Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zerkavi ile şiilik üzerine...

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
[FONT=&quot]Ebu Mus’ab Ez-Zerkavi İle
Gerçekleştirilen röportaj


[/FONT]
[FONT=&quot]Bağdadi:[/FONT][FONT=&quot] Rafizilerle (şii) Hristiyan batı arasında daimi bir husumet ve karşıtlık olduğuyla ilgili insanlar arasında yaygın bir inanış vardı, en azından insanların bir bölümünde böyle bir kanaat mevcuttu. Ama şu anda görünen o ki bu bakış açısı ortadan kalktı. Hâlâ daha şu anda Amerika’nın onlara güvenmediği ve yakında onları kısa bir süreliğine kullanıp yarı yolda bırakacağını düşünen insanlar var. Peki, bu bakış açısı ne kadar doğrudur ve Amerika rafizilerle daimi bir ittifak mı kurdu?[/FONT]

[FONT=&quot]Zerkavi:[/FONT][FONT=&quot] Şu bilinen bir şeydir ki; bir olgu hakkında hüküm vermeden önce o olgunun hüviyetine ve sebeplerine bakmak lazımdır. Buradan yola çıkarak ilk öce bilmemiz gereken rafizilerin kim olduğudur. Rafiziler İslam dairesinin dışına çıkan, Ehli Sünnet vel-Cemaat ile savaşan, hilafetin ehli beytten alınarak ilk üç halifeden Beni Ümeyye’ye (Emevilere) geçmesinden Ehli-Sünneti sorumlu tutan şerli bir fırkadır. Rafizilerin Ehli-Sünnet’ten başka kin ve husumet besledikleri başka bir gurup yoktur. Onlar için Ehli Sünnet tek düşmandır.[/FONT]

[FONT=&quot]Bağdadi:[/FONT][FONT=&quot] Yani Rafizi mezhebinin temelini bunlar mı oluşturur, şekillendirir?[/FONT]

[FONT=&quot]Zerkavi:[/FONT][FONT=&quot] Evet, köklerindeki gerçeklik budur. Eğer biz bunu öğrenmek ve onların gerçek düşmanlıklarının kime karşı olduğunu doğru anlayabilme amacıyla şöyle bir geriye gidersek onların ilk kurucusunun (mezheplerinin) bir Yahudi olduğunu görürüz. Bizler onların dün Yahudilerin atalarıyla ve günümüz dünyasında onların torunlarıyla nasıl ilişkiler içinde olduklarını biliyoruz. Tüm tarihleri boyunca rafiziler, Ehli İslam dışında hiç kimseyle düşmanlık etmemişlerdir. Onlar Yahudilerle ve Hristiyanlarla savaşmadılar. Onların mezheplerinin kurucusu bir Yahudiyken onlardan, bunlara karşı nefret duymalarını nasıl bekleyebilirsin. İnsanlar arasında rafizi mezhebine karşı bir saygının uyanması, onların Ehli Sünnet vel-Cemaat arasında kabul görülür bir hal alabilmesi, Yahudiler ve Rafiziler arasında bir husumet olduğu düşüncesinin yerleşmesi için bazı tasvirler ortaya koyulmaktadır ki böylece onların İslam’a darbe vurması ve onu arkadan kuşatması kolaylaşacaktır. Çünkü Rafiziler korkaktırlar, onlar gerçek yüzlerini ve düşüncelerini açığa vurmazlar ta ki yeterince güçlenene ve kabul görene dek. O zamana kadar da akidelerini gizlerler. Onların tarihleri takiyye üzerine bina edilmiştir ki münafık dinleri onlara bunu vaaz verir.[/FONT]

[FONT=&quot]Hakikatte onlar Yahudilerin ve Hristiyanların düşmanları değildir bilakis onlar Ehli-Sünneti kandırmak için rol yaparlar ve onlarla mutabık bir görüntü çizerler. Kendilerini Yahudilerin ve “Büyük Şeytanın” düşmanları olarak tanımlarlar ama tüm bunlar tamamen bir akıl oyunudur ve bu oyunlara zayıf muhakeme sahipleri dışında kimse kanmaz.[/FONT]

[FONT=&quot]Yahudiler ve Hristiyanlar için karanlık rafizilerden daha iyi bir müttefik yoktur. Eğer zillet dolu tarihlerini bir kenara bırakır ve günümüze odaklanırsak rafizilerle ilgili şüphe götürmez bu realiteyi açıkça görebiliriz. Onlar, Yahudilere ve Hristiyanlara açıktan yardım ettiler ve onlara arka çıktılar. Onların şeytanı “Sistani” rafizilerden teşekkül eden takipçilerine Amerikalılarla savaşmamalarını öğütledi. Bundan sonra onlar zalim Yahudiler için casusluk, Hristiyan katiller için müttefiklik yaptılar. O rafiziler o kimselerdir ki orduyu, polisi ve ajanlar taifesini onlar oluşturur, Amerikan üslerinde uşaklığı onlar ifa ederler. Onlar, kâfirleri Mücahidlerin gazabından korumak için güvenlik duvarları oluştururlar. Aynı zamanda Ehli Sünnete işkencelerde bulunur, onları sindirmek için katliamlar yaparlar, zulmederler ve Mescidlere saygısızlıkta bulunurlar ki önceden Ehli Sünnet onlara tek bir ateş bile etmemişken.[/FONT]

[FONT=&quot]Amerikalıların yanında saf tutan bu rafizlerin Ehli Sünneti yok etmekten başka bir amaçları yoktur. Bunların bir birimlerinin (bedir, aldatma anlamına gelen) sloganı şöyledir: “İntikam! İntikam! Tikrit’ten Anbara”. Kaç tane ilim sahibi şahsiyeti ve âlimi öldürdüler ve kaç tane kadını aşağıladılar ve kaç aileyi korunmasız, muhtaç, savunmasız bıraktılar?[/FONT]

[FONT=&quot]Dünyanın diğer ülkelerindeki Ehli Sünnet kardeşlerimiz, kız kardeşlerinin Mezopotamya topraklarında ne hallere düşürüldüğünü biliyor mu? Rafizler tarafından Ehli Sünnete reva görülen işkencelerin ve suçların ulaştığı korkunç boyutlar, Endülüste Müslümanlara karşı kurulan engizisyon mahkemelerinin eliyle ortaya koyduğu bilânçoyu aşmıştır. Medya bu cürümleri ifşa etmiyor ki amaçlanan da bu zaten. Bu sebepledir ki Müslümanlar Mezopotamya topraklarında cereyan eden olaylardan bir haberdirler. Ve Ehli Sünnete karşı girişilen bu suçlar şu an hala sürmektedir.[/FONT]

[FONT=&quot]Biz kendi durduğumuz yerden Müslümanları, bu rafizi gerçeği hususunda aydınlatmaya çalıştık ve buna devam ediyoruz. Onların Ehli Sünnete karşı gerçekleştirdikleri ve şu anda gerçekleştirmeye devam ettikleri suçlarının resimlerini ortaya koymaya çalıştık ve hala çalışıyoruz ama üzücü olarak, maalesef bazıları bunu önemsememekte ve aldırmamaktadır. Gerçekte neler olduğunu ortaya koymaya sıra gelince medya sükût eder; ezileni, ezen olarak gösterir ve bu çağda cereyan eden bu büyük suç ağını gizlerler.[/FONT]

[FONT=&quot]Ama beraberinde ortağı olmayan Allah da biliyor ya eğer ümmet, rafizilerin, Ehli Sünnete karşı giriştiği bu suçları görseydi, gördüklerinden dolayı dövünecek, sızlanacak, ağlayacak ve gözlerinden yaşlar değil kanlar boşanacaktı. Ey kardeşim şu anda yaşananlar ve yakın geçmişte yaşananlar oldukça olağan dışı ve korkunç bir acı silsilesi. Eğer bir isim vermek gerekirse bu kelimenin tam anlamıyla bir “kan banyosu”. Binlerce aile haber alınmaksızın kayıp, binlerce genç çocuk ve ihtiyar öldürüldü, kadınların birçoğunun namusu kirletildi ve birçok ev yerle bir edildi, yakıldı. Binlerce aile evlerini terke zorlandı ve rafizilerin tiranlığından kaçarak Anbar’da kendilerine sığınaklar aradılar. Bu suçlar tamamen, aleni olarak Amerikalıların bilgisi dâhilinde ve birçok kez de onların desteğiyle gerçekleştirildi. “Ama Hamza için yas tutanlar yok (hadis)”[/FONT]

[FONT=&quot]Medya bu olanlardan tek kelime dahi bahsetmedi ama ne zaman ki Mücahidler bir Amerikalıyı ya da mürtet bir görevliyi hedef alsa ve onların saflarından çoğunu öldürse, görürsün ki medya direk olarak gerçekleri çarpıtarak ortaya olmadık bir portre koyar. Örneğin “Amerikalılara ve güvenlik birimlerine karşı bomba yüklü bir araçla gerçekleştirilen patlama da ölenler çocuklar ve kadınlar” 30 yıl boyunca Saddam döneminde gerçekleştirilen kitlesel yıkımların, toplu mezarların ve genel suçların yekûnu rafizilerin son üç yılda yaptıklarının onda birine bile eşit değildir! [/FONT]

[FONT=&quot]Üzücü olan İslamcı hareketlerin birçoğunun ve onların önde gelen isimlerinin rafizilerin, Ehli Sünnete yaptıklarını bilmelerine rağmen hala daha sessiz kalmaları ve Ehli Sünnet’in yüzleşmek durumunda kaldığı bu gerçekleri su yüzüne çıkarma hususunda takındıkları bu tavırdır. Özellikle de güneyde ve rafızi nüfusunun çoğunluğu meydana getirdiği yerlerde ve bugün diğer seçilmiş yerlerde.
[/FONT]

