Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zihin üzerine

emreTURK

New member
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
68
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
trabzon
kendi varlığımızın farkında olmak bilme işleminin ayrılmaz bir parcasıdır dolayısıyla şuursuz idrakten mahrum bir bilgi sahibi olma durumundan söz edilemez....

BU SABAH KALKTIĞINIZDA NELER HİSSETTİNİZ...EĞER BENİM GİBİ RÜYASIZ BİR UYKU GEÇİRDİYSENİZ.....ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER HİSSETMİŞ OLABİLİRSİNİZ.....GECE UYKUSU TAM BİR BİLİNÇSİZLİK HALİ DEĞİLMİ....YATTIĞINIZDA UYKUYA DALIYORSUNUZ VE BİRDEN GÖZLERİNİZİ AÇTIĞINIZDA SABAH OLUYOR VE KALKIYOSUNUIZ...ARADA NE OLUYORDA HİÇ BİŞEY HİSSETMİYORUZ...TAM BİR BİLİNÇSİZLİK HALİ.....

BİLİNÇ VEYA İDRAK VEYA FARKINDALIK SADECE İNSANLARA ÖZGÜ BİRER KAVRAM OLSA GEREK......ÖYLEKİ İDRAK EDEBİLMEK OLAĞAN ÜSTÜ BİR OLAYDIR.....BİLGİ DOLU BİR KİTAP VAYA HARDDİSKİ YÜKLÜ BİR BİLGİSAYAR İDRAK EDEMEZ...İDRAK SADECE İNSANLARA ÖZGÜDÜR....BİLGİSAYARIN YAPTIĞI İŞLEM SADECE YAZILIMA GÖRE BİLGİNİN DÜZENLENMESİ VE DEPOLANMASIDIR...AMA İNSAN BEYNİNİN YAPTIĞI İSE ÇOK FARKLIDIR VE ÖZELDİR......TÜM BİLGİSAYARLARIN ÇALIŞMA MANTIĞI AYNIDIR SADECE KAPASİTELERİ FARKLIDIR.....AMA İNSANLARIN ZİHİNLERİ TAMAMEN BİRBİRİNDEN FARKLIDIR....HEPSİ KENDİNE ÖZGÜDÜR VE ÖZELDİR....VE BU ZİHİNSEL İŞLEVLER ÖNCEDEN TAHMİN EDİLEMEZ.....AMA BİLGİSAYARLARIN NE YAPACAĞINI ÖNCEDEN TAHMİN EDEBİLİRİZ...BUNUN ANLAMI ZİHNİMİZDE BİR İRADE VE HÜRRİYETİN OLDUĞU VE BİLGİSAYARLARIN PROGRAMA MAHKUM OLDUĞUDUR.....DOLAYISIYLA İNSAN SINIRLI İRADESİYLE HÜRDÜR.....YANLIZ HÜRRİYETİ DOĞAYI MUTLAK ANLAMDA ETKİLEMEYE YETMEZ ANCAK ADİ BİR SEBEP OLUR.....NEYSE....BİLİNÇ SADECE İNSANA ÖZGÜDÜR....BİLİM ADAMLARININ AKILLI ROBOT YAPMA MASALLARI İSE TAMAMEN PALAVRADAN İBATETTİR....İNSANDAN ÇOK DAHA HIZLI İŞLEM YAPAN VE ÇOK DAHA HASSAS VE DUĞRU OLAN MAKİNALAR TABİKİ YAPILABİLİR.....AMA BU NİCELİKTİR...NİCELİKSE ÖNEMLİ DEĞİLDİR....NİTELİK ÖNEMLİDİR....İDRAK VE FARKINDA OLMAK NİTELİKTİR....DOLAYISIYLA BİR İNSANIN İDRAK EDEBİLME YETENEĞİ VE BİLİNCİ TÜM DÜNYADAKİ BİLGİSAYARLARDAN DAHA YÜKSEK DEĞERE SAHİPTİR VE TAKLİT EDİLEMEZ......ÇÜNKÜ İDRAK VE FARKINDALIK SINIRLI İRADEYLE BAĞLIDIR VE SINIRLI OLARAK HÜRDÜR VE BİZ İNSANLARA GÖRE GELECEKTE NE YAPACAĞI TAHMİN EDİLEMEZ......AMA BİLGİSAYARLAR ÖYLE DEİL......VE İNSAN ZİHNİ TAKLİT EDİLEMEZ....

