetleri firavunlaşan, sebeplere ulûhiyet isnat eden ve her şeyi sebepler içinde izaha kalkışan insanların idraksizliğini, düşünce sefaletini bundan daha güzel ifade mümkün olamazdı...

Asıl meseleye gelince, bu da, inkârcıların ortaya attıkları sorulardan biridir. Çok defa, körpe dimağlar, bu türlü soruların altında kalır ve ezilirler. Evet onlar, nâmütenâhîliği anlayamaz; sebeplerin zincirleme uzayıp gitmesini ve böyle bir aldatmacanın bir şey ifade edip etmemesini kat’iyen değerlendiremezler.

Bundan ötürü tereddüde düşer de, zanneder ki; Allah da bir sebeptir; tıpkı herhangi bir sebep gibi... Ve Allah’ı, meydana getiren bir sebep vardır ki, Allah, ona göre müsebbeptir (sonuçtur). Bu, bir yanlış kanaatin neticesidir. Ve temelinde de Yaratanın bilinmemesi vardır. Allah, Müsebbibü’l-Esbâb’tır ve varlığının evveli yoktur.

Bugüne kadar kelâmcılar, sebeplerin, böyle zincirleme devam edip gidemeyeceğini belli usûllerle ortaya koyarak “Müsebbibü’l-Esbâb’’ olan Allah’ın varlığını isbâta çalışmışlardır. Onların, bu husustaki düşüncelerinin hulâsasını, bir iki misalle anlatmakta fayda mülâhaza ediyoruz. Kelâmcılar derler ki: Sebeplerin zincirleme (teselsül) devam edip gideceğini düşünmek, o sebeplerin mahiyetini bilmemenin ve Yaratıcı’dan gaflet etmenin ifadesidir. Evet, eşyanın sonsuzdan beri süregelen bir kısım sebepler zincirinden ibaret olduğuna ihtimal vermek doğru değildir. Böyle bir şeyi mümkün görüp ihtimal vermek sırf bir aldanmışlıktır. Meselâ, yeryüzünün yeşermesi, hava, su ve güneşe bağlı olsun; hava, su güneş de bir kısım madde parçacıklarına; oksijen, hidrojen, karbon, azot... vs. gibi.. bu madde parçaları da daha küçüklere ve onlar da kendilerinden küçüklere... Bunun böyle uzayıp gitmesine ihtimal vermek ve eşyanın bu yolla izah edileceğine inanmak bir aldanma ve mugalâtadır. Hele, bir yerde, bunun karşısına anti-madde, anti-atomla çıkılıyor ve metafizik fiziğe galebe çalıyorsa... Ve hele, ilk ve son bütün sebepler fevkalâde âhenk içinde birer kanun, birer memur gibi hareket ediyorlarsa!..

Evet, “Şu şundan, şu şundan, şu da şundan...” demek, herhangi bir meseleyi halletmesi şöyle dursun, bilâkis, her şeyi içinden çıkılmaz hâle getirmektedir. Zira, böyle bir meseleyi mümkün görmek, tıpkı “Yumurta tavuktan, tavuk yumurtadan...” düşüncesinin ilelebet sürüp gideceğine ihtimal verme gibi bir safsataya benzer ki; bunlardan tavuk veya yumurtayı, Kudreti Sonsuz, Ezelî bir Zât’a vereceğimiz âna kadar, iddialar hep mesnetsiz sayılır. Aksine, bunlar varlığı kendinden olan Yüce Yaratıcı’ya isnat edilince mesele birden aydınlığa kavuşur. Ondan sonra, tek bir hücre olarak yumurtanın yaratılmış olması veya kendi neslini devam ettirmek için tavuğun yaratılmış bulunması ve yumurtanın ondan çıkması arasında fark yoktur.

Bunu böyle kabul etmeyip de “O ondan, o da ondan…” demekle hiçbir şeye aydınlık getirilemeyeceği gibi, cevaplandırılan her soruyla beraber birkaç tane de istifham ortaya çıkacaktır. Meselâ, yağmur, buluta bağlı; bulut, zâit-nâkıs (artı-eksi) habbeciklere, onlar buharlaşma hâdisesine, o da suların mevcûdiyetine ve nihayet o da suyu meydana getiren unsurlara... Böylece sebepler zinciri, belki birkaç adım daha ilerleyerek devam eder durur; ama durduğu yerde yine “Şöyle de olabilir, böyle de” diyerek insan kendini faraziyelerin kucağında hisseder ve onlarla tatmin olmaya çalışır. Bu ise, fevkalâde bir nizam; bir âhenk ve birbiriyle münasebet içinde, bir hikmet eliyle meydana geldiği sezilen bütün eşyayı çocuk hezeyanlarıyla izah etmeye yeltenmekten başka, bir de ilimlerin ufkunu ve hedefini karartmak demektir. Oysaki, her netice için mutlaka mâkul bir sebebe ihtiyaç vardır. Gayr-i mâkul ve gayr-i mantıkî sebeplerin uzayıp gitmesi, uzayıp gitmenin kerâmeti olarak mâkul hâle geleceğini düşünmek, imkânsızı mümkün görmek gibi bir hezeyandır.

Şimdi bir misalle bu hususu aydınlatmaya çalışalım. Meselâ: Ben, arka ayakları olmayan bir sandalye üzerinde oturuyorum. Sandalye, düşmemesi için, kendisi gibi bir diğer sandalyeye dayandırılmış, o da bir başkasına... İlâ nihâye devam edip gidiyor. Bu hâl, zaman ve mekânlara sığmayan rakamlarla sürüp gitse de, arka ayakları olan ve yere tam oturan bir mesnede dayandırılmadıktan sonra, işi zincirleme uzatıp durmak, sandalyeye arka ayak olamayacaktır.

Bir başka numune, meselâ: Önümüzde bir sıfır olduğunu düşünelim. Bu sıfır, solundaki bir rakamla omuz omuza gelmedikten sonra, mücerret sıfırların çoğaltılması kat’iyen ona bir değer kazandırmayacaktır. Trilyon defa trilyon sıfırlar peşi peşine sıralansa dahi, kıymet yine sıfır olacaktır. Ne vakit soluna bir rakam konulacak, işte o zaman sıfır da solundaki rakama göre bir kıymet alacaktır. Bu, şunu ifade etmektedir: Bir şeyin müstakillen varlığı yok ve kendi kendine kâim değilse, kendisi gibi muhtaçların ona varlık bahşetmelerine ve esas olmalarına imkân yoktur. Hep aynı şeye muhtaç ve aynı hususta âciz olanların bir araya gelmesi, ihtiyacı çoğaltma ve aczi arttırmadan başka bir işe yaramaz. Kaldı ki –muhâl farz- sebeplerin müdahalesi kabul edilse bile, fiziğin sarsılmaz kanunlarından “tenâsüb-ü illiyet” prensibine göre, sebeple netice arasında mâkul bir münasebetin bulunması şarttır. Buna göre, meselâ; yer kürenin hayata müsait hâle gelmesinden, insanın düşünür bir varlık olmasına kadar, her şeye bir sebep bulmak, hem de mâkul ve o neticeyi hâsıl etmeye gücü yetebilecek bir sebep bulmak lâzım gelir.

Oysaki, küre-i arzın hâlihazırdaki durumundan; yani, hızı, Güneş’e olan mesafesi, atmosfer tabakası, periyodiği, hikmetli meyli; atmosferi teşkil eden gazların ihtiva ettiği maslahatlar.. gibi hususlardan tutun da, onun toprak ve nebat örtüsüne; denizlere ve onlarda cereyan eden esrarlı kanunlara, rüzgârlar ve onların yüklendikleri vazifelere kadar binlerce, yüz binlerce hâdise, öyle bir âhenk içinde cereyan etmektedir ki; bütün bunları kör-sağır sebeplere ve serseri tesadüflere havale etmek, aklın kendi kendini nakzetmesi ve çürütmesi demektir.

Vâkıa, bu hususta, kelâmcıların “devir ve teselsül” yoluyla bütün sebepleri kesip biçtikten sonra, işi müsebbibü’l-esbâp olan Allah’a ulaştırıp sonra da her şeye “mümkinü’l-vücûd” demelerine karşılık, bütün sebeplerin, bütün illetlerin gidip O’na dayandığı zâta “Vâcibü’l-Vücûd” diyerek tevhide menfezler açmışlar ise de, onların elde ettikleri neticeyi daha selâmetli bir yolda elde etmek de mümkündür. Evet, Yüce Yaratıcı’nın her eserinde kendine ait mühürlerin, sikkelerin bulunması, O’nun varlığına bir değil, binlerce delillerdir. İlimlerin, kâinatın sırlarına ışık tutmaya başladığı günümüzde, her fen kendine has diliyle O’nun varlığını ilân etmekte ve O’nu haykırmaktadır.

Bu mevzuda pek çok kimsenin yazdığı çok kıymetli eserlere iktifâ ederek sadede dönüyorum.

Evet, her şey sonradan var olmuştur. Var edense Allah’tır. Allah, Allah olduğu için, yaratılmamıştır. Yaratılan her şey mahlûk ve muhtaçtır. O ise, varlığı kendinden ve kimseye muhtaç olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlak’tır. Her şey gidip O’na dayanmakta; bütün karanlıklar, izah edilemeyecek gibi görünen şeyler, O’nunla aydınlığa kavuşmaktadır. Var eden O, varlığı sürdüren O, çeken O, iten O ve bir hedefe götüren de O’dur. Artık, O’ndan öte bir şey yoktur ki, O’na da bir sebep aransın!..

Bunu da yine bir-iki basit misalle izah etmeye çalışalım: Meselâ, vücudumu ayaklarım taşıyor, ayaklarımı da zemin. Artık böyle mâkul bir taşıyıcı bulduktan sonra bunun ötesinde yeni sebepler aramaya hiç de gerek yoktur. Hem meselâ: Diyelim ki, trenin en arkadaki vagonunu onun önündeki hareket ettiriyor; onu da bir diğeri; onu da bir başkası; nihayet gelip lokomotife dayanınca; o, kendine has gücü, kuvveti, yapısı ve işleyişiyle “Kendi kendine hareket ediyor.” deriz. Verilen bu misaller, Allah’ın yarattığı eşyadan ve aldanmış akılların yeni yeni sebeplerle lokomotif değiştirmeleri mümkün olacak cinsten misallerdir. Ne var ki, durmadan lokomotif değiştirseler bile, tıkanıp kaldıkları noktaya “İşte sebeplerin bitişi.” deyip suratlarına çarpacağız.

Burada zihinleri bulandıran diğer bir mesele de, sınırlı düşünen insanoğlunun, ezel mefhumunu kavrayamayarak, maddeyi ezelî görmesi, daha sonra da, rakamlarla izah edilmeyecek bir geçmiş içinde, hiç olmayacak bazı şeylere olabilir ihtimalini vermesidir.

Bir kere ezel gelmiş zamanın sonu değil, o bir zamansızlıktır. Zamanlar, kentrilyon defa “kentrilyon” seneleriyle, ezel karşısında bir âşire bile olamazlar. Oysaki, sebeplerin teselsülünde bir esas olan maddenin bir başlangıcının bulunması bugün hemen herkes tarafından bilinip kabul edilen bir mevzudur. Elektronların hareketi, çekirdek fiziğindeki sır, devamlı radyasyon neşreden Güneş’teki esrarlı işleyiş ve termodinamik kanununun kâinat çapındaki geçerliliği, her şeyin bir sonu olacağına dair yıldızlar cesâmetinde ve güneşler parlaklığında bin bir mesajdır. Sonu olan her şeyin bir başlangıcının bulunması ise, üzerinde münakaşa yapılmayacak kadar açık ve bedihîdir.