[FONT=&quot]Tüyleri diken diken eden ve kalpleri ağlatan, acı veren bu durumdur. Tekrar üzülerek söyleyeyim onlara (rafızilere) karşı koyanlar bir avuçtur. Bu sebeple Mücahidler kendilerini, inanan kadınları ve genelde de Ehli Sünneti korumak ve onların üzerindeki bu büyük rafızi tehlikesini savmak için kıyam etmişlerdir. [/FONT]

[FONT=&quot]Bütün bu belirtilen gerekçeleri göz önünde bulundurursak bizim yanımızda rafiziler, Amerikalılardan daha tehlikelidirler. Onlar daha iğrenç ve zalim insanlardır. Onların beraberlerinde Ehli Sünneti, sahabelerin torunlarını ve sünnilerle ilişki içinde olanları sindirmekten, yok etmekten başka bir planları yoktur. Bu sebeple bizler diyoruz ki; eğer hiçbir cihadi direniş olmadan rafiziler Irak’ta başarılı olursa ve bu toprakların üzerinde mutlak kontrol sağlamayı başarırlarsa o zaman Ehli Sünnet’in durumu bundan daha kötü olacaktır.[/FONT]

[FONT=&quot]Birçok insan bizleri rafizilerle savaşmakla suçluyor bir diğerleri bizlere onlarla neden savaştığımızla ilgili sorular soruyorlar. Bu duruma bundan önce birçok kez açıklık getirdik; rafizilerle rafizi oldukları için savaşmıyoruz, inancımıza göre onlar gökyüzünün altındaki arz boyunca uzanan birer şerli olmalarına rağmen! Bizler, Amerikalıların İslam’a karşı yürüttüğü bu savaşta onlarla beraber olmayan mürtetlerle savaşmakla emrolunmadığımız gibi onlarla da savaşmakla emrolunmadık. Bizler işgalci saldırganlarla savaşmayı istedik.[/FONT]

[FONT=&quot]Biri de bizim rafizilerle olan savaşımızın bizim arzumuz olduğunu, onlarla eğlence olsun diye savaştığımızı ve amacımızdan saparak yönümüzü asli hedefimiz olanlarla değil de savaşılması gerekli olmayan kişilere döndürdüğümüz yönünde bir düşünceye sahip olabilir. Bu doğru değildir. Başlangıçta biz onlarla savaşmadık. Ehli Sünnete karşı savaşı başlatanlar ve amerikan tankları üzerinde gelenler onlar oldular, Amerikalılarla aynı safta duranlar onlar oldular, silahlarını acelece Mücahidlerin sinelerine yöneltenler onlar oldular. Ve Irak’taki Müslümanlara boyun eğdiren onlar oldular ve Irak’taki Müslümanların mescidlerine saldıranlar onlar oldular. Amerikalıların Bağdat’a girmesinden bu yana otuzdan fazla mescid yerle bir edildi. Aynı şekilde Basra’da, Ammara’da, Samava’da ve Nasıriye’de birçok mescidin akibeti de farklı olmadı. Rafiziler bir tek mescid dahi bırakmadılar. Şunu aklınızda tutun; onlar bir tane kiliseye, bir tane meyhaneye dahi el sürmediler ve Irak’ta Yahudi sinagogları mevcut ve onlara hiçbir şekilde el sürülmedi. Öyleyse bu insanların Ehli Sünnet’ten başka hasımları yok.[/FONT]

[FONT=&quot]Şimdi insanlara sormak isteriz, bütün bu yapılanlara ve işlenen suçlara karşı gözü körleşmiş bir tutum sergilemenin gerek şeriatta gerek akli zeminde ve gerekse de pratiksel olarak bir karşılığı yok mu? Bu sizin için bir anlam ifade etmiyor mu ki biz iç savaş çıkarmakla ve savaşın yönünü değiştirmekle suçlanıyoruz? Bizim ellerimiz denildiği gibi “ateştedir” ve bizler mevcut durumu bilen ve rafizi öfkesiyle yüzleşen insanlarız. İşte bu sebepledir ki ümmetin evlatlarına güvenmesi, öncelik alması ve onların arkasında sağlam olarak durması en temel gereksinimdir ki kendilerini bu uğurda feda eden ve tüm ruhlarıyla bu mücahedenin içerisinde olan bu çocuklar, güvenin ve desteğin daha fazlasını hak ediyorlar. Onlar, rafiziler hususundaki gerçeği fazlasıyla biliyorlar ve gene onlar ki rafizilerin hile ve ihanet ateşinin kabarcıklarıyla yüz yüzeler. Okyanusun öte tarafında olanlar veya savaş meydanından uzakta olanlar ve cereyan etmekte olan olayları uzaktan seyredenlerin zihinleri rehavet içerisinde ve rahat namusları, kadın ve çocuklarının emniyetleri ile ilgili bir kaygıları da yok. Muhakkak ki onların mevcut durumlarla ilgili, burada olanlarla ilgili yargıları ve değerlendirmeleri de bu rafizilerin Ehli Sünnete neler çektirdiklerini bilenle bir olmayacaktır.[/FONT]

[FONT=&quot]Rafizi ihaneti bilinen bir olaydır ve onların sergiledikleri bu ihanet duruşu meşhurdur ve bu onların işgalci düşmanla Bağdat’a ilk girişleri değildir. Önceden ibn Alkami tatar işgalinde onlara destek vermiş onların Bağdat’a girmesinde çok önemli görevler üstlenmiş ordusunun büyük bir bölümünü göndererek halifenin ordusunu zayıflatmış ve böylece tatarların Bağdat’a girmesi kolaylaşmıştı. Ehli Sünnete olanları ve ortaya çıkan trajediyi tarihçilerde belirtmişlerdir ki ibn Alkami’nin ihaneti sonucunda Bağdat’ta iki milyon kişi ölmüştü. Bu onların tarihteki durumları, bugün ise biz kendi gözlerimizle Müslümanlara neler yaptıklarını, onların yüzünden başlarına ne felaketler geldiğini görüyoruz bu sebeple bizler bu olanlara sessiz kalamayız. Onların, Ehli Sünnet’in kanlarını dökmesi karşısında sessiz kalmamız gibi bir durum söz konusu olamaz ki zaten onlarla savaşmada ekseriyetin maslahatı söz konusudur. Allah’ta biliyor ya eğer Mücahidler bu hainlerle savaşmasaydı bugün Irak’ta Ehli Sünnet’in varlığından bahsetmek dahi hayal olacaktı. Rafiziler ilk girdikleri zaman yanıltıcı bir hileye başvurdular. Evet, geldikleri zaman Bedir Tugayları düşmanlıklarını ilan etmişlerdi ama düşman Sistani : “Bizler bir iç savaşı tetiklemek istemiyoruz” diye bir beyanatta bulunmuştu. Böyle söylemişti çünkü o da biliyordu ki eğer Ehli Sünnetten tek bir adam dahi geriye kalsaydı onlara karşı duracaktı.[/FONT]

[FONT=&quot]Peki öyleyse ne yaptılar? Kurucularının (mezhep) torunlarıyla el ele verdiler ve ülkenin önde gelen bölgelerini ve kurumlarını kontrolleri altına aldılar, sizler de askeri gücün elde tutulmasının ne kadar önemli bir güç olduğunu bilirsiniz. Bu kontrol süreçleri ordu, polis, savunma bakanlığı, petrol ve maliye gibi yapıların ele geçirilmesiyle devam etti. Daha sonra ordu adına, polis adına halkın korunması adına ve Irak’ın milli bütünlüğü adına, şu an olduğu gibi gerçekleri saptıran dev ve korkunç medya kampanyasıyla Ehli Sünnete karşı bir kıyıma giriştiler. Tüm bir şerli medya, gazeteler, Irak kanalları, fayha ve Fırat ve onların Arap kardeşlerinin kolektif çalışmalarıyla hep beraber bu kampanyayı yaydılar. Plan, onların (rafizilerin) milleti ve Irak’ın milli bütünlüğünü koruma bayrağı altında ve Irak’ı isyancılardan, Saddam’ın fedailerinden ve “teröristlerden” temizlemekti. Daha sonra akıllara durgunluk verecek bir biçimde Ehli Sünnete karşı kıyımlara başlandı. Onurlar ayaklar altına alındı, insanlar öldürüldü, kadınların izzetlerine halel getirildi ve bu planlar dahilinde aileler parçalandı, sürüldü büyük şerli medya kampanyaları desteğiyle. Yürütülen bu çalışmalar ve planlar sonucunda gerek Irak dışındaki gerek Irak içindeki birçok insan inandırıldı. Ve bu planlarını beş yıllık bir sürece yaydılar bu süreç sonucunda amaç Irak’ı, Rafizilerin ellerine geçirmelerini sağlamaktı.[/FONT]