PEKİ NEDİR BU ZİHNİN KAYNAĞI.....BEYNİMİZDE GERÇEKLEŞEN NÖROKİMYASAL OLAYLARMI MADDEMİ........YOKSA DAHA BAŞKA BİŞİMİ......MADDEDEN ÖTE BİR VARLIĞAMI DAYANIYOR.....EĞER MADDEYE DAYANSA ONU DENKLEMLERE DÖKEBİLİRİZ....VE GELECEKTE NE DÜŞÜNECEGİNİ TAHMİN EDEBİLİRİZ....AMA İNSAN ZİHNİ O KADAR KENDİNE ÖZELDİRKİ KİMSE KİMSENİN GELECEKTE NE YAPACAĞINI TAHMİN EDEMEZ.....O HALDE ZİHNİN MADDEDEN ÖTE BİR GERÇEKLİĞİ VARDIR...PEKİ NEDİR BU GERÇEKLİK.....BU GERÇEKLİĞİ BU FORUMUM ADAM YERİNE KONULUP YORUM YAZILIRSA YAZACAĞIM...

UMARIM YORUM YAZARSINIZ...
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Kendinde olmak (kendinin farkında olmak) küfür; kendinden geçmek iman...
 

emreTURK

New member
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
68
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
trabzon
Kendinde olmak (kendinin farkında olmak) küfür; kendinden geçmek iman...
BU SÖZÜ NEREDEN ALDIĞINI SÖLERMİSİN.........BEN SANA Bİ HADİSİ HATIRLATİM...."SİZİN DİN HAKKINDA EN ÇOK KONUŞANINIZ CEHENNEME GİRMEYE EN ÇOK HEVESLİ OLANININIZDIR".....ÖZELLİKLE İMAN VE YA İMANSIZLIK HAKKINDA BÖYLE CÜRETKAR BİR HÜKÜM YERMEK BENCE ÇOK TEHLİKELİDİR.....ELHAMDÜLİLLAH İMANLIYIM VE İMANIMDAN EMİNİM......SİZ ANLAMA VE İDRAKLE KALINLAŞMI ENANİYETİ BİRBİRİNE KARIŞTIRIYORSUNUZ BENCE......ŞÜPHESİZ İNSANIN VAROLUŞU VE İDRAKİ VE İLMİ ALLAH IN KİYLE KIYASLANMAZ .....KIYASLANIRSA HİÇTİR.....FAKAT KURAN İNSANI VE EVRENİ VE İNSAN AKLINI HİÇLİĞE GÖMMEMİŞ.....

ZAMAN AŞK SARHOŞLUĞUNDA KENDİNDEN GEÇME VE TARİKAT ZAMANI DEĞİL HAKİKAT ZAMANIDIR.......KURANDA APAÇIK OLARAK AKLETMEYİ EMREDEN YÜZLERCE AYET VAR...PEKİ KENDİNDEN GEÇMEYİ EMREDEN KAÇ AYET VAR.....
OLE LAF ATMAKLA OLMAZ AÇIKLAMA YAPIN VE CİDDİ BİR ŞEKİLDE ELEŞTİRİN........AMA KÜFÜRÜ İMA EDEN SÖZLER KILLANIRSANIZ....DİKKATLİ OLUN...MÜMİN BİRİNE KAFİR DEMEK İNSANI KÜFRE DÜŞÜRÜR....
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Kardeş hemen celallenme.müsait bir zamanda sana birşeyler yazarım.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
BEN’İN VE BUGÜN’ÜN TARİHİ