Binâenaleyh her şey, başlangıçta varlığa mazhariyetiyle, Yaradan’dan bahsettiği gibi, sönüp gitmesiyle de O’nun evvel ve âhiri olmadığına delâlet etmektedir. Zira, başlangıcı olanın bir gün sonunun geleceği tabiî olduğu gibi, evveli olmayanın, âhiri olmayacağı da zarurîdir. Onun içindir ki bizler madde ve maddeden meydana gelen her şeye, bugün var olsa dahi, yarın yok olacağı nazarıyla bakmaktayız. Ancak, kâinatların tedricî olarak eriyip gitmesi, maddenin yavaş yavaş tükenmesi, çoklarını aldatabilecek mahiyette ve oldukça âhestedir. Ne var ki, yavaş da olsa, uzun bir geçmişten bu yana gelişip genişleyen dünyalar, bir gün büzüle-çekile mutlaka silinip gideceklerdir. Evet madde bugün var ise de, bir kısım pozitif neticelerin ışığı altında, başkalaşmaya doğru gittiğinden kimsenin kuşkusu yoktur. Şimdi bunu size, yine bir tren misaliyle anlatmaya çalışalım:

Farz ediniz ki, İzmir’den kalkan bir tren, “50-55” km ötede bulunan Turgutlu istikametine hareket etti. Hareket esnasında trenin hızı saatte “55” kilometredir. Buna göre, trenimiz bu mesafeyi ancak bir saatte alabilecektir. Bu hızla yarım saat kadar yürüyen tren, yolun geriye kalan kısmında hızını tam yarıya düşürür. Buna göre, yolun henüz kat edilmedik 27.5 kilometrelik mesafesi kalmıştır ki, hızını yarıya düşüren tren bu 27.5 kilometrenin ancak yarısını, yarım saatte alabilecektir. Bu tempoyla hareket eden tren yarım saat gittikten sonra yine hızını yarıya indirdiğini düşünelim; geriye kalan kısmın yarısını da yarım saatte kat edebilecektir. Böylece her yarım saatte bir hızını yarıya düşüren tren, âdeta hiçbir zaman Turgutlu’ya ulaşamayacaktır: ‘Aslında mesafeler bitecek ve varılması gerekli olan yere mutlaka varılacaktır. Ancak, bu tempo ile hareket edildiği sürece, insan hiçbir zaman oraya varamayacağını zannedecektir.

Bunun gibi, madde de bir çözülme ve inhilâle doğru gitmektedir. Bu birkaç milyon sene sonra dahi olsa mutlaka tahakkuk edecektir. Ve, Varlığı Kendinden olanın dışında her şey fenâ ve zevâl bulup gidecek, sadece O kalacaktır.

Netice, Allah bizzat var ve her şeyin yaratıcısıdır. O’na yaratılmışlık isnadı, Yaratıcı’yı yaratılandan ayıramama gibi bir düşünce sefaletidir. Bu türlü ürpertici bir tasavvuru ortaya atan zavallı münkirler, akıllı görüneyim derken, akılla nasıl bir tenakuza düştüklerinin farkında bile değillerdir. Evet bugün artık, birinin kalkıp maddeye, ezeliyet kesip biçmesi ve Zât-ı Ulûhiyeti inkâr etmesi oldukça garip ve garip olduğu kadar da bağnazca bir iddiadır.

Ne var ki, eşya ve hâdiselere gerektiği gibi nüfûz edemeyen bir kısım materyalistler, maddenin ense köküne inen çözülüp dağılmayı, atomun karşısına dikilen tükenişi, mânâ ve neticeleriyle sezip idrak edecekleri güne kadar düşüncelerinde hakikatsiz, beyanlarında yalancı olmalarına rağmen, bir kısım safderûn kimseleri aldatmaya devam edeceklerdir.

İşin doğrusunu, ilmi bütün eşyayı ihâta eden Zât-ı Ulûhiyet bilir.



--------------------------------------------------------------------------------


Âşire: Saniyenin onda biri
Fena: Yokluk, yok olma
Ganiyy-i Ale’l-Itlak: Kayıtsız, sınırsız zenginlik sahibi Allah (cc)
Gayr-i mâkul: Akla uygun olmayan, saçma
Gayr-i mantıkî: Mantıksız
Habbe: Tohum, tane
Hezeyan: Saçmalama
Muhal farz: Olabileceğini kabul ederek, varsayarak
Nakzetmek: Hükmü bozmak, yok saymak
Müsebbibü’l-Esbab: Sebepleri birbirine bağlı icad eden, yaratan Allah (cc)
Nâmütenâhi: Nihayetsiz, sonsuz
Tedrici: Yavaş yavaş, azar azar
Tenâsüb-ü illiyet: Sebep sonuç uygunluğu
Termodinamik: Isı enerjisi ile kinetik enerji arasındaki olayları inceleyen fizik kolu
Teselsül: Art arda gelme, birbirini takip etme, zincirleme
Zeval: Zail olma, sona erme
 

alikaya

New member
Katılım
25 Ocak 2007
Mesajlar
73
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Bu konuda İmam-ı Azam’ın bir tartışmasını da yazayım

“Bağdat’ta, Rum diyarından birdehrî gelip insanların inançlarını sarsmak için ilim adamları ile münazaralaragirişiyormuş. Bütün Bağdat âlimleri bu dehrî karşısında aciz kalıp, sorularına cevapveremediler. Yalnız görüşmediği âlim İmam Hammad kalmıştı. İmam Hammad ise, “Ben
de gidip münazarada cevap veremeyip aciz kalırsam cahillerin İslâm’a olan inancı sarsılır”
korkusuyla, münazara etmekten çekiniyordu. İmam-ı-Hammad, bu düşünce ile muzdarip
halde uykuya dalmış, gece rüyasında görmüş ki, bir hınzır gelmiş bir ağacın dallarını ve
gövdesini yemiş, sadece kökleri kalmış. Bu esnada o civarda bir arslan yavrusu çıkmış. O
hınzır yavrusunu parçalayıp öldürmüş. İmam-ı Hammad, bir korku içinde uykudan
uyanmış, kederli bir şekilde düşünmeye başlamış. İmam-ı Azam hazretleri o zaman onüç
yaşında bulunuyordu. Hocası Hammad’ı kederli halde görünce sebebini sordu. İmam
Hammad, ona rüyasını anlattı. Bunun üzerine İmam-ı Azam rüyasını şöyle tevil etti. O
gördüğünüz ağaç ilimdir. Dalları diğer âlimlerdir. Kökü zat-ı âlinizdir. Arslan yavrusu ise
benim. İnşaallah o domuzu ben öldüreceğim, dedikten sonra hocası Hammad ile beraber
camiye gittiler. O sırada dehrî gelip minbere çıktı ve münazaraya başlayarak, karşısına
çıkacak birini istedi. Bunun üzerine Ebu Hanife karşısına dikildi. Dehrî yaşının
küçüklüğüne bakarak onu küçümsedi. îmam-ı Âzam:
“Ne sormak istiyorsan sor” dedi. Bunun üzerine Dehrî İmam’a şöyle sordu:

— Başlangıcı ve sonu olmayan bir varlığın bulunması mümkün müdür? dedi. îmam-ı
Âzam, tereddütsüz cevabında:
— Sen sayı bilir misin? dedi. Dehrî de:
— Evet bilirim, dedi. İmam Azam:
— Beş rakamını hangi rakam yarattı?
— Dört.
— Dört rakamını?
— Üç.
— Üç rakamını?
— İki.
— İki rakamını?
— Bir.
— Bir rakamını?
— Niçin sustun?.. Söylesene, bir rakamını hangi rakam yarattı?.
— Bir rakamı evvelidir, ondan önce rakam yoktur.
— Peki bir nasıl oluştu?
— Ne bileyim? Bir, birdir işte. Kendi kendince bir.
—• Basit bir rakamın kendi kendine birliğini kabul ediyorsun da, Allah’tan Önce bir varlık
olmadığını ve varlıkların evvelinin Allah olduğunu niçin kabullenmiyorsun?.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Tek kulp uyduramadıkları büyük patlama yani yaratılıştır. Birde evrenin genişlemesine rağmen niye karanlığa doğru gitmeyip daha fazla aydınlanmasıdır.
Bing Bang' ı oluşturan sebebi halen bulamadılar. GÖRÜNMEYEN EZELİ VE EBEDİ YARADANI inkar ediyorlar.

Boşlukta patlamanın olması için bir etki olmuşda ondan patlamış. :confused:
Ne çelişki ALLAH' ım. Peki BU ETKİYİ YAPAN NEREDE?
Yani teorik olarak boşlukta birbirini örten parçacıklar varmış ve bunlar bir etki ile birbirinden ayrılmışlar veee BÜYÜK PATLAMA OLMUŞ.
Yani bu işin yapılması için bir İRADE gerekli değil mi?
Bu iş için bir KUDRET gerekli değil mi?
Bu işi yapanın DİLEDİĞİNİ YAPAN olması gerekli değil mi?
Bu Kainatda muazzam düzene baktığımızda,
Büyük patlama ile oluşan parçacıklar yeniden birlşerek birbirlerini yoketmemişler ve bunun tersine yeni yapılar oluşturarak bir sisteme doğru gitmiş ve gitmekteler. Şimdii
Neden KAİNAT GENİŞLİYOR?
İçe çöküş tezleri--- UYMUYORRR

:D

Bilim adamlarının bulgularına göre her yıl bir ton maddeden mikro gram seviyelerinde madde yokoluyormuş.
NEDEN HEPSİ YOKOLMUYOR?
NEDEN KAİNATIN IŞIĞI ARTIYOR, AZALMIYOR?
:D
Daha önce bu ikisini bir arada hiç düşünmemiştim.
HER İŞİ BİR DÜZEN ÜZERE OLAN RABBİM SANA KURBAN OLAYIM.

Bu patlamada Einstein' in madde= enerji öngörmesini ele alırsak madde' yi oluşturan bir enerji olması gerekli. Bu enerjiyi idare edebilecek bir KUDRETE VE İRADEYE gerek var.
Dalga mekaniğinde etki ile dalgalanma meydana gelmektedir.
> BU DALGALANMANIN OLMASINI SAĞLAYARAK BÜYÜK PATLAMANIN BİR DÜZEN DAHİLİNDE OLASINI SAĞLAYAN NEDİR?
> GEREKLİ SICAKLIK, NE EKSİK NE FAZLA.
> PARÇACIKLARIN OLUŞUMU İÇİN BELİRLİ ZAMAN DİLİMLERİ.
> OLUŞAN PARÇACIKLARIN BİR DÜZENE GİRMESİ İÇİN BELLİ SICAKLIK VE SÜRE.

Bu kardeşinizin kusuruna bakmayın. Acizane bildiklerimi yazdım. Bilgisi olan arkadaşlar daha düzenli yazsın. ;)
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
bu husus şöyle izah edilir eğer Allah teala haşa mahluk olsa onu yaratanı kim yarattı sorusu akla gelir ki bu böylece uzar gider demek ki yaratılmamış ve herşeyi yaratmış bir halık lazım ki akıl sonuca ersin kalp tatmin olsun.bu tür sorular Allah tealanın sıfatlarınada vurulabilir,mesela Allah göremiyeceği bir şey yaratabilir mi?kaldıramayacağı bir kaya yarata bilir mi?işitemeyeceği bir ses yaratabilir mi?halbuki işte Allah'ı halık olarak kabul etmiş bir insan tatmin olmuş kime yöneliceğini bulmuş,kulluk makamına ermiş ve tüm şu kuruntulardan kalp ve kafasını izale etmiş,istikamete girmiştir.

selametle...
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
Allah razı olsun bu bilgileri bizimle paylaştığınız için
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Allah'ın kim yarattı sorusu sorulmuş ve ihlas suresi ile gereken cevap verilmiştir...
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Allah'ın kim yarattı sorusu sorulmuş ve ihlas suresi ile gereken cevap verilmiştir...
İHLAS SURESİ MEAL'İ
1 - De ki; O Allah bir tektir.
2 - Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir
3 - Doğurmadı ve doğurulmadı
4 - O 'na bir denk de olmadı.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
((¯`»._.« ÂllÂh »._.«´¯))

ALLAH;

Soruların bir kısmı;
1-Allah; bu kainatı yarattı diyorsun;o halde;Allah”ı kim yarattı?
2-Allah;kaderimi yazarken, nasıl yazayım diye,bana sordu mu?
3-Allah”ı;hiç gidip de gören veya görüp de gelen birisi var mı?
4-Allah”ın benim namazıma ne ihtiyacı var?”
5-Allah;niçin dünyadaki haksızlıklara,zulümlere Mani olmuyor?
6-Allah;mehdiyi nezaman yollayacak?Deccal kimdir?
7-Allah;Kıyameti ne zaman ve nasıl koparacak?
8-Allah; ölümsüzlük iksirinin formülünü, bize de verebilir mi?

Cevablar:

Birzaman gayet zengin bir ressam,sadece takdir edilmek amacıyla bir resim sergisi açmış.Fakat sahnenin gerisinde durmuş, kendisini konuklara göstermemiş.Konuklara hertürlü ikramı yapmış.Sergiyi gezen misafirler,harika resimlere bakmışlar,ne kadar güzel resimler diyerek aralarında konuşurlarken, birisi, ressamı göremediği için; “acaba bu harika resimleri kim yapmıştır?” diye bir soru ortaya atmış.

Bir kısım insanlar;bu resimler “kendi kendine” olmuştur demişler.

Bir kısım insanlar; resimleri “tabiiyyat kanunlarının” yaptığını iddia etmişler.