[FONT=&quot]Bu çalışmalarının meyvasını (dezenformasyon hususunda) aldıklarının en büyük kanıtı Ehli Sünnet’in, rafizi elleriyle daha önce hiç karşılaşmadığı kadar katliamlara yüz tutulmasıdır. Medya nerede? Medya yok! Ama ne zaman birkaç tane rafizi öldü mü medya hemen Ehli Sünnet ve vahabiler cinayet işliyorlar yaygarası başlar ve bunu yaymakta da üstlerine yoktur ama iki buçuk yıldır Ehli Sünnet kıyıma tabi tutulurken bunlardan tek bir söz yok. Verdikleri son haberlerden birinde tek tük rafizilerin belli bir bölümünü işledikleri suçlarla ilgili muğlak bir şekilde yüzeysel olarak suçladılar ama bu göstermelikti, bunlar tepkilerini Ehli Sünnet için veyahut Allah ve onun Rasulü için açığa vurmazlar çünkü Ehli Sünnet iki buçuk yıldır bu saldırı ve kıyımlarla karşı karşıya ama biz bu insanların bu hususla ilgili konuştuklarını ve başından beri yürürlüğe koyulan bu senaryoyu ifşa etmek için herhangi bir hareket içinde olduklarını ne duyduk ne gördük. Ama ip ne zaman onların boğazlarına dolanır ve bu mücrim caniler bu kıyımlara devam eder o zaman “İç savaş var ve kıyımlar oluyor” bağırtıları başlar.[/FONT]

[FONT=&quot]Niçin Ehli Sünnet’in kanı bu insanlar için bu kadar ucuz? Hakikat hiçbir zaman ortaya konmuyor ve mezhep kavgası daima korkulan bir korku. Nedir mezhep kavgası? Biz Rafizlere silahlarınızı Müslümanlara doğrultmayın dediğimiz zaman onlar bundan vaz mı geçtiler? Korkunç düzeyde bir Ehli Sünnet kırımı olduğunu hepiniz biliyorsunuz! Buna rağmen nasıl sessiz kalabiliriz? Daha hala nasıl iki katı bir misilleme yapmayız?[/FONT]

[FONT=&quot]Şöyle söyleyenlere de rastlıyoruz, “Bazı rafiziler masumdur!” şeriat yönünden bu doğru bir görüş değildir çünkü bu rafizi fırkası tek bir diken gibidir. Ne zaman kardeşler bunlardan bir bölüğü temizlese rafizi ordusuna destek için Sistani diğer rafizi bölgelerden bunlara gönüllü destek güçleri gönderir, bu döngü hep böyle işler. İşte bu mürtet muhafızlar ve polis güçleri sisi kaplayan bir örtü gibidir ve bu örtüler tüm rafizleri örter. Bunlar sözde hükümetin dayanakları ve bu şeytani organizasyonun hamileridirler; bu yapı şerli rafizi hükümetidir ve bunların rafizi kininin en büyük şahidi Felluce’ye girdiklerinde yaptıklarıdır.[/FONT]

[FONT=&quot]Onların önde gelen rafizi liderlerinden birinden şöyle duyarız: “Allah için Irak’ı bir iç savaşa sürüklemek istemiyoruz.” Bu onların Ehli Sünneti kandırmak için söyledikleri yalanlarıdır. Şu an bir iç savaş zaten cereyan etmektedir ve onlar Ehli Sünnete karşı kıyımlarını gerçekleştirmektedirler. Onlar askerlerine hayır diliyorlar ve onlara cenneti ve büyük ödülü vaad ediyorlar. Ehli Sünnete karşı savaşacaksın ve daha sonra Irak hususunda çokta ihtimam sahibi biriymişsin gibi ortaya çıkıp mezhep çatışmasından uzakta olduğunu söyleyeceksin! Necefi ve Sistani gibi…[/FONT]

[FONT=&quot]Önceden liderleri Sistani “Şianın yarısı yok olsa dahi bizler bir iç savaşın tarafı olmayacağız” demişti. Kimi kandırıyorsun ey Alkami! Verdiğin fetva ve direktiflerle binlerce Ehli Sünnet’in öldürülmesine neden olan sensin. Bunu söylemek belki küçük gibi gözüküyor ama Allah’ta biliyor ya bu rafiziler liderleri tarafından yönlendirme olmadan, komutsuz hareket etmezler. Ehli Sünnet’in öfkesinden korktukları için onlar Ehli Sünnet’in yüzüne güler ve tatlı sözlerle onları kandırırlar. Ehli Sünnet bir kadını aşağıladıktan sonra ne demek mezhep kavgası?[/FONT]

[FONT=&quot]Sana Amerikalıların gözetiminde tutulan mahkûmlardan bahsetmiyorum. Sana “Mezhep kavgasına geçit yok” diyenlerin hapishanelerindeki mahkûmlardan bahsediyorum! Allah bilir kadınlarımız şu an neredeler. Rafizi şehri olan Kut şehrinin hapishaneleri İran’ın kontrolünde ve Kais ve rafiziler tarafından yönetilen El-Hilla’nın hapishaneleri ve Basra’nın hapishaneleri. Bu hapishane Bedir Tugayları’nın kontrolündedir! Ve Akbiye ve yeraltı hapishaneleri ve akibetleri bilinmeyen binlerce Ehli Sünnet![/FONT]

[FONT=&quot]Ama bütün bu olanlara karşı onların liderlerinden hangi biri kalkıpta dik durup adam gibi Ehli Sünneti korumaya ve tüm gerçekleri deşifre etmeye kalkıştı? Vallahi eğer insanlar Irak’ta Ehli Sünnet’in durumunu ve onların başına gelenleri bilselerdi dinlerinde samimilerse yataklarında rahatsız hisseder, yiyeceklerinden lezzet almaz ve içtiklerinden tat alamazlardı. Tüm bu olanlardan sonra rahat koltuklarına yaslanarak bize “rafizilerle niye savaşıyorsunuz?” sorarlar.[/FONT]

[FONT=&quot]Ey ümmeti Muhammed, rafizilerle bizim durumumuz evinde bir yılan olupta o yılanın tam olarak nerede olduğunu bilmeyen adam gibidir. Çekmecede mi yoksa yatağın altında mı? Biliyorsun ki yılan evde ve bir anda saldırıya geçecek. Artık senin bu yılanı bulup onun kafasını kesip onun şerrinden korunman bir zorunluluktur ki ancak bundan sonra evinde uzun gece boyunca uyuyabilirsin. İşte bizim rafizilerle olan durumumuz budur. Rafiziler önceden komplolar yürürlüğe sokarlardı, ama şimdi onlar istediklerini elde ediyorlar ve nefretlerini açıkça göstermeye başladılar. Çünkü şu anda gücü ellerinde tutuyorlar. Hileli bir başarı ama bu onların hilekârlıklarının bir sonucudur.[/FONT]

[FONT=&quot]Rafizi gerçeğinin ortaya çıkmasından sonra artık ümmet bu yüzün karşısında durmalıdır. Ehli Sünnet şunun bilincinde olmalı ki eğer kâfirler Mücahidleri etkisiz hale getirirlerse artık rafizilerin karşısında hiç kimse durmayacaktır. Artık ondan sonra ne pişmanlık ne de yakınma fayda edecektir. Ehli Sünnet ve Mücahidlerle -düşmanları arasındaki durumu belki de en iyi ifade eden deyim şudur: “Bugün beyaz öküzün yiyeceğini yedim”[/FONT]

[FONT=&quot]Mücahidler Ehli Sünneti muhafaza edenlerdir. Ehli Sünnet derslerle veyahut olayları uzaktan oturarak izleyen ve ümmete dokunaklı konuşmalar yapan uydu kanalı sahipleriyle korunamaz. Bu ırzına geçilmiş bir kadının namusunun intikamını almayacaktır ve bu kanları dökülen Ehli Sünnet’in intikamını almayacaktır. Bize bu korkaklarla yüzleşmek için silahtan başka bir şey yardımcı olmayacaktır ve güç kullanmaktan başka bir şey onları zayıflatmayacaktır. İslam beldelerini rafizileştirmek (şia) bir Amerikan rüyası ve Yahudi hedefidir, onların tezlerinin bu yönde olduğu bilinir. Keza İranlılarında Irak’a müdahalelerine Amerikalıların sessiz kalması ve onlardan yardım alması açıktır. Irak’ta bu planının bir bölümü Bağdat’ta yürürlüğe konmaktadır. Avr bölgesinde, Medayin’de ve Ebu Gureyb’te bu bölgelerde Ehli Sünnete karşı girişilen kıyımlar sonucunda şu anda eskisinden daha çok rafizi var ve bu bölgelerden sünnileri sürgün programları yürürlüğe konmuş vaziyettedir. Amaç Bağdat’ın dizginlerini ele geçirmektir. Buna binaen bu bölgeyi Ehli Sünnetten boşaltmak için yapılan bir rafizi –Amerikan ittifakı söz konusu. Amerikalılar beraberlerinde kâfir rafizi muhafızlarla Devrah’a geldikleri zaman belde halkına: “Sizi evlerinizden süreceğiz” dediler.[/FONT]

[FONT=&quot]Şu anda mevcut eğitim müfredatları bile rafizilerin çıkarlarına göre değiştirilmiş vaziyettedir. Bakın onların kin dolu ve yıkıcı akidelerine. Aralarındaki çocuklardan bazıları şii oldular. Şu andan itibaren siz düşünün beş on yıl sonra durum ne olacak? Ekonomik ve askeri kontrolü ellerine geçirdikten sonra ne olacak? Bu insanlar açlıktan karınlarını bağlıyorlar ama dinlerinden vazgeçmeyi reddediyorlar ve Irak’ın ne zaman rafizileşeceğini bilmiyorlar. Güneydeki bu aşiretler yüz iki yüz yıl önce sünniydiler, daha sonra rafizi oldular. Belki uydurma olduğunu düşünüyor olabilirsin… Anbar’ın teşii, ama ben diyorum ki bu uydurma değil, eğer bu konuda sessizlik sürerse insanları kolaylıkla bekleyen akibet budur, gidişat budur.[/FONT]

