Bakin kardes yapmaktan acizmi?Yok sunu yapamazmilarla ugrasmiyorum.Benim ugrastigim Allahin emirleri nedir ve nasil olmasini dilemistir.Yapamazlarmi ile
ugrasmiyorum.Yani kesin bir delilim yoksa kesinlikle o isin arkasina düsmüyorum.Sorumlulugumuda biliyorum.Belki Melekler yapacaktir sözü sizce ne kadar gercekci?Cünki Allah degilmidir tek secici ve o öyle söylemis ise bunu senin yapmaktan acizmi demen ne kadar Takva ile uyusur..Asagida örnekleyecegim seyleri bir okumani tavsiye ederim...
İslam mülkün tek sahibi olan Allah’a teslim olmak ve O’nun seçimlerine (hükümlerine) rıza göstermektir. Müslüman, dünyada ve hesap gününde Allah’ın tek seçici olmasına itiraz etmez. Yalnız Allah’a kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım umar. Şirk ise Allah’a inandığını ifade eden insanların Allah’ın tek seçici olmasına itirazlarından doğar. Müşrikler Allah’ın tek seçici olmasından rahatsız oldukları için Allah’ın dünyadaki ve hesap günündeki seçimlerine etki edeceklerini umdukları ‘ortaklar’ icat ederek onlardan yardım beklerler. Halbuki Allah dünyada ve hesap gününde tek seçicidir. Müşrikler yalnızca kendilerin kandırırlar.
-Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onlara ait değildir. Allah onların ortak koştukları şeylerden uzaktır yücedir. Rabbin onların göğüslerinin neyi gizleyip neyi açığa vurduğunu bilir. O kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. İlkte de sonda da (dünyada da ahirette de) hamd O’na mahsustur. Hükümde O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz. 28 / 68-70
Seçim ilk insan olan Hz. Adem’le başlamıştır ve kıyamete kadar sürecektir. Allah’ın dünyadaki seçimi elçilik ve hidayet olarak kendisini gösterir. Allah yarattığı kullardan kimini elçi olarak görevlendirerek, kimini de hidayet ederek seçer ve kendisine yaklaştırır.
-Andolsun biz önceden Adem’e (o ağaçtan yememesini) emretmiştik unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulamadık. Meleklere :’ Adem’e secde edin demiştik secde ettiler yalnız İblis diretti. Dedik ki : ‘Ey Adem bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın sonra yorulursun. ‘Şimdi burada acıkmayacaksın çıplak kalmayacaksın.’ ‘Ve sen susamayacaksın kuşluk vakti güneşinden etkilenmeyeceksin.’. Nihayet şeytan ona fısıldayıp : ‘Ey Adem sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?’ dedi.O ağaçtan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağıyla örtmeye başladılar. Adem Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti tövbesini kabul etti doğru yola iletti.
20 / 115-122
Allah’ın dünyadaki seçimi hidayettir. O tek seçici olarak dilediğini doğru yola iletir. O’na bu konuda kimse etki edemez.
-( Ey Muhammed) Sen sevdiğini doğru yola iletemezsin fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. O yola gelecek olanları daha iyi bilir. 28 / 56
Allah’ın tek seçici olmasından razı olmayan müşrikler ‘Allah’a yakınlaştırıcı veliler’ icat ederek hidayet konusunda onlara tabi olmuşlardır.
-İyi bil ki halis din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinerek ‘Biz bunlara sırf bizi Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz’ diyenler (e gelince) : şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah yalancı nankör insanı doğru yola iletmez.