Bir kısım insanlar ise; resmi meydana getiren,” boya,fırça,tahta;kafa kafaya verip bu resimleri meydana getirmiştir”demişler.

Bir kısım insanlar ise;harika resimleri ve ikramları; “ancak akıllı,mahir,zengin bir ressam tarafından” yapılabileceğini, söyleyip; kendilerine ikramda bulunan,O ressamı içeriden,alkışlar ile çağırıp, kendisiyle tanışmış ve teşekkür etmişler.

İşte biz,bu kainatın ressamına; O,Müsavvir”e;Allah diyoruz.

Ressamdan farkı, gerçek ve canlı resimler yaratmasıdır.

Resim,ressamın bir parçası olmadığı gibi; ressam da, resmin bir parçası değildir.Yani mahlukat, Allah”ın bir parçası değil, eseridir. Resim ile ressam arasında da fırça vardır.

Yani vahdet-ül vücudu doğru anlamak gerektir.Gökyüzündeki bulutlara dikkatli baktığınız zaman, fırçanın nasıl ustaca kullanıldığını ve tabloyu biranda nasıl değiştirdiğini hayret ile izleyebilirsiniz.Gözünüzü açınız ve aklınızı çalıştırınız.Allah”ın tasarrufunu ve kudret fırçasını ibret ile gözleyiniz.

Bir esere bakıldığı zaman; eser sahibi unutulmamalı.Yani;Ne güzel bir ayna diyerek, dikkatli ve kem bakıp nazar ile aynanın kendisini ve aynanın ustasının kalbini kırmamalı. “Maşaallah, bu aynanın ustası gerçekten harika ve mahir birisi” diyerek, sanatkarınıda sena ve takdir etmeli inkar etmemeli.

Soru:Allah”ı kim yaratmıştır?

Cevap: Allah”ı kimse yaratmamıştır ve yaratamaz da.

Çünkü;Yaratılan bir şey; zaten,Allah olamaz.Bir şeyin Allah olabilmesi için;Rahman, Rahim,Ferd,Hayy, Kayyum,Adl,Kuddüs vs.en az binbir tane ismi ve vasfı olmalıdır. Yani;hayırları celb eden,şerleri def eden, tek,bizatihi kendinden canlı, bir başkasına dayanmayan,başkasına muhtaç olmayan, başkası tarafından da yaratılmayan,Adaletli ve her şeyden mukaddes,kusursuz,hiçbirşeye benzemeyen,rakibi olmayan, vs. yüce bir varlık olmalıdır ki; O”na;Allah diyebilelim.

Kayyumiyet sırrı;yani bir şey nasıl olurda başka bir şey tarafından yaratılmamıştır ve başka bir şeye dayanmadan varlığını sürdürebilir?Bu soru farzedelim,bizim için kapalı bir kapı olsun.

Diyelim ki, bir saraya girmek için yüz kapı var,ama bir kapı kapalı ve sarayın sahibi ancak o kapıyı açabilir ve anahtarda sadece ondadır. Dışarıdan saraya girmeye çalışan biri,açık doksandokuz kapının herhangi birinden içeri girebilir.Ama inat edip, kapalı kapının önünde durmak, açık kapılardan saraya girmemek ve kapıyı açamadığı için, bu saraya girilemez demek, saray sahibini inkar etmek, akıl karı değildir.

Bu sefer biz ;o dessas şeytana; aksi ile kanıt yöntemi ile;şu soruyu soralım.

Soru:peki ,Allah yoksa,bu kainatı kim yaratmıştır? Yani yukarıdaki harika resimleri kim yapmıştır?

Cevap:Ey şeytan susuyorsun.Kibrinden,enaniyetinden,inadından ve kandırdığın dostlarına mahcup olmamak için, Allah”tır diyemiyorsun!

Kurnaz olduğun için;kendi kendine,tesadüfen olmuştur, tabiiyyat kanunları yapmıştır veya bu akılsız ve şuursuz,aciz maddeler; bu harika resimleri meydana getirmişlerdir de diyemiyorsun!

Çünkü; böyle desen;saf ,tertemiz ve günahsız çocukların bile sana güleceklerini ve ”çocuk mu kandırıyorsun! sen git de akıllıyım diye geçinen akılsızları kandır” diyeceklerini çok iyi biliyorsun!

İlmin kapısı Hz.Ali şöyle der,”farzedelim; inanmayan inat edenlerin dediği gibi; Allah,peygamberler,kitaplar,melekler,ahiret,kader yok”; Ne inanana bir şey olur,nede inanmamakta inat edene.

Ama, ya varsa; ”inanana yine bir şey olmaz, ama inanmamakta inat eden; işini şansa bırakmış olur ki buda akıl karı değildir.”
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Bu sefer biz ;o dessas şeytana; aksi ile kanıt yöntemi ile;şu soruyu soralım.

Soru:peki ,Allah yoksa,bu kainatı kim yaratmıştır? Yani yukarıdaki harika resimleri kim yapmıştır?

Cevap:Ey şeytan susuyorsun.Kibrinden,enaniyetinden,inadından ve kandırdığın dostlarına mahcup olmamak için, Allah”tır diyemiyorsun!

Kurnaz olduğun için;kendi kendine,tesadüfen olmuştur, tabiiyyat kanunları yapmıştır veya bu akılsız ve şuursuz,aciz maddeler; bu harika resimleri meydana getirmişlerdir de diyemiyorsun!

Çünkü; böyle desen;saf ,tertemiz ve günahsız çocukların bile sana güleceklerini ve ”çocuk mu kandırıyorsun! sen git de akıllıyım diye geçinen akılsızları kandır” diyeceklerini çok iyi biliyorsun!

İlmin kapısı Hz.Ali şöyle der,”farzedelim; inanmayan inat edenlerin dediği gibi; Allah,peygamberler,kitaplar,melekler,ahiret,kader yok”; Ne inanana bir şey olur,nede inanmamakta inat edene.

Ama, ya varsa; ”inanana yine bir şey olmaz, ama inanmamakta inat eden; işini şansa bırakmış olur ki buda akıl karı değildir.”

Soru:Allah”ın bir sureti varmıdır?

Cevap:Allah”ın bizim anladığımız tasavvur ettiğimiz bir şekilde, bir sureti yoktur.Çünkü;Suret ve şekil sınırlı şeyler için söz konusu olabilir.Yani başlangıcı ve sonu olan şeylerin sureti ve şekli olur.Allah ise Evvel ve Ahir”dir,Ezeli ve Ebedi”dir, yani başlangıcı ve sonu yoktur.

Mesela;belirli iki nokta arasına çizilen bir çizgiden, bir doğru oluşur.Üç doğrunun başlangıç ve bitim noktalarının, açı yaparak birleşmesinden de üçgen oluşur.

Eğer üçgenin kenarını meydana getiren doğruların başlangıç ve bitim noktaları yok ise yani sınırsız ise;baştan bir doğruyu çizemezsiniz.Dolayısıyla da üçgeni çizemezsiniz.Çizemediğiniz içinde o şeye şekil ve suret veremezsiniz.

Soru:Madem,herşey bir kader defterinde yazılı ve herşey ona göre oluyor;o halde insanlar niçin cehenneme gidiyor? Allah;kaderimi yazarken,banamı danıştı?Ey Hakim;ben kader kurbanıyım,beni niçin cezalandırıp, hapse yolluyorsun?

Cevap:Evet herşey bir kader defterinde yazılı ve herşey ona göre oluyor;ama,kader defterinde yazılı olduğu için o şey olmuyor.

Mesela; Bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa hem görüş alanı genişler hemde geleceği görebilir.Bir meteoroloji uzmanı,uydudan gelen fotoğraflara bakarak geleceği görebilir.

Meteoroloji uzmanı, uydudan gelen fotoğraflara ve bilgilere bakarak, görüyor ki,Türkiye”nin batısından yağmur bulutları geliyor. Bulutların hızını ve yönünü hesaplıyarak,hemen defterine şunları yazıyor ”yarın Türkiye bulutlu ve yağışlı olacak”.

Bulutların gelmesine daha bir gün var.Bir gün sonra, Türkiye bulutlu ve yağışlı olsa;

Soru: Acaba meteoroloji uzmanı bir gün önceden defterine,bu olayı yazdığı içinmi olaylar oluyor?

Yoksa uzman olayları uydudan önceden gördüdemi yazdı?

Cevap;Uzman olayları uydudan önceden gördüde yazdı.

Yani;meteoroloji uzmanı; defterine yazdığı için olaylar olmamakta;fakat olayın öyle olacağını önceden uydudan,görüp, yazmıştır.

Mesela;Akıllı başında bir adam, bir taksiye binse;taksiciye;”beni çabuk, şu dar, tali ve patika yolundan; şu diyara götür dese.

Taksici ise;nazik bir biçimde ona;“daha güvenli,doğru ve tehlikesiz, ana bir yoldan,seni daha rahat ve çabuk götürebilirim;hem dediğin yol tehlikeli,dar ve virajlıdır, o yolda başımıza bir kaza gelebilir”diye cevap verse.

Ve fakat O adam; taksiciyi zorlasa; ve o tali, virajlı yolda,bir kaza olsa.

Soru:O adam;taksiciye; ”bak senin yüzünden başıma bu kaza geldi” diyebilir mi?

Cevap: Diyemez:Çünkü;kendisi tehlikeli yolu istemiştir.Ne zorla arabaya bindirilmiş, nede istemediği bir yoldan götürülmüştür.Hem taksiciyi, kendisi zorlamıştır.Hem taksici,gerekli uyarıyıda yapmıştır.Taksici işi gereği;görevini yerine getirmiştir.

Suç; götüren taksici de değil,tehlikeli yoldan ısrar ile gitmek isteyen; o adamdadır.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Ey inatçı,laftan anlamaz, kendini akıllı zanneden,akılsız adam; arabanın istihap haddini aşma,haddinden fazla yük yükleme; hem freni hemde kafanı patlatır;önce hastanede sonrada hapishanede gözünü açarsın. Hem kendine, hem başkasına, hemde milli servete zarar verirsin.

Hem;küçükler akıl baliğ olunca;yani farık ve mümeyyiz olunca,yani iyiyi kötüden fark etmeye başladıklarında; sorumlulukları başlar, amel defterleri açılır. Aklı olmayan deli ve mecnunlardan hesap sorulmaz. Zorla, cebren imzalatılan senet; hukuken de geçerli değildir.

Güç ve kuvvet yalnız Allah”tandır.Bunu; felçli hastalar veya eli ayağı uyuşan veya ayağına kramp giren veya rüyada üzerine karabasan çöken kişiler daha iyi bilir.

Götüren Allah”tır, fakat tehlikeli yolda gitmek isteyen,insan suçludur.

Ey Aziz insan; gidiyormusun?yoksa;götürülüyormusun? dikkat et.

Suç;kundaktaki masum çocuğa;tetiği çekip, vicdansızca öldüren, katilin; kendi hür iradesi ile ve bu fiili bilerek ve istiyerek, kasten işlemesi ve Allah”ın “kasten haksız yere bir cana kıymayınız” emrine karşı gelmesi ve ceza kanunundaki mukabil maddeyi ihlal etmesidir.

Dolayısıyla böyle bir katilin,Hakime; “ben kader kurbanıyım” diyerek kendini savunması ve affını beklemesi yersizdir.

Soru:Ben;zengin,güçlü ve akıllı birisi olarak; zaten devemi sağlam kazığa bağlıyorum!Allah”a,niye Dua edeyim?Dua nedir?

Cevap:Dua manevi bir kalkan ve iki ucu keskin bir kılıçtır.Bu kılıcı doğru ve dikkatli ve başkalarına ve kendinize, haksız yere zarar vermeden ve mahlukatın hayrına kullanmak gerektir.

Evvela; bir çifçi, ürün almak için; toprağını nadasa koyacak,toprağını sürecek,tohumu dikecek,sulayacak.vb.cüz-i iradesini kullanarak,fiili dua edecek.

Sonra; küll-i irade sahibi olan, Allah”a ,ürün vermesi için kavli,sözlü dua edecek.Çünkü bir afet gelir ürünü alıp götürebilir.

Mesela;Çekirge,kuraklık ve sel afeti gibi. Fiili ve kavli dualardan;yani şartlardan birinin eksik olması neticeye engeldir.

Önce devemizi sağlam bir kazığa bağlayıp fiili duamızı yaptıktan sonra; benim devem kaçmaz veya kaçamaz veya kaçırılamaz dememeli, kavli, sözlü duamızıda hiçbirzaman unutmamalıyız.