[FONT=&quot]Amerikalıların Bağdat’a girdiği sıralarda Ehli Sünnet, rafiziler tarafından kendilerine neler olabileceği hususunda büyük bir korku içindeydi ve onlar Allah’ın rahmet ettikleri müstesna kendilerine reva görülecek olan bu aşağılamalara ve zillete tahammül göstermeyi umuyorlardı. Ama ne zaman ki Irak’ta Mücahidler kıyam edip, silahlarını onların suratlarına yönelttiler, Ehli Sünnet’in güveni tekrar kendine geldi. Liderler çekilip ve yardımcılarıyla beraber cihad elbisesini terk edince bu durum Ehli Sünneti zora sokmuştu. Şu anda Bağdat’ta veya dışında bir sünni namusunun emniyetinden emin olmadığı için geceleri uyuyamaz, her gece yapılan gece baskınları, tutuklamalar, cinayetler ve kaybolmalar meydana geliyor. Her gece hapislerde onurlar ayaklar altına alınıyor, malları gasp ediliyor. İşte bugün Ehli Sünnet’in Irak’taki durumu budur.[/FONT]

[FONT=&quot]Ve tüm bu olanlardan sonra suçlayıcılar gelip diyor ki; “Biz neden rafizilerle savaşıyormuşuz?” Onlarla savaşmak en büyük yükümlülüklerden biridir ve biz bu yolda Allah’tan büyük bir rahmet görüyoruz ve Allah onlarla savaşımızı kolaylaştırıyor. Bunun en büyük örneği Telafer’in kadınları aşağılandığında, evleri yerle bir edildiğinde ve çocukları öldürüldüğünde yaşandı. Bu sebeple biz bundan kendimizi sakınmak istesek bile rafizilere külli bir savaş ilan ettik.[/FONT]

devam edecek...
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Bağdadi: Peki tam olarak bu keskin ayrışma şiayla nasıl oldu?

Zerkavi:Bunun meşruiyetini anlayabilmemiz için öncelikle işin başını bilmemiz bir gerekliliktir. Şiilere saldırdığımız Telafer olayının patlak vermesini takip eden sürede onlara karşı ilan ettiğimiz savaş süreci hiç yoktan ortaya çıkmadı. Şiilerin rolünü şimdi anlıyoruz, ordu ve polis şiadan meydana gelmektedir. Amerikalılar tümüyle onlara güvenmeye başlamışlardı. Onlara savaş ilan ettiğimiz zaman amacımız onları korkutmaktı, eğer bu da onlar üzerinde etkili olmasaydı onlara aynı muameleye tabi tutacaktık (Amerikalılarda olduğu gibi). Bu Şiiler, Basra’da veya Nasıriyye’de ya da Amara’daki aileleri ve çocukları hususunda kendilerinden emin ve güvende hissederek güneyden üzerimize geldiler. Telafer’in yıkımı Sadun ed- Duleymi’nin (baas partisi üyesi, eskinin savunma bakanı) direktifleriyle kimyasal bombalarla, kadınları aşağılayarak, paralarını çalarak, erkekleri ve çocukları öldürerek yürürlüğe konmuştu. Sünni olduğunu iddia eder ama hakikatte o Allah’ın düşmanlarındandır. Anası ve karısı şiiydi ve onu etkileyenler bunlardı. Telafer saldırıları zamanında küstah (kibirli) bir şekilde şöyle demişti: “Geliyoruz”. Ehli Sünnet’i tehdit ederek sıranın Revah’a, Kaim’e, Hadise’ye ve sonunda Samarra’ya geleceğini, aynı şeyleri orada da yapacağını söylemişti.

Yani şimdi bütün bunlara rağmen bizim bu idraksiz Allah düşmanlarını dizginlememiz meşru değil mi?

Savunma bakanlığı Hindistan’dan veya Almanya’dan gelen ordulardan teşekkül etmiyor. Hayır. Bu mekanizmayı Şiilerden meydana getiriyorlar ve biz eğer onlarla savaşıyorsak onlara aynıyla mukabele ediyoruz. Adamlarımızı öldürürseniz biz de sizinkileri öldüreceğiz; kadınlarımızı öldürürseniz, biz de sizin kadınlarınızı öldüreceğiz; çocuklarımızı öldürürseniz bizde sizin çocuklarınızı öldüreceğiz. Onlara bize muamele ettikleri gibi muamele ederiz böylelikle onlar evlerinin ve ailelerinin emniyette olmadıklarının idrakinde olacaklarından, Ehli Sünnet’in yerlerine saldırmadan önce binlerce kez düşüneceklerdir. Ve hiç şüphesiz ki bu aileler Ehli Sünnet’in yerlerine saldırmadan önce bu çocuklarına hükümetin uygulamalarının karşısında durma hususunda baskı yapacaklardı. Ve bizler Şiilere şunu açıkça deklare ediyoruz: “Evlerimizi yıkarsanız bizde sizlerin evlerinizi yıkacağız; bizim insanlarımızı öldürürseniz, biz de sizin insanlarınızı öldüreceğiz, eyleme ayniyle mukabele edeceğiz!”.

Birleşik Irak ve Iraklılarının kanının korunması hususuna gelince bu söylemlerin altında yatan Müslüman kimliği boğmak, onu zayıflatmak, ona hiçbir güvenlik sunmadan veya onurunu teminat altına almadan ortaya konulan bir mesnetsiz çağrıdan başka bir şey değildir. Şeriat bir Müslüman’a bir diğer Müslüman’ın kanını, malının gasp edilmesi, namusuna halel getirmesi durumunda helal etmiştir, bu koşulda öldürülmesine cevaz verilen bir Müslüman’ın kanı ise, düşünün ki bu bir de seni yok etmeye ve pasifize etmeye çalışan mürtet düşman olursa nasıl olur?

Ve evet şimdi ayrışma hususunda diyeceklerim bunlardır. Bu ayrışmanın temel kökeninin altında yatan asli nedenlerden biri de aslında Şiiler arasında Ehli-Sünnete karşı girişilecek olası bir savaşın neden olacağı tehlikeli sonuçlardan korkan Şiilerin olmasıdır. Ve buradaki koşulları göz önünde bulundurursak bu ayrışma gerekliydi. Evet, biz buradan Şiilere deriz ki, “Eğer güvenlik istiyorsanız, insanlarımıza karşı giriştiğiniz saldırılara bir son verin, Amerikalılara destek vermekten vazgeçin ve bizlerle haçlıların arasından çekilin!”


Bağdadi: Bu arada Şiiler hususunda genelleme yapmanın doğru olmadığını, onların arasında da Hizbullah gibi Yahudilere karşı husumet besleyenler olduğunu dillendirenler de var?

Zerkavi: İlim ehlinin de ittifak ettiği üzere yaratılmışlar içerisinde en yalancı olanlar Şiilerdir. İbn Teymiyye der ki, “İlim ehlinin ve onlardan süre gelen nakiller silsilesiyle ittifak edilmiştir ki Şiiler en yalancı fırkadır ve onların yalanlarla dolu bir tarihi vardır”. Bu sebeple İslam âlimleri onları yalanda aşırı olanlar diye tanımlamışlardır. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’nin’de belirttiği üzere onların menhecini (yolunu) şöyle anlatıyor: “Ehli Sünnete güler yüz göstermede şianın üzerine yoktur, dinlerini açığa vurmazlar, onlara tazim de bulunmak üzere sahabenin faziletlerini ve akidelerini öğrenirler, ama tüm bu yaptıklarında samimi değillerdir, böylece bu hal üzere devam ederler. Bundan maksatları Ehli Sünnet’in güvenini kazanmaktır.” İşte onların dini budur, yalan üzere bina edilmiş bir din, işte bu sebeple Ehli Sünnet’in, şianın bu durumlarını, onların velev ki Irak’ta velev ki bir başka yerde İslam’ın en azılı düşmanları olduklarını bilmesi hem bir zaruret hem de maslahat gereğidir. Bizler biliyoruz ki onların şerli planları var ve tam bir gizlilik içerisinde bunları yürürlüğe koyuyorlar. Hasan Nasrallah’ın Yahudilere karşı savaş adı altında sahneye koyduğu bu rol’e dikkat edilmesi gerekiliyor. Hizbullah veya Hizbuş-Şeytan İslam’ın en kötü düşmanları, Şii hizipleri arasında en şerli olanlarıdırlar ve yirmi yıl boyunca ümmeti kandırmak için bu Yahudi olayları süresince şerli bir rol üstlenerek kendilerini savaşçılar olarak addettiler.

Hamas Gazze’de askeri bir geçit düzenliyordu, aniden ortaya çıkan İsrail jetleri onların bulunduğu pozisyonları bombardımana tuttu ve onların birçok mensubunu öldürdü. Kötürüm bir adam olmasına rağmen Mescidden çıkarak gelen Ahmed Yasin’i dahi öldürdüler. Hasan Nasrallah Beyrut’ta koca bir meydanda tv ve radyolarla canlı yayınlanan askeri bir geçit töreni şovu yapıyordu. Etrafındaki adamlarla beraber bir koltuğa kurulmuştu. Hizbullah’a bağlı alaylar ve askeri birimler onun önünden geçiyorlardı. Bu saatlerce sürdü ve o günün sabahından akşamına kadar Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın İsrail’i dizleri üzerine çökertecek yegâne güç olduğunu, İsrail’i güneyden ve Şaba çiftliklerinden süreceğinden ve Siyonist düşmanla savaşacak olan ordusundan bahsediyordu. Gündüz ve gece boyunca propagandasının hedefinde Yahudilere ve Siyonistlere olan düşmanlık vardı. Şaron ve beraberindekilerin sınırlarının dibindeki bu sabit ve sürekli tehdit karşısında sessiz kalması size hiç mantıklı geliyor mu? Siyonistlerin Ahmet Yasin’e -ki o bir kötürüm idi- karşısında sessiz kalmayıpta bu çaptaki bir büyük tehdit ve tehlike karşısında sessiz kalmaları düşünülebilir mi?