-Bir Tarih Felsefecisi Olarak Benedetto Croce-​
Fırat Ercan

I​

Sezgi ve Kavram Bilgisi

Croce de felsefeyi Hegel gibi, yani sırf kavramlarla çalışan bir faaliyet olarak görüyordu. Ama Hegel’in “mutlak” deyişine, onun gerçekliği “mantık içine hapsetmesi”ne itibar etmiyordu. Hegel, ona göre, “gerçekliğin çok-çeşitliliğine ve bu arada mantık-dışı yanlarına gözlerini kapamıştı.” Geist-ruhun* bütün görünüşlerinin “mantıkî mutlak”ın kendini açmasıyla tezahür ettiğini söylerek gerçekliği kavrayışımızı “mantıkî” bir çerçeve içine hapsetmişti; bir duvar örmüştü insanla hakikat arasına ve ismi “mantık”tı duvarın. Bu demek oluyordu ki, geist-ruh kendini ancak aklî olarak açıyor ve yine ancak aklî yoldan kavranabiliyordu.

Oysa Croce’ye göre herşeyin başı sezgidir. İnsan ruhu kendini herşeyden evvel sezgiyle tanır. Ama o zihin veya kavram bilgisini de yadsımaz. Bilginin iki türünden birincisi estetetik, ikincisi ise budur. Bilginin bu iki türü “birbirlerinden öz bakımından ayrıdırlar, fakat onlar, örneğin ayrı yönlerde etki yapan iki güç gibi birbirlerinden çözülmüş ve ayrılmış değildir.” Sezgiler olmadan hiçbir kavram vücut bulamaz. Ne var ki, kavram bir yönüyle artık sezgi değildir, bir yönüyle de sezgidir ve sezgiden başka birşey olamaz. Bunu en açık olarak “muhteva ve şekil” bahsiyle anlayabiliriz.

Croce: "Biçimin eksik olduğu bir şair ve ressamda her şey eksiktir; çünkü bu şair ve ressamda kendi kendisi eksiktir. Şiirin kullanıldığı içerik (material), bütün insanların ruhlarında vardır: Yalnız ifade, yani biçim şairi şair yapar.”
Büyük Doğu Mimarı: “Olukta olgunlaşan damla, kopacak hâle gelmeden tam bir şekil ve kalıp doldururken; arı, o hârikulâde verimini mumdan altı köşeli duvarlar içinde istif ederken; örümcek zikzaklı şarkısını lif lif örgüleştirirken; yemişin her nevi, lezzetine göre bir renk ve çizgi plânını işaret ederken, şekil ve kalıptaki derin sırrı hissedememek, sadece ahmaklıktır.”

İbda Mimarı: “Madde ve biçim: “Kavramak” meselesi... Dış dünyanın tesirlerini, görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma uzuvları vasıtasıyla duyma kabiliyeti: “Hasse-duyu”... Duyuş: Seziş, intiba... (...) Tabiat, aslında metafizikîdir ve metafizikî gerçekleri tasavvur (tahayyül, zihinde canlandırma) imkânsızdır, ancak kasdı açıklanmak üzere “kavrayabileceğimizi” ve insan bilgisinin sadece hasse planına bağlı tessürî-hissî düzen ile sınırlı olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan, kavramak için, her zaman hissî imajların ve uygun taşıyıcıların-mecazların veya maddî örneğin desteğine ihtiyaç duyarız.”

Sezgi ve kavram bilgisi bilenin, bilen geist-malumun/ruhun yegane bilgi biçimidir. Croce’nin deyimiyle, sezgi ve kavram, ruhu tamamen doldurur. Ve "nsanın bütün teorik yaşamı, birinci biçimden ikincisine ve ikincisinden tekrar birincisine dönüşten ibarettir.”

"Hissediyor-um"

İnsan ruhu kendini önce sezgisel olarak kavrar. Bu kavrayış tamamen ferdî bir tanımadır. İnsanın başlangıçta sadece kendini değil, dünyayı tanıma tarzı da ferdîdir. Daha sonra ise, yine insan ruhunun bir ürünü olan mantıkîleştirme yoluyla kavram ortaya çıkar. Kavram sonradan oluşmasına rağmen düşünme faaliyetimizi yönlendirmeye başlar. Bu noktada Hegel’in felsefeyi sırf kavramlarla işleyen bir faaliyet olarak ifade etmesi doğrudur. Croce’ye göre burada yanlış olan, Hegel’in bütün kâinatı tamamen kavramlardan ibaret görmesidir.