Buna rağmen devemiz yine kaçar veya kaçırılır ise;hemen devemizi aramaya çıkmalıyız.Acaba bu deve niçin kaçmış veya kaçırılmıştır diye iyice düşünmeliyiz.

Devenin dizgini her zaman elinizde olmalı,gerektiğinde o dizgini gevşetmeli,gerektiğinde çekmeli;ama hiçbirzaman dizgini elden bırakılmamalı.Saldım çayıra Mevlam kayıra dememeli.Herzaman sürünün başında bir çoban olmalıdır.

Ey Aziz yolcu, elindeki torbayı, bindiğin geminin üzerine bırak,çünkü elde taşıman ve kendine yük etmen akıl karı değildir. Bu kainatın da bir Sultanı ve sahibinin olduğunu unutma.

Ey Aziz insan;senin vazifen;yapman gerekli işleri tam ve eksiksiz yapmak, gerekli tedbirleri almaktır.Bundan sonra da; “görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyip sabır ile beklemektir.

Gerekli vazife, iş ve tedbirlerinizi aldıktan sonra da; benim gemimi hiçbir güç batırılamaz veya benim gemim, batmaz,batamaz diyerek, gururlanıp, Gayretullaha toslama.

Mesela;bir vakit Tıtanıc isminde, cesim, büyük, bir gemi yapılmış “bu gemiyi Allah bile batıramaz” diye iddia edilmiş.O gemi; daha ilk seferinde Allah”ın bir aysbergine toslamış ve batmıştır.

Ey Aziz insan;sen bu kainatın Halifesi ve Sultanısın. Siz yaprak değilsiniz ki ,rüzgar nereye savurursa oraya gidesiniz.O halde bir köle gibi değil, bir reis-i cumhur gibi emir ve sorumluluk sahibi ol. Sana emanet olarak verilen mülkü ve tebanı ve aileni koru.Emanete hiyanetlik etme ve bilki onların her birinden,birgün mutlaka;bir bir hesaba çekileceksin.

Ayrıca; insanın cüz-i iradesinden başka kendisine ait günahları ve borçları vardır.Sevaptaki hissesi ise pek azdır.Kötülükte ise tamamen kusur ve günah kendisine ve sebep olan iştirakçilerine aittir.

Dua eden kişi için o istediği, kendisi hakkında hayırlı olup olmadığını dua eden bilemez.O halde duam niçin kabul edilmedi diye,üzülmemelidir.

Mesela;Bir anne ve baba;çocuğunun kötülüğünü istemediği için, terbiyeye muhtaç çocuğunun her istediğini de yapmaz .Bu imtihan dünyasında,sınırlı ve kayıtlı olduğumuz için her istediğimizi elde edemeyiz,her istediğimizi yapamayız.

Ey Aziz insan;sen, kafa feneri hükmünde olan cüz-i aklın ile ancak dar, kısıtlı ve sınırlı bir alanı aydınlatabilirsin.Kendini bir güneş, zan ederek; her şeyi aydınlatabileceğini,herşeyi bilebileceğini,her şeyi yapabileceğini, bütün soruları ve sorunları çözebileceğini ve Allah”a hiç ihtiyacının olmadığını mı zannediyorsun!

İnsanın düşmanları çok, kuvveti yok, borcu çok, malı mülkü yok, dolayısıyla bu dünyanın derdi ve tasası çok.Eğer güveneceği,tevekkül edeceği, meded umacağı, dua edeceği, dayanacağı,teselli olabileceği,bir Allah”ıda yoksa; ve dostuda şeytan ise; kendi aklıda kendisine bela olup, sıkıntılarını unutmak ve aklını iptal etmek için, kendisini ya eğlenceye veya uyuşturucuya veya alkole verecek.Sonu ya tımarhane, ya meyhane veya hapishane veya hastahane veya batakhane olacaktır.Hem kendisine, hem ailesine ve hemde topluma zararı dokunacaktır.

Her şeye muhtaç olan birisinin,Samed olan Allah”ın kapısını çalması doğru şeydir.Yanlış olan; kişinin kendisini hiçbirşeye muhtaç olmadığını zannetmesi ve dua etmemesidir.

Soru:Zaten bu din değimli afyon gibi bizi uyuttu?İlerlememize ve yükselmemize mani oldu!Zaten bütün savaşlarda din yüzünden çıkmadı mı?Artık istediğimiz gibi özgürce hayatımızı yaşamak istiyoruz.Bir lokma,bir hırka ile bizi asırlarca uyuttuğunuz yetmedimi!Din nedir?

Cevab:Din;Hayatın,hayatıdır.Medeniyetin ve insanlığın maddeten ve manen yükselmesini,daha iyiye ve ileri gitmesini savunur. İslam dini;bir lokma bir hırka felsefesine karşıdır. Yarın ölecekmiş gibi, ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya teşvik eder.İki günü aynı olan ziyandadır, Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.

Haksız yere bir insanı kasten öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibidir. Mesala;öldürülen o kişi ihtimal dahilindedir ki, insanlığı kurtaracak bir buluşa imza atabilir.Veya ; bir kişinin katli, öldürülmesi, bir dünya savaşına sebep olabilir.

Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.Yıkıcı değil,yapıcı olunuz.Alan el değil, veren el olunuz.Cüz-i bir şer için, küll-i bir Hayrı terk etmeyiniz.Mesela; kangren olmuş bir kolu kaybetmemek için kolu kesmez iseniz, o Aziz insanıda kaybedersiniz.Aynen bunun gibi; dünyadaki iyiliklere vesile olup kötülüklere mani olmaz iseniz;yani Allah”ın emir ve yasaklarına uymaz iseniz; bu Aziz dünyayı dakaybedersiniz.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Hayırda yarışınız.Anne ve babaya; sizleri kötülüğe zorlamadıkları sürece itaat ediniz.Yakınlarınızı,yetimleri,kimsesizleri,yaşlıları,yolcuları, hastaları, komşularınızı,küçükleri, zorda ve çaresiz durumdaki kişileri, boçluları ,işsiz ve fakirleri, gözetiniz.

Tek İlah vardır. O, İlahın adı Allah”dır.

Allah”ın emir ve yasaklarına karşı gelmeyiniz.Şeytan”ın, tek bir emre karşı geldiğinden dolayı düştüğü durumdan ders çıkarınız.

Zerrece Allah”a imanı olan herkes; hesaptan sonra cennete girecektir.

İslam dininin; Peygamberi Hz.Muhammed”tir,Kitabı Kuran-ı Kerim”dir. Bir Müslüman,hem İncile,hem Hz.İsa”ya; hem,Tevrata,hem Hz.Musa”ya; hem Zebur”a, hem Hz.Davud”a; yani tüm semavi kitap ve peygamberlere zaten inandığı için, din değiştirmesi, hiçmi hiç akıl karı değildir.

Soru:Tenasüh fikrine ne diyorsun?

Cevap:İslamiyet; Tenasüh fikrine karşıdır.Yani ölen bir kişi, başka bir şeyin suretine girerek hayatını devam ettirmez.Ölen kişinin ruhu berzah elemine gider.

Mesela;insanlık tarihi yedibin yıl olduğunu ve ortalama bir ömründe yüz sene olduğunu farz etsek, yetmiş defa bu dünyaya gelip gitmemiz gerekirken; değil yetmişini,birini bile hatırlayamamamız bizim çok unutkan veya akılsız olduğumuzun değil, tenasüh fikrinin doğru olmadığını gösterir.

Delil ise; Miraç hadisesi ile ahireti,cenneti,cehennemi gören ve Ruyetullah”a mahzar ve şahid olan, Hz.Muhammed peygamberin beyanı ve Allah”ın kitabı olan;Kuran-ı Kerim”in yazılı ve aşikar olan ayetleridir.

Soru:Miraç hadisesinde kısaca ne olmuştur?

Cevab:Mirac hadisesinde, bizzat Hz.Muhammed; çok kısa bir zaman zarfında; geçmişi, geleceği,cenneti, cehennemi ve kainatın yaratıcısını görmüş. Gidipte görenmi var? veya gidipte dönenmi var? Sorularını da cevabsız bırakmamıştır.

Soru: Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok iş nasıl yapılır,bu kadar hız nasıl olur?Benim aklım almıyor!

Cevap:Mesela;bir elektronik saat düşünelim.Bir saat zarfında;saati gösteren rakam bir defa atarsa,dakikayı gösteren rakam 60 defa atar,saniyeyi gösteren 3600 defa atar.Bir mekanik saatte ise; bir saat zarfında yelkovanın aldığı mesafe; akrebin aldığı mesafenin 12 katıdır. Hız arttıkça;aynı zaman biriminde, daha çok hareket yapılmaktadır. Bunu kronometrede daha bariz bir şekilde görebiliriz. Beyin hızı ile sizin bir ömürde ancak çözebileceğiniz bir problemi,bir başkası kısa bir sürede çözebilir.

Mesela; koca bir kütlesi olan dünyamızı,vasıtasız ve saniyede otuz kilometre gibi çok süratli bir hızla,hem kendi ekseninde hemde güneşin çevresinde hiçbirşeye dayanmadan,direksiz,bir topaç ve Mevlevi gibi döndüren Allah; sevgili bir peygamberini Miraç hadisesinde;elbette ve evleviyetle daha hızlı ve kısa bir sürede götürmeye ve geri getirmeye Muktedirdir.

Mesela;bazen 10 dakikalık bir rüyada; bir günde yapamayacağınız çok işleri kısa bir sürede; rüyada yapmanız gibi.

Soru:Azrail bir iken nasıl aynı anda birçok ruhları kabzediyor?

Cevap: Mesela;birçok aynayı,birçok yere koyup yüzlerini tek bir güneşe çevirdiğimiz zaman,her bir aynada güneşin aynı timsalini görebiliriz. Güneş bir iken birçokyerde ayna vasıtasıyle ve timsali ile; hazır ve nazırdır.

Mesela; herbir televizyondan,aynı anda,birçok yerden aynı görüntünün, herkes tarafından izlenebilmesi gibi. Fakat bugün ses ve resim nakledilebilmekte isede gelecekte, maddeninde nakli imkan dahilindedir.

Mesela;Hz.Süleyman peygamber zamanındaki bir tahtın, ilim sahibi birisi tarafından, çok uzak bir diyardan, bir anda, hazır ve nazır ve nakl edilmesi; maddenin naklinin mümkün ve imkan dahilinde olduğunun ve Azrail”in aynı anda,birçok yerde,birçok insanın ruhlarını kabzetmesi de bunun bir kanıtıdır.

Soru:Allah bize çok yakın, ama biz ona çok uzağız,diyorlar;bu nasıl birşeydir?

Cevap:Mesela;Güneş bize ışık ve ısısı ile bize çok yakındır,biz ise güneşe zatı bakımından,çok uzağız.Ayna veya büyüteç vasıtasıyla,güneşin özelliklerini biraz anlayabiliriz. Fakat;uzay mekiği ile; güneşin hakiki nuruna ve ısısına yaklaşabilir,onun büyüklüğünü ve gerçek mahiyetini yakından anlayabiliriz.

Soru:Bir konuda ihtilaf var ise nasıl çözülür?

Cevap:Evvela; Allah”ın kitabına müracaat edilir; yoksa peygamberlere ve sünnetlerine müracaat edilir; yoksa bilginlere ve yazdıkları eserlere ve içtihatlarına müracaat edilir; yoksa kendi aklınıza müracaat ediniz. Kesinlikle şeytana ve nefsinize müracaat etmeyiniz.

Elbette ki;Allah”ın kitabı;bir tıb veya cebir kitabı değildir.Fakat hiç tıbtan ve cebirden bahsetmiyorda değildir.Peygamber;tıp doktoru değildir,ama tedavi ettiği hastalarda olmamış değildir.Hiçbir peygamber ben her şeyi bilirim demez.Allah bildirmedikçe hiç kimse bir şey bilemez.Fakat bir peygamber herhangi bir kişide değildir.Sen bir zerre isen;o bir güneştir.

Mesela;Ölüleri dirilten Hz.İsa peygamberin mucizesine; daha tıp ilmi yetişememiştir.Sakın yanlış anlama;yetişemez demiyoruz, haydi tıp alimleri sizde buna yetişin diyoruz,yeni keşiflere koşun diyoruz.

İlim adamlarının fikirlerine ve eserlerinede ihtiyaç yoktur demek yanlış olur. Kendi aklınızı kullanmamak da hiç akıl karı değildir. İş ehline verilmelidir.Hasta olduğunuz zaman doktora,yazı yazmayı ve okumayı öğrenmek için okula, dini meselelerde ise diyanete gitmek gerektir.

Soru:Bir kazayı veya zülmü gördüğümüzde ne yapmalıyız?