39 / 3
Allah’ a inandıklarını iddia eden müşrikler Allah’a yakınlaşmak için O’nun kitabına değil de birtakım ‘velilere’ tabi olmayı tercih ediyorlar. Allah’ın tek seçici olmasına itirazlarını ( belki de farkında olmadan ) bu şekilde ifade ediyorlar. Çoğunluğu Allah’a ortak koştuğunun farkında değildir. Bunlar Allah hakkında saçma sözler söyleyen ‘sefih (beyinsiz) velilere’ itaat ederler ve Allah’a yakınlaştıklarını sanırlar. Güvendikleri önderlerinin Allah hakkında yalan söylemeyeceğini yada söyleyemeyeceğini zannediyorlar. Kur’an bize bu durumu cinleri misal vererek anlatıyor.
-De ki : Cinlerden bir topluluğun Kur’an dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu : ‘ Biz harikulade güzel bir Kur’an dinledik. Doğru yola iletiyor ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Doğrusu Rabbimizin şanı yücedir. O eş ve çocuk edinmemiştir. Meğer bizim beyinsiz Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş. Biz insanların ve cinlerin Allah’a karşı yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.
72/ 1-5
Evet elimizde harikulade güzel olan ve insanları doğru yola ileten bir kitap var. Bu kitap, doğru yolu öğrenmek amacıyla anlayarak okunmadığı için ‘Allah’a yaklaştırıcı velilere’ ihtiyaç doğuyor.
-Kim Rahman’ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytanı sardırırız artık o onun arkadaşı olur. O (şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki : ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ve batı) arası kadar uzaklık olsaydı meğer ne kötü arkadaş (mışsın sen)!’(Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz azap (çekme) de ortaksınız.
43/ 36-39
Ortak koştuklarından habersiz olan bu insanlar hesap gününde dahi biz ortak koşmuyorduk diye yemin edeceklerdir.
-Hepsini topladığımız, sonra ortak koşanlara : ‘Hani (Allah’a) ortak sandığınız şeyler nerede?’ dediğimiz gün ; sonra onların: ‘Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz ortak koşanlar değildik.’ Demelerinden başka çarelerinin kalmadığı (gün) ; bak ki, nasıl kendilerine karşı yalan söylediler ve uydurdukları şeyler kendilerinden sapıp gitti.
6/ 22-24
Müşrikler Allah’ın tek seçici olmasını kabul edemediklerinden, Allah’ın seçimlerini de beğenmezler. Hz. Muhammed dönemindeki müşrikler, ‘içlerinden bir adam’ olan Hz. Muhammed’in peygamber olarak seçilmesindeki ‘isabetsizliği’ açıkça ifade etmişlerdir.
-Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım. Fakat kendilerine gerçek gelince : ‘Bu büyüdür, biz onu tanımayız’ dediler.
Ve dediler ki : ‘Bu Kur’an iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?’ Rabbinin Rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?........
43 / 29-32
Günümüz müşrik zihniyetinin bizim gibi bir insan olan elçiyi olağanüstü hale getirme çabalarına ibretle şahit oluyoruz. Bu da yapılan seçimi beğenmemenin bir ifadesi değil mi? Müşrikler ilk müslümanların seçimini de beğenmemişler, peygamberden çevresindeki ilk müslümanları kovmasını dahi istemişlerdir.
-İnkar edenler, inananlar için ‘(Muhammed’in getirdiği) iyi bir şey olsaydı (şu zavallı kişiler) ona inanmada bizi geçemezlerdi, (biz onlardan önce inanırdık) dediler. Onlar, onun gösterdiği doğru yola eremediklerinden : ‘Bu eski bir yalandır,’ diyeceklerdir.
46/11
-Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek, O’na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yok ki, onları kovup da zalimlerden olasın!’ Böylece biz onların kimini kimi ile denedik ki : ‘Allah, aramızdan şunlara mı lütfu layık gördü?’ desinler. Allah, şükredenleri daha iyi bilmez mi?
6/52-53
Sonuç olarak müşrikler Allah’ın seçimlerini de, O’nun tek seçici olmasını da beğenmezler. Müslümanlar ise bu durumdan razı olanlardır. Allah, seçimlerini araya aracılar koymadan yaptığından dolayı, O’na olan bağlılıkları artar. Müslümanlar yalnız (tek ve en büyük yardım edici olan) Allah’tan yardım beklerken
Müşrikler kendilerini Allah’a yakınlaştıracaklarını sandıkları ‘Gavs-ı azam’(en büyük yardım edici) lardan medet umarlar.
