Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zemzem namazı.

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
ZEMZEM SUYUNUN ÜCRETİ.
Muhterem kardeşlerim. Hacc farizasını ifa ettiğim sene Mekke ve
Medinede yaşadığım ibretlik hadiseleri ilginizi çeker düşüncesi ile
buraya asıyorum.mürşidimizden duymuştum ki hacca davet edilip
gidenler olduğu gibi davet edilmeden gidenler de oluyor fakat en
efdal olanı davetle gidenlerdir demişti. 1994 senesi hacca niyet
ettiğimizi söylemiştik.bize hacca gitmeden hacı ol sonra yola çık
buyurdular. çok tuhafıma gitmişti çok üzülmüştüm demek oluyor
ki, bizi oraya gitmeye layık görmemişti. o günün gecesi manada
elimde evraklar hacca gitmek için vize almaya bir büroya
giriyorum ve yetkili memura hacca gitmek istediğimi söyledim.
yetkili memur önünde bulunan büyük bir kitabı açtı benim adımı
aradı bulamadı ve senin ismin burada geçmiyor bu sene sana
hacc yok deyince, fakat nasıl olur diye itiraz etmiş ve yalvarmıştım
yetkili memur sabret sıranı bekle zamanı gelince gidersin demişti.
o sene gidememiştim. 1995 yılı yine mürşidimizin huzuruna çıktık.
Efendim hacca niyet ediyoruz ne buyuruyorsunuz diye sorunca
maddi durumumun müsait olup olmadığını borcum olup olmadığını
sordu biz de maddi durumumuzun iyi olduğunu borcumuzun da
olmadığını söyleyince, gidiniz ve hacı olarak dönünüz orada alış
verişlere dalıp vaktinizi dünyalık şeyler için harcamayın orada zamanınızı manevi alışveriş ile geçirin.çünkü feyz deryasına
gidiyorsunuz o deryayı bırakıp maddi deryaya dalmayın orada
satılan eşyaların hepsi burada satılıyor aksi takdirde alacağınız
diplomanızda hacı yerine tüccar yazar demişti ve şu kıssayı
anlatmıştı. Zamanın birinde iki arkadaş hacca gidiyorlar.birisi
vaktini tavaf ve namazlar ile geçirirken diğeri ise vaktini mekke
çarşılarında alış veriş ile geçiriyormuş aklına geldiği zaman
da tavaflara katılıp ibadet yapıyormuş bir akşam bu iki arkadaş
otelde buluşmuşlar alışveriş yapan arkadaşı aldığı eşyaları
arkadaşına gösteriyormuş aldığı eşyaların içinde bulunan
su maştrabasını da arkadaşına göstererek bunu da aldım
ki, bazı yerlerde zemzem içmek için bardak olmuyor orada
kullanacağım deyince pazarla ilğisi olmayan arkadaşı da diyor
ki, sen onu bana ver kaç paraya aldın ise sana vereyim
sen kendine başka alırsın olmazmı deyince pazarcı arkadaşı
tabii olur diyor ve bir riyale aldığı maştrabayı üç riyale arkadaşına
satıyor devam eden günlerde de hacc farizasını bitirip memleketlerine
dönüyorlar. O kutsal beldede günlerini pazarda geçiren bir
rüya görüyor. Rüyasında bütün hacı adaylarının büyük bir meydanda
toplandıklarını Hacc diplomalarını almak için arkadaşı ile beraber sırada beklemektedirler ve onlara sıra geliyor ve diplomalarını alıp
açıyorlar, Zamanını tavaf ve namazlar ile geçiren diplomasını
açıyor ve Ey Allahım sana çok şükür hacı olmuşum deyince
rüyayı gören pazarcı ise diplomasını açıyor ve bakıyor ki, hacı