Demek ki bunun tümü bir oyun, bu açık bir şekilde senaryo, bu tehlikenin boyutları ne olursa olsun İsrail’in kendisini tehdit eden herhangi bir tehlikeye karşı sessiz kalması düşünülemez. İşte bu sebepledir ki o dönemde küreselleşmeye kapısı açık şerli rejimin nükleer aktivitelerine sessiz kalmamıştı. Doğal olarak Siyonistler için en korku duyulan şey İslam’ın yükselişi ve cihadın yeniden uyanışıydı. Hasan Nasrallah ve onun şia gurubunu Siyonistler bıraktılar ve görmezden geldiler bu nedenle Hizbullah’ın İsrail’e cihad ilan etmesi aleni bir aldatmadan başka bir şey değildir. Asli amaç şia hizbini yüceltmektir, burada rafizi guruba ve Hasan Nasrallah’a düşen, Alkami rolünün üstünü örtmektir. Hizbullah, İsrail’in sınırlarını muhafaza etmektedir ve Ehli Sünnet’in Mücahidlerini İsrail’e ulaşmaktan alıkoymanın başka bir yolu yoktur.[/SIZE]

Vallahi Hasan Nasrallah’ın ordusu küresel Siyonistler dışında hiç kimse tarafından destek ve yardım görmüyor ve vallahi bu ordu gelecekte Ehli Sünnete karşı savaşmaktan başka bir sebeple hazırlık yapmıyor. Ümmeti bu insanlar hususunda uyarıyoruz. Biz bu tip uyarılarda bulunduğumuz zaman bunlar hemen: “Bu insanlar mezhep çatışması istiyorlar” diyorlar. Ama yarın ümmet bu insanlar hakkındaki hakikati bileceklerdir. İşte İran; onların kıyamları (Humeyni devrimi) büyük şeytana karşı savaş açmaktan başka bir şeye dayanmıyordu ve ne zaman ki büyük şeytanla savaşma zamanı geldi, İran bunlarla ittifak içine girdi ve onlara Afganistan’ın işgali için üs sağladı ve büyük şeytanın Irak’taki konumu için istikrar unsuru oldu. Şimdiye kadar insanlarla Filistin sorununu hafife alarak alay ediyorlardı, peki ya onların büyük şeytanla iyi ilişkileri varsa ve müttefikseler, o halde onların bulunduğu konum nedir? Ümmet bu duruma daha ne kadar gözünü kapayacak ve daha ne kadar aldatılacak? Hasan Nasrallah saatlerce askeri şovunun başında oturuyor ve televizyonlar bu olayı saatlerce canlı yayınlıyor ve İsrail jetleri onu bombalayamıyor? Kimi kandırıyorlar?

Biz inanıyoruz ki bu Şiiler yalancılardır ve onlar Yahudilerin İslam ümmetini arkadan bıçaklayacakları hançerin ta kendileridir. Bu sebeple ümmeti onlar ve onların şeytani planları hususunda uyarıyor ve ümmeti önlem almaya ve tamamen silahlanmaya çağırıyoruz. Bu düşman şerlidir ve kurnazdır, bu yüzdendir ki tatlı dilleriyle sizi kandırmasınlar diye dikkat edin. Zira onlar ümmetin en kötü düşmanlarıdır, onların dini takiyye ve yalandır. Kitaplarını açın bakın ki belledikleri “değiştirilmiş hakikat” neler söylüyor;

“Kendine ketum olmayanın dini yoktur.”

Ve bu da Cafer’in hakkında söyledikleri yalanları nasıl çizdiklerini gösteriyor.

“Takiyye benim dinimdir ve benim atalarımın da dinidir.”

Buna daha fazla kanıt mı istiyorsunuz? Hasan Nasrallah ve bu Şiiler tarafından aldatılan İslami gruplardan birçok Müslüman yazarların, Hasan Nasrallah’ın direnişin işareti olduğunu yazdığının da, bunları okuduğunuzda kalbinizi yiyip bitiren kederi hissedersiniz. Ümmet daha ne kadar aptal yerine konacak? Vallahi Şaron da biliyor ki sınırlarının Hasan Nasrallah tarafından korunması, onun ordusuyla korunmasından daha güvenlidir. Ve hiçbir insan Hizbullah’ın kontrolünde olan bölgelere operasyon düzenlemeye kakışabilir mi?

Bu Şiiler insanların en kötülerindendir; onlar Ayşe r.anha annemizi aşağılamış, peygamberimizin (s.a.v) onuruna hakaret etmiş ve sahabeyi küçümsemiştir, öyleyse diyebiliriz ki bunlar, onlar tarafından aldatılmıştır; bu Şiiler peygamberimizin (s.a.v) eşi ve bizim annemiz Ayşe’yi r.anha aşağılamış ve ona zina ile iftira etmişlerdir. Onlara destek verenlere veya onların şeytanlıkları karşısında sessiz kalanlara veyahut da onları kardeşleri olarak görenlere diyorum ki; eğer bir insanın karısı bir adam tarafından aşağılansaydı ve onursuzluk ile itham edilseydi ve ailesine zina suçlamalarıyla saldırılsaydı, bu adamın tepkisi ne olurdu? Ondan gelecek en az tepki nefret olurdu. Elleriyle hakkını alacak gücü yoksa en azından onlardan yüz çevirecek, iğrenerek uzak duracak ve konuşmaları sert olacaktı. Ve Ayşe annemizin onurunun Müslümanlar nezdinde her şeyden daha kıymetli olması gerçeğine rağmen, insanlar Şiilerin suçları karşısında ve peygamberin (s.a.v) hanımı Ayşe’nin r.anha onuruna saldırmalarına sessiz kalıyorlar. Kendi adlarına buna nasıl izin veriyorlar ve hem bunu destekleyip, hem de kalplerindeki imanın tadına nasıl varacaklar?

devam edecek...
 

the okuz

New member
Katılım
19 Mar 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ya kardeş iyi hoş tamam anladık şiilerden nefret ediyorsunuz onları dünyanın en kötü insanları olarak görüyorsunuz. ancak bu yazının kime ne yararı var Allah aşkına??
 

miniksercen

New member
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
174
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
vienna
Siirlerin düsman oldugunu söleyip , Siileri her ani suclayip rencide decegimize yahudilerin , hiristiyanlarin , athesitlerin bize olan zararlarini ele alirsak ve önce kendimizi egiterek insanlari dogru yola cagirirsak daha uygun olacagini düsünüyorum 'ki .. Dinimiz hosgörü dini olup su ayet ile tamamlamak istiyorum
" Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel ögütle cagir "

Selam ve dua ile..
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
İçerdeki hain dışarıdakinden tehlikelidir !..
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Hain sensin ekreme
Bilgi sahibi olmadan oradan buradan aldıgın yazılarla hiçbir yere varamazsın.
Allah iftiracıların belasını elbet verecek.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Sizinki bir mezhep falan değil sadece bir hastalık, ruh hastalığı...Hem din bozucusu hem emperyalizm işbirlikçisi...

Mezheb 4 tür...Gerisi sapıklıktır, zındıklıktır !..Ayetullah Şirazi denen lanetli şii den bir misal :

http://www.youtube.com/watch?v=H_QW6sM6f_U

Muta tohumu bu kadar olur !..YA muntakıym ALLAH bizi intikamına memur et !..
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Sizinki bir mezhep falan değil sadece bir hastalık, ruh hastalığı...Hem din bozucusu hem emperyalizm işbirlikçisi...

Mezheb 4 tür...Gerisi sapıklıktır, zındıklıktır !..Ayetullah Şirazi denen lanetli şii den bir misal :

http://www.youtube.com/watch?v=H_QW6sM6f_U

Muta tohumu bu kadar olur !..YA muntakıym ALLAH bizi intikamına memur et !..

Zındık dediğin 900 milyon müslüman var, bide gelmiş geçmişleri düşünürsen bu sayı milyarlarla ölçülür o kadar insanın günahını taşıyacabilecekmisin?

Terazide görüşürüz.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Bagdadi: Bu Şiilerle barış yapılması mümkün müdür?

Zerkavi: Bunlar takiyye ve hile içerisindeki insanlardır; eğer onlar hususunda sessiz kalmaya devam edersen, buna mukabil onları sessiz bulamayacaksın! Eğer onlarla barış yapmak istesen onlar seninle barış yapmayacaktır. Eğer seninle görünürde barış yapmak isteseler, barışı bir aldatma yöntemi olarak kullanacaklardır ta ki senden kurtuluncaya dek. Bu durum sıradan Şiiler için de aynıdır. Belki onlardan birisi seni aldatmanın kapısı olan evine davet eder, yiyeceğinden yedirir ve içeceğinden içirir ve sana karşı cömert bir tutum sergileyebilir. Ama sen ayrıldıktan sonra yıkamaktansa kapları kırar, çünkü inanır ki su bir sünninin pisliğini temizleyemez, birçoğu yataklarını bile yakar. Bu sıradan bir şii’nin durumu, bir de siz düşünün ki bunların “Ayetlerinin (Şiiler arasındaki âlimlere verilen ad)” durumu nedir?

Bağdadi: Şiiler arasında farklılık var mıdır?

