Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Âlimler peygamberlerin varisleridir

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ancak Ehl-i sünnet âlimleri ayırt edebilir. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bu âlimler övülmüşlerdir. Bunların sözleri senettir. Bunlar peygamberlerin varisleri, vekilleridir. İctihadlarında isabet etmeseler de yine sevap alırlar. Bunlara tabi olanlar da kurtulur. Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:

“Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, ayetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, ayet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir ayet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir.”

Ehl-i sünnet âlimleri çok yüksek insanlardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Âlimin âlim olmıyana üstünlüğü, peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.” (Hatib)

“Âlimin abide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan parlaklığı gibidir.” (Ebu Nuaym)

“Âlim, abidden yetmiş derece üstündür. Bid'at ortaya çıkınca âlim, halkı ikaz eder. Abid bid'atten habersiz, ibâdetle meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, abidden kıymetlidir.) [Deylemî]

(Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır, âlimlerin mürekkebi, ağır gelir.” (İ.Neccar)

“Allahü teâlâ, âlimleri almak suretiyle ilmi ortadan kaldırır. Âlim kalmayınca da, cahiller bilmeden yanlış fetva verir, hem kendilerini, hem de başkalarını sapıtırlar.” (Buharî)

“Âlim, Allahın emin olduğu, güvendiği kimsedir.” (Deylemî)

“Âlimler, yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleri, benim ve diğer peygamberlerin varisleridir.” (Ebu Nuaym)

“Âlim ölünce,denizdeki balıklar bile, kıyamete kadar ona istiğfar eder” (Deylemî)

“Kıyamette abide Cennete gir, âlime ise halka şefaat için bekle! denir.” (İ Maverdi)

“Âlimlere tabi olun! Onlar, dünyanın ışığıdır.” (Deylemî”

“Âlimler (ebedi saadet yolunu gösteren, Cennete götüren) birer kılavuzdur, rehberdir.” (İ.Neccar)


huzuradoğru sitesinden alıntıdır
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Alimlerin dinimizde yeri çok çok büyüktür...Allah'u Teala yı bir an bile akıllarından çıkarmazlar...İnsanları Allaha yaklaştırmak için günahlardan korunmanın reçetesini hazırlarlar...Çünkü şeytan insanları günahlarla başbaşa bırakmak için sürekli vesvese verir...Korunmanın yolu kur'anı kerim okumak ve alimlerin kitaplarının ışığında kur'anı anlamaya çalışmaktır...Yazı da hadislerden de anlaşılacağı gibi Allah dostlarının yeri çok önemlidir..
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey iman edenler, Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Sevgili Ayşegül paylaşımınız için teş... Rabbim razı olsun ...selam ve dua ile..
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Efendimiz sav şöyle buyuruyor.....Benim ümmetimin alimleri Beni İsrailin peygamberleri gibidir...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Alimlerin dinimizde yeri çok çok büyüktür...Allah'u Teala yı bir an bile akıllarından çıkarmazlar...İnsanları Allaha yaklaştırmak için günahlardan korunmanın reçetesini hazırlarlar...Çünkü şeytan insanları günahlarla başbaşa bırakmak için sürekli vesvese verir...Korunmanın yolu kur'anı kerim okumak ve alimlerin kitaplarının ışığında kur'anı anlamaya çalışmaktır...Yazı da hadislerden de anlaşılacağı gibi Allah dostlarının yeri çok önemlidir..