yazılması gereken kısımda tüccar yazıyor uyanınca da ah vah ediyor
fakat geçti. Sizde orada her geçen saatleri ibadet ve taat ile geçirin demişti.
Biz de h.z. Allahın izniyle hazırlığımızı yaptık feyiz denizi olan o mübarek
beldeye vardık. Mekkede ilk gördüğüm rüya, Mescidi haramın bulunduğu
yerde kendimi denizin içinde, insanların o denizin içinde normal bir yaşam sürdüğünü denizin içinde oksijen sıkıntısı çekmeden birbirimizle konuşabiliyorduk.bu rüya bana oranın gerçekten feyiz denizi olduğunu göstermişti. Mümkün olabildiğince alış verişlere acil ihtiyaçlar
dışında çıkmamaya gayret ettik. Günlerimizi tavaf ve namazlar kuranı kerim
okumakla geçiriyorduk. Bir gün tavafımı bitirdim zemzem içmek için sıraya
girdim yanımda olan bir hacı adayı bana dönerek dedi ki, bu rahmet suyunun
borcunu ödemek lazım ben her zemzem içtiğimde iki rekat zemzem namazı
kılıyorum demişti. fakat gafletten mi daha evvel böyle bir haber duymadığım
için mi, zemzem namazı kılmadan Tavaf namazını kıldım ve istirahate çekildim. Birazdan sonra da terliklerimi seccademi yastık yaptım ve uyku bastı uyuyuverdim.
Manada kendi evimde oluyorum ve belediyeden memurlar eve giriyorlar
ve su borcum olduğunu söylüyorlar.Ben ise itiraz ediyorum benim borcum
yok ben borcumu ödedim dedi isem de, hayır borcunu ödemelisin diye beni
sıkıştırırlar iken uyandım. kalktım oturdum ve az evvel bana zemzem namazı
kılmamı tavsiye eden kişiyi hatırladım ve gittim abdest tazeledim ve iki rekat
zemzem namazı kıldım. Ve vakit geçirmeden uykuya yattım ve mana aleminde
beyazlar içinde bir arabi iki elinin arasına aldığı zemzem dolu gümüş bir tası
bana uzatıvedi bende o suyu içerken uyanmıştım. Ve o rüyadan sonra her
tavaf namazının ardından iki rekatta zemzem namazı kılmayı ihmal etmedim. Medineyi münevverede ise
Resullah s.a.v. efendimizin kabri şerifini ziyarete
gidiyordum işte o günlerden bir gün yine ziyarete giderken otelin altında olan yemekhanede nefsime uyarak sarmısaklı cacık ile beraber bir tabak pilav
yedim halbuki daha evvel dikkat ediyor sarımsaklı hiç bir şeyi ağzıma sokmuyordum o gün ise nefsime uydum ve yedikten sonra ziyaretimi
yaptım. ibadet ve taatten sonra uzandım kendimi Resulullah s.a.v.Efendimizin kabri şerifinin yanında görüyorum ve oradan ses geliyor, ve yiyecektin de neden geldin, yiyecektin neden geldin o sesle uyandım kalktım ağzımı misvakla temizledim tevbe istiğfar ettim bir daha da orada ağzıma sarmısaklı hiç bir şey koymadım. Nur peygamberimiz dünyada iken ashabı kiramın sarmısak soğan yiyip mescidi nebeviyyeye gelmesini istemiyordu ve Ahirette olmasına rağmen yine istemiyordu.
Hz. Allah c.c. yaptığımız bütün ibadet ve taatlarımızı kabul etsin. zatına has
bir kul peygamber s.a.v. Efendimize ümmet ümmet etsin.
Vel hamdü lillahi Rabbil Alemin.Allahümme salli alâ seyyidina ve nebiyyina
Muhammedin ve Alâ Ali Muhammed.
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
zemzem namazı değilde şükür namazı olabilir..
 

