Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zihin Bulandıran Garip Tezler

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
1- EZAN TÜRKÇE OKUNMALI

Kökleri çok derinlere uzanan bu tartışma, yıllardır kafa karıştırır durur. Şurası oldukça dikkât çekicidir ki; nedense bu istek cami cemaatinden ya da namaz kılanlardan gelmez. Onlar halinden hiçte şikâyetçi değilken, birileri bu eski ve bayat pastayı zaman zaman ısıtıp sunarlar.

Ezan bir Parola ve Şifredir.

Müminlere salat (Dua ve niyaz) çağrısı, inceleme aşamasında olanlara felah (Kurtuluş) mesajıdır. Ümmete malolan bu şifre evrenseldir. Deniz ve hava trafiğinde nasıl ki SOS işareti evrensel ve değişmez ise ezan da öyledir.
Takılmayın efendiler!

Ezan Arapça’dan da öte, Rab’cadır.

2- SADECE KUR’AN BİZE YETER

İlk bakışta masum gibi görünen bu cümle seksenli yıllarda üniversite gençliği arasında epeyce ilgi bulurdu. O dönemler mealcilik olarak filizlenen virüsün şimdiki adı Kur’an Müslümanlığı. Hissettirmeden hadisi ve Resullulah (a.s)’ı devre dışı bırakma çabasında olanlara Kuran-ı Kerim’ den şu ayet yeter sanırız;
“O kendi arzu ve hevesinden bir şey söylemez . Onun söylediği ancak vahiydir.”(Necm-3/4)

3- AMAN MUSHAFA ÇOK SAYGI DUYALIM

İçi ve Özü ihmal edildikçe Kur’an’ın kabına saygıda artış olmuştur. Aman bel hizasından aşağı tutma, aman yükseğe as, aman saygıda kusur etme ! Unutmayın, kutsal olan ne kâğıt, ne cilt, ne yazı ne de mürekkeptir.
Kutsal olan, Levh-i Mahfuz denen ana bellekte kayıtlı anlam ve mesajdır.
Biz, bu aşırı saygının da inananları Kur’an’a mesafeli tutma yönünde sinsi bir gayret olarak düşünüyoruz.

Kur’an her an yanımızda, masamızda, çantamızda, yatağın baş ucunda olmalı. Onu duvara asmak; mesajı idam etmek gibi gelir bize. Onu alın yanınıza, doğrudan bağlanın Rabbinize, konuşun, dertleşin, kendinizi seyredin Kur’an’da.

4- TÜRBELER TAPINAK OLMUŞ, YIKILMALILAR
...

Resulullah(a.s) önceleri kabir ziyaretini yasaklamışken, müminler ebedi hayata geçen yakınları ile bağ kursun ve ahiret zihinlerde canlı kalsın diye sonradan izin vermiştir. Mezar yapımında aşırılığa kaçılmaması tavsiye edilir.
Türbeler konusunda sanat tarihi hocam kıymetli ilim adamı Hasan ÖZÖNDER’in şu tespitini sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Batı; kahramanları, büyük adamları gelecek nesillere heykel ve anıtlarla taşırken İslam; âlim, veli, şehit ve erenlerini gelecek nesillere abideleşen türbelerle aktarır”
Türbelerde kâh fetih coşkusuyla göğsümüz kabarır, kâh bir Allah dostunun aşkıyla gözümüz yaşarır. Hiçbir Müslüman şirk olsun diye gitmez oralara.
Türbelere olan bu tavrın altında İngiliz tesiriyle kurulan Vehhabi mantığının rolünü, dış güçlerin bizim tarihi ve dini dinamiklerimizi budamaya çalıştığını da göz ardı etmeyiniz.

5- HACCA GİDEN TİCARET YAPMASIN, TARTIYA EL VURMASIN

Hacc; Allah’ın müminlere paha biçilmez bir lütfudur. Nasibi olan gider ve günah noktasında kilometre sıfırlar, sevap enerjisiyle ruhunu yeniden şarj eder gelir.
Hacı diye bir unvan yoktur. Namazı ikame eden nasıl görevini icra ederse hacc yapan da öyledir. Hacı; melekleşmeli, ticaretten ve toplumdan el çekmeli anlayışı Müslümanları ekonomik gelişme ruhundan yoksun bırakmayı hedefleyen ruhban anlayışın savıdır ve batıldır.

6- DİN, FAKİRLERİN AFYONUDUR


Karl Marx’a ait bu görüş, diğer görüşleri gibi 70 yıl hüküm sürmüş ve bu gün çürüyüp gitmiştir. Para, sermaye, kuvvet ve lüksün saadet getirmediği, ileri batı devletlerinin intihar ve cinayet grafiklerine bakıldığında açıkça görülecektir.
Din hayattır. Din bütün bir sistemdir.
Kavrayan hayat bulur, sisteme adapte olur; kavrayamayan ise ya birilerine alet olur ya da bitmez çalkalanışlarla buhran anaforlarında çırpınır durur.

7- MÜSLÜMANLIK BİZİ GERİ BIRAKTI. BUDİST JAPONLAR VE HIRİSTİYAN BATI HEP İLERDE.

Tarih, bu sözü yalanlar. Batının ortaçağ dediği geri ve karanlık dönem, İslam’ın pırlanta çağıdır. Bugün İslam ülkelerinin düştüğü durum, İslam’a mal edilemez.
Dinin donuk, açılımsız, tıkalı gelenek çemberi içinde yaşanması ve cesur yorumların hayata geçirilemeyişi bizi bu hale getirmiştir. Sistemin işleyişinde mazerete ve acımaya yer yoktur. Çalışan kazanır. İslam Dünyası tefekkür sürecine girip, önce beyinleri çalıştırmaya başladığında parlak ufuklar açılacaktır. 21.yy başları bunun ilk sinyallerini de vermiştir.

8- MÜRŞİDİ OLMAYANIN MÜRŞİDİ SEYTANDIR.


“Kendini Hak ile meşgul etmezsen, Batıl seni işgâl eder” buyurur İmamı Şafii(Rh.a).
İlim, okuma ve tefekkür kapısını aralayamayanları şeytanın istila edeceği muhakkak. Ancak, tarikat ve tasavvuf yolu da uzun basamaklar halinde yükselir. Henüz şeriatı kavramamış kimseye hakikat dersi vermek; süt içen bebeye lokma yemeyi zorlamak kadar abestir.En büyük mürşid Kuran’dır.
Yaşayan(!) en büyük Rehber Resullullah (a.s)’tır.
Kişi, disipline olmak için aramızda yaşayan bir fazıl kimseyi de mürşid seçebilir. İyi de olur. Ancak, henüz yeni ısınanlara baştaki cümleyi sarf etmek aksi tesirler de doğuracaktır.

9- DÜNYA MÜMİNE ZİNDAN! EZİLSEK DE, FAKİR DE OLSAK BİZ CENNET iÇİN ÇALIŞALIM.

Bu söz -güya- hadislerden ilhamla söylenir. Zahiri bakışa göre ikilem vardır: Dünya ve Ahiret. Batını kavrayan ise Dünya ve Ahiret’i birbirinin mütemmimi (bütünleyicisi) görür ve ona göre davranır. Dini kavrayan beyinlere dünya bir cennet, saadet ve huzurdur. Asıl cennete kıyasla Dünya, elbet zindandır. Ancak Din, Dünya’ya gönderilmiş ve yaşansın diye ikame olunmuştur. Ne Kur’an, ne Hadis müminlere “ezik olun, sömürülün, geri durun, fakir kalın dememektedir.”Dünya ve Ahiret’i bitişik süreç olarak görür ve sistemi kavrarsanız basit dünya hayatı da size cennet kılınır.
Ayrıca; her ne kadar sırf cennet amacı ile ibadet caiz ise de asıl olan ALLAH’A ERMEK olmalıdır. Bakışınız “Bana Seni, Gerek Seni” olmuş ise ezilme, fakirlik, zindan sizin için söz konusu değildir artık.

10- KADIN İSLAM’DA İKİNCİ SINIFTIR VE EZİLMEKTEDİR..


En çok zihin bulandıran sözlerden biri daha. Kadın İslam’da ezilmektedir, ikinci sınıftır öyle mi?
Kur’an’ın en büyük dört suresinden birinin adı NİSA’dır.
Efendimiz(a.s) son evrensel mesajı olan Veda Hutbesi’nde kadınlarla ilgili çok ulvi ve çok yüce bir sıfat kullanarak erkekleri uyarır: “Onlar size ALLAH’IN EMANETİDİR!..
Kadın haklarını en çok savunan din ve uygulayan sistemin adıdır İslam!..
Öyle olmasa, CENNET ANALARIMIZIN AYAKLARI ALTINA SERİLİR MİYDİ?..

11- RAMAZAN EĞLENCESİ!. AHH O ESKİ RAMAZANLAR!..

“Ramazan Eğlencesi...” Sevmediğim, iğrenç bir kavram bu. Ramazanla eğlenceyi yan yana koymak, öyle mi?.. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde azınlıkların başrol oynadığı direklerarası şamataların, Ramazan’ın ruhu ile uzaktan yakından alakası yoktur.
Ramazan; Kur’an Ayı’dır.
Ramazan; Oruç Ayı’dır.
Ramazan; müminlerin mukabele (Allah’la konuşma) ayıdır.“Eski Ramazanlar” teranelerini de atın artık.
Unutmayın; “Sufi, vakit çocuğudur. Geçmişe takılmaz, geleceği düşünmez, An’ı yaşar.” ( Mevlana)
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Dünyada ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Bugün bütün dünyadaki İslâm ülkelerinde ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Şeriat kaideleri ile yaşamak İslâmı yaşamak değildir. Çünkü şeriat eksiktir. Çünkü Kur''ân-ı Kerim''deki, insanı cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna ulaştıran farzlar bugün uygulanmakta olan şeriatın muhtevasında yoktur. Bu sebeple şeriat uygulanan hiçbir İslâm ülkesinde İslâm yaşanmamaktadır.
"Biz İslâmın 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse İslâmı yaşıyoruz" diyenler İslâmı yaşamıyorlar.
Türkiye''de "şeriat geri gelirse İslâmı ancak o zaman yaşarız" diyenler ise bugün yaşamadıkları gibi o zaman da İslâmı yaşayamazlar.
Çünkü...
Çünkü İslâm 14 asır evvel yaşandı. Peygamber Efendimiz SAV ve sahabe, sadece onlar...
İslâm deyince, Kur'ân-ı Kerîm'deki İslâm anlaşılıyorsa, bu İslâmı Sahabe yaşadı bir bütün olarak.
Çünkü onlar Kur'ân-ı Kerîm'in bütününe iman ettiler ve Kur'ân-ı Kerîm'in bütününü hayatlarına takbik ettiler, onu bütün safhalarıyla yaşadılar...
"Ha entüm ülâi tuhibbünehüm ve lâ yuhibbuneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih." Al-i İmran-119
Onlar size muhabbet duymazken (sizi sevmezken, size buğzederken) siz onlara muhabbet beslersiniz. Çünkü siz kitabın bütününe iman edersiniz...
Peki bugün bütün dünya müslümanları kitabın bütününe tabi oluyor mu, olmuyor mu?
Olmuyor. Hem de bütün hayatî konulardaki Kur'ân-ı Kerîm emirleri uygulanmıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de bütün emirler var. Ama hayatî önem taşıyan emirler, sahabeyi İslâm yapan emirler, onlar tatbik edilmezse, insanın İslâm olması mümkün olmayan emirler, tatbik edilmiyor...
Yok edilmiş, bütün dünya müslümanlarının hayatlarından koparılmış...
O emirlerki insanları mutlaka cennet ve dünya saadetine sadece onlar ulaştırabilir.
Bir ihanetle karşı karşıyayız! 14 Asırda safha, safha tamamlanan bir ihanetin son safhasındayız.

Kimse de vaziyetin vahametinin farkında değil...
İSLÂMDAN NELER KOPMUŞTUR?
Diyanet Teşkilatının üst düzeyini Teşkil edenler, Türkiye'de 14 asır evvel yaşanan İslâmın yaşanmasına bilmeden engel oluyorsunuz.
İslâmın yaşanması deyince şeriatı kasdetmiyorum. Bugün şeriatın tatbik edildiği ülkelerde de İslâm yaşanmıyor. Kur'ân' daki İslâm yaşanmıyor. Sahabeyi mutluluğa ulaştıran ve "Asrı Saadet" olarak zamana damgasını vuran, 14 asır evvelki İslâm yaşanmıyor.
Neden yaşanmadığını farketseydiniz, ayni saflarda olurduk.
İddia ediyoruzki,
İslâmdan Sahabeyi, sahabe yapan büyük parçalar kopmuştur ve sizler bu kopan parçalardan haberdar değilsiniz.
Neler kopmuştur İslâmdan:

1- KUR'ÂN KAVRAMLARI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kavramlar Kur'ân-ı Kerîm'deki asıl anlamları yok edilerek hiç bir hedefe ulaşmayan yuvarlak lâflara dönüştürülmek suretiyle İslâmdan KAVRAMLAR koparılmıştır.
1- Mü'min olma
2- Hidayet - Dalalet
3- Sırat-ı Mustakıym
4- Takva sahibi olmak
5- Teslim
6- Zikir ve ehlizikir
7- Zühd
8- İhlas
9- Ulul elbab
10- Tezkiye
11- Tasfiye
12- Resul
13- Mürşid
14- Amilüssalihat
15- Birr
16- Abd ve Abid
17- İrfan
18- Hikmet
19- Tövbe ve Mağfiret

2- KUR'ÂN HAKİKATLERİ İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kur'ân-ı Kerîm'deki hakikatlere tamamen ters olan yanlış zanlar İslâma yerleşmiştir ve Kur'ân-ı Ker'îm'in hakikatleri İslâmdan koparılmıştır: Bu yanlış zanların bir kısmı aşağıdadır:
1- Allah Peygamberlerden başkasına ayet indirmez.
2- Resullerin hepsi Peygamberdir, hem de kendilerine kitap verilen Peygamberlerdir.
3- Nebiler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir.
4- Mürşid denen Allah'a ulaştırmakla vazifeli kimse yoktur.
5- Allah'la kul arasına kimse giremez.
6- Allah Peygamberlerden başkasına vahyetmez. Vahiy Hatemül Enbiya olan Peygamber Efendimiz SAV'den sonra kesilmiştir.
7- Ruh vücuttan çıkarsa kişi ölür. Bu sebeple ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşması diye bir şey yoktur.
8- Dünyada rahat yoktur.
9- Dinde zorlama vardır.
10- Mürşide ulaşmak farz değildir. Mürşidsiz de cennete girilebilir.
11- Allah görülemez.
12- Allah'a ulaşılamaz.
13- Cehennemde bir süre cezalandırıldıktan sonra inananlar muhakkak cennete girer.
14- Şekil şartlarına tamamen riayet etmeyenlerin namazı kabul olunmaz.
15- Tecvide veya harflerin mahreçlerinden çıkması gereken telaffuzuna uymayan kıraatler kabul olunmaz.
16- Ircı-i emri bir ölüm emridir.
17- Allah'ın rahmet ve fazlının (nurlarının) nefsin kalbine yerleşmesiyle oluşacak tarzda nefs tezkiyesi yoktur.
18- Hidayette doğru yoldur, Sırat-ı Mustakıym de doğru yoldur.
19- Lâ ilahe illallah diyen cennete girer.

3- İSLÂMDAN FARZLAR KOPMUŞTUR

a- İnsanı cennet saadetine ulaştıracak farzlar:
1- Ruhun, Allah'a ölümden evvel ulaşması konusunda verdiği MİSAK (9 defa farz)
2- Nefsin Allah'a tezkiye olmak konusunda verdiği YEMİN (3 defa farz)
3- Fizik vücudun Allah'a, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'a kul olmak konusunda verdiği AHD (3 defa farz)
b- Cennet saadetine, dünya saadetini de ekleyecek farzlar:
4- İRŞAD
5- DAİMİ ZİKİR
6- TESLİM
c- Diğer Farzlar
7- Mürşide ulaşmak
8- Sırat-ı Mustakiyme ulaşmak
9- Takva sahibi olmak
10- Seyyiate salihatla mukabele etmek
11- Tövbe-i Nasuh

4- KUR'ÂN–I KERÎM'İN EN HAYATÎ SURESİ'NİN TATBİKATI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR.
12- VEL-ASR Sûresindeki 4 tane 7'li basamak
a- Amenu olmak (ilk 7 basamak)
b- Amilussalihata (nefs tezkiyesi) başlamak (2'nci 7 basamak)
c- Hakkı tavsiye etmek (3'üncü 7 basamak)
d- Sabrı tavsiye etmek (4'üncü 7 basamak)
VEL ASR sûresi bir insanı sıfır noktasından alarak, Peygamberlerle birlikte haşredileceği 28'inci SALÂH basamağına ulaştıran, İNSANI KÂMİL OLMA vetiresi'dir. Zamanımıza gelinceye kadar bu sûrenin 28 basamağı da İslâmdan koparılmıştır.