-De ki : “Hamd olsun Allah’a, selam O’nun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa ortak koştukları şeyler mi?”
27/ 59
HESAP GÜNÜ
-Yoo, kıyamet gününe and içerim,
Yoo, daima, kendini kınayan nefse and içerim.
İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
Evet, toplarız, onun parmak uçlarını düzenlemeye gücümüz yeter.
Fakat insan devamlı suç işleyerek ilerisini berbat etmek ister.
‘Kıyamet günü nerede?’ diye sorup durur.
Ama göz kamaştığı, Ay tutulduğu , Güneş ve Ay bir araya toplandığı zaman!
(Evet) O gün insan : ‘Kaçacak yer neresi?’ der.
Hayır, sığınacak yer yoktur.
O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbin huzurudur.
75/ 1-12
-Allah’ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer, tamamen O’nun avucu içindedir, gökler de sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir. Sur’a üflenmiş, göklerde ve yerde olanlar (korkudan) bayılmışlar, ancak Allah’ın dilediği sarsılmamıştır. Sonra ona bir daha üflenmiştir, birden onlar kalmış, bakıyorlardır. Yer, Rabbinin nuru ile parlamış. Kitap (ortaya) konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında adaletle hükmedilmiştir. Onlara asla haksızlık edilmez. Herkese yaptığının karşılığı tam verilmiştir. O, onların ne yaptıklarını en iyi bilendir.
39 / 67-70
-Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!” diyorlar. De ki : “Allah’ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz?” O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.
10 / 18
Müslüman Allah’ın merhametinden ve adaletinden emin olandır. Müslüman kendisine yarar yada zarar verebilecek olanın Allah olduğunu bilir ve Allah’ı bırakıp başkalarının şefaatine sığınmaz. Birtakım insanların Allah’ı bırakıp “şefaat ya Resullullah” diyerek Allah’ın elçisine dua ettiklerini biliyoruz. Elçinin kendilerine ‘yarar yahut zarar’ vermeye gücünün yeteceğini zannediyorlar. Kur’an da ise ayetler açıktır, Peygamber sadece bir ‘beşer’ dir. Ne kendisine ne de bizlere ne yapılacağını bilmez.
-Allah kuluna kafi değil mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getiren olmaz. Allah kime de yol gösterirse; artık onu şaşırtan olmaz. Allah galip ve öç alan değil midir? Andolsun onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette Allah derler. De ki : “O halde Allah’tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü, şimdi Allah bana bir zarar vermek istese, onlar O’nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut (Allah ) bana bir rahmet (fayda) vermek dilese, onlar O’nun rahmetini durdurabilirler mi? De ki : “Allah bana yeter.Tevekkül edenler O’na dayanırlar”
39 / 36-38
Peygamberin bize ‘fayda yada zarar’ verebilme gücü yoktur.
-De ki : “Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam”
-De ki : “Ben size ne zarar nede (rüşd) akıl verebilme gücüne sahip değilim”
-De ki : “Beni Allah’ (ın azabın) dan hiç kimse kurtaramaz ve O’ndan başka sığınacak kimse bulamam” Benim yapabileceğim, sadece Allah’tan (bana vahyedilenleri) size duyurmak ve O’nun elçilik görevlerini yerine getirmektir.Artık kim Allah’a ve elçisine başkaldırırsa, ona içinde sürekli kalacağı cehennem azabı vardır. 72 / 20-23
Peygamberin örnekliğini yukarıdaki ayetlerin ışığında tekrar düşünelim.
-De ki : “Ben kendime dahi, Allah’ın dilediğinden başka, ne zarar ne de yarar verme gücüne sahip değilim. Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de ileri giderler.”