Peki öyle olsun hanfendi, ama, bu alimleri kim belirleyecek, size kalsa, benim alim dediğime alim demezsiniz, bana kalsa, siz alim gördüğünüze alim demem, öyleyse nasıl karar kılacağız, kimin alim olup kimin olmadığını gösteren bir alette icat edilmediğine göre, nasıl berleyeceğiz şu meşhur alimleri.. bana öyle geliyorki, siz işi alimlerin sırtına yükleyerek, sorumluluktan kaçıyor gibisiniz.. bilmem ama, 500 yıl önce bir alimin pişirdiği yemeği bayat bulur, yemem, en iyisi, elimizde bulunan Kur'an erzağıyla kendimizin birşeyler hazırlaması ki, Kur'an her çağa hitap eden tek kaynak olduğuna göre, buyrun lütfen mutfağa hanfendi, kimse kimsenin sorumluluğunu yüklenemez.. dualarımla
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zeynep_hearty' Alıntı:
Efendimiz sav şöyle buyuruyor.....Benim ümmetimin alimleri Beni İsrailin peygamberleri gibidir...



Zeynep hanım, bir Allahın elçisi şu söylediğiniz zırvaları asla söylemez, lütfen hakaret etmeyiniz..
Söylemez çünkü

1- Musa beni israilin peygamberidir ve ululazam peygamberlerdendir, neredeyse Kur'anın 5 de biri ondan bahseder..

2- Peygamberimiz tüm paygamberlere oldukça saygılıdır, asla hakaretvari sözler kullanmaz..

3- Peygamberlik Allah vergisidir, istemekle olunmaz, ama, alim dediğin zat isterse alim olabilir, bir peygambere ait özelleklerin hiçbiri onda bulunmaz..

4- Allah Peygamberine muhakkak yardım vaadeder ama alimlere isterse eder isterse etmez (olağanüstü yardım konusunda)

5- Peygamberlerin cennetteki mevkileri en babayiğit alimin katlarca üstünde olacaktır, sizin yaptığınız bunu ters çevirmektir, Allaha sığınırım..

6- Ümmetin kurtuluşu peygamberlerin getirdiği vahy iledir, alim olsada olmasada yeryüzünde, bu vahy tek başına yeterlidir..

7- Lütfen Allahın işine müdahelede bulunduğunuz için, hemen tövbe dilenin, bu tip günaha vesile sözlere bir daha tevessül etmeyin..

dualarımla
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
THE_HAFIZ' Alıntı:
Peki öyle olsun hanfendi, ama, bu alimleri kim belirleyecek, size kalsa, benim alim dediğime alim demezsiniz, bana kalsa, siz alim gördüğünüze alim demem, öyleyse nasıl karar kılacağız, kimin alim olup kimin olmadığını gösteren bir alette icat edilmediğine göre, nasıl berleyeceğiz şu meşhur alimleri.. bana öyle geliyorki, siz işi alimlerin sırtına yükleyerek, sorumluluktan kaçıyor gibisiniz.. bilmem ama, 500 yıl önce bir alimin pişirdiği yemeği bayat bulur, yemem, en iyisi, elimizde bulunan Kur'an erzağıyla kendimizin birşeyler hazırlaması ki, Kur'an her çağa hitap eden tek kaynak olduğuna göre, buyrun lütfen mutfağa hanfendi, kimse kimsenin sorumluluğunu yüklenemez.. dualarımla

Ya siz alimlere niçin güvenmiyorsunuz...Onlar Allah dostudur...Bir çok yeteneğe sahip olarak doğmuşlar kuranı küçük yaşta ezberlemişlerdir...Onlar sizin gibi ellerine kur'anı alıp yorumlamamışlar...Çoğu insan öyle zannediyor sanırım...Onlarıda yetiştiren hocaları olmuş hep bir önceki bir sonrakinden ders almıştır...Kur'anı herkes eline alıp yorumlasın o zaman...Çoğu ayetin inme sebebini bilmeden yorum getirelim...Büyük bir sapıklık olmazmı...O erzaktan har vurup harman savurmadan faydalanma tarfatarıyım...Ayrıca inanmamakta diretiyorsanız o sizin kendi inancınızdır...Biz salt kur'ancı değiliz...Kur'anı elimizden bırakmayız ama kafamıza görede yorumlamayız!
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ancak Ehl-i sünnet âlimleri ayırt edebilir. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bu âlimler övülmüşlerdir.