5- İslâmdan MUTLULUK MESAJI kopmuştur.
Allah'ın bütün insanlara farz kıldığı cennet ve dünya mutluluğu artık islâmda mevcut değildir.
Bilinizki Allah insanlardan tekbir şey ister: İNSANLARIN HEPSİNİN MUTLU OLMASINI.
Kur'ân-ı Kerîm aslında,
a - Bir saadet davetiyesidir.
b - Bir saadet taahhütnamesidir.
c - Bir saadet reçetesidir.
Bugün Kur'ân-ı Kerîmin bu temel mesajları artık İslâm kültüründe mevcut değildir.
Artık İslâm yabancıları cezbetmeyen sönmüş bir GÜNEŞ gibidir. Ama GÜNEŞ yeniden doğmak üzeredir...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üst seviyeli staf personeli, sayın YAZICIOĞLU zamanındaki 3 günlük semineri, ve 2 aylık semineri engellemeseydi, bu gerçeklerin hepsini hepiniz bilecektiniz.
Ama şimdi bilmiyorsunuz.
İslâmdan neler koptuğunu, kavramların nasıl saptırıldığını, İslâmın mutluluk mesajını ve şeytanın tuzaklarını, kısaca 14 asır evvel yaşanan gerçek İslâmı sizlere bütünüyle sadece biz anlatabiliriz. Ekteki 51 kasedimizle...
İnceleyin öğreneceksiniz...
Eğer yukardaki farzlar İslâm'dan kopmuşsa ve bizler onları yeniden hayata geçirmeye çalışıyorsak... Ve de Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de bize mani olmaya çalışıyorlarsa, 14 asır evvelki İslâmın yaşanmasına mani olmuyorlar mı?
Ne dersiniz sevgili okuyucular?

III
BUGÜNKÜ ŞERİAT KUR'ÂN’DAKİ
ŞERİATTAN NEDEN EKSİKTİR?
(ALLAH’A VERDİĞİMİZ 3 YEMİN)


Şeriat neden eksiktir?
Şeriat Kur'ân'ın farzlarının ve sünnetin bütün kaidelerinin neler olduğunu ve nasıl tatbik edileceğini gösteren sistemin bütün değil mi?
Öyleyse şeriatın Kur'ân'ın bütün farz emirlerini kapsamına alması gerekmez mi?
Ve gene öyleyse, içinizden kim bize izah edebilir, aşağıdaki emirler (farzlar) nasıl olmuş da Kur'ân'da var olduğu halde, bugün artık tatbikatı yok...
Allah biz insanların hepsini ezelde huzurunda topladı ve bizlerden 3 yemin aldı.
"Vezkürû ni'metallahi aleyküm miysâkahülleziy ve esekaküm bihi iz kültüm semi'nâ ve eta'nâ vettekullah innallahe aliymün bizâtissudûr." Maide-7
Allah’ın size olan nimetini ve “işittik ve itaat ettik” diyerek O’na verdiğiniz yeminleri hatırlayın. O yeminlerle (Allah) sizi bağlamıştı. Allah’tan korkun. Şüphesizki Allah sinelerde olanı bilir.
Bu yeminlere Allah ile ahdiniz, diyor.
“Ve bi’ahdillâhi evfû.” Enam-152
Allah’a (verdiğiniz) ahdinizi yerine getiriniz.
1- Fizik vücutlarımızdan AHD aldı.
“Elem ehad ileyküm ya beniy ademe en lâ tabidüşşeytanü innehü aduvvün mübiyn ve eni’büdûniy.”
Yasin-60-61
Ey Ademoğulları ben sizden şeytanan kul olmayın, çünkü o size apaçık bir düşmandır, ve Bana kul olun diye ahd almadım mı?
2- Nefslerimizden YEMİN aldı.
“Küllü nefsin bimâ kesebet rehinetün. İllâ ashâbel yemiyn. Fi cennât.” Müdessir-38,39,40
Bütün nefsler kazandıklarına karşılık rehinedir. Sadece yemin sahipleri müstesna. Onlar cennette (olacaklardır).
“Kad efleha men zekkâha.” Şems-9
Andolsun ki, kim tezkiye olursa o felaha erer.
3- Ruhlarımızdan MİSAK aldı.
“Elleziyne yûfûne bi’ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâak.” Rad-20
Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, misaklerini bozmazlar.
“Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.” Rad-21
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.
“Velleziyne yankudune ahdallahi min badi misakihi ve yaktaune ma emerallahu bihi en yus’ale ve yufsidune filardı. Ulaike lehümül lânetü ve lehüm suiddar.” Rad-25
Ve onlar ki misaklerinden (Allah’a misak verdikten) sonra Allah’a (verdikleri) ahdlerini nakzederler (bozarlar, yerine getirmezler) ve Allah’ın O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar).
Sonrada bu yeminleri üzerimize farz kıldı.
1- Fizik vücudumuzdan aldığı AHD’i (şeytana kul olmaktan içtinab edip Allah’a kul olmayı) 3 defa üzerimize farz kıldı.
“Ve bi’ahdillâhi evfû.” Enam-152
Allah’a verdiğiniz ahdinizi yerine getiriniz.
Buradaki Allah’ın ahdi 3 yeminide kapsıyor.
2- “Vezkürû ni’metallahi aleyküm misâkahül leziy ve esekahüm bihi iz kültüm semi’nâ ve eta’nâ vettekullah innallahe alimün bizâtissudûr.” Maide-7
Allah’ın size olan nimetini ve “işittik ve itaat ettik” diyerek O’na verdiğiniz yeminleri hatırlayın. O yeminlerle (Allah) sizi bağlamıştı. Allah’tan korkun. Şüphesizki Allah sinelerde olanı bilir.
3- “Ya eyyühennasu’büdu rabbekümülleziy alekaküm velleziyne min kabliküm le’aleküm tettekune.” Bakara-21
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Allah’a kul olun. Böylece takvaya ulaşırsınız.
2- Nefsimizin tezkiyesine dair aldığı YEMİN’i: (Allah’ın nurlarının nefsimizin kalbindeki afetlere hakim olmasını) 3 defa üzerimize farz kıldı.
1- Enam-152
2- Maide-7
3- “Ya eyyühelleziyne amenu aleyküm enfüseküm, lâ yedurruküm men dalle izahtedeytüm.” Maide-105
Ey amenu olanlar, nefsleriniz üzerinizedir. (Nefsinizi tezkiye ederek) hidayete ulaştığınız zaman dalâlette olan kişiler size bir zarar veremezler.
3- Ruhumuzun biz ölmeden Allah’a geri dönmesi (ulaşması) konusundaki MİSAK’ımızı 9 defa üzerimize farz kıldı.

1- Enam-152
2- Maide-7
3- “Ve enibû ilâ rabbiküm ve eslimû lehü min kabli en ye’tiyekümül’azâbü sümme lâ tünsarûn.” Zümer-54
Başınıza azap gelip çatmadan Rabbinize dönün (ulaşın) ve O’na teslim olun. Sonra kurtulazsınız.
4- “Müniybiyne ileyhi.” Rum-31
Rabbine dön (ulaş).
5- “İrci’ıy ilâ rabbiki.” Fecr-28
Rabbine dön (rücu et, geri dönerek ulaş).
6- “Fefirrû ilallah.” Zariyat-50
Öyleyse Allah’a kaç (Allah’a sığın).
Vettebi’sebiyle men enâbe illeyy.” Lokman-15
Bana ulaşanın yoluna tabi ol.
7- “İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh.” Şura-47
Allah’tan çare olmayacak gün (ölüm günü) gelmeden önce Rabbinizin davetine icabet edin.
“Vallahü yed’û ilâ dârüsselâm ve yehdi men yeşaü ilâ sıratı mustakıym.” Yunus-25
Allah teslim yurduna davet eder ve (kendisine ulaştırmayı) Mustakıyme (Allah’a ulaştıran yola) ulaştırır.
8- “Vettebi sebiyla men enabe ileyye.” Lokman-15
Kim bana ulaşmışsa sende onun yoluna tabi ol.
9- “Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.” Rad-21
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.
Üstelik,
Allah’ın üzerinize farz kıldığı bu üç yemini sahabenin yerine getirdiğini görüyoruz.
1- Sahabe ruhlarını Allah’a ulaştırmıştır.
2- Sahabe fizik vücutlarının şeytana kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmiştir.

“Velleziynectenebûttâguûte en ya’büdûhâ ve enâ bû ilallahi lehümülbüşrâ, febeşşir ıbâdi.” Zümer-17
Ve onlar şeytana kul olmaktan içtinab ettiler ve Allah’a döndüler (ulaştırdılar, vâsıl oldular). Onlara müjdeler var; kullarımı müjdele.
“Elleziyne yestemi’ûnelkavle feyettebi’ûne ahseneh, ülâikelleziyne hedâhümullahü ve ülâike hüm ûlül’elbâb.” Zümer-18
Onlar sözü işitirler ve onun (sözün) ahsen olanına (en güzeline) tâbi olurlar, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği (Allah’a ulaştırdığı kişilerdir ve onlar ulül elbabtır (daimî zikir sahipleridir, sırrın, özün sahipleridir).
Görülüyor ki sahabe, Allah’a ulaşmışlar ve Allah’a kul olmuşlar.
1- Şeytana kul olmaktan içtinab etmişler (kaçınmışlar, sakınmışlar) ve Allah’a kul olmuşlardır. (Çünkü, Allahû Tealâ “ibadi” “kullarımı” buyuruyor). Yani sahabeyi kulluğuna kabul buyurmuş.
2- Allah’a ruhlarını ulaştırmışlar. Çünkü Yüce Rabbimiz enabû illahi=Allah’a döndüler (geri dönerek Allah’a ulaştılar) buyuruyor. Ayrıca şöyle buyuruyor: Ülâikelleziyne ledâhümullahü= onlar ki Allah onları hidayete erdirdi. (Hidayet bilindiği gibi Allah’a ruhen ulaşmaktır.)
“İnnelhüda hüdallah.” Al-i İmran-73
Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır.
“İnne hudallahi hüvel hüda.” Bakara-120
Muhakkak ki Allah’a ulaşmak varya işte o hidayettir.
3- Ve sahabe nefslerini tezkiye etmişler.
“...Felleziyne âmenû bihî ve azzerûhü ve nasarûhü vettebe'ûnnûrelleziy ünzile ma'ahü ülâike hümülmüflihûn.” Araf-157
İşte onlar ona (Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e) iman ederler, hürmet ederler ve yardım ederler ve onunla indirilen nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbi olurlar, işte onlar felaha ulaşanlardır.
“Kad eflâha men zekkâha.” Şems-9
Andolsun ki onu (nefsini) tezkiye eden kişiler felaha ulaşırlar.
Görülüyorki sahabe felaha ermiş (cennetlik olmuş). Ancak nefsini tezkiye edenler felaha erdiğine göre, hepsi nefslerini tezkiye etmişler.
Demek ki, Allah’ın üzerimize 3 defa farz kıldığı, nefsimize tezkiye ve fizik vücudumuzu Allah’a kul etme; ve 9 defa farz kıldığı ruhumuzu ölmeden Allah’a ulaştırma konusundaki 3 yemine (YEMİN, AHD ve MİSAK’i) sahabe yerine getirmişler.
Öyleyse Kur’ân-ı Kerîm bunları kesin olarak farz kıldığına farzları yerine getirdiği de kesin olduğuna göre, nasıl oluyorda hiçbir din öğreten kurumda bu farzlardan artık hiç bahsedilmiyor?
Bu farzlar Kur’ân-ı Kerim’in omurgasını teşkil eden farzları yerine getirenlerin cennete gireceği kesin.
“Küllü nefsin bimâ kesebet rehiynetün.” Müddessir-38
“İllâ ashâbel yemiyn.” Müddessir-39
“Fiy cennât...” Müddessir-40
-Bütün nefsler iktisap ettiklerine karşılık rehinedirler.
-Ama, yemin sahipleri hariç
-(Onlar) cennette (olacaklardır).
Nasıl bir yemin ki cennete (felaha) ulaştırıyor?
“Kad eflâha, men zekkâha.” Şems-9
-Andolsun ki felaha (kurtuluşa, cennete) erenler, (nefslerini) tezkiye edenlerdir.
Görülüyor ki kim nefsini tezkiye etmek konusundaki yeminini yerine getirirse cenneti kazanıyor.
Her 3 yeminin yerine getirilmesi de kişiyi cennete ulaştırıyor.
“Yâ eyyetühennefsülmutmainne.” Fecr-27
“İrci’ıy ilâ rabbiki râdıyeten mardiyyeh.” Fecr-28
“Fethuli fiy ibâdiy.” Fecr-29
“Vedhuli cennetiy.” Fecr-30
-Ey mutmain olan nefs!
-Allah’tan razı olaraktan ve Allah’ın rızasını kazanarak Allah’a geri dön.
-(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
-Ve cennetime gir!
Âyet-i Kerîme’lerden açıkça anlaşılanlar şunlardır:
Mutmain olan, Allah’tan razı olan ve Allah’ın rızasını kazanmış, yani tezkiye olmuş bir nefsten bahsediyor. Yani Allah’a verdiği tezkiye olma yeminini yerine getirmiş bir nefs.
Rabbine geri dönen bir (ruh) atıf yapılıyor. Dön emrine itaat edecek (ruh) hayatta olan bir insanın iradesini kullanması ile Rabbine dönebilir ve böylece Allah’a verdiği ölmeden Allah’a dönme misakını yerine getirmiş olur.
Ne zaman bir insan nefsini tezkiye eder ve ruhunu Allah’a ulaştırırsa o zaman fizik vücudu Allah’a kul olur ve Allah onu kullarının arasına ithal eder.
Ve böylece 3 yeminini yerine getiren kişi Allah’ın cennetine girmeye hak kazanır.
Dikkat buyurulsun ki , cennete gidecek olanlar sadece Ademoğulları adı verilen fizik vücudlar ve bir de nefslerdir. Ruhlar ise mutlaka Allah’a geri dönecek veya döndürülecektir. Ruhun cennete veya cehenneme girmesi asla söz konusu değildir.
Demek ki, her kim Allah’a verdiği yeminleri yerine getirirse o kişi cennetlik oluyor.
Öyleyse insanı cennete ulaştıracağı kesin olan en önemli 3 tane farz Kur’ân-ı Kerim’de mevcut olduğu halde ve bütün sahabe bu farzları yerine getirdiği halde, bugün tatbik olunmamaktadır. Öyle değil mi? Aksini iddaa eden var mı?
Bugün hayatta olan, dini insanlara öğretmekle vazifeli olanlar, hepinize sesleniyorum. Bu farzların İslâm kalesenden kopması, 14 asır evvelki şeriatın içinde var olan bu farzların insanı mutlaka cennete ulaştıracak olan bu farzların, bu günkü şeriatın içinde mevcut olmaması, bu günkü şeriatın 14 asır evvelki şeriatten, Kur’ân’daki şeriatten eksik olduğunu ispat etmez mi?

IV
BUGÜNKÜ ŞERİAT KUR’ÂN’DAKİ
ŞERİATTAN NEDEN EKSİKTİR
(DAİMİ ZİKİR, İRŞAD, TESLİM)

Şeriat eksiktir.
Çünkü insana dünya saadetini mutlaka sağlayacak 3 farz bugünkü İslâm uygulamasında mevcut değildir.

1- Daimi zikir
2- İrşad
3- Teslim

1- DAİMİ ZİKİR
“Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izâtıne’nentüm feakımûssalâte, innessalâte kânet alelmu’minîne kitâben mevkûten.” Nisa-103
Namazı kıldıktan sonra, ayakta iken, otururken ve yanüstü yatarken hep Allah’ı zikredin, emniyete kavuşunca namazınızı kılın, muhakkak ki namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur.
“Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ.” Müzemmil-8
Allah’ın (Rabbinin) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na dön.
Görülüyor ki, Müzemmil-8 ile zikir üzerimize farz kılınmaktadır.
Bir insan 3 halde bulunabilir:
1- Oturma hali,
2- Ayakta olma hali
3- Yatma hali
Bu hallerin hepsinde Allah’ın adının devamlı tekrarı yani Allah’ı devamlı zikretmek emredilmektedir, üzerimize farz kılınmaktadır. Nisa 103’le (kalbin her çift atışında, iki hece ile) Allah’ın isminin bütün afetleri yok edecek tek vasıta daimi zikirdir.
O zikir ki, bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de en büyük ibadet olarak vasıflandırılmaktadır.
“Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.” Ankebut-45
(Habibim) Sana kitaptan vahyedilen şeyi oku (tilavet et) ve namaz kıl, muhakkak ki namaz münkerden ve fuhuştan men eder, ama Allah’ın zikri en büyüktür ve Allah ne yaparsanız bilir.
Ve bugünkü şeriat düzeni içinde (daimi zikirden vazgeçtik) zikrin farz olduğuna dair hiçbir emir mevcut değildir. Daimi zikir nefsteki afetlerin hepsini yok eder. Bir insanın dünya saadetine ulaşabilmesi ise ancak nefsindeki afetlerin yok edilmesi ile gerçekleşebilir.

2- İRŞAD
Yüce Rabbimiz Bakara suresinin 186. âyet-i kerîmesi ile irşadı farz kılmıştır.
“Ve izâ se’eleke ıbâdi anni feinni karibü. Ücibü da’veteddâ’ı izâ de’âni, felyestecibüli velyü’minü bi le’allehüm yerşüdün.” Bakara-186
Kulların Beni sorarlarsa de ki, muhakkaki Ben onlara yakınım. Beni davet ettikleri zaman davet edenin davetine icabet ederim, ancak onlarda Benim davetime icabet etsinler ve böylece irşada ulaşsınlar.
Davet bir farz oluşturur. Ama Yüce Rabbimiz davete icabeti ayrıca farz kılmıştır.
“İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh, mâ leküm min melcein yevme izin ve mâ leküm min nekiyr.” Şura-47
Allah’tan o geri çevrilmesi mümkün olmayan gün (ölüm günü) gelmeden önce, Allah’ın davetine icabet edin.
Görülüyor ki, irşad farzdır.
Mürşidde farzdır. Mürşidin Allah’tan istenmeside farzdır.
“Yâ eyyühelleziyne âmenûttekullahe vebteguû ileyhilvesiylete ve câhidû fiy sebiylihi le’alleküm tüflihûn.” Maide-35
Ey iman sahipleri takva sahibi olun ve (takva sahibi olmak için) O’na (Allah’a) ulaşmanıza vesileyi (Allah’a ulaşmanıza kim vesile olacaksa onu Allah’tan) isteyin. Ve Allah’ın yolunda çihat edin ve böylece felaha erin (cennet saadetine ulaşın).
Tava sahibi olmak ise, mutlaka mürşide ulaşmayı gerektirir.

3- TESLİM
Yüce Rabbimiz teslimi farz kılmıştır.
“Yâ eyyühellezine amenûdhulû fissilmi kâffeten, ve lâtettebi’û hutuvâtişşeytan innehü leküm adüvvün mübin.” Bakara-208
Ey iman sahipleri, hepiniz teslime girin ve şeytanın izine tâbi olmayın, muhakkak ki o size apaçık bir düşmandır.
Bir insanın şeytandan yarı yarıya kurtulması Allah’a ruhunu teslim etmesi ile gerçekleşir. (Basamak-22), fizik vücudunu teslimle şeytandan tamama yakın kurtulmak söz konusu olur. (Basamak-25) son teslim olan nefsin teslimi ile kişi şeytandan tamamen kurtulur. (Basamak-27) ve nefsindeki bütün afetlerden kurtulur. Ve İSLÂM olur. Hem iç aleminde, hem dış aleminde, hem de Allah ile ilişkilerde o kişi sulh ve sukûna (dünya saadetine) ulaşmış olur.
“Ve mâ ümirû illâ liya’büdullahe muhlisıyne lehüddiyne hünefâe ve yükıymussalâte ve yü’tüzzekâte ve zâlike diynülkayyime.” Beyyine-5
Onlar emrolunmadırlar, ancak Allah’a hanifler olarak dinde muhlis (halis) kullar olmakla (nefsini Allah’a teslim etmekle) ve namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular. İşte kayyum olan din budur.
Bir insanın halis olması, onun nefsinde muhtevayı bozacak (halis olmayı bozacak) afetlerin tamamen yok olması demektir. Buda nefsin, ruh hüvviyetine girerek Allah’a teslim olmasıdır.
Bundan 14 asır evvel bütün sanabe yukarıda anlatılan 3 farzıda yerine getirmişlerdi.

1- Bütün sahabe daimi zikrin sahibiydi.
“Elleziyne yestemi’ûnelkavle feyettebi’ûne ahseneh, ülâikelleziyne hedâhümullahü ve ülâike hüm ûlül’elbâb.” Zümer-18
Onlar sözü işitirler ve en güzeline tâbi olurlar, onlar hidayete erenlerdir ve onlar ulûl elbabdır (daimi zikrin sahipleri).
Ulûl elbab ise daimi zikir sahipleridir.
“İnne fi halkıssemâvâti velardı vahtilâfilleyli vennehâri leâyâtin liûlilelbâb.” Al-i İmran-190
Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılaşında, gece ile gündüzün ihtilafıda ulûl elbab için deliller vardır.
“Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku’ûden ve alâ cünûbihim.” Al-i İmran-191
Onlar ayakta iken, oturuken ve yan üstü yatarken hep Allah’ı zikrederler.

2- Bütün sahabe irşada ulaşmıştı.
“Va’lemû enne fiyküm resûlallah, lev yütıy'uküm fiy kesiyrin minel’emri le'anittüm, ve lâkinnallahe habbebe ileykümül’iymâne ve zeyyenehü fiy kulûbiküm, ve kerrehe ileykümülküfre velfüsûka vel'ısyân, ülâike hümürrâşidûn.” Hucurat-7
Bilin ki aranızda Allah’ın Resûlü var, eğer sizin çoğunuza uysaydı sizler sıkıntıya uğrardınız, lakin Allah size imanı sevdirdi, kalplerinizi müzeyyen kıldı ve size küfrü ve fıskı ve isyanı kerim gösterdi. İşte onlar irşada ulaşanlardır.

3- Bütün sahabe teslime ulaşmıştı.
Teslim ihlas ile tamamlanır (27. basamak).
Mürşid olmak ise ancak salâha ulaşmakla mümkündür (28. basamak).
Bütün sahabenin mürşid olduğunu Tevbe 100 söylüyor.
“Vessâbikuûnel-evvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin.” Tevbe-100
Ve evvelki sabikunlar ki, onların bir kısmı ensardandı ve bir kısmı da muhacirindendi. Bir de onlara ihsanla tâbi olanlardandı.
Demek ki sahabeye tâbi olunduğu kesin.
Bu durumda onlar mürşid idiler. Yani 28. basamakta idiler. Öyleyse muhakkak 27. basamağı aşmış ve teslim olmuşlardı.
Yukarıdaki 3 farz insana,
1- İç âleminde
2- Dış âleminde (başka insanlarla ilişkilerinde)
3- Allah ile olan ilişkilernde
Sulh ve sükûna ulaşmayı yani dünya saadetine ulaşmayı mutlaka sağlar.
Öyleyse bu farzların İslâm’dan kopması demek insanların hiçbir zaman dünya saadetine ulaşması mümkün olmayacak demektir.
Bu temel farzlar, insanları dünya saadetin ulaştıracak olan bu temel farzlar, İslâm’dan kopmuşsa, şeriatın içinde mevcut değilse şeriat eksik değil midir? Hele sahabenin bu farzları yerine getirdiği ise?

V
DEĞİŞTİRİLEN KUR’ÂN KAVRAMLARI

1- MÜMİN OLMAK
Biline ki Allah’ın indinde iman açısından iki grup insan vardır.
1- Müminler
2- Mümin olmayanlar
Sizlere defalarca sorduk, genede soruyoruz. Kimdir mümin?
Eğer Allah’a inanan herkes mümindir diyorsanız, zannınıza göre bir tarif yaptınız. Ya da kitaplarınıza göre. Ama asla Kur’ân’a göre bir tarif değil bu...
Çünkü Kur’ân-ı Kerim müminleri 3 grupta toplamış;
1- Kalplerine Allah’ın iman yazdığı kişiler.
2- Amilussalihâta (ıslah edici amellere, nefs tezkiyesine) başlayanlar.
3- Ruhları vücutlarından ayrılıp Sırat-ı Müstakiym’e ulaşanlar.
Biz önce bunların neler olduğunu anlatalım hele.
Sizler inceleyin...
Gerek kalırsa sonra tartışırız...
1- Allah’ın kalplerine iman yazdığı kişiler mümindir.
“Lâ tecidü kavmen yü’minûne billâhi velyevmil’âhıri yüvâddûne men hâddallahe ve resûlehü ve lev kânû âbâehüm ve ebnâehüm ve ihvânehüm ev aşiyretehüm, ülâike ketebe fiy kulûbihimül’iymâne ve eyyedehüm birûhin minh, ve yüdhılühüm cennâtin tecriy min tahtihel’enhârü hâlidiyne fiyhâ, radıyallahü anhüm ve radû anh, ülâike hızbullah, elâ inne hızballahi hümülmüflihûn.” Mücadele-22
Allah’a ve ahiret gününe îman eden (mümin olan) kavmi (topluluğu) Allah’a ve Resûl’üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın, velev ki (karşı gelen kimseler) onlar babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îman yazılır ve onlar O’nun (Allah'ın) katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (mürşidin ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar, orada ebediyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdırlar. İşte onlar hizbullahtır (Allah taraftarıdırlar). Ve muhakkak ki Allah taraftarları felâha (cennete) ulaşanlardır.
Ne zaman bir insana Allah’ın katından ruh ulaştırırlır.
Aşağıda SIRAT-I MÜSTAKİYM ve TÖVBE bahsinde, ancak mürşidinin önünde tövbe eden kişinin üzerine Allah’ın katından (emrinden) bir ruh gönderildiğini göreceğiz. (Mümin-7) (Nebe-38,39) (Mümin-15)
İşte kişi bu tövbeyi yaptığı gün Allah’ın katından bir ruh ile destekleniyor ve kalbinin içine imen yazılıyor. Yani Allah o kişinin kalbinin içine imanı sokuyor. Ve de kişi o gün hizbullah oluyor.
“Kaâletil’a'râbü âmennâ, kul lem tü’minû ve lâkin kuûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil’iymânü fiy kulûbiküm.” Hucurat-14
Araplar dediler ki; “Biz mü'min olduk.” (Habibim) de ki, “Mü'min olduk.” demeyin, lâkin “İslâm (dairesine) girdik.” deyin. Çünkü kalplerinizin içine iman girmedi.
Görülüyor ki, ancak Allah’ın bir kişinin kalbini imanı yazması halinde, kişinin kalbinin içine imanı Allah sokuyor. Yani kişi kendine göre değil, Allah’a göre mümin oluyor.
2- Amilüssalihata (nefs tezkiyesine başlayanlar) mümindir.
“Men amile seyyieten felâ yüczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev ünsâ ve hüve mü’minün feülâike yedhulûnelcennete yürzekuûne fiyhâ bigayri hisâb.” Mü’min-40
Seyyiat (günah) işleyen kişi (daha fazlası ile değil) misli ile ceza görür. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilussalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar mü’minlerdir. Onlar cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacakladır.
Bir insanın nefs tezkiyesine başlayabilmesi için rahmet ve fazl isimli iki nurun o kişiye ulaşması (kalbine girmesi) gerekir.
“Ve lev lâ fadlullahi aleyküm ve rahmetühü mâ zekâ minküm min ehadin ebeden ve lâkinnallahe yüzekkiy men yeşâ’, vallahü semiy’un aliym.” Nur-21
Allah’ın rahmeti ve fazlı üzerinize (nefsinizin gönlündeki afetlerin üzerine) ulaşamazsa, içinizden hiçbiriniz (nefsinizi) ebediyyen tezkiye edemezsiniz ve lakin Allah dilediğinin nefsini tezkiye eder, Allah işitir ve bilir.
Allah dilediğinin nefsini tezkiye eder. Kimleri vazifenlendirirde bu vazifeliler insanların nefslerini tezkiye eder?
1- Peygamberler (Bakara-151)
2- Peygamber olmayan resûller (mürşidler)
“Lekad mennallahü alel mü'minîne iz be’ase fîhim resûlen min enfüsihim yetlûaleyhim âyâtihi ve yüzekkihim ve yü’allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefî dalâlin mübîn.” Al-i İmran-164
Andolsun ki Allah mü'minlerin (başlarının) üzerine bir ni’met olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl (mürşid) be'as eder (hayata getirir). Onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allahın ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu Mürşid Resûllere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
Ayet-i kerimeden anlaşılmaktadırki,
Mürşidin ruhu kimin üzerinde ise bu ruh o kişi içinbir nimettir. Ayet-i kerimede geçen resûl kelimesi ise peygamberi değil, mürşidi kastetmektedir.
Ancak bu mürşidin nimet olması ile, başlarının üzerinde Allah’ın bir nimetinin oluşması ile, mürşid müridin nefsini tezkiye etmeye başlıyor ve bunu tamalıyor.
Öyleyse ıslah edici, ıslah olmaya götürücü ameller (nefs tezkiyesi) ancak bir Mürşide tabi olmakla başlıyor.
Kimin amelleri ıslah edici amel ise (amilüs salihat ise) o kişi MÜMİN'dir. Bu ise görülüyor ki, mutlaka Mürşid'e tabi olmakla gerçekleştirilebilen bir vetiredir.
"Yâ beniy âdeme immâ ye'tiyenneküm rüsülün minküm yekussûne aleyküm âyâtiy femenittekaâ ve esleha felâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn." Araf-35
Ey ademoğulları (yani bütün zamanlardaki insanlar) sizden olan Resûller geldiği zaman âyetlerimizi kıssa edecekler. İşte o zaman kim takva sahibi olur ve ıslah olursa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
Görülüyor ki, Resûl kelimesi Resûller şeklinde çoğul olarak kullanılmış, ademoğulları tabiri de bütün zamanlardaki insanları ifade ediyor. Peygamberlerin arasında fetret devirleri olduğu cihetle, bunlar peygamber-resûller olamazlar. Bu resûllere tâbî olanların ıslah olduğu, yani nefsini ıslah ettiği,yani ıslah edici ameller (amilussalihat) yaptığı kesinlik kazanıyor.
Öyleyse ıslah edici amelleri işliyebilenler ancak Mürşidlerine tâbî olanlardır.
3- Ruhları sırat-ı müstakiyme ulaşanlar mümindir.
"Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn " Sebe-20
Andolsun ki, iblis insanlar aleyhindeki vaadini (kıyamet günü) yerine getirdi. Müminlerden oluşan bir fırka hariç, ona tabi oldular.
"...Ve bi'ahdillâhi evfû, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tezekkerûn, ve enne hâzâ sırâtıymüstekıymen fettebiûh, ve lâ tettebi'ûssübüle feteferreka biküm an sebiylih, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tettekuûn" En'am 152,153
Allah ile ahdinizi yerine getirin (ifa edin), tezekkür edesiniz diye bunları size farz kıldı (emretti). İşte bu Sırat-ı müstakiymdir. Ona (Sırat-ı müstakiyme) tâbi olun. Sakın diğer fırkalara (yollara) tabi olmayın ki onlar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan (Sırat-ı müstakiymden) ayırırlar. İşte bu Allah'ın emridir. (Farzıdır) Umulur ki, (böylece) takva sahibi olursunuz.
Görülüyor ki, Sebe 20'de de, En'am 153'te de bütün fırkalar, bütün yollar var.
Sebe 20'de Müminleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkaların şeytana tabi oldukları ifade ediliyor. Yani bütün fırkaların (73 fırka) içinden sadece 1 tanesi müminlerin fırkası.
En'am 153'te de sadece Sırat-ı müstakiyme tabi olanların (gene bütün fırkaların arasından tek bir fırka) kurtuluşa ulaşabileceği anlatılıyor.
Pekçok fırka arasından kurtulabilen bir tek fırkanın müminlerden oluştuğu ve bu tek fırkanın sadece Sırat-ı müstakiymin üzerinde bulunanlardan meydana geldiği kesinleşiyor.
Görülüyor ki Mümin, ruhu ölmeden evvel vücudundan ayrılmış ve Allah'a ulaşmak üzere Sırat- Müstakiyme varmış olan, Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunan kişidir.
Tıpkı 14 asır evvel Peygamber Efendimiz SAV ve bütün Sahabe gibi...



2- SIRAT-I MÜSTAKİYM VE TÖVBE
Dahası var. Allah'a verdiğimiz yeminlerin ancak Sırat-ı mustakiyme ulaşmakla yerine getirilebileceği ifade buyruluyor. (En'am - 152,153) (Yasin- 61)
Ve Sırat-ı mustakiyme tabi olmak farz kılınıyor. (En'am - 153) Onun dışında başka sebillere tabi olmanın Sırat-ı mustakiymden saptıracağı da ifade buyrulmuş.
".....Ve bi'ahdillâhi evfû, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tezekkerûn" Enam-152
Allah ile ahdinizi yerine getirin (ifa edin) tezekkür edesiniz diye bunları size farz kıldı (emretti)
"Ve enne hâzâ sırâtıymüstekıymen fettebiûh, ve lâ tettebi'ûssübüle feteferreka biküm an sebiylih, zâliküm vassâküm bihi le'alleküm tettekuûn." Enam - 153
İşte bu Sırat-ı mustakiymdir. Ona (Sırat-ı Mustakiyme) tâbi olun. Sakın diğer fırkalara (yollara) tabi olmayın ki onlar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan (Sırat-ı mustakiymden) ayırırlar. İşte bu Allah'ın emridir (farzıdır) umulur ki (böylece) takva sahibi olursunuz.
"Ve eni'büdûniy, hâzâ sırâtun müstekıym" Yasin - 61
Bana kul olun. İşte bu sırat-ı mustakiymdir.
Görülüyor ki Allah açıkca sadece Sırat-ı Mustakiyme tâbi olunmasını, ama mutlaka tâbi olunmasını emrediyor. Öyleyse Sırat-ı Mustakıym'e ulaşmak herkesin üzerine farzdır.
Nedir Sırat-ı Mustakıym?
Sadece "Doğru yol"dur cevabı yeter mi?
Soruyoruz "Sırat-ı mustakıym" nedir?
Cevap veriyorlar: Doğru yoldur.
Peki "hidayet" nedir?
Cevap veriyorlar: Doğru yoldur.
Şimdi biz cevap veriyoruz. Bu cevapların ikisi de bize hiçbir şey söylemeyen yuvarlak lâflardır ve yanlıştır. Neden yanlıştır. Çünkü:
1- Sırat-ı Mustakıym ve Hidayet ayni şey değildir ki ikisinin cevabı da "doğru yol" olsun.
2- Sırat-ı Mustakıym herhangi bir doğru yol değildir; Sırat-ı Mustakıym Allah'a ulaştıran yoldur.
3- Hidayet ise doğru yol değildir. Çünkü hidayet herşeyden evvel yol değildir. Hidayet Allah'a ulaşmaktır. Hidayet insan ruhunun Allah'a ulaşmasıdır. Üstelik de (ölümden evvel) Allah'a ulaşmasıdır. Yani hidayet yol değil bir vetiredir. Allah'a ulaşma fenomenidir, işidir, faaliyetidir.
4- Herkese göre değişen yüzlerce doğru yol kavramı vardır. Bir occultiste göre doğru yol 7 kozmik şuur kademesinden geçerek aşağı doğru inen ve şeytana ulaştıran yoldur. O yolu doğru yol zannettikleri için o yoldadırlar. Bir matematikçiye göre iki nokta arasındaki en kısa yol doğru yoldur. İslâmın 5 şartını yerine getiren herkes "doğru yol"da olduğundan emindir. Oysaki "Sırat-ı mustakıym" üzerinde değillerdir. Çünkü bir insanın "Sırat-ı Mustakıym" üzerinde bulunabilmesi için ruhunun ölmeden evvel vücudundan ayrılması ve Sırat-ı Mustakıym'e ulaşabilmesi gerekir. Bu ise mutlaka kişinin mürşidine ulaşmasını gerektirir. Hiç kimsenin ruhu, mürşidine,hidayetçisine ulaşmadan,vücudundan ayrılıp Sırat-ı Mustakiyme ulaşmaz.
Şimdi söylediklerimiz ne ölçüde doğrudur onu görelim.
Önce Sırat-ı Mustakiym nedir ?
"Ve min âbâihim ve zürriyâtihim ve ihvânihim vectebeynâhüm ve hedeynâhüm ilâ sıratın müstekıym" En'am - 87
Anne babalarından, evlatlarından ve kardeşlerinden seçer ve onları Sıra-ı Mustakıyme ulaştırırız.
"Sâlike hüdallâhi yehdiy bihi men yeşâü min ibâdih..." En'am - 88
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini bununla (Sırat-ı Mustakiym) ile hidayete erdirir.
Görülüyor ki, Allah hidayete erdirmeyi dilediği kulunu Sırat-ı Mustakıyme ulaştırıyor. Niçin ulaştırıyor. Sırat-ı Mustakiym ile o kulunu hidayete erdirsin yani Allah'a ulaştırsın diye.
Demek ki Sırat-ı Mustakıym bir yol ve bu yolla Allah dilediği kişiyi hidayete erdiriyor. Öyleyse Sırat-ı Mustakıym "insanları hidayete erdiren yol".
Peki, hidayet nedir ?
Cevabı Kur'ân–ı Kerîm versin:
1- ...İnnel hüda hüdallah... Ali İmran - 73
Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır.
2- ...İnne hüdallahi hüvel hüda... Bakara - 120
Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o hidayettir.
3- ...Men yehdillahü fe hüvel mühted...
Kehf - 17
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o (o zaman) hidayete erer.
Görülüyor ki, hidayet insan'ın (ruhunun) Allah'a ulaşmasıdır. Hem de ölmeden Allah'a ulaşmasıdır. Neden ölmeden evvel? Çünkü, herkes'in (ruhu) ölümden sonra Allah'a döndürülür. Azrail Aleyhisselâm tarafından ruhları Allah'a ulaştırılır. Cehennemliklerin ruhları da ölümden sonra Allah'a ulaşacağına göre, onların hidayete ermesi mümkün olmadığı cihetle, hidayet insan ruhunun ölmeden Allah'a ulaşmasıdır.
Öyleyse sonuca ulaştık.
Sırat-ı Mustakıym hidayete erdirdiğine göre, hidayet ise Ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre, Sıratı Mustakıym Allah'a ulaştıran yolun adıdır.
... Ve bütün insanların ruhlarının Sırat-ı Mustakıyme ulaşması farz kılınmıştır.
Dikkat buyurun Sırat-ı Mustakıym'de olan insan değildir,insanın ruhudur.
Ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşması üzerimize 9 defa farz kılınmıştır. Bütün ruhlar Allah'a sadece Sırat-ı Mustakıym üzerinden ulaşabilirler,başka bir yol yoktur. Öyleyse sadece (En'am - 153) ile değil, ruhun Allah'a ulaşmasını farz kılan âyetler ile de Sırat-ı Mustakıym'e ulaşmamız emredilmiş oluyor.
... Ve herkes kendini Sırat-ı Mustakıym üzerinde sanıyor.
Oysa ki, insan ruhunun Sırat-ı mustakıym'e ulaşması ancak kişinin Mürşidine ulaştığı gün gerçekleşir.
"Yevme yekuûmürrûhu velmelâiketü saffâ lâ yetekellemûne illâ men ezine lehürrahmânü ve kaâle sevâbâ." Nebe - 38
Ruh'un ve meleklerin saf halinde durdukları gün, sadece konuşmasına Rahmanın izin verdiği kişi konuşur ve sevab söyler.
"Zâlikelyevmülhakk,femen şâettehaze ilâ rabbihi meâbâ." Nebe - 39
İşte o gün Hakk günüdür, o gün dileyen kişi kendisine Rabbine ulaşan bir yol ittihaz eder (ve bu yoldan Allah'a varan ruh için Allah bir) sığınak, melce (olur).
"Elleziyne yahmilûnel'arşe ve men havlehü yüsebbihûne bihamdi rabbihim ve yü'minûne bih, ve yestagfirûne lilleziyne âmenû, rabbenâ ve si'te külle şey'in rahmeten ve ilmen fagfir lilleziyne tâbû vettebe'û sebiyleke vekıhim azâbelcahiym" Mümin - 7
Onlar ki, arşı yüklenenler (melekler)dir ve o çevrede bulunan kişi(nin Ruhu, halifenin Ruh'u) rablerini hamd ile tespih ederler ve O'na(Allah'a) iman ederler ve âmenû (mümin) olanlar için mağfiret dilerler ve derler ki, - Rabbimiz senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. Tövbe ederek Senin yoluna (Sırat-ı Mustakıym'e) tabi olanlara (ulaşanlara) mağfiret eyle (günahlarını sevaba çevir) onları cehennem azabından koru.
"refiy'udderecâti zül'arş,yülkıyrrûha min emrihi alâ men yeşâü min ıbâdihi liyünzire yevmettelâak" Mümin - 15
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından dilediğinin üzerine emrinden bir ruh ulaştırır, Allah'a ulaşma günü'nün geldiğini ihtar etmek üzere
Yukardaki 4 âyet–i kerîme, Allah'ın Sırat-ı Mustakıym'ine ancak tövbe ederek ruhun ulaştığını, ruhunu Allah'a (Hak'ka) ulaştırmayı dileyen kişi için Mürşidin önünde yapılan tövbenin tahakkuk ettiği günün HAKK GÜNÜ olduğunu, tövbenin sonunda bu kişinin ruhunun Allah'a doğru yola çıkmak üzere Sırat-ı Mustakıym'e ulaştığını çok açık bir biçimde anlatıyor.
Ayrıca Arşı tutan meleklerin saf saf inerek Hidayetçilerin önünde yapılan her tövbede hazır bulundukları, müridin başının üzerine yerleşecek Mürşidin ruhunun ise, senin "Allah'a ulaşma günün geldi" diyerek Allah'ın emrini tebliğ ettiği ifade ediliyor.
Görülüyor ki, Allah'a ulaşma günü gelen kişinin ruhu, Allah'a ulaşmak üzere, ancak el öpme, tövbe etme ve kelimei şahadet getirme ile tamamlanan bu merasimden sonra, vücuddan ayrılır ve Allah'a ulaştıran yola (Sırat-ı Mustakıym'e) ulaşır.
Kısaca hiç kimsenin ruhu, Allah'ın kendisi için tayin buyurduğu hidayetçi'nin önünde tövbe etmeden Sırat-ı Mustakıym'e ulaşamaz.
Bu durumda, İslâmın 5 şartını yerine getiriyor diye insanın ruhu Sırat-ı Mustakiym üzerinde olabilir mi?
Kur'ân-ı Kerîm'de ALLAH cevap veriyor:
- OLAMAZ.
Öyleyse, 14 asır sonra uygulanmakta olan İslâm, sadece İslâm'ın 5 şartını yerine getirmeyi emrettiğine göre, insanları Sırat-ı Mustakiym'e ulaştırması mümkün değildir.
Daha da ötesi bugünkü İslâm'ın tatbikatında vazifeli olanlar insanları Hidayetçiye ulaştırmak şöyle dursun, ulaştırmamak için herşeyi yapmaktadır.

Böyle olanlar Ahzab sûresinin 67 ve 68'inci ayetlerine ibretle baksınlar.
Ey din öğreticileri sakın sizler bu ayetlerde geçen kübera veya sadât'lardan biri olmayın...
Bugüne kadar bilmiyordunuz. Yanlış tefsirlerin doğru olduğunu sanıyordunuz. Ama artık "bizim hidayet kavramımız da Sırat-ı Mustakıym kavramımız da doğru yol'dur" diyemezsiniz...
Eğer bu tebliğe rağmen diyebilirseniz ve sizlere güvenip itaat edenlerin Allah'ın yoluna girmesine mani olup, dalâlette kalmalarına sebebiyet verirseniz, işte o zaman siz yukarda geçen ayetlerdeki küberadan veya sadâtlardan biri olursunuz...
Ayağınızı denk atın... Allah'ın yardımı üzerinize olsun.

VI
HİDAYETTE OLMAK VEYA
DALÂLETTE OLMAK

Biline ki Allah'ın indinde sadece 2 nevi insan vardır.
1- Hidayette olanlar
2- Dalâlette olanlar
İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren dalâlettedir. Hidayetçisine ulaştığı güne kadar dalâleti devam eder. Yani Mürşidine ulaşmayan, Mürşidinin önünde tövbe etmeyen herkes dalâlettedir. Bunu biz söylemiyoruz. Kur'an-ı Kerîm söylüyor.
Sayın Din konusundaki yetkililer: biliyoruz ki bize kitaplardan bahsedeceksiniz. Ve diyeceksiniz ki, bizim kitaplarda "İslâmın 5 şartını yerine getiren hidayettedir" yazıyor.
Ama Kur'ân–ı Kerîm öyle yazmıyor, bizim söylediklerimizi yazıyor.
Bu sebeple de o kitaplar ve onları yazanlar bizi hiç ilgilendirmez.
Uzun söze gerek yok.
İşte 10 ayet-i kerîme:
1-"fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah,innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn" Kasas - 50
Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tabi olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tabi olmayıp da, kendi hevasına tabi olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?
2- Men yehdillâhü fehüvelmühted..." Casiye - 23
Allah kimi Kendi Zatına ulaştırırsa, o kişi Hidayete erer.
"Ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ"
Kim de dalâlette kalırsa, dalâlette ise o kişi için bir velî Mürşid bulunmaz.
3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha - 123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbi olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.
4-"Efere'eyte menittehaze ilâhehü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh,femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn" Casiye - 23
Habibim, o (nefslerini kendilerine),hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine,hevalarına tâbi olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır. (çekmiştir),onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? tezekkür etmezler mi
5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn" Cuma - 2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye,onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere,bu resûllere tâbi olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.
6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz,onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder,onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan ev vel (o mürşide tabi olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...
7- "Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn." Ahkâf - 32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbi olmayanlara (sesleniyorum diyor Allah'u Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar ? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbi olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.
8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl - 36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbi oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbi olmadıkları için)
9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer - 23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."
Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.
10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn" Araf - 186
Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.
Abdülkadir Geylâni Hz. SOHBETLER kitabında bu konuda aşağıdaki hakikatleri sunuyor:
Sayfa 275- Siz Allah'ın Kitabına, Resurullah'ın ahlakına ve mürşidlere uymadıkça asla felah bulamaz. Kurtuluşa eremezsiniz.
Sayfa 188- Ey nefs ve hevai arzularının tabiatının kulu, sen kendi görüşünde kanaat etmiş, sana hakikatleri öğretip terbiye edecek bir üstad - mürşid edinmemişsin.
Sayfa 201- Sadıklara, salihlere iltihak et, onların arasına katıl, eğer kimin salih kimin münafık olduğunu ayırt edemezsen o zaman geceleyin kalk iki rakat namaz kıl. Ve deki:
- Yarabbi, bana salih kullarını göster, Sana gelmemde kılavuzluk edecek kişileri göster.
Muhterem Din öğreticileri yoksa siz bir HACET namazı kılarak Allah'tan kim olduğumuzu sormaya korkuyor musunuz?
Sonuç sizinkinden farklı çıkarsa diye mi? Yoksa "rüya ile amel edilmez" safsatası yüzünden mi? Binlerce insan bizi nasıl buldu sanıyorsunuz? Daha uyanmıyacak mısınız muhteremler?
Seçim hakkı kulun değil, Allah'ındır.
"İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn." Fatiha-5
Yalnız sana kul oluruz ve yalnız senden istiane isteriz.
"İhdinassırâtal mustakıym." Fatiha-6
Bizi Sırat-ı Mustakiym'e ulaştır.
Demekki bizi Sıratâl Mustakiyme ulaştırması için Allah'tan istiane istiyoruz. İstiane öyle bir yardımdır ki yalnız Allah'tan istenebilir. Hedefi de, Sırat-ı Mustakiyme ulaştıracak olan kişiyi istemektir.
İstiane namazla (hacet namazı) ve sabırla istenir.
"Veste'ıynu bissabri vessalât ve inneha lekebiyretün illâ alel haşi'ıyne." Bakara-45
Sabırla ve namazla (hacet namazı) istianeyi (sadece Allah'tan) isteyin ve bu zor bir iştir. Ama huşu sahipleri için zor değildir. (Yani huşu sahiplerine hemen gösterilir.)
"Vebteguu ileyhil vesilete." Maide-35
"O'na (Allah'a) ulaştırmaya (kim vesile olacaksa o) vesileyi (Allah'tan) isteyiniz"
Görülüyorki Mürşide ulaşmak farz kılınmıştır. Çünkü Mürşide ulaşmadıkça kişi dalâlettedir.
Dalâlette olmak ise acı bir sonla noktalanıyor.

DALÂLETTE OLANLAR CEHENNEME GİDER

Peki bir insan Dalalette ise ne olur? Önemli mi? Kur'ân-ı Kerim bu konunun cevabını açık olarak veriyor.
İşte Ayeti Kerimeler:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda." Nisa - 167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler ve Allahın yolundan (Sıratı Mustakiymden, Allaha ulaştıracak yoldan) saptırırlar, (men ederler), andolsun ki onlar uzak bir dalalet içindedirler. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler. Allah onlara mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve onları tariyka (tariki mustakiyme,Allaha ulaştıran yola) ulaştırmaz,onları ancak cehennem yoluna (cehenneme ulaştıran yola) ulaştırır.
"Men yehdillahü fehüvel muhted ve men yudlil fe ulaikehümül hasirun. Araf-178
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa onlar hüsranda olanlardır. (Nefslerini hüsrana düşürenlerdir.)
“Ve men haffet mevâziynuhü fe ülaikelleziyne hasiru enfüsehüm fiy cehenneme halidun.” Müminun-103
Ve tartıları hafif gelenler... işte onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir, cehennemde ebedi kalanlardır."Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn" Araf - 179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır (onunla) fıkıh edemezler. (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
"Ve men yehdillahü fe hüvel muhtedi ve men yudlil fe len tecide lehüm evliyae mindunihi ve nahşurühüm yevmelkıyameti alâ vucuhihim umyen ve bükmen ve sümma, mevahüm cehennem" 17/İsra - 97
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa o kişi içinO'ndan (Allah'tan) başka dost bulunmaz. Kıyamet günü onlar kör, sağır ve dilsiz olarak yüzleri üstü haşredilirler. Onların yeri cehennemdir.
"Elleziyne dalle sa'yuhüm fiy hayateddünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinuna sun'a.Ülaikelleziyne keferu biayatihi rabbihim ve likaihi fe habitat amalühüm felâ mukiymu lehüm yevmel kıyameti vezna. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu âyâtiy ve rusuliy hüzüva." 18/Kehf - 104,105,106
Onlar ki, dünya hayatındaki çalışmalarında dalalettedirler. Ve onlar en iyi amelleri işlediklerini hesap ediyorlardı. Onlar Rablerinin Ayetlerini ve Allah'a Mülâkiolmayı (ölmeden evvel Ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) örtmüşlerdir. (gizlemişlerdir) Onların amelleri boşa gitmiştir.
Onlar için kıyamet günü mizan tutmayız.
İşte onlar ki cezaları cehennemdir,küfür üzere oldukları için ve Ben'im ayetlerimi (Allah'ın ayetlerini) ve resullerimi istihzaya (alaya) aldıkları için...
"Elleziyne yuhşerune alâ vucuhihim ilâ cehenneme ülâike ferrün mekanen ve edallü sebiylâ."
25/Furkan - 34
Onlar cehenneme yüzleri üstü haşredileceklerdir. Onların mekanları kötüdür. Ve onlar dalalette(Allah'ın yolundan saparak) dirler.
"Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra, efelem tekûnu takilun. Hazihi cehennemülletiy küntüm tuadün" 36/Yasin- 62,63
(Şeytan) andolsunki sizden çoğunu dalalete düşürdü. Halâ akletmez misiniz. İşte bu vaadolunduğunuz cehennemdir.
"İnnelmücrimiyne fiy dalalin ve süur yevme yüshabune fiynnari alâ vucuhihim zukuu messe sekar" 54/Kamer - 47,48
Muhakkak ki mücrimler dalalettedirler ve kızgın ateşte olacaklardır. O gün yüzleri üstü ateşe sürüklenecekler ve cehennemi tadın denecektir.
"Kaâlû evelem tekü te'tiyküm rüsülüküm bilbeyyinât, kaâlû belâ, kaâlû fed'û, ve mâ dü'âülkafiriyne illâ fiy dalâl." Mü'min-50
(Cehennem bekçileri) derler ki, sizlere sizlerin resûlleriniz açık delillerle gelmedi mi? Derler ki, evet (geldi) Öyleyse dua edin derler. Kafirlerin duası boşunadır. Onlar sadece dalalette olanlardır.
Görülüyorki Dalâlette olanlar cehenneme gidecekler.
Öyleyse bütün insanların hidayete ulaştırılması için din öğreticilerinin (engel değil) yardımcı olmaları gerekmez mi?
Ya öğreticilerin kendileri ?
 

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Dünyada ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Bugün bütün dünyadaki İslâm ülkelerinde ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Şeriat kaideleri ile yaşamak İslâmı yaşamak değildir. Çünkü şeriat eksiktir. Çünkü Kur''ân-ı Kerim''deki, insanı cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna ulaştıran farzlar bugün uygulanmakta olan şeriatın muhtevasında yoktur. Bu sebeple şeriat uygulanan hiçbir İslâm ülkesinde İslâm yaşanmamaktadır.
"Biz İslâmın 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse İslâmı yaşıyoruz" diyenler İslâmı yaşamıyorlar.
Türkiye''de "şeriat geri gelirse İslâmı ancak o zaman yaşarız" diyenler ise bugün yaşamadıkları gibi o zaman da İslâmı yaşayamazlar.
Çünkü...
Çünkü İslâm 14 asır evvel yaşandı. Peygamber Efendimiz SAV ve sahabe, sadece onlar...
İslâm deyince, Kur'ân-ı Kerîm'deki İslâm anlaşılıyorsa, bu İslâmı Sahabe yaşadı bir bütün olarak.
Çünkü onlar Kur'ân-ı Kerîm'in bütününe iman ettiler ve Kur'ân-ı Kerîm'in bütününü hayatlarına takbik ettiler, onu bütün safhalarıyla yaşadılar...
"Ha entüm ülâi tuhibbünehüm ve lâ yuhibbuneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih." Al-i İmran-119
Onlar size muhabbet duymazken (sizi sevmezken, size buğzederken) siz onlara muhabbet beslersiniz. Çünkü siz kitabın bütününe iman edersiniz...
Peki bugün bütün dünya müslümanları kitabın bütününe tabi oluyor mu, olmuyor mu?
Olmuyor. Hem de bütün hayatî konulardaki Kur'ân-ı Kerîm emirleri uygulanmıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de bütün emirler var. Ama hayatî önem taşıyan emirler, sahabeyi İslâm yapan emirler, onlar tatbik edilmezse, insanın İslâm olması mümkün olmayan emirler, tatbik edilmiyor...
Yok edilmiş, bütün dünya müslümanlarının hayatlarından koparılmış...
O emirlerki insanları mutlaka cennet ve dünya saadetine sadece onlar ulaştırabilir.
Bir ihanetle karşı karşıyayız! 14 Asırda safha, safha tamamlanan bir ihanetin son safhasındayız.

Kimse de vaziyetin vahametinin farkında değil...
İSLÂMDAN NELER KOPMUŞTUR?
Diyanet Teşkilatının üst düzeyini Teşkil edenler, Türkiye'de 14 asır evvel yaşanan İslâmın yaşanmasına bilmeden engel oluyorsunuz.
İslâmın yaşanması deyince şeriatı kasdetmiyorum. Bugün şeriatın tatbik edildiği ülkelerde de İslâm yaşanmıyor. Kur'ân' daki İslâm yaşanmıyor. Sahabeyi mutluluğa ulaştıran ve "Asrı Saadet" olarak zamana damgasını vuran, 14 asır evvelki İslâm yaşanmıyor.
Neden yaşanmadığını farketseydiniz, ayni saflarda olurduk.
İddia ediyoruzki,
İslâmdan Sahabeyi, sahabe yapan büyük parçalar kopmuştur ve sizler bu kopan parçalardan haberdar değilsiniz.
Neler kopmuştur İslâmdan:

1- KUR'ÂN KAVRAMLARI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kavramlar Kur'ân-ı Kerîm'deki asıl anlamları yok edilerek hiç bir hedefe ulaşmayan yuvarlak lâflara dönüştürülmek suretiyle İslâmdan KAVRAMLAR koparılmıştır.
1- Mü'min olma
2- Hidayet - Dalalet
3- Sırat-ı Mustakıym
4- Takva sahibi olmak
5- Teslim
6- Zikir ve ehlizikir
7- Zühd
8- İhlas
9- Ulul elbab
10- Tezkiye
11- Tasfiye
12- Resul
13- Mürşid
14- Amilüssalihat
15- Birr
16- Abd ve Abid
17- İrfan
18- Hikmet
19- Tövbe ve Mağfiret

2- KUR'ÂN HAKİKATLERİ İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kur'ân-ı Kerîm'deki hakikatlere tamamen ters olan yanlış zanlar İslâma yerleşmiştir ve Kur'ân-ı Ker'îm'in hakikatleri İslâmdan koparılmıştır: Bu yanlış zanların bir kısmı aşağıdadır:
1- Allah Peygamberlerden başkasına ayet indirmez.
2- Resullerin hepsi Peygamberdir, hem de kendilerine kitap verilen Peygamberlerdir.
3- Nebiler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir.
4- Mürşid denen Allah'a ulaştırmakla vazifeli kimse yoktur.
5- Allah'la kul arasına kimse giremez.
6- Allah Peygamberlerden başkasına vahyetmez. Vahiy Hatemül Enbiya olan Peygamber Efendimiz SAV'den sonra kesilmiştir.
7- Ruh vücuttan çıkarsa kişi ölür. Bu sebeple ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşması diye bir şey yoktur.
8- Dünyada rahat yoktur.
9- Dinde zorlama vardır.
10- Mürşide ulaşmak farz değildir. Mürşidsiz de cennete girilebilir.
11- Allah görülemez.
12- Allah'a ulaşılamaz.
13- Cehennemde bir süre cezalandırıldıktan sonra inananlar muhakkak cennete girer.
14- Şekil şartlarına tamamen riayet etmeyenlerin namazı kabul olunmaz.
15- Tecvide veya harflerin mahreçlerinden çıkması gereken telaffuzuna uymayan kıraatler kabul olunmaz.
16- Ircı-i emri bir ölüm emridir.
17- Allah'ın rahmet ve fazlının (nurlarının) nefsin kalbine yerleşmesiyle oluşacak tarzda nefs tezkiyesi yoktur.
18- Hidayette doğru yoldur, Sırat-ı Mustakıym de doğru yoldur.
19- Lâ ilahe illallah diyen cennete girer.

3- İSLÂMDAN FARZLAR KOPMUŞTUR

a- İnsanı cennet saadetine ulaştıracak farzlar:
1- Ruhun, Allah'a ölümden evvel ulaşması konusunda verdiği MİSAK (9 defa farz)
2- Nefsin Allah'a tezkiye olmak konusunda verdiği YEMİN (3 defa farz)
3- Fizik vücudun Allah'a, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'a kul olmak konusunda verdiği AHD (3 defa farz)
b- Cennet saadetine, dünya saadetini de ekleyecek farzlar:
4- İRŞAD
5- DAİMİ ZİKİR
6- TESLİM
c- Diğer Farzlar
7- Mürşide ulaşmak
8- Sırat-ı Mustakiyme ulaşmak
9- Takva sahibi olmak
10- Seyyiate salihatla mukabele etmek
11- Tövbe-i Nasuh

4- KUR'ÂN–I KERÎM'İN EN HAYATÎ SURESİ'NİN TATBİKATI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR.
12- VEL-ASR Sûresindeki 4 tane 7'li basamak
a- Amenu olmak (ilk 7 basamak)
b- Amilussalihata (nefs tezkiyesi) başlamak (2'nci 7 basamak)
c- Hakkı tavsiye etmek (3'üncü 7 basamak)
d- Sabrı tavsiye etmek (4'üncü 7 basamak)
VEL ASR sûresi bir insanı sıfır noktasından alarak, Peygamberlerle birlikte haşredileceği 28'inci SALÂH basamağına ulaştıran, İNSANI KÂMİL OLMA vetiresi'dir. Zamanımıza gelinceye kadar bu sûrenin 28 basamağı da İslâmdan koparılmıştır.

5- İslâmdan MUTLULUK MESAJI kopmuştur.
Allah'ın bütün insanlara farz kıldığı cennet ve dünya mutluluğu artık islâmda mevcut değildir.
Bilinizki Allah insanlardan tekbir şey ister: İNSANLARIN HEPSİNİN MUTLU OLMASINI.
Kur'ân-ı Kerîm aslında,
a - Bir saadet davetiyesidir.
b - Bir saadet taahhütnamesidir.
c - Bir saadet reçetesidir.
Bugün Kur'ân-ı Kerîmin bu temel mesajları artık İslâm kültüründe mevcut değildir.
Artık İslâm yabancıları cezbetmeyen sönmüş bir GÜNEŞ gibidir. Ama GÜNEŞ yeniden doğmak üzeredir...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üst seviyeli staf personeli, sayın YAZICIOĞLU zamanındaki 3 günlük semineri, ve 2 aylık semineri engellemeseydi, bu gerçeklerin hepsini hepiniz bilecektiniz.
Ama şimdi bilmiyorsunuz.
İslâmdan neler koptuğunu, kavramların nasıl saptırıldığını, İslâmın mutluluk mesajını ve şeytanın tuzaklarını, kısaca 14 asır evvel yaşanan gerçek İslâmı sizlere bütünüyle sadece biz anlatabiliriz. Ekteki 51 kasedimizle...
İnceleyin öğreneceksiniz...
Eğer yukardaki farzlar İslâm'dan kopmuşsa ve bizler onları yeniden hayata geçirmeye çalışıyorsak... Ve de Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de bize mani olmaya çalışıyorlarsa, 14 asır evvelki İslâmın yaşanmasına mani olmuyorlar mı?
Ne dersiniz sevgili okuyucular?

III
BUGÜNKÜ ŞERİAT KUR'ÂN’DAKİ
ŞERİATTAN NEDEN EKSİKTİR?
(ALLAH’A VERDİĞİMİZ 3 YEMİN)


Şeriat neden eksiktir?
Şeriat Kur'ân'ın farzlarının ve sünnetin bütün kaidelerinin neler olduğunu ve nasıl tatbik edileceğini gösteren sistemin bütün değil mi?
Öyleyse şeriatın Kur'ân'ın bütün farz emirlerini kapsamına alması gerekmez mi?
Ve gene öyleyse, içinizden kim bize izah edebilir, aşağıdaki emirler (farzlar) nasıl olmuş da Kur'ân'da var olduğu halde, bugün artık tatbikatı yok...
Allah biz insanların hepsini ezelde huzurunda topladı ve bizlerden 3 yemin aldı.
"Vezkürû ni'metallahi aleyküm miysâkahülleziy ve esekaküm bihi iz kültüm semi'nâ ve eta'nâ vettekullah innallahe aliymün bizâtissudûr." Maide-7
Allah’ın size olan nimetini ve “işittik ve itaat ettik” diyerek O’na verdiğiniz yeminleri hatırlayın. O yeminlerle (Allah) sizi bağlamıştı. Allah’tan korkun. Şüphesizki Allah sinelerde olanı bilir.
Bu yeminlere Allah ile ahdiniz, diyor.
“Ve bi’ahdillâhi evfû.” Enam-152
Allah’a (verdiğiniz) ahdinizi yerine getiriniz.
1- Fizik vücutlarımızdan AHD aldı.
“Elem ehad ileyküm ya beniy ademe en lâ tabidüşşeytanü innehü aduvvün mübiyn ve eni’büdûniy.”
Yasin-60-61
Ey Ademoğulları ben sizden şeytanan kul olmayın, çünkü o size apaçık bir düşmandır, ve Bana kul olun diye ahd almadım mı?
2- Nefslerimizden YEMİN aldı.
“Küllü nefsin bimâ kesebet rehinetün. İllâ ashâbel yemiyn. Fi cennât.” Müdessir-38,39,40
Bütün nefsler kazandıklarına karşılık rehinedir. Sadece yemin sahipleri müstesna. Onlar cennette (olacaklardır).
“Kad efleha men zekkâha.” Şems-9
Andolsun ki, kim tezkiye olursa o felaha erer.
3- Ruhlarımızdan MİSAK aldı.
“Elleziyne yûfûne bi’ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâak.” Rad-20
Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, misaklerini bozmazlar.
“Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.” Rad-21
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.
“Velleziyne yankudune ahdallahi min badi misakihi ve yaktaune ma emerallahu bihi en yus’ale ve yufsidune filardı. Ulaike lehümül lânetü ve lehüm suiddar.” Rad-25
Ve onlar ki misaklerinden (Allah’a misak verdikten) sonra Allah’a (verdikleri) ahdlerini nakzederler (bozarlar, yerine getirmezler) ve Allah’ın O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar).
Sonrada bu yeminleri üzerimize farz kıldı.
1- Fizik vücudumuzdan aldığı AHD’i (şeytana kul olmaktan içtinab edip Allah’a kul olmayı) 3 defa üzerimize farz kıldı.
“Ve bi’ahdillâhi evfû.” Enam-152
Allah’a verdiğiniz ahdinizi yerine getiriniz.
Buradaki Allah’ın ahdi 3 yeminide kapsıyor.
2- “Vezkürû ni’metallahi aleyküm misâkahül leziy ve esekahüm bihi iz kültüm semi’nâ ve eta’nâ vettekullah innallahe alimün bizâtissudûr.” Maide-7
Allah’ın size olan nimetini ve “işittik ve itaat ettik” diyerek O’na verdiğiniz yeminleri hatırlayın. O yeminlerle (Allah) sizi bağlamıştı. Allah’tan korkun. Şüphesizki Allah sinelerde olanı bilir.
3- “Ya eyyühennasu’büdu rabbekümülleziy alekaküm velleziyne min kabliküm le’aleküm tettekune.” Bakara-21
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Allah’a kul olun. Böylece takvaya ulaşırsınız.
2- Nefsimizin tezkiyesine dair aldığı YEMİN’i: (Allah’ın nurlarının nefsimizin kalbindeki afetlere hakim olmasını) 3 defa üzerimize farz kıldı.
1- Enam-152
2- Maide-7
3- “Ya eyyühelleziyne amenu aleyküm enfüseküm, lâ yedurruküm men dalle izahtedeytüm.” Maide-105
Ey amenu olanlar, nefsleriniz üzerinizedir. (Nefsinizi tezkiye ederek) hidayete ulaştığınız zaman dalâlette olan kişiler size bir zarar veremezler.
3- Ruhumuzun biz ölmeden Allah’a geri dönmesi (ulaşması) konusundaki MİSAK’ımızı 9 defa üzerimize farz kıldı.