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
ARZ 7 den alıntı. şükür namazı olabilir.

ARZ 7 den alıntı. şükür namazı olabilir.

Evet kardeşim haklısın. Zaten h.z. Allaha yapılan bütün
ibadet ve taatlar h.z Allahın ikram ettiği başta İslam ile müşerref olma
nimetine şükür, ve diğer maddi ve manevi nimetlerine teşekkürdür.
Selamı Aleyküm.
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Evet şükür nedir o halde ? Ya da Allahın Eş- şekür / Eş-Şakir isminin manası nedir ?
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Benim dilim pek dönmüyor bir şeyler anlatmaya.. anlatmak istedikleriimi istediğim gibi aktaramıyorum.. bunun eksikliği var. Belki cvb gelir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Güzel bir çalışma ile cevaplayalım.

EŞ - ŞEKÛR


Eş-Şekûr; esma-ül hüsnadan olup Allahü Zülcelâl’in bir ismi şerifidir. Kendi rızası için yapılan iyi işlere ziyadesiyle bol bol karşılık veren demektir.
Şükür ile ilgili pek çok ayet-i kerime mevcuttur:
“Öyleyse siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin” 1
“Hatırlayın ki Rabbiniz size: “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz şüphesiz azabım çok şiddetlidir!” diye bildirmişti.” 2
Şükür iyiliğe karşı iyilikle karşılık verme anlamına geldiğine göre, insana gereken, bunca iyilikler bütün ihtiyaçlarını veren Mün’im-i Hakikiye (hakiki nimet vericiye) karşı iyilikle rızasını gözeterek nimeti veren Rabbinin çizdiği hudutlar içerisinde o nimetlerin şükrünü edaya gayretli olması gerekir ki; o nimetlerin artmasına ve ebedileşmesine vesile olsun.
“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azab etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” 3
Şükrün zıddı nankörlüktür. Allah ayet-i kerimelerde hep buna işaret etmekte, bir başka ayet-i kerimede yine şükretmeyenlerin durumundan bahsederek şöyle buyuruyor:
“Allah size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer Allah’ın bunca nimetini saymaya kalksanız; imkânsız, sayamazsınız. Hakikaten insan çok zalim, çok nankördür.”4
Nimet iki kısımdır. Dünyevî ve uhrevî yani maddî ve manevî de denilebilir. Dünyevî nimetler kısaca: İnsanın bütün âzâ ve cevâhiri ayrı ayrı nimet olduğu gibi âzâların (bedenin) ihtiyacı olan gıdalar, yiyecek, içecek, güç, kuvvet, görme, görme, duyma ve bu âzâlarımızı istediğimiz şekilde kullanabilme, evlat, devlet, hayatiyetimizi
devam ettirebilmemiz için ana unsur olan hava, su, güneş, arz, sıhhat, gençlik, akıl, irade, muhakeme gücü, zaman gibi Allah-ü Zülcelâl’in yukarıda geçen ayette işaret buyurduğu sayıya, hesaba sığmaz nimetleri.

Manevî nimetlere gelince; iman, Kuran, Resul-i Zîşan Efendimiz (s.a.v) ve diğer
peygamberler, Rabb’ül Âlemin’in zatını, sıfatlarını ve fiillerini esma-i ilâhîyesi ile tanıtması, ilm-i ilâhî, marifetullah, muhabbetullah, haşyetullah ve bu yüce nimet vasıtasıyla insanın
Rabbiyle diyalog içerisinde olabilme istidadı (kabiliyet, beceri), ahlak-ı hamîdeye (güzel ahlak) sahip olabilme (Allah’ın ahlakı ile ahlaklanabilme) istidadında yaratılmış olmak, Rabb’ül Âlemin’e muhatap olma yüceliği (halifetullah olma) bahşedilmiş olması gibi
muhakkak ki sayılara, rakamlara sığmaz maddî manevî nimetler.
Bunları lutfeden Mevlâ; bize bu nimetleri hiçbir ücret ödetmeksizin, karşılıksız veriyor. Yani çalışıp emek çekmeden her insan kendini bu nimetlerin içinde buluyor, bu birinci şık. Esas ikinci şık diyebileceğimiz Rabb’ül Âlemin’in kullarından istediği şükrün; artıracağını, kat kat karşılığını vereceğini bildirdiği yönü ise, bu bahşettiği nimetleri
karşısında başta iman ettikten sonra bu nimetleri Allah’ın emrettiği şekilde Rabbine derin bir saygı ve minnetle rızasına kavuşmayı maksad bilip kanun ve kuralları çerçevesinde kullanmak ve Rabbine karşı bunca nimetlerinden dolayı daima şükürle, hamdü sena ile
şükrünü ilan etmek. Bu halin zıddı olan nankörlükten sakınmak.
Bu minval üzere yaşarsak Allah’ın Şekûr isminin tecelliyatını görürüz.
Hazır, bedava bulduğun bunca nimete şükürle karşılık vereceksin, Mevlâ da fazlından olarak karşılığını kat kat artırarak tahayyül (hayal) edemediğin nimetlerle karşılık verecek. Sen, yaptığın bir hatadan pişman olup özür dileyeceksin, O da hatanı bağışlayarak, hatta günahlarını sevaba çevirerek karşılık verecek. Sen, O’nu medhü sena
ile anacaksın, O da seni iki cihanda medhü sena edecek ve seni kendinden başka her şeyden müstağni kılarak sana cevap verecek. Sen, her nimetin şükrünü yine o nimetle edaya sa’y edeceksin, O da o nimetlerin çok daha güzelleriyle karşılık verecek. Sen, içinde bulunduğun sıkıntıdan şikâyet etmeyerek hamd edeceksin, O da seni selamete çıkararak karşılık verecek. Sen, zikrinle, ibadet-ü taatinle şükrünü ilan edeceksin, O da seni anmakla, en güzel vasıflarla seni donatarak, en güzel taatlerle serfiraz ederekkarşılık verecek.
Mesela en, hazır bulduğun suyu içip içten gelerek “Elhamdülillah” diyeceksin, O da sana Kevserlerden içirmekle karşılık verecek. Sen, İslam’a uygun giyineceksin, O da cennet libasları giydirerek karşılık lutfedecek. Sen, sudan, havadan, çeşitli taamlardan, aldığın gıdalardan meydana gelen gücü değerlendirip en güzel şekilde değerlendirip, kulluğa yakışır ameller sergileyeceksin, O da tasavvur edilemez nimetlerle sana karşılık verecek. Sen, Kuran’a, dine, İslam’a sahip çıkacak, bu yolda candan, maldan, rahattan, nefsî haz ve arzulardan feragat edeceksin, O Yüce Şekûr maddî manevî sonsuz
nimetleriyle seni serfiraz edecek. İşte kulun bu isim karşısındaki tutumu. Ayet-i kerime bu mevzuya ışık tutuyor:

“Muhakkak ki: Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına
indirdik.” 5

Ayet, şükür ehlinin âlâ’yı illiyyin’e yükseleceğini, nankörlük edenlerin de esfel-i
safilin’e (aşağıların en aşağısı) yuvarlanacağını haber veriyor.
“Eğer Allah’a ödünç verirseniz, O sizin için kârını kat kat arttırarak verir. Hem de
sizin günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah, Şekûr’dur, Halîm’dir. Küçük iyiliklere bile büyük mükâfat verir, müsamahakârdır, cezalandırmada acele etmez.” 6

Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnuniyet ve minnettarlık
manalarına gelen şükür; Allah’a ait yönüyle kulun Allah’a karşı minnettar olup kâlî (dil ile), hâlî (kalp ile), fiilî (beden ile) şükür ile şükrünü ifa etmesidir. Şükür, duygu ve düşüncelerini, âzâ ve cevahirini yaratılış gayeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalp
ile, dil ile ve bedenin bütün uzuvları ile yerine getirilir.

Kâlî şükür: Bütün nimetleri yaratıp lutfeden Allah’a, kulun minnetini, şükrünü ilan
etmesi, ikrar etmesi, sebeplere takılıp kalmadan sebepleri de yaratan Müsebbib’ül Esbâb inancı ile bütün güzellikleri yaratan, kısmet eden, başlangıçtan sonuna kadar sebepleri
hazırlayan ve vakt-i münasibinde gönderen yine O’dur. İşte bu inanç ve düşünce ile kişinin şükrünü ilan etmesidir ki, kâl (dil) şükrüdür.
Hâlî Şükür: Bütün nimetlerin, maddî manevî tüm güzelliklerin yaratıcısı, lutfedicisi olan Allah’a derin bir saygı ve engin bir gönülle kalben minnettar olup bu duygu ve düşüncenin ruhunda her daim hâkim olması.

Fiilî Şükür: Kulun, her uzvu ve latifeyi yaratılış gayesi istikametinde kullanıp,
kirden, pislikten korumasıdır ki; her bir günah maneviyatımızı kirleten necaset hükmündedir. Her nimetin fiilî şükrü kendi cinsi ile eda edilir. Mesela zenginliğin şükrü infak ile, ilmin şükrü ilmiyle amil olup onu ehline öğretmekle, evladın şükrü onları İslam’a uygun
yetiştirmekle vb. örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Ayrıca dilin şükrünü evrâd-ı ezkâr, kalbin şükrünü yakîn ve istikamet, cevahirin şükrünü de ibadet ü taat şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Şükrün, böyle bütün bir iman ve ibadete taallukundan dolayıdır ki, ona imanın yarısı nazarıyla bakılmış, sabırla müşterek mütalaa edilmiştir.