Çok iddialı bir yaklaşım. Süpürücü. Bölücü. Dışlayıcı. Haksız.

Aysegul' Alıntı:
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
“Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, ayetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, ayet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir ayet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir.”


Bu üsttekinden daha korkunç bir fecaat örneği. Ayete değil mezhebe uymak.

Bu anlayışa sahip olmaktan Allah'a sığınırım.

Selamlar!
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
chamdali' Alıntı:
Çok iddialı bir yaklaşım. Süpürücü. Bölücü. Dışlayıcı. Haksız.
Bu sizin kendi görüşünüzdür inanç meselesi yani
chamdali' Alıntı:
Bu üsttekinden daha korkunç bir fecaat örneği. Ayete değil mezhebe uymak.

Bu anlayışa sahip olmaktan Allah'a sığınırım.

Selamlar!

Bende peygambere , Allah tarafından kendilerine ilim verilmiş din büyüklerine ve en önemlisi onlar bilemez ben kendim okuayarak yorum yaparım demekten yani bu tarz davranışla hiç bir eğitimim olmadan eş koşmaya Allaha sığınırım
 

the okuz

New member
Katılım
19 Mar 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
1
Puanları
0
chamdali kardeş kesinlikle haklı bu resmen sapıklık...elbette benim de islam alimlerine sonsuz saygım ve sevgim var, onlar olmasa İslam bu denli yayılamaz gelişemezdi...ama ayşegül kardeş senin yaptığın resmen onları tanrı ilan etmektir...
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Fâtır Suresi

28. İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.


Mücadele Suresi

11. Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

burada iki farklı kavram kullanılıyor...1-inananlar 2-kendilerine ilim verilenler

Nisa Suresi

162. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

yine iki kavram kullanılıyor

1-ilimde derinleşenler 2-Mü'minler



Bunun üzerine daha ne açıklama yapılabilir???

Elimde arapça türkçe kur'anı kerim var ve arapça kuranı kerim okuyabiliyorum tam karşılığı ilimde derinleşmiş ve mü'minler olarak geçiyor hiç bir ek tefsir yok...Kelimelerin tam karşılığı ayetleri sizde araştırın isterseniz
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
the okuz' Alıntı:
chamdali kardeş kesinlikle haklı bu resmen sapıklık...elbette benim de islam alimlerine sonsuz saygım ve sevgim var, onlar olmasa İslam bu denli yayılamaz gelişemezdi...ama ayşegül kardeş senin yaptığın resmen onları tanrı ilan etmektir...

Ya yemin ediyorum sana hakkımı helal etmiyorum yaaa....Diğerlerine ediyorum ama sana etmiyorum....Nerden biliyorsun sen benim alimleri tanrı edindiğimi?Ben öyle bir şeymi söyledim...Seni Allahu Tealaya havale ediyorum...Bu yazıyı okuyanlarda şahidim olsun inşallah...Ben bu kadar yazı yazmak için uğraşıyorsam bir şeye inanmışsam doğruluğuna eminsem sırf diğer kardeşleriminde istifade etmesi içindir....Sana hiç bir yorumum yok:(
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Fâtır Suresi

28. İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.


Mücadele Suresi

11. Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

burada iki farklı kavram kullanılıyor...1-inananlar 2-kendilerine ilim verilenler

Nisa Suresi

162. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

yine iki kavram kullanılıyor

1-ilimde derinleşenler 2-Mü'minler



Bunun üzerine daha ne açıklama yapılabilir???

Elimde arapça türkçe kur'anı kerim var ve arapça kuranı kerim okuyabiliyorum tam karşılığı ilimde derinleşmiş ve mü'minler olarak geçiyor hiç bir ek tefsir yok...Kelimelerin tam karşılığı ayetleri sizde araştırın isterseniz

Ayşegül o alimlerden biri de neden sen olmayasın? Kendine bunu niye çok görüyorsun? Bak ne güzel anlıyorsun ayetleri...
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
chamdali' Alıntı:
Ayşegül o alimlerden biri de neden sen olmayasın? Kendine bunu niye çok görüyorsun? Bak ne güzel anlıyorsun ayetleri...