İlk kavrayışın sezişle ve ferdî olduğuna dair psikoloji ilmind
en bir misâl:
Jean Piaget çocukların kognitif-bilişsel gelişmesiyle ilgili çalışmalarında çocuğun ilk bir buçuk yılındaki sensorymotor (harekî duyular?) aşamasında, egosentrik – ben-merkezli unsurların görüldüğünü, fakat bunun uyumlu olmadığını ifade eder. İkinci aşamaysa Piaget’in tabiriyle bir nevi “Kopernik Devrimi”dir. Bu evrede çocuk, dünyayı ben-merkezli algılayışından yavaş yavaş sıyrılmaya, kendi bedeninin de diğerlerininki gibi olduğunu kavramaya başlar. Ortalama yedi yaşlarında önemli bir dönüm noktası gözlenir. Çocuğun belirli bir mantık istidadına kavuştuğu bu aşamaya Piaget ergenlik öncesi dönem der ve çocukta görülen bu gelişmelerin sözel ifadelere değil, fakat sadece nesnelere dayandığını söyler. Bu yaştaki mantık bir sınıflandırma mantığıdır; çünkü, der Piaget, “nesneler biraraya getirilebiliyor ve sınıflandırılabiliyor. Yahut bu bir ilişkiler mantığıdır, çünkü nesneler kendilerine müdahale edilerek materyal olarak sayılabiliyor. Dolayısıyla, bu bir sınıflandırmalar, irtibatlar ve sayılar mantığıdır ve henüz bir önermeler mantığı değildir. (...) İşleyişlerinin bir sistem içinde koordineli, gruplanmış, bütünlük bakımından kendi kanunlarına sahip olması anlamında, evet, bu bir mantıktır. Ve bu bütünlüklü yapılarınşüncenin gelişmesindeki zorunluluğunun üzerinde durmamız gerekiyor.” Bu dönemde eksik olan, tam anlamıyla mücerret düşünmeyi veya bir önermeler mantığını haiz bir istidada çocuk, ergenlik çağında sahip olur.

Tarihî Bilgi

Tarihî bilgi... Croce’nin tarih görüşünü anlamak için bunu bilmemiz gerekiyor. İnsanın tüm bilgi faaliyetinin başlangıçta tek tek şeylerin bilgisi, yani ferdî bilgi olduğunu söylemiştik. İşte bu yüzden bizim temel bilgi eylemimiz bir “tarihî bilme”dir. Croce’ye göre bu yolla elde edilen bir bilgi, “tekil yargılamanın mantıkî formu” olarak assertorik-yalın yargılar veya tekil önermeler içinde dile getirilir. Bunlar tekil de olsalar, özne-yüklem özdeşliğine bağlı olarak, yani mantıkî olarak kurulur. Oysa, “olgusal içeriği olmayan totolojik önermeler dışında” kurduğumuz hiçbir önermede özne-yüklem özdeşliği yoktur. Mesela, “üçgen üç kenarlı şekildir” önermesinde özne-yüklem özdeşliği mevcutken, “insan akıllıdır” önermesinde böyle bir özdeşlik sözkonusu değildir. Çünkü “akıllı” olma, “insan” olmayı “kısmen” kapsar. Dolayısıyla, bizim tek tek şeylere dair olan bilgimiz, bir türlü genel olamayan bir bilgidir, yani “tarihî bilgi”dir.

"Tarih bir sanattır.”

Tarihîlik, Croce’ye göre "sezgiden veya estetik olgudan başka bir şey değildir.” Tarih ne kanun arar, ne de kavram üretmeye çabalar. Tıpkı sanat gibi, anlatmak içindir, kanıtlamak için değil (ad narrandum, non ad demonstrandum). Ayrıca, tecritle de uğraşmaz o, sadece sezgilerdir ortaya koyduğu. Dolayısıyla, “tarih, genel sanat kavramı altına girer.”

Peki sanat nedir? Nasıl ki sezgi bilgisi, kavram bilgisini yönlendiriyor ve bir anlamda onun müsebbibidir, sanat da meselelere yukardan bakıştır. Bu yönüyle sanat, zihin bilgisiyle iş gören tabiat ilimlerinden üstündür. Croce’ye göre, sanatta temel bir teorik bilgi biçimi vardır. Oysa hâkim inanış bunun aksi yöndedir. Zannedilir ki şiir, resim, roman “bir eğlenme, lüzumsuz bir şey, hafifmeşreplik”tir. İşte bu inanış, tarihi zihin bilgisiyle tartmaya kalkar ve bunu yaparken de Croce’nin deyimiyle bir “sofizma”yı kullanır. Sofizma şudur: “Tarihin konusu bireysel[-ferdî] olandır, (...) tasavvur değil, her ne kadar tasavvurda bireysel olanın bir kavramı sözkonusu ise de; buradan tarihin de mantıkî ve bilimsel bir bilgi olduğu sonucu çıkarılır.” Bu sofizmaya göre tarih, Napolyon veya Fatih gibi bir şahsiyet kavramını, yahut Fransız İhtilali veya Fetret Devri gibi bir dönem kavramını, geometrinin mekân, estetik’in ifade kavramını işlediği gibi işleyecektir. Oysa Croce’nin fikrince bu şahsiyet veya hadiseler ancak kendi ferdî fizyonomileri içinde tasvir edilebilir. Çünkü, der Croce, ferdî olanın kavramı denen kavram, daima bir tümel kavramdır, bir genel kavramdır; o, karakter özellikleri bakımından zengin, istenildiği kadar zengin olsun, buna rağmen ferdî olan, estetik bilgi olmak bakımından tarihî bilginin derecesine erişemez.

Tarih bir sanattır; ve sanat seyreder, seyrettiğini dile getirir. Bir bilim gibi kanunlar koymaz, kavramlar üretmez. Bu yüzdendir ki tarihin sanat mı, yoksa bilim mi olduğu tartışmasında, Croce’nin “tarih bilimi” ifadesini bir çelişme olarak yaftalamasına şaşırmamak gerekir.

Bir Not

İster Croce’nin bahsettiği şekliyle, ‘sezgi ve zihin’i, veya ister ‘şekil ve muhteva’yı, ister ‘şiir ve nesir’i, ister ‘fert ve toplum’u, ister ‘ân ve zaman’ı, ister ‘mânâ ve madde’yi, ister ‘iç ve dış’ı düşünelim; bunların herbirinin kendilerine has ele alınışları olabileceği kaydıyla, meselenin künhünün “şuur”un “ruh” ve “akıl” kutubları arasındaki ilişkiyle kavranacağını düşünüyoruz.

İbda Mimarı: ““Şuur”un “ruh” ve zamandışı şuur hâlinden geçit bulan “akıl” şeklindeki iki kutbu, biri dünya ve madde, öbürü de mavera ve üstün hayat gayesi etrafında hamlelerde bulunurken, “ruh”la “hürriyet”i ve “duraksız maksatlılığı”, “akıl”la “kalıplaşma” ve “zihni tecrit”i ifâde etmektedir. İşte “zamandışı” olarak belirtilen şuurdan geçit bulan “zihnî tecrit” bu hâliyle, İlâhî esrarla kuşatılmış olarak “sır idrakı”na varır ki, değeri de bunu muhafaza etmesi kadardır. Akıl bir şeyi kuşatınca anlar ve aklı da İlâhî esrar kuşatmıştır... Sır idrakı “anlayış”tır ve anlayış da ruh-ruhî meleke
(vurgular benim – FE)."