Zerkavi: Şu gerçek hakkında dikkatli olunuz ki bugün bütün Şiiler Şiidir. Zeydi mezhebiyle bile amel edildi ama o da unutuldu ve taraftarı kalmadı. Bugün Yemen’de nüfusun %12’si Şiilerden meydana gelmektedir, diğer taraftan eğer bana Ebu Bekir’e, Ömer’e, Osman’a (Allah onlardan razı olsun) kötü söylemeyen, Ayşe’yi (r.a) zinayla suçlamayan birini getirirseniz, onlar hakkında vereceğimiz hüküm farklı olacaktır. Ama bu bile onlarla savaşılmayacağı anlamına gelmiyor çünkü onlar bidatin içindedirler ve Ehli Bidat ile savaşılır velev ki onların bidatleri İslamlarına nakıs getirmese dahi (küfür içermese dahi).

Bağdadi: İnsanlar arasında empoze ettikleri bir anlayışları da var, kendilerinin Ehli Beyt’in Ensarı (destekçisi) olduklarını iddia ediyorlar, bizlere “nevasib” diyorlar ve bizim Ehli Beyt’ten nefret eden insanlar olduğumuzu iddia ediyorlar?

Zerkavi: Bu doğru değildir. Bizler ehli beytin destekçileriyiz. Sahih Akide üzere olanlar, Ehli Beyt’in ve sahabenin yolu üzeredirler ve Ehli Beyt insanların onlara yakıştırdıklarından beridir. Ehli Beyt Kur’an’ın ve sünnetin rehberliğini bırakmadı. Ehli Beyt’in arasında izzetli Ayşe’de vardır, peygamberin (s.a.v) hanımı ve onlar Allah’tan başka hiçbir şeyle rabıta kurmamış olanlardır ve Ehli Beyt masum olduklarını ileri sürmemişlerdir. Ehli Beyt, Ehli Sünnet’tir ve Ehli Beyt peygamberin (s.a.v) ailesi olmaları hasebiyle bizim kalplerimizdeki en sevgili olanlardır.

Bu Şiiler Ehli Beyt’i sevdiklerini iddia ederler ama hakikate onlar Ehli Beyt’in en azılı düşmanlarıdırlar. Gerçekte Ali’den (r.a) nefret ederler Selman Farisi (r.a) dışında tüm sahabenin kâfir olduğunu iddia ederler. Yani işte onların tarihi budur öyle bir tarih ki Ehli Beyt’e atfettikleri sevgi yalanıyla dolu, Ali (r.a) Muaviye ile barış antlaşması imzaladığı zaman Hasan b. Ali’ye (r.a) ihanet edenler kimdi, sebep neydi?

Onlar, Ehli Beyt’i sevdiklerini iddia edenler tarafından ihanete uğramışlardı, o da biliyordu ki onlar zafere kadar onunla beraber savaşmayacaklardı, bu sebeple o barışı seçti ki bu ne büyük bir antlaşma idi. İki Müslüman gurubun yaptığı bu büyük antlaşmayla ilgili olarak peygamberin ümmete verdiği müjde sizler için yeterlidir. Müslim b. Akil’e ihanet edip onu hüsrana uğratanlar, Hüseyin’in (r.a) öldürülmesine neden olanlar kimlerdi? Tüm bunların hepsinin nedeni Şiilerin ihaneti değil miydi? Tüm bunlar (sebepler) gösteriyor ki onlar Ehli Beyt’in düşmanlarıdırlar ve Şiilerle Ehli Beyt’in farklılıkları doğu ile batının farklılıkları gibidir. Ehli Sünnet, Ehli Beyt’in destekçileridirler ve bu yolda onların sevgilileridirler ve onların sevgileriyle iman üzere kalırlar.

Bağdadi: Şimdi de Cemaa’nın ve onların liderleri Amir’in dile getirdiği, sizlerin Ehli Sünnet’i tehdit ettiğiniz ile ilgili suçlamaları var. Bu konuyla ilgili görüşleriniz nelerdir?

Zerkavi: Vallahi, açıkçası korkunç üzücü, konuşma maksadını aştı. Yani bizim Ehli Sünnet’i tehdit etmemiz Allah için sizce hiç mantıklı mı? Biz –Allah’ta buna şahittir- Müslümanlara yardım etmek ve Ehli Sünnet’i muhafaza etmekten başka bir sebeple evlerimizi terk etmedik. Ehli Sünnet birisi bizlere nefislerimizden daha efdaldir, evlerini barklarını, sevdiklerini terk eden bu muhacirler topluluğu Müslümanların erkeklerini, kadınlarını, çocuklarını, dinlerini korumak maksadıyla bunları terk ettiler. Bizim Ehli Sünnetle savaşmamız nasıl düşünülebilir? Bu iddialar çok üzücü ve mesnetsiz ve bu medyayı biliyorsunuz! Konuşmayı çok farklı zeminlere, yönlere çevirenler var, bizlerin çok açıkça defaatle kardeşlerimize de söylediğimiz gibi ki Allah gizli ve saklı olanları da bilir vallahi bizler evlerimizden Ehli Sünnet’i muhafaza etmekten başka bir niyetle ayrılmadık. Muhacirlerin saflarından şu ana kadar 3000’den fazla şehid verildi. Bu insanlar kim için öldüler? Dünya(lık) için mi?

Allah’da biliyor ki onlar bu topraklarda dinin zaferi, Ehli Sünnet’in muhafazası ve işgalci haçlıları ve şii ittifakının zelil olması için can verdiler. O halde bizim Ehli Sünnetle savaştığımız nasıl doğru olabilir?

Diyoruz ki Ehli Sünnet cihadın yükseltilmesinde ak bir ele sahiptir iki Mezopotamya’daki El-Kaide organizasyonu Irak’taki Ehli Sünnet tarafından bina edildi. (Irak’tan Ehli Sünnet’in oranı %99 ve muhacirler %1’lik kısmı oluşturuyor) böylece Ehli Sünnet’in evlatları, organizasyon mevcudiyetinin sağlamlığının pekişmesi akabinde kapılar onlar için açıldı. Kardeşler buraya gelerek bu işe yüreklerini koydular, yükümlülük altına girerek ve katkıda bulunarak bu yolda sadakat yemini ederek diğer yollardan Müslümanlara yardım için bir araya geldiler.

Uyarmıştık ve biliyoruz ki bazı hainler haçlılarla ittifak halinde Mücahidlere karşı sinsi bir kumpas içerisindeler. Bu hainler küfür hükümetine arka çıktılar ve onlardan Mücahidleri yok etmek için destek istediler, onlardan biri olan Sadun ed-Duleymi, ribat ve Anbar topraklarındaki cihadı sona erdirmek ve şerli amacını gerçekleştirmek maksadıyla onlarla şerli bir ittifak içerisine girdi. Münafıklarla ilgili bu durum yeni değildir, onlar önceden peygambere karşı da bir ihanet içerisindeydiler, o zaman da dinin düşmanlarıyla ilişkiler kurmuşlardı, bugünkü durum o günün tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Bizim uyarılarımız direk olarak bu tip insanlaradır ve onlara diyoruz ki bize karşı her kim bir kumpas içerisinde olursa onlara Amerikalılara yaptığımız muamelenin aynıyla mukabele ederiz. Bu gayet açık bir durumdur, bu tutumumuzun arkasındayız ve bu tutumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz. Yani nedir insanların bizden beklentisi; Amerikalıların bizi yok etmesi için sessiz mi kalalım!

O halde eğer herhangi birinin bu tip şerli bir bağlantının içerisinde olduğu kanıtlanırsa, o vakit intikam (kısas) onu bekleyen kaderdir. Eğer Allah bizlere onu pasifize etme imkânını bahşederse bizler bu kişiye karşı kesinlikle merhametli olmayacağız, onu bağışlamayacağız. Cihadın durumu budur, ümmetin durumu budur ve bu tip insanlara karşı pasif kalmamız hususundaki akli muvazene kesinlikle dinin bu konudaki hükmünün üzerine çıkamaz.

Ehli Sünnet insanlarına gelince, kardeşlerimize ve ailemize, onları hedef almaktan ve onların namuslarına halel getirici herhangi bir harekette bulunmaktan Allah’a sığınırız. Bizler insanları riddet (irtidat) hususunda bir görürüz. (yani riddetin alametlerinin hâsıl olması hususunda) Velev ki kendini Ehli Sünnete nispet edenlerden olsun veyahut Ehli Sünnet’in gayrısı olsun bu tüm Müslümanlar için böyledir. Ya sünnet üzeredirler ya da bidat. Bizim onlarla bir araya gelmemiz tevhid mefkûresi etrafında toplanmaktan ibarettir ama şunu da unutmayalım bizler kesin bidatler içerisine girmiş insanları ayırırız ama onlara sadece bir bidata müdahil olması hasebiyle kılıç çekmeyiz. Ama kendisini Ehli Sünnete nisbet edipte diğer taraftan küfrün tarafında yer alır ve onları Müslümanlara karşı desteklerse artık o bir mürtet olmuştur ve öldürülmeyi hak eder. Bidat içerisindeki Müslümanların yeryüzünü doldurması kendini Ehli Sünnete nispet edipte Allah düşmanlarına arka çıkanların olmasından daha ehvendir. Ve düşmanımız olan haçlıların yanında saf tutan bu kimse onlardandır ve bu Allah’ın bu gibi kimselerle ilgili açık hükmüdür. "Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez." [Maide: 51]

Bu konuyla ilgili hüküm açıktır ve konu kapanmıştır.


devam edecek...
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Bağdadi: Ordu ve polis ile niye savaşıyorsunuz?