Rabb’ül âlemin kendisine Şekûr demiş ve bütün nimetlerin asıl kaynağına ulaşma
yolunu da şükre bağlamıştır. Şükür, pek önemli bir amel, kıymetli bir sermaye olmasına rağmen Sebe Suresi
13. ayette buyrulan “Kullarımdan şükredenler pek azdır” fetvasınca hakiki manada âmili fazla olmayan bir ameldir. Her mevzuda en güzel kulluk örneği sergileyen Efendimiz (s.a.v), bu mevzuda da en güzel biçimde örnek olmuştur. Sabahlara kadar ayakları şişerek namaz kılan Yüce Nebî’nin “Neden bu kadar nefsini zorluyorsun?” sualine karşı
“Şükreden bir kul olmayayım mı?” diyerek bu duygu ve düşünce içerisinde kıvrım kıvrım kıvranarak bütün ömrünü şükür kuşağı içerisinde geçirdiği aşikardır. Evet, insanlığın iftihar tablosu, şükür kahramanı; değeri çok yüksek fakat âmili (işleyeni) çok az olan bu önemli amelin önde giden âmiliydi. O, oturur kalkar şükreder ve
yanına gelenlere de şükür tavsiyesinde bulunurdu. O’nun sabah akşam dilinden düşürmediği nurlu sözlerinden biri “Allah’ım, seni anmam, sana şükredebilmem ve sana ibadetlerin en güzeliyle yönelebilmem için bana yardım et” idi.

Şükür, nimete mazhar olanın, onu verene karşı iki büklüm olması, sevgi, saygı ve
alaka ile O’na yönelmesidir. Hakiki şükür nimetin bilinmesiyle gerçekleşir. Zira nimetin kaynağı ve onu verenin takdir edilmesi büyük ölçüde nimetin bilinmesine bağlıdır. Nimetin bilinmesinden kabulüne, ondan da Cenab-ı Hakk’a yönelmeye uzayan çizgide iman ve İslam’ın hazırlayıcılığı, Kuran’ın belirleyiciliği üzerinde her zaman durulabilir.

Evet, Allah’ın üzerimizde olan lütufları, imanın ışığı altında ve İslam’ın emirlerini yaşarken
daha bir belirginleşir, netleşir, duyulur, hissedilir hale gelir ve Allah tarafından aczimize, fakrımıza merhameten ve ihtiyaçlarımıza binaen, nimetlerin hem de karşılıksız olarak verildiği görülür ki, bu da o ihsan ve lütufları bahşeden zata karşı bizde hamd ve sena hislerini coşturur ve Duha Suresi 5. ayetindeki “Ve Rabbinin nimetlerini anlat da anlat” gerçeğine uyanarak ve uyarak emrolunduğumuz minnet ve şükran vazifesini ruhumuzun
derinliklerinden fışkıran bir heyecanla yerine getiririz.

Aslında her insanda nimet verene karşı prestij hissi vardır. Ama bu hissin
uyarılacağı ve yönlendirileceği ana kadar insanlar, tıpkı deryada yaşayan mahiler (balık) gibi başından aşağıya yağan nimetleri adeta kör, sağır, duygusuz, hissiz bir hal içerisinde karşılarlar ki; Kur’an bunları körler, sağırlar, dilsizler şeklinde nitelendiriyor. Yani basiret
gözleri kör, sağır, dilsiz. Hakkı görmez, hakkı duymaz, hakkı söylemez diyerek böylece nankörler güruhunun durumunu bildiriyor. “Yalnız bana şükredin ve zinhar nankörlükte bulunmayın” ikazları ile uyarıyor ki, bu ikazlar da ayrıca şükrü gerektirir.

Şükrü üçe ayıracak olursak;

1) Avam müminin şükrü ekmeğe, aşa, evlad-ı ıyâle ve barınacağı mekâna, sağlığa, çeşitli zahiri nimetlere karşı dille edilen şükür.

2) Birinciden daha ileri olarak Hak yolcularının şükrü ki; maddî nimetlerle beraber manevî
nimetlerin de değerini sezmiş ve şükrünü arttırmış, basiret gözü ile bakmaya başlamışlardır. İman, Kuran, sünnet ve Peygamber’e (sa.v) ümmet olma, Hak yollarının
tanınması, ilim, irfan, salihlerle hemdem olma vs. gibi nimetlere mazhar olmuşlardır. Evet, bu ikinci zümre birinciye nazaran her mevzuda olduğu gibi bu mevzuda da ilerlemiş ve Rabbini Şekûr ismi ile de tanıma cehdi içinde, üzerine düşen şükür vazifesinin şuuruna
ermek ve şakirînden olma gayretindedirler. Tabi ki bunlar da aralarında derece derecedirler.

3) Haslar denilen kervandır ki; hayatlarını muhabbet yörüngesinde sürdürenlerin şükrü.
Nimetlere hep nimeti veren açısından bakar, O’nun büyüklüğü ile lütufları, ihsanları duyar ve ömürlerini şuhudun engin hazları içerisinde geçirirler. Kullukta ayrı bir zevk zemzemesi
(nağme, terennüm), gönül hayatları ayrı bir aşk-u şevk tufanı ve Hakk’la münasebetleri ayrı bir temkin disipliniyle şuhudun engin hazları içinde, kalpleri hep şükür diye atar, şükür diye gerilir, gönülleri ve tüm zerreleri “ŞÜKÜR!” diye haykırır.