1- Enam-152
2- Maide-7
3- “Ve enibû ilâ rabbiküm ve eslimû lehü min kabli en ye’tiyekümül’azâbü sümme lâ tünsarûn.” Zümer-54
Başınıza azap gelip çatmadan Rabbinize dönün (ulaşın) ve O’na teslim olun. Sonra kurtulazsınız.
4- “Müniybiyne ileyhi.” Rum-31
Rabbine dön (ulaş).
5- “İrci’ıy ilâ rabbiki.” Fecr-28
Rabbine dön (rücu et, geri dönerek ulaş).
6- “Fefirrû ilallah.” Zariyat-50
Öyleyse Allah’a kaç (Allah’a sığın).
Vettebi’sebiyle men enâbe illeyy.” Lokman-15
Bana ulaşanın yoluna tabi ol.
7- “İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh.” Şura-47
Allah’tan çare olmayacak gün (ölüm günü) gelmeden önce Rabbinizin davetine icabet edin.
“Vallahü yed’û ilâ dârüsselâm ve yehdi men yeşaü ilâ sıratı mustakıym.” Yunus-25
Allah teslim yurduna davet eder ve (kendisine ulaştırmayı) Mustakıyme (Allah’a ulaştıran yola) ulaştırır.
8- “Vettebi sebiyla men enabe ileyye.” Lokman-15
Kim bana ulaşmışsa sende onun yoluna tabi ol.
9- “Velleziyne yasilune ma emerallahü bihi en yus’ale.” Rad-21
Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhu) Allah’a ulaştırırlar.
Üstelik,
Allah’ın üzerinize farz kıldığı bu üç yemini sahabenin yerine getirdiğini görüyoruz.
1- Sahabe ruhlarını Allah’a ulaştırmıştır.
2- Sahabe fizik vücutlarının şeytana kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmiştir.

“Velleziynectenebûttâguûte en ya’büdûhâ ve enâ bû ilallahi lehümülbüşrâ, febeşşir ıbâdi.” Zümer-17
Ve onlar şeytana kul olmaktan içtinab ettiler ve Allah’a döndüler (ulaştırdılar, vâsıl oldular). Onlara müjdeler var; kullarımı müjdele.
“Elleziyne yestemi’ûnelkavle feyettebi’ûne ahseneh, ülâikelleziyne hedâhümullahü ve ülâike hüm ûlül’elbâb.” Zümer-18
Onlar sözü işitirler ve onun (sözün) ahsen olanına (en güzeline) tâbi olurlar, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği (Allah’a ulaştırdığı kişilerdir ve onlar ulül elbabtır (daimî zikir sahipleridir, sırrın, özün sahipleridir).
Görülüyor ki sahabe, Allah’a ulaşmışlar ve Allah’a kul olmuşlar.
1- Şeytana kul olmaktan içtinab etmişler (kaçınmışlar, sakınmışlar) ve Allah’a kul olmuşlardır. (Çünkü, Allahû Tealâ “ibadi” “kullarımı” buyuruyor). Yani sahabeyi kulluğuna kabul buyurmuş.
2- Allah’a ruhlarını ulaştırmışlar. Çünkü Yüce Rabbimiz enabû illahi=Allah’a döndüler (geri dönerek Allah’a ulaştılar) buyuruyor. Ayrıca şöyle buyuruyor: Ülâikelleziyne ledâhümullahü= onlar ki Allah onları hidayete erdirdi. (Hidayet bilindiği gibi Allah’a ruhen ulaşmaktır.)
“İnnelhüda hüdallah.” Al-i İmran-73
Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır.
“İnne hudallahi hüvel hüda.” Bakara-120
Muhakkak ki Allah’a ulaşmak varya işte o hidayettir.
3- Ve sahabe nefslerini tezkiye etmişler.
“...Felleziyne âmenû bihî ve azzerûhü ve nasarûhü vettebe'ûnnûrelleziy ünzile ma'ahü ülâike hümülmüflihûn.” Araf-157
İşte onlar ona (Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e) iman ederler, hürmet ederler ve yardım ederler ve onunla indirilen nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbi olurlar, işte onlar felaha ulaşanlardır.
“Kad eflâha men zekkâha.” Şems-9
Andolsun ki onu (nefsini) tezkiye eden kişiler felaha ulaşırlar.
Görülüyorki sahabe felaha ermiş (cennetlik olmuş). Ancak nefsini tezkiye edenler felaha erdiğine göre, hepsi nefslerini tezkiye etmişler.
Demek ki, Allah’ın üzerimize 3 defa farz kıldığı, nefsimize tezkiye ve fizik vücudumuzu Allah’a kul etme; ve 9 defa farz kıldığı ruhumuzu ölmeden Allah’a ulaştırma konusundaki 3 yemine (YEMİN, AHD ve MİSAK’i) sahabe yerine getirmişler.
Öyleyse Kur’ân-ı Kerîm bunları kesin olarak farz kıldığına farzları yerine getirdiği de kesin olduğuna göre, nasıl oluyorda hiçbir din öğreten kurumda bu farzlardan artık hiç bahsedilmiyor?
Bu farzlar Kur’ân-ı Kerim’in omurgasını teşkil eden farzları yerine getirenlerin cennete gireceği kesin.
“Küllü nefsin bimâ kesebet rehiynetün.” Müddessir-38
“İllâ ashâbel yemiyn.” Müddessir-39
“Fiy cennât...” Müddessir-40
-Bütün nefsler iktisap ettiklerine karşılık rehinedirler.
-Ama, yemin sahipleri hariç
-(Onlar) cennette (olacaklardır).
Nasıl bir yemin ki cennete (felaha) ulaştırıyor?
“Kad eflâha, men zekkâha.” Şems-9
-Andolsun ki felaha (kurtuluşa, cennete) erenler, (nefslerini) tezkiye edenlerdir.
Görülüyor ki kim nefsini tezkiye etmek konusundaki yeminini yerine getirirse cenneti kazanıyor.
Her 3 yeminin yerine getirilmesi de kişiyi cennete ulaştırıyor.
“Yâ eyyetühennefsülmutmainne.” Fecr-27
“İrci’ıy ilâ rabbiki râdıyeten mardiyyeh.” Fecr-28
“Fethuli fiy ibâdiy.” Fecr-29
“Vedhuli cennetiy.” Fecr-30
-Ey mutmain olan nefs!
-Allah’tan razı olaraktan ve Allah’ın rızasını kazanarak Allah’a geri dön.
-(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
-Ve cennetime gir!
Âyet-i Kerîme’lerden açıkça anlaşılanlar şunlardır:
Mutmain olan, Allah’tan razı olan ve Allah’ın rızasını kazanmış, yani tezkiye olmuş bir nefsten bahsediyor. Yani Allah’a verdiği tezkiye olma yeminini yerine getirmiş bir nefs.
Rabbine geri dönen bir (ruh) atıf yapılıyor. Dön emrine itaat edecek (ruh) hayatta olan bir insanın iradesini kullanması ile Rabbine dönebilir ve böylece Allah’a verdiği ölmeden Allah’a dönme misakını yerine getirmiş olur.
Ne zaman bir insan nefsini tezkiye eder ve ruhunu Allah’a ulaştırırsa o zaman fizik vücudu Allah’a kul olur ve Allah onu kullarının arasına ithal eder.
Ve böylece 3 yeminini yerine getiren kişi Allah’ın cennetine girmeye hak kazanır.
Dikkat buyurulsun ki , cennete gidecek olanlar sadece Ademoğulları adı verilen fizik vücudlar ve bir de nefslerdir. Ruhlar ise mutlaka Allah’a geri dönecek veya döndürülecektir. Ruhun cennete veya cehenneme girmesi asla söz konusu değildir.
Demek ki, her kim Allah’a verdiği yeminleri yerine getirirse o kişi cennetlik oluyor.
Öyleyse insanı cennete ulaştıracağı kesin olan en önemli 3 tane farz Kur’ân-ı Kerim’de mevcut olduğu halde ve bütün sahabe bu farzları yerine getirdiği halde, bugün tatbik olunmamaktadır. Öyle değil mi? Aksini iddaa eden var mı?
Bugün hayatta olan, dini insanlara öğretmekle vazifeli olanlar, hepinize sesleniyorum. Bu farzların İslâm kalesenden kopması, 14 asır evvelki şeriatın içinde var olan bu farzların insanı mutlaka cennete ulaştıracak olan bu farzların, bu günkü şeriatın içinde mevcut olmaması, bu günkü şeriatın 14 asır evvelki şeriatten, Kur’ân’daki şeriatten eksik olduğunu ispat etmez mi?

IV
BUGÜNKÜ ŞERİAT KUR’ÂN’DAKİ
ŞERİATTAN NEDEN EKSİKTİR
(DAİMİ ZİKİR, İRŞAD, TESLİM)

Şeriat eksiktir.
Çünkü insana dünya saadetini mutlaka sağlayacak 3 farz bugünkü İslâm uygulamasında mevcut değildir.

1- Daimi zikir
2- İrşad
3- Teslim

1- DAİMİ ZİKİR
“Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izâtıne’nentüm feakımûssalâte, innessalâte kânet alelmu’minîne kitâben mevkûten.” Nisa-103
Namazı kıldıktan sonra, ayakta iken, otururken ve yanüstü yatarken hep Allah’ı zikredin, emniyete kavuşunca namazınızı kılın, muhakkak ki namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur.
“Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ.” Müzemmil-8
Allah’ın (Rabbinin) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na dön.
Görülüyor ki, Müzemmil-8 ile zikir üzerimize farz kılınmaktadır.
Bir insan 3 halde bulunabilir:
1- Oturma hali,
2- Ayakta olma hali
3- Yatma hali
Bu hallerin hepsinde Allah’ın adının devamlı tekrarı yani Allah’ı devamlı zikretmek emredilmektedir, üzerimize farz kılınmaktadır. Nisa 103’le (kalbin her çift atışında, iki hece ile) Allah’ın isminin bütün afetleri yok edecek tek vasıta daimi zikirdir.
O zikir ki, bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de en büyük ibadet olarak vasıflandırılmaktadır.
“Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.” Ankebut-45
(Habibim) Sana kitaptan vahyedilen şeyi oku (tilavet et) ve namaz kıl, muhakkak ki namaz münkerden ve fuhuştan men eder, ama Allah’ın zikri en büyüktür ve Allah ne yaparsanız bilir.
Ve bugünkü şeriat düzeni içinde (daimi zikirden vazgeçtik) zikrin farz olduğuna dair hiçbir emir mevcut değildir. Daimi zikir nefsteki afetlerin hepsini yok eder. Bir insanın dünya saadetine ulaşabilmesi ise ancak nefsindeki afetlerin yok edilmesi ile gerçekleşebilir.

2- İRŞAD
Yüce Rabbimiz Bakara suresinin 186. âyet-i kerîmesi ile irşadı farz kılmıştır.
“Ve izâ se’eleke ıbâdi anni feinni karibü. Ücibü da’veteddâ’ı izâ de’âni, felyestecibüli velyü’minü bi le’allehüm yerşüdün.” Bakara-186
Kulların Beni sorarlarsa de ki, muhakkaki Ben onlara yakınım. Beni davet ettikleri zaman davet edenin davetine icabet ederim, ancak onlarda Benim davetime icabet etsinler ve böylece irşada ulaşsınlar.
Davet bir farz oluşturur. Ama Yüce Rabbimiz davete icabeti ayrıca farz kılmıştır.
“İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh, mâ leküm min melcein yevme izin ve mâ leküm min nekiyr.” Şura-47
Allah’tan o geri çevrilmesi mümkün olmayan gün (ölüm günü) gelmeden önce, Allah’ın davetine icabet edin.
Görülüyor ki, irşad farzdır.
Mürşidde farzdır. Mürşidin Allah’tan istenmeside farzdır.
“Yâ eyyühelleziyne âmenûttekullahe vebteguû ileyhilvesiylete ve câhidû fiy sebiylihi le’alleküm tüflihûn.” Maide-35
Ey iman sahipleri takva sahibi olun ve (takva sahibi olmak için) O’na (Allah’a) ulaşmanıza vesileyi (Allah’a ulaşmanıza kim vesile olacaksa onu Allah’tan) isteyin. Ve Allah’ın yolunda çihat edin ve böylece felaha erin (cennet saadetine ulaşın).
Tava sahibi olmak ise, mutlaka mürşide ulaşmayı gerektirir.

3- TESLİM
Yüce Rabbimiz teslimi farz kılmıştır.
“Yâ eyyühellezine amenûdhulû fissilmi kâffeten, ve lâtettebi’û hutuvâtişşeytan innehü leküm adüvvün mübin.” Bakara-208
Ey iman sahipleri, hepiniz teslime girin ve şeytanın izine tâbi olmayın, muhakkak ki o size apaçık bir düşmandır.
Bir insanın şeytandan yarı yarıya kurtulması Allah’a ruhunu teslim etmesi ile gerçekleşir. (Basamak-22), fizik vücudunu teslimle şeytandan tamama yakın kurtulmak söz konusu olur. (Basamak-25) son teslim olan nefsin teslimi ile kişi şeytandan tamamen kurtulur. (Basamak-27) ve nefsindeki bütün afetlerden kurtulur. Ve İSLÂM olur. Hem iç aleminde, hem dış aleminde, hem de Allah ile ilişkilerde o kişi sulh ve sukûna (dünya saadetine) ulaşmış olur.
“Ve mâ ümirû illâ liya’büdullahe muhlisıyne lehüddiyne hünefâe ve yükıymussalâte ve yü’tüzzekâte ve zâlike diynülkayyime.” Beyyine-5
Onlar emrolunmadırlar, ancak Allah’a hanifler olarak dinde muhlis (halis) kullar olmakla (nefsini Allah’a teslim etmekle) ve namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular. İşte kayyum olan din budur.
Bir insanın halis olması, onun nefsinde muhtevayı bozacak (halis olmayı bozacak) afetlerin tamamen yok olması demektir. Buda nefsin, ruh hüvviyetine girerek Allah’a teslim olmasıdır.
Bundan 14 asır evvel bütün sanabe yukarıda anlatılan 3 farzıda yerine getirmişlerdi.

1- Bütün sahabe daimi zikrin sahibiydi.
“Elleziyne yestemi’ûnelkavle feyettebi’ûne ahseneh, ülâikelleziyne hedâhümullahü ve ülâike hüm ûlül’elbâb.” Zümer-18
Onlar sözü işitirler ve en güzeline tâbi olurlar, onlar hidayete erenlerdir ve onlar ulûl elbabdır (daimi zikrin sahipleri).
Ulûl elbab ise daimi zikir sahipleridir.
“İnne fi halkıssemâvâti velardı vahtilâfilleyli vennehâri leâyâtin liûlilelbâb.” Al-i İmran-190
Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılaşında, gece ile gündüzün ihtilafıda ulûl elbab için deliller vardır.
“Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku’ûden ve alâ cünûbihim.” Al-i İmran-191
Onlar ayakta iken, oturuken ve yan üstü yatarken hep Allah’ı zikrederler.

2- Bütün sahabe irşada ulaşmıştı.
“Va’lemû enne fiyküm resûlallah, lev yütıy'uküm fiy kesiyrin minel’emri le'anittüm, ve lâkinnallahe habbebe ileykümül’iymâne ve zeyyenehü fiy kulûbiküm, ve kerrehe ileykümülküfre velfüsûka vel'ısyân, ülâike hümürrâşidûn.” Hucurat-7
Bilin ki aranızda Allah’ın Resûlü var, eğer sizin çoğunuza uysaydı sizler sıkıntıya uğrardınız, lakin Allah size imanı sevdirdi, kalplerinizi müzeyyen kıldı ve size küfrü ve fıskı ve isyanı kerim gösterdi. İşte onlar irşada ulaşanlardır.

3- Bütün sahabe teslime ulaşmıştı.
Teslim ihlas ile tamamlanır (27. basamak).
Mürşid olmak ise ancak salâha ulaşmakla mümkündür (28. basamak).
Bütün sahabenin mürşid olduğunu Tevbe 100 söylüyor.
“Vessâbikuûnel-evvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin.” Tevbe-100
Ve evvelki sabikunlar ki, onların bir kısmı ensardandı ve bir kısmı da muhacirindendi. Bir de onlara ihsanla tâbi olanlardandı.
Demek ki sahabeye tâbi olunduğu kesin.
Bu durumda onlar mürşid idiler. Yani 28. basamakta idiler. Öyleyse muhakkak 27. basamağı aşmış ve teslim olmuşlardı.
Yukarıdaki 3 farz insana,
1- İç âleminde
2- Dış âleminde (başka insanlarla ilişkilerinde)
3- Allah ile olan ilişkilernde
Sulh ve sükûna ulaşmayı yani dünya saadetine ulaşmayı mutlaka sağlar.
Öyleyse bu farzların İslâm’dan kopması demek insanların hiçbir zaman dünya saadetine ulaşması mümkün olmayacak demektir.
Bu temel farzlar, insanları dünya saadetin ulaştıracak olan bu temel farzlar, İslâm’dan kopmuşsa, şeriatın içinde mevcut değilse şeriat eksik değil midir? Hele sahabenin bu farzları yerine getirdiği ise?

V
DEĞİŞTİRİLEN KUR’ÂN KAVRAMLARI

1- MÜMİN OLMAK
Biline ki Allah’ın indinde iman açısından iki grup insan vardır.
1- Müminler
2- Mümin olmayanlar
Sizlere defalarca sorduk, genede soruyoruz. Kimdir mümin?
Eğer Allah’a inanan herkes mümindir diyorsanız, zannınıza göre bir tarif yaptınız. Ya da kitaplarınıza göre. Ama asla Kur’ân’a göre bir tarif değil bu...
Çünkü Kur’ân-ı Kerim müminleri 3 grupta toplamış;
1- Kalplerine Allah’ın iman yazdığı kişiler.
2- Amilussalihâta (ıslah edici amellere, nefs tezkiyesine) başlayanlar.
3- Ruhları vücutlarından ayrılıp Sırat-ı Müstakiym’e ulaşanlar.
Biz önce bunların neler olduğunu anlatalım hele.
Sizler inceleyin...
Gerek kalırsa sonra tartışırız...
1- Allah’ın kalplerine iman yazdığı kişiler mümindir.
“Lâ tecidü kavmen yü’minûne billâhi velyevmil’âhıri yüvâddûne men hâddallahe ve resûlehü ve lev kânû âbâehüm ve ebnâehüm ve ihvânehüm ev aşiyretehüm, ülâike ketebe fiy kulûbihimül’iymâne ve eyyedehüm birûhin minh, ve yüdhılühüm cennâtin tecriy min tahtihel’enhârü hâlidiyne fiyhâ, radıyallahü anhüm ve radû anh, ülâike hızbullah, elâ inne hızballahi hümülmüflihûn.” Mücadele-22
Allah’a ve ahiret gününe îman eden (mümin olan) kavmi (topluluğu) Allah’a ve Resûl’üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın, velev ki (karşı gelen kimseler) onlar babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îman yazılır ve onlar O’nun (Allah'ın) katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (mürşidin ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar, orada ebediyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdırlar. İşte onlar hizbullahtır (Allah taraftarıdırlar). Ve muhakkak ki Allah taraftarları felâha (cennete) ulaşanlardır.
Ne zaman bir insana Allah’ın katından ruh ulaştırırlır.
Aşağıda SIRAT-I MÜSTAKİYM ve TÖVBE bahsinde, ancak mürşidinin önünde tövbe eden kişinin üzerine Allah’ın katından (emrinden) bir ruh gönderildiğini göreceğiz. (Mümin-7) (Nebe-38,39) (Mümin-15)
İşte kişi bu tövbeyi yaptığı gün Allah’ın katından bir ruh ile destekleniyor ve kalbinin içine imen yazılıyor. Yani Allah o kişinin kalbinin içine imanı sokuyor. Ve de kişi o gün hizbullah oluyor.
“Kaâletil’a'râbü âmennâ, kul lem tü’minû ve lâkin kuûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil’iymânü fiy kulûbiküm.” Hucurat-14
Araplar dediler ki; “Biz mü'min olduk.” (Habibim) de ki, “Mü'min olduk.” demeyin, lâkin “İslâm (dairesine) girdik.” deyin. Çünkü kalplerinizin içine iman girmedi.
Görülüyor ki, ancak Allah’ın bir kişinin kalbini imanı yazması halinde, kişinin kalbinin içine imanı Allah sokuyor. Yani kişi kendine göre değil, Allah’a göre mümin oluyor.
2- Amilüssalihata (nefs tezkiyesine başlayanlar) mümindir.
“Men amile seyyieten felâ yüczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev ünsâ ve hüve mü’minün feülâike yedhulûnelcennete yürzekuûne fiyhâ bigayri hisâb.” Mü’min-40
Seyyiat (günah) işleyen kişi (daha fazlası ile değil) misli ile ceza görür. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilussalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar mü’minlerdir. Onlar cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacakladır.
Bir insanın nefs tezkiyesine başlayabilmesi için rahmet ve fazl isimli iki nurun o kişiye ulaşması (kalbine girmesi) gerekir.
“Ve lev lâ fadlullahi aleyküm ve rahmetühü mâ zekâ minküm min ehadin ebeden ve lâkinnallahe yüzekkiy men yeşâ’, vallahü semiy’un aliym.” Nur-21
Allah’ın rahmeti ve fazlı üzerinize (nefsinizin gönlündeki afetlerin üzerine) ulaşamazsa, içinizden hiçbiriniz (nefsinizi) ebediyyen tezkiye edemezsiniz ve lakin Allah dilediğinin nefsini tezkiye eder, Allah işitir ve bilir.
Allah dilediğinin nefsini tezkiye eder. Kimleri vazifenlendirirde bu vazifeliler insanların nefslerini tezkiye eder?
1- Peygamberler (Bakara-151)
2- Peygamber olmayan resûller (mürşidler)
“Lekad mennallahü alel mü'minîne iz be’ase fîhim resûlen min enfüsihim yetlûaleyhim âyâtihi ve yüzekkihim ve yü’allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefî dalâlin mübîn.” Al-i İmran-164
Andolsun ki Allah mü'minlerin (başlarının) üzerine bir ni’met olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl (mürşid) be'as eder (hayata getirir). Onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allahın ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu Mürşid Resûllere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
Ayet-i kerimeden anlaşılmaktadırki,
Mürşidin ruhu kimin üzerinde ise bu ruh o kişi içinbir nimettir. Ayet-i kerimede geçen resûl kelimesi ise peygamberi değil, mürşidi kastetmektedir.
Ancak bu mürşidin nimet olması ile, başlarının üzerinde Allah’ın bir nimetinin oluşması ile, mürşid müridin nefsini tezkiye etmeye başlıyor ve bunu tamalıyor.
Öyleyse ıslah edici, ıslah olmaya götürücü ameller (nefs tezkiyesi) ancak bir Mürşide tabi olmakla başlıyor.
Kimin amelleri ıslah edici amel ise (amilüs salihat ise) o kişi MÜMİN'dir. Bu ise görülüyor ki, mutlaka Mürşid'e tabi olmakla gerçekleştirilebilen bir vetiredir.
"Yâ beniy âdeme immâ ye'tiyenneküm rüsülün minküm yekussûne aleyküm âyâtiy femenittekaâ ve esleha felâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn." Araf-35
Ey ademoğulları (yani bütün zamanlardaki insanlar) sizden olan Resûller geldiği zaman âyetlerimizi kıssa edecekler. İşte o zaman kim takva sahibi olur ve ıslah olursa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
Görülüyor ki, Resûl kelimesi Resûller şeklinde çoğul olarak kullanılmış, ademoğulları tabiri de bütün zamanlardaki insanları ifade ediyor. Peygamberlerin arasında fetret devirleri olduğu cihetle, bunlar peygamber-resûller olamazlar. Bu resûllere tâbî olanların ıslah olduğu, yani nefsini ıslah ettiği,yani ıslah edici ameller (amilussalihat) yaptığı kesinlik kazanıyor.
Öyleyse ıslah edici amelleri işliyebilenler ancak Mürşidlerine tâbî olanlardır.
3- Ruhları sırat-ı müstakiyme ulaşanlar mümindir.
"Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn " Sebe-20
Andolsun ki, iblis insanlar aleyhindeki vaadini (kıyamet günü) yerine getirdi. Müminlerden oluşan bir fırka hariç, ona tabi oldular.
"...Ve bi'ahdillâhi evfû, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tezekkerûn, ve enne hâzâ sırâtıymüstekıymen fettebiûh, ve lâ tettebi'ûssübüle feteferreka biküm an sebiylih, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tettekuûn" En'am 152,153
Allah ile ahdinizi yerine getirin (ifa edin), tezekkür edesiniz diye bunları size farz kıldı (emretti). İşte bu Sırat-ı müstakiymdir. Ona (Sırat-ı müstakiyme) tâbi olun. Sakın diğer fırkalara (yollara) tabi olmayın ki onlar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan (Sırat-ı müstakiymden) ayırırlar. İşte bu Allah'ın emridir. (Farzıdır) Umulur ki, (böylece) takva sahibi olursunuz.
Görülüyor ki, Sebe 20'de de, En'am 153'te de bütün fırkalar, bütün yollar var.
Sebe 20'de Müminleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkaların şeytana tabi oldukları ifade ediliyor. Yani bütün fırkaların (73 fırka) içinden sadece 1 tanesi müminlerin fırkası.
En'am 153'te de sadece Sırat-ı müstakiyme tabi olanların (gene bütün fırkaların arasından tek bir fırka) kurtuluşa ulaşabileceği anlatılıyor.
Pekçok fırka arasından kurtulabilen bir tek fırkanın müminlerden oluştuğu ve bu tek fırkanın sadece Sırat-ı müstakiymin üzerinde bulunanlardan meydana geldiği kesinleşiyor.
Görülüyor ki Mümin, ruhu ölmeden evvel vücudundan ayrılmış ve Allah'a ulaşmak üzere Sırat- Müstakiyme varmış olan, Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunan kişidir.
Tıpkı 14 asır evvel Peygamber Efendimiz SAV ve bütün Sahabe gibi...



2- SIRAT-I MÜSTAKİYM VE TÖVBE
Dahası var. Allah'a verdiğimiz yeminlerin ancak Sırat-ı mustakiyme ulaşmakla yerine getirilebileceği ifade buyruluyor. (En'am - 152,153) (Yasin- 61)
Ve Sırat-ı mustakiyme tabi olmak farz kılınıyor. (En'am - 153) Onun dışında başka sebillere tabi olmanın Sırat-ı mustakiymden saptıracağı da ifade buyrulmuş.
".....Ve bi'ahdillâhi evfû, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tezekkerûn" Enam-152
Allah ile ahdinizi yerine getirin (ifa edin) tezekkür edesiniz diye bunları size farz kıldı (emretti)
"Ve enne hâzâ sırâtıymüstekıymen fettebiûh, ve lâ tettebi'ûssübüle feteferreka biküm an sebiylih, zâliküm vassâküm bihi le'alleküm tettekuûn." Enam - 153
İşte bu Sırat-ı mustakiymdir. Ona (Sırat-ı Mustakiyme) tâbi olun. Sakın diğer fırkalara (yollara) tabi olmayın ki onlar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan (Sırat-ı mustakiymden) ayırırlar. İşte bu Allah'ın emridir (farzıdır) umulur ki (böylece) takva sahibi olursunuz.
"Ve eni'büdûniy, hâzâ sırâtun müstekıym" Yasin - 61
Bana kul olun. İşte bu sırat-ı mustakiymdir.
Görülüyor ki Allah açıkca sadece Sırat-ı Mustakiyme tâbi olunmasını, ama mutlaka tâbi olunmasını emrediyor. Öyleyse Sırat-ı Mustakıym'e ulaşmak herkesin üzerine farzdır.
Nedir Sırat-ı Mustakıym?
Sadece "Doğru yol"dur cevabı yeter mi?
Soruyoruz "Sırat-ı mustakıym" nedir?
Cevap veriyorlar: Doğru yoldur.
Peki "hidayet" nedir?
Cevap veriyorlar: Doğru yoldur.
Şimdi biz cevap veriyoruz. Bu cevapların ikisi de bize hiçbir şey söylemeyen yuvarlak lâflardır ve yanlıştır. Neden yanlıştır. Çünkü:
1- Sırat-ı Mustakıym ve Hidayet ayni şey değildir ki ikisinin cevabı da "doğru yol" olsun.
2- Sırat-ı Mustakıym herhangi bir doğru yol değildir; Sırat-ı Mustakıym Allah'a ulaştıran yoldur.
3- Hidayet ise doğru yol değildir. Çünkü hidayet herşeyden evvel yol değildir. Hidayet Allah'a ulaşmaktır. Hidayet insan ruhunun Allah'a ulaşmasıdır. Üstelik de (ölümden evvel) Allah'a ulaşmasıdır. Yani hidayet yol değil bir vetiredir. Allah'a ulaşma fenomenidir, işidir, faaliyetidir.
4- Herkese göre değişen yüzlerce doğru yol kavramı vardır. Bir occultiste göre doğru yol 7 kozmik şuur kademesinden geçerek aşağı doğru inen ve şeytana ulaştıran yoldur. O yolu doğru yol zannettikleri için o yoldadırlar. Bir matematikçiye göre iki nokta arasındaki en kısa yol doğru yoldur. İslâmın 5 şartını yerine getiren herkes "doğru yol"da olduğundan emindir. Oysaki "Sırat-ı mustakıym" üzerinde değillerdir. Çünkü bir insanın "Sırat-ı Mustakıym" üzerinde bulunabilmesi için ruhunun ölmeden evvel vücudundan ayrılması ve Sırat-ı Mustakıym'e ulaşabilmesi gerekir. Bu ise mutlaka kişinin mürşidine ulaşmasını gerektirir. Hiç kimsenin ruhu, mürşidine,hidayetçisine ulaşmadan,vücudundan ayrılıp Sırat-ı Mustakiyme ulaşmaz.
Şimdi söylediklerimiz ne ölçüde doğrudur onu görelim.
Önce Sırat-ı Mustakiym nedir ?
"Ve min âbâihim ve zürriyâtihim ve ihvânihim vectebeynâhüm ve hedeynâhüm ilâ sıratın müstekıym" En'am - 87
Anne babalarından, evlatlarından ve kardeşlerinden seçer ve onları Sıra-ı Mustakıyme ulaştırırız.
"Sâlike hüdallâhi yehdiy bihi men yeşâü min ibâdih..." En'am - 88
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini bununla (Sırat-ı Mustakiym) ile hidayete erdirir.
Görülüyor ki, Allah hidayete erdirmeyi dilediği kulunu Sırat-ı Mustakıyme ulaştırıyor. Niçin ulaştırıyor. Sırat-ı Mustakiym ile o kulunu hidayete erdirsin yani Allah'a ulaştırsın diye.
Demek ki Sırat-ı Mustakıym bir yol ve bu yolla Allah dilediği kişiyi hidayete erdiriyor. Öyleyse Sırat-ı Mustakıym "insanları hidayete erdiren yol".
Peki, hidayet nedir ?
Cevabı Kur'ân–ı Kerîm versin:
1- ...İnnel hüda hüdallah... Ali İmran - 73
Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır.
2- ...İnne hüdallahi hüvel hüda... Bakara - 120
Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o hidayettir.
3- ...Men yehdillahü fe hüvel mühted...
Kehf - 17
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o (o zaman) hidayete erer.
Görülüyor ki, hidayet insan'ın (ruhunun) Allah'a ulaşmasıdır. Hem de ölmeden Allah'a ulaşmasıdır. Neden ölmeden evvel? Çünkü, herkes'in (ruhu) ölümden sonra Allah'a döndürülür. Azrail Aleyhisselâm tarafından ruhları Allah'a ulaştırılır. Cehennemliklerin ruhları da ölümden sonra Allah'a ulaşacağına göre, onların hidayete ermesi mümkün olmadığı cihetle, hidayet insan ruhunun ölmeden Allah'a ulaşmasıdır.
Öyleyse sonuca ulaştık.
Sırat-ı Mustakıym hidayete erdirdiğine göre, hidayet ise Ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre, Sıratı Mustakıym Allah'a ulaştıran yolun adıdır.
... Ve bütün insanların ruhlarının Sırat-ı Mustakıyme ulaşması farz kılınmıştır.
Dikkat buyurun Sırat-ı Mustakıym'de olan insan değildir,insanın ruhudur.
Ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşması üzerimize 9 defa farz kılınmıştır. Bütün ruhlar Allah'a sadece Sırat-ı Mustakıym üzerinden ulaşabilirler,başka bir yol yoktur. Öyleyse sadece (En'am - 153) ile değil, ruhun Allah'a ulaşmasını farz kılan âyetler ile de Sırat-ı Mustakıym'e ulaşmamız emredilmiş oluyor.
... Ve herkes kendini Sırat-ı Mustakıym üzerinde sanıyor.
Oysa ki, insan ruhunun Sırat-ı mustakıym'e ulaşması ancak kişinin Mürşidine ulaştığı gün gerçekleşir.
"Yevme yekuûmürrûhu velmelâiketü saffâ lâ yetekellemûne illâ men ezine lehürrahmânü ve kaâle sevâbâ." Nebe - 38
Ruh'un ve meleklerin saf halinde durdukları gün, sadece konuşmasına Rahmanın izin verdiği kişi konuşur ve sevab söyler.
"Zâlikelyevmülhakk,femen şâettehaze ilâ rabbihi meâbâ." Nebe - 39
İşte o gün Hakk günüdür, o gün dileyen kişi kendisine Rabbine ulaşan bir yol ittihaz eder (ve bu yoldan Allah'a varan ruh için Allah bir) sığınak, melce (olur).
"Elleziyne yahmilûnel'arşe ve men havlehü yüsebbihûne bihamdi rabbihim ve yü'minûne bih, ve yestagfirûne lilleziyne âmenû, rabbenâ ve si'te külle şey'in rahmeten ve ilmen fagfir lilleziyne tâbû vettebe'û sebiyleke vekıhim azâbelcahiym" Mümin - 7
Onlar ki, arşı yüklenenler (melekler)dir ve o çevrede bulunan kişi(nin Ruhu, halifenin Ruh'u) rablerini hamd ile tespih ederler ve O'na(Allah'a) iman ederler ve âmenû (mümin) olanlar için mağfiret dilerler ve derler ki, - Rabbimiz senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. Tövbe ederek Senin yoluna (Sırat-ı Mustakıym'e) tabi olanlara (ulaşanlara) mağfiret eyle (günahlarını sevaba çevir) onları cehennem azabından koru.
"refiy'udderecâti zül'arş,yülkıyrrûha min emrihi alâ men yeşâü min ıbâdihi liyünzire yevmettelâak" Mümin - 15
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından dilediğinin üzerine emrinden bir ruh ulaştırır, Allah'a ulaşma günü'nün geldiğini ihtar etmek üzere
Yukardaki 4 âyet–i kerîme, Allah'ın Sırat-ı Mustakıym'ine ancak tövbe ederek ruhun ulaştığını, ruhunu Allah'a (Hak'ka) ulaştırmayı dileyen kişi için Mürşidin önünde yapılan tövbenin tahakkuk ettiği günün HAKK GÜNÜ olduğunu, tövbenin sonunda bu kişinin ruhunun Allah'a doğru yola çıkmak üzere Sırat-ı Mustakıym'e ulaştığını çok açık bir biçimde anlatıyor.
Ayrıca Arşı tutan meleklerin saf saf inerek Hidayetçilerin önünde yapılan her tövbede hazır bulundukları, müridin başının üzerine yerleşecek Mürşidin ruhunun ise, senin "Allah'a ulaşma günün geldi" diyerek Allah'ın emrini tebliğ ettiği ifade ediliyor.
Görülüyor ki, Allah'a ulaşma günü gelen kişinin ruhu, Allah'a ulaşmak üzere, ancak el öpme, tövbe etme ve kelimei şahadet getirme ile tamamlanan bu merasimden sonra, vücuddan ayrılır ve Allah'a ulaştıran yola (Sırat-ı Mustakıym'e) ulaşır.
Kısaca hiç kimsenin ruhu, Allah'ın kendisi için tayin buyurduğu hidayetçi'nin önünde tövbe etmeden Sırat-ı Mustakıym'e ulaşamaz.
Bu durumda, İslâmın 5 şartını yerine getiriyor diye insanın ruhu Sırat-ı Mustakiym üzerinde olabilir mi?
Kur'ân-ı Kerîm'de ALLAH cevap veriyor:
- OLAMAZ.
Öyleyse, 14 asır sonra uygulanmakta olan İslâm, sadece İslâm'ın 5 şartını yerine getirmeyi emrettiğine göre, insanları Sırat-ı Mustakiym'e ulaştırması mümkün değildir.
Daha da ötesi bugünkü İslâm'ın tatbikatında vazifeli olanlar insanları Hidayetçiye ulaştırmak şöyle dursun, ulaştırmamak için herşeyi yapmaktadır.

Böyle olanlar Ahzab sûresinin 67 ve 68'inci ayetlerine ibretle baksınlar.
Ey din öğreticileri sakın sizler bu ayetlerde geçen kübera veya sadât'lardan biri olmayın...
Bugüne kadar bilmiyordunuz. Yanlış tefsirlerin doğru olduğunu sanıyordunuz. Ama artık "bizim hidayet kavramımız da Sırat-ı Mustakıym kavramımız da doğru yol'dur" diyemezsiniz...
Eğer bu tebliğe rağmen diyebilirseniz ve sizlere güvenip itaat edenlerin Allah'ın yoluna girmesine mani olup, dalâlette kalmalarına sebebiyet verirseniz, işte o zaman siz yukarda geçen ayetlerdeki küberadan veya sadâtlardan biri olursunuz...
Ayağınızı denk atın... Allah'ın yardımı üzerinize olsun.

VI
HİDAYETTE OLMAK VEYA
DALÂLETTE OLMAK

Biline ki Allah'ın indinde sadece 2 nevi insan vardır.
1- Hidayette olanlar
2- Dalâlette olanlar
İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren dalâlettedir. Hidayetçisine ulaştığı güne kadar dalâleti devam eder. Yani Mürşidine ulaşmayan, Mürşidinin önünde tövbe etmeyen herkes dalâlettedir. Bunu biz söylemiyoruz. Kur'an-ı Kerîm söylüyor.
Sayın Din konusundaki yetkililer: biliyoruz ki bize kitaplardan bahsedeceksiniz. Ve diyeceksiniz ki, bizim kitaplarda "İslâmın 5 şartını yerine getiren hidayettedir" yazıyor.
Ama Kur'ân–ı Kerîm öyle yazmıyor, bizim söylediklerimizi yazıyor.
Bu sebeple de o kitaplar ve onları yazanlar bizi hiç ilgilendirmez.
Uzun söze gerek yok.
İşte 10 ayet-i kerîme:
1-"fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah,innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn" Kasas - 50
Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tabi olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tabi olmayıp da, kendi hevasına tabi olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?
2- Men yehdillâhü fehüvelmühted..." Casiye - 23
Allah kimi Kendi Zatına ulaştırırsa, o kişi Hidayete erer.
"Ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ"
Kim de dalâlette kalırsa, dalâlette ise o kişi için bir velî Mürşid bulunmaz.
3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha - 123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbi olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.
4-"Efere'eyte menittehaze ilâhehü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh,femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn" Casiye - 23
Habibim, o (nefslerini kendilerine),hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine,hevalarına tâbi olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır. (çekmiştir),onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? tezekkür etmezler mi
5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn" Cuma - 2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye,onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere,bu resûllere tâbi olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.
6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz,onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder,onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan ev vel (o mürşide tabi olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...
7- "Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn." Ahkâf - 32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbi olmayanlara (sesleniyorum diyor Allah'u Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar ? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbi olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.
8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl - 36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbi oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbi olmadıkları için)
9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer - 23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."
Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.
10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn" Araf - 186
Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.
Abdülkadir Geylâni Hz. SOHBETLER kitabında bu konuda aşağıdaki hakikatleri sunuyor:
Sayfa 275- Siz Allah'ın Kitabına, Resurullah'ın ahlakına ve mürşidlere uymadıkça asla felah bulamaz. Kurtuluşa eremezsiniz.
Sayfa 188- Ey nefs ve hevai arzularının tabiatının kulu, sen kendi görüşünde kanaat etmiş, sana hakikatleri öğretip terbiye edecek bir üstad - mürşid edinmemişsin.
Sayfa 201- Sadıklara, salihlere iltihak et, onların arasına katıl, eğer kimin salih kimin münafık olduğunu ayırt edemezsen o zaman geceleyin kalk iki rakat namaz kıl. Ve deki:
- Yarabbi, bana salih kullarını göster, Sana gelmemde kılavuzluk edecek kişileri göster.
Muhterem Din öğreticileri yoksa siz bir HACET namazı kılarak Allah'tan kim olduğumuzu sormaya korkuyor musunuz?
Sonuç sizinkinden farklı çıkarsa diye mi? Yoksa "rüya ile amel edilmez" safsatası yüzünden mi? Binlerce insan bizi nasıl buldu sanıyorsunuz? Daha uyanmıyacak mısınız muhteremler?
Seçim hakkı kulun değil, Allah'ındır.
"İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn." Fatiha-5
Yalnız sana kul oluruz ve yalnız senden istiane isteriz.
"İhdinassırâtal mustakıym." Fatiha-6
Bizi Sırat-ı Mustakiym'e ulaştır.
Demekki bizi Sıratâl Mustakiyme ulaştırması için Allah'tan istiane istiyoruz. İstiane öyle bir yardımdır ki yalnız Allah'tan istenebilir. Hedefi de, Sırat-ı Mustakiyme ulaştıracak olan kişiyi istemektir.
İstiane namazla (hacet namazı) ve sabırla istenir.
"Veste'ıynu bissabri vessalât ve inneha lekebiyretün illâ alel haşi'ıyne." Bakara-45
Sabırla ve namazla (hacet namazı) istianeyi (sadece Allah'tan) isteyin ve bu zor bir iştir. Ama huşu sahipleri için zor değildir. (Yani huşu sahiplerine hemen gösterilir.)
"Vebteguu ileyhil vesilete." Maide-35
"O'na (Allah'a) ulaştırmaya (kim vesile olacaksa o) vesileyi (Allah'tan) isteyiniz"
Görülüyorki Mürşide ulaşmak farz kılınmıştır. Çünkü Mürşide ulaşmadıkça kişi dalâlettedir.
Dalâlette olmak ise acı bir sonla noktalanıyor.

DALÂLETTE OLANLAR CEHENNEME GİDER

Peki bir insan Dalalette ise ne olur? Önemli mi? Kur'ân-ı Kerim bu konunun cevabını açık olarak veriyor.
İşte Ayeti Kerimeler:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda." Nisa - 167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler ve Allahın yolundan (Sıratı Mustakiymden, Allaha ulaştıracak yoldan) saptırırlar, (men ederler), andolsun ki onlar uzak bir dalalet içindedirler. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler. Allah onlara mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve onları tariyka (tariki mustakiyme,Allaha ulaştıran yola) ulaştırmaz,onları ancak cehennem yoluna (cehenneme ulaştıran yola) ulaştırır.
"Men yehdillahü fehüvel muhted ve men yudlil fe ulaikehümül hasirun. Araf-178
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa onlar hüsranda olanlardır. (Nefslerini hüsrana düşürenlerdir.)
“Ve men haffet mevâziynuhü fe ülaikelleziyne hasiru enfüsehüm fiy cehenneme halidun.” Müminun-103
Ve tartıları hafif gelenler... işte onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir, cehennemde ebedi kalanlardır."Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn" Araf - 179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır (onunla) fıkıh edemezler. (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
"Ve men yehdillahü fe hüvel muhtedi ve men yudlil fe len tecide lehüm evliyae mindunihi ve nahşurühüm yevmelkıyameti alâ vucuhihim umyen ve bükmen ve sümma, mevahüm cehennem" 17/İsra - 97
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa o kişi içinO'ndan (Allah'tan) başka dost bulunmaz. Kıyamet günü onlar kör, sağır ve dilsiz olarak yüzleri üstü haşredilirler. Onların yeri cehennemdir.
"Elleziyne dalle sa'yuhüm fiy hayateddünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinuna sun'a.Ülaikelleziyne keferu biayatihi rabbihim ve likaihi fe habitat amalühüm felâ mukiymu lehüm yevmel kıyameti vezna. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu âyâtiy ve rusuliy hüzüva." 18/Kehf - 104,105,106
Onlar ki, dünya hayatındaki çalışmalarında dalalettedirler. Ve onlar en iyi amelleri işlediklerini hesap ediyorlardı. Onlar Rablerinin Ayetlerini ve Allah'a Mülâkiolmayı (ölmeden evvel Ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) örtmüşlerdir. (gizlemişlerdir) Onların amelleri boşa gitmiştir.
Onlar için kıyamet günü mizan tutmayız.
İşte onlar ki cezaları cehennemdir,küfür üzere oldukları için ve Ben'im ayetlerimi (Allah'ın ayetlerini) ve resullerimi istihzaya (alaya) aldıkları için...
"Elleziyne yuhşerune alâ vucuhihim ilâ cehenneme ülâike ferrün mekanen ve edallü sebiylâ."
25/Furkan - 34
Onlar cehenneme yüzleri üstü haşredileceklerdir. Onların mekanları kötüdür. Ve onlar dalalette(Allah'ın yolundan saparak) dirler.
"Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra, efelem tekûnu takilun. Hazihi cehennemülletiy küntüm tuadün" 36/Yasin- 62,63
(Şeytan) andolsunki sizden çoğunu dalalete düşürdü. Halâ akletmez misiniz. İşte bu vaadolunduğunuz cehennemdir.
"İnnelmücrimiyne fiy dalalin ve süur yevme yüshabune fiynnari alâ vucuhihim zukuu messe sekar" 54/Kamer - 47,48
Muhakkak ki mücrimler dalalettedirler ve kızgın ateşte olacaklardır. O gün yüzleri üstü ateşe sürüklenecekler ve cehennemi tadın denecektir.
"Kaâlû evelem tekü te'tiyküm rüsülüküm bilbeyyinât, kaâlû belâ, kaâlû fed'û, ve mâ dü'âülkafiriyne illâ fiy dalâl." Mü'min-50
(Cehennem bekçileri) derler ki, sizlere sizlerin resûlleriniz açık delillerle gelmedi mi? Derler ki, evet (geldi) Öyleyse dua edin derler. Kafirlerin duası boşunadır. Onlar sadece dalalette olanlardır.
Görülüyorki Dalâlette olanlar cehenneme gidecekler.
Öyleyse bütün insanların hidayete ulaştırılması için din öğreticilerinin (engel değil) yardımcı olmaları gerekmez mi?
Ya öğreticilerin kendileri ?

SEN NEYMİŞSİN BE TAHSİYE BU KADAR İLİMDEN HABERİN VAR AMA KİMSE SENİ TANIMIYOR.....İSLAM ÜMMETİNE ÖNDERLİK YAPMAN LAZIM...UNUTMA HER BİLENİN ÜSTÜNDE Bİ BİLEN VARDIR..
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
tahsiye-72 kardesime

biryerde islamin yasanmamasini nasil olurda islamin sartini yerine getirip yasanmiyor diyebilirsin gayri müslim bir ülke olurmu sence yoksa gayri müslim olan insanmi olur

ülkemi cehennemi gider insanmi

dünyanin her yerinde 4 dörtlük islam yasanmiyor olsada dünyanin heryerinde islami yasayan bir insan toplulugu var kardesim
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Esselamü aleyk.

Şunu idrak etmeliyiz ki İslam yaşanası bir dindir.Peygamberimiz bizzat kendisi bunu en ekmel şekilde isbat etmiştir.Sahabe-i güzin de toplum olarak en mükemmel şekilde görevini ifa etmiştir.
Evet diğer nebilerde müminlerde böyledir.Demek Allah tealanın dinini yaşayan ve yaşatanlar hilkattan bu yana var ola gelmiştir.
Birde şunu ifade edelim ki bizzat Kur'an resulüne itaat edilmesini örnek alınmasını istemiştir.
Hayır Allah'ın resulü haşa bir teyb kaseti değildir.Onun sav. ashabı ra.sıradan bir topluluk değildi,tarih sayfalarında kalmış çizgi roman kahramanları değil.Tabiin ve tebei tabiinden önde gelenler onlarda ...Bu yüceltme ise evet biz yüceltmedik ama Allah cc. yanı başında tevhid kelimesiyle yüceltti rahmetellil alemin dedi.
Alimler Allah cc. en çok korkanlar takvada üstün olanlardır,dedi.
Üstünlük takvadadır dedi.
Bu gün matematik bilginlerinin hepsi iki kere iki dört diyorsa buna beş diyene ne derler?
gerisini siz hesab ediniz..
Herşey bitmiş bize bir şey kalmamış demekte değil ki bu!
selametle..
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

bütün yazanların ana fikri şudur şeriat gelirse islamı yaşarız zannedenler bugün yaşamadıkları gibi o günde yaşayamazlar çünkü iblis vasıtaları hedef haline getirmiş hedef fenafillah bekabillah daim zikir bunun yolu belli Allaha ulaşmayı dilemek ve zikir islamın 5 şartı bunları sağlamaya yetmiyor bu 5 şart sadece fizik vucuda verilen emirler diğerlerini yok sayamayız çünkü diğerleri asli unsurlar yani Allah yolunda bir insanın olmazsa olmazları
 
Üst Alt