Zerkavi: Ordu ve polis haça tapanların gözleri mahiyetindedirler ve Mücahidlerin saldırıları karşısında onların koruyucuları ve planlarının yürütücüleridirler. Bazıları belki bunlar için şeriatın hükmü Amerikalılar için neyse bunlar içinde odur diyebilir ama hakikatte bunlar Amerikalılardan daha büyük katiller ve kâfirlerdir. Bir diğerleri de bunların sadece para için dövüştüklerini ve onları niçin öldürmemiz gerektiğini söylüyorlar. Biz de diyoruz ki bu insanlar Allah’ın yarattıkları arasında en kâfir olanlarıdırlar ve onlar hususunda hiçbir mazeret olamaz. Bu gibi insanlar için diğer ülkelerden olmaları hasebiyle bazı şüpheler olabilir bu şüpheleri için onları suçlamıyoruz ama söz Irak Ordusu’na geldiğinde bu konuda hiçbir hilaf yoktur.

Bağdadi: Nasıl?

Zerkavi: Ülke Yahudilerin ve haça tapanların eline düşmüş vaziyette ve buradaki düşman yabancı ve kural tanımazdır. Bu bir haçlı seferi ve buraya İsrail’i muhafaza altına almak için geldiler ve en başından beri Ehli Sünnet’e karşı bir zulüm ve işkence içerisinde oldular. Ülkeye girmelerinden bu yana dine karşı düşmanlıklarını gösterdiler ve arkalarında devasa çapta yıkılmış bir ülke bıraktılar. Müslümanlara eziyet ettiler, erkeklerini öldürdüler, evlerini yıktılar, kadınların namuslarına el sürdüler, Amerika’nın ne yaptığını herkes biliyor, Mescidlere saygısızlık ettiler, Kur’an’ı aşağıladılar ve daha birçok şey. Bunların peşi sıra bu insanlar gelip, tüm bu suçlardan sonra bu katiller sürüsüne itaat eder ve bunlarla beraber Allah’ın kullarına karşı savaşırlar. Haça tapanları ve Yahudi düşmanı korurlar, tüm bunlardan sonra bu tip insanlara Müslüman dememiz akıl işi midir?

Cihadın bayrağı açıktır ve Müslümanların safları bellidir. Bir nebze dahi olsa iman taşıyan veyahut biraz olsun utanma duygusuna sahip olan biri nasıl olurda bu aleni cihadın bayrağından ayrılır ve de bu ümmetin yanında yer almayı terk edebilir? Bu bir adam için nasıl makul olabilir? O bunun yerine düşmanlarından olan haça tapanların ve Yahudilerin yanında çarpışıyor, bu adam bu halde İslam’dan ne taşıyabilir ve bunları yaptığı için nasıl bir özür, bahane beyan edebilir? Paraya olan ihtiyacı ve yoksulluktan çaresiz düşmesini mi? Bize göre bu adamın imanında iki nakıs vardır;

1- İslam’a karşı savaşan kâfirlerle saf tutmak
2- Bu kişinin Allah’ın hükmünü ve irad buyurduğu Sünnetullah’ın işleyişini kavramadaki noksanlığıdır ki bu kişi şunu unutmuştur: rızkı veren Allah’tır Amerikalılar değil!

Öyleyse bu kişi erzak için Müslümanlara karşı nasıl savaşabilir? Dinini, ar duygusunu ve kendine olan saygısını yitirenlerden başka kimse bu kâfirlerin yolunu yol edinmez. Onlar en aşağının da aşağısına düştüler. Ebu Gureyb’te Müslüman bacılara yapılanları kimse görmez mi ve onlara ne oluyor da hala onlara destek verip bu cürümlere ortak oluyorlar? Böyle bir kişinin özrünü nasıl kabul edebiliriz? Vallahi böyle bir kişi için özür yoktur ve vallahi o bu haliyle ümmetin en tehlikeli düşmanıdır. Bunları öldürmek, Amerikalıları öldürmekten daha çok sevaptır, ecri daha büyüktür.[/size]

Bağdadi: Irak cihadında karşılaşılan zorluklar nelerdir?

Zerkavi: Bizler Irak’ta çok orantısız bir muharebenin içerisindeyiz ve bizle düşman arasında mukayese yapılamaz. Sayısal anlamda bakarsak yüzlerce kardeş, yüz binlerle ifade edilen bir düşmanla savaşıyor, teknolojik donanım bakış açısıyla bakarsak, düşmanın, Mücahid kardeşlerle karşılaştırılamayacak oranda havada, karada ve denizde büyük bir askeri olanağı ve donanımı söz konusu ki bu kimseye kapalı bir husus değildir. Kardeşlerin, düşmanın Rpg’lerine, tanklarına, zırhlılarına ve de uçaklarına karşı tekli silahları, biraz havan roketleri ve çok az bombası var.

Irak topraklarındaki cihad Afganistan’daki ve Çeçenistan’daki kardeşlerinin cihadından farklıdır. Bu iki ülkedeki olanaklar ve kaynaklar Irak’ta mevcut bulunmamaktadır. Oralarda kardeşlerin saklanabileceği ve düşmanlarının onlara ulaşamayacağı sık ormanlar ve yüksek dağlar var. Ama Irak toprakları bir elin ayası gibi bir yapıya sahiptir; ne dağlar, ne vadiler ne de ormanlar mevcuttur.

Kardeşler kara mayınlarıyla dolu düzlüklerde yürüyorlar ve ne zaman ayaklarının altının tutuşacaklarını bilmiyorlar, bu mayın mı yoksa şu mu? Kardeşler hakikaten çok zorlu şartlar altında muazzam bir mücadele örneği ortaya koyuyorlar ve onlardan birçoğunun uygun bir yaşama koşulları bile yok; savaşın cereyan etmediği hiçbir stratejik yer söz konusu değil. Düşman onların hem önünde hem arkasında, sollarında, sağlarında ve üstünde bulunuyor. Bunun yanı sıra ajanlar, her yere yayılmış olan muhafızlar, polisler ve Amerikalılar her taraftalar.

Ama buna rağmen Kadiri zûl Celal’in lütfuyla onların karşısında dimdik duruyoruz.

Evet, donanımlarıyla, ekipmanlarıyla ve sayısal anlamda çoğunluklarıyla, Rafizi casuslarıyla, silahlı milisleriyle Amerikalılar karşımızda. Allah bizleri muhafaza etsin. Bu büyük bir medya-asker takviyeli savaştır ve Irak’taki savaşın durumu ancak Allah’ın en doğrusunu bileceği şekilde zorluklarla dolu, bunlara rağmen kardeşler düşmanın peşinde ve onların darbelerine ayniyle karşılık vermektedirler.

Bağdadi: Düşmanı en çok terörize eden onlara en çok yıkım getiren silahlar nelerdir?

Zerkavi: Kardeşlerin elindeki en eltili silahlar, Allah’a güvenden sonra düşmana yıkım getiren şehadet operasyonlarıdır. Kardeşlerin elindeki öyle bir silahtır ki bu ne geri dönüşü vardır ne de düşman buna karşı koyabilecek bir yol bulabilmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere düşman insanların arasında, vatandaşların arasında yaşamakta onların arasındaki mekânları kendilerine üs, mesken tutmaktadırlar. Bu onların kurnazca tutumlarından biridir. Mücahidlerle, onlar arasında olanlar bunlar vardır ve yüce Allah’ın lütfuyla şehadet operasyonları düşmanı zayıflatmada, onları yormakta, morallerini çökertmekte ve onlarda psikolojik kırılmalara neden olmaktadır. Bu durum onların komutanları tarafından da dile getirilmektedir ki bu gözle görülür bir gerçektir Allah’ın izniyle.

Düşmanın çöküşü bir iki el bombasıyla gerçekleşmedi. Yollara yerleştirilen bombalar ve onlara karşı giriştiğimiz bombalı saldırılarda düşmanda korkuya neden oluyor tabi ama bu tip saldırılar ve silahlar muharebenin seyrinin değişmesinde kesin sonuca götüren bir unsur olmuyorlar. Şehadet operasyonları düşmana zarar vermede, onların kibirlerini yok etmede, burunlarını çamura sokmada ve geri çekilmeyi bir seçenek olarak düşünmeleri babında çok kritik bir role sahiptir. İstişhad taburları içerisinde evlerini terk edip hicret edenler (muhacirler) de çoğunlukta burada dinleri için yerel savaşçılarla (ensar) omuz omuza çarpışıyorlar. Muhacir ve Ensar istişhadiler Amerikan ağır silahlarına, ikmal kamplarına, muhafızlar ve diğer unsurlara karşı 800’e yakın operasyon gerçekleştirdiler. Kalem kağıtla bunu hesap ederseniz Allah’ın lütfuyla Amerikalıların verdikleri kayıpların boyutunu ve onların düştükleri durumu hesap edebilirsiniz. Bu durum Amerikalıların Mücahidler karşısındaki bozgunlarını kabul etmeye ve geri çekilmenin de onlar için bir seçenek olarak masada durması fikri de Amerikalılar arasında kabul görür bir olgu haline geldi. Kardeşler aynı zamanda ani baskınlarla operasyonlar düzenlemiş, onların üslerine vur kaç teknikleriyle başarılı saldırılar düzenlemişlerdir.