Yunanca "hyle" ve "morphe" kelimeleri...
Aristocu anlamda "hyle-madde": "kısaca, şekil ve biçim alıcısıdır; müşahhas varlık katının altında duran saf bir tabaka olarak düşünülebilir, bu sebeble de o, matematikteki sıfır gibi gerçekte bir yokluktur ... “morphe-şekil”i içine alan, onunla varlık kazanandır; tecelli eden...”
Aristocu anlamda "morphe-şekil”: ““Şekil” de kendi başına müşahhas bir varlık değildir ve “hyle-madde” ile birleşik hâlde var olmaktadır ... “morphe-şekil”, kelimenin az çok görme sıfatı anlamlarıyla basitçe “biçim, şekil, suret, figür, nakış” mânâsından değildir; var olan bir cismin tamamıyla bilinebilir çehresi, onun “morphe-şekli”dir...”
Netice şu: “Bir şey, “morphe-şekil" sayesinde kavranabilir, ama "hyle-madde" sayesinde varolur."

* Hegel’in kullandığı “geist” kavramı, malûm, tam bir muamma. Hegel, “Zeitgeist” mefhumunu kullanıyor ki, “zamanın ruhu” gibi bir anlama tekabül ediyor. “Geist”in ingilizce çevirileri de kimi yerde “spirit” yani “ruh”, kimi yerlerdeyse “mind” yani zihin. Croce’nin Hegel’e yönelttiği eleştirinin izinden gidersek, yani Hegel’in “geist”i sadece aklî bir çerçevede ele almasını gözününde tutarsak “zihin” demek, en azından Hegel’in diyalektiğinde, daha doğru olacaktır kanaatindeyiz. Ne var ki, Peter Singer’a göre bu alelâde bir “zihin” değil, büyük harfle başlayan bir “Zihin”dir.

Öte yandan, Croce’nin, Hegel’in önesürdüğü şekliyle, yani sadece mantıkî bir geist anlayışıyla, geist’in eksik kaldığını söyleyişinden “geist”in gerçekten de “ruh”a karşılık geldiğini düşünebiliriz. İbda Mimarı’nın «”şuur”un ve “ruh” ve zamandışı şuur hâlinden geçit bulan “akıl”» ifadesinden belki de “geist”i “şuur” olarak anlamak mümkündür. Tabiî, bu anlamdaki “geist” ne Hegel’in, ne Croce’nin ve ne de bir başkasının olur: “geist-malûm” İbda’nındır.

Not: Yukardaki ifadeler genel anlamda sezgi ve idrak üzerinde durmuştur
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
önce insana bakalım..elleri kolları vs vs olan bi MADDEdir..peki zihin dediğimiz sadece isanda vardır..bu aslında düşünebilmedir..yorum yapabilme..bu nokta zaten bilgisayar vs..ayıran temel özelliktir..yada şöle ifade edelim..bilgisayarların akıllı olması durumunun asla olamayacağı burdan anlaşılabilir..pekiiii, zihin denilince insanın beyin denen uzvu akla gelir..ve beyin maddeir...sonuç olarak..allah aklı yani soyutu yaratırkrn onu kullanılır kılmak için maddeyide yani somutuda yaratmıştır..bu zihni kullanmada sıkıntımız yoktur..yani maddesel bi etkileme olmadan yorum yapabiliriz...buda bizim maddesel varlıktan ayrılmamızın temellerinden biridir..
peki bu zihnin kaynağına gelelim..dediğin gibi maddesel olması imkansızdır..çünkü kendine özgülüğü kalmaz bir durum yaratır..makinalardan farkı kalmaz beynin..bu kaynak ruhtur..düşünceyi besleyen ve zihni oluşturan kaynaktır..
bakalım sendeki cevap bumu emre.??
sağolasın..eline sağlık..
 

emreTURK

New member
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
68
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
trabzon
bakalım sendeki cevap bumu emre.??
QUOTE]
çok doğru......hemen hemen aynı şeyşeri düşünüyor ve ifade etmeye çalışıyoruz....senin cevaplarına bir şey yazamıcam...çünkü neredeyse aynı şeyleri söylüyoruz....sadece kelimelerimiz ve usluplarımız farklı.....saol varol...beni bu kadar iyi anlaya bilen biriyle ilk defa karşılaşıyorum....:D :D çok teşekkürler..ve yorumlarına devam et;)
 
Üst Alt