10 / 49
-De ki : “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette çok hayır elde ederdim. Bana kötülük dokunmamıştır (beni cin çarpmamıştır). Ben sadece inanan bir kavim için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
7 / 188
-De ki : “Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık uyarıcıdan başka bir şey değilim.”
46 / 9
-De ki : “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. O’ na doğrulun (O’na yönelerek işlerinizi düzeltin) O’ndan mağfiret dileyin. (O’na) Ortak koşanların vay haline!”
41 / 6
Peygamber dönemi Mekke müşrikleri Allah ile aralarına ‘ortak’ olarak putları koymuşlardı. Ortak koşan hıristiyanlar ve museviler ise ellerindeki Allah kelamlarını tahrip edip; peygamberlerine Allah’ın vermediği bir takım ‘rütbeler’ vererek, onları Allah’ın seçimlerinde güya ‘ortaklar’ yapmışlardır. Bizde durum biraz farklıdır. Allah’ın koruması altında olan Kur’an-ı Kerim’e dokunulamadığı için; Kur’an dışındaki içinde ‘rayb’ (şüphe) bulunan birtakım kaynaklar ‘kutsallaştırılarak’ Kur’an’la eşdeğer yapılmış hatta Kur’an’ın önüne geçirilmiştir. İncil’de Hz.İsa nasıl Allah’ın oğlu yapılmışsa, bu kaynaklar vasıtasıyla Hz.Muhammed Allah’ın ‘habibi’ (sevgilisi) yapılmıştır. Yahudi ve hıristiyanlarda elçiler nasıl beşer olmaktan çıkarıldıysa ; bizde de elçinin beşeri vasıfları, olağanüstülüklerle gölgelenmiş elçinin bizim gibi bir beşer olduğu gerçeğinin üstü örtülmüştür. Müşrik zihniyetin en belirgin özelliklerinden birisi, elçilerin beşer oldukların kabul etmemektir. Kur’an’da ortak koşan yahudilerin Allah’ın beşer olan birine bir şey indirmeyeceği iddiaları seslendirilir ve cevaplandırılır.
-Allah’ı şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar, zira “Allah insana bir şey indirmedi” dediler. De ki “Öyleyse Musa’nın insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği –ki siz onu parça parça ayetler haline getirip gösteriyorsunuz, çoğunu da gizliyorsunuz- ve ne sizin, ne de babalarınızın bilmediği şeylerin size öğretildiği kitabı kim indirdi?” “Allah” de, sonra bırak onları, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar.
6 / 91
Burada yahudilerin itirazı, Musa’nın beşer olduğu gerçeğinedir. Bu konuda Tevrat, İncil ve bizim Kur’an dışındaki ‘kutsallaştırılmış’ kaynaklarımızın birbirlerine ne kadar da benzediklerine bakalım.
-Ve Rab Musa’ya dedi : Bak seni Firavun’a Allah gibi yaptım ; ve kardeşin Harun senin peygamberin olacak. Sana emrettiğim bütün şeyleri sen söyleyeceksin ve kardeşin Harun Firavun’a söyleyecek, ta ki , İsrail oğullarını memleketinden salıversin.
Tevrat Çıkış Bap 7 / 1-2
Musa Allah’ın mülküne ‘ortak’ yapılınca İsrail oğulları da bundan nasiplerini alacaklardı.
-Siz Allah’ınız Rabbin oğullarısınız, ölü için bedeninizde yara açmayacaksınız, ve gözlerinizin arasını tüysüz kılmayacaksınız. Çünkü sen Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavimsin, ve Rab, yer üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendisine has bir kavim olmak üzere seni seçti.
Tevrat Tensiye Bap 14 / 1-2
İşte Musa’nın Allah’ın mülküne ve seçimlerine nasıl ‘ortak’ yapıldığını anlatan bir örnek daha.
