Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

" Allah' a Hakkiyla İman "

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Allah'u Teala EI-Haşr Suresi 18.Ayette;

Anlamı; "İman edenler,Allah'tan hakkıyla korkun! Herkes ahireti için ne hazırladığına baksın. "Hazret-i Ali bu Ayeti şu şekilde açıklamıştır. "Bugün iş ve am el günüdür, yarın ise hesap günüdür. "
Konumuz Allah'tan korkmak ve Allah'ı sevmek.Allah'ı duygusal bir varlık olarak düşünen, Allah'ı doğru tanıyamamıştır. Korku ve sevgi kullarda kullanıldığı üzere Allah'a isnat edilemez. Allah'tan korkmayı ise insanlardan korkma ile eşanlamlı kullanamayız. Allah korkusu demek: Allah'ı hakkıyla tanımak demek. Hakkıyla tanımak ise Allah-u Teala'nın sıfatlarının manalarını ehlinden öğrenmek ile olur.Bir insan Allah'ın sıfatlarını hakkıyla bilir ise,gündelik hayatında, fiillerinde veya ibadetlerinde Allah-u Teala'ya yakışmayacak, mahlükata (yaratılmışlara) ait olan fiilleri ona yakıştırmaz (benzetmez).İşte bunu yapan insan Allah'tan hakkıyla korkmuş demektir. O insan Allah'a hakkıyla ibadet eden kul konumuna gelmiş demektir.Çünkü Allah'a ibadet etmenin birincisi onu herşeyden tenzih etmektir. Ondan sonra Onu tesbih etmektir.
Bugünkü dersimizde ise Allah'ın üzerimizdeki en büyük hakkını öğrenip yerine getireceğiz.Allah-u Tealayı sevmek işte böyle olur.Nedir Allah'ın kulları üzerindeki en büyük hakkı? "Kulların Allah'a ortak koşmamaları. Yani kulların Ona şirk koşmamalarıdır. Birşeyleri Ona benzetmemeleridir."
Kimki Allah-u Tealaya ortak koşar, benzerlik isnat eder, şirk isnat eder,Allah-u Teala'nın hakkını yerine getirmediğinden dolayı, Allah'ın, bütün Meleklerin ve bütün mü'minlerin laneti bu kişinin üzerinde olur.
Bunu Allah Kur'an da bildirmiştir. Demek ki en aşağı mahlük bunu yapan kişidir. İnsan yaratılmışların en şereflisi olduğu halde, Allah'ın en büyük hakkını yerine getirmediğinden dolayı en aşağı varlık olmuştur.
Bu kişi, bütün Peygamberler, bütün Melekler ve bütün salih kullar tarafından lanetlenmiştir. Bunun ne manaya geldiğini ancak ahiret'te hakkıyla müşahede edeceğiz. Dünyadaki ilim ehli de şirk koşanları diliyle söylemesede, kalbinde lanetliyor. Onların mevcut halini lanetliyor. Gelecek halini değiL.Burası önemli. İleride şirkli bırakıp Müslüman olursa bu lanetlik kalkar, onun dostu olunur.
Çünkü Allah tövbe edenleri sever. Allah'ın sevmesi bizimki gibi değildir.
Bizim eşimizi,dostumuzu sevmemize benzemez. Bizimki dünyevidir.Bizim sevgimizin bir hali vardır,bir infiali (meydana geliş sebebi) vardır. Allah-u Teala'nın ki buna benzemez.Şekil değildir.Bir hissiyat değildir.
Nedir Allah'ın sevgisi? Kulun onun rızasına uygun bir inanca sahip olmasıdır. (Buda Allah'ın lutfuyladır elbette.Allah ona hidayet nasip ettiği için Allahlın sevgili kulu olmuştur)
Allah’a şirk koşan bu hal üzere ölür ise, ahirette ebedi azabı hak etmiştir. İşte bütün lanetler bu insanın üzerindedir.Hatta diğer mahlukatların bile laneti onun üzerindedir. Yediği yemek bile ona lanet eder.Kendisini Müslüman zannedip Kuran okusa, Kuran ona lanet okur. Namaz kılsa, namaz ona lanet eder. Hepsi onun aleyhine şahitlik ederler. Neden? Çünkü Allah-u Teala'nın hakkını hakkıyla yerine getirmemiştir. Bu ilimden mahrum olmuştur. Allah'a olan inancı lafta kalmıştır. Kalbindeki inancı fiillerine yansıdığında, başkaları tarafından uyarıldığı halde inat etmesiyle, onu uyaran insanlarında küfrüne şahit olmasına sebep olmuştur. İnsanların kalbini sadece Allah bilir. Biz bilemeyiz. Avrupa ülkelerine hristiyan ülkesi, İsrail' e yahudi ülkesi, Çin, Japonya ve Hindistan'a putperest ülkesi diyoruz. Çünkü o ülkelerdeki insanların çoğunluğu bu inançlara sahipler. Oradaki Müslümanlar azınlıkta oldukları için bizim tarafımızdan anılmıyorlar. Kim ki oralarda Allah'ın en büyük hakkını yerine getirirse o Müslüman'dır. O bizim bu genellememizin içine girmez

Allah'ın rahmeti büyüktür. Biz küfür üzere olan insanları hakka çağırınz.
Fakat küfür üzere olduğunu bildiğimiz kimseye, Müslüman olana kadar 'Müslüman' gözüyle bakamayız. Müslüman olmaz ise ve biz onun Müslüman¬ olmadığına şahit isek veya Müslüman iken Dinden çıktığına şahit olduysak. tekrar Müslüman olduğuna da şahit olmadıysak, onun için Müslüman öldü diyemez ve cenaze namazını kılamayız.
Çünkü Müslüman olmayanın cenaze namazını kılmak haramdır.Bunu yapmak ise küfürdür. "Canım oda Allah'ın kuludur" deyip vesveselerle kendi imanınızı tehlikeye atmayın.
İnsanların vesvese yoluyla kendi imanını bozma tehlikesi vardır. Bunlan ancak ilim yoluyla çözebiliriz.
En-Nisa Suresinin 48.A.yetinde
Allah-u Teala, onun hakkını yerine getirmeyenler için açıkça şöyle bildiriyor:

Anlamı: "Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimse için bağışlar. "
Buradaki 'bağışlamaz' kelimesi ahir et içindir.Kıyameti görmeyen kurtulduğunu sanmasın.Her insanın Kıyameti ölümüyle başlar. Müslüman olmadan öleni Allah-u Teala asla bağışlamayacak. Bu Ayet'ten şek ve şüphesi olanda Müslüman değildir. Çünkü bu Ayet muhkem (manası açık) bir Ayettir.
Taklidi İman:
Bir çocuğa imanı sorulduğunda alacağımız cevap nedir?
"Benimannem babam Müslümandır, bende Müslümanım" der. İşte bu taklidi imandır. Peki ya taklit ettiği iman batıl ise ne olacak? Anamı, babamı taklit ettim demesi onu kurtaracakmıdır? Demek ki taklidi iman caizdir fakat kalbindeki imanın hakkaniyetini öğrenmesi de Müslümanın birinci vazifesidir. Din dersinin en birincisi Allah-u Teala'yl hakkıyla tanımak ve onu herşeyden tenzih etmektir.
" .. Bunun dışındaki günahları dilediği için bağışlar"
Bu ikinci kısmıda anlamamız önemli. İlk kısımda ne demiştik? Allah'a şirk koşmak, yani Müslümanlık dışı bir hal üzere olanları bağışlamaz. Ama bunun dışında aklınıza hangi günah gelirse gelsin Allah dilerse affeder. Demek ki şirk en büyük günah.
Bir çok büyük günah var. Mesela: Namaz kılmamak, oruç tutmamak, kumar oynamak, zina etmek, haksız yere adam öldürmek. Düşününki bir kısım insan hayatı boyunca bu günahları yapıyor. Ama değiImi ki o kimseler Müslüman;işte onlardan dilediğini Allah bağışlar. Yani Allah lutfuyla, keremiyle dilerse onları affeder Cennetine nasip eder, dilersede onlara dilediği kadar azap nasip eder, Cehennemde onları bir müddet azaplandırır. Bu azap kabir azabıyla başlar. Bazı büyük günah işleyen Müslümanlar kabirde ve mahşerde azap çekerler.
Yeniden dirildikleri zaman Arş'ın gölgesinde değilde, güneşin hararetinde kalırlar. Cehennemde yanabilirler, ama sonunda mutlaka Cennete girerler.
Hrıstiyan, putperest dedik. Birde mürted var. Mürted Müslümanken Dinden çıkana denir. Oda kafir'dir. Hatta onun kafirliği hrıstiyan ve yahudi'ninkinden daha beterdir. Neden? çünkü onda Müslümanlık nimeti varken onu kendinde muhafaza etmedi, kıymetini bilmedi. Bu sebepten dolayı onun azabı daha büyüktür. (Tabi bu hal üzere ölürse. Yeniden Müslüman olmaz ise.)
Mürted olmanın sebeplerinden biride yukarda saydığımız büyük günahlardan birini helal saymaktır. Çünkü Allah'ın Kur'an'da yasakladığı bir şeyi, Peygamberin getirmiş olduğu şeriatı yalanlamış olur. Yalanladığı için de Allah'a isyan edilmiş o lur. Çünkü Din Allah'ın Dinidir.Bu Dinin kuralları vardır. Allah'ın en büyük hakkını yerine getirenler, bu kuralları uygulamakla mükelleftirIer.

Bunun için de Allah buyuruyor: "Bunun dışındaki günahları Allah dilediği kimse için bağışlar. "
Eğer burada bu Ayet olmasaydı, yani şirk dışındaki günahların hepsini Allah bağışlar olarak bilseydik, o zaman namaz kılanla kılmayanın, oruç tutanla tutmayanın, adam öldürenle öldürmeyenin hiç bir farkı kalmazdı. Hem dünyada hem ahirette.
Bu durumda Müslümanın birinci korkusu ne olmalı? Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şerifinde mana olarak şöyle bildiriyor: "İlmi talep etmek kadın erkek her müslümanın üzerine farzdır. "
Alimler icma ile bu ilmi talep etmenin farz-ı ayn olduğunu bildirdiler. Yani "bilmiyorum" demek mazeret değildir. Bu bilgiler en önemli, ilk Din bilgilerdir farzlardır. Bu bilgiler ibadetten de önce gelir. Neden?
İmam-ı Gazali dediki: "Rabbini hakkıyla tanımayanın ibadetleri doğru değildir. "Çünkü gerçekte ibadete layık olan Allah'a değil, hayalinde, zihnin de canlandırmış olduğu bir varlığa ibadet etmiş olabilir. İbadetler nelerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak, okul yaptırmak, hayır hasenat yapmak v.s. İşte bunların hiçbiri makbul olmaz. Çünkü o bu ibadetleri Allah için yaptığını söyleyecek fakat daha Allah'ı tanıyamamış. Madem ki bir ibadet yapıyoruz, o ibadeti yaptığımız, Allah'ı teala’yı tanımamız gerekiyor. Tanımak nedir? Onun sıfatlarının manalarını hakkıyla öğrenmek demektir. Bunları öğrenmeyen bir insanın bir ayağı çukurdadır.
Çünkü, ibadete layık olan Allah'a değil, hayalinde canlandırmış olduğu bir varlığa ibadet etmiş olma tehlikesi vardır.
Demek ki herkesin 'Allah inancı' farklı olabiliyor. Mesela, hristiyanlar kilisede, yahudiler ağlama duvarında Allah'a ibadet ettiklerini sanıyorlar. Halbuki o yaptıklarıyla Allah'a şirk koşuyorlar, çünkü Allah'ı hakkıyla tanımıyorlar. Hrıstiyan İsa aleyhisselamın Allah'ın oğlu olduğunu söylüyor. Yahudi ne diyor? Uzeyr'in Allah'ın oğlu olduğunu, Allah'ın yer yüzünü altı günde yarattığını, yedinci gün ise Arş'ın üstünde yatıp dinlendiğini söylüyor. Bunun için de cumartesiyi tatil ettiler. Tevrat denilen kitaplarda böyle yazıyor. Ne yapmış oluyor yahudi? Allah'a yorgunluk sıfatı ve mekan isnat etmiş oluyor. Yorulmak, dinlenmek, istirahat etmek ve bir mekana yerleşmek mahlük sıfatıdır.
Halbuki melekler ne yerler, ne içerler, ne de dinlenirler.Arş'ı taşıyan, doğ olaylarını harekete geçiren,bu kainatı harekete geçiren Melekler var. Öyle Melekler var ki, bir kısmı yaratılalı beri rüküda, bir kısmı secdede, bir kıs~ ayakta; bunlar yorulmadığı halde Allah'a yorgunluk isnat eden yahudiler, Allah'ı meleklerden aşağı bir varlık durumuna düşürüyorlarda farkında değiller-
Saffat Suresi'nin II.Ayetin de Allah-u Teala kafirler için şöyle buyuruyor:
Manası: "Onlara sor yaratılışca kendilerimi-daha çetindir (kuvetli), yoksa
Bizim yarattıklarımızmıı? Şüphesizki biz onları bir çamurdan yarattık. " Çamurdan yaratıldıklarını kabul ederler fakat, Saffat Suresi'nin 13.Ayetinde şöyle bildiriliyor:

Manası: "Onlara Kur/an ile öğüt verdiğin zaman ,düşünüpte öğüt kabul etmezler. "
Biz de onları (kafirleri) davet ederiz. Kabul ederlerse kendilerini kurtarırlar.
Biz de sevaba gireriz. Ama kabul etmezler ise biz günaha girmeyiz, bilakis görevimizi yerine getirmiş oluruz. Ama onlar, kabul etmedikleri gibi, kendilerine delilleri ile anlatıldığı halde, hatta mucizeleri (Ayetleri) gördükleri halde, Saffat Suresi 14.Ayet'inde bildirilen kafirler gibi Müslümanları eğlenceye alıyorlar, Müslümanlarla alay ediyorlar. Bunların canlı örneklerini televizyondaki bazı ilahiyatçı Profösörler ile papazların aralarında geçen canlı yayın tartışmalarında görüyoruz. Gayri müslimler ile konuşulduğunda onlara ancak akli deliller ile gerçekleri anlatabiliriz. "La ilahe illallah" diyen bunun akabinde onun temsilcisini de diyecektir. Kimdir bu temsilci? Peygamberdir. Kur'an indikten sonra söylenecek tek kelime"La ilahe illallah" dır.Çünkü Kur'an İsa'yı da Musa'yı da tasdik ediyor.Musa (a.s)i da Muhammed'i (a.s.v)i tasdik
ediyor. Akıl bunu kabul ediyor.
Herkesin Müslüman olması kolaydır. Çünkü Dinin mükellefiyetinin en birinci şartı akıllı olmaktır. Bir insanı ister Din işlerinde, ister dünya işlerinde sorumlu tutmak için ilk şart nedir? Akıllı olmasıdır. Akıllı olmayan mükellef değildir.Deliyi sorumlu tutuyormuyuz? Hayır. Akıllılardır hapishaneleri dolduranlar. Çünkü aklı var ve buna rağmen suç işledi. İslam Dininde mükellef olmanın ikinci şartı ise baliğ olmaktır. Yani o akıl on beş senelik bir ömre sahip olacak. Kanunlarda da bu yaş on sekizdir. Üçüncü şart ise 'İslam davetini duymuş olmaktır' .İslam davetini duymuş olmak,'la ilahe illallah' sözünü duymak demektir. Peki bunu Arapça, Türkçe veya herhangi bir dilde duymayan varmı?
Desin ki biri "Ben duymadım" .Ona ne deriz?"İşte şimdi duydun" deriz. Allah nasip etti.
"Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."

KELİME-İ ŞEHADETİN MANASı
.Alemlerin Rabbi olan Allah' a hamd olsun. Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Allah'ın kulları üzerindeki hakkını yerine getirebilmek için Kelime-i Şehadet'in manasını hakkıyla öğrenmek gerekir. Bu manayı hakkıyla öğrenmeyen insan bu Kelime-i Şehadetlere zıt düşebilecek bir duruma düşebilir. “Eşheduenla ilahe illallah" kelimesinin kısaca manası: "Dilimle ikrar kalbimle tasdik ederim ki gerçek manada ibadete layık olan yalnız Allah 'tır. "
Aynı zamanda "Eşheduenla ilahe illallah" ın manası:"Ben şahadet ediyorum; Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek ilah yoktur. edinilen varlıklar, ibadet edilmeye layık değildir." Hazret-i Adem aleyhisselam'dan Peygamber efendimize kadar bütün Peygamberlere evvela "La ilah e illallah" Kelime-i tevhidini bildirmiştir.
Yani Allah Adem aleyhisselamın yaratılmasından sonra onun neslinden, Allah'tan başka varlıklara ibadet edenlerin geleceğini bildiği için, Peygamberlere de ilk bu uyarıyla emretmiştir. Peygamberlerde ilk önce, Allah'tan almış oldukları bu emri insanlara öğretmişlerdir.
Bu hangi kaideyi ortaya koyar? Mahluk, yani yaratılmış oldukları halde ilah olarak kabul edilen varlıklar vardır. Fakat biz bunları reddediyoruz. İbadete layık tek ilah Allah-u Teala' dır.Tam kelime anlamı olarak ne diyoruz? "La",yani "Hayır. Bu ilahlar ilah edinmeye ve ibadete layık değiL"
Allah-u Teala' dan başka ilahların (edinilen ilahların) mevcudiyeti, Kur'an da bildirilmiştir. İbadete layık ilah ise ancak ve ancak Allah'tır.
.
Demek ki edinilen ilahlar var, ama ilah edinmeye ve ibadete layık değiL.
Türkçe de ki: "Allah 'tan başka ilah yoktur" mealine şöyle bir tevil
getirilir:.Bunlara ibadet etmekten vazgeçin, Allah-u Teala ya ibadet edin ilah olarak sadece Allah 'ı tanıyın. " Allah-u Teala böyle emrediyor.
"Eşheduenne Muhammedur RasululIah"
Buda aynı şekilde: "dilimle” itiraf ediyor ve kalbimle inanıyorum ki efendimiz aleyhisselatu vesselam, Allah-u teala tarafindan insanlara, cinlere ve bütün alemlere Peygamber olarak gönderilmiştir. " "Muhammedurresulullah" - manası:-"Muhammed Allah 'in Resuludur " Resulun görevi ise: İnsanların peşinden gitmeleri için Allah'ın onlara bildirdiklerini insanlara tebliğ etmek. Peygamberler ne getirdiyseler, ne yaptıysalar ve ne söylediyseler haktır, gerçektir, doğrudur. İşte biz Peygamberimize böyle itaat ediyoruz.
Allah-u Teala'nın da varlığını ,ibadete layık yegane varlık olarak bilmiş isek, Kelime-i ŞehadetIerin manalarını hem dilimizle söyleyerek, hem de bu inancı kalbimizde besleyerek ancak yerine getirmiş oluruz. Müslüman olmak için muhakkak Muhammed aleyhisselatu vesselama inanmak gereklidir Farz-ı ay-ndır, yani farzdır
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
" Allah'a Hakkiyla Iman "

" Allah'a Hakkiyla Iman "

Allah-u Teala Fetih suresinin 13.Ayetinde:

Meali: "Kim Allah 'a ve Resulun 'e iman etmez ise ,bilsin ki, biz kafirler için çılgm bir ateş hazırladık. "
Bu muhkem yani açık bir ayet. Bunun tevili yoktur.
Buradaki "hazırladık" çoğul ifadesi Allah'ın ortağı veya yardımcıları var anlamına gelmez. Yaratan Allah-u Teala'dır Elbetteki Allah-u Teala'nın yaratmış olduğu varlıklar da, mekanlar da onu emrini yerine getiren Melekler (burada azap Melekleri) vardır. İşte o azap Melekleri kafırlere azap ederler Bu manada biz kelimesi yerinde kullanılır .Ama yaratan Allah-u Teala'dır Yoksa yaratmada hazırlamada Allah-u Teala hakkında çoğul kullanılmaz.
İşte bu Ayet-i Kerime'nin birinci bölümünde Muhammed aleyhisselatu vesselamm Peygamberliğine inanmayanların kafir olduğu açıkça ifade edilmektedir Allah'a ve Resulun'e iman etmeyen insanlar için, kim olursa olsun Muhammed aleyhisselamın varlığına, Peygamber
olarak geldiğine inanmayanlar için, Allah-u Teala ne buyuruyor?
Diyor ki: "O insan kafir’dir".Sebebi Peygambere inanmamasıdır. Dernek ki Muhammed aleyhisselatu vesselamın Peygamberliğine inanmayan kafirdiL Onun sadece: "Ben Allah 'a iman ediyorum" demesi yeterli değildiL
Çünkü Allah-u Teala Ayetin de:
Yani, "Allah 'a ve Resulun'e iman".
Müslümanlığın dışında herhangi bir Din'e mensup olanlar (herhangi bir Dinden kasıt inanç şekli) hepsi kafirdir Demek ki Müslümanlığın birinci şartı "La iliihe illallah Muhammedur Resulullah" Kelime-i tevhidini söyleyip ona

kalben iman etmektir. Buna kim izah ettiğimiz şekilde inanmamışsa, o Müslüman değildir. Onun hiçbir başka ameline aldanılmamalıdır.
Bazı kimseler "Biz hristiyanlara ve yahudilere kdfir diyemeyiz. Onlarda Allah 'a iman ediyorlar. Onlarda neticede bir Peygambere inanıyorlar" gibi sözlerle, sözde iyi niyetlerini ortaya koyuyorlar. Fakat bu insanlar işte bu Ayeti yalanlamış olduklarından dolayı küfre düşüyorlar. Böyle bir tartışmaya dahi girenler, bu Ayeti yalanladıklarından dolayı kafirdir. Bu Ayeti nasıl yalanlamış oluyorlar? "Onlarda Allah 'a inanıyor. Onlarda İsa ya Musa ya inanıyor" diyorlar. Fakat değil mi ki Muhammed'e inanmıyorlar. Bu onların küfre düşmeleri için yeterli sebeptir. Bunlar cahil, dinini ehlinden öğrenmemiş olan sözde Müsıümanlardır. ?Kur'an da Allah-u Teala: "Kim Allah 'a ve Resulullah 'a iman etmezse o kdfirdir" diyor. Ona Cehennem ateşinin hazırlandığını, ebedi olarak onu orada yakacağını bildiriyor Allah. Kafir olmasının sebebini yine kendisi bildiriyor. Bu sebep ise, Resulun'e iman etmemiş olmasıdır.
Halbuki cahil olmayan bir Müslüman biliyor ki onların Allah'a iman ediyoruz demeleri, Allah'a hakkıyla iman ettiklerini göstermez. çünkü onlar Allah'a iman ediyoruz diyorlar, fakat Allah'ı ona yakışmayan sıfatlarla sıfatlandırıyorlar. Neticede Allah'a doğru iman etmiyorlar. Bu da ayrı bir ders konusu.
Bugünkü dersimizde Allah'a ve Resulun'e iman etmeyenleri anlatmaya çalışıyoruz. Yahudi ve hrıstiyan için "Onlarda Allah 'a iman ediyor. Neticede bir peygambere iman ediyor" diyenlerin (halbuki bunlar o Peygamberlere Peygamber olarak da inanmıyorlar. İlah yerine koyuyorlar bu Peygamberleri) kafir olduğuna şek ve şüphesi olanlarda kafirdir.
Televizyonda, canlı bir yayında, bir ilahiyat profesörüne sorulduğunda
ki: "Hristiyanıarın hepsi için Cehennemliktir diyebilirmiyiz?" Bayraktar Bayraklı şöyle cevap veriyor: "Hayır, diyemeyiz. Çünkü hristiyanlar farklı inançlara sahiptirler. Üç teslis (Meryem ,İsa ve kutsal ruh) inancına sahip olanlar Cehennemliktir. Onlara Cennetlik diyemeyiz. Fakat Ortodokslar için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü onlarda tek Allah inancı vardır. Onlar Cennetlik olabilirler. "
Oysa onların tek Allah inancıda Allah'ın kutsal ruh olduğundan ibarettir. Ve "İsa 'nın şekline girdiği için İsa bizim İlahımız ve oda göklerde yaşıyor. Gelecek ve yeryüzüne tekrar adaleti getirecek" diyorlar. Bu profesör bu konuya olan bu yaklaşımıyla kafirdir. Çünkü Müslüman'ın Allah'a olan imanıyla bir Ortodoks'un imanını eşleştirmiş oluyor.
Bu Ayet bir insanın sadece Allah'a (hakkıyla bile olsa) iman etmiş olmasının yeterli olmadığını gösteriyor. Muhammed'i yalanlıyor ise ve onu aşağılamak için mesela" Akıllı bir Arap, takunyalı Bedevi, yalınayak çıplak uyarıcı" diyor
ise, oda kafirdir Aklı başında bir Müslüman Muhammed aleyhisselam için kullandığı kelimelere dikkat etmeli. Onun için aşağılayıcı ifadeler kullanması caiz değildir. Resulullah önce neyi getirdi?"La ilahe illallah Muhammedurresulullah". Kendi ismini zikrederek insanların inanmasını emretti.Peygamber efendimiz sadece "la ilahe illallah" diye insanları davet etmedi.Bunu insanlara sadece bu eksik haliyle söylemedi. "Muhammedurresulullah" ile birlikte insanları imana davet etti.Yani:" Allah 'a şirk koşmayın, Allah 'ı hiçbir şeye benzetmeyin, Allah 'ı muhtaç etmeyin" dedi. Ve arkasmdanda: "Ben Allah 'ın Resuluyum.sizin Peygamberinizim. Size neyi söylüyorsam, neyi yapıyorsam, buna hakkıyla iman edin. Doğru olarak kabul edin" diye emretti. Muhammed aleyhisselam tevazu yaparak kendisine iman edilmesinin gerekliliğini gizlemedi. Burada böyle bir tevazu olamaz. Tevazu neyle alakah olur? Ancak nafılelerle alakalı olur. İbadetlerle alakalı olur Yani insanlar yapmış oldukları ibadetlerin içerisinde, başkalarının şahit olmayacağı veya şahit olmasında kibrini, gururunu, enaniyetini kabartacak, nefsini üstün görecek şeyleri yaparsa, ancak bunların gizli yapılması veya gizlenmesi mümkündür Halbuki bu böyle bir mesele değiL.
Bu Peygambere iman ile alakalı bir meseledir Bunun gizli si olmaz.
Peygamberde bunu gizlememiştir Çünkü kendisine iman edilmesini gizlerse, Peygamberden Dini öğrenenlerde gizler ve o zamanda bu günümüze kadar ulaşmazdı. Peygamberimiz bu Ayete de zıt düşmüş olurdu. Çünkü bu Ayet Peygamberimize inmiştir Onun ise kendisine inen Ayetin bir kısmını tebliğ edip bir kısmını saklaması mümkün değildir. Zaten buda Peygamberlerin sıfatlarına ters düşer
İşte bir insan Allah'a ve Resulun'e iman etmeyenin kafir olduğuna kalben inanıp hükmetmez ise, o insan kendisi kafırdir Yani bir kimsenin Allah' ın Resulun'e inanmadığına şahit olduğu halde, ona hala Müslüman gözü ile bakıyor ise, kendiside kafırdir Çünkü iman konusundaki en önemli şeyi, hak ile batılı ayırt etmeyi yerine getirmemiştir Önce kalbinde bunun böyle olduğuna inanıp, sonrada insanları uyarmalı.
Küfre düşeni uyarma imkanı, ona doğruları, İman esaslarını anlatabilme imkanı var ise, bunları ona öğretmesi, söylemesi gerekir Böyle küfür iddialarında bulunulan ortamlarda , hakkın tarafını tutmak değil de, susmayı tercih ederse, bu insanda kafırdir Çünkü onun orada susması kalbindeki inancıyla ilgilidir. En azından kalbinde karşı tarafın küfür üzere olduğunu bilecek. Konuşma imkanı varsa hakkın tarafında yer alması gerekir Birde şu bilinmesi gerekir ki:"Eşheduenla ilahe illallah" kelimesini bir insan Arapça söyleyemiyarsa, anlamını bildiği dilde söylemesi uygundur

Türkçe'si: "Biliyorum, inanıyorum ve itiraf ediyorum ki, Allah'tan başka İbadete layık ilah yoktur ve yine biliyorum, inanıyorum ve itiraf ediyorum ki Muhammed onun kulu ve Resulüdür."
"Muhammed" kelimesinin harflerini mahreçleri ile telaffuz edemeyenin, bunun yerine " Kasım~ın babası" demesi de uygundur. Ahmed-,Mustafa veya Mahmud da diyebilir. Başka inanç sahibi olan veya mürted olan bildiği dilde bu Kelime-i Şehadet'i söyler ise Müslüman olur: Müslüman olacak birini zorlayacak veya Müslüman olmasını geciktirecek şekilde ille de Kelime-i Şehadet'i Arapça söylemeye çalışmamalı. Bu caiz değildir. Müslüman olacak kimsenin Kelime-i Şehadet'i Arapça olarak söylemeyi öğrenene kadar hayatını garantileyemeyiz. Bir an önce -Müslüman olmasını sağlamalı, sonra öğrenmesi gerekenleri öğretmeli. Şehadet'in manasını hakkıyla açıklamalı, Allah'ın sıfatlarını öğretmeli ki, bu Şehadet'ten dönmesin. Onu hemen namaz gibi ibadetlerle zorlamamalı.
Şehadet kelimesinin manaları: kabul ediyorum, şahit olurum, onaylıyorum, inanıyorum, tasdik ediyorum, itiraf ediyorum.
Müslüman olmak için bu Şehadet Kelimelerini ömürde bir kez söylemek yeterlidir. Bu kadar kolay. Bu Şehadet kelimelerine zıt bir inanca düşmeyen, Müslüman olarak ölen (Cehenneme girse bile) neticede Cennetliktir. Ne büyük bir mükafat. Allah nasip ettiyse iman etmek çok kolaydır.
Fakat Müslüman bu imanı muhafaza etmelidir. Bu imanı muhafaza edebilmenin ilk şartı, sebebi, Din ilmini öğrenmektiL Cahil kalmamalı.
Bugün Kelime-i Şehadet'i söyledik, fakat mana olarak bir eksiğimiz olmuş ise bunu da bu derste anlamış olduk.
Peygambere iman etmemenin küfur olduğuna veya Müslüman olduktan sonra Müslümanlığı kaybedenle
r için Allah-u Teala Ali İmran Suresinin 32.Ayetinde şöyle buyuruyor:

Meali: "Deki Allah 'a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah kafirler i sevmez."
Birinci Ayette konu iman etmekti. Bu Ayetteki 'itaat' kelimesinde ise iman ve imanın gerekleri var. Ayetin devamındaki "yüz çevirmek" sözünden anlıyoruz ki, buradaki itaat kelimesi den kasıt iman etmek. Buradaki 'itaat' kelimesinden kasıt namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi büyük günahlar olsaydı, ardından, "Allah kafırleri sevmez" ayeti gelmezdi. Bu büyük günahları işleyene kafir denmez.
Fakat amel konusundaki "yüz çevirmek" nedir? Allah'ın emri olduğu halde, o emre itaat etmemektir Yani haram işlese de işlemese de o haram fiilin işlenmesinde bir sakınca görmemektir.

Mesela: "Namaz kılmasa bir şey olmaz, bu zamanda faiz yemekten bir şey olmaz, bu zamanda başı açık olmanın ne önemi var, tartışacak başka konumu yok" gibi sözler. İşte bunlar Allah'a itaat de yüz çevirmenin örnekleridir. Ve bunlara da Allah kafir diyor.Bak yapmaması değiL.
Bir Müslüman önemli farzları yerine getirmeyebilir, büyük veya küçük günah işleyebilir. Ama değil mi ki bunlara yüz çevirmiyor, reddetmiyor; Allah onlara kafir olarak hükmetmiyor. İşte kafir olanları da Allah sevmez diyor, Allah Kur'-an da:

Kafirleri kim yarattı? Allah yarattı. Bunda şek ve şüphe yok. Demek ki Allah' ın yarattığı varlıklar içerisinde sevmediği varlıklar da var.
o zaman bir yanlışı daha düzeltelim. Bir söz var, söyleyeni de kurtarması zor, onu anlamadan tekrarlayanı da kurtarması zor.
Nedir bu söz? Diyorlar ki: "Yaradılanı sev, Yaradan 'dan ötürü ",Yani Allah yarattı diye bütün yaratıkları seveceksin.(bkz. S.18)
Yaratık ne demek? Her şey. Bunun içinde ne var? Kafirler var, domuz var. Allah'ın sevmediği şeylerde var. Halbuki bunları da Allah yarattı. Yani Allah yarattığı için bunları da seveceksin deniliyor. Fakat bu az önce bahsettiğimiz Ayete zıt düşüyor. "Allah kafırleri sevmez" buyuruluyor. Demek ki bu söz de kürurdür.
Fakat bunu söyleyen adam bunu ne niyetle söylemiş olabilir? Bu bir Alim değil, bir müctehid değil. Bu derviş bir insan ki, onun bu sözü söyleyip söylemediğini de bilmiyoruz. Halkın dilinde böyle gelmiş. Yunus Emre'ye mal ediliyor. Alim diye bildiğimiz bir kimse değiL. Derviş diye halk arasında gezen birisi.
Böyle bir sözü söyleyen ancak şu niyetle söylemiş olabilir: Bir gayri müslim ne zaman ki küfur halinden kurtulur, Müslüman olur, o zaman onun küfür hali Müslümanlar tarafından unutulur. Yani o hatası onun yüzüne vurulmaz.o andan itibaren o insana sevgi başlar.Bu sözün manası budur. Eğer söylenecekse bu niyetle söylene bilir.Yunus Emre'yi ben severim ama bu niyetle.Yani bir kafir küfründen dönerse ben onun o küfur halini unuturum, bu Müslüman'ı severim.
Şimdiye kadar bu sözü kim tevil etti bu şekilde? Üzerinde durulması gereken bir söz. Durulmadığında nelere malolduğunu gördük. Küfre giden, Ayete ters düşen boyutu var. Bunu böyle söyleyenler nereye saklayacaklar bu Ayeti Ama saklıyorlar maalesef. Kur'an dan bazı Ayetleri saklayan münafıklar çok .Maalesef müslümamlara bile hutbelerde aynen böyle söyletiyorlar. Hoşgörü adına söyıüyorlar. Bunların hepsi küfürdür.
"Yaradılanı seveceksin Yaradan' dan ötürü".Kaç kişiye böyle açıkladınız küfre düşürmeyecek manada? Halbuki kafir hiç sevilmez.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
" Allah Tealaya Hakkiyla İman " 2.ters

" Allah Tealaya Hakkiyla İman " 2.ters

yahudi hiç sevilmez. Bir putperest hiç sevilmez. Domuzdan daha aşağı varlıktır o çünkü. Onu da Allah teala yarattı ama o domuzdan daha aşağı. Neden ? Çünkü hayvanın aklı yok. Öbürü insan . Allah teala ona akıl vermiş. Müslüman olmakla onu mükellef tutmuş. V e kendisinin Müslüman olmadan ölürse ebediyen Cehennemde yanacağını bildirmiş.
Peki biz öyle söyleyenlere yani "Yaradılanı seveceksin Yaradan 'dan ötürü" diyenlere ne cevap vermemiz lazım. ? Önce doğruyu söylememiz lazım. Bu sözün küfür olduğunu izah etmemiz lazım.
"Allah teala her şeyi, hepsini yaratmıştır, ama her şeyi, hepsini sevmez. "Ali İmran Suresinin 32.Ayeti bunun bir delilidir. Bu Ayeti ona gösterir, açıklanz. İşte bu Ayette de Allah teala kafir e daha dünyadayken onu sevmediğini duyuruyor. Ama onlar aslında Müslümanlarla savaşmıyorlar. Onların aslında hedefi, düşmanı Müslümanlar değil. Onların birinci düşmanı Allah. Teala Onlar aslında Allah'ın düşmanı.
Müslümanlarda Allah'ın emirlerini yerini getirdiği için, yapacak bir şey bulamıyorlar,acizler. Allah'ın istediği gibi yaşayan Müslümanları aldatmaya çalışıyorlar. Kendi inançlarına sahip olmalarını istiyorlar. Ama Müslüman Dinini öğrendikten sonra, imanla küfrü ayırt etmekle mükelleftir. Kendi inancını ölene kadar muhafaza etmekle mükelleftir. Ondan sonra ibadetlerimizi yaparız, farzlarımızl yerine getiririz. Neden? Allah emrettiği için. Çünkü "itaat edin" diyor. İtaat ne demek? Allah namazı, orucu emrediyor. Bunu yapmak zorundadır bir Müslüman. Yapmaz ise büyük günah işlemiş olur. Ama bunları hiçe sayarsa, namazla, oruçla alay ederse, Dinin ahkamlarıyla, Peygamberlerle, Meleklerle alayederse, o zaman Dinden çıkmış olur.
Soruya cevap: Namaz kılmayana kesinlikle kafir denmez. Fasık, büyük günahkar denir. Ama namazIa alay edene kafir denir. Kılmamak ayrı bir şey, kılıp ta alay etmek ayrı bir şey. Alay etmek nasıl olur?
Gerçek bir olayı anlatayım: "İmam olan bir arkadaş bir gün bir piknikte şaka niyetiyle bir fıkra anlattı. Hem de cemaatle namaz sonrası, insanları eğlendirmek için.
Şöyle devam etti:"Her Müslüman 'ın üzerinde Allah 'ın görevlendirdiği, vazifeli 'Kiramen Katibin Melekleri' var. Sağ taraftaki hayırlı amelleri yazar, soldaki şerleri yazar. Ağızdan çıkan sözler ve ameller dahil .Bu Melekleri duyan birisi namaz kılarken sanki solundaki Melek iyi değilmiş gibi, (halbuki o Meleğin kötü amelleri yazması, onun kötü Melek olduğu anlamına gelmez) sağına selam verirken gayet mütevazı selam vermiş 'Esselamunaleykum ve Rahmetullah' demiş. Soluna selam verirken' has ... dır ordan' demiş" diye anlattı. Onu hemen uyardım . Bu söz, bu fıkra küfürdür, Kelime-i Şehadet- i' gerektirir, diye. Kem küm edince ona bu konuyu araştırıp Kelime-i Şehadet getirmesini söyledim. Orada bulunan bir kısım insanda onu savunmaya
kalktılar. "Bilmediğiniz yerde savunma yapmayın" deyip onları da susturmaya çalıştım. Onlara da bu sözü araştırmalarını, onlarında mükellef olduğunu söyledim.
İnanırmısınız o insan iki gün sonra bir kazada Bir günlük damadı ve kızıyla cayır, cayır yanarak öldü ve ben cenazesini kılmadım."
Bunu niye anlattık? Demek ki küfre düşmek çok kolaydır. Bir Müslüman cahil olursa, Allah'm Melekleriyle alay ederse, namazla alay ederse, olmaz. Bir örnek daha: Hafız birisi şöyle bir fıkra anlatıyor: "Bir Laz Bursa' da ilk kez zeytin ağacı görüyor ve köylülere bunun ne ağacı olduğunu soruyor!'. Köylülerden biride zeytin ağacı olduğunu söylüyor. Tekrar Laz soruyor ki :
"Allah 'ın Kur 'an da bahsetiği zeytin bu mu? Bu ağacın meyvesi mi?" Köylü "Evet" diyor, "Kur 'an da zikredilen zeytin bu" diyor. (Sakın gülmeyin bu anlattıklarıma. Bu fıkra küfre bir örnek) Bu farz üzerine Laz tutup ağaçtan kopardığı zeytinleri yemeğe başlamış. Kur 'an da övülmüş ya zeytin. Tabi Laz'ın ağzı buruşuyor ve köylü onun aptallığını kınıyor. Ve bu Laz şöyle söyleniyor:
"Ya Rabbi bu zeytini yarattın, Kur'an da methettin ama yaratırken hiç mi tadına bakmadın" diyor.
V e millet bu fıkraya gülüyor. Halbuki ne kadar çok küfür içeriyor bu fıkra. Allah'ı cahil yerine koyuyor, Allah'm sıfatlarma aykırı sıfatlandırıyor, Allah'ı mahlük yerine koyuyor, tat alan veya bir şeyleri deneyerek bilgilenen varlık yerine koyuyor. Bütün millet de buna gülüyor. Bu fıkra küfür' dür. Anlatan küfre düşmüştür, gülerek kabul edenlerde küfre düşmüştür.
Televizyonda, gazetelerde bir sürü küfre düşüren fıkralar var ve millet maalesef bunlara gülüyor. Arkasından alkış da tutuyor. Bu örneklerle derslerin ehemmiyetini az çok anlıyoruz herhalde? İşte Allah-u Teala'nın emirlerine itaat etmeyen, saygı duyulması gereken şeylere saygı duymayan, İslam sembollerini herhangi bir şekilde oyun, eğlence yapan kafir,dir.
"Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."
İslam'dan Başka Hak Din Yoktur
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Bugünkü dersimizin-konusu:İslam' dan başka hak Din yoktur "Hak Din" kelimesi çok iyi anlaşılması lazımdırHak demek, doğru demektir Yani inanılması gereken Din demektir Günümüzde, Müslümanlar arasındaki başlıca konularından biride budur. Müsıümanlar arasında çok cereyan eden bir konu olduğu için, bu konuyu çok iyi öğrenmemiz lazım. Hak denildiği zaman, yani doğru, inanılması gereken, amel edilmesi gereken Din, demektir. İşte Allah-u Teala hak Din olarak insanlara İslam Dinini emretti. Bu emri Ali İmran Suresini 85.Ayeti ile bize bildirdi.
Meali: "Kim İslam 'dan başka Din ararsa ,bilsin ki kendisinden böyle bir Din asla kabul edilmeyecek. "
İslam dan başka herhangi bir Dinin kabul edilmediğini, ahiret'te müşahede edeceğiz."Kim İslam' dan başka bir Din ararsa" cümlesindeki 'ararsa' ne demek? Yani o insan Dünya hayatında iken, (ahiret Dünya'nın hesabını vereceğimiz bir mekan, bir hayat) bu ararsa kelimesini çok iyi anlayacak ki, hataya düşmesin. Bir insan derse ki:"Başka inançlarda olabilir, bunlarda kabullenilebilir, bunlara da saygı duyulabilir veya bu inançları da ben kabul ederim", bunları da doğru kabul ederse ve bu 'arama' kelimesi ile başka bir inancında doğru olduğunu kastederse, o insanın inancı ahirette kabul değildir O insan zaten kafirdir Çünkü Allah İslam Dini ile müşerref olan, İslam Dinine inanana, "Müslüman" diyor Dünyada iki çeşit insan vardır: Müslüman veya kafir.İnsan ya Müslüman dır veya kafirdir.İkisinin arası bir şey yoktur Ancak kafirIer birçok isimle adlandırılabilir: Hristiyan, yahudi, putperest, ateşperest, mecusi vS. Yani ismini ne koyarsanız koyun, Kur'an-i Kerimde geçen bu 'ararsa' kelimesinin içine girer Dernek ki bunlara çoğul diyebiliriz.
Biz bunların tamamına ne diyoruz? Batıl Dinler diyoruz. Bakın burada 'Dinler' kelimesi yerinde kullanılmıştır Çünkü çok çeşitli, Din denilen inançlar vardır. Bunların hepsi batıldır Allah insanları hak Din İslam ile mükellef tutmuştur.

Konuyla ilgili ikinci Ayette, Ali İmran Suresinin 19.Ayetinde :
Meali: "Allah 'ın nezdinde (Allah 'ın razı olduğu) Din İslam dır. "
Allah bu Ayetle de, kesin bir hükmü ortaya koymuştur. Bu iki Ayet birbirini tamamlıyor, Burada kesin olarak anlaşılan şudur ki: İslam' dan başka Allah'ın razı olduğu, Allah'ın göndermiş olduğu bir Din yoktur. Öyle ise bizlere bu iki Ayet-i Kerimeyi öğrenmek farzdır. Çünkü bu Ayete zıt düşebilecek bir inancı reddetmemiz gerekmektedir. Allah bütün Peygamberlere İslam Dinini emretmiştir. Yani Adem aleyhisselamdan, Muhammed aleyhisselatu vesselama kadar ne kadar Peygamber gelmiş ise, bunların hepsine İslam Dinini emretmiştir ve bunların hepsi Müslüman'dır. Bu iki Ayetten açık olarak anlaşılan budur.
Çünkü bunun zıttı düşünülür ise; yani "Allah bazı Peygamberlere İslam Dininden başka bir inanç getirmiş" denilir ise, hristiyanlık inancı, yahudilik inancı gibi Dinler getirdi diye düşünür ise, o zaman Allah'a bozgunculuğu yakıştırmış olur. Yani Allah'ın İslam'dan başka bir Din göndermiş olduğuna hükmetmiş olur.
Bugün İslam alemindeki en büyük hatalardan bir tanesi de "Semavi Dinler" ibaresini kullanmaktır.(bkz. S.32) "Semavi Dinler" ibaresinde, Din için çoğul kullanılmakla, İslam'dan başka bir Dinin geldiği haber verilmektedir. Ve maalesef burada, İslam Dinine iki Din daha ilave ediliyor. Ne deniliyor? "Hristiyanlık da yahudilik de semavi Dindir" deniliyor. Bazı cahiller ise bu sözü doğrulamak için, diyorlar ki: "Hristiyanlık ve yahudilik bugünkü şekliyle tahrif edilmiş birer Dindirler. Yani aslında semavi Din olarak Hristiyanlık ve Yahudilik var ama bugünkü şekli tahrif olunmuş halidir. "
Hangi şekilde anlatılırsa anlatılsın, bir Müslüman derse ki:"Hristiyanlık ve yahudiliğinde aslı vardır, bunlar da semavidir",o da kafırdir. Çünkü İslam'dan başka bir Dinin gönderildiğine hükmetmiştir.Aynı zamanda, bu iki Ayeti yalanlamıştır. Eğer Allah-u Teala bir hristiyanlık, bir yahudilik Dinini gönderse idi, o zaman o göndermiş olduğu Dinin mümessiline de, o lakapla hitap etmemiz gerekirdi.Bu da demek olurdu ki: " İsa aleyhisselam çok iyi bir hristiyan 'dır.
Musa aleyhisselam çok iyi bir yahudi'dir. "Bir Müslüman bunu böyle söylerse kafırdir. İsa aleyhisselama hristiyan, Musa aleyhisselama yahudi diyen kafirdir. Çünkü, ne İsa aleyhisselam hristiyan'dır, ne de Musa aleyhisselam yahudi'dir. İkisi de Müsıümandır. Bütün Peygamberler Müslüman'dır ve hepsi İslam ile emrolunmuştur.
Musa aleyhisselamın getirmiş olduğu inancı tahrif edene ( değiştirene) Allah Kur'an-i Kerim de, lakap olarak "El Yahud"(yahudi) demiştir. Yani Musa'nın
İslam inancını tahrif edene yahudi denir.İsa'nın İslam inancını, Allah'a olan imanını tahrife dene "Nasara" denmiştir.Yani latincesi: "hristiyan". Yani yahudiliğin aslı, hristiyanlığın aslı (gerçeği) vardır sözü tamamen yanlıştır. Doğrusu nedir?Musa Müslüman'dır, İsa da Müslüman'dır. Onların İslam İnancının tahrif edilmiş olan şekline yahudilik veya hristiyanlık denir. Yoksa bunlar, o Peygamberlerin getirmiş olduğu birer Din kabul edilirse, İslam tahrif edilmiş olur ve böyle inanan kimse de artık Müslüman değildir.
Çünkü "Kim İslam 'dan başka bir Din "arsa ... "ve "Allah nezdinde,
Allah 'ın razı olduğu tek Din İsldm 'dır" Ayetlerini yalanlamış olur. Bu Ayetlere hakkıyla iman etmemiştir, anlamamıştır. Eğer ki Din çoğul söylenseydi, biz bu haberi Kur'an ve Hadis-i Şerifler den alırdık. Ve alimlerde bu konuyu, bugüne kadar, böyle işlerlerdi. Halbuki zamanımıza kadar tam tersi işlenmiştir.
İlmi ehlinden öğrenemediğimiz zaman, toplumda alışkanlık haline getirilen ve topluma yavaş, yavaş şırınga edilen bu batıl fikirlerden korunamayız maalesef. Ve maalesef bu, minberlerde de bu yanlış şekli ile anlatılıyor. Yani "semavi Dinler" sözü söylenebiliyor. Böyle sözü söyleyen insanı ancak bir teville kurtarabiliriz. O insan hakkında yapabileceğimiz açıklama nedir? Arapça'daki 'Din' kelimesi kullanıldığı yere göre farklı manalara gelebilir. Bu manaların birincisi inançtır. Bugün halk Din denildiği zaman, inanılması gereken bir inancı ortaya koyuyor. Onu anlıyor. İlk anlaşılan budur. Neticede Din inançtır. Ve amel edilmesi gereken ahkamlardır. Bu ahkamlara da önce iman edilmesi gerekiyor. İman etmeden yerine getirilen ahkamların bir faydası olmaz. Mesela namaz kılmanın farz olduğuna iman etmeyen kimse, namaz kılsa ona bir faydası olur mu? İman etmediğinden dolayı bir faydası yoktur. İşte inanç bütünü dediğimiz şey Dindir.
Din inanç manasına gelir ve bu manada kim çoğul kullanır ise, yani "Semavi Dinler" der ise, o kafir dir.
Bize düşen görev, bu, yanlış yerde Din kelimesini kullanan kimseyi hem kurtarmak, hem de o kelimeyi ona tekrar ettirmemek. Bu kelimeyi bir daha bu şekilde kullanmamasını öğretmek. Başkaları bunu böyle anlamayabilir. Dinleyenler bunu böyle anlamayabilir. Tevili şudur ki,"Semavi Din" derken şeriat kastetmiş olmasıdır. Veya kitapları kastetmiş olmasıdır. "Semavi Şeriatır" diye söylenilebilir. Allah semavi şeriatlar göndermiştir. Allah semavi kitaplarda göndermiştir. Bu şekilde söylenirse doğrudur. Şimdi gelelim bu sözü anlamaya: Bir Müslüman da Allah için 'semavi kitaplar' yerine "tek semavi kitap göndermiştir" derse, o da kafirdir. Yani 'semavi kitaplar' için de tekil kullanmak yine küfürdür. Çünkü kitaplara iman, imanın şartlarındandır. Bu kitapların ortaya koydukları hükümlere, ahkamlara da şeriat denir. Türkçe de hükümler, kanunlar diyoruz. Bu şeriatlar içinde yine tekil kullanılmaz.
"Şeriat tektir" denmez. Çünkü iman ettiğimiz kitapların hükümleri farklı, farklıdır Allah öyle dilemiştir Muhammed aleyhisselamın özelliği de Kur'an şeriatı ile gönderilmiş olmasıdır
Kur'an günümüzdeki, bütün insanların mükellef (sorumlu) tutulduğu şeriatı içeren, bir kitaptır Muhammed aleyhissehimı diğer Peygamberlerden ayıran husus budur Önceki Peygamberler belli kavimlere,belli bölgelere geldiği için, onların ümmetIeri o şeriat ile mükellef idiler Ama bugünkü insanların tamamı Kur'an şeriatı ile mükelleftirler Çünkü Muhammed son Peygamberdir Adem aleyhisselamdan, Muhammed aleyhisselama kadar her ne kadar şeriat geldi ise de,onların inancı İslam dır. O Peygamberlere tabi olanlar MüslümandıL
Bir Peygamberin hayatından sonra, bir sonraki Peygamber gönderilene kadar, o doğru inancı muhafaza eden bütün o ümmetIerin tamamı Müsıüman'dır. Tabi ki muhafaza edemeyen kafirdir (o Peygamberin devrinde yaşamış olsa dahi).Öyle ise biz o ümmetleri ve Peygamberleri isimlendirecek isek, ancak şu ifadelerle isimlendirebiliriz: Musa aleyhisselama inanan bütün insanlar, onun inancını muhafaza eden bütün Müslümanlar Musevi Müslüman dır Çünkü o topluluk Musa ya inanmakla mükellefdir. Biz onları 'Beni İsrail' kavmi diye biliyoruz. Onlar Musa aleyhisselama, Peygamber olarak inanmakla, getirmiş olduğu İslam Dinini kabul etmekle mükellef idiler. Ve bunları kabul edipte, ölene kadar muhafaza eden, gerek Musa aleyhisselam hayatta iken, gerekse İsa aleyhisselam'ın şeriatı gelene kadar korursa, o Müslüman'dır Musevi Müslüman'dır Yahudi demiyoruz, Müs1üman diyoruz. Kim ki gerek Musa aleyhisselam hayattayken onu yalanlamış veya Musa aleyhisselam vefat ettikten sonra onun Dini'ni tahrif etmiş ise, işte ona yahudi diyoruz. Kur'an ifadesi ile onlar (yahudiler) Musa 'ya getirilen Dini tahrif ettiler, bozdular. İsa aleyhisselama inananların hepsi Müslüman dır Onun inancını, o göklere çekildikten sonra, muhafaza eden bütün insanlarda Müsıüman'dır. Çünkü oda İslam Dini ile gelmiştir ve Musa ile inanç açısından, hiçbir farkı yoktur.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam kendinden önceki bütün kitapları ve bütün Peygamberleri tasdik edicidir Allah-u Teala'nın bize bildirmesi ile iman esaslarımızın temelinde olan 've kutubihi, ve rusulihi' , yani bütün kitaplara ve Peygamberlere iman ediyoruz anlamındadır. Bu Kitapların hepsinin insanlara İslam inancını öğretmeleri için gönderilmiş olduğuna inanıyoruz. Ve bu Peygamberlere inanmış olarak ölen insanların da Müslüman olduğunu kabul ediyoruz. Muhammed aleyhisselam geldikten sonra, ona inanan insanların tamamı da Müslüman olduklarına göre, onlara 'Muhammedi Müslüman' deriz. Bunlar, Kur' anın hükümlerine hakkıyla iman edip yerine getirmeye çalışırlar.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Bugünkü yahudilere Musevi dahi denmez. Çünkü Musevi, Müslüman dır hristiyanlara da İsevi denmez. Çünkü İsevi olanlar da Müslüman dır.
Zaten bütün Peygamberlerin Dini İslam dır denildikten sonra, kalkıp da başka bir Dinden bahsetmek caiz olmaz. 'Gerçek hristiyanlık', 'gerçek yahudilik' aldatmacadan başka bir şey değildir Böyle bir şey yoktur. Gerçek tektir O da bütün Peygamberlerin Müslüman olmasıdır. Hepsinin Dininin İslam olmasıdır Gerisi sadece aldatmacadan ibarettir Maalesef günümüzde, bir çok Müslüman da bu aldatmacalara kanmaktadır.
İslam Dinine inanç olarak muhalefet, İdris aleyhisselam' dan sonra başladı.
Allah-u Teala yeryüzünde, İdris aleyhisselamın yaşadığı döneme kadar küfrü yaratmadı. Yani Adem aleyhisselamın, oğlu Şit aleyhisselam'ın ve onunda oğlu olan İdris aleyhisselam zamanında (yaklaşık 3000 sene) küfür yeryüzünde yoktu. İdris aleyhisselamın vefatından sonra yeryüzünde İslam inancından başka inançlar türemeye başladı. Yani küfür yaratıIdı. Demek ki Allah iradesiyle (takdiriyIe), bütün insanlar için 3000 yıl yeryüzünde küfür dilememiş.
Bu demek değil ki o insanlar arasında büyük veya küçük günah işlenmemiştir Amellerin, hataların boyutu ayrı fakat inanç olarak küfrü, Allah o zamana kadar dilememiştir. Bunu Kur'an-i Kerim de Allah ' ilk cahilliye dönemi' olarak bildirdi. Müfessirlerde, İdris aleyhisselamın vefatıyla, Nuh aleyhisselamın gönderilmiş olduğu vakte 'cahiliye dönemi' dediler Allah Nuh aleyhisselamı hususi bir görev ile göndermiştir; insanları küfürden kurtarmak için. Y ani batıl inançlardan vazgeçirmek için. Düşmüş oldukları hatalardan dönmeleri
için, uyarıcı bir Peygamber olarak göndermiştir Küfürden döndürmek niyeti ile, ilk uyarıcı olarak gönderilen Peygamber Nuh aleyhisselam'dır Ve Allah Nuh aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar göndermiş olduğu bütün, Peygamberleri insanları küfürden dönmeleri için, uyarıcı olarak göndermiştir Onun için Muhammed aleyhisselama da 'son uyarıcı Peygamber' denir. İlk uyarıcı Peygamber Nuh aleyhisselam, son uyarıcı Peygamber ise Muhammed aleyhisselamdır.
Bir hatayı daha düzeltmeye çalışalım: "İslam Dini son Din 'dir" denmez.
Bazıları vaazlarında Peygamberimizden önceki dönemden bahsederken, "İslam 'dan önce" ibarelerini kullanıyorlar Sanki İslam Dini sadece Muhammed aleyhisselama gönderilmiş gibi "son Din" diyorlar Bu söz de batıldır, yanlıştır.Başka ilahi Din yok ki, ilki ve sonu olsun.Allah, Adem aleyhisselam'dan Muhammed aleyhisselam'a kadar bütün Peygamberlere İslam ile emretti. Ve Allah-u Teala bunu Kur' anda bizlere bildirdi.El Bakara Suresinin 285.A.yetinde buyurdu ki

Meali: "Peygamberlere öyle iman ediyoruz ki, aralarını ayırt etmeden iman ediyoruz.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
" Allah'a Hakkiyla Iman "

" Allah'a Hakkiyla Iman "

Ayırt etmeden iman etmek ne demektir? Başka, başka inançlara (Dinlere) mensup olduklarını düşünmek değildir. Ayırt etmemenin birinci şartı, aynı inanca sahip olduklarına iman etmektir.
Peygamberlerin sıfatlarının hepsi birdir. Peygamberimizde hangi sıfatların (doğruluk, güvenirlik vs.) bulunduğuna iman ediyorsak, aynı bu sıfatlar diğer Peygamberler için de geçerlidir. Ayırt etmiyor yani fark gözetmiyoruz. Allah bunu bize böyle emrettiğine göre, bir insan nasıl "Diğer Peygamberler farklı Dinlerle emr olunmuştur" der. Bu cümle, bu Ayete de terstir .Son Din denirse, ilki gelir akla. Ve bu ikisi arasındakiler gelir akla.
Bakın bugün okullarda çocuklara şöyle bir şema gösteriliyor:
DİNİN ADI PEYGAMBERİ KİTABI İBADET YERİ
İslam Muhammed Kur'an Cami-Mescit
Hristiyanlık İsa İncil Kilise
Yahudilik Musa Tevrat Havra
------------ Davut Zebur -------------

Muhammed aleyhisselamla ilgili olan bölüm doğrudur. Fakat İsa aleyhisselam'ın Dini İslam dır. İbadet yeri de Mescit yani Camidir.Veya Kur'an da bildirilen Sevmaa, Bia, Saluta, Mescid-i Aksa'dır.Musa aleyhisselam'ın Dini yahudilik değil, İslam dır. İbadet yeri de, diğer Peygamberlerde olduğu gibi Mescittir. Bunların aksini iddia etmek küfurdür. Gelelim enteresan olan bir bölüme. Davut aleyhisselama bir Din dahi bulamamışlar. Halbuki onun da Dini İslam dır. Kitabının Zebur olduğu doğrudur, fakat ibadet yeri olmayan bir Peygamber değildir. Onun da ibadet yeri yine Mescittir .Okullarda maalesef bunlar öğretiliyor. Düşünün ki; Davut aleyhisselama bir Din yakıştıramıyorlar. Ya diğer Peygamberler için ne diyecekler o zaman? Adem aleyhisselama hangi Dini yakıştıracaklar? Onun da Din hanesini boş mu bırakacaklar? Bunlar, bunları düşünemiyorlar mı? Ama dört kitap var ya, bunu kimse inkar edemiyor ve anmakla mükellef kalıyorlar. Fakat cahilliğin boyutunu görüyor musunuz? Bir Peygambere Din yakıştıramamış, bulamamışlar.
Hatta bazı çocuk dergilerinde bile bu yanlışlar maalesef mevcut. (bkz.S.32-34)
"Bugün üç büyük Din" deniyor. Burada hristiyanlık ve yahudilik için kullanılan 'büyük' kelimesi tazim ifade ediyorsa, bu küfurdür. Yok eğer o inanca mensup olan kişilerin çokluğu kastediliyorsa , buna da 'kalabalık inanç topluluğu' denir. Allah İslam dan başka bir Din göndermemiştir.Eğer bir inanca, peşinden gidenlerinin kalabalık oluşlarından dolayı, 'büyük Din' deniliyorsa, o zaman "en büyük Din" Putperestlik için denirdi.Çin'de, Hindistan'da ve Japonya'da yaşayan milyarlarca insanı düşünün.Bunlar ne hristiyandır, ne yahudidir.Bunlar 'Buda' ya, İneğe tapan insanlardır.Ama onların 'büyük Din' den kastı, bu inançları semavi Din olarak kabul ettirmek.

Yani Allah'ın göndermiş olduğu bir Dinmiş gibi kabul ettiriyorlar. Bu da küfürdür. Bugün 'semavi Din' ,'büyük Din' ifadesiyle bula, bula üç Din bulmuşlar. Diğer Peygamberlere Din bile bulamıyorlar. Kim ki bu iki inancı, İslam Dini ile eş değerde tutarsa, onların tamamı kafırdir. ÇÜııkü hristiyanlık ve yahudilik için 'büyük Din' değil,'Büyük şirk içeren inanç_' denir. Bu inançların sahipleri çok büyük şirk işlemiştirler. Allah'a oğul isnat etmek kadar büyük küfür olur mu?
Kur'an-i Kerim de yahudilerin Uzeyr Peygamber için, "Allah'ın oğludur" dedikleri bildiriliyor. Kur' an-i Kerim hristiyan topluluğu hakkında,"İsa¬ Allah'ın oğludur" dediği bildiriliyor.Allah'a oğul isnat etmek kadar büyük bir şirk olabilir mi?Bunlar çok büyük şirk işlemiş olan topluluklardır. Buradaki büyük kelimesinin manasını da açıklamış olduk.
Ne büyük gaflet ve cehalet.Ne büyük bir inkarcılık.
Maalesef bu inkarcılar davaları uğruna, Müslümanlardan çok daha fazla çaba sarf ediyorlar. Müslümanları hristiyan yapmak için gölge gibi takip ediyorlar. Bu gaye uğruna servet harcıyorlar. Fakat onların bu çalışmaları, cahil Müslümanlara mal oluyor. Bu cahil insanlar sözde Müslüman olarak hayatlarını sürdürüyorlar.
Bu konuya en büyük delillerden bir tanesi de, Peygamberimizin müşrikleri ve ehli Kitaptan küfre düşmüş olanları şirkten döndürmek için yapmış olduğu Kur'an tebliğidir. Ve bunu duyan bazı insanlar Müslümanlar olmuştur. Kimler gibi? Yahudilerin kendi alimlerinden olan Abdullah bin Selam, yahudilik inancından vazgeçmiş ve Müslüman olmuştur. O dönemde Habeşistan kralı en Necaşi'de Müslüman olmuştur. Bu da bir hristiyan papazdı. Papazlarla beraber yaşayan bir insandı. Müsıüman olmasıyla Müslümanlara da merhem oldu. Yani onlara yardım etti, korudu ve muhafaza etti. Bu iki örnekten de neyi anlıyoruz? Demek ki hristiyanlık ve yahudilik inancında olanların tek kurtuluş yolu Müslüman olmaktır. Bugünde bir yahudi veya hristiyan Müslüman olur ise, biz onu severiz. O artık bizim kardeşimizdir.
Öyle ise 'sözde Müslümanlardan' olmamak için mutlaka Kelime-i tevhide ters düşecek olan inançlardan, fikirlerden uzak durmamız lazım. çünkü bu Kelime-i tevhidi kim yalanlar ise, kim ona ters düşer ise, o sadece sözde Müslüman olmuş olur. Bazı insanlar da, bu sözlere ters düşmüşlerdir. Mesela Hazret-i Ali 'yi ilah edinenler olmuştur. 'Hızır' denilen Hıdır aleyhisselamı, ilah edinenlerde olmuştur. Bunlara tapanlar günümüzde bile hala mevcuttur. Hatta şahısları bile ilah edinenler olmuştur. Geçmişte Firavunun ilah edinildiği gibi, Peygamber efendimizin vefatından sonra Hakim bin Emrullah'ı ilah edinenler olmuştur. Bunlara Müslüman denmez.
Müslümanların arasında da küfre düşmüş, İslam nimetini yitirmiş insanlar maalesef mevcuttur. Bunlar az da değildirler.Bu insanlar, sözde Müslüman

olmalarıyla, o inançlarından dönmeden ölürler ise, gidecekleri yer ebedi Cehennemdir. Bunlara Müslüman denmez.
çünkü bunlar Allah'ın kulları üzerinde ki en büyük hakkı olan, kendisine şirk koşulmamasını, Allah'ı her şeyden tenzih etmeyi, yerine getirmemişlerdir. Ve bu hal üzere ölmeleriyle, ebedi Cehennem azabını hak etmişlerdir. Bunun tersi nedir? Bir Müslüman da ölene kadar imanını muhafaza etmiş ise, sadece bunu yapmış ise, o ahirette ebedi Cehennem azabından kurtulmuştur, ebedi Cennet hayatını hak etmiştir.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
" Allah Tealaya Hakkiyla Iman "

" Allah Tealaya Hakkiyla Iman "

çünkü bir insan "Lailahe illailah Muhammedur Rasulullah" sÖzünü-söyleyip de, bu söze sadık kalır ise, yani kalbinde batıl bir inanca yer açmaz ise, o insan Allah'ın kulları üzerindeki en büyük hakkını yerine getirmiş olur. Ve bu hal üzere ölür ise, Cennet ehlinden olur.Allah'ın kulları üzerinde kendisine şirk koşulmamasından sonra gelen hakları da vardır; Zekat gibi, oruç gibi,namaz gibi.Bunlar da Allah'ın emirleridir. Sakın ha bizim bunları bir kenara koyduğumuz zannedilmesin. Ama önce iman, sonra amel!
Namaza iman etmeyen, namaz kılsa neye yarar. Allah'a hakkıyla doğru dürüst iman etmeyen, ben Allah'a iman ediyorum dese ne olur? Kalbinde Allah'a batıl bir şekilde inanıyor ise, Allah'ı tenzih etmiyor ise, Allah'ı bir şeye benzetiyor ise, Allah'ı bir şeye muhtaç ediyor ise, inanıyorum demesi neye yarar? Bu insan "Lailahe illallah" dese neye yarar. Demek ki sadece telaffuzda kalmış olur imanı. Ama bir gayrimüslim "Lailahe illallah Muhammedun rasulullah" dediği zaman , 0 Müslüman olmuştur. Biz onu severiz. Lakin Müslüman olduktan sonra onu muhafaza etmeyen, farz-ı ayn ilmi almayanın, küfre düşme tehlikesi büyüktür. Müslümanlar iman ile alakalı bilgileri almadıkları için, bugün 'çok ibadetle' meşgul oluyorlar. Ve her defasında da, insanlara hep ibadeti anlatıyorlar."Niye namaz kılmıyorsun, niye oruç tutmuyorsun, niye kumar oynuyorsun", diye hesap soruyorlar. Hiç kimse sormuyor ki:"Sen doğru iman ediyor musun?" Bunu soran yok. Camilerde hep namaz, oruç gibi konulardan bahsediliyor. Güzel, fakat İslam'ın temeli olan imanı, yerleştirdik mi kalplere? Bu oruç tutanlar, bu namaz kılanlar Allah 'i tenzih etmeyi öğrendiler mi?"Lailahe illallah" dedikten sonra bir Müslüman'ın yapması gereken ilk şey, Allah'ı ve Resulünü tenzih edecek ilmi öğrenmektir.
Bugün insanlara onların inancını bozacak 'doktrinler' öğretiliyor. Bunlar Avrupa da ki filozoflardan gelen bazı fikir ve doktrinlerdir. Mesela, 'inanç özgürlüğü' dedikleri, bu doktrinlerdendir. Sanki İslam, inanç özgürlüğünü serbest bırakmış. Bunlar, Kur'an da ki Ayet'i yalanlamış oluyorlar.
Allah El Hud Suresinin 21.A.yetin de, Peygamberlere iman etmeyenler için şöyle buyuruyor:

MeaJen: "Ve iman etmeyenıere de ki :Siz kendi gücünüz nispetinde çalışınız, şüphe yok ki, biz de çalışanlarız. "
Yani "İsteyen iman etsin, isteyen iman etmesin; Karşzlığınız ahirette görecektir" manasına gelen bu Ayet bir" korkutma, bir reddiyedir. Yani küfrederseniz, iman etmezseniz, ebedi-Cehenneme gireceksiniz. Burada ne var? Bir reddiye. Yani burada "İsteyen küfretsin" manasını içeren bir konu yok Burada serbestlik yok Eğer serbestlik olsaydı , savaşlara da hiç gerek olmazdı.0 zaman niye bu dersleri yapıyoruz ki?Herkes istediği gibi iman ederdi .0 zaman"herkesin kendi kafasına göre bir inancı olurdu.Bizimde onlara saygılı olmamız gerekirdi. Bu Ayetleri anlamayanlar , böyle yorum getirir ancak Ayetleri anlayamıyoruz ki, bu şekilde yorumlanıyor. Anlamamız için, ehlinden ilim öğrenmemiz lazım. Peygamber savaşmış, kafirlerle mücadele etmiş, onlara göğüs germiş, çile çekmiş, zulümlerine katlanmış, kendisi ve ümmeti ve bugüne kadar da bir sürü insan bu Din uğruna şehit olmuş. Halbuki tersini düşündüğümüz zaman bu kafirlerin Müslümanlara saygıları olsa, hiç Müslümanların inançlarını değiştirmeye çalışırlar mı? Onların bu gayretlerine hiç ses çıkaran yok da, neden Müslümanlara gelince, onlardan kafirlere saygılı olmaları bekleniyor? Müslüman'a kafir saygı duymuyor da, Müslüman' dan kafire saygılı olması bekleniliyor. Hiç olacak iş mi? Nerde görülmüş böyle bir tezat? Her şeyin bir tersi var. Biz küfrü öğrenip, imanın hakikatını, anlıyoruz. İmanı öğrendiğimiz gibi, zıtlını da öğreneceğiz. Öğreneceğiz ki, doğru olan netleşsin. Misyonerler inanç özgürlüğü yapıyorlar mı? İnanç özgürlüğü olsa, insanların peşine bu kadar düşerler mi? Bir Müslüman, bu tuzaklara düşmemek için mutlaka Din ilmini almalı. Böyle dersleri buna fırsat bilmeli ve kaçırmamalı.
Bir derste her şeyi anlatmak mümkün mü? Kur'anın yirmi üç senede inmesinin hikmetini anladığımız zaman, önceliğimizi biliriz. Öncelik insanları imana davet etmektir. Sonra, ibadete davet etmektir. Bu kaideyi bozan kişi en büyük zulmü kendisine ve o karşısındakine yapmış olur. İster çocuğu olsun, ister yabancı olsun. Çünkü ona iman ile küfrü ayırt edecek bilgiyi öğretmemiştir. Vermek için çaba sarf etmemiştir.
Karşısındakinin Müslüman olduğu zannıyla ona önce ibadetleri öğretmeye başlaması doğru değildir. Önce iman gelir. zan yetmez. Bunu toplumumuzda görüyoruz. Nice tesertürlü, namaz ehli insan görüyoruz ki imanı batıl. Mekke de senede 5 milyon insana zemzem dağıtıp, hizmet eden insanlar tanıdım ki, imanları batıL. Önce iman, sonra farzlar, ondan sonra sünnetler ve nafileler gelir. Nafilelerin, sünnetlerin kıymetini zaten imanı doğru olan, farzları yerine getiren bir Müslüman bilir.


Bunlardan mahrum olanlar nafilelerIe kendilerine ancak gurur ve kibir getirirIer .Şeytan nafileleri onlara süsler. Öyle ki, bunları yapmayana ikinci sınıf insan gözüyle bakarlar. Halbuki ahirette farzlardan hesaba çekileceğiz.
Kim ki Allah'ın en büyük emrini yerine getirir, Namaz, Oruç, Zekat, Hac gibi farzları yerine getirir ve ana-baba hakkı gibi, farz olan insan haklarını da yerine getirir ise ve bunları birde Allah için (ihlas ile) yapar ise, bu Müslüman Cehennemin kokusunu dahi almadan, ebedi Cennet ehlinden olacaktır.
Bunu da Allah Secde Suresinin 7 . .Ayetinde bildirmiştir:
Meali: "Onların yaptıklarına (iyi amellerine) karşılık olarak gözleri aydın edecek ne mutluluklar saklandığınl hiç kimse bilemez. "
Demek ki Allah, Cennet nimetlerini bize bildirmemiş. Ancak biz Peygamberimizden duyarak bildiklerimizi, Kur'an-i Kerimde bize tarif edildiği kadar, yani idrak edeceğimiz şeyler kadar biliyoruz. Hakikatını asla bilemeyiz, onu Allah bilir. Cehennem azabı da böyle. Cehennem azabı o kadar korkunçtur ki, ne kadar anlatılsa hakikatı değildir. Gerçeği ondan daha şiddetlidir. Cennet ehli için Cennette öyle mutluluklar vardır ki, Allah onları sahiplerine, dünyada yapmış oldukları iyi ameller karşılığında verecektir.
İlk dersimiz neydi? "Herkes Allah 'tan korksun. Ve ahirete ne hazırladığına baksın. " Bu . Ayet mealini hiç unutmayalım. Dünyada yapmış olduğumuz amellerin karşılığı olarak, Cennetteki o nimetlere kavuşacağız. Biz Allah'ın "El Adil"(adaleti olan) sıfatına sığınıyoruz. Bütün insanlar fesat ile meşgul olsa, küfür üzere olsa,tek bir kul bile kendini onlardan koruyup, Allah'ın emirlerini yerine getirirse, Allah-u Teala onu ahirette elbette ki mükafatlandıracaktır.Böyle sıkıntılı dönemlerde yaşayan Müslümanların ecri(sevabı),Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bir dönemde yaşayanların ki ile elbette bir değildir.
Bizim şu an toplum olarak kendimizi küfürden muhafaza edecek gücümüz yok. Bu yüzden en azından kendi nefsimizi muhafaza edelim. Asgarisi budur. Hangi dönemde yaşarsak yaşayalım, İslam'ı yaşamamak için mazeret yoktur. Osmanlılar toplum olarak görevlerini yapmışlar ve toplum olarak kendilerini muhafaza etmişler. Biz bugün toplum olarak, sistern olarak bu görevleri yerine getirememiş isek, bu kendi inancımızı muhafaza etmeyeceğiz anlamına gelmez. Topluma uyacağız, düzene uyacağız diye, İmanımızdan, Dinimizden taviz veremeyiz.
Kendimizi muhafaza edeceğiz. Kendini muhafaza etmekte, o toplumu muhafaza etmek gibidir .Çünkü kendini muhafaza eden, ailesini ve sevdiklerini (komşusu,akrabası,iş arkadaşı vs.) korur;ona vereceği ilk şey nedir? Aynı inançta anlaşmaktır. Yemek, içmek, geçinmek değil. Bu gün İslam alemi


yiyelim, içelim, geçinelim hevesine düştüler. Birbirimize düşmeyelim. Birbirimize saygılı olalım. Doğru, ama ne zaman saygılı olunulur? İlk önce aynı inanca sahip olalım, sonra birbirimize karşı şefkatle, haklarımıza saygıyla, namusumuza göz dikmeden, huzur içerisinde yaşayalım. Ama aynı İnancı paylaştıktan sonra. Yoksa ayrı inançlara sahip olan insanlar yeseler, içselerr geçinseler, ahirette ne bulacaklar? Müslüman yemeyi içmeyi, karşı tarafın yanlış inancının düzelmesine sebep yapar. Sohbetleri sebep yapar ve karşı tarafın inancını düzeltmeye çalışır. Bir kafirle bile bu sebepten dolayı iletişim kurar. Diyaloğunu Allah'a olan iman da anlaşmak için kurar. Yoksa-onun inancına saygı duymak için değiL. Kur'an da bunu emrediyor zaten.
Allah Ali İmran Suresinin 64.A.yetinde buyuruyor ki:
Mealen: De ki: "Ey ehli Kitap! (yahudiler, hristiyanlar) Hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi (aynı anlama gelen) bir kelimeye gelin, (şöyle) diyerek:
"Allah'tan başkasına tapmayalım, ibadet etmeyelim. Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler (diye) tanımayalım". (Buna rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse (o halde) deyin ki: "Şahit olun, biz
muhakkak Müslümanlarız".
Yani, kafirlerle karşılaştığınızda, onlarla önce Allah' a imanda birleşin. Ama Müslümanlar böyle yapmıyorlar Yapmadıkları içinde ,onların dünyalık güçleri altında ezilip kalıyorlar Halbuki iman en büyük güçtür. Hele birde o iman Allah'ın istediği şekilde ise; İnsanı muhafaza eden, onu ayakta tutan bir güçtür Allah'ın razı olduğu biçimde bir imana sahip olan Müslüman, onu paramparça etseler dahi (cesedi zaten çürüyüp gidecek), imanından vazgeçmez.
Kendisine Cennet gibi bir mükafatın nasip olacağını bilir. Kafırlere korku olarak, bir Müslüman'ın böyle bir imana sahip olması bile yetiyor Çünkü onlar, ölümden korkarlar.
"Ve sallallahu aHi seyyidina Muhammed ve alil. il.lihi ve sahbihi ve sellim."

Küfrün Kısımları-l
Alemlerin Rabbi-olan Allah'a hamd olsun; Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Türkçe de küfür denilince 'sövmek' akla geliyor. Halbuki Arapça da küfür kelimesinin manası, bir şeyi örtmek, inkar etmek, reddetmek manalarına geliL Dinimizde küfür, Müslümanken, Müslümanlıktan çıkaran durumlara deniLBu durum itikad (inanç) ile alakalı olabilir, sözler ile alakalı olabilir veya fiiller (hareketler) ile alakalı olabilir. Veya kafirlerden kaynaklanan davranışlar olabilir.Demek ki küfür Müslüman olmayan kişiler tarafından da işlenebilir, Müslüman olduğu halde kendi Dinini kaybedecek davranışlardan kaynaklanmış olabiliLÖyle ise Dini konulardan konuşulduğunda, küfür kelimesini Türkçe de anlaşılan mana üzere anlamayalım.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
" Allah Tealaya Hakkiyla Iman "

" Allah Tealaya Hakkiyla Iman "

Din ile alakalı konularda küfürden bahsedildiğinde kastedilen şudur: Dinden çıkmak, yani Allah'ın şeriatına muhalefet etmek, Allah'a ve Peygambere karşı gelmek, Kur' ana karşı gelmek, gibi konular Kendini bu küfürlerden korumak, her Müslüman'ın üzerine farz-ı ayndır Kendini küfürden korumayan bir insanın Müslümanlığından bahsedilemez. Bu konu hayatta ki başka bir meseleye benzemez. Bir günahı işlemeye benzemez. çünkü sorumluluğu çok ağırdır O kimseye Müslümanların bakışı çok farklıdır Bir insan küfre düşmesi ile kafır olmuştur ve diğer Müslümanlar ona artık Müslüman gözü ile bakamazlar. Ölse cenaze namazını kılamazlar. Onun malından istifade edemezler Erkek ise onun nikahı altına girilmez, kadın ise de nikahı altına alınmaz. Yani kadın olsun erkek olsun, mürted ile kıyılan nikah sahih değildir (geçersizdir). Hanımı, küfre düşmesinden dolayı ondan boştur Hanımının evi terk etmesi gerekir Çünkü nikahı otomatikman düşmüştür. Bu nedenle küfür günahla eş tutulmaz. Küfür, faturası çok ağır bir ameldir. Allah bizleri muhafaza etsin. Biz imanı öğrendiğimiz gibi, küfrü de öğreneceğiz. Öğreneceğiz ki, bundan sakınabilelim, imanımızı muhafaza edebilelim.
Alimler diyorlar ki:" Kesinlikle bilinmelidir ki, şehadet kelimelerinde ifadesini bulan hususları geçersiz kılan, bir takım inanışlar, sözler ve davranışlar vardır ki, bunlar insanı küfre götürür (Dinden çıkarır)." Bunu ehli sünnet alimleri icma ile üç temel başlık ile bildirdiler:
I)İtikadi (inanç ile) küfür 2)Fiili (hareket ile 3)Lafzi (söz ile) küfür

(En çok işlenen küfür çeşidi lafzi küfürdür, ardından itikadi küfür gelir, onun ardından da fiili küfür gelir)
Bu üç başlık altındaki bilgileri çok iyi öğrenmeliyiz. Bu konuyla ilgili, dört mezhep alimlerinin şu kaynaklarına başvurabiliriz:
I)Şafii mezhebinde imam_Nevevi ve İ-bn el-Mukri'nin eserleri 2)Hanefi mezhebinde ibni Abidin'in eserleri
3)Hanbeli mezhebinde el Behuti'nin eserleri
4)Maliki mezhebinde Şeyh Muhammed Illeyş'in eserleri
Hepsi bilinen meşhur alimlerdir Bütün bu-farklı mezhep alimleri küfür konusunda aynı şeyleri bildirmişlerdir Dört mezhep alimlerinin itikat konusunda bize bildirdikleri arasında bir fark yoktur.
Kim yukarıda saymış olduğumuz bu üç küfür çeşidinden birini işlemiş
ise, dört mezhebe göre de o kişinin kurtuluşu yoktur Yani bu kişi Müslüman değildir ona Müslüman gözüyle bakılmaz. Mevcut tek kurtuluş yolu, onun tekrar Müslüman olmasıdır, Kelime-i Şehadet getirmesidir. Fakat bu Kelime-i Şehadet'i , işlemiş olduğu küfrün itirafından sonra,bu küfürden dönmek niyeti ile söyleme şartı vardır. Zikir niyeti ile söylenen Kelime-i Şeheldet ile tekrar Müslüman olmuş olmaz.
Şimdi de küfür çeşitlerini tek, tek açıklayalım: l)İtikadi (inanca dayalı) Küfür:
inanca dayalı küfür, bir insanın kendi kendine veya değişik kaynaklardan etkilenip , kalbinde beslemiş olduğu bir küfür çeşididir Bu gözükmez. Biz insanların dış görünüşleri itibarı ile Müslüman olduklarına hükmedebiliriz; fakat gerçekte (Allah'ın ilminde) veya o kişinin kendi bilgisinde Müslüman olmayabilir. Bu bilgi Allah ile o kul arasında olan bir bilgidir Kişi namaz kılıyor olabilir Kişi sarıklı, sakallı veya çarşaflı olabilir. Bu kişi görünüşü itibarı ile, zahiren Müslümandır Fakat kalbindeki inanç Allah'ın rızasına uygun değil ise, Peygamberimizin bize getirmiş olduğu iman esaslarına uygun değil ise, onun inancı bu itikadi küfür kısmına girer. Ondanda kurtulmanın tek yolu (sebebi) ilim öğrenmektir. Çünkü o, kendi iyi niyetine göre öyle inanıyor. Veya etkilendiği insanlardan bu küfür inançları alarak, benimsemiş, aklına ve mantığına uymuş, ona iman etmiş. Hangi Dini konuda olursa olsun.
-Mesela "Allah'a iman ediyorum" der ama Allah'a yakışmayacak bir sıfat ile onu biliyordur. Kalbinde öyle inanıyordur.
-Mesela namaz kılıyor fakat zannediyor ki Allah bir yerden ona bakıyor.
Allah hakkında böyle bir tasavvuru (hayali) var. Ve buna da kendi mantığına göre bir delil getiriyor. Ehlinden müteşclbih olan bir Hadis-i Şerifin manasını öğrenmediği için bu Hadisi delil gösteriyor. Hadis şöyle:
"Siz namaz kılarken Allah'ı görmüyorsunuz ama Allah sizi görüyor."


Bu Hadisten yola çıkarak, Allah'ın görmesini biz insanlarınki gibi hayal etme hatasına düşüyor.Halbuki burada anlatılan şudur: Allah'ın huzuruna çıktığınız zaman,huşu içerisinde namaz kılın.Allah'ın huzuru nedir? Kıbleye yönelmektir. Fakat bir kimse bu 'Allah'ın huzuru' ve 'Allah'ın görmesi' ibarelerinde bir tasavvur yapar ise, yani kıbleye yöneldiğinde Allah'ın onu bir yerlerden seyrettiğini hayal ederse, bu insan küfre düşmüştür. Düşünün , bu insan namaz kılıyor, Allah'a ibadet ediyor. Fakat Allah' ı tenzih etmediğinden dolayı namazın ona bir faydası yoktur. Bu küfür bilgiyi bir başkasının yetersiz açıklamalarından dolayı almış olsa, bu onun için geçerli bir özür değildir. Çünkü Allah'a mekan isnat ederek, Allah'ı bir mahlük yerine koyarak ona yanlış iman etmiş oluyor.
Burada ne anlıyoruz? Bir insanın "Ben Allah'a iman ediyorum" demesi yetmiyor. Namaz kılan, oruç tutan bir kimse dahi olsa, yetmiyor. Biz böyle insanların bu itikadi küfürlerine, ancak dile getirdikleri zaman şahit olur, anlarız.Bir kimse bu günkü farz-ı ayn dersimizi dinledikten sonra derse ki:"Evet ben böyle bir Hadis duydum ve bugüne kadar da bu yanlış manayı anlıyordum, namaz kılarken Allah'ın beni izlediğini zannediyor, duygulanıyordum."İşte bu insan hakikatte, bu inancından dolayı Müslüman değildir.Nerede olursak olalım, Din ile ilgili konuşurken dikkat etmeliyiz. Söylediğimiz ve yaptığımız her şeyi kaydeden Meleklerin varlığını unutmamalıyız. Bunun sorumluluğunu bilmeliyiz. Bu Meleklerin bizimle ilgili her şeyi kaydettikleri kitap, ahirette bize verilecek. İnşa Allah kitabı sağ cihetinden verilenlerden oluruz. Yani, iyi amel işleyenlerden oluruz. Çünkü iyi amel işleyenlere bu kitap iyi gelecek, kötü amel işleyenlere ise kötü gelecek, kişi kendi amellerini sevmeyecek, ondan korkacak. Ölümle başlayacak olan böyle bir güne hazırlıklı olmamız gerekiyor.
-Bir insan Peygamberlere iman ettiğini söyler, fakat Peygamberlerin sıfatlarına yakışmayan bir söz söyler ise. Mesela derse ki : "Muhammed alehisselatu vesselam Allah'ın kendi nurundan yaratılmıştır" ve buna bu şekilde inanıyorsa, o zaman bu insan Peygambere batıl bir şekilde iman etmiş olur. Bu insan Peygamberin sıfatlarını öğrenmediğinden dolayı Peygamberi Allah'ın parçası, nurani bir varlık zanneder. Bu da küfürdür.
- Ve yine Peygamberlerin sıfatlarından birini yalanlar ise, ve dese ki Peygamberler "Allah'tan aldıkları vahyin bir tanesini gizlediler" bu da küfürdür. Çünkü Peygamberlerin tebliğ sıfatına ters konuşmuş olur. -Peygamberi tenzih etmediğinden (Dini konularda Peygamberleri diğer insanlar gibi zannettiğinden) dolayı Dinden çıkmış olur. Peygamberlere iman etmesi gerektiği gibi iman etmemiş olur.
-Bir insan inanırsa ki:"Peygamberler de günah işler, neticede insandırlar", bu da küfürdür. Evet Peygamberler insandırlar fakat diğer insanlardan farklı

özelliklere sahiptirler.Buna böyle inanmayan insan Peygambere inanması gerektiği gibi inanmadığından dolayı, doğru iman etmemiştir.
-Meleklere iman ettiğini söylediği halde, onların sıfatlarına ters düşecek bir şekilde (mesela Meleklerinde yanıldığını) söylerse küfre düşer.
-Mesela Cebrail aleyhisseliim için şöyle diyenler var:"Cebrail Peygamberlik vahyini aslında Hazret-i Ali'ye getirecekmiş de, gecenin karanlığında şaşırıp yanlışlıkla Muhammed aleyhisselama getirmiş." Burada bunu söyleyen insan Melekleri inkar etmediği halde, onların sıfatlarını öğrenmediğinden dolayı küfre düşmüştür.
-İman esaslarından herhangi birine iman edilmesi gerektiği gibi iman etmeyip de, kendi kafasına göre veya yanlış ilim aldığı kimsenin hatalı sözlerine göre iman ederse, o insan gerçekte Müslüman değildir.
Onun için küfür çeşitlerini ve küfre giden yolları çok iyi öğrenmeliyiz ki, başkaları şahit olamasa bile, biz bu tehlikelere düşmeyelim. Başkalarının şahit olmasının iki yolu vardır: Bunlar, küfrü dili ile söylemiş veya fiili ile işlemiş olmaktır. Kalbe (inanca) bir başkasının şahit olması mümkün değildir. İnsanlar ancak ağızlarından çıkan söz veya yaptıkları fiillerle yargılanabilirler. İnsanların kalbindeki imanı ancak Allah bilir. Küfrüne şahit olmadığımız, Müslüman aileden gelen, Müslüman bölgelerinde yaşayan veya kendisini Müslüman diye tanıtan insanlara, zahiren Müslüman gözüyle bakılır. Fakat örneklerini verdiğimiz küfürlerine (veya başka kümrlerine) şahit olduğumuz kimselere artık Müslüman gözüyle bakamayız.
Bir kimse bu işlenen küfür çeşitlerini öğrendikten sonra, kendi kendine bu hatalara düştüğünü itiraf ederse, yeniden Müslüman olması gerekir. Bunların canlı örneklerine birçok kez şahit olduk. Bunlardan bir tanesi, yetmiş yaşını aşkın bir amcanın, dersten sonra hüngür hüngür ağlayarak, bugüne kadar, Allah'u Teala'nın Kabe'de oturduğunu, orada bulunduğunu zannederek tavaf ettiğini itiraf ettikten sonra tekrar Müslüman oluşuydu.
-Küfrün şakası da küfürdür.
-Başkalarını, küfrüne şahit tutmak doğru değildir. Kendisinin küfür üzere
olduğunu öğrenen kimse önce bunu itiraf edecek, sonra Kelime-i Şehil.det getirip tekrar Müslüman olacak.
-Eğer başkaları da onun küfrüne şahit olmuş ise, onlara itikiidını düzeltip tekrar Müslüman olduğunu bildirecek. Bu en büyük kul hakkıdır.
-Küfre şahit olan kimsede, o kişiye doğruyu öğretip, Kelime-i Şehil.det getirmesini sağlamalıdır.
Küfre misal:
Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Süleyman Ateş'in yazdığı Kur' an meali küfür içeriyor. Allah-u Teala için "Arşın üzerinde oturdu" diyor. Böyle diyen insan kafirdir. Düşünün bu insan Diyanet işleri başkanlığı yapmış birisi ve
Kur'an mea.linde böyle yazıyor. Oturmak kimin sıfatı? Oturmak, inmek, çıkmak yaratılmışların slfatıdır. Bunlar Allah için asla kullanılmaz. Bu kelimeler Allah¬ u Teala'nın sıfatlarına tamamen zıttır. Arş bir mekandır. Allah ise mekandan münezzehtir.Allah'ın mekana ihtiyacı YOktur
-"Allah Arş'a oturdu" Vehhabilerin itikadıdır.Demek ki ilmini onlardan almış, onlardan zehirlenmiş.Zehrini onların memleketinden alıp, kendi ülkesinde yaymaya başlamış. Onun için ilmi ehlinden almalı. İlahiyat fakültesi bitirmiş olmak insanı kurtarmaz. Bu insan nice insanları kendi küfrüne şahit tuttu. Eğer bu inancından-vazgeçerse, bunu şahit tuttuğu insanlara bildirmesi ve -onlara "Aman ha tefsirimde küfür içeren sözler var. Bu tefsirimi yakın. Ben artık itikadımı düzelttim " demesi gerekir
Küfrün faturası çok ağırdır Kitabında küfür içeren bir kelime yazmak ile nice insanın felaketine, küfre düşmesine sebep olunur. Küfür başka amellere benzemez, çünkü telafisi çok zordur Namaz kılmamaya, oruç tutmamaya benzemez. çünkü bunlar kişinin şahsi amelleridir.
Fakat küfür içeren sözleri kullanmak, başkalarının da küfrüne sebep olabiliyor. çocuğuna, eşine, dostuna bu yanlışı öğretmiş oluyor. Bu mealIer, tefsirler niye yazılıyor? İnsanlar Dinini öğrensin diye yazılıyor.
Kur'anı anlasınlar diye yazılıyor Peki Kur'anı tahrif ettiğiniz zaman, Allah'ı batıl bir şekilde anlattığınız zaman işin boyutunu bir düşünün. İnsanlar Dinini öğrensinler diye yola çıkıp, onların küfrüne (onca insanın küfrüne) sebep oluyorlar. İşte onun için bunun faturası çok ağırdır. Allah bizleri muhafaza etsin. Bu yaptığımız iman ve küfür derslerinin ehemmiyetini anlamayı nasip etsin. Böyle dersleri nimet bilmeli; kibre, gurura hiç yer vermemeli. (Böyle isim kullanarak, eserlerinde küfür ifadeler bulunan kişileri bildirmemiz dedikodu değildir. Bu, insanları bu küfürlerden uyarmaktır. Belki anlattıklarımız onlarında kulaklarına giderde küfürden dönmelerine sebep olur.)
Kısaca: Bir Müslüman'ın (iyi niyetle de olsa) Allah'ın rızasına uymayan, Peygamberin bize tebliğ etmiş olduğu inanca ters düşen, batıl bir inanca sahip olmasına itikadi küfür (inanca dayalı küfür) denir.
2)Fiili (davranışa dayalı) küfür:
Davranışa dayalı, göz ile görünen, beden ile işlenen küfür çeşididir.
Bu kürur çeşidi de Müslümanlar arasında, azda olsa uygulanılıyor. Yani, itikadi ve sözlü küfür kadar olmasa bile, Müslümanlar tarafından işlenen bir kürur çeşididir.
-Fiili küfrü işleyenlerin kalplerindeki imana bakılmaz. Çünkü onlar zaten hareketleri ile imanlarını belli ederler.
-Mesela bir kimse ondan bir fayda umarak veya meşru sayıp hürmet göstererek, haç işaretini kulağına küpe, boynuna kolye yaparsa, o kafirdir Bu fiili küfre girer
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
"allah Tealaya Hakkiyla Iman"

"allah Tealaya Hakkiyla Iman"

-Kiliseye tazim niyeti ile gitmek küfürdür Zaten hürmeten gitmeye niyet edildiğinde itikadi küfre düşmüş olunur. Gitmesi ile buna bir de fiili küfür ilave olmuş olur. Tabi, bu insana kafir diyebilmek için, önce ne niyetle kiliseye gittiğini sormak gerekir Eğer niyeti kiliseye hürmeten gitmek değil ise, gitmesi küfur değildir.
- Rol icabı da olsa papaz kılığına girip zunnar takmak fiili küfürdür.
İslam'ı anlatmak için dahi olsa, bunu bu batıl yol ile yapmak caiz değildir.
-Gelelim Müslümanlar tarafından sıkça yapılan bir hataya; üzerinde Allah'ın ismi, Peygambeı:lerden herhangi birinin ismi, Din ile,namaz ile oruç ile alakalı şeyler veya Hadis-i Şerif yazılı olan bir kağıdı bilerek çöpe, ayak altına veya pis bir yere atmak, insanı kafir eder Çünkü böyle bir fiil aşağılamanın, saygısızlığın bir ifadesidir Kağıda değil, o yazıya olan hürmetsizliğin ifadesidir
-Mesela bir takvim yaprağının üzerinde namaz vakitlerinin yazılı olması, onun atılmaması için yeterli sebeptir. Bu gibi 'Dini ibareler' içeren kağıtları necis olmayan bir yerde yakmalı, toprağa gömmeli veya atmadan önce kelimeler okunmaz hale gelecek şekilde yırtmalı.
-Bu konuda kafir olmayı gerektiren sebep nedir? Bu kağıt üzerindeki 'Dini ibarelerden' haberdar olmaktır, bilmektir, şahit olmaktır Ve buna rağmen atmaktır Kağıdın üzerindeki yazılardan haberdar olmayan, küfre düşmez.
-Bir Kur'an-i Kerimi çöpe atmak mümkün mü? Bunu kimse yapmaz. İşte nasıl ki biz Kur'an-i Kerimi mukaddes, saygı duymaya değer olarak görüyorsak, aynı o şekilde onun içerdiği kelimelerden bir tanesini (namaz, oruç, Din gibi) içeren bir kağıda da o hürmeti göstermeliyiz. Fakat attığı kağıttaki yazılardan haberdar olmamak müstesnadır Şahit olmak esastır Unutmak özürdür İstisnaları ileride işleyeceğiz.
-Yolda böyle kağıtları görünce mutlaka kaldırmalı. Allah-u Teala ona, bunu görmeyi nasip ettiyse, mutlaka onu oradan kaldırmalı, ona saygısını göstermeli. Bu Dini bir görevdir Farz olan bir görevdir Sokaktan taş vs. engel kaldırmak sünnettir, fakat bu farzdır. Çocukları da bu şekilde eğitmeli, alıştırmalı.
-Yine şahit olunan konulardan biri de Dini gazeteleri bir şeylerin altına serip (sofra dahi olsa), kirlenince çöpe atılmasıdır Bir insan bu gazetedeki Dini yazılara şahit olduktan sonra bu gazeteleri çöpe atarsa, pis işlerde kullanırsa, bu da yine küfür olur Allah lafzı nerede yazarsa yazsın, ahlaksız bir neşriyat dahi olsa, o yazı yakılacak veya Allah lafzı oradan alınıp layıkıyla muamele görecek. Bu Dini yazıları kimin yazdığı önemli değildir. İsterse bir kafir tarafından yazılmış olsun, hürmete layık olan yazan değil, yazılandır.
-Paradan anlayacak yaşta olan bir çocuğa desek ki :"AI şu parayı çöpe at".Atmaz değil mi? Çünkü o değerlidir, onda maddi bir menfaat vardır değil mi? Çocuk bile bunu kavrar. Halbuki parada bir kağıt . Onu değerli kılanda onun içeriği dir. Sırf maddi menfaatten dolayı paraya kıymet veriliyor da, Allah'ın ve Peygamberinin bildirmiş olduklarımı kıymetsiz olacak? Bunu iyi tefekkür edelim.
En kıymetli şeyler Allah' ın Dini ile alakah şeylerdir . En hürmet gösterilmesi gereken şeyler Dini eşkalleri içeren şeylerdir.
Bunlar Müslümanların sembolleridir. Bunlar yeri geldiğinde Müslümanların uğurlarında hayatlarını verdikleri şeylerdir. Müslüman, Allah ve Peygamber için her şeyi yapar.
-Mekanların bile farklılıkları var. Dini ibareler içeren yazılar tuvalet banyo gibi yerlere asılmaz. Bu onlara gösterilen hürmete ters düşer.
-İbni Abidin dedi ki:"Bir insan bu gibi hareketleri küçümseme kastıyla yapmasa dahi, bu yine küfürdür. Çünkü hareketin kendisi küfürdür."Yani yapılan fiil küçümsemenin ta kendisidir, demek istiyor.
-Kur'anı sinirlenerek de olsa bir yere fırlatıp atmak küfürdür.
-Dini bir kitabı fırlatarak atmak, küfürdür.
Bir örnek verelim: Bir insan parmağıyla tükürüğünü alıp sizin yüzünüze sürse, hoşunuza gider mi? Belki de hakarete uğradığınızı söyler döversiniz o kimseyi. O kişi kötü bir niyetinin olmadığını söylese kabul edilir mi? Edilmez. Demek ki niyet davranışı kurtarmıyor.
-Dini ibareler içeren yazılara saygılı olmak, bir Müslüman'ın en büyük amellerindendir. Çünkü insan inandığı şeye saygılı olmaz ise, onun yapmış olduğu amelde de çok sıkıntılar olur. Ameline kıymet vermez. Namaz da kılsa, oruç ta tutsa, bunlara kıymet vermez. Farklı niyetlerle o ameli yapmaya çalışır. Allah için yapmaz.
-Ateşe, puta, bir mahluka tapmak da yine fiili küfürdür. İbadet niyeti ile bir mahluka secde etmek küfürdür.
3)Lafzi (sözlü) küfür:
İlim ehli diyor ki:"Bilerek veya bilmeyerek halkın arasında küfrü gerektiren sözler söylendiğinden, kendini bilmez bir takım seviyesizler arasında, bu küfür çeşidinin, sıkça cereyan ettiği için bu dersin ehemmiyetine dikkat çekmek isteriz"
-Sözlü küfür Müslümanların en çok işlediği küfür çeşididir.
Peygamberimiz bizi bu konuda uyarmıştır. Dilimize dikkat etmemizi öğütlemiştir.
-Kalbinde olmasa bile (dediğine inanmasa bile), ağzından çıkan söz dinden çıkaran bir söz ise, bu lafzi küfürdür.
-"Allah baba, Allah'ın oğlu, Allah'ın yüzü,eli,gözü var" demek küfürdür.
-Resulullah buyurdu:"Siz fercinize ve dilinize sahip çıkarak, bana onları
garanti edin, ben size Cenneti müjdeleyeyim."

-Resulullah yine şöyle buyurdu:"İnsanın ehemmiyet göstermeden, dikkat etmeden, söylemiş olduğu bir takım sözler vardır ki, o sözlerden dolayı, Cehennemin derinliklerine (dibine) gider."
'Cehennemin dibini' Muslim ve Buhari iki şekilde tarif ediyor:
Doğuyla batı arasındaki mesafeden daha uzak olan bir derinliğe gider. (Buhari)
2)Peygamberimiz bu Hadisi açıklarken oradaki sahabelere, Peygamberimizin bir mucizesi olarak, bir ses duydular. -Resulullah da, bunun 70 senedir düşen bir taşın Cehennemin dibini bulmasının sesi olduğunu bildirdi. Yani bir taşın 70 senede düştüğü derinliğin mesafesi kadar.(Muslim)
Muhaddisler bize bu Hadis-i Şerifi şöyle açıkladılar:
Bir Müslüman'ın Cehennemin dibine gideceğini hiçbir Ayet, hiçbir Hadis, hiçbir alim bildirmemiştir. Müsıüman günahlarından dolayı Cehennemin en az hararetli olan tabakasında (birinci tabakasında) azap görür. Demek ki Resulullah bu Hadis-i Şerifiyle, Cehennemin dibine ancak kafir olanın gireceğini bildirmiştir. Peygamberimiz bize o ehemmiyet verilmeden söylenilen sözden dolayı Dinden çıkıldığını öğretiyor.
2)Bu sözün kişiyi kafir durumuna sokmasının sebebi neydi? Ehemmiyet göstermemesi ve dikkat etmemesi. Peki, bu sözü söylediği zaman küfre düşeceğini bilseydi, o zamanda dikkat etmez, söylermiydi? Söylemezdi. Alimler dediler ki:"Bilmemek mazeret değildir."Bu Hadis buna da delildir.
Önce iman, sonra onun zıddı olan küfrü delilleri ile iyice öğreneceğiz ki kendimizi muhafaza edelim. Farz olan bu ilmi öğrenmeden, Dinimizi muhafaza etmek imkansız gibidir.
"Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
Küfrün Kısımları- 2
A,lemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Başka örnekler verelim:
-Bir insan sözlü olarak Allah'a küfrederse kafir olur. Bunu söyleyen insan Allah'a iman etmediğini söylemiyor, o insan Alah'a hakkıyla değil de kendi düşündüğü şekle göre iman ediyor. Onun iyi niyeti onu kurtarmaz.
- "Allah baba" demek bu küfürlerdendir.
Bu şekil küfre özellikle televizyonda ve sinemalarda çocukların dua etme sahnelerinde rastlıyoruz. Bu filmleri seyreden nice çocuklar, var ki ailelerinden doğru bir dini eğitim almadıkları için bu hataya düşmektedirler. Maalesef sadece çocuklar değil nice yetişkinlerde bu yanlış ibareleri kullanmaktadırlar. Bazı anne babalar çocukları bir kusur işlediğinde "Aman çocuğum Allah baba yakar" diyorlar. Özellikle sosyete kesimde bu sözlere sıkça rastlarız. Neden sosyete kesim diyoruz? Çünkü maalesef bu sosyete kesim dini bilgilerden çok mahrum. Popüler, enerjik (deli-dolu) bir hayat yaşadıkları için onlara sosyete kesim deniyor. Nasıl bir hayat yaşarsanız yaşayın, yeter ki imanınız sağlam olsun. İmanınız sağlam olduktan sonra da, kendini ne kadar haramdan korursan, ne kadar farzları yerinen getirirsen, kendine o kadar iyilik etmiş olursun. Sosyetenin çoğu itikadi bilgilerden mahrum.Bunu nereden biliyoruz?Çünkü bu tip yanlış sözler çoğunlukla bu kesimden geliyor.
Küfurle itham etmek:
Bir Müslüman diğer bir Müslümana açıklamasız ve delilsiz 'kafir' derse kendisi kafir olur. Biz önceki derslerde bahsettiğimiz profesöre kafir derken doğru delilimiz olmasa idi, haşa kendimiz kafir olurduk. Ama kendisi çıkıp da bu sözlerin kendisine ait olmadığını yazdıysa veya tövbe ettiğini itiraf edip yeniden Kelime-i Şehadet getirirse, bizde ona o zaman yeniden Müslüman gözü ile bakarız. Resulullah mealen şöyle buyurmuştur:"Bir Müslüman, bir Müslümanı küfür ile adlandırırsa, ya isabet etmiştir veya kendisi kafir olmuştur. "
Demek ki bu çok mesuliyetli bir söz . Ama yeri geldiğinde söylenilmemesi de yine aynı mesuliyeti taşır. Yani bir insanın açık bir küfrüne şahit olduktan sonra,o kişi çok yakınında olsa, onu hemen o sözden vazgeçirip Kelime-i Şehadet'i getirtmek için, elinden geleni yapmak gerekir. "Yok babamdır, yok kızımdır bir şey olmaz. Henüz 15 yaşında, büyüyünce düzeltir" diyerek asla ertelememeli.Çocukken bile söylerse uyarmalıyız.Çünkü çocukken yanlış sözler kullanmamaya alıştırmalıyız. Alıştırmalıyız ki, 15 yaşına geldiğinde bu hatalara düşmesin. Çünkü küfre düşmenin faturası çok ağır. 16 yaşına kadar kim onun hayatını garantileyebilir Küfur sözü söyledikten soma, kim bir gün daha yaşayacağını garantileyebilir? Hangi anne baba çocuğunun sabaha çıkacağından emin olabilir. "Çocuktur,anlamaz"deyip, şe,y:tanın vesveselerine kanıp da, asla öğretmekten geri durmamalıyız. Çocuklarımızı bu ilimIerden mahrum etmeyelim. Çocukların gayet iyi anladığını kendi çevremizde, kendi yavrularımızda görüyoruz. Hem öğrenmeliyiz, hem öğretmeliyiz.Çünkü bu farz-ı ayndır.
Çocukluğunda anlamaz diye, bu konuların öğretilmediği insanlar,80 yaşına da gelseler: "Hocam bunlar derin meseleler. Bunlara girmeye/im" derler Ne büyük bir gaflet. Yani anlayınca (kendi nefsinde) cehaleti meydana çıkıyor, bu sefer öğrenmernek için de konuyu kapattırmak istiyor
Allah-u Teala En-Nas Suresinin 5.-6. Ayetinde buyuruyor:

Meali:"O iblis ki sizin göğsünüze(nefsinize) öyle hassas vesvese verir ki, nasıl geldiğini anlamazsınız. İster insan, ister cin taifesinden olsun."
Bazıları bu farz-ı ayn ilmi iyi niyetle almak istemediğini söylüyorlar. "Hocam kafamız daha çok karışıyor" diyorlar Halbuki farkında değil ki hayatı bulanmış; kalbi bulanık, beyni zaten bulanık.
Onu biraz durulamaya çalışıyorsun, filtreye koymak istiyorsun, o filtreye girmek istemiyor. Zannediyor ki orada daha çok bulanacak. Halbuki filtreye giren berrak çıkıyor.
İşte şeytan verdiği bu vesveselerle, insanların arınmalarına engel oluyor. Hem de onlara bunu hiç belli etmeden. Ne diyor bazıları:"Bunlar ağır konular, bunlara girmeyelim. Yiyelim, içelim, namaz kılalım, hayır işler konuşalım" diyor. Doğru bunlar güzel şeyler Fakat farz konuları öğrenmernek için sebep değil.
Biz gençleri bir araya getirip farz-ı ayn bilgilerden faydalanmaları için çalışırken, bazı kimselerde bu gençleri türlü türlü yorumlarıyla bu derslerden soğutma gayretindeler Kimisi de nasılsa burada genç bir kalabalık var diyerek, onları neyden mahrum bırakacaklarım düşünmeksizin, bir takım yardım işlerine çağırıp haftada bir saat olan bu derslerimizi bölebilmekteler. Gençler de bir gün bizimde işimiz onlara düşer, bu sefer dersi kaynatalım diyerek dersten uzaklaşıyor Vesvesenin nasıl geldiğini görüyormusunuz?
Hocalar camiIerden konuşuyorlar Hatalarından dolayı uyarıldıklarında: "Bir şey olmaz" diyorlar. "Beni dinleyen zaten üç, beş kişi. "Konunun izahı ve sorumluluğu açıklanınca da: "Bana hesap sorma, Diyanet 'e hesap sor .Benim
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
okumam gerekenleri Diyanet bana yolluyor .Ben de okuyorum. " diyorlar. İmam bana böyle söylüyor Adam sanki teyp. Hangi kaset koyuluyorsa, onu çalmakla mükellef adeta. Sanki bunun sorumluluğu yok. Ne için yapıyor bunu? Gazetelerden de okuduğumuz gibi 500 ytl için. En düşük memur maaşını da imarnlara veriyorlar, onlarahaksızlık ediyorlar. Sistem onları böyle de eziyor En az maaş onlara veriliyor fakat en ağır yük onların omuzlarında. Bana sorsanız en yüksek maaşı onlar hak ediyor Onların elindeki değerden dolayı bunu hak ediyorlar. Bir doktorun, bir hakimin maaşı yüksektir; elindeki değerden . dolayı. Birinin elinde adalet diğerinin elinde sağlık var. Onların muhtaç durumda olup bu değerleri ihmal etmelerini istemediğimizden dolayı onların maaşı yüksektir Belli kriterler ortaya koyulup mesleklere göre maaşlar tespit ediliyor Halbuki en yüksek maaşı imamlarımız hak ediyorlar, çünkü halkla beş vakit iç içe olan onlar Ve insanların hem dünya hem de ahiretini, onlara dinlerini doğru bir şekilde öğretip kurtarmalarına sebep olacak olan onlar. Hem dünya, hem ahiret dedik Cemaate bunları öğretebilmesi için yeterli bilgiyle donanıp, bilgilerini aktarması lazım. Her vakitte bir cümle olsa bile. Ki;cemaatin içerisinde bütün meslek sahipleri mevcuttur. Meslekleri ile alakalı fıkhi konuları ancak ehil imamlardan öğrenebilirler. Bundan daha önemli bir meslek olabilir mi?
İşlerini muhtaç olmadan, düzgün bir şekilde yapmaları için en yüksek maaşı onlara vermek gerekmez mi? İmamlarımızı halktan koparmanın en ucuz yolu, onları muhtaç duruma düşürmek Onları geçim sıkıntısına düşürmek. En düşük maaşı vererek onlara adeta "Sen cemaatinle ilgilenmeyi bırak, ilimle ilgilenmeyi bırak. Hele o ilim Din ilmiyse, hepten bırak" diyorlar. Ve ne yapıyor imamlarımız. Namazı kıldım kıldırmaz ek gelirlerinin peşine düşüyorlar. Nasıl geçineceklerinin hesabını yapıyorlar. Bu halkın iyiliğinden, bu halkın öğretiminden ve eğitiminden kimler sorumluysa, o insanlara verimli olabilmeleri için en uygun gelir tespit edilip verilmeli. Milletin servetinin çoğunu eğitim ve öğretime sarf etmeli.Fakat imamlarımız şunu iyi bilmeli ki; şartlar ne olursa olsun sorumluluklarını yerine getirmelidirler.Hesap günü var!..
Eğitimdeki verimsizliğin bir örneği de Süleyman Ateş'in meali. Diyanet işleri başkanlığı bile sesini çıkarmıyor. Bunu Diyanet işleri başkanlığı okumamış mı zannediyorsunuz? Onların imzaları ile çıkıyor bu mealler. Nasıl bir gözden geçirme bu? Nasıl bir sorumluluk bu? Yoksa isim yapmış kimselerin meallerini gözden geçirmeye bile gerek duymuyorlar mı? Ama isim yetmiyor maalesef, bu örnekte gördüğümüz gibi.
Dünü bırakalım; biz bugün burada, Bu meal deki cümlenin küfur olduğuna şahit olduk. Allah ezeli ilmiyle zaten şahit. Allah ebedi ilmiyle de zaten herkese şahit olacak Allah ezeli ilmiyle herkesin yaptığını ve yapacağını biliyor.

Ama bizi Allah-u Teala bugün şahit tuttu. Biz kendimiz muhafaza edelim. Bunu kim duyarsa kendini muhafaza etsin.
Din kimsenin malı değil. Dir Allah'ın Dinidir. Onu usulüne göre öğrenmek gerekir. Ve usulüne göre de öğretmek gerekir. Bu kaideyi kim bozarsa-; kim-bu kaideyi bozuk_bir kaynaktan alıp bozarsa, bilsin ki mesuliyeti çok ağırdır. Ne büyük günah işlemeye benzer, ne haram yemeye benzer, ne de ibadetleri terk etmeye benzer. Hiç birine benzemez. Küfür en büyük, çirkin bir günahtır.
Herkes kendi nefsine şöyle bir şey sorsun bakalım: "Ben Müsluman değilim ama ömür boyu namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, hayır-hasenat
yapıyorum. "Var mı böyle amel etmeyi kabul edecek kişi? Akıl bunu kabul eder mi? Cevap :Kesinlikle hayır.
Demek ki iman hiçbir amelle eş tutulmaz. Kıyas yapılmaz iman bir tarafa, ameller bir tarafa. Amel demiyorum; ameller bir tarafa diyorum.
Çünkü amel ancak iman ehli olduktan sonra o kişiye faydalıdır. Çünkü Allah-u Teala El Bakara Suresinin 217. Ayetinde:
Meali: "İçinizden her kim Dininden dönerse ve kafir olduğu halde ölürse, onların amelleri hem dünyada hem ahirette boşa gitmiştir. İşte bunlar Cehennem ateşinin sahipleridirler ve orada ebedi olarak kalıcıdırlar. "
Hem münafıklar için söyleniyor bu, hem kafirler için söyleniyor. Onların amelleri ve yaptıkları boşa gitmiştir, çünkü onlar Allah'a ve Resulüne hakkıyla iman etmiyorlar. Onlar Allah'ın ahkamına boyun eğmiyorlar. Demek ki iman en önemli amel. O olmadan yapılan hiçbir şeyin faydası yok. Ama değiImi ki iman var, hiçbir şey yapılmasa da, neticede kişi Cennet ehlidir. Yani ebedi azaptan kurtulmuştur. Fakat imanı olmayan kimsenin ameli çok da olsa onun için ebedi Cehennem vardır. İmanı olmadığı için namazı da, orucu da, okuduğu Kur'an da onun aleyhine şahitlik eder. Çünkü yaratılmışların en aşağısı ,Allah'a ve Resulüne iman etmeyendir. Kim ki Müslüman değil, o en aşağı varlıktır (Kur'an da ki tabirle 'esfeli safilin'). Ama en mükemmeli de yine insandır. Yani 'eşrefil mahluk' ,en şerefli mahlük da yine insan. İşte bir insan bu iki gruptan biridir. Bunun en asgarisi Müslüman olmaktır. Müslüman olduktan sonra kim ki farzları yerine getirir, haramlardan kendini korur ise, Allah-u Teala mealen o insan için takva ehli diyor, o insanın kurtuluşa erdiğini söylüyor ve o insan için Cennet nimetlerini hazırladığını zikrediyor. İnşa Allah Cehennemin kokusunu bile almadan, kab ir azabı bile görmeden Cennet'e gideceğini Allah vaat ediyor.
Allah-u TeaJa bunu Es Secde Suresi'nin 17. Ayetinde buyuruyor ki:
Meali: Yaptıklarınıza mükafa t olarak onlar için gözlerini aydın edecek ne mutluluk ve nimetler saklandığın! Hiçbir kimse bilemez.
(Hatta ne Peygamberler nede Melekler dahi bilemezler)
Demek ki iman ehli, farzları yerine getirir ve haramlardan kendini korur, Vesselam. Ama halkımız arasında takva ehli denilen bir kesim var, bunlarda nafile ve sünnetlerle meşgul olan insanlardır. Bunlara genelde 'sufi' de denir. Yani tarikat mensubudur.
Farzların yanmda Sünnetlerle nafilelerle çok meşgul olur, çok zikir yapar.
Dünyayı elinden geldiği kadar kendinden uzak tutar, kendisini ahirete yaklaştırır. Yani ibadetlere ağırlık verir. Zamanının çoğunu ona ayırır. Sufıler yirmi dört saatlik zaman diliminin ağırlığını hayır, hasenat ve ibadetlere ayırırlar.
Bu nedenle bu insanlara sufi denir. Yani onun dünya işlerine ait meşguliyeti fazla değildir. Farz olduğu nispette dünya işlerine zaman ayırır. Sufi'nin manası budur. O, kendisine yetecek rızka kanaat eder ve kendisini ahirete adar. Arapça'da bu insana 'vara' sahibi, Türkçe'de takva sahibi denir. Kur'an tarifine göre takva sahibi ise şudur: kim ki iman ehlidir, Müslüman'dır, haramlardan sakınır ve farzları yerine getirir, işte o takva sahibidir.
Allah bizlere en az böyle Müslümanlardan olmayı nasip eylesin. Ve bununla beraber Salihlerden de eylesin.Amin ...
Salihler kimlerdir? Az önce tarif ettiğimiz, sufi dediğimiz insanlar.
Şu kaideyi hiç unutmayalım. Güzel insan Hazret-i Ali radiyallahu anh diyor
ki: "Dünya yaratıldı, fakat yok olma sıfatı ile yaratıldı(yani geçicidir), yok olacak, gidiyor. Ahiret de yaratıldı(Cennet ve Cehennem hazır bekliyor)fakat o gelicidir. ''Biri gidiyor, diğeri geliyor. Her saniyen böyle.Ve devam ediyor:
"Sen dünya ehlinden olma, ahiret ehlinden oL"
Sizi şu an tarikata davet etmiyorum Tarikatı doğru anlamanız için Hazret-i Ali'den örnek veriyorum. Hazret-i Ali dünyanın yok olmak üzere yaratıldığını söylüyor, Fakat biz ne yapıyoruz? Dünyada güçlü olacaksın, zengin olacaksın diyoruz. Bunların olması için de çok para lazım olduğu için de çok çalışmak lazım vs. Yani dünyaya fazla zaman ayırmak gerekiyor. Fakat Hazret-i Ali'nin dediği bumu? Fakat bu demek değil ki Müslüman zengin ve güçlü olmayacak. Ancak bu günün Müslümanları adeta yarını garantilemişçesine dünyaya adıyor kendisini ve ahiretini unutuyor. Halbuki Hazret-i Ali ne diyor?"Ahiret gelicidir" diyor. Yani ahirete adım, adım yaklaşıyoruz ve orada sonsuzluk vardır. Ya sonsuz nimet, ya da sonsuz azap. Ve sen dünya ehli olma ahiret ehli o1.Bugün ki sufi insanların deyimi ile takva ehli insan böyledir. Onlar dünyaya,
eşyaya kıymet vermezler,Ahiret1erine kıymet verirler Cennet'e kıymet verirler Cennet nimetinin özlemi ile yaşar onlar Çok iyi bilirler ki Cennet'e girmek ancak ve ancak Allah'ın rızasına ulaşmakla olur. (Dersimizin bu -bölümünde tarikat ders idi Tarikat ehline böyle güzel dersler verilir.)
-Bakın meşhur bir kaside bu konuda-küfür sözler içeriyor Diyorlar ki: "Cennet,
Cennet dedikleri birkaç huri .Bana seni gerek seni. "Yani bana Allah yeter Burada Cennet nimetleri hafife alındığı için bu cümle küfürdür Bir Müslüman, bir-tarikat ehli çok iyi bilir ki, Cennet' e-gitmek Allah'ın rızasını kazanmaktan geçer Önce Allah'ın rızası kazanılacak,...sonra Allah'ın lutfuyla Cennete girilecek.Bir insan Cennet' i nasıl "birkaç huri, birkaç ağaç vs." diye hafife alır? Tarikat ehli ahirete neden önem veriyor? Cennette Rasulullah'a komşu olmak istiyor da, onun için. Rasulullah'a komşu olmak o kadar kolay mı?
Cennet'te en bÜyük nimet kimin? Rasulullah aleyhisselatu vesselam'ın. Ona komşu olmak da bir Müslüman'ın en büyük özlemidir Bu nasıl hafife alınabilir? Bazı sözler aşağılama ifade eder Cennet ise asla hafife alınmaz. Varsın bu aşağılayıcı kelimelerin tevilini yapanlar yapsınlar!..
Biz kullanmayalım. Çünkü bir Müslüman biliyor ki, Allah'ın rızası olmadan Cennet'e girilmeyecek. Ve bir Müslüman yine biliyor ki, Cennet ehlinin tamamı Allah-u Teala'yı görecek. En büyük nimet budur. "Bana seni gerek seni" derken Allah'ı görmeyi arzulamış olurken, Cennet'teki diğer nimetleri aşağılamak niye? Cennet'te bir çok makam var. Hiç kimsenin makamı birbirine eşit değiL. Cehennem'de de bir çok azap tabakaları var Orada da hiç kimsenin azabı diğerininkine eşit değir. Dünyadaki bütün insanların hayırlı amelleri olsun, kötü amelleri olsun bir değildir Herkesin ameli farklı, farklıdır Elbette ki dünya hayatındaki farklı amellerin karşılığı, ahirette de eşit olmayacaktır Demek ki kim ne kadar suç işlerse, Cehennemde o kadar azabı hak edecek. Ne kadar da hayırlı amel işliyor ise, Cennet' te de o nispette karşılığını alacaktır Kaide budur Akılda bunu doğrular.
Demek ki bizlerin dünya değil ahiret ehli olabilmemiz için en evvela iman esaslarını öğrenmemiz lazım. Buna zıt düşen küfrü de iyi öğrenmemiz lazım ki, kendimizi bunlardan koruyabilelim. Ölene kadar inancımız sağlam olsun ve .Allah'ın rızasını kazanmış olalım.
Tekrar konumuza dönelim:
-TeviI getirilmeyecek şekilde bir Müslüman'a, bir Müslüman' kafir derse, bu da bir Müslüman' ı küfre götürür. Ancak zıttı da var: açık bir küfür duyduğu halde, gördüğü halde veya okuduğu halde, bunları yapan kimseye kafir diyemeyiz derse, bu da küfürdür.
- Veya davranış ifadesi ile değil de, inanç ifadesi ile bir Müslüman' a 'yahudi' yeya 'hristiyan' denmesi küfürdür. Bazıları dilini alıştırmış, Müslüman'a "Bre kdfir gel buraya" gibi sözler kullanıyorlar.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Bir insan yahudilerin veya hristiyanların inancına saygılı olduğunu söylerse, bu küfürdür. Çünkü bunların inancı küfür üzeredir. Küfür inancına ise saygı olmaz. Ona hürmet olmaz. Elinden bir şey gelmiyorsa, sussun yeter.
Bir Müslüman ya hayır söylemelidir veya susmalıdır. İnsanın Allah'ın reddetmiş olduğu, razı olmadığı bir inanca saygılı olması düşünülemez. Allah'ın sevmediği bir varlık sevilir mi? Allah-u Teala Kur'an da bildiriyor kimi sevip, kimi sevmediğini. Demek ki itikat her şeyin üstünde geliyor. -Şarkılarda yine küfür içeren sözler mevcut. Mesela sevdiği kadına hitaben diyorlar ki "Seni Allah 'tan-çok seviyorum" veya "Bir Allah 'a bir de sana taptım" veya "Sensiz Cennet bana sürgündür .Seninle Cehennem bana ödüldür" .Bu sözler küfürdür.Maalesef insanlarımız da bunları ağlayarak, alkışlayarak dinliyor veya mırıldanıyor.
Dolayısıyla Dininden çıkıyor da haberi yok. Bu konularda son derece dikkatli olmalıyız. Derslerimize de bir o kadar önem vermeli ve asla ihmal etmemeliyiz. Zamanımızda küfür o kadar çoğaldı ki, bu derslerimiz ihmal edilmeye hiç gelmez.
- Yani Cennet ve Cehennemle alayetmek, aşağılamak, hafıf semek çirkin birer küfürdürler.
-Bir insan, bir diğerine sinirlenip dese ki "Senin bana zulmettiğin gibi Allah 'ta sana zulüm etsin. "Bu söz küfürdür.
-Bazı illerimizde şöyle sözler geçiyor halk arasında "Allah 'in oğlu gelse seni benim elimden kurtaramaz. "Bu da yine son derece çirkin bir küfürdür. Kastı "Seni benim elimden kimse kurtaramaz" dahi olsa, bu söz yine küfürdür. -Bazıları da diyor ki "Cebrail gelse, parti kursa, ben onun partisine girmem. "Elbette ki Cebrail gelip parti kurmayacak. O insan da niyetinde partinin çok çirkin bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Bugün ki siyasetin çirkefliğini anlatmaya çalışıyor. Niyeti bu. Fakat son derece batıl bir örnek veriyor. Cebrail büyük Meleklerden biridir. Melekler hiç hata eder mi ki, onun yapacağı işi yanlış buluyorsun? Böyle örnekler verilmez. Bu söz küfürdür. Melekler aşağılanmaz. Siyasetin Cebrail'i dahi bozacağını kastetmesi de onu kurtarmaz. Bu da yine küfürdür.
-Bir Müslüman "Ben Dinimi değiştirdim, hristiyan oldum" veya "yahudi oldum" derse, bu küfürdür. O insan Din'den çıkmıştır. Fakat bir kafır derse ki "Partimi değiştirmem de Müslüman olurum" , zaten Müslümanlığı aşağılamış olur. Dolayısıyla Müslüman olmuş sayılamaz.
-Bazıları da kitaplarında ve sözlerinde şöyle söylüyorlar: "Biz İslam 'ı kafirlere önce öyle anlatmamız öyle yaşamamız lazım ki, ancak o zaman onlara Müslüman olmazlarsa kafir diyebilelim. "
Yani Kur' anın tamamını ona anlatacak, ondan sonra Müslüman olmaz ise ona kafır diyecek. Ne büyük bir gaflet.Halbuki kafıre Kelime-i Şehadet'in
manasını öğretmeli ki, Müslüman olsun. Bu kadar. Ancak her şey dönüp dolaşıp Allah'ı tenzih etmeye geliyor. Ona önce "Lailahe illallah" cümlesinin manası öğretilmeli ki o, kendi Allah inancının batıl olduğunu anlayıp Müslüman olur zaten. Dinimizin tamamını, yani farzı, sünneti, ibadeti, edebi, ahlakı~ siyaseti, hayır hasenatı, ibadetlerin faziletlerini, yaratılanların hikmetlerini bu kafire anlatmaya gerek kaldı mı?
İşte sözde Müslümanlar maalesef işi kısa yoldan, Allah' ın emrettiği yoldan, Peygamberin sünneti olan yoldan halletmiyorlar da, yanlış yollara sapıyorlar. Peygamberimizin krallara göndermiş olduğu mektuplar açık birer örnektir.
Bir gayri müslimin Müslüman olmasına sebep mi olmak istiyorsun, hemen ) ona Kelime-i Şehadet 'in manasını öğret, olsun Müslüman. Tabi Allah ona hidayeti dilemiş ise. Ondan hemen ibadetleri yapmasını bekleme. Elbetteki o, müslüman olduktan sonra farzları öğrenip yerine getirmekle, imanı'nı muhafaza etmekle mükelleftir. Fakat önce onun Kelime-i Şehadet getirip ve müslüman olması sağlanmalıdır.
Edindiğim bir habere göre Avrupa da müftü1ük yapan biri, kendisine ve müslüman olmak için gelen hristiyan'a: "Sen iyi düşündün mü? müslümanlıkda namaz var, oruç var.İçki içmek yasak.. "gibi sözler . söylemiş.Bunları duyan hristiyan ise Müslüman olmaktan vazgeçmiş.
Halbuki Dinimizde 'Müellefetil Kulub' denilen yeni Müslüman olmuş insanlara Zekat verilmesi ile onların İslam'a ısındınlması ve farzların yavaş, yavaş sevdirilmesi esas alınmıştır. Bu müftü, bir insanı Müslüman olmaktan alıkoyduğu için küfre düşmüştür.İslam'ın hükümleri ve güzellikleri nerede, öyle sözde müftüler Müslümanlar nerede?
Cahillerin söyledikleri gibi önce kendi hayatı ile ona örnek olunurken ikisinden birisi ölürse? O insan imansız gitmiş olacak. Çok yazık.
İşte bu fikirleri şeytan insana telkin ediyor. Sünnet yoluna bakmıyor da, seytanın vesveselerine kanıp, sözde mantıklı olanını yapıyor.
Bazı anne ve babalar diyorlar ki: "Benim oğlum, kızım daha küçük, hele bir gelsin 15 yaşına öğrenir hepsini. Hele bir evlensin, o kendini kurtarır. Hele bir evlensin, kocası kızımı örter. "Bu şekilde evlatlarına farz olan Din bilgilerini öğretmeyi geciktiren nice anne baba var. Kendi görevini damadına vs. iterek bu güzel ameli kendinden uzak tutuyor. Kendisine gaflet çöküyor, kendisinde dedbirsizlik var.
Hasta kendisi, çocuğu değil. Yani anne, baba hasta. Kendi çocuğuna buluğ cağına gelmeden öğretmesi gereken farz bilgileri başkalarının ona öğretmesini ümit ediyor. Veya işi kendiliğinden öğrenmesine bırakıyorlar. Bu çok büyük bir sorumsuzluktur.

-Ölen bir kafire "Allah rahmet etsin" demek küfürdür. Çünkü dünyada ameli sona ermiştir.
-Hayatta ve küfür üzere olduğunu bildiği bir kimseye de yine "Allah sana rahmet (yardım) etsin" demek küfürdür. Ancak Allah sana hidayet etsin manasında söylenirse kafir değildir.
-Bir küfre, küfür üzere olmasına sebep olan amelde hürmet etmek küfürdür.(Burada komşu olarak, iş arkadaşı vs. olarak iyi davranmaktan bahsetmiyoruz)Kafiri, onun inancına dayalı olarak sevmek küfürdür.
Çünkü Allah Kur'an da kafirler için mealen "Eğer yüz çevirirlerse, bil ki Allah kafirleri sevmez" buyuruyor. Allah Kur'an dan ve kendisine hakkıyla uymaktan ve Peygamberine uymaktan kim yüz çevirirse, yani inanmazsa ,onları bu tutumlarından (inanmamalarından) dolayı, Allah onlara kafir hükmünü veriyor.Kafir diye bildiren Allah'ın kendisi. Kur'an da böyle zikrolunuyor. 'Kafir' sözünü Müslüman uydurmuyor. Bunu alimler kendi kafalarından icat etmiyorlar. O,Allah'a ve Peygamber' e iman etmediği için veya Müslümanken Allah'ı ve Peygamberi tenzih etmediği için, Allah bizatihi kendisi onu kafir olarak adlandırıyor. Ve onları sevmediğini de bildiriyor.Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah şöyle bir kaideyi bildirmiştir: "Biz büyüklerimizden, önce imanı öğrendik, sonra Kur'anı öğrendik.Kur'anı öğrenmekle de imanımız kuvvetlendi. "
Demek ki Kur'an dan alacağımız ilk bilgiler iman ile alakalı bilgilerdir.Bir insan imanını,nasıl inanacağını delilleri ile beraber ehlinden öğrenmezse, isterse ömür boyu hatimler indirsin; hiçbir faydasını göremez. Önce iman bilgileri öğrenilecek, sonra Kur' andaki diğer ahkamlar öğrenilecek. Önce iman, sonra Tefsir. Önce iman, sonra Hadis. Önce iman sonra amel Bu iman öğrenilmeden önce, Hadis ve Tefsir dersleri gibi faydalı dersler ile ilgilenilirse, fayda görmeyebilir. Hadisleri de tahrif eder, Ayetleri de tahrif eder, Alimleri de lekeleyebilir.
Kendinden önceki Alimlere de iftira atabilir. İlim aldığını sandığı kaynakları araştırmalı ki, doğru bir silsileyle Peygamberimizin Hadislerine, Kur'ana kadar gidiyor mu, dikkat edilsin.
-Buna bir misal: "Allah oturdu" diyen İbn-i Teymiyye kim?.İbn-i Teymiyye'den önce kimseden duyulmadı böyle bir söz.
Bu adamın 700- 800 sene önce söylediği sözler bugün dünyanın her yerine yayılmış durumda. Bu insanlar demiyorlar ki: "Biz ehli sünnet değiliz. Biz ehli sünnet düşmanıyız. "Hatta "Ehli sünnetiz" diye geziyorlar, Müslümanların arasında yaşıyorlar. Ama önce batıl itikatlarını anlatıyorlar, ondan sonra kendi sapık mezheplerinin, hocalarının isimlerini zikrediyorlar. fakat gerçekte ehli Sünnet'ten sapmışlar. Dergilerde gazetelerde de bu sapıkların kitaplarının reklamlarını görüyoruz maalesef. Bir kaç doğru imanın adıyla süslüyorlar, bu sapıkların adını."Din alimleri" veya "İslam Mücahitleri" başlıklarıyla bu dalalet ehli, Alim diye tanıtılıyor Müslümanlara. Bunlardan bir tanesi de İbn-i Teymiyye. Hangi Müslüman bunları fark ediyor? Bunun için Allah'a sığınmalıyız.
Fakat Allah'ın ilim öğrenme emrini de asla ihmal etmeyelim. Resulullah'ın bizlere olan tavsiyesini hiç unutmayalım. Ve Alim'lerin de icma ettikleri, bizlere farz-ı ayn olarak bildirdikleri bu dersleri almayı (yaşımız ,geçmişimiz ne-olursa olsun) en önemli vazifemiz olarak bilelim. Geçmiş, geçmiştir. Bundan sonrasına bakalım.Bir: kulun geçmişi)ya hayırdır, ya şerdir. Az veya çok olan şer amellerimizden Allah bizleri tövbekar etsin, bir daha işlemerneyi nasip etsin. Ancak küfür var ise geçmişimizde, yeniden iman etmeyi nasip etsin. Ve bundan sonra bu ilimIeri almamız sayesinde, tekrar küfre düşmemeyi nasip etsin. Amin ...
Küfürle alakalı konularda daha bir çok örnek verebiliriz. Fakat ben dersi burada tamamlamak istiyorum. Allah-u Teala bizleri, gerek akide ile alakalı, gerekse fiil ile alakalı küfür çeşitlerinden ve gerekse söz ile alakalı küfür çeşitlerinden, muhafaza eylesin. Amin ...
Eğer ki bu kürur çeşitlerinden herhangi biri (veya birkaçı) meydana gelmiş ise, buyurun hep birlikte Kelime-i Şehadet getirelim: "Eşheduenla ilahe illallah ve eşheduenne Muhammedurresulullah
."[/COLOR]"Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
"allah Tealaya Hakkiyla Iman"

"allah Tealaya Hakkiyla Iman"

Küfrün Kısımları-3Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam efendimiz Muhammed aleyhisselamın üzerine olsun.
Bugünkü dersimizde küfrün sebeplerinden bahsedeceğiz. Bu sebeplerin başında nelerin geldiğini anlamaya çalışalım. Allah-u Teala ahirette ebedi Cehennemi hak edenlerin (yani dünyada Müslüman olarak ölmeyenlerin), batıl inanç üzerine olanların ahirette düşecekleri halleri bizlere bildiriyor. Allah bizlere, o Cehennem ehlinin hangi sebepten dolayı Cehennemi hak ettiğini ve Cehenneme girdikten sonra neler söyleyeceklerini, dünyada iken bildiriyor. Bunları hem Müslümanlar duyup öğreniyorlar, hem kafirler duyup öğreniyorlar. Çünkü kafirlerde Müslümanları yok etmek için kendi niyetleri doğrultusunda bu gerçekleri öğreniyorlar. Onlar hakkaniyeti öğrenmek için değil de, Müslümanlar üzerindeki tesirlerini artırmak veya onlarla alay etmek için öğreniyorlar bunları. Yani kafirlerin bir kısmı bu Ayet mealIerinden haberdardırlar. Allah-u Teala kafirlerin gidecekleri yeri Kur'an-ı Kerimde bildiriyor. Oraya girdikten sonra da ne söyleyeceklerinden bizleri haberdar ediyor.
Bizim Kur'an-ı Kerime iman etmemiz nasıldır? Eğer ki Allah-u TeaIa Kur' an¬ i Kerimde açık bir şekilde gelecekten haber veriyor ise, o mutlaka aynen olacaktır. Bu imanın esaslarındandır (şartlarındandır).
Allah-u Teala El Araf Suresinin 38.Ayet'inde şöyle buyuruyor:

Meali: (Allah) diyecek: "İns ve cinden sizden evvel geçmiş ümmetler içindeki
Kafir 'ler arasında siz de girin bu ateşin içine"(Sizde onlar gibi Dinsizliğin cezasına kavuşun). Her ümmet girdikçe (kendisine uyup saydığı) hemşerisine [aynı inancı paylaştığı kimselere) lanet edecek. Nihayet hepsi birbiri ardınca oraya girip toplanınca da sonrakiler (kendilerini mazur göstermek ümidi ile) evvelkiler için: "Ey Rabbimiz, diyecek, işte bizi bunlar saptırdılar. Onun için bunlara ateşten katmerli azap ver". Allah buyuracak ki: "Hepiniz için katmerli azap vardır! Şu kadar ki siz (bunu) bilmezsiniz".

Yani bu, kafirlerin tamamı için, her dönemde yaşayanlar için geçerlidir. Buna bizde dahiliz. Her insan dünyada kendi imtihanını veriyor. Dikkat edin Allah bizi imtihan etmiyor. Çünkü Onun İlmi ezeli ve ebedidir. O sonuçları zaten biliyor. Bizler Onun dilediği dönemde yaşıyoruz, kendi seçtiğimiz dönemde değiL.
Ayette Allah-u Teala insan ve cin taifesinden (hangi dönemde yaşarsa yaşasın) kafir olanlarının tamamının Cehenneme gireceğini bildiriyor.
Onlar Allah'ın "giriniz" emrini anlayacaklar. Ve bu ümmetler (topluluk) Cehenneme girdikçe, kendi yoldaşlarına(aynı inancı paylaştığı insanlara) lanet edecekler. Cehenneme giden her bir kul, kendinden öncekiler (büyükleri, ilim aldıkları insanlar) için şöyle diyecekler: "Ya Rabbi bizi dünyada onlar saptırdılar. Onlara bizimkinin iki misli azap ver. "Tabi bu kafir olarak ölenler için geçerlidir.
Müslümanlar da elbette ki sevinecekler. Birbirlerine güzel sözler söyleyecekler, övgüler yağdıracaklar, dünya hallerinden anlatacaklar.
Bizler yoldaşız. Bugün dünyada yapmış olduğumuz şu ameli, şu dersin bile hesabını ve mükafatını mutlaka ahirette zerresine kadar müşahede edeceğiz. Ağzımızdan çıkan tek kelimeye varıncaya kadar ,neye şahit olduysak, ne söylediysek, nasıl anladıysak, nasıl anlattıysak; bütün bunların hesabını, birlikte olduğumuz insanlar ile beraber ahirette vereceğiz.
Demek ki bir insan (Müslüman veya kafir) Cennete veya Cehenneme girmesine vesile olan ameller için birilerini sebep gösterecek. Diyecek ki: "Ben şu şahıs yüzünden kafir oldum ve kafir öldüm."O kişi ister annesi olsun, ister babası olsun, isterse de yaşamış olduğu dönemdeki hocası veya başka bir kaynak olsun, ne olursa olsun; değiImi ki onun küfrüne vesile oldu, onu küfre düşürdü, işte onu kastederek lanet edecektir.
Allah-u Teala Eş Şems Suresinin 7. ve 8. Ayet'inde buyuruyor ki:
mealen: Sonra nefse, hem günahını ilham eden, hem iyiliği ilham eden Allah, nefse bu kabiliyetleri verip, onların amellerini yaratana yemin ederim ki; Diğer bir Ayet' i Kerime; El Kamer Suresinin 49. Ayet'inde Allah buyuruyor:

meali:Şüphesiz biz her şeyi bir kader çerçevesinde yarattık.
Allah "Hayrihi ve şerrihi minallahi teala" diye bize bildirdi. Yani "hayırda şer de Allah'tan dır." Biz kadere olan iman da bunu öğreniyoruz. Biz kaderin tamamına iman ediyoruz. Hayrı da yaratan Allah, şerri de yaratan Allah.

Ama her ikisine de Allah sebepler yarattı. Bu dersleri ben anlattığım için, siz de dinlediğiniz için sebep oluyoruz. Ya doğruyu öğrenmemize sebep oluyorum, ya da yanlışı öğrenmemize sebep oluyorum. Sizde aklınızın aldığı kadarıyla, kanaat ettiğiniz kadarıyla, ya kabul ediyorsunuz, ya da reddediyorsunuz. Eğer ki temiz bir ilim sahibi olarak buraya-gelmiş iseniz, hatalarımı görür, kabul etmezsiniz. fakat bilmeden geliyorsanız, aldanabilirsiniz. Bu ne anlama geliyor? Bu ilimler size mantık yürütmeden, delilleri ile öğretiliyor ise, bunu hiçbir akıl sahibi zaten reddetmeyecektir Siz
-de bir ehil olana müracaat etmek maksadı ile gelip dinliyorsunuz ve öğrenmiş olduğunuz şeyleri iyi tefekkür edip delilleri ile bunları kavrıyorsunuz.
Nelerdir bu delil1er?Başta Kur'an-ı Kerim,yani Ayetler delildir.
Peygamberimiz, yani Hadislerdir deli1.Gerçek ilim ehli, ilmi ehlinden alıp öğreten insanlardır delil .Bütün bunlar Allah'ın yaratmış olduğu birer sebeptir. İşte bu sebeplere sarılan kişi hayra vesile olmuştur. Eğer doğru bir şekilde öğrenir ve öğretir ise hayra vesile Olur Allah o kişiyi diğer insanlara vesile olarak yaratmıştır
Şer yani kötülükler de aynen böyledir. Yanlış ilim anlatan da burada ne yapmış olur? Şerre sebep olmuştur Çünkü şer anlatmıştır. Ama o insanın sözü süslü ve tatlı gelmiştir Veya menfaatine uymuştur. Bir sebebi vardır
mutlaka. Çünkü dinlediği insan delilsiz konuşmuştur Mantık ve felsefe yapmıştır. Yağlı,ballı cümleler söylemiştir,aldanmıştır ve aldatmıştır. Güzel konuşarak aldatanlar çok maalesef. Televizyonlarda, gazetelerde, sağda, solda yaldızlı sözleri ve bu sözleri içeren yazıları görüyor, duyuyoruz.
Biraz önce duvarda "Bereket Duası" diye asılan dua da ki söz de buna bir delildir."EI kasibu Habibullah" yani "Her çalışan Allah'ın sevgilisidir" diyor Söz güzel; Allah'i zikrediyor, Allah'ın sevgilisidir diyor. Ama kim için diyor? Her çalışan için diyor Ayırmıyor. Ayırmadığı zaman da, çalışan ve kazanan ne kadar insan varsa, hepsi Allah'ın sevgilisidir demiş oluyor Mümin bir kul çalışırsa Allah'ın sevgilisidir demiyor" Her çalışan insan, Allah'ın sevgilisidir" cümlesi ilk etapta kulağa hoş gelse de, çok sakıncalıdır. Çünkü her çalışan Allah'ın sevgilisi değildir Müslüman değil de kafir ise, ne kadar çalışırsa çalışsın, Allah'ın sevgilisi değildir O çalışması kendi aleyhinedir Çünkü o, Allah'ın düşmanıdir Nasıl sevgilisi olur? Bir kafır, çalışması ile Allah'ın sevgilisi olur mu? Ama bereket duası diye yazılıyor ve evlere, işyerlerine asılıyor bu yazı.
"EI kasibu Habibullah" ifadesini bu şekilde, hiçbir ilave veya doğru anlaşılmasını sağlayacak bir açıklama yapmadan yazıyorlar Bir Mümin veya Müslüman kelimesini eklemiyorlar.
Demek ki böyle yaldızlı sözlerle, delilsiz konuşmak, niyeti batıl olan insanların seçmiş olduğu bir tavırdır Süslü kelimelerle insanların akıllarını, beyinlerini sulandırıp, onları aldatırlar. Maalesef dinleyenlerde aldanırlar bu insanlara.
İşte böyle aldanan ve küfur üzere ölen bir insan Cehennemde (orada herkes Allah'ı hakkıyla tanıyıp iman edecek) şöyle diyecek:
" Ya Rabbi, onlar bizi sapıttırdılar. Bizi senin yolundan alıkoydular. Bize doğruyu öğretmediler .Bizde onlara uyduk.Sen onlara iki kat azap et"
diye yalvaracaklar. Kafir olanlar daha ölmeden, yani ölüm anında kafir olarak Öleceklerini bilecekler.
Allah-u Teala El ArafSuresİnin 37. Ayefinde buyuruyor ki:

Meali:K6firler diyecekler ki; hakikat kendi nefislerinin aleyhine kendilerini kafirler olarak bilip öleceklerine şahit olacaklardır.
Müslümanlar ise kendilerinin Mümin olduğunu bilecekler, ondan sonra ruhlarını teslim edecekler. Bu nedenle dünya hayatı çok önemlidir. Dünyada Müslüman olarak kalmak ve Müslüman olarak ölmek çok önemlidir. Ümit ise akıl başta iken, yani ölüm Meleği görünene kadar geçerlidir. Bir insan için, Allah'ın rahmeti ve merhametiyle tövbeleri kabul ettiği ana kadar geçerlidir bu ümit. Son bir ümit kapısıdır o an. O an ki; ölüm Meleğinin (Azrail'in) geldiği andan önceki zamandır. Allah bir kafirin, kendisinin kafir olduğuna şahit tutmadan, canını almaz. Müslüman için de aynı şey geçerlidir.
Biraz önce Allah'ın kullarını imtihan etmediğini söylemiştik Bu konuyu açıklayalım. Bu, halk arasında yanlış ifadelerle maalesef sık kullanılan bir cümledir. Bu tevilli yani açıklamayı gerektirecek bir sözdür."AlIah bizi imtihan ediyor. Allah bizi sınava çekiyor" şeklinde ifadeler sıkça kullanılıyor maalesef. Bu sözlerin zahiri manası batıldır. Allah için 'imtihan ediyor' demek doğru değildir. Allah için 'kulunu sınıyor' denmez. AlIah ezeli ilmiyle zaten kulunun ne yapacağını biliyor. Allah ezeli ilmiyle insanların hayattayken neler yapacağını, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduğunu, Müslüman mı yoksa kafir mi öleceğini biliyor. Fakat 'kul imtihan olunuyor' denilebilir. Demek ki buradaki tevilli kelimeyi iyi öğrenmemiz gerekiyor. AlIah'a cehaleti
yakıştırmamalı. AlIah imtihan ediyor denildiği zaman demek oluyor ki; AlIah bilmiyor, emirlerine uyulduktan veya uyulmadıktan sonra bilecek Emirlerine uymayanı 'günahkar, kötü kul' bilecek, emirlerini yerine getireni ise 'iyi kul' bilecek İmtihanın manası budur.
Oysa bu, ancak mahluk için geçerlidir. Yani imtihan etmek, sınavdan geçirmek ancak bir mahluk için geçerlidir.Üniversitelerde öğrenciler öğretmenleri tarafından imtihan edilir.Okullarda öğretmenler imtihan ediyorlar. Neden? Talebenin o ders i geçip, geçmeyeceğine karar verecektir. Sormuş olduğu sorunun cevabını gördükten sonra, onun bilgisinden haberdar olacak ve
ona göre not verecektir Ancak Allah-u Teala hakkında böyle düşünülemez. Çünkü Allah ezeli ilmiyle bizim bildiklerimizden ve öğreneceklerimizden, yaptıklarımızdan ve yapacaklarımızdan zaten haberdardır Allah'ın bizleri ne yapacağımızı öğrenmek için imtihan ettiğini düşünmek küfurdür Böyle düşünen (inanan) insan Allah-u Teala'yı hakkıyla tan.ıyamamıştır. Demek ki Allah-u Teala bizleri imtihan etmiyor. Ancak iptila ediyor denilebilir.
Allah Musa aleyhisselam hakkında El ArafSuresinin 55.Ayet'inde Şöyle buyuruyor:

Meali: Bu senin imtihanından başka bir şey değildir.
Yani iyiliğimiz, kötülüğümüz veya kemal derecemiz ortaya çıkarılıyor Biz de buna şahit oluyoruz.
Allah En Nisa Suresinin 165.Ayetinde bildiriyor:
Meali: Peygamberleri iman ve taat edenlere müjdeciler ve küfür ve isyan edenlere azap habercileri olarak gönderdik ta ki peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı (özür diye ileri sürebilecekleri) bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak galiptir, hükümlerinde yegane hikmetler vardır.
Allah hak ile batılı ayırt edilecek şekilde, hükmünü verdi ve Kur' an ile bildirdi. Peygamber ile de hakikatı öğretti. Bundan sonra kulun bir bahanesi kalmamıştır Peki kul ne yapacak? Talep edecek, okuyacak, ehlinden ilim alacak ve kendi imtihanını verecek. İşte Allah-u Teala bu Ayet-i Kerime ile Kur' an gönderdiği halde, Peygamber gönderdiği halde, Alimler gönderdiği halde, hangi dönemde yaşarsa yaşasın, kafirlerin ahiretteki hallerini bizlere bildirdi. Bakın, ahiretteki hallerini bile bildirdi. Hem kafirlerin ahiretteki hallerini bildiriyor, hem Müslümanların ahiretteki hallerini bildiriyor. Onların nasıl bir hayatla karşılaşacaklarını bildiriyor. Yani Allah-u Teala gelecekten haber veriyor Müslüman da buna iman etmesi lazım, çünkü Müslüman'ın ahirete imanı kamil olması lazım.
Peki ne yapacak bu Müslüman? Allah'ın Dini'ni doğru öğrenecek, Allah'ın emretmiş olduğu farzları yerine getirecek ve yasaklamış olduğu şeyleri de öğrenip onlardan kendini muhafaza edecek.
Kendi imtihanını verecek. Çünkü gelecek ile alakah hiçbir bilgiyi hiçbir kul bilmemektedir. Gelecek ile alakalı bilgi nedir? Gaybi bir bilgidir.Gaybı ise sadece Allah-u TeaIa bilir. İşte bizim geleceğimizi Allah biliyor. Yarın ne yapacağımızı Allah biliyor. Ve diğer kullarına da, yani Meleklerini de o bildiklerine aynen şahit tutuyor Kadir gecesinde Allah-u Teala, Meleklerinin
 

nazareth

New member
Katılım
2 Eki 2006
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ne diyeyim, çok yazmışsın ama hiç okumamışsın.
 

ebukerem

New member
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selamunaleykum

selamunaleykum

sevgili nazareth bu konudakı yorumunu anlayamadım ben okudum uzunca bır konuydu fakat çok güzel konulara değinilmiş .bence güzel faydalı bır yazı
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Esselamü Aleyke..sen Sünneti Dava Edinmişsin.bizde Islami Kardaş.kapatmişsin Kapilarini Yaziyorsun Arkadaş.şu Ilah Yorumun Güzel,lakin Günümüzde Insanlarin Medeni Kismi Enazindan Bir Puta Vs Tapinmiyor,ilah Edinmiyor Ki Ve Birçok Hanifi,şafii V.b Ailesinden Evlat Allaha Inaniyor,ama Işte..hem Bilinçli Hiçbir Insan Elleriyle Yaptiği Bvasitbir,puta Tapmaz Veya Mantikli Olmayan Bir Anlayişi Bile Kabul Etmez,bu Insanlarin Sorunu Ehli Sünnet Olmak Veya Olmamak Değil,onlar Iman Ve Islam Sorunu çekiyorlar..sorun Budur,iman Eden,islama Giren Bilinçli Bir Mümin Amelinide Uygun Bir Mezhebe Göre Hakkiyla Eda Eder,selametle...cevap Yazarsan Uzun Yazma Ehli Sünnet Gardaş..
Istikbal Islamindir..!
 
C

cangenç

Guest
Şer yani kötülükler de aynen böyledir. Yanlış ilim anlatan da burada ne yapmış olur? Şerre sebep olmuştur Çünkü şer anlatmıştır. Ama o insanın sözü süslü ve tatlı gelmiştir Veya menfaatine uymuştur.


Yani bu, kafirlerin tamamı için, her dönemde yaşayanlar için geçerlidir. Buna bizde dahiliz. Her insan dünyada kendi imtihanını veriyor. Dikkat edin Allah bizi imtihan etmiyor. Çünkü Onun İlmi ezeli ve ebedidir. O sonuçları zaten biliyor. Bizler Onun dilediği dönemde yaşıyoruz, kendi seçtiğimiz dönemde değiL.


Yazı için teşekkür ederim.
yukarda yazdıklarına itiraz değil ek olsun.
Şer meselesi. Şer başkadır kötülük başkadır. Şer görülen şeylerde hayır olabilir ama kötülükte hayır yoktur. Kötülük hiçtir. İnsana verilebilir. Şer ise Allaha aittir. Kul kötülüğe meyl ettiği için verilir.

İkinci meselede tabiki biz onun yaşadığı dönemde yaşıyoruz. Ama İsm-i Adl ise kula sormayı gerektirir. Yani meselenin daha derin boyutu var. Yani öyle bir senaryo ki hem Allahın dilediği oldu hem adil hem kulun arzu ettiğine göre verildi.imtihan edilen İtiraz hakkı kalkmıştır.Oraya girmemek için kısa kesiyorum.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
bir kısmına, o sene içinde gerçekleşecek olan bütün olaylara, yaratılacak olan bütün her şeye, kullarının yaşayacakları iyi veya kötü olan her şeye Levhi mahfuz da şahit tutuyor. Yani o bir yıl içinde olacak olan gaybi bilgiye Melekler kadir gecesinde şahit oluyorlar.
Allah ezeli ve ebedi ilmiyle, ezeli ve ebedi olan kud-reti ile, dilediği şeye dilediği gibi hükmeder. Dilediğine imanı, dilediğine küfrü nasip eder
Biz bunları, yani geleceği bilmediğimiz için habere sığınıyoruz. Burada konumuz kader' e giriyor fakat dersimiz bununla bağlantılı olduğu için özet olarak deyineceğiz. Biz gelecekle ilgili kendimiz veya -başkaları hakkında neler olacağını bilmediğimiz için, habere sığınıyoruz. Nedir haber? Kur'an dır, Peygamberdir, ilim ehlinin bize aktardıklarıdır. Onları aklımızın terazisine koyuyoruz. Akıl nimetinden dolayı mükellef olduğumuz için ne yapıyoruz? Doğru haberi alıyor ve kabulleniyoruz. Yanlış haberi ise, aldıktan sonra reddediyoruz. Bir yanlış haberi şimdi reddediyoruz. Neydi o haber? Allah bizi imtihan etmiyor Bu bir haber mi şimdi? Haber. İnsanlar bunu söylüyorlar. "Allah bizi imtihan ediyor" diyorlar. Bu haberi de duyduk Şu an karşılaştık Fakat biz, Allah' ı tenzih etmeyi öğrendiğimiz için ne yapıyoruz? Bu sözün yanlış olduğunu anlıyoruz. Çünkü Allah'ın bizi imtihan etmeye ihtiyacının olmadığını biliyoruz. O ezeli ilmiyle bizim ne yapacağımızı zaten biliyor. Geleceğimize ait her şeyi biliyor
İnsan Allah'ı tenzih etmeyi öğrenmeden bu gibi sözleri dinler ise aldanabilir.
İşte kafirlerde, ister süslü olarak anlatılsın, ister menfaat üzere bazı kişilerin peşinden gitsinler, diyecekler ki:"Biz bu küfrü, bu Cehennemlik olmayı falancaların yüzünden işledik OnIarın yüzünden bu hale geldik."Onları sebep gösterecekler. Allah-u Teala onlara Kelam'ını duyuracak. Kullarda Allah'ın kelamını anlayacaklar. Allah-u Teala mealen buyuracak ki: "Hepinizin azabı kat, kat artacak. "
Yani sadece öğretenlerin değil, öğrenenlerin de azabının kat, kat artacağını Allah bildiriyor Peki neden? Azaplandırılmalarının birinci sebebi, o küfür amelini işlemektir Yani diyelim ki bir insan, birisinin yüzünden batıl bir inanca sahip oldu veya kafir oldu; yani o küfür ameli işledi. İlk azabı bu ameli yüzünden hak etmiştir.
Azabı hak etmesinin ikinci sebebi ise, körü körüne bir insanın peşine gitmesidir. Çünkü körü körüne, delil aramadan öğrendi. Aklını muhafaza etmedi, hep nefsini muhafaza etti. Aklını kullanmadı, hep menfaatini kullandı. Bu nedenle de yanlış insanların peşine takıldı. Bu herkes için aynı ölçüde geçerlidir. Çünkü herkesin yaşadığı dönemin öncesinde yaşamış olan, kendilerinden dünya veya Din ilmi alınan insanlar vardır. Hiçbir insan ot gibi, kendiliğinden büyümüyor. Mutlaka onu eğiten, yetiştiren birileri vardır. Bu öğrenci durumunda olanlarında düşmüş oldukları hatalar var.

Bugün insanlar gidip mealler alıyor, okuyorlar, kendi kendini yetiştirme çabasında bulunuyorlar. Hadis kitapları, İslami eserleri karıştırıyorlar.
Bir mesaj üzerine hareket ediyorlar. "Kitap en iyi arkadaştır" diyorlar.
Halbuki aklı başında olan bir insan bilir ki; kitap en iyi arkadaş olmakla beraber, en kötü arkadaşta olabilir. Neden? Çünkü bir kitap -çok faydalı bilgiler içerdiği gibi zehir mahiyetinde zararlı bilgiler de içerebilir. Ya, bir Müslüman kitaptan imanını kaybettirecek yanlış bilgileri okuyup kabul ederse? İyi arkadaş denir mi böyle bir kitaba? Hayır En kötü arkadaştır o kitap. İşte böyle kendi kendine çok ok-uyup da, çok araştırıp da, ehlinden-ilim almayan-insanlar ne yapıyorlar? Bu sefer, ben çok okudum, çok araştırdım, diye kendilerinin çok bildiklerini zannediyorlar Halbuki anladıklarını yaşıyor, anladıklarını anlatıyorlar. O anlattıkları da, Kur'ana, Sünnete, Alimlerin bizlere öğrettiklerine ve ilmi delilleri ile öğrenip öğretenlere, yani doğru habere ters düşünce de münakaşalar ve çatışmalar başlıyor. Bu çatışmalar Ahirete kadar devam edecektir Demek ki dünyanın var oluşundan beri Hak ile batıl mücadelesi devam ediyor ve Kıyamete kadar da devam edecektir
Öyleyse biz böyle körü körüne birilerinin peşinden giderek, temel ilimIeri kavramadan, ilmi ehlinden almadan, yani kendimizi koruyabilecek, helale ve harama düşmeyecek bir şekilde Dinimizi öğrenmeden, kendi kendimize Din ilmini öğrenmeye çalışırsak hüsrana uğrayabiliriz.
Bizlere Kur'anın kendisini okumaktan ziyade mealini okumamız tavsiye ediliyor Günümüzde bu mesaj bizlere sıkça veriliyor.
Oysa geçen hafta ki örneğimizde tanınmış bir profesörün meali küfür içeriyordu. "Allah Arş'a oturdu" yazıyordu.(bkz. İlave ders:3)
Bir düşünün: İlmi ehlinden almayan bir insana Kur' anın mealini okuması tavsiye ediliyor ve okuduğu mealde de Allah'ın Arş'ta oturduğu yazıyor Bu insan Allah'ı bu şekilde öğrenerek küfre düşmüş oluyor. Oysa bu insanın küfrüne bir Kur'an meali sebep olmuş oluyor Düşünün ki nice insanlar felsefe ve mantık yürüterek, kitap yığınları ile boğuşuyorlar. Kitaplar ve bir çok yayınlar okunuyor
Geçenlerde bir arkadaşımız Hikmet yayınevinin' Peygamberleri tanıyalım ve sevelim' bahsi ile, Peygamberlerin hayatlarından kıssalar anlatan bir kitap getirdi. (bkz. S.65-71) Orada diyor ki: "İbrahim aleyhisselam önce yıldıza taptı, sonra aya taptı, sonra güneşe taptı, ondan sonra Allah 'ı buldu." İşte bu da bir yayınevinin çıkarmış olduğu bir kitap. Bu kitap için iyi bir arkadaş denilebilir mi? Denilemez. Bu kitabı yazan ve yayınlayanlar küfür işlemişlerdir. Çünkü Peygamberlere olan inançları batıldır.
Peygamberler asla şirk işlemezler. Bu ve bu gibi kitaplar en zehirli arkadaştırlaLEn büyük zehiri saçmaktadırlar. Kitabın kendisinin bir sorumluluğu yok. O neticede bir kağıt parçasıdır.İşte siz düşünün; mesuliyeti

olmayan bir yaratıktan dinini öğreniyor insanlar Halbuki karşısında bir insan olsaydı, karşılıklı soru ve cevaplarla bir neticeye varılacaktı. Çünkü o insan mesuldür ve aklına takılanı sorup, doğruyu bulacaktır Kitap okurken kitaba nasıl som sorabilirki? Bu şekilde doğruyu, yanlışı nasıl öğrenebilir? Çocuklanmıza da bu şekilde kitaplar verip onları tek başına Dinlerini öğrenmeye bırakmanın sorumluluğu çok ağırdır. Peki kimdir sorumlu olan? Elbette ki bu kitapları yazanlar ve basılıp dağıtılmasmı sağlayanlardır mesul olanlar Bütün bunları Allah-u Teala birer sebep yaratmıştır.
Allah kafirler için şeytanı sebep yaratmıştır Allah şeytanı ne için yaratmıştır?
Kafırlerin küfrüne sebep olsun diye yaratmıştır Fakat Allah-u Teala'ya 'neden' diye sorulmaz. Bu nedenle Allah' ı hakkıyla tenzih etmeyi öğrenmemiz şarttır. Allah'a "Niye yarattı? Niçin yarattı?" diye sual edilmez. Demek ki bu soruları soran Allah'ı hakkıyla tanıyamamıştır Allah'ın kudretini ve Allah'a olan imanını kamil bir şekilde öğrenmemiş. Kamil bir imana sahip olmadığından dolayı, ömrü boyunca beynini o sorularla meşgul eder, aklını karıştırır.
Allah-u Teala El Enbiya Suresinin 23. Ayet'inde şöyle buyuruyor:

Mealen: Allah yaptığında sual olunmaz. Kullar ise yaptıklarından sual olunacaklardır. Müsıüman olan herkes bu Ayet karşısında teslimiyet göstersinler, hadlerini bilsinler, yaptıklarına, düşündüklerine ve söyledikleri sözlere dikkat etsinler.
Allah-u Teilla o kafirlere buyurdu ki: "Hepinize kat, kat azaplar var. " Yani batılı hem öğretenler, hem öğrenenler için kat, kat azap var Bu silsile kıyamete kadar böyle devam edecektir
Biz de farz- ayn ilimIeri öğrenmez isek, bizden sonrakilerde veya bizden öğrenenlerde aynısını bizim için diyeceklerdir Biz nasıl ki , kendimizi kurtarmak için bizden öncekileri ileriye sürecek isek, bizden sonrakiler de kendilerini kurtarmak için bizleri sebep gösterecekler Böylelikle iki taraf için de aynı azap geçerli olacaktır Mazeretleri geçerli olmayacaktır.İşte küfre düşen insanlar da, onların küfre düşmesine sebep olan insanlar da,kendilerini kurtarmak için hiçbir mazeret gösteremezler Yani diyemezler ki "Ben masumum ,jilanca insanyüzünden küfre düştüm. Falanca kitabı okudum.O sebeptir. " Çünkü Allah-u Teala ona akıl vermiştir Öğrenmek istediği şeyi, talep ettiği şeyi delilleri ile öğrenmesi gerekir Körü körüne birilerinin peşinden gitmekle, körü körüne kitap okumakla Din ilmi öğrenilmez.
İlim ehli buna dünyalık bir akli delil getiriyor Dedi ki ilim ehli:"Eğer Din Alimlerine, İslam Ulemasına ihtiyaç yoktur, diyecek bir akıl varsa, onlara şöyle bir misal getir: Bu gün üniversiteler var mı? Var Bunlar değişik bıranşlarda dünya ilmi öğretiyorlar mı? Öğretiyorlar. Kimi kimya, kirni fizik, kimi tıp, kimi mühendislik dalında talebelere bir şeyler öğretiyorlar ve yaklaşık yirmi yılın üzerinde yıllarını harcıyorlar. Y ani yedi yaşından, neredeyse otuz yaşına kadar olan ömürlerinin büyük bir bölümünü harcıyorlar bu uğurda. Eğer ki ilim ehlinden almadan öğrenilebiliyorsa, o zaman profesörlere, üniversitelere ve oku mama ne gerek var? Herkes kendi branşının kitabını alsın okusun. Profesörler desinler ki: "Al, sen şu tıp kitabını oku, geç öbür tarafta ameliyat yap .AI, sen de şu flzik kitabını, kendi kendine deneyler yap. Sende şu mühendislik kitabını al, git inşaat yap .... " Hepimiz biliyoruz ki, kendilerine sadece kitap vermek yetmiyor. Ne diyor profesörler? "Benim yazmış olduğum kitabı alacaksm, paranı da vereceksin, zamanını da harcayacaksın ve kitabın ile birlikte amflye, laboratuara geleceksin. Orada seninle karşılıklı deneyler yapacağız, karşılıklı ders yapacağız. Sonra da bir imtihan çerçevesinde bilgini ölçeceğim, sana not vereceğim. Ondan sonra da seni mezun ederken, sana bir ünvan vereceğim. İşte doktor oldun, mühendis oldun,fizikçi oldun vs. " Yani sadece kitabı verip de onu serbest bırakmıyorlar.
Peki şimdi akıl sahibine bir soralım:"Dünya ilimIeri için bu kadar yıllarını, maddi manevi çabalarını harcıyorsun, o işin uzmanını bulup istediğini elde edene kadar peşini bırakmıyorsun da, seni ebedi saadete götürecek olan yolu, seni Yaratan'ın sana öğrenmeni farz kıldığı bilgileri öğrenmek için, sadece bir iki kitabı karıştırmakla mı yetiniyor, ilim ehlini aramıyorsun?"
Akıl sahibi bir insan için bu delil yeterli değil mi? Bu delili de duyduktan sonra nasıl diyecek ki: "Git meal oku, ilmihal oku, kitap oku. Bu şekilde, kendi kendine öğren Dinini. " İşte zaten Dinimiz böyle öğrenildiği için İslam toplumu bu halde bugün. Bugün İslam aleminde bir çok topluluklar hak ile batılı ayırt ederneyecek duruma gelmiştir. Adeta küfurle iç içe bir hayat yaşanıyor. Allah-u Teala bu sebepten dolayı İslam alemine huzur nasip etmiyor. İktidar, hiç nasip etmiyor.
Hep eziliyor Müslümanlar. Çünkü küfurle iç içe yaşanıyor Zaten küfre düşen
_ insanda samirniyet hiç olmaz. Kafirde hiç samirniyet olur mu? Samimimidir bu kafirler? Samimilikle hiç alakaları yoktur Hep ezmenin taraftarıdırlar. Şeytan onlara öyle der: "Sen güçlüsün, ez. " Senin dediğin dediktir, diye onlara telkin de bulunur. Fakat şeytan kafirleri kime karşı kışkırtır? Tabi ki Müslümanlara karşı. Çünkü Müminler Allah'ın dostudur. Allah'ın dostu ise şeytanın en büyük düşmanıdır. Allah'ın düşmanı şeytanın en büyük dostu olduğu içinde, onları Allah'ın dostlarına karşı musallat ediyor Onun için de Allah bizlere, kendisine sığınmamızı öğretiyor.
Buyuruyor ki En Nas Suresinin 5. ve 6.Ayetinde:

Meali: Sığınırız Allah 'a;gerek insan, gerekse cin taifesinin şerlerinden. Demek ki hangi çağda yaşarsa yaşasın, kişi kendi imtihanını veriyor. Bundan kurtuluşu yok O Zaman şöyle, zaman böyle" diye bir mazereti yok Nasıl ki dünya menfaatleri için, dünya kazançları için çeşitli yollar arıyorlar; öyle ise Din ilminde de arayacak Hatta kendi şehrinde yoksa, başka şehirlerde arayacak. Bir başka ülkeye bile gidecek farz olan Din ilmini öğrenmek için. Din ilmini öğrenmek için ehlini bulacak ve öğrenecek. Bu da zor değildir. Öyle dünya ilimlerinde olduğu gibi, insanın 25-30 senesini almaz. Bu ilimIeri akıl ve baliğ olmadan öğrenmesi yeterli olur. Bu kadar kolay. Aklı-başında bir Müslüman derslere gelse, birkaç ay içerisinde (kişiye göre bu değişir) farz olan bu Din bilgilerini öğrenebilir. Tabii ehlinden alırsa. Ehlinden almaz ise, hayatı boyunca sürünebilir.
Oda var. Çünkü onun hayatı artık deneme tahtası olmuştur. Üç gün falanca kişiye gider, beş gün filanca görüşe gider. Böyle bir çalkantı içerisinde yaşar. Böyle insanlar çok maalesef. Sözde Müslüman dır bunlar. Gidiyor bir fırkanın peşinde, senelerce bir liderin peşinden gidiyor ve orada mutmain olamıyor. Olmayınca ne yapıyor? Bir başka fırkayı deniyor vs. Zamanı hep boşa geçiyor.
İmam Nevevi'nin 'şerhi Müslim' adlı eserinde Muhammed İbn-i Sirin'den naklettiği şu nasihate dikkat edilmelidir: Din ilmi aldığınız şahıslara dikkat ediniz. O kişidir ki kendisi ehl-i dalaldir, arkasındaki insanları da dalalete sürükler (yani kendisinin batıl inançları vardır, insanlara batılı öğretir).İlim ehlini tanımak için şu vasıflarzn onda olmasına dikkat edilmelidir: O kişidir ki;kendi mantık,felsefe ve aklından konuşmaz.Nakil ve delil ile konuşur!..
Öyle ise zamanın kıymetini çok iyi bilelim. Zaman neden çok kıymetli?
Çünkü ne zaman öleceğirnizi bilmiyoruz. Yanlış bir insanın, yanlış bir itikadın peşinde giderken ya ölürsek? İşte eb edi Cehennemi hak etmiş oluruz. O zaman da dersimizin konusu olan şu Ayetleri söyleyeceğiz: "Ya Rabbi falanca kişi sebep oldu küfrüne .Ona kat kat azap ver. "Yalvaracağız Allah'a, fakat fayda
ermeyecek çünkü her katil' için aynı sözü de kendinden sonra gelenlerde söyleyecek Onlarda aynı kendi durumunda dırlar. O öyle öğrenmiştir, öğrendiği şekilde de kendinden sonrakilere öğretmiştir. Bu kaide değişmez. Kaide olarak, bir insan neyi öğrendi ise, aynı şekilde öğretir. Yani öğrendiğini öğretir. Öyle ise Allah bizlere ilmi ehlinden hakkıyla almayı, öğrenmeyi ve öğretmeyi nasip etsin.
İslam üzere yaşamak ve ölmek nasip etsin. Amin ...
"Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."


PEYGAMBERLER' N HAYATl ADLI KİTAPTAN KÜFRE ÖRNEKLER

iBRAHiM
ALLAH'I ARIYO'R
ibrahim çocukken, babasının, akrabaları,nın ve halkın tamamının putlara taptıklarını görüyordu. insanlar her konuda onlara danışıyorlardı. Onlar için kurbanlar veriyorlardı. Fakat ibrahim taştan yapılmış bu heykellerin tanrı olup-olamayacağını düşünebilecek yaşta değildi. Biraz daha büyüyünce kendi kendisine sorular sormaya başladı:
- Bu putları insanlar taştan yapıyorlar.
Nasıl tanrı olabilirler ki? Onlara tanrı diye nasıl ibadet edilir? Tanrıyı insan kendisi mi yapar yoksa Allah mı insanları yaratır? ibadet edilen varlık çok güçlü olmalı. insanın yaptığı nasıl güçlü olabilir?
ibrahim, bu sorulara cevap ararken şöyle
- Hayır, bu putlar tanrı olamaz. Ben gerçek tanrıyı arayıp bulacağım. Ve bulduğumda do yalnız O'na ibadet edeceğim.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
"peygamberlere Hakkiyla Iman"

"peygamberlere Hakkiyla Iman"

Kim Peygamberleri Bu Gibi Noksan Sifatlarla Vasiflandirirsa Kafir Olur. çünkü Peygamberlikden önçede Bu Sifatlardan Masumdurlar.. " Allah Tealayi Peygamberlerden Daha Iyi Kim tanır"
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ

Küfrün Kısımları-4
(İstisnalar)

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm efendimiz Muhammed aleyhisselâmın üzerine olsun.
Bugün ki dersimizde küfre düşme konusundaki istisnaları öğreneceğiz. Yani konumuz;bir Müslüman’ın tekfir edilmemesini, kâfir hükmü verilmemesini sağlayacak sebepler.Kişiyi küfre düşmüş olmaktan kurtaran durumlar vardır.Bu istisnaları doğru öğrendiğimiz zaman, böyle bir istisna ile karşılaştığımız da (kendimiz veya başkası), hem kendimizi, hem de duyduğumuz veya gördüğümüz şeyleri, peşinen hüküm vermeden, dikkatli bir şekilde değerlendirip, hem kendimizi, hem başkalarını kurtarmış oluruz.Demek ki istisnaları öğrenmek dikkatli davranmamızı sağlar.İşte bu istisnalar Âlimler tarafından belli başlıklar altında bizlere bildirilmiştir. Şimdi bunları sırasıyla öğrenelim:
1)Dil sürçmesi
İnsan iradesi dışında, farkına varmadan söylemiş olduğu tehlikeli bir sözden dolayı, küfre düşmez.
Açıklayalım: kişi bir söz söyler; söylemiş olduğu söz küfürdür.Mesela Allah vardır diyecektir, ama farkına varmadan “Allah yoktur” demiştir. Ağzından böyle bir söz çıkmıştır.Fakat kendisi bunu fark ettiğinde veya bir başkası tarafından uyarıldığında, hemen kendisini düzeltir.Farkında olmadan o yanlış sözü söylediğini söyleyip, doğru olan kelimeyi bildirir. İşte bu gibi durumlarda, ağzından küfür söz çıktı diye, o Müslüman’a kâfir hükmü verilmez.Çünkü o, yanlış sözünün hemen arkasından dilinin sürçtüğünü itiraf etmiştir.Veya onu dinleyen kişi, ona söylediği yanlış kelimeyi hatırlattığında, o buna şaşırıp, dilinin sürçtüğünü itiraf edip kendisini düzeltmiştir.Ola ki bizimde dilimiz sürçer; siz de beni uyarmaktan geri kalmayın.Kürsülerde vaaz veren hocaların bile dili sürçebiliyor.Onlarda, ya kendilerini düzeltiyorlar veya onlara açıkladığınız zaman diyorlar ki:”Benim herhalde dilim sürçmüş.Ben öyle bir şey demek istemedim.” Yani dinleyenlerden bir tanesi bile ona doğruyu söylediğinde, o da hemen o doğruyu itiraf edip, doğru olanı açıklıyor.Bunlara şahit oluyoruz. İşte bu durumdaki bir insan küfür işlememiştir.Ona kâfir gözüyle bakılmaz.
Fakat örneğimizdeki “Allah yoktur” kelimesi, söz olarak küfürdür. Demek ki “Allah yoktur” kelimesi, kelime olarak küfür olduğu halde, dil sürçmesi ile (irade dışı) söylendiğinde küfür değildir.
Ama ateistler diyorlar ki “Allah yoktur”.Bu dil sürçmesi değildir.Allah’a iman etmeyenler var. Allah’ı inkâr edenler var.Onlara “dilleri sürçtü” denmez.Peki neden? Çünkü onlara nasihat ettiğimiz halde, böyle söylenemeyeceğini söylediğimiz halde, kabul etmezler, Allah’a iman etmezler.
Dil sürçmesi ile alâkalı örnekleri çoğaltabiliriz.Bunlar Allah’a iman ile alâkalı şeyler olabilir,Peygamberlerle alâkalı şeyler olabilir veya Ayetlerin meâlleri ile alâkalı şeyler de olabilir.Her türlü Dini bilgiyi anlatırken, farkına varmadan, mesela helâlı, haramı anlatırken helâl yerine haram, haram yerine helâl derse, bu dil sürçmesidir.Küfre düşürmez. Bu bütün Dini konularda olabilir. Verdiğimiz örneklerle de ne anlıyoruz bu dil sürçmesinden?Bir insanın iradesi dışında söylemek istediğinden farklı bir şey söylemiş olmasıdır dil sürçmesi.Bu durum bazen vesvese, bazen de unutkanlık yoluyla meydana gelebilir.Biz Dini konulardan konuşurken, dikkatli davranarak bu duruma düşmekten kendimizi koruyabiliriz.
2)Aklı başında olmamak
Yani bir Müslüman’a ayık değilken,veya deliyken (doğuştan veya sonradan olma) veya rüya halindeyken söylemiş olduğu küfür bir sözden dolayı kâfir hükmü verilmez. Mesela bir insan uykudayken,rüya görüyordur, şu oluyordur, bu oluyordur ve konuşuyordur. Bu söylediği sözler küfür içeriyor olsa dahi o insana “sen kâfir oldun” denmez.Bir Müslüman mecnun durumuna düşmüş olabilir, başına herhangi bir hastalık gelmiş olabilir; bu durumdaki bir Müslüman’ın ağzından küfür söz çıktığında, insanlar onu hemen küfürle itham etmemeli.Onun aklının başında olmadığına kanaat getirilmişse, o kâfir olmaz. Kanaat getirmek için de ona sorular sorulur, hâllerine bakılır,aklı var mı yok mu diye teraziye koyulur.Ondan sonra ona hüküm getirilir.Ama bu demek değil ki deli olan birisinin sürekli küfür sözler söylemesine fırsat verilir.Bir insan delide olsa onu uyarmalı, gerekirse cezalandırmalı ve gerekirse hapsetmeli ki, insanlar arasında küfür sözlerinin yayılmasına engel olunsun.
Bunun da terbiyesi vardır.Fakat o deliye kâfir denmez.Sarhoşluk hali bu grubun içerisine girmez.Her sarhoş olanın aklı başından gitmiş demek değildir.Sarhoşluğun dereceleri vardır.Öyle sarhoşlar vardır ki; evinin yolunu bulur.Sorulan soruları anlar ve de güzel cevaplar verir. Eğer gerçekten aklı başından çıkmış derecesinde sarhoş ise, ona deli muamelesi yapılır.Bunu nasıl anlarız?Mesela sizin siyah dediğinize , o beyaz der,vs…
3)Ölüm tehdidiyle karşı karşıya olmak
Bu durumdayken, kendi nefsinin kurtulması için, ona söyletilen küfür bir sözden dolayı, ona kâfir hükmü verilmez.Mesela bir Müslüman, Allah düşmanı birisi tarafından yakalanmış veya gayri Müslim askerler kapısına dayanmış ve ona diyorlar ki:”Hristiyanlığı kabul et veya Yahudiliği kabul et veya Allah’a söv, Dinine söv, yoksa seni öldüreceğiz.” İşte o Müslüman böyle bir tehdide maruz kaldığı zaman,onların dediklerini yerine getirmekle küfre düşmez; ki böyle duruma düşen Müslümanlar olmuştur da.
Allah’u Teâla En Nahl Suresinin 106.Ayetinde şöyle buyuruyor:
مَنْ كَفَرَ بِاللّهِ مِنْ بَعْدِ ايمَانِه اِلا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالايمَانِ وَلكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظيمٌ
Meâli: Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain (ve müsterih) olduğu halde (cebr ü) ikraha uğratılanlar [zora ve baskıya maruz kalanlar] müstesna olmak üzere kim imanından sonra Allah'ı tanımaz fakat küfre (sine-i) kabul açarsa [kabul ederse] Allah'ın gazabı onların başındadır. Onlar için en büyük bir azap vardır.
Belki de şu an bile bu durumda olan Müslümanlar vardır; Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de, Çeçenistan’da,Rusya’da ve ABD’de işkenceye maruz kalan ve ölümle tehdit edilen nice Müslümanlar var.Bu durumlarda küfre düşmemiş olmanın bir tek şartı var; o da söylediği küfür sözleri kalbiyle söylememiş olmaktır.Yani “Ben bunu söyleyeyim . Bu sözü söylemeye razıyım” dememeli.Kalbiyle dememeli. Sadece düşmanını yanıltmak için küfür söz söylenebilir.Böyle yapana kâfir denmez.Bizim bu anlattığımız ruhsattır, farz değildir, yapmak mecburi değildir.Küfür sözü söylemeyip öldürülmeyi tercih eden, azimeti (büyüklüğü) seçmiştir.Bu, kişinin kendi tercihidir.Bu böyle olmasaydı Resulullah zamanındaki sahabeler azimeti (büyüklüğü) seçmiş olmazlardı.Başta Sümeyye validemiz ve Bilal-i Habeşi küfrü hep
reddettiler; azimeti seçtiler.
Onlardan nice küfürleri işlemeleri istendiği halde, bunu kabul etmedikleri için onlar ve sahabelerin bir kısmı hemen öldürüldü.Bir kısmı türlü, türlü işkencelere maruz kaldı bir kısmı da malvarlığından oldu. Hazret-i Ebu Bekir, Bilal-i Habeşi’yi satın alarak kurtarmak için yüz deve verdi; ki o zamanlar deve, en kıymetli şeylerden sayılıyordu. Bu, günümüzde yüz Mercedes’e bedel. O zamanlar iki tane devesi olan zengin sayılırdı.Bugün bir kâfirin elinden bir Müslüman’ı kurtarmak için kaç Müslüman 100 Mercedes verir?Bir de bunu düşünelim. Ne der şimdinin cahilleri?”Gitmeseydi de yakalanmasaydı.İşi yok muydu da bayrak çıkarıyor.Ne işi vardı orada?Konuşmasaydı, ağzını açmasaydı. Zulme razı olsaydı” derlerdi.Aynı şeyler bizim için de geçerli.Ne malûm yarın aynısının bizim başımıza gelmeyeceği.
Aklıma zamanımızın Müslümanlarıyla ilgili bir olay geliyor. Hükümetin yeni kurulduğu zamanlarda bir profesör yazar, emniyet müdürlerine, ehli Sünnet ile ilgili bir konferans verdi.O konferansında şiilerin ve vehhabilerin ülkemiz için büyük bir sıkıntı olduğunu ifade etti.Ertesi gün bir derneğin üyeleri hemen ayaklandılar; şiiler için nasıl böyle bir şey söylersin, diye.Bir çalkantı oldu ülkemizde.Gazeteler yazdı bunu.Ertesi gün haberlerde bu profesör özür dileyip, sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade etti.Düşünebiliyor musunuz, üç tane dernek üyesi çapulcu kalkıp ayaklanıyor ve bir profesör, emniyet müdürlerine yapmış olduğu konuşmasındaki doğru sözlerinden cayıyor.Ne kadar acıklı bir durum.
Ama bir şeyi daha öğretiyor bize bu durum.Bir dernek ayağa kalkıyor fakat bu profesörün kendi yandaşlarından hiçbir ses çıkmıyor.”Bu adamın sözleri doğrudur, bunlar haktır” diyen hiç kimse çıkmıyor.Çıksa, karşılıklı konuşmalar ve tartışmalar başlayacak.Şiilerin zararları hakimler karşısında açık,açık konuşulacak.Gençlerimize verdikleri zararlar açıkça konuşulacak.Ve bunun sonucunda artık ilim yapılabilecek.Nerede şimdi sahabeler gibi yürekli ve fedakâr Müslümanlar?
Konumuza dönelim; tehdit altındaki Müslüman küfre zorlandığından dolayı küfür olan hâlleri işlerse (söylerse) Küfre düşmüş sayılmaz.Tek şartı, kalbinde bu olayı onaylamamış olması.Aksi takdirde Allah’ın en büyük azabını hak edenlerden olmuş olur, Kâfir olur.Tabii kalpleri bilen Allah’tır.Biz bilemeyiz.Zikrettiğimiz Ayet önemli bir Ayet’tir.Başımıza böyle bir olay geldiğinde, bu Ayet’i inşa Allah hatırlar , ona göre hareket eder, imanımızı muhafaza ederiz.
4)Küfrü nakletmek
Bir başkasının küfür sözünü nakletmekle ,o insana kâfir hükmü verilmez.
Önce bir Ayet’le örnek verelim.Et Tevbe Suresi’nin 30.Ayet’i:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسيحُ ابْنُ اللّهِ
Meâli:Yahudiler "Uzeyir Allah'ın oğludur" dedi (ler), Hıristiyanlar da "Mesih (İsa) Allah'ın oğludur" dedi (ler).
Bakın burada Allah, ‘dediler’ kelimesiyle beraber Ayet’i bildiriyor. Çünkü burada ‘dediler’ kelimesi olmaz ise bu, bu
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
sözün aktarılmamış olduğunu gösterir; bu da küfürdür.’Dediler’ kelimesini kullanmadan, sadece “Uzeyr Allah’ın oğludur” demek küfürdür.Dediler kelimesi ile Ayet’in başında birde diyenlerin isminin oluşu, cümlenin bütününü küfür olmaktan kurtarıyor. Küfür içeren bölümü kim söyledi?Yahudiler söyledi.Demek ki onlar bunu söyledikleri için kâfir oldular.Bunu, Allah bize bildiriyor.
Hristiyanlar da aynı şekilde İsa’ya Allah’ın oğlu dedikleri için küfre düştüler.Bunu da bize yine Kur’an bildiriyor.Onlar “Allah’a iman etmedik” demediler.Bugün de bunu demiyorlar.Fakat Allah’a hakkıyla iman etmiyorlar. Allah’ı bir şeylere muhtaç ettikleri için kâfir oluyorlar. Müslüman da aynı duruma düşmemeli.
Bugün Müslümanlar hristiyanların ve yahudilerin düştükleri durumlara düşüyorlar.Ne diyor Müslüman?Diyor ki (nakil yaptığımızı belirtiyoruz) ”Allah arşın üzerinde oturdu “.Ne farkı kaldı bunun yahudiden?Sadece ismi Müslüman kaldı.Yahudiler Allah yoruldu diyor.Kitaplarında böyle yazıyor. Cumartesiyi neden tatil etti yahudiler? Allah’ın yeryüzünü altı günde yarattığını ve yedinci günde arşta yatıp dinlendiğini derler.O yüzden cumartesi’yi tatil ederler.”Allah gibi bizde cumartesi dinleniyoruz” derler. Bunların inancı bu.Peki ne isnat ettiler Allah’a?Allah’ı inkâr etmediler fakat Allah’a yorgunluk ve mekân isnat ettiler.Bu da küfre düşmelere için yeterli bir sebeptir.Bizim meâl yazan profesörümüz ne isnat etmişti?O da aynı yahudiler gibi hem mekân isnat etti, hem de insan sıfatıyla, hatta hayvan sıfatı ile sıfatlandırdı.Bunlar çok çirkin küfürlerdir.Böyle söyleyen, sözde Müslümanlar, yahudi ve hristiyanlardan daha beterdir.
Çünkü böyle bir zamanda Müslümanları camide ve meâlleriyle aldatıyorlar. Bu sözler yahudi ve hristiyanlardan gelse,Müslümanlar kendilerini kolayca koruyabilirler.
Ama maalesef bunlar ‘Kur’an Meâli’ adı altında ve camilerde söyleniyor. Bunlar Din adına, üstelik profesörler tarafından söyleniyor. Müslüman sıfatıyla Müslümanlar aldatılıyor.Müslümanların çoğu da cahil, söyleyenin makamına, mevkiine aldanıyorlar.Müslümanların çoğu Allah’ı tenzih etmeyi bilmiyorlar. Her gün, her namazda ‘sûbhanallah’ diyorlar fakat manasını idrak etmiyorlar. Halbuki ‘sûbhanallah’ demek, ne demek? “Allah’ı noksan her şeyden tenzih ederim” demek.”Allah hiçbir şeye muhtaç değildir” demek, “Allah hiçbir şeye benzemez” demek.Bir Müslüman ancak Allah’ı tenzih etmeyi öğrendikten sonra yaptığı zikrin ecrini alabilir.Küfre düşen insanın değil zikri,ne namazının, ne orucunun, ne de haccının ona bir faydası vardır.Allah bizleri muhafaza etsin.
İşte böyle nakil yaparak Müslüman küfre düşmez.Neticede ağzımızdan bu küfür sözler çıkıyor.Fakat nakil olduğundan dolayı küfre düşülmüyor. Naklettiğimiz küfür sözün ardından (veya öncesinde) ne diyoruz?”Diyor” diyoruz.Dolayısıyla, nakletmiş oluyoruz.Ve bununda küfür olmadığını Âlimler bildirdiler.
Bu bilgileri öğrenmemizde çok fayda var.Hem kendimizi kurtarabiliriz, hem başkalarının kurtulmasına sebep oluruz.Bazıları nakil yapsa dahi, nakil yapmasını beceremiyorlar.Sanki o küfür sözleri kendileri söylemiş gibi oluyorlar.İşte bu bilgileri öğrenerek, bu durumdaki insanları kurtarmak da bizim elimizde olur.Onlara doğruları öğretiriz.
Birisinden bir nakil yaparken başına veya sonuna “diyor ki” manasında sözler eklenir.Bilmediği bir Dini kitaptan bir şeyler okunacaksa, yine başında en azından “bu kitapta yazıyor ki” veya “bu yazar diyor ki” diyerek okunur.Ola ki yanlış şeyler yazıyordur; bunları kabullenmemiş oluruz. Kendimizi korumak için bu şekilde tedbirler alalım.Bilmediğimiz yazıları hemen inanarak okumayalım. Önce farz-ı ayn ilimler süzgecinden geçirelim.
Bunlar çok güzel tedbirlerdir.Kişi kendisini bu şekilde muhafaza etmiş olur.Tedbir almadan nice kitap okuyup, zehirlenenler vardır.Oysa kendi inancını koruyabilecek ilmi ehlinden almış olsaydı, az önce bahsettiğimiz önlemi almış olurdu.
Zaten bugün İslâm âleminde ve dünyada yanılanların çoğu,kendi kendine kitap okuyup, anladıklarını anlatanlardır.Hataların çabuk türemesinin sebebi budur.Çok kitap okuyor, çok araştırıyorlar, fakat anladıklarını anlatıyorlar. Çünkü ellerinde bir terazi yok.O teraziye de ancak ehlinden öğrenilen ilim sayesinde kavuşulur.
Bu terazi sayesinde doğruyu, yanlışı; eksiği,kâmili anlar ve ona göre de doğru olan şekliyle aktarır.Bu gibi önemli konuları güzel bir şekilde, delilleri ile izah etmek gerekir.Çünkü bizim bu izahlarımızdan Müslümanlar faydalanacaktır.Unutmayın, Dinimizi mutlaka ehlinden öğrenmeliyiz.
5)İctihada dayalı bazı sözleri söylemek
İctihada dayalı bazı sözleri söylemek insanı küfre götürmeyebilir.Bu çok önemli bir konudur, çünkü kendi içtihadına göre yapılan her tevil, insanı kurtarmaz.Duruma göre, öyle istisnalar vardır ki, o söz içtihadı yapanı küfre düşürmez.Konuya göre ve yerine göre bu böyledir. Dediğimiz gibi durumuna göre küfür gibi görünen bazı içtihatlar, içtihat edeni küfre düşürmeyebilir. Bu durumda olan birisine de kâfir gözüyle bakmak doğru değildir.Bunlar tevilli sözcükleri kullanmakla alâkalıdır.
Meselâ:” Allah her yerdedir” diyen insana, kâfir damgası vurulmaz. Ancak o insan, kendisi ne içtihat ettiğini, yani ne söylemek istediğini açıklar ise ve o açıklamasında Allah’ı tenzih etmiyor ise, ona küfre düşmüş muamelesi yapılır.
Meselâ:Ebu Bekir efendimiz zamanında, Peygamber efendimizin vefat etmesiyle, bir kısım sahabe zekâtı, Peygamberimizin hayatta olmasına bağladılar.Yani, sanki ;Peygamberimizin hayatta olmasıyla zekâtın bir bereketinin olduğuna içtihat ettiler.Onun vefatıyla zekâtın farziyeti kalkmış gibi bir yorum getirdiler.Bu şekilde bir tevil yaptılar.Fakat Hazret-i Ebu Bekir onları tekfir etmedi.Onlar kâfirdir, demedi.Onlara, küfre düşmüş muamelesi de yapmadı.Ama onlarla mücadele etti, zorlada olsa, vermeleri gereken zekâtı, onlardan aldı.Bakın sahabelerden zorla zekâtlarını aldı.Neden kullandım bu “zorla” kelimesini?Kimin, kimden zorla aldığını bir düşünün?
Bir de şimdiki Müslümanların hâlini düşünün.Biz kendisine Din eğitimi farz olduğu hâlde, bu derslere gelmesi için kimseyi zorlayamıyoruz.Böyle bir özgürlük verilmiş insanlara.Anne babalar çoluk çocuğunu kendi haline bırakmış.Zorlamıyorlar.Fakat halife ne yapıyor?Yapmaları farz olan şey için sahabelere savaş açıyor. Hem de kendisi gibi Peygamberin dizi dibinde, ondan İslâm’ı öğrenen insanlara karşı.Bazı olaylar, zamanımızdaki Müslümanların Dinen hangi seviyede olduklarına birer delildir.
Hazret-i Ömer zamanında içki ile alâkalı bir Ayet ile ilgili bir yorum yaptılar.
El Maide Suresinin 91.Ayetinde şöyle buyuruyor Allah:
اِنَّمَا يُريدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِى الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلوةِ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
Meâli: Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?
Burada ki “vazgeçtiniz değil mi” sözüne, sanki muhayyer (seçmeli) bırakılmış gibi yorum getirenler oldu.Yani sanki seçme hakkı varmış, içki içilebilirmiş gibi yorumlandı.Bu yorumu yapanları Hazret-i Ömer tekfir etmedi.Çünkü onlar, bu Ayet’in muallâkmış gibi gözüken “Vazgeçtiniz değil mi” ifadesine sarıldılar.Fakat dediğimiz gibi Hazret-i Ömer, onları tekfir etmedi, cezalandırdı.Onlara Ayet’i yanlış yorumlamaları sonucu içki içtikleri için seksener sopa vurdurdu.Ancak Ayet’i hakkıyla öğrettikten, helâl ve haramı doğru bir şekilde, delilleriyle ortaya koyduktan sonra, tekrar bu yanlış hükmü ortaya koymaları halinde, öldürülmelerini emretti.
Bakın Hazret-i Ömer zamanındaki Müslümanların bir Ayet’in, bir kelimesini yanlış anlayıp anlattıkları (yorumladıkları) için seksener sopa vurdurdu.Ve dedi ki:”Eğer aynı yorumda devam ederlerse, bu sefer küfre düşmüştürler, onları öldürün”.
Bu iki örneği ne için verdik?Bu günü anlamamız için verdik.Bugün insanlar Allah için arş’ta oturdu dedikleri halde, kimsenin sesi çıkmıyor. Acaba 80 sopayı da mı hak etmediler?Hazret-i Ömer “vazgeçtiniz değil mi” nin yanlış yorumlanmasına 80 sopa ceza uygulattırıyor.Ve ardından inat ederlerse, öldürülmelerini söylüyor.Bugün ise herkes kafasına göre meâller yazıyor ama ilgilenen yok.Neden?Çünkü el yok.Yani İslâm’ı muhafaza edecek yetkililer yok.Avrupalılarda bunun farkındalar.Hele İslâm bir iktidar olsa, o zaman o kâfirler fare gibi kaçacak delik arayacaklardır.
Sakın ola her duyduğunuz söze küfür demeyin,sakın ola her duyduğunuz yanlış kelimenin sahibine kâfir demeyin.Ne yapın?Dikkat edin; açıklamayı gerektiren, kurtarmayı gerektiren durumlar var ise, insanların kurtuluş yollarını arayın.Ama cahiller, ehl-i Sünnet dışındakiler, hemen tekfir ediyorlar.Ancak, haksız yere tekfir ediyorlar. Meselâ ne diyorlar?Teberruk, kabir ziyareti şirktir diyorlar.Evliyadan medet ummak küfürdür diyorlar.Yani insanı Dinden çıkarır diyorlar.
”Ya Abdulkadir Geylani, ya Muhammed” demek küfürdür diyorlar.Ve bu, bir devlet politikası olarak da dünyaya yayılıyor; haberiniz olsun. Dünyadaki en büyük fitne bu vehhabiler tarafından İslam âlemine yayılıyor.Bundan da şüpheniz olmasın.Ve maalesef insanlarımızı da kendi ülkelerinde sözde Din ilimlerini bedava okutup, bizleri Din adamlarımız vasıtası ile zehirliyorlar. Onlardan bazıları da bu örneklerini verdiğimiz profesörlerdir.Bunlar maalesef çoğunlukta.Hepsi namlı, etiket sahibi insanlar.Gerçek ehl-i Sünnet Âlimleri ne yazık ki azınlıkta kalmış.Sesleri çıkanlar var; ama duyurulmuyor, duyulmuyor. Yani kitlelere ulaşmıyor.Size geçenlerde hatırlattım; şu ders televizyonlarda yapılsa nasıl olur?Tirajı yüksek bir gazetede beyan edilse nasıl olur?Etkili olur, değil mi?Ama üzülmeyelim.Demek ki henüz nasip değil.Demek ki Allah şu an için bu kadarını nasip etmiş.Her şey Allah’ın iradesiyledir.
Şunu da anlayalım ki böyle bir zamanda yaşıyorsak, biz Müslümanlar çok kıymetliyiz.Sakın kendimizi aşağı, aciz görmeyelim. Yani nefsine de sahip ol, kendi nefsine zulüm etme.Peki, seni üstün tutan nedir? İlmindir. Hak üzere olmandır.İşte bu ilmi almamız bizlere farzdır.Hele böyle bir zamanda alınırsa, bunun şehit sevabı vardır.Çünkü Müslümanların çok ve dirayetli oldukları zamanlar da vardı.Bir mektupla Fransa kralına bir dansı kaldırtan Müslümanların hüküm sürdüğü zamanlar değil şimdi.Bir düşünün; bir mektupla ulaşılabiliniyor neticeye.”Şu dansı kaldır yoksa orduyu başına yıkarım” diyor Kanuni Sultan Süleyman. Müslüman’ın bir mektubuyla, küfür değil, haram olan bir şey yasaklattırılabiliyordu.
Bir zamanlar böyleydi;şimdi de tam tersi.Bakın şimdi Müslümanlar zimmi oldular.Zimmilik dersini ilerde işleriz.Eskiden azınlık dediğimiz gayrı Müslimler zimmilik hukuku ile yaşıyorlardı.Bu Resulullah zamanında da vardı, büyük halifelerin zamanında da vardı ve Osmanlıların zamanında da vardı.Şimdi ise Müslümanlar zimmilik durumuna düştüler. Yani artık biz onların durumuna düştük.Adeta bu hak sözler için ”aman konuşulmasın, konuşulan yerlere hemen engel olunsun” denir oldu.”Hak sözler anlatılmasın.”
Peki anlatılırsa ne olurmuş?Fitne olurmuş, insanlar birbirine girermiş vs.,vs. Bahane de bu.Halbuki neden susulsun ki?İlmin varsa, gel konuş.Bizde, Allah’a hakkıyla inanmayanlara doğruları, delilleriyle anlatalım.Onlar da getirsinler bakalım olmayan delillerini.
”Allah her yerdedir” sözünü nereden, kimden öğrenmişler bir soralım onlara bakalım.Kur’an mı,Hadis-i Şerif mi,hangi Âlim söylemiş bunu?
Âlimler tersini söylediler; bugün de aynısını söylüyorlar.Ve bunu akıl da kabul ediyor.Allah için böyle bir ifadeyi kullanmanın yanlış olduğunu akıl kabul ediyor.O zaman buyurun delillerimizle konuşalım. Tamam, kavga etmeyelim.Zaten Müslüman kavga etmiyor.Müslüman tebliğ ediyor.Onun yaptığı tebliğ, kâfirin hoşuna gitmediği için, o tebliği sunanı yok etmeğe çalışıp onunla kavga eden kâfirin kendisi oluyor. Bugünkü Amerika da, Avrupa da bunu yapmaya çalışıyor.Adaleti getirme bahanelerine de maalesef kanıyoruz.
Irakta olduğu gibi.Halbuki Saddam’dan kurtulmak isterken daha beter bir belaya uğradılar.Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak, misali.
Aklımızı başımıza alalım.Aynı şeylerin bizim başımıza gelmeyeceğini kimse garantileyemez.Ama on sene sonra, ama yirmi sene sonra… Düşman uyumuyor.Gafiller de gafillikleri ile kalır; yarın Müslümanların yüzlerine bakacak yüzleri olmaz.Çoğu kaçacak delik arayacaktır.Keşke tövbe edip, kendilerine gelseler.
Eğer bir mendil gibi kullanılıp, çöpe atılmak istemiyorsak,Dinimizi öğrenelim.Allah için neyi öğrenip, ona göre amel edersek,o yanımıza kâr kalacaktır.

“Ve sallallahu alâ seyyidina Muhammed ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.”
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Küfrün Kısımları-5
(küfrün çeşitleri)

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm efendimiz Muhammed aleyhisselâmın üzerine olsun.
Bugün dersimizde küfrün farklı bir açıdan, çeşitleri üzerinde duracağız.Maalesef günümüzde bu küfür çeşitler sıkça işleniyor.Yaygın olan bu küfür çeşitlerini sırasıyla ele alalım:
1-Teşbih:
Teşbih, mana olarak benzetme anlamına gelir.Küfür konusunda teşbih ise Allah-u Teâla’nın varlığını ve sıfatlarını, mahlûkata, yaratılmışlara, cisme, renge ve bir şekle benzetmek gibi durumlara denir.Allah’ı herhangi bir şeyle eşleştirme manasına da gelir.Teşbih konusunda, İslâm Âleminde aşırı derece de büyük hatalar yapılmaktadır.
Meselâ daha önceki derslerde üzerinde durduğumuz küfür içeren bir Âyet meâli vardı.”Allah arş’a oturdu” deniyordu.İşte bu küfür teşbih’e bir örnektir. Bu şekilde bir benzetme insanı küfre sokar.Yahudi ve hristiyanlar bu teşbih yoluyla, yani Allah-u Teâla’yı benzetme yoluyla, İsa ve Musa aleyhisselamın inancını tahrif ettiler.Onlarında hataları teşbih yoluyla oldu.
Mesela yahudilerin “Allah yeryüzünü altı günde yarattı, yedinci gün Arş’ın üzerinde dinlendi.Cumartesi’yi tatil ettik” demeleriyle yorulma sıfatını Allah’a isnat etmiş oluyorlar.Bu da yine teşbih’in bir örneğidir. Oysa yorulmak kimin sıfatıdır?Yaratılmışların sıfatıdır.Burada mahlûk ile alâkalı bir sıfatı (yorulmayı) Allah-u Teâla’ya benzettiklerinden,O’na isnat ettiklerinden dolayı küfre düştüler.Bu inanca sahip olanlara yahudi denir. Musa aleyhisselâmın böyle bir inanca sahip olduğu düşünülemez. Bütün Peygamberler Allah’ı tenzih etmişlerdir, hiç bir şeye benzetmemişlerdir.
Teşbih’ten, yani bu yanlış fikirlerden korunabilmek, uzak durmak için Alimler şu kaideyi bizlere öğrettiler: Aklına ne gelirse gelsin,Allah-u Teâla ona benzemez.Alimler bizlere bu kaideyi, Allah’ı hiçbir şeye benzetmememiz ve her şeyden tenzih etmemiz için öğrettiler.
Bir Müslüman’da bu kaideyi asla unutmayacak.Burada ki mutlak manada açık olan ifade nedir?Yani aklına, fikrine gerek vesvese yoluyla, gerekse vesveseye düşmüş insanların sözlerinden veya kitaplarından etkilenerek, ne gelirse gelsin, Allah-u Teâla kesinlikle ona benzemez. Allah-u Teâla o şeye benzemez.O akla gelen şey asla Allah-u Teâla değildir.
Allah-u Teâla yaratıklarla alâkalı sıfatlara ve fiillere benzemez. Bu kaideyi Allah bizlere Kur’an-ı Kerimde de bildiriyor.
Eş Şura Suresinin 11.Ayetinde Allah buyurdu:
لَيْسَ كَمِثْلِه شَىْءٌ
Meâli: Allah hiçbir şeye benzemez.
Bu Ayetin meâli açık; Allah hiçbir şeye benzemez.Peki Alimlerin söylediği neydi?Aklına, fikrine ne gelirse gelsin, o Allah değildir.Çünkü akıl yaratıktır. Öyleyse aklın düşünüp de ortaya koyduğu her şey de yaratıktır.Önce kaideyi öğrendik; ikinci olarak da aklın hükmünü ortaya koymakla, aklı tarif ettik.Akıl da bir yaratıktır.Yaratık olmayan, yalnızca Allah-u Teâla’dır.Allah aklı yarattı, kullarına bunu nasip etti.Ancak akıl, Allah’ın bildirdiği şeyleri idrak edebilecek kapasitede yaratılmıştır.Akıl yaratık olduğuna göre, aklın Allah-u Teâla hakkında ortaya koyduğu her şey de yaratıktır.Ve yine tekrarlıyoruz: Allah hiçbir şeye benzemez.Bu kaideyi unutmayalım.
Peygamberimizin en yakın arkadaşı Ebu Bekir radiyallahu anh da bu vesveselere düşülmemesi için buyuruyor ki:”Allah’ı idrakten aciz göstermekte, bir idraktir, bir anlayıştır.”Yani Allah aklı yarattı, aklın da idrak edemeyeceği şeyler vardır.Aklın kabul etmeyeceği şeyleri kabul etmesi de bir idraktir, bir anlayıştır.Çünkü akıl onu akıl edemeyeceğine,ona yorum getiremeyeceğine,onu şekle benzetemeyeceğini, idrak ediyor. Şöyle açıklayalım Ebu Bekir radiyallahu anh’ın ifadelerini: Allah’ı idrakten aciz göstermek, yani aklımızın, aciz olduğunu kabul etmesi, bir idraktir, doğru bir anlayıştır.Allah-u Teâla hakkında öyle veya böyle fikir yürütmek; akla gelen şeyleri, Allah şöyledir, Allah böyledir diye tarif ederek yorumlamak ve fikirler ortaya koymak küfür ve şirktir.Yani insanı Dinden çıkarır.Çünkü Allah-u Teâla’yı gerçek manada, kendisinden başka kimse bilemez.Kendisinin nasıl olduğunu Allah bizlere bildirmemiştir.Bu nedenle Allah hakkında, nasıl bir varlıktır sorusu sorulmaz.Çünkü akıl, Allah-u Teâla’nın nasıllığını idrak etmekten acizdir.
Ancak böyle bir akla sahip olup da, bu inancı kalbinde taşıyan gerçek Müslümandır.O insan Allah-u Teâla’ya hakkıyla iman etmiş demektir. Allah-u Teâla’yı hakkıyla ancak o insan tanımış demektir.
Teşbih yani Allah-u Teâla’yı bir şeye benzetmek, bir şeylere muhtaç etmek, Müslümanın yapacağı bir şey değildir.Yaparsa Allah’ı tanımamış demektir.Birkaç örnek verelim:
-“Allah Arş’ta oturuyor” ifadesi teşbihe bir örnektir.Oturmak, kalkmak mahlûk sıfatıdır.Mahlûk sıfatını Allah’a yakıştırmak ve Allah’ı mahlukata benzetmek ise küfürdür.
-Cahil Müslümanların çoğu kendi ağızlarından çıkan sözü açıklamaktan aciz oldukları halde, Allah hakkında “Allah yukarıda“ diyorlar.Bu teşbihtir, küfürdür.
-”Allah her yerde” diyorlar.Bunların hepsi benzetmedir, teşbihtir.
-Hristiyanlar “Allah göksel babamızdır” diyorlar.Allah’a babalık sıfatını yakıştırıyor, eşleştiriyorlar.Onun göklerde yaşadığını söylüyorlar. Gökleri yaratan Allah’ı, göklere muhtaç ediyorlar.Oysa Allah gökleri yarattı, Meleklere mekân olsun diye.Gökler Meleklerin mekânıdır.Çok insanlar Allah-u Teâla’yı sanki Meleklerin arasında yaşıyormuş gibi tasavvur ediyorlar.Ve böylelikle teşbih hatasına düşüyorlar.
Bu küfürden korunabilmemiz için bilmeliyiz ki; Aklımıza ne gelirse gelsin,o asla Allah değildir.Bu kaideleri bilelim.Bir insanın, aklının Allah’ı idrakten aciz olduğunu bilmesi, Allah’ı hakkıyla bildiğine işarettir.Çünkü Allah kendi varlığının hakikatını bizlere bildirmemiştir. Bunu sadece kendisi bilir.Bu konu, gayba imanın en birincisidir.Çünkü biz Allah-u Teâla’yı görmedik, ama iman ediyoruz.Hem de öyle iman ediyoruz ki, nefes almaktan daha kuvvetli, yemek içmekten daha kuvvetli, canlı görüp şahit olduğumuz şeylerden daha kuvvetli iman ediyoruz.Müslüman böyle iman eder.Müslümanın Allah’a hakkıyla iman etmesi,beş duyu organıyla şahit olmuş olduğu şeylere iman etmesinden daha emindir,kuvvetlidir.Çünkü akıl bunu doğruluyor.
Göz yanılabilir.Görüyor zannederiz ama görmez.Arabanın geldiğini gördüğü halde, gider arabaya çarpar.Oysa gözümüzün gördüğünü zannederiz.Baktığı halde görmeyebilir.Demek ki göz yanılabilir.Kulak yanılabilir.Duyuyordur ama duymaz.Bu gözün, bu kulağın, bu duyu organlarının hataları olabilir.
Ama bir Müslüman, Allah-u Teâla’nın zatının ve sıfatlarının varlığında, asla yanılmaz.Zaten yanıldığı anda iman etmemiş olur.
Şek ve şüpheye düştüğü anda iman etmemiş demektir.Bir Müslümanın Allah’a imanı böyle olmalı.Allah-u Teâla’yı hiçbir şeye benzetmemeli; Ona ne bir şekil, ne bir mekân, ne de mahlûklara ait muhtaciyetle alâkalı bir fiili yakıştırmamalı. Allah-u Teâla’ya mahlûkla alâkalı bir benzerlik isnat etmek küfürdür.Bunları bir Müslüman bilmeli ki, bu hatalara düşmesin.Hristiyan ve yahudiler bu hatalara düşmüş olduklarından dolayı kâfirdirler.
Müslümanlar bu hatalara düştüklerinden dolayı mürtet olmuşturlar. Sadece isimleri Müslüman kalmıştır.Bunlardan bir tanesi de Yaşar Nuri Öztürk. Allah’ın bir merkez, kulların ise Onun birer yansıması olduğunu iddia ediyor. İnsanların, onun bu küfür düşüncelerini kabul etmelerini sağlamaya çalışıyor. Haşa…Bunlar teşbihtir, benzetmedir.
Oysa Allah El İhlas Suresinin 4.Ayet’inde şöyle buyuruyor:
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ
Meâli:Allah’ın dengi (benzeri) yoktur.
Allah’a hiçbir şeyi denk tutmamamızı, Allah bizlere bildiriyor.Buna rağmen nasıl oluyor da insanlar Allah hakkında böyle benzetmeler yapıyorlar?Nasıl oluyor da bazı sözde Müslümanlar kitaplarında ve tarikatçıların çoğu da sözlerinde Allah için “Allah kendi Nurundan bir parça aldı da ona Muhammed ol” dedi diyorlar?Bu sözler küfürdür.Bu insanlar Allah’ı tanımamıştır.Bu yaptıkları tariftir, bir benzetmedir, yani teşbihtir.
Ve ”Muhammed’in nurundan da bütün âlemler yaratıldı” diyorlar. Çok çirkin birer küfürdür bunlar.Demek ki bir Allah’ın kulu, bu sözlerin ne kadar yanlış olduğunu, bu insanlara bildirmemiş.Bu sözlerin sakıncalı olduğunu bile söyleyen yok.Oysa ne kadar çirkin küfürdür bunlar.Bu sözleri söyleyenlere derviş denmez.Dense, dense onlara ‘devrilmiş’ denir.
Sakın ola bu sözlerimizden tarikata, Allah’ın dostlarına düşmanlık beslediğimiz akla gelmesin.Allah’ı hakkıyla tanıyan, ihlaslı, Âlim ve Veli kulları Müslümanların dostudur.Tarikatın önde gelenlerinden İmam Rifai diyor ki:”Allah-u Teâla hakkında bilgimizin varabileceği en son nokta,Onun hakkında keyfiyetsiz (şöyle, böyle demeden),niceliksiz ve mekânsız olarak var olduğuna, kesin bir iman besleyerek varılan noktadır. Kişi ancak o zaman Allah’a iman etmiştir.Ondan sonra Onu zikredecek.”
Yani diyor ki İmam Rifai:Bir Müslüman önce Allah-u Teâla’yı hakkıyla tenzih edecek.Bu ne demek?
Allah’a keyfiyetsiz, niceliksiz iman edecek.Onun mekânsız olarak var olduğuna iman edecek, demektir.Ondan sonra Onu zikredecek.Ve söylediği “Sûbhanallah, Elhamdulillah, Allahu Ekber ” veya sadece “Allah” zikirlerinin karşılığında, ihlası derecesince, Allah’ın dilemiş olduğu kadar sevap alacaktır. Gerçek mutasavvıf odur.Gerçek mürit odur. Gerçek veli insan odur.Çünkü Allah’ı tenzih etmiştir ve ondan sonra da Onu zikretmeye başlamıştır.Ondan sonra tuttuğu oruç, kıldığı namaz ve yapmış olduğu bütün hayır ve hasenat makbûldür, kabûldür, yerindedir.
Ama Allah tanınmamış, bilinmemiş ise tam aksidir.Hiç bilinmeyen şeye yapılan zikir makbûl olur mu?Hiç tanınmayan bir şeye yapılan ibadet kabûl olur mu?Allah bize akıl vermiş.Ve aklımızın alabileceği kadar ilim de vermiş. Yani Allah-u Teâla sıfatlarının manalarını kavrayabilecek kadar ilim vermiş. Ama vermediği şey nedir?Allah-u Teâla’nın varlığının hakikatının hakkında ilim nasip etmemiştir.Akıl bundan acizdir.Ve Âlimler söz birliği ile kaide olarak da bildirmişlerdir: Aklına, fikrine ne gelirse gelsin, O Allah değildir. Peki nedir o aklına gelen?Şeytandır.Çünkü şeytan vermiş olduğu bu vesveseyle kendisini tarif etmiştir.
İmam Gazali de teşbih konusunda hataya düşmememiz için şöyle buyurmuştur:Allah ezelidir.Yani varlığının ne evveli vardır, ne sonu.O, ne bir yere, ne bir mekâna yerleşen bir cevher(en küçük yaratık) de değildir . Onun sonradan yaratılan mahlûkatla da bir münasebeti, bir benzerliği yoktur .Bunların hepsinden Allah münezzehtir.O, cevherlerden meydana gelmiş bir cisimde değildir.Şayet böyle düşünülürse,hem güneş hakkında, hem ay hakkında ve diğer cisimler hakkında uluhuyetlik de doğru olurdu.Şu halde; O, herhangi bir şeye benzemediği gibi, herhangi bir şey de Ona benzemez.Aksine O, Hay ve Gayyum’dur.Onun benzeri hiçbir şey yoktur.Bir şeyin Yaratıcısının kendi yarattığına, takdir edenin takdir edilene, şekil verenin şekillendirilene, benzemesi mümkünmüdür?Asla!
 
Üst Alt