Cevap: Evvela; yetkili mercilere bildiriniz, gecikmesinde telafisi mümkün olmayacak neticeler hasıl olacaksa, mümkünse hemen elinizle düzeltmeye çalışınız, yoksa dilinizle düzeltmeye çalışınız,yoksa en azından o zulmü yapan, o zalimi Allah”a havale ediniz.

Bunuda yapmıyorsanız belaların gelmesini bekleyiniz.Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeyiniz.Yoksa o yılan birgün mutlaka başınıza bela olacaktır.

Mesela;dağın başında size saldıran ve canınıza kast eden bir yılanı; öldürdüğünüz,yaraladığınız veya def ettiğiniz için; hiç kimse sizden hesap sormaz ve soramaz. Belki;kendinizi savunmadığınız ve yılanın sokmasına mani olmadığınız için; acı ve cefa çekersiniz.

Yanlış anlama;biz kanunları çiğne, adaleti sen yerine getir demiyoruz. Çünkü devletin;hakimi,savcısı,polisi ve jandarması vardır.

Soru:Allah”ın benim namazıma ne ihtiyacı var? “Lailaheillallah” ne demektir?Herşey nasıl Allah”ı zikredebilir?

Cevap:Bir kişinin, Allah”ın benim namazıma ihtiyacı yoktur, demesi; hasta birisinin,doktara“ey doktor senin ilaca ne ihtiyacın var demesine benzer ki, Allah”ın bizim beş vakit namazımıza ve zikrimize elbetteki ihtiyacı yoktur,bizim namaza ve zikre evleviyetle ihtiyacımız vardır.Hem namaz dinin direğidir.Direk ve temel olmazsa sağlam;ne bir çadır,nede bir bina dikebilirsiniz.

Bedenin havaya ve suya ve gıdaya ve ısıya ihtiyacı olduğu gibi, ruhunda manevi gıdaya ihtiyacı vardır ki o gıdalardan en önemlisi namaz ve zikirlerin en eftali olan, “Allah”tan başka İlah yoktur” demek olan ve muhabbetullaha vesile olan,kelime-i Tevhidtir.Yani “La ilaheillallah” kelimesidir.

Her zaman az;yemek,konuşmak,uyumak;yani,her zaman;helal lokma yemek,hikmetli konuşmak,fazla uyumamak ve daima “La ilaheillallah” diyerek,zikr ederek; kainata meydan okuyacak cesareti benliğinde hissetmek,Allah”tan başka hiçbirşeyden korkmamak,her şeyin Allah”ın tasarrufunda olduğunu hakkal yakin yaşamak, muhabbetullahın verdiği; o manevi zevk ile huzur bulup, mutmain olmaktır.

Ayrıca;Allah”ın Kitabı olan Kuran”ı çok okumak ve özellikle kendi asrınıza hitap eden tefsirleri iyi tetkik etmek, doğru anlamak ve ihlas ile amel etmek ve huşu içinde namaz kılıp, huzur ve emniyet bulmak, dünyanın ağır yükünü her beş vakitte yere koyup, güzel bir nefes almaktır.

İnsanlar her nefes verişte bilmeden,gayri ihtiyari “Hu” derler.Hu ,Allah demektir. Aslında her şey Allah”ı anmaktadır. İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin sebebi ve hikmeti Allah”ı tanımak, O”na dua ve ibadet etmektir.

Soru:Şeytan kimdir,amacı nedir?

Cevap:Şeytan”ın aslı cin olup ateşten yaratılmıştır.İnsanın apaçık, bir düşmanıdır. Mahlukatı,Allah”a düşman etmek için fırsat kollar. Bu hayatı insanlar için cehenneme çevirmeye çalışır.

İnsan, şeytan”dan herbakımdan üstündür.Mesela;Hz.Süleyman peygamber, cinleri emri altında tutmakta ve cinlere istediğini yaptırabilmekte idi. Fakat şeytan”ıda hafife almamak gerekir.Çünkü Hz.Adem babamız ile Hz.Havva annemizin cennetten çıkmasına vesile olmuştur.Biz şeytanın inadına,bu dünyayı cennete çevirmek için çalışmalıyız.

Dikkat ediniz!Allah”ı inkar etmemek ayrıdır,Allah”a iman etmek ayrıdır.Allah”ı inkar etmek ise;hiçmi hiç akıl karı değildir.

Mesela;şeytan;Allah”ı inkar etmemektedir. Daha önce meleklere bile ders veren,şeytan, kibrinden dolayı; Allah”ın “ Ademe secde et” emrine karşı gelmiştir.Bu yüzden; Allah’ın Rahmetinden kesin bir şekilde kovulmuştur.

Fakat şeytan; Allah”tan,süre istemiş, Kıyamet vaktine kadar, kendisine sınırlı bir süre verilmiştir.”Bende senin ihlaslı kulların hariç,herkesi sana düşman edeceğim ve onları azdıracağım” diyen şeytan; Hz.Adem peygambere ve nesline karşı,büyük bir savaş başlatmıştır.

Sakın sizi şeytan, Allah afedicidir diye yanıltmasın. Çünkü, Allah af edicidir ama, kul hakkı hariçtir.Allah”tan korkunuz.Çünkü Allah,aynı zamanda “Kahhar”dır.Nice milletler Allah”ın kahredici gücü ile tarih sahnesinden silinmişlerdir.Mesela;Hz.Nuh Peygamber zamanındaki tufanda olduğu gibi.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Eğer savaş istiyorsanız; şeytan ile,cahillik, fakirlik,acizlik ile savaşınız. Sivrisineklerle uğraşmak yerine,bataklığı kurutmaya çalışınız.

Sanığı cezalandırmadan önce,suça sebep olan nedenler olan; işsizliği, cahilliği, fakirliği,acizliği,caresizliği, kaldırarak; suçu önleyici tedbirler alınız. Suçluyu öyle bir ceza ile ürkütünüz ki ;o sucun yanına bile yanaşamasın. Gaye o ürkütücü cezayı vermek değildir,caydırmak olmalıdır. Yoksa o suçlu; suçu tekrar işlemeye devam edecek toplumun huzur ve sukununu bozacaktır.

Mesela;Göze göz,dişe diş diye;bir ceza olsa. Kimse adam öldüremez. Çünkü kendisinede aynı cezanın verileceğinden korkar,yapmaz,yapamaz. Hem kan davası diye bir şeyde olmaz ve olamaz.Cezalar caydırıcı olmalıdır.Yani suçu önleyici olmalıdır.Yoksa ceza; amaç olmamalıdır.

Önce tedbir sonra terbiye sonra ceza. Islahı gayr-i mümkünse ve cezasıda idam ise infaz etmek gerektir.Çünkü dönüşü mümkün olmayan bir yola giren suçlu için en hayırlı yol hem kendisi,hem ailesi, hemde toplum için cezanın infazıdır.

Sakın şeytanın iman edeceğini düşünmeyiniz ve ona acımayınız ve onu dost edinmeyiniz. Hz.İsmail peygamber gibi şeytanı gördüğünüz yerde ve Hac”ta da olduğu gibi, taşlayınız, yani şeytan ile her zaman ve heryerde savaşınız. Çünkü; kendinizin,biricik ve birtaneniz olan yavrunuzun ve sevdiklerinizin ebedi cehenneme girmesine vesile olan şeytana hiç acımamak gerektir. Şeytana acımak, sevdiklerinize ve kendinize acımamak demektir.

Suyun uyuduğunu,ama düşmanın uyumadığını biliniz,her zaman tedbirli olunuz.

Ey insanlar ve cinler; sizin maddeten ve manen yükselmenize mani olan şeytanın; size takmış olduğu zincirleri kopararak ve manileride ortadan kaldırarak, özgürlüğünüze kavuşunuz.O sinsi ve gizli düşmanınıza ve düşmanlarınıza karşı, bir sürü ve ordu gibi ittihad ediniz.Sürüden ayrılmayınız.Irk,din,dil,renk vs.nedenler ile bölünmeyiniz.

Soru:Bize;dünyayı terk ediniz, diyorlar,ne dersin?

Cevap:Helal şekilde; Çalışınız,üretiniz,kazanınız,yiyiniz,dağıtınız.Ama israf etmeyiniz.Kara günler, yaşlılığınız ve ahiret içinde,azık ayırınız.İlmin, malın ve kuvvetin önemini fark ediniz.Bunları insanlığın hayrı için ve helal bir şekilde kullanınız.Kendinize yapılmasını arzu etmediğiniz bir şeyi ,birbaşkası içinde arzu etmeyiniz.

İnsanların; aslında Hz.Adem ve Hz.Havva”dan geldiğini düşünerek, uzaktanda olsa akraba ve kardeş olduklarını; Allah nazarında herkezin eşit olduğunu ve hiçkimseye iltimas geçilmeyeceğini,eninde sonunda; zerrece hayır işleyene mükafatının verileceğini,zerre miktar şer işleyenede cezasının verileceğini biliniz.

Dünyayı da bütün bütün terk etmeyiniz.Hiç ölmiyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışınız.

Evet tek koltukta iki karpuz gitmez ama iki koltukta iki karpuz gider.Kuş gibi uçabilmek için,çift kanatlı olunuz yani,hem maddi hemde manevi hayatınız için çalışınız.Her ikisinide birlikte orantılı şekilde götürünüz.
İfrat ve tefritten kaçınınız.Namerte muhtaç olmamak için çok çalışınız,

Soru:Yerine ve zamanına ve makamına göre akıllıca hareket etmek ne demektir?Mütavazı olmak ne demektir?

Cevap:Mesela;ileriden bir aslan geldiğini gördüğünüzde hemen tedbirinizi alınız.Aslan bana bir şey yapamaz, oda Allah”ın bir mahluku, her şey Allah”ın tasarrufunda, Allah istemese hiçbirşey olmaz diyip, okşamaya kalkmayınız.Çünkü sizde olan bu imanı; aklı ve temyiz kudreti olmayan Aslan”dan da beklemek hiç akıl karı değildir. Aslana et,ata ot veriniz. Aslanın kafesine de fazla yanaşmayınız.

Mesela; bir asker görevde ve savaşta;karada aslan ve havada kartal,suda kılıç balığı gibi; Azametli, heybetli, cesur,atik, güçlü,silahlı, korkusuz ve Celal sahibi olmalı. Ama evine geldiğinde ise; Cemal sahibi olmalı, çocuğuna karşı şefkatli, ve eşine karşıda nazik ve hürmetli olmalıdır.

Kişi; kendi gözlüğünün rengi ile olayları renklendirmemeli,karşı tarafı ve üçüncü şahısların fikirlerini ve nasihatlerini ve şahitlerin beyanlarını dinlemeli.Bir bilene sorup istişare etmeli. Bilirkişiden rapor almalı. Mümkünse olay yerine gidip, keşif yapmalı. Tüm delilleri topladıktan sonra; Adaletli, doğru hakkaniyete uygun bir hüküm verilmelidir. Gerçeği ve maddi hakikatı bulmaya çalışılmalı,zandan ve suiniyetten sakınmalı. Bu arada; renk körü olup almadığının tespiti içinde doktora gitmeyi ihmal etmemelidir.

Mesela;Siyah gözlüğünüz ile; kızıl bir elmayı, siyah görmeniz normaldir. Akıllı kişi odur ki;o siyah enaniyet gözlüğünü bırakıp, olaylara şeffaf bir göz ile bakmalı. Kendinizi; karşınızdaki sahsın yerine koyup,”acaba aynı hareket bana yapılsaydı,ben ne yapardım”diye düşünmeli.Güçlüden değil,Hak”tan ve haklıdan yana olmalıdır. Bazen susmalı, bazen büyüklük gösterip bazı şeyleri görmezlikten gelmelidir.

Mesela;her dediğiniz doğru olmalı ama her doğruyu söylemekte doğru değildir.Karı kocanın arasını düzeltmek için,bir can kurtarmak için veya savaş halinde her doğruyu söylemek doğru değildir.Yalanada hiçbir cevaz yoktur.O halde susmak en doğru bir iş olsa gerektir.

Bindiğiniz dalı kesmeyiniz, bindiğiniz gemiyi batırmaya çalışmayınız, ekmeğini yediğiniz yere hainlik etmeyiniz.Yoksa;pirinci kurtarayım derken,evdeki bulgurdan da olabilirsiniz.

Unutma ki, cesim,büyük ve Azametli bir filin, bazen bir küçücük fareden korktuğu;bir savaş sırasında heybetli birisinin kaçtığı; bir tavuğun yavrularını korumak için,bir köpeğe saldırdığı bir gerçektir.Gerçek; İmanın ve cesaretin ve zenginliğin ve güzelliğin; kimde ve nede ve nerede olduğu gizlidir. Ve ummadığın ve ihtimal bile vermediğin bir taşın;başını yarması ve seni kahretmesi de imkan dahilindedir.