-Ve Rab Musa’ya dedi : Git aşağıya in ; çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin bozuldu ; onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar ; kendileri için dökme bir buzağı yaptılar, ve ona secde kıldılar, ve ona kurban kestiler, ve dediler; Ey İsrail, senin Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Rab Musa’ya dedi : Bu kavmi gördüm, ve işte, sert enseli bir kavimdir ; ve şimdi, beni bırak, onlara karşı öfkem alevlensin ve onları telef edeyim ; ve seni büyük millet edeceğim. Ve Musa Allah’ ı Rabbe yalvarıp dedi : Ya Rab, Mısır diyarından büyük kuvvetle, ve kudretli elle çıkardığın kavmine karşı, niçin öfken alevleniyor? Mısırlılar : Onları kötülük için, dağlarda öldürmek için, ve onları yeryüzünden yok etmek için çıkardı ; diye niçin söylesinler? Kızgın öfkenden dön, ve kavmine karşı bu kötülüğe nadim ol. Kulların İbrahim’i, İshak’ı ve İsrail’i hatırla, onlara kendi üzerine and ettin ve onlara dedin : Zürriyetinizi göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım ve hakkında söylediğin diyarı sizin zürriyetinize vereceğim ve onu ebediyen miras alacaklar. Ve Rab kavmine edeceğini söylediği kötülüğe nadim oldu.
Tevrat Çıkış Bap 32 / 7-14
Müşrik zihniyetteki Allah – elçi ilişkisi budur. Allah’ın mülküne ‘ortak’ yarı insan yarı tanrı elçiler.
-Yahudiler : “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler.Hıristiyanlar da : “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini), Önceden inkar etmiş (olan müşrik) lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasılda (haktan batıla) çevriliyorlar.
Kur’an 9 / 30
Sözlerin önceki müşriklerin sözlerine benzetiyorlar diyor Rabbimiz , demek ki bizim bilmediğimiz önceki ümmetlerde de elçiler yarı-ilahlaştırılmışlar. İncil’deki Hz. İsa’da durum daha belirgindir.
-Başlangıçta söz vardı, söz Tanrıyla birlikteydi ve söz Tanrıydı. Başlangıçta O, Tanrıyla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, varolan hiçbir şey O’nsuz olmadı. Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar ve karanlık onu alt edememiştir. Tanrının gönderdiği Yahya adlı bir adam ortaya çıktı. O tanıklık için, ışığa tanıklık etsin ve herkes onun aracılığıyla iman etsin diye geldi. Kendisi o ışık değildi, ama ışığa tanıklık etmeye geldi. Dünyaya gelen, her insanı aydınlatan gerçek ışık vardı. O, dünyadaydı dünya O’nun aracılığıyla varoldu, ama dünya O’nu tanımadı. Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu kabul etmedi. Ancak kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrının çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden doğdular; tersine, Tanrıdan doğdular. Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz de O’nun yüceliğini , Baba’dan gelen lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini gördük.
İncil Yuhanna 1/ 1-14
Beşer olan Hz.İsa nerede? İsa beşer olarak kalsaydı , insanları Allah’ın azabından kurtaracak ‘ortak’ (şefaatçi) olamayacaktı.
-Tanrı, biricik oğlunun aracılığıyla yaşayalım diye O’nu dünyaya gönderdi ve böylece bize olan sevgisini gösterdi. Tanrıyı biz sevmiş değildik, ama O biz sevdi ve Oğlu’nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur.
İncil Yuhannanın birinci mektubu 4 / 9-10
-Kapı benim, bir kimse benim aracılığımla ( şefaatimle ) içeri girerse kurtulur. Girer çıkar otlak bulur.
İncil Yuhanna 14 / 6
-“Kardeşlerim Tanrının benim aracılığımla (şefaatimle) kendilerini kurtaracağını anlarlar” diye düşünüyordu. Ama onlar bunu anlamadılar.
İncil Elçilerin işleri 7 / 25
-Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş Mesih İsa Tanrının sağındadır ve bizim için aracılık (şefaat) etmektedir.
