Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zikir....

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sözlük anlamı: Düşünmek, hatırlamak, hatırlatmak, anmak, öğüt, ihtar, uyarı.
Kur'an'da zikir: Kur'anda zikir kelimesi türevleriyle birlikte 250'den fazla yerde geçmektedir. Sadece "zikr" şekliyle 63 defa zikredilmektedir. Sadece emirhaliyle 37 yerde geçmektedir.
Zikr kelimesinden türetilmiş diğer isimlerden Kur'an'da geçenlerden bazıları şunlardır: "Tezkiratün", "Tezkir" "Mezkür" "Müzekkir", "Zakirat", "Zakiriyn", "zeker", "Zükür", "Zükran"
Zikir kelimesi fiil şekliyle Kur'an'da daha az geçmekle beraber muzarı hali, mazi halinden daha çok kullanılmıştır. Şimdi bunlardan bazılarını okuyarak anlamlarını tesbite çalışalım:
"...Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit eden ve Allah'ı çok zikreden kimse, Allah'ın Rasulünde güzel bir örnek vardır." (Ahzab; 33/21) Bu ayette zikir "düşünmek" anlamında kullanılmıştır.
"Arınan ve Rabbinin ismini zikreden ve namaz kılan kurtuluşa ermiştir." (87 Ala; 15) Burada da" arınma ile düşünce ve inanç, zikir ile "anış" namaz ile de "eylem" dile getirilmiştir.
"Hayır, Kur'an bir öğüttür. Öğüt (zikr) almak isteyen için." (74/Müddessir: 54-55) aynı ifadeler 80. sure Abese'de de geçmektedir. Burada da "öğüt" anlamı ön plana çıkmıştır.
"Genç de şöyle demişti: "Gördün mü, kayaya sığınınca ben balığı unuttum. Onu zikrimi (hatırlamamı) unutturan da, şeytandan başkası değildir." (18/ Kehf: 63) "hatırlama" anlamında.
"Size söylediklerimi elbette zikredeceksiniz/hatırlayacaksanız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını hakkıyla görendir." (40/Mümin: 44)
"İnsan, önceden hiçbirşey değilken kendisini yarattığımızı hiç zikretmiyor/düşünmüyormu?"(19 Meryem: 67) "düşünmek" anlamında.
"... Allah'ın adını zikretsinler/ansınlar" (22/Hac: 28) "anmak" anlamında.
Esasen "anmak", "hatırlamak" ve "düşünmek" birbirlerini tamamlayan üç unsurdur. Düşünülen şey, hatırlanır, hatırlanan şey de yad edilir, anılır. Dile getirilir. Bu sebeple ayetlerde geçen "zikretmek" ifadesinde bu üç unsuru da görmemiz mümkündür.


KUR'AN ZİKİRDİR

Allahu Teala kitabının bir çok yerinde Kur'an'ın bir zikir olduğunu belirtir. İşte bu ayetlerden bazıları:
"Sana okuduğmuz bunlar, ayetlerden ve hikmet sahibi zikir (Kur'an)dendir." (3/Ali İmran:58)
"Ey kendisine zikir/Kur'an indirilen kimse sen bir delisin dediler." (15/Hicr: 6)
"Zikr'i/Kur'an'ı biz indirdik, Onu koruyacak olan da biziz." (15/Hicr:9)
"Onları apaçık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikri/Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler." (16/Nahl: 44)
Bunlardan başka, zikrin Kur'an olduğu hususunda şu ayetleri de zikredebiliriz: 21/Enbiya:2, 50 25/Furkan:29, 26/Şuara:5, 36/Yasin: 11, 69, 38/Sad: 8, 49, 87, 41/Fussilet:41, 54/Kamer: 17, 22, 25, 323, 40, 68/Kalem: 52, 81/Tekvir: 27.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
ALLAH'IN TÜM KİTAPLARI ZİKİRDİR

Zikir, uyarı, hatırlatma ve öğüt olduğu için Allah'ın bütün kitapları bir zikirdir. İnsanlara cenneti ve cehennemi hatırlatarak, mükafat ile müjdelemekte, azap ile uyarmakta ve doğru yolda yürümeleri için öğüt vermektedir. Bu kitaplar, Kur'an'ın, kendisine zikir adı verildiği gibi, daha önceden Allah'ın indirmiş olduğu diğer kitaplara da "zikir" ismi verilmiştir.
Bu hususa örnek olarak Enbiya Suresi'nin 48. ayetini verebiliriz:
"Biz, Musa'ya ve Harun'a hak ile batılı ayıran ve sakınanlar için bir ışık ve zikir/öğüt olan kitabı verdik." Bu ayette Musa'ya ve Harun'a indirilen tevrat'ın üç özelliğinden biri olarak "zikr" de belirtiliyor. Diğerleri ise hak ile batılı ayırıcı olması (furkan) ve ışık "ziya" özellikleridir.
Allah'ın kitaplarına "zikir" denildiği gibi, bu kitaplara sahip çıkanlara da "kitap ehli" denildiği gibi "zikir ehli" de denir.
"Kendilerinden önce helakettiğimiz şehir halkları da iman etmemişlerdi. Bunlar mı iman edecek? Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz adamlardan başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun." /(21/Enbiya:6-7) ayetinde olduğu gibi "zikir ehli" ifadesiyle daha önce kendilerine kitap verilen ve bahsedilen olaylardan haberdar olan kimseler kastedilmektedir
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Zikrin Terkinden Sakınmak