Mesela; İlahlık iddiasında bulunan ve Hz.İbrahim peygamberi Urfa şehrinde ateşe atan,Nemrudu; kahreden şey; kör ve topal ve hasta bir sivrisinek tarafından öldürüleceğini kahinlerinden öğrenmesi idi.

O sivrisinek,Allah”a;”Allah”ım beni niçin yarattın” diye sitem etmiş ve o çilekeş sineğine;cevaben, Allah; ”nemrud”u öldürmen için yarattım “diye ilham edip, taltif edip, memnun etmiş ve gönlünü almıştır. Nemrud; sarayının tüm pencere ve kapılarını kapattırmış ama anahtar ve burun deliğini kapamayı unutmuştur.

Mesela;Kibirli ve her şeyi bildiğini zanneden şeytanı, kahreden ise; Allah”ın Habibi, kulu ve elçisi olan;Hz.Muhammed peygamberin doğumu ile; birdaha kesinlikle; gaybtan ve gelecekten haber almak için gökyüzüne yükselememesi,kahinlik mesleğini ve saltanatını; ümmi bir çoban yüzünden, ilelebed kaybetmesidir.

Ve en büyük savaşın;evvelemirde,nefsiniz ve şeytanınız ile olan; imanı kazanmak veya kaybetmek, savaşı olduğunu da unutmayınız.

Bu büyük savaşı kazandıktan sonra, dünyadaki diğer haksız savaşlara nasıl mani oluruz diye düşünmek ve engel olmak gerektir.

Şayet size saldırı olursa da;meşru mudafa hakkınız kullanarak kendinizi savunun ve onlarla savaşın.Bunun içinde hazırlıklı,tedarikli ve tedbirli olun.Caydırıcı silahınızın ve ordunuzun olduğunuzu bilen düşman;size saldırmak için kara kara düşünecektir.

Ey;bu dünya gemisinde misafir olan Aziz insanlar ve cinler; dünyanın kıyametine çalışmayınız. Daha iyi ve daha güzel bir hayat ve dünya için çalışınız.

Mütevazı olmak;dilencilik yapmak veya kendini hakir göstermek veya işini bırakıp daha kötü bir duruma düşmek değildir.Her zaman daha iyi nasıl olur diye düşünmeli ve çalışmalı ve yükselmelidir.

Kalem sahibi bilginlere,kılıç sahibi askerlere ve ululemre; Haktan ve hakikattan ve adaletten ayrılmadıkları sürece hürmet ve itaat ediniz.
İşinizi ehil kişilere yaptırınız.Yöneticilerinizi ehil kişilerden seçiniz. İşinizi tam ve eksiksiz yapınız.

Soru:Bütün ihtilal ve devrimlerin sebebi nedir?Ne yapmalı?

Cevap:Şeytanın,dünyayı fesada veren ve çoğu ihtilallerin ve devrimlerin sebebi olan ve insanlar için dünyayı cehenneme çeviren,”sen çalış ben yiyeyim ve ben tok olayım başkası açlıktan ölsün bana ne” düşüncesini, ortadan kaldırmak ve sosyal; refah ve eşitlik ve adalet ve huzur için çalışmak, insanlığa yapılacak en büyük hayırlardan biri olsa gerektir.

Emek ve sermaye; aralarına uzlaştırıcı, aklı da alarak, sulh içinde ve refah içinde yaşamalı, taraflarda suiniyet ve angarya olmamalıdır.

Mesela, bina yapacak sermayesi olmayan fakir bir kişinin barakasını, zengin müteahhide verip onunla anlaşıp refaha ve zenginliğe kavuşması akıllı bir iştir.

Zenginliğe ve zenginlere değil;zenginliğin topluma yansıtılmamasına, gelir adaletsizliğine,sömürüye, bencilliğe,suiniyete, haksızlıklara, zulme şeytanın üstünlük taslayan kibrine ve kendisini efendi,başkasını köle kabul eden batıl ve yanlış fikre karşı olmak gerektir.

Ey, sermaye sahipleri;dünyanın ve kendi ulusunuzun ve vatanınızın istikbalini gözeterek, daima yatırıma ve üretime ve istihdama çalışınız. Parayı haps etmeyiniz.Gelir dağılımına dikkat ediniz. İşçileri bir köle gibi,kullanmaya kalkmayınız. İşçide; işverenin, iyiniyetini suistimal etmemelidir.

Medeniyetin tekamülü ile; kölelik devri kapanmış.Hürriyet,eşitlik ve malikiyet devrine girilmiştir. Kast sistemi de fıtrata aykırıdır.

Herkese;fırsat eşitliği sağlanarak,terakkinin ve yükselmenin önü açılmalı.Görev; Hak edene ve ehil kişilere verilmeli, iltimas ve kayırma olmamalıdır.Fakirlik ve kölelik bir kader olmaktan çıkartılmalı; herkes zengin,akıllı ve güçlü ve Aziz olmalıdır.

Şeytanın;sinsi tuzaklarına ve sizi birbirinize kırdırtmak için çalıştığını ve planlar kurduğunu unutmayınız.Artık;bu yaşlı ve çilekeş ve mahzun dünyamız, yeni; devrimleri,ihtilalleri ve yeni bir dünya savaşını, kaldıramaz.

Soru:Sıhhat nedir?Nelerin kıymetini iyi bilmeliyiz?

Cevap:Sofradan istekli kalkınız.Yani doymadan kalkınız.Haddinden fazla yemek, hem sıhhati bozar hemde yattığınızda karabasana davetiye çıkarırsınız.Tıbbın piri, İbn-i Sina “sıhhat az yemektir” demiştir.

Anne ve babanızın,sıhhatinizin,boş vaktinizin,gençliğinizin,aklınızın, zenginliğinizin,gücünüzün ve Azrail kapınızı çalmadan; ömrünüzün kıymetini iyi biliniz.

Her irade ve akıl sahibinin başına her şeyden önemli olan, imanı kazanmak veya kaybetmek davası açılmıştır.Bu davayı kesinlikle kazanmak gerektir.

Soru:Bu dava kesin nasıl kazanılır?Kazananların oranı nedir?

Cevap:Hayatta başarılı olmak ve bu davayı kesin kazanmak istiyorsanız; Peygamberlere ve onların getirdiği orjinal kitaplara ve sahifelere harfiyyen uyunuz.

Allah”ın tüm kitap ve peygamberleri hep,”La ilaheillallah”yani;” Allah”tan başka İlah yoktur”davasını ve gerçeğini savunmuşlardır. Bu davaya; inananların;kazanma oranı; yüzde yüzdür.

Tahrif edilmiş kitap ve sahifelere, batıl inanç ve hurafelere, katiyyen uymayınız.Aklınızı çalıştırınız.Sakın yanlış anlama;biz Hz.İsa peygambere indirilen orijinal İncile ve Hz.Musa peygambere indirilen orijinal Tevrata ve Hz.Muhammed peygambere indirilen Kuran-ı Kerim”e ve diğer Aziz peygamberlerin tümüne inanır ve ayırt etmeyiz.

Ey ehl-i kitab;birbirinizle mücadele etmek yerine, insanlığın ve mahlukatın;şeytanın hile ve desiseleri ile, içine düştüğü sıkıntı ve belalardan kurtulması için çalışmak ve ortak düşmanınız olan; şeytana karşı ittifak etmek daha akıllıca olsa gerektir.

Soru:Yavruma doyamadan vefat etti,ne yapmalıyım?

Cevap:Ey insanlar ;eceli ile vefat etmiş küçük çocuklarınız size ahired de şefaatçi olacaklardır.O halde sabrediniz. Çocuklarınızı ve rahimlerdeki ceninleri de rızk endişesi ile öldürmeyiniz.Yoksa;ahired de o masum çocuklar,sizden ve iştirakçilerinizden;davacı olacaklardır.

Hz.Hızır ile Hz.Musa peygamber arasındaki kıssadan hisse çıkarınız. Allah”tan daima her şeyin en hayırlısını talep ediniz.Bilmediğiniz ve bilemediğiniz, hikmetini sonradan anlayabileceğiniz,iyi ki böyle olmuş diyeceğiniz ve akıl ve sır erdiremediğiniz,sabredemediğiniz bazı olayların;zahirine değil,neticelerine bakıp;Allah”ınıza şükrediniz.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Soru:Hadsiz kötülüklere, günahlara, cinayetlere, niçin Allah mani olmuyor?

Cevap:Şu an imtihan vakti olduğundan;imtihanın huzur ve sukununu bozmuyor,yalnız huzuru bozanları ve kopya çekenleri tespit edip sessizce dışarı çıkarıyor.İmtihanın,ahengini bozmamak ve talebeleri korkutmamak ve imtihanı amacına ulaştırmak ve sonsuz şefkatinden dolayı ve bir aile reisi gibi,cezayı bazen hikmeti gereği erteliyor ve mahlukatına son nefesine kadar süre veriyor.Ola ki yanlış yoldan döneler,ola ki hidayete ereler.

Hem,eğer her haksızlıkta Allah size bir tokat vursa idi o zaman herkes korkudan,zoraki iyi olur ve hayat yaşanmaz bir hal alır, idi. Hem bizlere seslenmediğini nerden biliyorsun.Hem Habibi olan ve Hz.Muhammed”e indirilen ve Allah”ın kitabı olan Kuran-ı Kerim ile bizlere her zaman seslenmektedir. Hem, Allah; ”emir ve yasaklarıma uyun,haksızlık ve zülüm yapmayın,iyiliği emredin,kötülüklere de Mani olun demiyor mu?

Sem olan Allah,her şeyi duymakta. Basir olan Allah,her şeyi görmekte. Habir olan Allah ise her şeyi duymaktadır.Her şey melekler tarafından kayıt altına alınmakta ve ahirette bir mahkeme-i kübrada, delil olarak saklanmaktadır. Hem haddi aşanları yerin dibine geçirmediğini nerden biliyorsun.Herhalde Allah”ın tokadının sessiz olmasından olsa gerektir.

Hem imtihan olmasa idi; Elmas ruhlu peygamberler ile kömür ruhlu şeddatlar,nemrutlar,fravunlar nasıl ayırt edilecekti?Şayet öğretmen soruları bazı talebelere iltimas yapıp önceden dağıtsa veya kopyayı serbest bıraksa idi;hem imtihanın sırrı bozulacak,hem hayatın ve imtihanın zevki kalmayacak, hem de çalışkan talebeye ve çalışana haksızlık ve Adaletsizlik olacak ve hem de terakki ve yarış olmayacak, hem medeniyet ve insanlık yerinde sayacak, hem de öğretmene haklı bir itiraz yapılacak idi.

Mesala;silaha harcanan paranın cüz-i bir miktarı açlığa ayrılsa,dünyada yoksulluk kalkacak. Herkes hakkına razı olsa;dünyada davalar,kavgalar, savaşlar olmayacak.Herkes evinin önünü dahi süpürse,çevremizde hiç çöp kalmayacak idi.

Allah”ın”içki içmeyiniz,kumar oynamayınız,fuhuştan,fal oklarından, sihirden uzak durunuz,faiz almayınız,haksız yere bir cana kıymayınız, kötülüklere mani olunuz, vb.”emir ve yasaklarına uymayan sen, savaşlarla dünyayı yakıp yıkan sen,Allahın kanunları sert,benimki ise insancıl diyen ve kabul etmeyen ve red eden sen; Allah ile dalga geçen ve kafa tutan sen,haksızlıklara ses çıkarmayan ve görevini yapmayan ve kötüye kullanan sen; sonrada sorumluluktan ve cezadan kurtulmak için suçu kadere ve Allah”a yıkmak isteyen sen!

Cehennemin hocaları olan Zebaniler; senin çok güvendiğin ve çok akıllı zannettiğin şeytana ve sana;çok merak ettiğiniz ve bilmediğiniz ve hikmetini anlayamadığınız başka sorularınızın cevaplarını ve yaptığınız tüm haksızlık ve zulümlerin cezasını vermek için sabır ile sizleri kabirde ve ahirette beklemektedirler.

Soru:Biz gençlere ne tavsiye edersin?Bataklığa düşmüş insanlar nasıl kurtulacak?Kim kurtaracak?

Cevap:Ey gençler kendinize uygun,münasip bir iş ve eş bulmak için çalışınız. Yoksa oruç tutunuz.Oruç ve evlilik nefsi dizginlediği gibi, şehveti söndürür. Batakhanelerin kapısına kepenk vurur. Zina hoş görülemez. Hiçbir ehl-i namus hatta en serseri bir kişide eşinin zina yapmasına razı olmaz olamaz.Bataklığı kurutunuz ki,sivrisinekler kapınıza uğramasınlar.

Ey bataklığa düşmüş ve düşürülmüş Aziz insan, elbet birgün senin feryadını işiten bir civanmert bir yiğit, çıkacak; seni ve tüm insanlığı, şeytanın o pis bataklığından kurtaracaktır.

O yiğit neden sen olmayasın, Nemrudu öldüren; kör,topal,hasta bir sivrisinekten veya Hz.İbrahim peygamber için yakılan ateşi söndürmek için gelen küçük bir karıncadan daha mı acizsin!

Yanlış anlama;biz kanunları çiğne, adaleti sen yerine getir demiyoruz. Belki biz diyoruz ki;adaleti yerine getirmeye çalışanlara yardımcı ol.

Mesela; bir kişi boğuluyor,sende yüzme biliyor isen,hemen o kişiyi kurtar.Sonrada devletin yetkili mercilerine haber ver diyoruz.”Yok benim görevim ve işim bu kişiyi kurtarmak değildir” deme diyoruz.

Mesela;İslam peygamberi,Hz.Muhammed ;aileleri tarafından diri diri mezara gömülen kız çocuklarını gömülmekten ve bir mal gibi alınıp satılan kadınları ve gençleri, batakhanelerden;faiz yüzünden inim inim inleyen borçlularıda, faiz bataklığından kurtarmış, faizide kaldırmıştır.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Mesela;bugün bile kredi faizi yüzünden çok aileler, toplumlar hatta devletler perişan olmakta,yuvalar yıkılmaktadır. Çare;borcunuzu ödeyinceye kadar, zaruri ihtiyaçlar için harcama yapmak,çok çalışmak, bir daha faize tövbe demek gerektir.

Soru:Mucize,keramet ve sihrin aslı nedir?Deccal ve Mehdi kimdir?

Cevap:Bir zaman iki ayna var imiş,her iki aynada yüzlerini gökteki güneşe çevirmiş.Aynalarda akseden,tecelli eden güneşi, her iki aynada insanlara çevirdiğinde; insanların gözlerini kamaştırmışlar. Aynalardan biri;ben insanların gözlerini kamaştırdım diye kibirlenmiş ve kendisinde bir şeyler olduğunu, tevehhüm, zan etmiş.

Diğer ayna ise mütevazı bir şekilde,aslında kendisinde bizatihi bir şey olmadığını,gökteki güneş olmasa bir hiç olduğunu, önceki aynaya söylemiş. İşte gururlu ayna, sihir,fal ve büyü gibi menfi ve zararlı ilimler ile ilgilenip insanlara zarar veren ve insanları kendisinin etkilediğini ve her şeyi bildiğini zanneden ve sihir yapan ve nazar veren, şeytan ve deccal gibidir.

Ama mütevazı ayna ise mucize ve kerametin asıl sahibinin Allah olduğunu bilen, dünyevi,fenni,müspet ve uhrevi faydalı ilimler ile ilgilenip insanlara faydalı olan bilge kişidir.Mesela;Hz.Musa”nın asası ile denizin ikiye ayrılması ,Hz.İsa”nın;Allah”ın izni ile ölüleri diriltmesi, Hz.Muhammed”in bir işareti ile, gökteki ayın ikiye bölünmesi hadiseleri birer mucize olup, bunlar Allah”ın iradesi ve kudreti ile olmuş.Hiçbir zaman,hiçbir peygamber; gösterdiği ve mahzar olduğu mucize ile övünmemiş, sadece insanlara ve cinlere; peygamber olduklarını kanıtlamak ve ikna etmek için mucize göstermek zorunda kalmışlardır.

Gıbta edilecek kişi gökteki güneşin ısı ve ışığına mazhar olan kendisini güneş zannetmeyen ama güneşi gösteren,bir ayna olduğunu unutmayan kişidir.Bu aynaların en güzelleri peygamberlere aittir.En kötüleri ise şeytan ve deccal gibilere aittir. Şeytan ve deccal gibi kötü kişilerin şerrinden Allah”a sığınmak gerektir.Çünkü insanları ve insanlığı tesirleri altına almakta ve aldatmakta, insanlığın ve medeniyetin mahvına sebep olmakta; bu nedenle de şeytanın;kuklası ve maskarası ve aleti durumuna düşmektedirler.

Mesela;deccal sihir ve manyetizma ile insanları etkileyecek ve insanlara zülmedecektir.

İnsanlığa faydalı bilgileri, başkaları ile de paylaşınız, yayınız.Teorik bilgilerinizi,pratiğe dökünüz.Mümkünse insanlık ve medeniyet için yeni icatlar, keşifler yapınız,olduğunuz yerde saymayınız.Sizden sonraki nesil için faydalı bir şeyler yapıp güzel bir miras bırakınız.Aldığınız maaşı Hak edip afiyetle yiyiniz.Ahiret de sizi kurtaracak bir eseriniz olmadan, ahirete göç etmeyiniz.

Zaman;hakikat zamanıdır.Bir kişinin; sizin sayenizde Hak ve Hakikatleri öğrenmesi; sahralar dolusu kırmızı koyunu olan bir zenginin; koyunların hepsini, fakirlere, sadaka olarak dağıtmasından, daha hayırlıdır.Bana bu bilgileri kimse öğretmedi; diyen kişinin hesabı; bilenden ve bildiği halde susan herkes den sorulacaktır.

Sizde;sorumluluktan kurtulmak için; şimdi öğrendiğiniz bu bilgileri, önce aileniz ve sonra herkes ile paylaşınız. Bilgiyi kendinizde haps etmeyiniz ve bu bilgileri herkesin bildiğini de zannetmeyiniz.Her zaman; fikri hür,vicdanı hür, gerçekçi ve gerçeklere açık olunuz.

Soru:Bu yazıların doğru olduğunu nereden bilelim?

Cevap:Allah”ın Kitabı olan Kuran-ı Kerim”i araştırarak bileceksiniz. Şayet Kitaba,sünnete,içtihatlara ve aklınıza; ters bir şey var ise kesinlikle kabul etmiyeceksiniz.Körü körüne değil; okuyarak,araştırarak,sorarak, tahlil ederek,tartışarak; gözünüz, aklınız,kalbiniz açık ve bilinçli bir şekilde hakikate ve Hak”ka ve ölüme ve cennete; korkmadan,gülerek emin adımlar ile yürüyeceksiniz.

Doğruyu,alınız;yanlışı ve batılı atınız.İfrat ve tefrittende sakınınız. Mesela;dinsizlik ve dini taassup gibi.Dini taassup;Kuran-ı Kerimin ve dinin; cahil kişilerce yanlış bilinmesi,neticesinde, herkesin; dinden soğuması ve dine düşman olması demektir.Dinsizlik ise; dindarlara ve dine; hak ve hakikatlere, düşman olmak demektir.

Mesela;matbaa’ya günah demenin ne akıl ile nede din ile bir alakası olamaz.Din teknolojiye değil;aklını çalıştırmayan akılsızlara karşıdır.

Mesela;bir lokma bir hırka;vatan ve millet;eşitlik ve özgürlük vs. felsefeleri ile dini veya siyasi;muritlerini,üyelerini,mensublarını, milletini,insanları,devletleri; uyutan ve soyan.Kendisi,refah ve zenginlik içinde yüzen ve insanları ve devletleri; sağ,sol,laik,anti laik,siyah, beyaz, dini vs.ayrılıklar ile birbiri ile çatıştıran, hilebaz düzenini ve iğrenç çarkını, savaş,terör,uyuşturucu,kadın ve köle ticareti ile sağlamlaştıran; değil insan;ancak yalancı, düzenbaz,zalim,katil,sahir,nazarı değen,alçak, hırsız,namert,bir münafık ve hain olabilir ki; ona deccal derler.

Sakın yanlış anlama;her yalancı,düzenbaz vs. deccal değildir.

Deccal;öyle münafık birisidir ki;insanlara dindar gözükecek.Yani mensup olduğu milletin değerlerine zahiren saygılı gözükecektir.Dini taassubu,batıl ve hurafeleri;sanki din imiş gibi gösterip;cerbeze ve sihir ile insanları dine düşman edecek ve kurnazca dini ve siyaseti kullanıp, insanları; dinsizlik bataklığına atacaktır.

Dikkat ediniz;Deccal; dini taassubu,milliyetçiliği,dinsizliği, ülke ve dünya siyasetini kendi şahsına kullanacak ve insanlığın sulh ve sukununu sinsice bozacak; anarşiliğe ve kargaşaya sebep olacaktır.

Her asırda ve her millet de;mehdi ve deccal misal kişiler çıkar.Bütün insanlar ve milletler imtihana tabidir ve tarih tekerrür eder.Hem adları lazım değildir. Hem;imtihan sırrını bozmamak gerektir.Hem;insanlar imtihan edilmeden,cennete gireceklerini mi zannediyorlar!

Dikkat ediniz;deccal; kıtlık,yokluk ve savaş zamanlarında çıkar.Zaten insanlarda bu gibi zamanlarda Allah”a isyan halindedirler ve kurnaz ve hain; deccal”de bu fırsatı iyi değerlendirir.Ve der ki;”ey insanlar bu yokluktan, kıtlıktan,savaştan; “Allah”mı sizi kurtardı yoksa ben mi?Hani nerede Allah”ınız “diyecek ve İlahlığını ilan edecektir.

Mehdi ise; dinsizlik bataklığına düşürülen o Aziz insanları dinsizlikten ve dini taassuptan kurtarmaya çalışacaktır.

Yani Mehdiye;hem deccal hemde deccalin kandırdığı;yarım hocalar karşı geleceklerdir.Yarım hoca dinden,yarım doktorda candan eder diye boşa denilmemiştir.Sakın yanlış anlama;din alimlerine ve doktorlara, her zaman hürmet edilmelidir.

Dinsiz bir millet yaşayamaz.Sadece manevi veya sadece maddi kanat ile de uçamazsınız.Hem maddi,hem de manevi kanat ile ve birbirleriyle orantılı ve ahenkli olmak şartıyla uçabilirsiniz.

Din;gerilemeyi değil;bilakis helal yoldan;maddeten ve manen daima ilerlemeyi ve yükselmeyi amaç edinir. Helal keyfe kafidir.Harama girmeye lüzum yoktur.Allah”ın Kitabına,sünnete,içtihatlara,ilme,akla uymayan şeylerden ve hurafelerden uzak durunuz.

Malın; kırkta bir zekatı olduğu gibi, ilmin ve kuvvetinde bir zekatı vardır.Bilen ile bilmeyen bir değildir.İlim mümin”in yitiğidir, nerede olursa alır.İlim Çin”de de olsa alınız. Hayatta, en hakiki mürşit ilimdir. Faydalı tüm ilimlerden istifade ediniz, ettiriniz. Beşikten mezara kadar faydalı ilim öğreniniz.

Okuyunuz,okutunuz.Ne demiş Yunus Emre,’İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,sen kendini bilmez isen ilim nice okumaktır.’

Soru:Küresel ısınma bir kıyamet alameti mi?Ne yapmalı?

Cevap:Havadaki karbondioksiti,temizleyen,bir oksijen fabrikası olan ağaç fidanını; kıyamete bir dakika bile kalsa dikiniz.Kağıt,defter,kitap için;ağaç kesmeyiniz. Elektronik; tahta,kitap,kalem,silgi,e-posta kullanınız.

Isınmak ve aydınlanmak için;fosil yakıttan ziyade;güneş,atom,hidrojen, rüzgar,enerjisinden ve yeraltından çıkan sıcak sulardan azami istifade ediniz.İktisatlı arabalar;sensörlü lambalar ve musluklar kullanınız. İsraftan kaçınınız. Musluktan akan suyun kadrini de iyi biliniz.

Su akarken barajınızı doldurup,Allah”a Şükrediniz.Su kesildiğinde ise barajdaki suyu idareli kullanınız.Kıtlık ve kuraklık halinde, ilminiz varsa;yağmur yağdırınız yoksa;yağmur duasına çıkınız.

Mesela;Hz.Yusuf peygamber zamanındaki kıtlıkta, Peygamberin hikmetli sözlerini tutan ve emrettiği tedbirleri alan halk, selametle kıtlığı atlatmıştır.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Soru:Kıyamet ne zaman kopacak?

Cevap:Kıyamet sen öldüğün vakit kopacak.Eğer bu soru ile; kainatın kıyametini kastetmiştim diyorsan;elbetteki bir gün onunda kıyameti kopacak.Hem “ben öldükten sonra isterse Tufan olsun bana ne” diyen sen değilmisin. Hem kendi ecelin ile birlikte kıyametin vakt-i zamanını bilmek; hayatı sana zehir eder.Ecelin gizli kalmasının bir hikmeti de bu olsa gerektir.

Kıyamet;Allah,Allah diyen kimse olmadığı bir zamanda kopacaktır. Yani;insanlık deccalin ve şeytanın oyununa geldiği ve onlara tabi olduklarında kopacaktır.

Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya,yarın ölecekmiş gibi ahiretimize çalışmalı.Devamlı üretmeli,yeni icadlar ile insanlığa örnek olmalıyız. Dünyadan; kini,savaşı,yokluğu,fakirliği,kötülükleri kaldırmalı,bunun içinde şeytan ile savaşmalıyız.

Bu savaşta;ölüme hazırlıklı olup,mezara korkarak değil,şehit bir asker gibi,gülerek girmeli.Tabutumuzun üzerine toprakları atanlara da; burası cennet bahçesinden bir bahçe sakın bizim için ağlayıp,üzülmeyiniz demeliyiz.

Farzedelim ki; 120 sene sonra;şu kainatında kıyameti kopacak.Şu anda yaşlı dünyamızda misafir olan altı milyar kusur insanın; ekseriyeti o vakit kabirlerinde olacaklardır.Kıyamete yetişenler bizzat,daha önce vefat etmiş ruhlar ise kabirlerinden o dehşetli anı bir manada göreceklerdir.

Soru:Kıyamette; güneş nasıl batıdan doğacak?

Cevap:Belki bir yıldız,dünyamızın dönüş yönünün tersinden çarparak, dünyanın dönüş yönünü tersine çevirecek ve güneş batıdan doğacaktır. Mesela;bazı gökbilimciler;uzayın derinliklerinden hızla dünyaya doğru gelen cesim bir yıldızdan bahsetmektedirler.

Velev ki;bu yıldız çarpmasa ve dünyanın yakınından geçse bile; okyanusları kendine çekecek, Hz.Nuh peygamber zamanındaki gibi sular yükselecek belki de gerçekten kıyamet kopacaktır.

Ey şeytan;sende; kıyametin kopmasını ve defterinin dürülmesini herhalde istemezsin.O halde;Ademoğlunun atom,vs. silahlarını ateşlememesi ve bir yıldızın dünyamıza çarpıp kıyameti koparmaması için;Allah”a gece gündüz; ism-i azam ile;dua et.Kaderinin ve ecelinin; secde etmediğin ve kendinden alçak gördüğün Ademoğlunun ve Allah”ın elinde olduğunu hiçbir zaman unutma.Akıllı ol,Ademoğlu ile fazla uğraşma ve onunla dalaşma. Allah”ın “Ademe secde et”emrinin hikmetini anla, Ademoğlunun senden her bakımdan üstün olduğunu bil,titre ve kork.

Soru:Acaba; cennetlikmiyim,yoksa cehennemlikmiyim?

Cevap:İnsanlar korku ile ümit arasında olmalı. Acaba cennetlikmiyim, yoksa cehennemlikmiyim sorusunu merak etmek yerine, en kötü ihtimali göz önüne alarak, tedbirimizi almak; daha akıllıca bir iş olsa gerektir. Son nefese kadar, kimin ne olacağı,(şeytan hariç) bizce mechuldur.

Ancak, Allah; kimin ne olacağını,kıyametin vakt-i saatini önceden bilmektedir. Fakat;bilmek; istemek demek değildir.Yani, Allah; herkesin;cennete girmesini arzu eder.

Mesela;Anneniz ve babanız sizi sırtından indirip haydi hayata ve çalışmaya ve üretmeye dediklerin de; onlara düşman olmayınız. Kartal;yavrusunu boşluğa;öldürmek için değil uçmayı öğrensin diye bırakır.

Hiçbir ebeveyn,yani anne ve baba; çocuğunu ateşe atmaz.Ancak, o hayırsız evlat ;anne ve babasını öldürerek;cehennemi Hak eder.

Halbuki;anne ve babası; daha küçücükken kendisini şefkatle büyütmüş, her şeyden esirgemiş idi.İşte;Bismillahirrahmanirrahim”in bir manasıda budur.

Kaderi doğru anlamak gerektir.

Cennet ucuz olmadığı gibi, cehennem dahi lüzümsuz değildir.

Ey masumlar,biçareler, mahsunlar,garipler,fakirler ve hakkı gasp edilenler: sakın zalim zenginliği ve izzetiyle;masum ise fakirliği ve zilletiyle bu dünyadan göçüp gitti diye üzülmeyiniz ve isyan etmeyiniz.

Sizlerin hakkınız zayi edilmeyecek,bir mahkeme-i kübrada, eninde sonunda Müntakim ve Kahhar ve Adil olan Allah; sizin hakkınızı zalimden alıp size geri verecektir.

Ahired de;mal, mülk, para, iltimas, kariyer,rütbe, unvan soy,sop vb.geçmediği için;ya zalimin sevapları size verilecek veya sizin günahlarınız zalime yüklenecektir.

Cennette huzur ve güven ve zenginlik içinde; ebedi yaşayacak;dünyadaki fakirliğinizin,çaresizliğinizin ve acizliğinizin intikamını; cennette fazlasıyla doya doya çıkaracaksınız.

Soru:Ölümün hakikatı nedir?Ölümsüzlük iksiri varmıdır?Ben kimim?

Cevap:İnsan;ruh ve bedenin birlikteliğidir.Mana ve maddenin bileşimidir.Şoförü olan bir arabadır.Kaptanı olan; bir gemi veya uçaktır.

Ruh insanın aslıdır,kendisidir.Mahiyeti;can”ı,yani nefsi olan, aklı,iradesi şuuru ve duyguları olan,sorumluluk sahibi,ölümsüz; bir kanundur. Mesela;Yerçekimi kanunu gibi.Ama yerçekimi kanununun yukarda belirtilen vasıfları yoktur.

Ruh”un; dünyadaki işleri yapabilmesi için; elbisesi,evi,sarayı,bineği mahiyetinde olan bedene ihtiyacı vardır.Ruh; beden sarayının efendisidir. Nefs ise bu sarayın bekçisidir,hizmetçisidir.Bedendeki kuvve-i şehvet ve gadabiyet merkezidir.

Mesela;iç alemde;kandaki alyuvarlar vücuda gelen besinleri alır, akyuvarlar ise zararlı mikropları öldürür.Dış alemde ise insanın ağzı besinleri alır,kolu bacağı kendisine saldıran düşmanı def eder.

Aynen bu misallerde de görüleceği üzere sarayın bekçisi olan nefsin vazifesi; bedeni korumak ve bedenin levazımatını tedarik etmek ve efendisi olan Ruh”a hizmet etmektir.Bedene helal rızk vermek gerektir.
 

Leila

New member
Katılım
17 Ağu 2007
Mesajlar
109
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
40
Mesela; arabanız benzinli ise deponuza; mazot alırsanız yolda kalır motoru bozarsınız,şayet jet benzini alırsanız da sizi uçurur ve kazaya sebep olabilirsiniz.Helal rızk keyfe kafidir.Arabanın fabrikasyon ayarlarını, yani Allah”ın yarattığı; bedenin sıhhatini ve ruhun saflığını bozmamak elzem ve gereklidir.

Mesela;Vücuda;İçki ve uyuşturucu madde almak gibi.Bu hem aklı iptal eder,hem de sizi sorumluluktan kurtarmaz ve hem de işlediğiniz suçtan dolayı da aynı cezayı alırsınız ve indirim sebebi olmadığı gibi, verdiğiniz maddi ve manevi zararlarda sizden tazmin edilir.

Nefsi; kullanmak,korumak,dizginlemek, terbiye etmek gerektir.Yoksa bineğiniz olan nefsi öldürmek hem akıl karı değildir.Hemde intihar demek olur ki, kesinlikle yasaktır.Nefsin dizginleri,daima ruhun elinde olmalı,gerektiğinde çekmeli,gerektiğinde gevşetmeli,ama hiçbir zaman dizgini bırakmamalı ve nefsin eline dümeni ve dizgini vermemelidir.

Bedenimizin hücreleri her altı ayda bir yenilenmekte.Yani her altı ayda bir;ruh;elbisesini değiştirmekte yeni bir cehreye bürünmektedir.

Akıl ise; Ruh”un müsteşarı yani akıl hocası,yol gösteren bir deniz feneridir.Ruh”a yol gösteren bir Nur”dur.Kuran-ı Kerim ise, manevi bir güneştir.

Ey deniz feneri hükmünde olan aklına ve mercimek büyüklüğündeki hafızasına güvenen ve iki küçücük hücreden yaratılmış insan;haddini bil ve Allah”ına şükret.

Ruh ise; beden gemisinin kaptanıdır.

Mesela bir ülke düşünelim.Ruh o ülkenin reisi, akıl veziri,nefs ise kuvve-i gadabiye olan ordusu ve kuvve-i şeheviyesi olan hazinesidir. Bir ülke; hazinesi dolu,ordusu güçlü ve yöneticileri akıllı ise; ilelebed payidar kalabilir.Bir insan da ne kadar zeki,güçlü ve zengin ise hem hayatını güzel bir biçimde idame ettirebilir hem de başkalarına yardım edebilir.

Ruh ise; katiyyen Baki”dir,yani ölümsüzdür.Fakat bu Baki”lik bizatihi değil;Allah, öyle takdir ettiği içindir.

Ey insanlar ve cinler; baki bir aleme gideceksiniz, o halde hazırlıklı olun.Ölüm,ruhun bedenden ayrılması; daha önce vefat etmiş olan sevgili anne ve babanızın ve çocuklarınızın ve sevgilinizin ve sevdiklerinizin yanına gitmektir.

Mesela ;bir şoför nasıl aracından inince araba hiçbir işe yaramaz ise,ruh”ta beden aracından inince, beden hiçbir işe yaramaz.Kabre konan bedendir.

***Sen ise; ruh”sun.Sen bu beden sarayının Aziz bir Sultanı,bu kainat sarayının; nazenin,nazlı,güzel bir gülüsün.***

Mesela;rüyada o korkuyu veya o sevinci hisseden,kalp gözünüz ile çok şeyleri gören sizsiniz.Şayet siz beden; olsa idiniz gözleriniz uykuda kapalı hiçbir şey görememeniz ve yeriniz sabit olduğundan, hiçbir şey yapamamanız ve hiçbir yere gidememeniz gerekirdi.

Ruh bedenden ayrılınca; berzah alemine gitmektedir. Ölüm yokluk ve hiçlik değildir.Kim yok olmak ister ki,Ezeli ve Ebedi, bir ve tek olan Allah”ın sevgili mahlukatı da ebedi olmalıdır.Fakat mahlukatın ebediliği bizatihi değil, Allah”ın dilemesiyledir.

Ey Aziz insan;bir peygamber soyundan geldiğini hiçbir zaman unutma.

Ey insanlar ve cinler; ebedi yaşamak, baki bir cennete girmek, Ve güzeller güzeli,kusursuz ve tek olan Allah’ı görmek istemezmisiniz!

Ey sevgili ruh,bunun için Allah’a şükretmeli ve iman etmeli ve Hak sahibine veya mirascısına hakkını vermeli ve tövbe etmeli değilmisin!

HULASA :

Allah;birdir,herşey O”na muhtaçtır.Ne bir başkası Allah’ı yaratmıştır.
Nede Allah’ın bir çocuğu vardır.Allah’ın, eşi, benzeri ve rakibi yoktur.
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
Allah razı olsun kardeşim paylaşımlarınız çok güzel emeklerinize sağlık rabbim daim etsin
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Allah'ı yaratan yok,düşünelim şu konuyu her bir şey oluyor canlılar cansızlar gezegenler falan bunlarda düzen varsa bu düzene hüküm eden üstün güç var bu varlığın adı 99 güzel isminin anlamlarını tek başına kendisinde barındıran Tek olan Allah'tır.Ondan başka üstün yoktur,zira Allah en üstündür,bu konuda bu bilgilerden sonra çok düşünmeyin tehlikeli olur.Allah Teala Hazretleri biz kullarına vereceğini Kuran-ı Kerim'de ve Resulullah'ın hadis-i Şeriflerinde vermiş zaten.
 

Admin

Active member
Yönetici
Forum Admin
Katılım
29 Haz 2004
Mesajlar
749
Tepkime puanı
207
Puanları
43
@DUR UM yazmak istediginizi tek bir mesajda yazabilirsiniz
 
Üst Alt