İncil Romalılar 8 / 34
-Ama İsa sonsuza dek yaşadığı için kahinliği süreklidir. Bu nedenle O’nun aracılığıyla ( şefaatiyle) Tanrıya yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter. Çünkü onlara aracılık (şefaat) etmek için hep yaşamaktadır.
İncil İbraniler 7 / 24-25
-Tanrı Oğlunu dünyayı yargılamak için dünyaya göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla (şefaatiyle) kurtulsun diye gönderdi.
İncil Yuhanna 3 / 17
-Dolayısıyla kardeşler şunu bilin ki, günahların bu kişi aracılığıyla (şefaatiyle) bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, O’na inanan herkes Musa’nın yasasıyla aklanamadığımız her suçtan O’nun aracılığıyla (şefaatiyle) aklanır.
İncil Elçilerin işleri 13 / 38-39
İncil’de Hz.İsa niçin Allah’ın oğlu yapılmışsa , Hz.Muhammed’de aynı nedenle Allah’ın habibi yapılmıştır. “Habibim sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” ifadesi ; kainatın ‘Nur-u Muhammed’den yaratıldığı iddiası, önce Hz.Adem’den önce Hz.Muhammed’in ruhunun yaratıldığı iddiaları İncil’deki Hz.İsa’yla ne kadar da örtüşüyor. Ayrıca İsra suresinde geçen ‘Makam-ı Mahmut’ peygamberin şefaat makamıdır ; ya da hesap gününde peygamberin Allah’ın kürsüsüne oturmasıdır şeklindeki cüretkar yorumlar bize İncil’deki Hz.İsa’yı veya Tevrat’taki Hz.Musa’yı hatırlatıyor. Yalnızca Kur’an’a bağlı kalsaydık bu noktaya elbette gelmezdik. Ama Kur’an dışındaki kaynakları kutsallaştırdığımızda karşımıza çıkan (????) budur. Kur’an dışındaki kaynakları kutsallaştırmanın tehlikesinin daha iyi anlaşılabilmesi için Lev Nikolayeviç Tolstoy’dan bir alıntı yapalım. Rus yazarın Hıristiyanlık dininin nasıl bozulduğunu işlediği Cehennemde Raks isimli hikayesinden bir bölüm :
“Velzevul (şeytanların lideri) olanlara bir türlü inanamıyordu ;
- Peki ama, bu din öyle sade, öyle açık bir dindi ki yorumlanmaya hiç ihtiyacı yoktu. Mesela şu hüküm nasıl yorumlanabilir : ‘Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına öyle davran.’
Küçük pelerinli şeytan ona şöyle cevap verdi :
-Bu iş için, benim öğrettiğim çeşitli usulleri kullandılar. Bu meseleyi daha iyi anlatabilmek için önce size insanlar içinde anlatıla gelen bir hikayeyi anlatayım : ‘Bir zamanlar bir iyi bir de kötü büyücü varmış. İyi büyücü, bir insanı, kötü büyücünün şerrinden kurtarmak için, buğday tanesine çevirmiş. Kötü büyücü, birden bir horoz olup, tam taneyi yutacakmış ki iyi büyücü tanenin üzerine bir şinik buğday dökmüş. Böylece kötü büyücü aradığı taneyi bulamamış.’ İşte onlarda benim öğütlerime uyarak, Allah’ın kitabının özü niteliğinde olan ‘Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran.’ Ayetini o hale getirdiler. Hak kitap olduğunu iddia eden 49 kitabı kutsal tanıdılar. Bu kitaplardaki her sözün Allah’a ait olduğunu söylediler. İşte bu şekilde, kolayca anlaşılan biricik gerçeğin üstüne yığın yığın sözde kutsal gerçekler serptiler. Bunların hepsini kabul etmek mümkün olmadığı gibi ; bunların içinde, insanlara gerekli olan gerçeği bulmak da mümkün değildi.”