Velhasıl Allah Şekûr’dur, kullarının da şükür ehli olmalarını murad eder ve Şekûr
isminin tecellisini kulları üzerinde görmek ister. Şüphesiz, pek çok esmada olduğu gibi bu ismin tecellisinin kuvvet bulması da sebeplere bağlıdır. Kul, bu hususta duyarlı olup halen, kalen, fiilen şükrünü arttırmaya sa’y ile nankörlerden olmayacak ki; Allah Zülcelal
de Şekûr ism-i şerifinin tecellisi ile kulunu bu hususta kuvvetlendirecek, böylece kul kolayca şükreder olup, şakirînden olma lütfuna mazhar olacaktır biiznillah.


1 Bakara:152
2 İbrahim:7
3 Nisa:147
4 İbrahim:34
5 Tin:4–5
6 Tegabün:17
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
İnnellahe şekirun alim.. Allah şakirdir alimdir. Şükredendir bilendir...
Burada şe ke ra fiili ismi fail kalıbında kullanılmış ki şükreden, şükredici manalarına gelmektedir. O halde şöyle bi soru yöneltilebilir; Allah neye kime şükredicidir. Bu kelime Allah ile kula göre yorumlandığında farklı manalar içerebilir belki ama Allah hz Muhammed sav e bile kendi isimleriyle vasıflandırmamıştır. sadece tevbe süresinde Rauf - RAhim isimleriyle sıfatlandırmıştır ki bunların da başında Lam-ı Tarif bulunmamaktadır. Sorumuza tekrar döecek olursak Allah kime neye şükredicidir? Ş K R fiilini görmek tanımak kabullenmek bilmek manalarına geldiğini düşünüyoruz. Yapılan bir iyilik karışısında Allaha teşekkür etmek - ki yine aynı kelimedir- değildir. Başına gelen iyiliğin Allahtan geldiğini bilmek kabullenmek görmektir şükür.. Ve her şeyin ondan geldiğini... iyi veya kötü diye ayrım yapmayarak. Göndere Allah ise onun gönderdiklerinde iyilik veya kötülük aramadan kabullenmek Rıza göstermek.. Allahtan razı olmaktır.

Bilmek, görmek, tanımak, kabul etmek dedik. Başımıza gelen iyi musibetleri ve kötü musibetleri ( musibet; isabet eden demektir) Allahın isabet ettirdiğini bilmeliyiz. Gözün şükrü Gözümüzü Allahın verdiğini bilmek Dilin şükrü Dilimizi Allahın verdiğini bilmek. Fakirliğin şükrü fakirliği verenin Allah olduğunu bilmek hastalığın şükrü hasatalığı veren O diyebilmek. Cevizi ağaçta kabağı yerde yaratanın Allah olduğunu bilmek, Sineği İnek büyüklüğünde yaratmayanın Allah olduğunu bilmek ve görebilmek. Daha derine inmek istiyorum. Bir adam komşusundan merkeb alır ve değirmenine gider. Öğle vakti uyurken merkebi otlaması için bir kazığa bağlar. Bir kurd gelir ve merkebi yer. Komşusu merkebi sorunca kurd yedi benim bi suçum yok der. Olur mu ben sana verdim merkebi diyince ben uyuyordum benim elimde olmayan bir şey diyerek itiraz eder ve kadıya giderler. şuçun kimde olduğunu ve zararı kimin ödeyeceğini sorarlar. kadı da suç ne sende nede komşundadır der. Şuç O kurdu ovaya aç olarak salandadır.. O kurdu merkebi yemesi için gönderen Allahtır. kadı kurdu Allahın gönderdiğini görebilmiş anlayabilmiştir ama yanlış hüküm vermiştir. ( mantukut tayr- Feridüddin attar) Kadı ne güzel hata yapmıştır der bu konu da.. Kurdu Allahın gönderdiğini bilmesi güzel, hükmü yanlıştır.. Kul başına gelen her şeyin Allah tarafınfan olduğunu bilmelidirki şükredebilsin. Şükretmek için ellerimizi açsak elleri veren O. Dilimizi oynatsak dili veren O. İşte şükrün ta kendisidir o.