Bu operasyonların birçoğu ani baskınlar ve kendilerini güvende zannetikleri sığınak saldırıları aldatıcı, güçlü ve akılıca organize edilmiş, muharebede önemli yer tutan saldırılardandı. Ve yüce Allah’ın lütfuyla Muhacir ve Ensar’dan kardeşler Allah’ın dinine yardım için akın akın koştular ve Allah yolunda hiçe saydıklarını gösterdikleri hayatlarıyla düşmanda dehşet oluşturdular. Bu çok ciddi anlamda Amerikalıların saflarında paniğe neden oldu ve kendi aralarında da guruplara bölündüler. (örneğin açıklanan birbirine zıt Irak raporları) İşte bu sebepledir ki düşmanı böyle huzursuz görüyorsunuz. Doğudan batıya kadar bu paniklerinin nedeni muhakkak ki yapılan ateşli konuşmaların ve protestoların değil belki kanın, sabrın, dökülen terlerin, çalışmanın, hesaplaşmaların, çekilen acıların, açlığın ve korkuların bir sonucudur. Bizler yüce Allah’ın lütfuyla bulunduğumuz hal üzere sabit kalma hususunda kararlıyız. Düşmanı terörize etmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız ve bu uğurda hiçbir şeyden sakınmayacağız ta ki yüce Allah’tan bir zafer bahş olunana ve dinin bayrağı yükselene kadar.

Şuna özellikle vurgu yapıyoruz ki medya kaynakları olayları nasıl yansıtırsa yansıtsın bizler düşmanın hedeflerinin tam zıddında hareket etmekteyiz. Savaş meydanlarında dizginleri ele geçiremediğiniz müddetçe, sahayı elinizde tutmaya muktedir olamazsınız. Bu onların hezimetinin aleni bir kanıtıdır. Bu sebepledir ki düşman olmadık söylentiler ve dalavereler yaymanın peşine düşmüştür. Tüm bu psikolojik savaş unsurları Mücahidlerin üzerine baskı kurmak, Mezopotamya topraklarındaki Ehli Sünnete ve de diğer Müslüman topraklarındakilere Mücahidlerin güçsüz durumda olduğunu göstermek için dizayn edilmiştir. Bu tür hileli yalanların en sonuncusu da Mücahidlerin üzerindeki baskıdan dolayı savaşı Irak dışına taşıyacakları iddiasıydı. İşte bizlerde buradan müjdeli haberi veriyoruz ve diyoruz ki: Allah’ın izniyle bizler Rabbimiz bizlere zafer bahşedene veyahut bu uğurda yok edilene kadar Irak topraklarından çıkmayacağız. Bizler diyoruz ki savaşımız tek bir düstur üzerine kurulmuştur, ya biz ya siz. Bizlerden size ezadan başka bir şey bulamayacaksınız. Bu cihadın onu geçen iki buçuk yıldır koruyan, muhafaza eden, harekete geçiren, diri tutan bir sahibi vardır ve O, bunu ta ki bizler bu davanın ve ortaya konan çabaların meyvelerini toplayana ve amaçlarına ulaştırana dek ve bu yolla itaatimizi, kulluğumuzu sürdürene dek bu cihadı muhafaza edecektir. Öyleyse engelleyebiliyorsanız engelleyin size bizlerden gelecek musibetleri ey Allah’ın düşmanları, bu çıktığımız yolda en ufak bir sarsılma göstermeyeceğiz ve sizler Allah’ın lütfuyla Müslümanlara saldırmanın bedelini çok acı bir şekilde öğreneceksiniz! Ve değerli ümmetimizin evlatlarına deriz ki; sizleri Mücahidlere destek vermeye, onların yanında sağlamca durmaya çağırıyoruz çünkü bu cihad artık son safhalarına gelmiş bulunuyor ve bu safhanın da kemiğinin kırılmasına çok az kaldı. Öyleyse bu kritik zamanda ümmetin evlatlarının yanında sağlam bir şekilde durması ve onu terk etmemesi bir zorunluluktur.

Bu insanlar, ümmetin maslahatı ve korunması kaygısından başka bir sebep için evlerini bırakmadılar, kanlarını feda etmediler ve memleketlerini terk etmediler. Kâfirlerin caniliklerinden ve uzun bir süredir ümmeti boğup hapseden bu bağdan onu kurtarmak ve ümmeti muhafaza etmek için bu sıkıntılara katlandılar. İşte bu sebeple ümmetin evlatlarının yanında olması, onları öz evlatlarından ayırmaması gerekir, sadece mallarıyla değil, dualarıyla da onları desteklemelidirler. Muhakkak ki Irak’ta cereyan etmekte olan bu savaş çok şiddetli geçmektedir ve bizler dünyanın en güçlü ordusuyla savaşmaktayız. Bu düşman sabır etmeden, sebat göstermeden geri püskürtülemez. Ve kan ve beden olmadan da şüphesiz. Her gün sevdiklerimizden birilerini kaybediyoruz. Her gün kardeşlerimiz ele geçiriliyor, yaralananlarımız oluyor ama bunlarla yüzleşmek durumundayız bu savaşın doğasında var.

Her şey bir kenara biz disiplinli bir orduya sahip değiliz. Kardeşler imkânsızlıklara aldırmadan Allah yolunda dünyanın en güçlü ordusu ile boğuşuyorlar. En önemli olarak da onlar biliyorlar ki dinimizde en öncelikli olan cihad etmektir ki bu sebepledir ki onlar kâfirlerin güçlerini ve becerileri hususunda endişe etmiyorlar. Allah devam edegelen bu savaşta düşmanlarına karşı onlara salahiyet tanıdı ve onları destekledi. Düşman bize zarar veriyor bizde onlara, onlar bizi öldürüyor, bizde onları öldürüyoruz ve bu savaşın kaçınılmaz doğası. Onlar bizlere saldırıyorlar ve Allah’ın lütfuyla bizde onlara saldırıyoruz, onlar bizi bir yerde vuruyor ama bizde misliyle mukabele ediyoruz.

Liderlerimiz ve önde gelen deneyimli kardeşlerimiz safların önündedirler. Gelip El-Kaide organizasyonuna dâhil olan kişilerden biri Allah’ta biliyor ya bunun yerine disiplinli bir orduya katılsaydı bu ordunun yok olacağını görecekti. Fedakârlıkta bulunmadan bizlerden Amerikalıları, dünyanın en büyük ordusunu yenmemizi nasıl bekliyorlar? Fedakârlık çok gerekli olan bir olgudur ve cihadın içerisinde olupta acısız ve yarasız olmak imkânsız bir şeydir. Yol kenarlarına döşenen bombalarla mutlak bir zafer elde edilemez ve savaşın seyri değiştirilemez. Düşman evlerinize girmişse işte o zaman gerçek savaş başlamış demektir o seninle yüz yüzedir sende onunla. İşte yüzleşme budur.

Irak cihadıyla ilgili bir diğer acı gerçek ise, ümmetin bu savaşa üzüntü verecek derecede ilgisiz kalmasıdır. Bu cihada yardım etmek için, korumak için ulema gelmedi, liderler gelmedi, bu cihadı yönetmek için deneyimli olanlar gelmedi, bolluk içinde yaşayanlar ve İslami hareketin oğulları bize gelmedi… Bu insanlar gelmediğinde, dinlerine bağlılık duyan gençler ve yeterli derecede dini bilgiye bile sahip olmayanları bile ayaklandılar. Ve zaferi getirmek için gelen gençler, dinlerine verilen hasarla, ümmetin içinde bulunduğu koşulları görünce acı çektiler ve Müslüman bacılarının onurlarının nasıl ayaklar altına alındığını, evlerin nasıl yıkıldığını ve kanların nasıl döküldüğünü kendi gözleriyle gördüler. Bu dini desteklemek için derhal harekete geçmekten başka umutları yoktu.

Tüm bu olaylar esnasında, ulusal bayraklar, ümmeti kandırmak adına yapılmış İslami sloganlar taşıyan hayali bayrakları, ümmeti terk edenleri, meydanları terk edenleri gördük ve geriye Mücahidlerden başka kimse kalmamıştı. Doğrusu şu ki, “la ilahe illallah” sözü için savaşan sahih menhecin (yol) insanları, onlar ki şu anda düşmana karşı savaşıyorlar ve biz onların savaşlarında bu kudsiyeti görüyoruz, öteki türlü onlar çok az sayıdalar, azdan da az.

devam edecek...
 

kara_molla

New member
Katılım
4 Tem 2007
Mesajlar
5
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Sizinki bir mezhep falan değil sadece bir hastalık, ruh hastalığı...Hem din bozucusu hem emperyalizm işbirlikçisi...

Mezheb 4 tür...Gerisi sapıklıktır, zındıklıktır !..Ayetullah Şirazi denen lanetli şii den bir misal :

http://www.youtube.com/watch?v=H_QW6sM6f_U

Muta tohumu bu kadar olur !..YA muntakıym ALLAH bizi intikamına memur et !..

ekreme efendi kendinize gelin.

şii ilim ve irfanından zerre kadar nasibin olsa böyle konuşmazdın
yahudi oyunundan dem vurup
yahudinin oyuncağı olmayın.

ayrıca zerkavi kim ya hu.
ehli sünnet bir ilim ve kanaat önderi mi.
 

kara_molla

New member
Katılım
4 Tem 2007
Mesajlar
5
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Necip Fazıl Üstâd,Rapor 4/6 kitabında Milli Selamet Partisi için şunu ifade eder,
Küfür ocağı malum parti chp (kendi ifadesidir) safı belli yönü bellidir.Ama içimizde gibi görünen bir oluşumun ayırd edilmesi zordur ve vereceği zararlar da öngörülmesi açısından diğerine oranla daha da büyük olabilecektir.

ne güzel halledivermiş meseleyi necip fazıl,
bırakın artık bunları,
nereye kadar.

onu kafir
bu müşrik
şu sapık
bu bilmem ne
kendinize bakın evvela.
İslam adına, Allah adına kararlar vermeyin...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt