Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Âlimler peygamberlerin varisleridir

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Ve yine Efendimiz SAS:



(İnnemâ ene beşerun mislüküm ağdabü kemâ yağdabül-beşer) [Ben de sizin gibi bir beşerim; beşerin kızdığı gibi ben de kızarım.] buyurmuştur. Ve bir hadîs-i kudsîde:



(Evliyâî tahte kıbâbî lâ ya'rifühüm gayrî) [Evliyâlarım benim kubbelerimin altındadır, onları başkası bilmez.] buyrulur. Burdaki (kıbâb) lafzından murad, bazılarına göre ancak sıfât-ı beşeriyyedir.

"Bir velîde tasarruf görüldükten sonra, sünnetlerden bir sünneti terk eylediğinden nâşi, veya bir mubah-ı şer'îyi, yâni şer'an mubah olan, yemesinde, giymesinde yasak olmayan bir şeyi işlediği için itiraz etmek cahillikten neş'et eder." demişlerdir. Mübaha itiraz ise, adet-i câhileyyedendir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'inde cahillerin adetlerinden bahsedip, İsâ AS hakkında ve dolayısıyla bütün peygamberler hakkında da cârî olan bir ayet-i celîlede:



(Mâli hâzer-rasûli ye'külüt-taàme ve yemşî fil-esvâk) buyurur. Yâni o zamanki cahil insanlar, peygamberlerine karşı: "Bu nasıl peygamber? Hem yemek yer, hem de sokak ve çarşılarda gezer; böyle peygamber olur mu?" demek isterler. (Furkan: 7) Halbuki gerek peygamber ve gerek evliyâ, hepsi de beşerdirler; tabiat-ı beşeriyye onlarda da carîdir.

Mürid mürşidiyle yemek yemeye; esvabını giymeye; ona mahsus olan kâseden su içmeye; hayvanına binmeye, yerine oturmaya; meğer ki bunların herbirine izin vermiş ola.

Mürşidin cemî ahvâlini taklid etmeye... Bazı muhakkıkîn, "Taklid, zındıklığı mûcib olur." demişlerdir. Zira ehlullahta bazı haller, işler olur ki, mahz-ı kudretten neş'et eder. Bu da sekr-i mânevî ve mağlubiyet hasebiyledir. Onlarda bazı fiiller vardır ki, hüküm ve maslahat icabı olmuştur. Nitekim, Mansur ve Bâyezid-i Bistâmî (kaddesallàhu sirrahümâ)'da görülen haller sekr-i mânevîdendir. Hızır AS'ın çocuğu öldürmesi, hikmet ve maslahat icabıdır. Eğer bunların fiillerini bir kimse taklid ederse, mülhidlerden ve helâk olanlardan olur.

Mürşidin tekdir ve tehdidini ve azarlamasını kötü görmeyip, belki lütuf ve maslahat addeyleye... Ve çok tevbe ve istiğfar eyleye. mürşidinin vefatından sonra zevcesini almaya. Mürşidi hayvanına binmeden kendi hayvanına binmeye. Mürşidi inmeden evvel inip, ona yardım ede.

Mürşidin hizmetinde ise, ondan evvel uyumaya. Helâya giderken yakınında durmaya ve onun helâsına girmeye. Velhàsıl mürşidinin kullandığı hiçbir şeyi kullanmaya.

Mürşidine tâzimen, her ne sorarsa saklamayıp doğru söyleye, hattâ günahı ve kabahati olsa dahi... Kalbinde olan şeyleri de gerek mürşidi, gerek tarikatı hakkında, tevbe ve istiğfar ile gideremediği takdirde, onların def'i için mürşidinden başkasına söylemeye ve ancak mürşidine söyleye... O hatıra kalbinde oldukça feyiz kapıları kapanır. İç hallerini de yalnız mürşidine söyleye.

Mürşidinin sevdiğini seve, sevmediğini sevmeye... Eh-i bid'atten ve erbâb-ı gafletten ve tarikatı inkâr edenlerden son derece kaçına... Müridlerin ecnebîlerden, yâni tarikat aleyhdarlarından ve şeriata aykırı giden ve muhalefet edenlerden, arslandan kaçar gibi kaçmaları ve ateşten sakınır gibi sakınmaları lüzumu rivayet olunmuştur. Zira bunların kalblerindeki kasvet, derhal müridin kalbine akseder ve hali perişan olur; gaflet, kasâvet, zikirde atàlet, tenbellik ve batàlet-i kalbe sebep olur. Ve bazan kalbi büsbütün zikirden men eder.

Ve dahi tarikatı inkâr edenin taamından yemeye. (Ya dini inkâr eden ehl-i fesadın yemeği yenir mi dersiniz?) Ehl-i inkârın yemeği, kırk gün feyiz kapılarını kapar. Ve ihlâs sahibinin yemeğini yiye. Lâkin onları pişirenlerin de tàhir ve abdestli olmaları lâzımdır. Ehl-i huzur olursa, daha efdaldir. Ve bu zikrolunanlar, o yemeklerin helâl ve şüpheden uzak olması suretindedir.

Yemekte ve içmekte bir lokma dahi olsa, israftan ve hırs ile yemek yemekten ve kalbi gàfil iken yemekten çok sakınmak lâzımdır. Zîrâ, "Gaflet lokması gaflet getirir, huzur ile yenen de huzur getirir." demişler.

Ve dahi nefsini gadab ve gülmeden muhafaza eyleye... Çünkü bunlar nisbet nurunu söndürür ve kalbi öldürmekte suyun ateşi söndürmesinden daha sür'atlidir. Böyle gülme ve gadab etme hallerinde, derhal bulunduğu yerden uzaklaşmalıdır.

Menhiyattan fazla olarak her mâlâya'nîyi, yâni bir işe yaramaz faydasız sözleri ve işleri terk ede... Çünkü bunların hepsi kıyamet gününde huzur-u Hakk'a arzolunur. Zîrâ ömür aziz, vakit cevher-i nefîs, fırsat ganimettir. Melik-i Cebbâr'dan bir daha mühlet verilmesi mümkün olmadığını düşünerek, her lahzayı ondan enfes olan zikrullaha ve Hak ile huzura sarf eyleye... Belki nefsini kefeni üzerinde meyyit halinde ve mezara girmiş addedip, haline merhameten zikrullah ile meşgul olup dura... Nitekim Peygamberimiz SAS Hazretleri, mürşidimiz, pîrimiz Ebûbekir RA (ruhum ona fedâ olsun) hakkında:

(Men erâde en yenzura ilâ meyyitin yemşî alâ vechil-ardı felyenzur ilâ ebî bekrinis-sıddîk) "Yeryüzünde yürüyen bir ölü görmek isteyen, Ebûbekir'e baksın!" buyurmuşlardır. Ve dahi:



(Kün fid-dünyâ bibedenike ve bikalbike fil-âhireti) [Bedeninle dünyada ol, kalbinle ahirette...] buyurmuşlar. Ve bu mânâya işareti zımnında üç kere buyurmuşlar ki:



(Kün fid-dünyâ keenneke garîbün ev âbiru sebîlin ve udde nefseke min ashàbil-kubûri) [Dünyada bir garip gibi veya bir yolcu gibi ol ve kendini kabirdekilerden say!]

Hak Celle ve A'lâ Hazretleri ise:



(İnneke meyyitün ve innehüm meyyitûne) [Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler!] buyurmuştur. (Zümer: 30)

Mürşid ile huzurda bulunma bahsinde kayda değer bir edebi de not olarak zikretmekte fayda gördük. Bu edeb şudur:

Bilhassa toplantı ve sohbetlerde hazır olan ihvânın, üçer beşer guruplara ayrılarak mâlâya'nî nevinden konuşmalara dalmaları, toplantının esas gàyesine uygun düşmüyor, aynı zamanda edebe de mugàyir oluyor. Bu gibi sohbetleri ganimet bilip, büyükler tarafından yapılan irşadı beklemelidir. Şayet bir konuşma yapılmıyorsa bile, sükût ve huzur içinde feyz-i ilâhînin gelişine intizarla oturmak gerektir. Zamanı, vakti, hattâ kalbi lüzumsuz konuşmalarla öldürmemek lâzımdır. Bu edebe muhalefet edenleri uyarmak ve sükûte davet etmek de, orada bulunanların vazifelerindendir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
PEYGAMBER VARİSİ İLE KONUŞMA EDEBİ

Müridin mürşid ile konuşacağı zaman, evvelâ usûlü vechile izin istemesi ve huzurunda hoşa gitmeyecek şeylerden sakınması, sesini gayetle yavaş ve hafif olarak çıkartması, yüksek sesle kat'iyyen konuşmaması gerekir. Hattâ köle ve uşakların efendilerinin huzurunda konuştukları gibi konuşa... Tekellümde edebe riayetle,



(Lâ terfaû esvâteküm) [Sesinizi yükseltmeyin!] (Hucurat: 2) emr-i celîline riayet eyleye... Mürşidin sözünü kalb ve lisanıyla tasdik edip, gerek lafzan ve gerek kalben, "Neden? Niçin? Hayır öyle değil, böyledir." gibi sözlerle mukabele etmeye... Zîrâ erbâb-ı tahkîk, mürşidine bu gibi mukabelede bulunan müridlerin ebediyyen felâh bulamayacağını bildirmişlerdir.

Ehlullahta bazı ümûr vardır ki, hassaten kudret-i Hak'tan neş'et eder ve bazı ümur da hikmete mebnîdir. Onun için, mürşidin işlediği işten ve sebeb-i hikmetinden sual etmek edebe muhaliftir.

Mürşid ile konuşmak mutlaka caiz değildir, meğer ki bir müşkülünü halle veyahut halini arza mecburiyyet-i kat'iyye ola. Rüyasını ve keşfini söyleyip cevabını beklemeye ve istemeye... Mugayyebattan, yâni gaibden sormaya... İzhara ya me'zundur veya değildir, veya başka bir maslahata mebnî karışmamak lâzımdır.

Mürid olan kimsenin mürşidine inanması ve ondan sadır olan ef'alin hepsini tasdik eylemesi vacibdir. Ve dahi keramet efdaliyete sebep değildir. Efdaliyet ancak kuvvet-i yakîn ve irfandadır. Kerametin suduru ekseriya zâhidlerden ve muhiblerdendir. Arifler ise keramete itibar etmeyip, hayz-ı ricalden addederler.

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri buyurur ki:

"--Su üzerinde yürüyen kimseler vardır, amma onlardan çok yüksek ve efdal olan bahtiyarlar, susuzluktan ahirete göçmüşlerdir."

Bunların hepsi Mebsûtât'ta mufassal yazılıdır.

Ve mürid yapacağı her işte mürşidinden izin isteye... Bunda bereket vardır. Cenaze, yıkayana nasıl teslim olursa, öylece mürşidine teslim olup kendi ihtiyarını ve isteğini terk eyleye ve mürşidinden hiçbir hal va malını saklamaya.

Bir yere gideceği zaman izin isteye ve gittiği yerden dönünce, mürşidinin evinin önünde durup yine onun izniyle evine döne.

Eğer mürşidi onun evine uğramışsa, tâzimde kusur etmeyip tekrar tekrar gelmesini rica ede... Onu teşyîde, yâni uğurlamada, o "Dön!" deyinceye kadar arkası sıra gidip, gözden kayboluncaya kadar orada durmalı, sonra evine dönmeli! Vel-hàsıl mürşidine, sultanlara lâyık bir tâzim ile tâzim eyleye.

Bu edebi bilenlerden sorup öğrenmeli!..
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
seyfullah putkıran' Alıntı:
"--Mürşidin gözünden düşmek, yedi kat gökten yere düşmekten daha beterdir. Yâni gökten düşmek, mürşidin gözünden düşmekten daha hayırlıdır." denilmiştir.

Önemli olan Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın gözünden düşmemektir benim için.
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
chamdali' Alıntı:
Önemli olan Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın gözünden düşmemektir benim için.



Ahh kardeş, şu mürşitlerdi, evliyalardı, bunlardan Allah'a sıra gelmiyor ki, 24 saat mürşidinin gözüne girmeye çalışan bir insan, vakit bulup Rabbi'nin emirleriyle haşir-neşir olamaz ki, Rabbinin ne dediğini iyi kavrayamayan bir insan da, elbette ki kendi gibi fanilerin gözüne girmek için takla atacaktır. Allah cümlemize akıl ihsan etsin.. dualarımla
 
Z

zeynep_hearty

Guest
THE_HAFIZ' Alıntı:
Ahh kardeş, şu mürşitlerdi, evliyalardı, bunlardan Allah'a sıra gelmiyor ki, 24 saat mürşidinin gözüne girmeye çalışan bir insan, vakit bulup Rabbi'nin emirleriyle haşir-neşir olamaz ki, Rabbinin ne dediğini iyi kavrayamayan bir insan da, elbette ki kendi gibi fanilerin gözüne girmek için takla atacaktır. Allah cümlemize akıl ihsan etsin.. dualarımla
AMİN ...AMİN... AMİN.... SELAM VE DUA İLE...
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

mürşidler Allah tarafından görevlendirilmiş kişidir böyle bir kişi kendisine değil Allaha çağırır yanılgıdasınız 10 ayete göre yanılgıdasınız

Kişinin mürşidini istemesi, mürşidine ulaşması asıldır. Ulaşmazsa ne olur? Kişi dalalette kalır. İşte 10 âyet-i kerimede Allahû Teala bu büyük hakikati anlatıyor bizlere:

1-"Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn." Kasas-50 Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tâbî olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tâbî olmayıp da, kendi hevasına tâbî olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?
2- Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).KEHF-17
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz
3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha-123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbî olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.
4-"Efere'eyte menittehaze ilâhe hü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh, femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn." Casiye-23
Habibim, o (nefslerini kendilerine), hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine, hevalarına tâbî olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır (çekmiştir). Onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? Tezekkür etmezler mi?

5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühü mülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Cuma-2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye, onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere, bu resûllere tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.

6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz, onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (o mürşide tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...

7-"Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn" Ahkâf-32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbî olmayanlara (sesleniyorum diyor Allahû Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbî olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.

8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl-36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbî oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbî olmadıkları için).

9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer-23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."
Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.
10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn."
Araf-186 Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.

Görülüyorki mürşidine ulaşamayan herkes dalalettedir. Neden dalalettedir? Çünkü ruhu vücudundan ayrılmamıştır, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmamıştır. Ve ulaşmamışsa Allah'a vasıl olmak üzere bu kişinin ruhu yola çıkmamıştır. Yani bu kişi hidayete adım atmamıştır. Bir kişinin hidayete adım atması demek, hidayet Allah'a ulaşmak, ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre o kişinin Allah'a doğru yola çıkması anlamına geliyor. Eğer insanoğlu Allah'a doğru yola çıkmamışsa ruhunu Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmamışsa o zaman bu kişi için hidayette olmak söz konusu değildir. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde de olmak söz konusu değildir. Öyleyse bu kişi tevhid akidesinin gerektirdiği tevhidin muhtevası içinde değildir. Fırkalardan birine tâbîdir. Ama Sırat-ı Müstakiym üzerinde değildir. Öyleyse tevhid akidesinin sınırlarının dışında kalmış ve fırkalara tâbî olmuştur. Bu kişi için kurtuluş ümidi de normal şartlarda yoktur. Meğer ki Allahû Teâla onu af etmiş ola. Biz bütün insanları Allahû Teâla'nın affetmesini ve bütün insanları cennetine almasını Allahû Teâla'dan dileriz ve tevhidin bütün insanlar için tahakkuk etmesini Allahû Teâla'dan dileriz. Öyleyse hepimiz mutlaka, ama mutlaka Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak mecburiyetinde olanlarız. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor

Mürşide ulaşamayan kişiler dalalettedir" buyuruyor Allahû Teâla. Dalalette olurlarsa ne olur? Sadece iki grup âyet-i kerimeyle dalalette olanların mutlaka cehenneme ulaşacaklarını söyleyelim.

İşte Araf-179’da Allahû Teâla buyuruyor:
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn."
Araf-179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onunla fıkıh edemezler (idrak edemezler). (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
Öyleyse ne görüyoruz? Dalalette olan bu insanların cehenneme gidecekleri kesin.
İşte Nisa Suresinin 167,168,169. âyet-i kerimeleri:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda."
Onlar ki küfür üzeredirler, onlar insanları Allah'ın yolundan, (Sırat-ı Müstakiym’den) saptıranlardır. Onlar uzak bir dalalet içindedir. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler. Allah onlara asla mağfiret etmez, (günahlarını sevaba çevirmez). Allah onları Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmaz. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştırır. Orada ebedi kalacaklardır.
İşte görüyorsunuz dalalette olan insanlar cehennem yoluna ulaşacaklar. Cehenneme gidecek olan insanlar. Bu insanlar Allah'ın yolundan başkalarını saptıranlar. Kendileri Allah'ın yolunda olsalardı ne yapacaklardı? Başka insanları da Allah'ın yoluna davet edeceklerdi. Kendileri Allah'ın yolunda değiller, Sırat-ı Müstakiym üzerinde değiller, başkalarını da Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

O istikametteki bir gayretin sahipleri. İşte bunlar bu insanlar ne yazık ki Allahû Teala’nın indinde hedeflerine ulaşmaları mümkün görülmeyen insanlar, dalalette olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşamamış olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’in dışında kalan, sırat-ı cehim üzerinde bulunan insanlar. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak asıldır. İşte bunlar Allah' Teala'nın yolundan saptıranlardır. Dalalette olanlardır. Dalalette olanlarınsa Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor Allahû Teala. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmayanlar ise tevhidin dışında kalanlardır, birliği bu istikamette ne yazık ki bozanlardır
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Ya abartılacak hiç bir şey yok ortada...Bu mevzunun büyümesi çok komik...Sen tek başınada yol alabilrsin vasıtasız...Yine varacağın yere varırsın ama bu uzun sürer...Allah'ın hoşnut olduğu kullarından örnek alarak islamiyetin emirlerine uymak inanın çok daha kârlı...Namazlarda aklına dünyevi şeyler gelmemesi için,maleyani şeyler konuşmamak için sürekli zikir halinde olmak için onların yaşamlarını gözden geçirmenin hiç bir zararı yoktur...Hem o insanları Allah sevdiği için sevmek çok daha güzel birşey...Onları vesile ederek dileğini dilemek yine çok daha güzel...

Önyargılı olarak taşlamak yerine biraz araştırmaya davet ediyorum...Türkiye gazetesinin evliyalar serisi var...Alıp okuyun ne kaybedersiniz?...Bilinçsiz bir şekilde tartışınca ortaya çok daha farklı anlamlar çıkıyor...Onlar Allah'ın yolundan dışarı çıkılmaması için çarba sarfetmiş kimselerdir...

:eek:
 
S

seha

Guest
Baş sayfada bir hadis-i şerif vardı. Ben konuyu dağıttıyorum,ama yazmadan duramadım. Helal edin.

Benim ümmetimin alimleri Beni İsrailin peygamberleri gibidir...

İlm-i kelamca mukarrerdirki; gibi kelimesi teşbih mahiyetindedir. Benim yaptığım iş Zeynepin yaptığı iş gibi kalitelidir. Ama,Zeynepin kalitesine ulaşamayabilir.
Ben pvc ustasıyım. Elemanım Metin ise kalfamdır. Metin ustalıkta benim gibidir, desem benden üstün yapmam ve eşitimde olmaz. Bazı cüzzi işlerde alışkanlıktan bana yetişmiş olabilir, mesela fitilleri o çeker ve benim hızıma ulaşmıştır. Ama ustalığıma ulaşmamıştır.
Sözün özü,Alimler Beniisrail peygamberleri gibidir. Ama asla onlara eşit değildir. Asla onlara yetişemez. Sadece bir övgü, bir teşbih, bir teşfik söz konusudur.
İfrata girip onları gerçekten peygamber makamına yakın görmek dalalet olduğu gibi, bu ifrata bakarak hadisi inkar edip tefrite girmek gaflete sebeb olur.

Hem bir alim tek başına bir içtihadında yanılırsa ona uyulmaz,peşinden gidilmeye devam edilsede o içtihada ve o içtihaddan tevellüd eden hükme uyulmaz.Her Alimin her işi hak olmayabilir.Eğer şura kararı ile hüküm verilimişse yanlışta olsa "onların işleri şura iledir" ayetinin sırrınca mazur görülebilir. Hem şura kararı yanlış çıkmaz. Çünkü; "bu ümmet dalalet üzere birleşmez".
Hem istişare etmeyen alim alim değildir. Zira, hakikat alim içtihada ters düşer, ayete ters düşemez.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
THE_HAFIZ' Alıntı:
Zeynep hanım, bir Allahın elçisi şu söylediğiniz zırvaları asla söylemez, lütfen hakaret etmeyiniz..
Söylemez çünkü

1- Musa beni israilin peygamberidir ve ululazam peygamberlerdendir, neredeyse Kur'anın 5 de biri ondan bahseder..

2- Peygamberimiz tüm paygamberlere oldukça saygılıdır, asla hakaretvari sözler kullanmaz..

3- Peygamberlik Allah vergisidir, istemekle olunmaz, ama, alim dediğin zat isterse alim olabilir, bir peygambere ait özelleklerin hiçbiri onda bulunmaz..

4- Allah Peygamberine muhakkak yardım vaadeder ama alimlere isterse eder isterse etmez (olağanüstü yardım konusunda)
5- Peygamberlerin cennetteki mevkileri en babayiğit alimin katlarca üstünde olacaktır, sizin yaptığınız bunu ters çevirmektir, Allaha sığınırım..

6- Ümmetin kurtuluşu peygamberlerin getirdiği vahy iledir, alim olsada olmasada yeryüzünde, bu vahy tek başına yeterlidir..

7- Lütfen Allahın işine müdahelede bulunduğunuz için, hemen tövbe dilenin, bu tip günaha vesile sözlere bir daha tevessül etmeyin..

dualarımla
Saygıdeğer hafız ben sizinle bu konuları tartışmıycamı söyledim siz ilkönce lütfen kullanacağnız kelimeleri seçerek kullanın zırvalamak demek ne demek ?ben velevki yanlış bişey söylenmiş olsun bu hitap şekli hiç hoş değil..
Herneyse ben sizin fikirleriniz hakkında yorum yapmıycam selam ve dua ile......
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zeynep_hearty' Alıntı:
Saygıdeğer hafız ben sizinle bu konuları tartışmıycamı söyledim siz ilkönce lütfen kullanacağnız kelimeleri seçerek kullanın zırvalamak demek ne demek ?ben velevki yanlış bişey söylenmiş olsun bu hitap şekli hiç hoş değil..
Herneyse ben sizin fikirleriniz hakkında yorum yapmıycam selam ve dua ile......


Bakın hanfendi, eğer ben kullandığım kelimeleri iyi seçmezsem sizin gibi bir kulu kırmış olurum, bu elbette kötü birşeydir, ama, siz eğer bir peygamberle ilgili söylediğiniz kelimeleri iyi seçmezseniz, peygamberi kırmış olursunuz, ben hem peygamberi üzmemeniz ve hem sizin bu yüsden üzülmemeniz için sert çıkış yaptım, anlarsanız eğer, bu sizin iyiliğiniz içindir, bundan böyle, daha dikkatli davranırsınız..
dualarımla
 
Üst Alt