Allahın şakir olmasına Şükrün karşılığını verir diye mana verilebilir ama kelimenin tam manası verilmemiş olur. Allah şükredendir. Kullanından gelen ibadeti görücüdür kabul edicidir bilicidir. Allahın şakir olduğunu söylediği ilk ayette han ile umre antılmakta ve bu ikisinin yapılmasında bir Cünah ( günah) ın olmadığını belirtmekte. umre fazladan bir ibadet olduğu, ve hemen akabinde kim gönlünden iyilik yaparsa buyrulmaktaki buda fazladan bir ibadet olmaktadır. Allahın bu fazladan ibadetlere karşı şakir olduğu kabul edici olduğu görücü ve bilici, kesinlikle boşa gitmeyeceğini bildirmektedir bize.

İnsanlara şükretmeyen Allaha şükredemez hadisi şerifi bize insanlara da şükrün olduğunu gösterirki hamd yanlız Allahadır Ona aittir. hadisi şeriften anladığımız kadarıyla İnsanlara teşekkür etmeyenin Allaha teşekkür edemeyeceği İnsanlara teşekkür et manasına gelmemektedir. Sana yapılan iyilik karşısında insanlara teşekkür etmek onu verenin İnsan olduğunu bilmek anlamına gelirki şükrün mahiyeti dışına çıkar. Allahın o kul aracılığıyla berdiğini bilecek. hadisi şerif şu noktaya dikkat çekmektedir. İnsanların yaptığı iyiliği bile bilmeyen yapılan iyiliğe karşı nankörlük eden kişi Allahın verdiğini de kabul edemez. Sana bir insan iyilik yaptı bu açık ve nettir. Direk elden gelmiştir iyilik. Bu iyiliği bile göremeyen insan Allahın dolaylı yoldan yaptığı iyiliği kesinlikle göremez denmektedir hadiste. Peki insanlara şükretmeyelim mi? gibi bi soru gelebilir. Allaha şükreden kul onun vasıta olarak gönderdiğine de saygı da kusur etmeyecek ve ona da bir nebze olsun şükredecek. Fakat gönderenin Allah olduğunu unutmayacak.

Artık şükeden bir kul için Fakirlik - Zenginlik arasında hastalık sağlık, sıkıntı huzur arasında hiç bir fark kalmayacak hepsinin gönderici Bir olduğu için bunlarda musavi olacaktır. Hastalığın verdiği acıdan itiraz etmeyecek, İtirazın Allah a olduğunu bilecektir. Fakirlikten dert yanmayacak malını alanın, Yusuf u alanın Allah olduğunu bilecek ve sesi yükselmeyecektir. Bu yüzden ayeti kerime de '' kullarımdan çok azı şükredicidir'' buyrulm aktadır. Burada dünyada ki mümin sayısının az olduğunu düşünmemek gerekiyor. Allahın ıbadiye lafzını kullanması Kullarım demesi belki müminlerin içinde şükredenler azınlıktadır gibi bir ifade de çıkarılabilir ki; yukarıda anlatıldığı gibi şükredici kullar azınlıktadır.

Bekir abiminde belittiği gibi Şükrün zıddı Küfür olması hasebiyle konu çok derindir. Anlatılmasıyla bitmeyecek bir mevzu gibi duruyor.
 
Son düzenleme:

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
Muhterem kardeşlerim, şükür konusunu en ince manaları ile o kadar güzel anlamda
açmışsınız ki, bu çalışmalarınız dahi sahibimize karşı şükürdür. Başta bekir kardeşime
ve bu konunun daha iyi anlaşımasına vesile olan Arz 7 kardeşime Cenabı Allahtan
selamet dilerim. Selamı Aleyküm.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Kendi yazımı tekrar okuyorum cümleleri çok dandik kurmuşum.. Anlatmak istediklerimi anlatamamışım.

mesela şu cümle; Bu kelime Allah ile kula göre yorumlandığında farklı manalar içerebilir belki ama Allah hz Muhammed sav e bile kendi isimleriyle vasıflandırmamıştır. sadece tevbe süresinde Rauf - RAhim isimleriyle sıfatlandırmıştır ki bunların da başında Lam-ı Tarif bulunmamaktadır.

Allahın habibine bile isimlerini vermemiştir. Allah Er Rauf tur habibine Raufun demiş kendisi Er- Rahim dir habibine Rahimun demiştir. Bu iki isimden başka ismiyle vasıflandırmamıştır. Lam-ı Tarif çok şey ifade ediyor.. Mesela Allah Es-Samed dir Biz insanlara samet ismi verebiliyoruz. Abdus-samed demek en doğusudur muhakkak. Ama Allahın lam-ı tarifli ismi Allahın hiç bir şeye muhtaç olmaması, biz kulların İhtiyaç sahibi olmasak bile muhtaç olduğumuz kişiler vardır. Mutlak surette muhtaç olmayan değiliz. Kuran kursunda okurken bir arkadaşı sabah namazına kaldırıyorlar fakat kalkmak istemiyor uykusu ağır olduğu için. Oradan biri Senin namaza ihtiyacın yokmu? diyince; Benim hiç bir şeye ihtiyacım yok dedi uyku sarhoşluğuyla. Bizde dedik ki; Hiç bir şeye ihtiyacım yok diyorsun ama '' uykuya '' muhtaç olduğunu gösteriyorsun.. Allah uykuyu yemeyi içmeyi zorunlu kılmıştır insan için. Fakat nasıl olurda insan hala ibadet etmez. Allah isteseydi ibadetleri zorunlu kılamaz mıydı. Her şeye kadir değil midir ? Neyse demek istediğim Allah hiç bir vasfını vermemiş ama bizden şükretmemizi istemiştir. Şakir olmamızı istemiştir Allah.. Kendisi de Şakir ismini lam-ı tarifsiz kullanmıştır burada.. Bir şey daha dikkatimizi çekiyor.. Allah Ş K R fiilinin İsmi fail sığgası olan Şakir ismini lam-ı tarif veya nekre olarak kullanmıştır. Marife veya nekre olarak.. Eş-Şakir - Şakir olarak.. Ama Allahın Eş-Şekür ismine baktığımız zaman her zaman nekre olarak ( ŞEKüR ) zikretmiştir.. sadece tek bir yerde
'' ve galilum min ıbadiye Eş-Şekür'' ayetinde marife kullanmıştır ki, manası Kullarımdan EşŞekür olan ( ziyade şükreden) kullarım azınlıktadır. Şakir, Eş-Şakir olabiliriz ama Şeküür olmak biraz zor gözükmektedir. Hele Eş-Şekür olan kullar çok azınlıktadır.. Eş-Şakirler vardır. VEsenec zillehü Eş-ŞAkirin/ Biz Eş-Şakirleri cezanlandıracağız( mukafatlandıracağız karşılığını vereceğiz) ayetinden anlıyoruz ki Eş-Şakirler vardır ve çoktur.. Ama EŞ-Şekür Kuran da tek bir yerde geçmiştir dedik.. Allah nuh as için kullandığı ifadesinde '' innehü abden Şeküra''/ muhakkak ki o Ziyade Şükredici bir kuldu. Burada Allah Şekür vasfını yine nekre kullanmış başına Lam-ı tarif ( Elif Lam takısı= EL takısı ) kullanmamıştır.. Nuh as bile Eş-şekür olamamış ŞEkür olarak kaldıysa Allahın Eş-Şekürler azdır dediği ayetinden az olanların sayısı heralde çıkmaktadır.. Belki bir Belki iki kişidir.. onu bilmek buradan zor görünmektedir ama Nuh as girmediğini bildiğimiz Eş- ŞEkür olanların '' ziyade'' azınlıkta olduğunu biliyoruz..

Sonuç ( yazımızın sonucu, yoksa şükür konusunun sonu gelmeyecektir) olarak Allahın Şakir sıfatıyla Allahın Şakir olmasıyla bizimde şakir olacağımız manasına gelmemktedir ama kendisinin marife olarak ŞAkir vasfıyla vasıflandırmış bizim de Şakir olmamızı istemiştir..
Ziyadesiyle Şükredici kulların''dan'' olmak dileğiyle...




(): DaN harfi ceri veya den dan eki ziyadesiyle çok şey ifade etmektedir.. ''Den'' İsmail as ı sabır'a götürmüş, Musa As ı ise Sabırsızlığa sürüklemiştir..
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Kalpte(n)iman abi teşekkür ederim ama...!!!
 

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
Teşekkür ederim amma;;

Teşekkür ederim amma;;


Selamı aleyküm canım kardeşim, yukarıda geçen amma kelimesinden
bir mana çıkaramadığımı ifade etmek istedim.
Bu yazıları yazabilen ağbeyin fazla lugat bilmiyorum öz türkçe olarak
içimden geldiği gibi yazıyorum. kusurlarımız olursa görmemezlikten geliverin.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Estğf Abi bi kusurunuzu göremedik, görürsek görmemezlikten gelmeyiz.. :)
 
Üst Alt