Zikrin Terkinden Sakınmak

Zikrin Terkinden Sakınmak

Zikrin terkinden sakınmanın lüzumu hakkında da şunları söylemişlerdir:
Cenâb-ı Vâcibül-vücûd ve Tekaddes Hazretleri, kulunun bir taraftan zikrini çok yapmasını emrederken, (Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullàhe zikran kesîrâ) [Ey iman edenler, Allah'ı çok çok zikredin!] derken; diğer taraftan az zikretmenin zararını ve münâfıklık alâmeti olduğunu bildirir:

(Ve lâ yezkürûnallàhe illâ kalîlâ) "Münafıklar Allah'ı ancak azıcık zikrederler." buyrulmuştur. Bu ayet gàfillerden olmamayı emreder ve münafıkları zemmile, az zikredenlerin onlar olduğunu beyan eder.

Efendimiz SAS Hazretleri de buyurur ki:
"--Hiçbir kavim yoktur ki, bulundukları meclisten Allah-u Teàlâ'nın zikrini yapmadan kalkarlarsa..." Oturuyorlar, muhabbet ediyorlar ve dağılıyorlar. "Muhakkak o meclisten, kıyamet gününde bir merkep cîfesinden kalkmış insanlar gibi olarak kalkarlar."
Onun için, bizim bir duamız vardır:

(Sübhàneke allàhümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike lek, estağfiruke ve etûbü ileyk.) (1)
(1)[Yâ Rabbi, seni hamdinle tesbih ederim, senden başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim; senden mağfiret taleb eder ve sana dönerim.] (Et-Tergîb, 2/411)
Bunu meclislerden kalkınca okumanın lüzumunu, Peygamberimiz SAS bildirmiştir. Çünkü meclislerde bazı boş laflar da konuşmuş oluruz, bazı günah sözler de kaçırmış oluruz. Bu istiğfar ve tesbih ile onları silmiş oluruz.
Zikrullahsız meclisin, kıyamet gününde onlar için hüsran olacağını Ebû Dâvud ve Hâkim sahihlerinde zikretmişlerdir.

Ebû Hüreyre RA'ın şu rivâyeti de şâyân-ı dikkattir:
"--Bir cemaat bir mecliste oturur da, orada zikrullah olmazsa veyâ Rasûlüllah Efendimiz'e salavât-ı şerîfe getirilmezse, o meclis oturan o kimseler için ancak noksanlık, hüsran ve nedâmet olur." buyrulmuş.
Hattâ ehl-i cennetin bile tahassürleri, gussaları, nedâmet ve pişmanlıklarından biri de, dâr-ı dünyada iken zikirsiz geçirdikleri saatler ve zamanlar olacağı da ayrıca bildirilmiştir.

Sehl Hazretleri der ki:
"--Bu kadar nîmetleri veren Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin zikrini terk etmekten daha kötü, kabih, fena bir ma'siyet bilmiyorum, tasavvur da edemem."
Bu zatın sözüne göre en büyük ma'sıyet, Allah-u Teàlâ'nın zikrinden mahrum olmaktır. Dillere zikrullahın zor ve ağır gelmesinin, münâfık alâmeti olduğunu bildirerek;
"--Derhal tevbe et, tazarru ve niyâz eyle ki, Allah-u Teàlâ zikrini sana hafif ve kolay eylesin; ve sana tevfîk u hidâyet eylesin!" buyurmuştur.

Onun için àkil kimseye lâyık olan, Hakk'ın zikriyle kalbini uyandırmak ve mü'minler sıfatıyla sıfatlanmaktır. Cenâb-ı Hakk'ın zemmettiği münafıklardan ayrılıp, medh ü senâ buyurduğu mü'minlerden olmağa sa'y ü gayret göstermesi lâzımdır. Saadet ve selâmet ancak bundadır. Çünkü Hak Sübhânehû ve Teàlâ'nın zikriyle zâkir olan kul, öyle bir feyz-i ilâhîyyeye ve lütf u ihsâna mazhar olur ki, onu tarife imkânımız yoktur. Hele bütün a'zâ ve zerrelerin bu zikrullahtan lezzet almağa başladığı vakitler yok mu; artık o adamın gözüne hiçbir şeyler görünmez, vesselâm.
Cenâb-ı Hak cümlemizi, Hakk'ı candan ve ihlâsla zikreden, àşıkîn ve müflihîn zümresine ilhak buyursun...
 
Üst Alt