Bir kartalın yumurtası yuvarlandı ve GURK yatan ördek yumurtalarıyla karıştı. Civcivler çıktığında, hepsi perdeli ayaklı ve düz gagalıydı ama, kartal yavrusu bunlardan çok farklıydı. Bu farkı anlayamayan Kartal yavrusu, ördek gibi paltak yürüyüp, vak vak diye ötmeye alıştı. Bir gün havada özgürce uçan kartalları görünce, imrendi ve onlar gibi neden uçamadığını düşündü durdu.. Oysa, bir kez kanadını çırpsa uçacak ve belkide yukarıda uçan ana babasına eşlik edecekti ama, ördek olduğuna kendini o kadar inandırmıştı ki, hayatının sonuna kadar bir kez kanadını çırpmadan ördek olarak yaşadı ve ördek olarak can verdi.
bbilmem anlatabildim mi sevgili kardeşim, mesele ne olup ne olmadığını önce iyi bir tahlil etmekte, maalesef ayşegül kardeşimizin sıkıntısı burada. Allah yar ve yardımcımız olsun. dualarımla
 

isimsiz

New member
Katılım
9 Şub 2005
Mesajlar
812
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Köln/ALMANYA
ayşegül kardeşimiz ne sıkıntısı varmış ....pek sıkıntılı görünmyor..yoksa sizde sıkıntıyi hipnoz edip gerçekten sıkıntılı olduğunamı inandıracaksınız....

allah cümlemizin yardımcısı olsun.....
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
THE_HAFIZ' Alıntı:
Bir kartalın yumurtası yuvarlandı ve GURK yatan ördek yumurtalarıyla karıştı. Civcivler çıktığında, hepsi perdeli ayaklı ve düz gagalıydı ama, kartal yavrusu bunlardan çok farklıydı. Bu farkı anlayamayan Kartal yavrusu, ördek gibi paltak yürüyüp, vak vak diye ötmeye alıştı. Bir gün havada özgürce uçan kartalları görünce, imrendi ve onlar gibi neden uçamadığını düşündü durdu.. Oysa, bir kez kanadını çırpsa uçacak ve belkide yukarıda uçan ana babasına eşlik edecekti ama, ördek olduğuna kendini o kadar inandırmıştı ki, hayatının sonuna kadar bir kez kanadını çırpmadan ördek olarak yaşadı ve ördek olarak can verdi.
bbilmem anlatabildim mi sevgili kardeşim, mesele ne olup ne olmadığını önce iyi bir tahlil etmekte, maalesef ayşegül kardeşimizin sıkıntısı burada. Allah yar ve yardımcımız olsun. dualarımla

Sadece Ayşegül mü?

Bonzai ağaçlarına yapılanların daha kötüsü insanımıza yapılmıyor mu?



- Hiç bonzai ağacı gördün mü?
- Şu Japonların yetiştirdiği bodur ağacı demek istiyorsunuz.
- Evet, o ağaçları.
- O ağaçlar hakkında pek bir bilgim yok.
- Benim de yok. Bildiğim şu ki, o ağaçlar fidanken sistematik bir şekilde budanıyor ve bu özel budanma biçimi içinde biçimlerini koruyorlar ama gelişip dallanıp budaklanıp ulu bir ağaç olamıyorlar.
- Biz insanlar kafese konmuş aslan ya da budanan ağaç gibi miyiz?



İşte bizim insanımız da kendini buduyor. Nice alim potansiyeli, alimlerin gölgesinde kalarak kendini boşveriyor.

Selamlar!
 

mihr2004

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Umarım yukarıdaki geçen alimleri İlahiyat profesörleri olarak görmüyorsunuzdur. Çünkü bunların bir kısmı magazin programlarından bir kısmı ise parti faaliyetleriyle uğraşmaktan din'e zaman ayıramıyorlar.Zavallıların kendilerine hayırları yokki kaldıki bize fayydaları olsun.Buradaki Alimler olsa olsa Allah'ın Veli Kullarıdır. Alimin uykusu cahilin ibadetinden hahyırlıdır, sözünü hatırlayalım. Nasıl oluyor acaba ?Birisi uyuyor birisi ibadet ediyor. Çünkü sevgili Kardeşlerim burada bahsi geçen alimler Allah'ın Velileridir ve Nisa Suresinin 103. ayeti kerimesi gereği yatarken ,ayaktayken ve oturrurken (başka bir hal söz konusu değil) hep kalplerinden Allah'ın ismini zikretmektedrler. Cahill ise ibadet ederken örneğin namaz kılarken vücudu seccadenin üzerindedir ve namaz kılıyor ancak aklı tahsil edeceği fautaralarda veya namazdan sonra yapacağı işlerdedir. Bu yüzden Alim(Veli) in 1 saatlik uykusu Cahilin 70 yıllık amelinden daha hayırlıdır.Sayygıalrrımla.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
PEYGAMBER VARİSLERİ İLE HUZURDA BULUNMA EDEBİ

Feyzin gelişi bunu bağlıdır. Bu da iki kısımdır; biri zàhiren, biri de bâtınendir.

Bihasebiz-zàhir huzur edebi odur ki, mürid mürşidinin yüzüne bakmayarak, huzurunda boynunu büküp şöyle durmalıdır: Sanki sultandan kaçan bir köle tutulup sultanın huzuruna getirildiği vakitteki gibi. Ve o dâimâ huzû ve huşû üzere ola ve mürşidin emri ve izni olmadıkça oturmaya ve iktizà-yı şer'î veya tarîkatte bir müşkülü olsa bile, mürşidin izni olmadıkça kendiliğinden söze başlamaya, cevap vermeye, kalkmaya ve huzur-u mürşidde hazır olanlarla tekellüm etmeye... Her ne kadar ihtiyar ise de, tekellümden son derece sakına.

Vay vay bu ahir zaman dervişlerine! Ne edeb, ne de saygı var!.. Bazan ıslık çalacak kadar cür'etkârlarına rastlanıyor. Huzur-u şeyhte lâubâli konuşmalar, seslerini yükseltmeler, tenkitler, gıybetler, hattâ tahakkümler de görülen hallerdendir. Aman yâ Rab!..

Aşık olan kimse mâşukunun gayriden müstağni olduğu halde nasıl durursa, öylece durup mecliste olanlara kat'iyyen iltifat etmeye... Zira müridin mürşidine taaşşuk ve tâzimi, Hak Teàlâ için olduğundan, ona taaşşuk ve tâzim hakîkatte Hazret-i Allah Celle ve A'lâya'dır.

Ve dahi sâkit ve sâkin gözlerini yummak sûretiyle, feyz alabilmek için tazarrû ve niyazla, mürşidin bâtınına müteveccih ola... Vel-hàsıl mürşidini Rasûlüllah SAS'in nâibi ve hükm ü tasarrufta sultan addeyleye ve mürşidine olan muamelesi Rasûlüllah SAS'e veya sultana, padişaha, reisicumhura olan muamelesi gibi ola.

Heyhàt kendisini dervişim diye aldatan zavallılara!.. Zira hadis-i şeriflerde Efendimiz SAS:



(El-ulemâü veresetül-enbiyâ') [Alimler peygamberlerin varisleridir.]



(El-àlimü fî kavmihî ken-nebiyyi fî ümmetihî) [Alim kavmi içinde, ümmeti içindeki peygamber gibidir.]



(Ulemâü ümmetî ke-enbiyâi benî isrâil) [Ümmetimin alimleri Benî İsrâil'in peygamberleri gibidir.] buyurmuşlardır.

Ebâb-ı tahkîk indinde bu hadisin hakîkatı odur ki; ulemâ zâhir alimleri değil, ilmiyle âmil olan àrif-i billâhlardır. İlmiyle âmil olmayan alimleri ise, kitap taşıyan merkeplere benzetmişlerdir. O halde âmil olan alim ile, âmil olmayan alim arasında çok büyük bir fark meydana çıkmaktadır. Bundan dolayı ikincilerden arslandan kaçar gibi kaçmak lâzımdır. Bu hususta vârid olan hadis-i şerifler pek çoktur, pek de acıdır. Hattâ ehl-i cehennemin bunlardan Allah Celle ve A'lâ'ya sığınacakları bildirilmiştir. Cenâb-ı Hak cümlemizi bu fenâ akıbete düşmekten emin buyursun... Âmîn, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm.

Ammâ bihasebil-bâtın huzur edebi odur ki; mürşid huzuruna vardıkta kalbi gàfil olmaya, veyahut kalbinde çeşitli hatıralar, vesveseler veya imtihan, itiraz, nefsinde muhabbetsizlik gibi kerih bir şey bulunmaya... Zira bunlardan birisi veya hepsi, kalb-i mürşidin müridden nefretini mucib ve mürşid nazarından sükûtunu, gözden düşmesini müntic olur. Çünkü her müridin mürşidin kalbinde yeri vardır. Ve dahi denilmiştir ki:

"--Mürşidin gözünden düşmek, yedi kat gökten yere düşmekten daha beterdir. Yâni gökten düşmek, mürşidin gözünden düşmekten daha hayırlıdır." denilmiştir.

Ehlullah nazarından sâkıt olmak, Hakk'ın gözünden düşmeğe sebep olur. Öyle ise huzur-u mürşidde gafletten uzak olarak, vukûf-u kalbîyi muhafaza ile bâtınından feyzi tàlib olarak, kalbini mürşidinin kalbine muhabbet ve tazarru ile rabt edip, onun teveccüh ve iltifatına muntazır ola... Güneşin ziyasının bütün alemi kapladığı gibi, mürşidin feyzinin de bütün ufku doldurduğuna yakînen itikad ederek, müridin talebine muntazır olduğunu idrak etmesi lâzımdır.

Her ne kadar feyzi idrak etmese dahi, yine itikadı bozulmaya. Zira şart olarak müridin mücerred itikadı ve vüsûl-ü feyze hüsn-ü zannı kâfîdir.

Ehl-i dünyanın huzur-u mürşidde dünyadan bahisleri müride zarar vermez. Huzur-u mürşidde oturmağı uzatmamalı; zira mürşidin kalbinde nefret ve usanç uyandırabilir. (Eazenallàhu teàlâ an zâlik.)

Ve mürşidinin bâtınından gàfil olup, zâhiri ile meşgul olmaya... Çünkü mürşidin zâhiri ehl-i zâhir, bâtını da ehl-i bâtın içindir. Mürşidin başka kimselerle meşgul olmasına bakıp da, "Benden gàfildir, benimle alâkalanmadı; ben ondan nasıl istifâde ve istifâza edebilirim?.." dememeli ve bunu hatırına bile getirmemelidir. Çünkü mürşidin halk ile meşguliyeti, kendini Hak'tan alıkoymaz ve bütün müridleri onun kalbinde birer hardal misâlidir.

Ve şeyhini emsâlsiz bilip, "Şeyhim olmasa, beni Rabbime îsâl edecek yeryüzünde kimse bulunmaz!" demelidir. Kimsenin ta'n ve levminden korkmaya ve mürşidinden son derece korku üzere ola... İnâyet ve himmetinden ümidini kesmeye.

Müridin mal ve evlâdından, hattâ ruhundan ziyade şeyhine muhabbet eylemesi lâzımdır. Kendi saadet ve selâmeti mürşidinin rızasında; şekàvet ve felâketi de şeyhinin gadabından olduğunu bilmelidir. Ve hattâ mürşidini, mürşidinin şeyhi üzerine takdim etmelidir. Şeyhinin gözünden düşmek, şeyhinin şeyhinin... de ve müteselsilen Rasûlüllah SAS'e kadar bütün sâdâtın gözünden düşmesini mûcib olur. Ve dolayısıyla Cenâb-ı Hakk'ın gözünden de düşmesine sebep olur.

Gerek mürşidinin huzurunda, gerek gıyabında, yâni olmadığı zamanda dahi, onun kahır ve satvetinden sakınmak ve uyanık bulunmak gerektir. Zira ehlullah, cevâsîs-i kulûb'durlar; Hak Teàlâ onları müridlerinin bütün ef'al ve hareketlerine ve hatıralarına muttalî kılar. Gerçi müridlerine söylemeleri nâdir olur ama, müridin her hali ona mâlûmdur.

Mürşidin gülmesine ve zâhirde hüsn-ü muamelede olmasına aldanmamalı ve kendisinden zâhir muamelesinin kesilmesini rica etmelidir ve mürşidden tâzim ve hürmet beklememelidir. Zîrâ mürşidin tâzimi müride semm-i katildir, yâni çabuk öldüren bir zehirdir. Bu hal müridi yabancı bilmesinden ileri gelir.

Mürşidin müridi tahkiri, onu terbiye içindir; tahammül ve sabretmek gerektir. Zîrâ müridler bütün hallerinde imtihandan hàlî olmazlar. Hattâ hikâye olunur ki, bir şeyh müridine yatak ve misafir odasını hazırlamasını ve kadınlar arasında bulunan filanca hanımı çağırıp, odada onları bir saat yalnız bırakmasını ve kapıda bekleyip başkalarının girmesine mânî olmasını tenbih eder.

Bunun üzerine mürid hiç itiraz etmeden vazifesini yapmış, feyzine de hiçbir zarar gelmemiş; ve odadan çıktıkları zaman, o hanımın şeyhin kızkardeşi olduğunu anlamıştır. Şeyh efendi müridine demiş ki:

"--Benim fiilimi gördün, bundan sonra sende bir şey kaldı mı?.."

Mürid cevap vermiş:


"--Evet, ben eskisi gibi feyz buluyorum ve itikad ederim ki, sizin fiiliniz hikmet ve maslahattan hâlî değildir ve buna her an şahidim vardır." demiş.

Müridin bu sebatını gören şeyh efendi, onu tahsin edip:

"--Aferin oğlum! Git o hanıma sor ki, bana bir karâbeti filân var mıdır?.." demiş.

Mürid kat'iyyen böyle bir şeye cesaret edemeyeceği ricasında bulunmuşsa da, şeyh efendi:

"--Hakîkatı bilmeniz için sormanız lâzımdır." deyince, mürid bil-mecbûriyye gidip hàtuna sormuş. O da:

"--Hazretin hemşiresiyim, uzaklardan ziyareti için geldim. İçeri girmeye fırsat bekliyordum." demiş ve hakîkat da meydana çıkmış.

İhvân-ı din, şeyhin kendisinde görülen bu gibi hàlâta hemen itiraz etmemeli, sû-i zan etmişse der-àkab tevbe ve istiğfar etmelidir. Zîrâ bu gibi havâtır zehirdir.

Ehlullaha itiraz kapılarını açanların, sû-i hàtime ile ahirete göçtükleri erbâb-ı keşif ve ehl-i hakîkat tarafından bildirilmiştir.

Ehlullaha itiraz eden kimselerin muhakkak küfr üzerine ölecekleri bazı kitaplarda yazılmıştır Allah-u Teàlâ cümlemizi nefsin ve şeytanın şerlerinden emin eylesin...

Eğer mürid şeyhinde zâhiren şeriata muhalif bazı şeyler görürse, Hazret-i Mûsâ AS ile Hızır AS arasında vâkî muameleyi hatırlaması gerektir; çocuğun katli ve geminin delinmesi gibi. Bu onun ma'sıyetten kurtulmasına sebep olur. Çünkü velîlik için ma'sıyetten halâs şart değildir. İsmet ancak peygamberlerle büyük velîlere mahsustur. Velîlikte ma'sûmiyyetin şart olmadığına delil, ashàb-ı kiramdan bazıları hakkında hudûd-u şer'iyyenin icrâ edildiği ve bâhusus, ashàb-ı kiramın ednâsı dahi velîlerin a'lâsına fâik olduğudur.

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri'ne, "Şeyh zinâya giriftar olur mu?" diye sormuşlar da; "Evet." demiş. Yalnız günaha ısrardan mahfuzdurlar, derhal tevbe ve istiğfar ederler. Ve bazan ma'sıyet sebebiyle çok tazarru ve niyâz edip nedâmet ve pişmanlıkla beraber çok ağlarlar. Bu sûrette hem ücub (kendi amellerini beğenip güvenmek) felâketinden kurtulur, hem de derecelerini arttırırlar.

İbn-i Atâ, Hikem'de demiş ki:



(Ma'sıyyetün evreset züllen venkisâren hayrun min tàatin evreset izzen vestikbâren) "Zillet ve inkisâr-ı kalbe sebep olan bazı ma'sıyetler, izzet ve büyüklük getiren tàatlerden hayırlıdır." Zîrâ:



(El-ucübü hicâbüt-tevfîk) "Kendini beğenme, gurur ve büyüklenme gibi haller, insanın tevfîkàt-ı ilâhiyyeye mazhariyetine mânî olur." buyrulmuştur. Bu sebepten, tevbekâr velî ma'sum olan velîden efdaldir, eğer sıfat ve amellerde müsâvî olursa...

Lâkin bugün insanlar, sàhibüt-tasarruf olan ve âsârı dâimâ görülegelen bir mürşidi, leziz yemekler yediği, soğuk su ve şerbetler içtiği, güzel elbiseler giydiği için, derhal itiraz edip inkâr yollarına saparlar. Ama bugünün mürşid geçinenleri, ekseriyetle şeyh taslakları kimseler olup, bunlar serap gibidir; kendileri de, etrafına toplananlar da susuzluktan mahvolurlar.

Bunlar idrakten aciz oldukları için, kendi kendilerine şeyh oluverirler. Halbuki bu gibiler mürid bile olamazlarken, zaman bunları bu hale sokmuştur. Riya, ücub, kibir ve gurur her taraflarını sarmış, kendilerinin bile tutacak tarafları kalmamıştır. Sırf çenelerinin kuvveti ve sözlerinin câzibesine kapılan zavallılara ne demek lâzımdır, bilmem.

Kendileri bu halde olan kimseler şarâb-ı hakîkîyi nasıl verebilirler?..

Netice, hakîkî mürşide itiraz ve inkâr, kendi reyine itimaddan ve "Böyle velî olur mu?" diye aklıyla riyâzet sahibi velî icad etmekten neş'et eder. Halbuki evliyâullahın avâma ve adete muhalif halleri olsa da zarar vermez. Belki günah ve yasakları terkedip, ferâizle iktifâsı velîliğine münâfî değildir. Zîrâ İmam Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i Peygamberîde, Nu'man ibn-i Kavfel'in,

"--Menhiyattan ictinâb, yâni terk edilmesi lâzım olan şeyleri terk ile, ferâize iktısâr eylesem cennete dahil olur muyum?" diye sualine;

"--Evet, dahil olursun." buyurmuşlardır.
 
Üst Alt